Tumgik
#hey yıllar
ozgur-ce · 6 months
Text
Keşke hep çocuk kalsaydık 🐣🐤🐱
Oynayan kız aynı ben, geçen gün arkadaşım yollamış bak sen diye şaşkınlıkla bakan da o💃💃💃😁😂😂
Tabiki fotoğrafım kendini imha etti üniversite 🎓 mezuniyetimden 😅🧿 Yıllar geçiyormuş amaaayyn bırakın geçsin oturup ağlayalım mı her yaşın ayrı bir güzelliği var, Ya tadını çıkarırsın bu hayatın 💃💃💃🥳🥳🥳 ya da bunalım takılırsın 😭😭😭 Candan Erçetin'in de dediği gibi "Hey yıllar yenilmedim size, hatalarım bile aynıııı 😁🙃🎶🎵"
213 notes · View notes
vazgecmelerustasi · 2 months
Text
Nasıl oluyor? Zaman bir türlü geçmezken yıllar hayatlar geçiyor.. !
5 notes · View notes
ozlemayral · 3 months
Text
Tumblr media
Fotoğrafın çekildiği tarih 9 Şubat 1930. Yer Istanbul Şişhane
Fotoğrafın çekildiği gün Akşam gazetesi bir sokak koşusu düzenlemiş. Fotoğrafta görünmüyor ama sağda semte adını veren Altıncı Belediye Dairesi (ŞEŞHANE) binası var. Trel Apartmanı karşıda soldaki bina. Sağdaki bina Decugis evi ve burası Meşrutiyet Caddesi. Hey gidi yıllar hey. Bu tarihi fotoğraflar tam bir arşiv.
0 notes
sabaholsun · 4 days
Text
Tumblr media
Bir camın arkasında geçen hayatı izlerken o samanımsı tadla..
7 notes · View notes
vazgectimwagnerden · 1 year
Text
pire.
m. ile oturuyoruz. bana hayal ettiği bir makineyi anlatıyor. bir “devridaim makinesi”, ama bu sefer gerçek bir makine. fizik yasalarıyla falan dalga geçmeyen, gerçekten çalışan bir makine. ilk enerjisi sağlandıktan sonra kendi kendine sonsuza dek çalışacak bir şey. 
hava nemli. yüz yüze bakıyoruz fakat ikimizin de dikkati aramızda uçuşan minik bir meyve sineği ile sürekli dağılıyor. ağzımızdan çıkan ses dalgaları ile sarhoş olmuş halde yalpalayarak uçuyor ve herhangi bir yere varmak istiyor gibi gözükmüyor.
bu makine diyor, ilk enerjisi verildikten sonra sonsuza dek çalışabilecek, bu ilk enerji ise son anda söylenmekten vazgeçilmiş aşk sözlerinden, yapılmaktan vazgeçilmiş telefon aramalarından elde ediliyor. tahmin edebileceğinden daha yüksek bir enerjiden bahsediyoruz diyorum, makinenin infilak etmeyeceğinden emin misin?
yo diyor, üstelik bu tip şeyler günün birinde dünyada tümüyle yok olsa bile, şu alternatif enerji kaynaklarını da kullanacağım: büyüdüklerinde babalarına benzemekten korkan oğlan çocuklarının, annelerine benzemekten korkan kız çocuklarının korkularından ve büyüyüp de gerçekten benzediklerini farkettikleri andaki hayal kırıklıklarından. vay canına diyorum. bu fazladan enerjinin depolanması için de bir çözüm bulmalısın. 
yan masadaki kız karşısındaki adama şöyle diyor: zeki olmalı. zeki ve kibar olanlar hoşuma gidiyor artık. ama bir de soğuk havalarda incecik kıyafetle oturanları seviyorum. kutup dairesi etrafında beraber hayatta kalacağı, ve yerlilerle iletişim kurabilecek bir sevgili hayal ediyor diyorum. onların yüzleri arasındaki meyve sineği bizimki kadar yalpalamıyor.
m. tuvaletten dönüyor. aynada kendime epey farklı gözüktüm, çok tuhaf diyor. var mı bugün bir tuhaflığım sence? yok diyorum, her zamanki haller. şu maskeyi takmaya neden devam ediyorsun diye soruyorum: hastalıkların varlığını reddedenler, hasta olmayı önemsemeyenler, ve hasta olmak istemeyenler var biliyorsun diyor. ama ben başka bir kabiledenim. yüzünün bilgisini saklayanlar.
ya sen? diyor. şu güneş gözlüğünü sürekli taşıyorsun ama hiç taktığını görmüyorum. 
takmaya niyetleniyorum ama sonra yolda yürürken hiç tanımadığım insanlarla göz teması kurmanın muhteşem derecede olanaksız ama gündelik hayatta nasıl da kendiliğinden kolayca gerçekleşen bir şey olabildiğine şaşırıyor ve güneş gözlüğü takmanın şımarıkça olduğunu düşünüyorum diyorum. biz güneş gözlüğü takmayanlar siz maske takanlardan nefret etmenin kıyısında yaşıyoruz.
yandaki kızın karşısında oturan adama bakıyorum. devasa bir ağzı var. kocaman bir sakalı. ve kendisi de nasıl kocaman bir adam. vay canına diyorum. sizi- diyorum. yakın zamanda kutuplarda bulmamışlar mıydı? bir buzulun içinde donmuş haldeydiniz ve buzul eriyince hayata dönmüştünüz? gazetelerde okumuştuk. evet diyor adam, yeryüzünü ısıttığınız için teşekkür ederim. böylece burada sizinle yan yana içebiliyor ve zamanınızın gündelik zırvalarını dinleyebiliyorum.
m. ile aramızdaki meyve sineği yalpalayarak uçmaya devam ediyor. m. elini kaldırıyor, yakalayıp avucunda ezmeye niyetli. dur! diyorum. bu minik sinek birisinin hapiste delirmesini engellemiş olabilir. çocukken babamdan dinlediğim öyküyü anlatıyorum: ömür boyu hapis cezası almış bir adam, hücresinde bir pirenin onu ziyarete geldiğini fark eder, onunla konuşur, dertleşir ve zamanla dost olur. pire de onu eğlendirmek için dans eder, numaralar yapmayı öğrenir, ve türlü akrobasiler. yıllar geçer, adamın haksız yere hapse atıldığı ortaya çıkar, serbest kalır ve cebinde piresi ile bir bara gider. pireyi cebinden çıkarır, bar tezgahının üzerine koyar. pire, adam içkisini içerken dans etmeye başlar, numaralarını yapar, adam bu heyecanı paylaşmak ister, hey barmen! der, şuna bir bakar mısınız? ah! der barmen, çok özür dileriz, nereden gelmiş acaba.. , pireyi parmak uçlarıyla ezer, ufalar. 
baban bunu sana neden anlatmış ki diye soruyor m.,  bilmiyorum... belki de anneme anlatıyordu, ben öyle dinlemiş olabilirim.. ya da, çocuğunun ileride yalpalayarak uçan bir meyve sineğinin hayatını kurtarmasını istemiş olabilir. (böyle şeyleri asla bilemeyiz.)
24 notes · View notes
sadecekadery · 4 days
Text
Bir kız çocuğu mu o?
Güvercin mi bekliyor yoksa.
İşte! İşte geliyor beklediği.
Gri bir güvercin...
Bilmiyordu kız, bilmiyordu.
Güvercinin, kendisini yemeye geldiğini, bilmiyordu.
Siyah olan gözlerinin altı,
Aydınlanıyordu, parlamaya başlamıştı.
Yıllar önce kırılan o kalem,
Bugün atılmıştı çöpe.
Fakat çöp yok olmuştu.
İçi görünmemeliymiş.
Hey! Kız çocuğu nerede?
Ne geçmişte, ne gelecekte...
Dipsiz bir kuyuda,
Bilinmezlikler arasında...
Kader
3 notes · View notes
goodluck-mydear · 8 months
Text
3 notes · View notes
nerosepinky · 10 months
Text
hey selaaaam yıllar geçmiş buraya gelmeyeliiii
2 notes · View notes
musfika-hanim · 1 year
Text
durup dururken aklıma gençlik yıllarımda müdavimi olduğum radyo kanalı Başak Fm geldi 🥺 ne güzel yıllardı.. lise yıllarımda iken İzmir'de bir Başak Fm radyomuz vardı. daimi dinleyicisi, ara ara mektup yollayanı (o zamanlar mektup yollanır, istek ezgiler istenir, armağan edilir, telefonla programa katılınırdı) ve üç beş kere de program hazırlayıp sunanı olmuştuk. 94 yılında kurulmuştu ve o zamanlar İzmir'in en çok dinlenen dini yayın radyo kanalı olmuştu.. bazen okuldan çıkar, arkadaşlarla yürüyerek radyoyu ve program sunucularını ziyaret eder, hazırladığımız şiirleri, yazıları programda okumaları için bırakırdık..gece olunca da radyo başında okunsun diye beklerdik. edebi programlar vardı.. hâlâ görüştüğüm insanlar var program yayın ekibinden, sağ olsunlar düğün programımızın organizesini de onlar yapmıştı çok orijinal bir içerikle..
duygulandım yaa, çok duygulandım.. birsürü şey hatırladım, nerelere gittim.. keşke hepsini burada anlatabilsem.. hey gidi yıllar
10 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
Buz gibi bir günde hızlı hızlı yürürken, birden ayağımın ucunda bir cüzdan gördüm...
Hemen aldım. Sahibini gösteren bir kimlik vardır diye acele acele açtım.. Üç dolar çıktı.. Bir de buruşmuş, sararmış, eskimiş mektup...
Belli ki yıllardır, o cüzdanın içinde duruyordu. Zarf öylesine harap olmuştu ki. Sadece tepedeki "İade" adresi okunabiliyordu. Mektuba bir göz attım. Bir ipucu bulma ümidi ile.. Birden tarihi gördüm.. 1924... Mektup nerdeyse 60 yıl önce yazılmış. El yazısı belli, bir kadına ait.. Sol köşeye bir çiçek resmi çizilmiş.
"Sevgili Michael" diye başlıyor mektup... ve "Annesi yasakladığı için onu bir daha göremeyeceğini" anlatarak devam ediyor..
- "Ama sakın unutma, seni daima seveceğim" diye bitiyor.. İmza.. Hannah!..
İçimden bir ses "Bul" dedi bana.. "Mektubun sahibini bul.." Milyonla Michael var. Hangi birini bulacaksın ki.. Ama tepedeki "İade" adresi ipucu olabilir. Telefon İstihbarati aradım. Anlattım...
- "Bu adrese bağlı bir telefon varsa, bana verebilir misiniz" diye.. Sustu.. Gidip müdürüne sordu...
- "Var ama, size vermem yasak.. Ama sizin adınıza bu numarayı arar, sorarım. İsterlerse size bağlarım.. Lütfen bekleyin.."
Bekledim.. İki üç dakika sonra kızın sesi geldi.. "Bağlıyorum efendim.."
Karşıdaki hanıma "Hannah diye birini tanıyor musunuz ? " diye sordum.
- "Bu evi, 30 yıl evvel, Hannah diye kızları olan bir aileden aldık." dedi.
- "Peki yeni adreslerini biliyor musunuz?.."
- "Hannah annesini bir huzurevine yatıracakti. Oradan takip ederseniz,belki adresi bulursunuz.."
Ve huzurevinin adını verdiler.. Hemen aradım.. Yaşlı anne yıllar önce ölmüş... Ama kızına ait eski bir telefon numarası var. Belki oradan bilirlermiş...
- "Bunların hepsi aptalca aslında" dedim kendi kendime.. İçinde sadece 3 dolar ve 60 yıl önce yazılmış bir mektup bulunan cüzdanın sahibini aramak için bunca zahmete ne gerek var ki.. Aradım numarayı..
Bir kadın "Şimdi Hannah'ın kendisi bir huzurevinde" dedi ve numarayı verdi. Hemen orayı çevirdim... Bingo..
Ses "Evet, Hannah burda yaşıyor" dedi..
Gecenin saat onu, ama hemen yola çıktım, Hannah'ı görmek için..
Devasa bir binanın üçüncü katında şirin bir oda.. Gümüş saçlı, sıcak tebessümlü bir yaşlı kadın.. Gözlerinin içi ışıl ışıl ama..
Anlattım olanları.. Cüzdanı ve mektubu gösterip.. Derin bir iç çekti mektuba bakarken ve :
"Genç adam" dedi, "Bu mektup, Michael ile son kontağımdı.. Onu öyle seviyorum ki.. Sean Connery gibi yakışıklıydı.. Hani şu meşhur aktör.. Ama ben 16 yaşındaydım.. Çok küçüğüm diye annem kesinlikle izin vermedi.."
Derin bir nefes daha..
- "Michael Goldstein harika bir insandı. Eger bulabilirseniz ona söyleyin lütfen.. Onu hep düşündüm.. Hep.."
Bir ufak sessizlik.. Bir derin nefes daha.. "Ve onu hep sevdim.."
İki damla yaş damladı elindeki mektuba, ıslanan gözlerden.. "..Ve hiç evlenmedim... Michael gibi birisini bulamadım ki.."
Hannah'a teşekkür edip odadan çıktım. Binadan çıkarken danışmada beni karşılayan kız :
- "Hannah Hanım yardımcı olabildi mi size?" dedi..
- "Hiç değilse bunun sahibinin soyadını öğrendim" dedim..Cüzdanı elimde sallayarak..
O sırada yanımda dikilip duran hademe bağırdı..
- "Hey baksana.. Bu Bay Michael'in cüzdanı.. Üzerindeki bu kırmızı şeritten onu nerde görsem tanırım.. Cüzdanını hep kaybederdi zaten.. Üç kere ben buldum, koridorlarda.."
Michael sekizinci katta yaşıyordu.. Ok gibi fırladım tekrar asansöre.. Michael yatmamıştı.. Okuma odasında kitap okuyordu.. Hemşire beni ve elimdeki cüzdanı gösterdi.. Michael elini arka cebine attı, hızla.. Sonra sevinçle :
- "Evet bu benim cüzdanım" dedi...
- "Öğleden sonraki yürüyüş sırasında kaybetmiş olmalıyım.. Size teşekkür borçluyum.."
- "Hiçbirsey borçlu değilsiniz" dedim..
- "Ama özür dilerim.. İpucu bulmak için açtım ve içindeki mektubu okudum..."
- "Mektubu mu okudun?.."
- "Sadece okumakla kalmadım.. Hannah'ı da buldum.."
- "Buldun mu?.. Nerde?.. İyi mi?.. Hala eskisi gibi güzel mi.. Söyle, lütfen söyle.."
- "Çok iyi.. Hem de harika" dedim, yavaşça..
- "Bana onun telefon numarasını ver. Yarın onu hemen arayacağım.." Elime sımsıkı sarıldı..
- "O benim tek aşkımdı.. Onu öyle sevdim ki, asla evlenmedim.. Çünkü bu mektup geldiğinde hayatım, anlamsal olarak bitmişti."
- "Bay Goldstein" dedim.. "Gelin benimle.."
Asansörle üçüncü kata indik... Odanın kapısı açıktı. Hannah sırtı kapıya dönük televizyon izliyordu... Hemşire ona yaklaştı, omzuna dokundu...
- "Hannah" dedi.. "Bu bayı tanıyor musun?.."
Gözlüklerini ayarladı bir an baktı, tek kelime etmeden..
- "Michael" dedi, Michael, kapıda, kısık sesle..
- "Hannah.. Ben Michael.. Beni tanıdın mı?.."
- "Michael" diye yutkundu : Hannah.. "İnanmıyorum.. Bu sensin.. Benim Michael'im.."
Michael Hannah'a doğru yürüdü yavaşça.. Sarıldılar. Hemşire hıçkırıklar içinde koridora attı kendini...
- "İşte Tanrının sevgisi de bu" dedim.. "Olacaksa.. Olur.."
Üç hafta sonra beni huzurevinden aradılar. Pazar günü bir nikah vardı.. Gelebilir miydim?..
Harika bir nikah töreni idi. Hannah ve Michael beni nikah şahidi yaptılar üstelik. Hannah açık bej elbisesi içinde çok güzeldi.. Michael de lacivert takımı içinde hala çok yakışıklı... Huzurevi onlara, bir minik daire tahsis etti...
Eğer 76 yaşında bir gelinle 79 yaşındaki bir damadı, 16 yaşında bir kız, 19 yaşında bir delikanlı havasında görmek isterseniz, orayı ziyaret etmeniz gerek..🙏😞
Alıntı....
8 notes · View notes
ehverniser · 1 year
Text
Yıllar önce, saymıyorum yılları minimum 13 falan olmuş olabilir. Belki daha fazla ☺ O zamanlara biraz dönüp dalgalanmak, durulmak, dinlenmek vs vs istiyorum. Maksat şuracıkta, ruhumun söğüt ağacına biraz olsun yaslanmak, nefes almak… Çocukluk insanın sığınağıdır bence. Yaşadığım yerde pek sığınağım yok, memleketimde bolca bulunuyor.
youtube
Sanırım biraz sığınağıma kaçmak istiyor olabilirim. Hadi başlayalım! Yaz dönemi, haftasonu demeden dolanır dururduk. Memleket benim için tatil demek olduğu için belki de olumlu habercilik içerdiğinden sığınağım ordadır. Anyway. Bu gereksiz bilgiden sonra biraz halatlardan bahsedebiliriz. Eğer sahil kasabası olsaydı maybe dedemin sandalını kıyıya bağlamak için kullanabilirdim fakat benim için halat, Amerikan filmlerindeki Tarzanlara benzemek için müthiş bir yoldu.
Tumblr media
Büyük bir balkonun demirlerinden küçücük ve çelimsiz ellerimle bağlayıp salıncak yaptığım(büyüklerim hayalimi anlayıp kızmasınlar diye salıncak diyordum. Salıncaktan sallanmak bir bebiş için daha uygun ne de olsa) halattan tutup duvara çıkıp yürüdükten sonra erik ağacının dallarını iki yana ayırır işte geliyorum diye bağırırdım. Ama sessizce.. Niye mi ? Yaramaz çocuk ilan edilip o çılgın bahçede tarzancılık oynamaktan alıkonulmayayım diye ☺
Tumblr media
Önce çift bağlanmış ipin ortasına ayağını bas iki ekinle sımsıkı tut siyah üzüm kabuğunu gözlerinin altına ve yüzüne yapıştır ve heeeeeyyyyyy diye sal kendini. Profesyonel değildim elbette hemen şaaaapmayın. Defalarca duvara tosladım. Zamanla gübre çuvallarından yapılmış kapı önünde oturmak için kullanılan minderleri koyarak kendimi korumayı öğrendim.
Benim için adeta çılgın bir sığınaktı o ev. 150 yıl belki daha öncesinden ekilen dut ağacı benim için tam bir gözlem kulesiydi. Nereyi mi gözlüyordum ? Hemen ileride bulunan dede kahvelerinin yanında bulunan soğuk su sebilini… Çevresinin boş olduğunu gördüğüm an yamuk kola şişesini alıp ağaçtan dama atlar damdan hızlıca yere atlar ve kendimce tazı gibi doldurur içerdim. Evet, mevzu bahis 500 ml su ☺ Hey! Come on baby ! O zaman cold brew yoktu belki ama cold water vardı :D Şimdi de cold brew tercih etmiyorum her neyse… Sonra efendim bizim oranın farklı bir taşı vardır. Böyle kalıp kalıp çıkar. Caminin bir adet bankı bizim duvarın hemen dibindeydi. Yiaaaa çocuktan al haberi dedikleri bu olsa gerek. Duvarın banka bakan tarafından bir adet taşı çıkarıp cami için gelen amcaların dedikodularını dinlerdim. Burdan biliyorum erkekler her ne kadar reddetseler de daha çok dedikodu yapıyorlar ☺
Tumblr media
Duvar kenarında papatya elime alıp otunu büyük keyifle yediğim zamanlar bir yandan dedikodu dinliyordum.
Hatırladığım en komedi şu aslında; Elma ağacının yaslandığı kümes damı biraz eğimliydi. Bir film izlemiştim insanlar güneşleniyordu. Çok heveslendim. Bir seccade alıp eğimli damı şezlong gibi hayal edip elma ağacını şemsiye bilmiştim. Uzanıp oyun oynarken kıymetli büyüklerimin bana doğru haykırmasıyla 10 dakikada çıktığım damdan uçarak indim sanki :D
Tumblr media
En tarihsel ve macerasal olanı da şuydu aslında. Bu küçük ilçenin yıllar öncesinden kalan bir kale kapısı var :D Kale kapısı nereye bakıyor biliyor musunuz? Sağ tarafı okul sol tarafı mezarlık… Hep şunu hayal ederdim, kale kapısından çıkış benim için müthiş bir şeydi. Sanki bir ülkeden kaçmış gibi… Savulunnnn battal gazi geliyor.. Çiuvvv çiuvvv çiuvvv fireee :D
Tumblr media
Eğer kaçış sağlam değilse ya okula gideceksin, ya mezarlık… Sessiz durun şimdi ortada duran ve buğday tarlalarına giden yolu gözüm hiç görmemiş sanırım cinsiyetten ötürü…
Anyway, isterdim ki hep, bir gün çocuklarım da kendileri kendi içlerinde bir sığınak oluşturabilsinler. Ama bu sığınak benimkinden baya uzakta olacak. Varsın onlar da kendi buldukları söğüt altında dinlensinler.
Tumblr media
Özlediğim çok çocukluk, çok masumluk, çok iyilik anısına…
Aklıma şu şiir geldi;
“Şehre neden
esmer ve dölek yüzümle döndüm dağlardan
kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum
niyedir sarmalasın vites dişlilerini
defneler, nakışlar yok
alnımda neden.
.
.
.
göğsünün kafesinde yalnızca pasak
biliyorsun
korkutulmuş bir kızın
yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri
sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret
hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti
bunları
bütün bunları biliyorsun
.
.
.
tez kızaran güllerden kendini sakın
sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı-
Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine
bıraktın vazgeçilmez ırmakları
gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin
dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları. “
Tumblr media
"Bir diriliş vasfına, binlerce göz arasında, tek bir göze mühürlenip bütün posta kutularında adresi yok diye gezdirilen, mührüyle okyanusta erimeye mahkum bir mektubun uçuşan mürekkebi"
3 notes · View notes
aykutiltertr · 4 days
Video
youtube
Kan ve gül - Kıraç ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Rock)  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ ╰┈➤ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 ╰┈➤ https://youtu.be/kAdKFXjG2bE ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Kan ve gül - Kıraç ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Rock) re minör nihavend karaoke şarkı sözü şarkı alt yapısı akor karaokesi Kıraç İskender doğan KAN ve GÜL iskender doğan kıraç Em  C  Em  C  Am  F#m  Em Em  D  Em  D  Em Em                                                          Am Kan ve gül gülle diken aşkım ve sen                                    Em                G Birbirine dönük sırt sen ve ben          D             Em Bilmem anlatabiliyor muyum Em               D Seviyorum seviyor musun Em               D Ağlıyorum gülüyor musun Em               D Özlüyorum gidiyor musun G              D Sevdikçe itiyor musun C                B Peki öyle olsun Em                                                                      Am Sarılıp öpen, ağlayıp gülen, sonra kaçıp giden                                       Em               G Fırtınayla sakin gece, bir bilmece İskender Doğan, (d. 27 Temmuz 1953, Manisa), Türk şarkıcı-şarkı yazarı. Söz ve müziği kendisine ait "Kan ve Gül" şarkısıyla tanınmıştır. 1969 yılında Milliyet gazetesinin düzenlediği liseler arası müzik yarışmasında solist birincisi olan İskender Doğan müziğe ilk adımını bu başarısıyla atmıştır. 1971 yılında Altın Mikrofon beşincisi olarak adından söz ettirmiştir. Aşık Veysel ve Ruhi Su hayranı olduğunu 1974 yılında yayınlanan bir Hey dergisi sayısında anlatan sanatçı aynı sayıda Eurovision şarkı festivaline bu sene mutlaka katılacağını söylese de Eurovision Şarkı Yarışması Türkiye finallerini geçememiştir. 45'likleri 1972: Bir Yudum Su Ver / Giden Gelmez 1973: Kime Kime / Gün Doğarken 1974: Kocadım Günden Güne / Menekşenin Moru 1975: Mahizer / Günahsızlar 1975: Hepsi Bizim / Kan Ve Gül 1976: Hor Görmeyin / Dönmeyeceksin 1976: Seviyorsun Dostum (Longplay) 1977: Söyleyemem / Bana Ne 1978: İnsanız Biz (Karma) / Vur Şu Sazın Tellerine (Karma) 1978: Hıçkırık / Seninle Ali Tufan Kıraç ya da bilinen sahne adıyla Kıraç (d. 17 Haziran 1972; Göksun, Kahramanmaraş), Türk bestekâr ve müzisyen. İçindekiler 1 Hayatı 2 Müzik kariyeri 3 Diskografi 3.1 Albümler 3.2 Dizi/Film Müzikleri 3.3 Tekliler 3.4 Antolojiler 4 Dizi müzikleri 5 Kaynakça 6 Dış bağlantılar Hayatı Öğretmen bir babanın çocuğu olarak ilköğrenimine doğduğu şehir olan Kahramanmaraş'ta başladı. 1982’de ilkokul dördüncü sınıftayken babasının tayini nedeniyle ailesiyle birlikte İstanbul’a yerleşti. İlk, orta ve lise eğitimini İstanbul Hasköy’de tamamladı. Lise eğitimini tamamladıktan sonra Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi Müzik Öğretmenliği bölümüne girdi. 1992 yılına gelindiğinde Ortaköy'de bir barda sahne hayatına başladı. Kendi müziğini daha geniş kitlelere duyurma, paylaşma arzusu sonucu 1994 yılında ilk demo kasetini hazırladı. Bir arkadaşının aracılığıyla TMC Film ile tanıştı. 1998 yılı Mayıs ayında ilk albümü Deli Düş piyasaya sürüldü. "Dağların Kadını", "Talihim Yok Bahtım Kara" ve "Ben Yolumu Bulurum" şarkılarına klip çekildi. Müzik kariyeri 2000 yılı Ocak ayında ikinci albümü Bir Garip Aşk Bestesi çıktı. İlk klip şarkısı "Gidiyorum"'un başarısının ardından Kıraç'ın dinleyici kitlesi arttı.[kaynak belirtilmeli] "Bir Garip Aşk Bestesi" ve "Karahisar Kalesi" adlı şarkılara da müzik klibi çekildi. Bir sene sonra; 2001 yılı Şubat ayında Funda Arar’la yaptığı düet albüm Sevgiliye Sevgililer Günü anısı olarak dinleyicilerle buluştu. Bu albümde "Sevgiliye" ve "Çeşminaz" parçalarına klip çekildi. Aynı yılın sonunda müzikseverlerle buluşan "Zaman" albümüyle geniş kitlelere sesini duyurmaya devam etti. Bu albümde "Endamın Yeter", "Gönül", "Kan ve Gül", "Yıllar Sonra" ve "Zaman" parçalarına klipler çekildi. 2002 yılında TMC Film’den gelen bir diziye jenerik ve müzik yapma teklifi müzikal yaşamında yeni bir kapı açtı. Zerda'nın jeneriği ve müzikleri geniş kitlelerin ilgisini çekmeyi başardı. 2003 yılı baharında dizinin müziklerinden oluşan Zerda albümü müzik marketlerdeki yerini alarak başarılı bir satış grafiği yakaladı. Zerda’nın başarısını bir başka dizi, Bir İstanbul Masalı takip etti. Yüksek izlenme oranı bulunan Aliye, Binbir Gece ve Beyaz Gelincik adlı dizilerin müziklerine de imzasını atan Kıraç, Aliye/Soundtrack'le adını daha çok duyurdu.[kaynak belirtilmeli] 2003 Ağustos ayında yeni albümü Kayıp Şehir için stüdyo çalışmalarına başladı. Albümde yer alan "Senden Başka"
0 notes
morkedisblog · 27 days
Text
Hey gidi 70'li yıllar! Şakir Öner Gülhan o dönem Türküleri ve çapkınlıkları ile çok konuşulurdu rahmetli annem yorumunu/ sempatik hareketlerini çok beğenirdi ben beğenmeyi sevgi sanırdım Gülhan tv'ye çıkınca anneme seslenirdim" anneeeee sevdiğin adam ekrana geldi"babam sinirlenirdi "annenin sevdiği adam benim"derdi meğer bu kavgalar tek bizim ailede olmazmış ayşe teyze ve kocası da Şakir Öner Gülhan kıskançlığı nedeniyle kavga edip darılmışlar araya giren aile dostları barıştırmıştı çifti. ŞAKİR ÖNER GÜLHAN VEFAT ETMİŞ ALLAH RAHMET EYLESİN HATIRALARIMDAN BİR SES - YÜZ DAHA EKSİLDİ💙🌼
instagram
0 notes
vishnyasoju · 1 month
Note
Ts-squad benzetmesine koptum fgdsadkdflşgjfgjfg yalnız o grup da fenaydı gigiler, caralar, selenalar, kendallar havada uçuşuyordu hey gidi prime yıllar
Cuz baby now we got bad blooodddddddd
1 note · View note
polisiyekackini-blog · 2 months
Text
hey burayı unutmuşum profilimde 17 yazıyor hala.. 24 oldum mutlu yıllar bana geçmişe dair her şeyi burda görmek ilginç
0 notes
gokveyas · 3 months
Text
babam beni niye reddetmişti anne? hatırlıyor musun? sende vardın orda. üçümüzdük. o anı yaşadık. bir ton lafı işittim harcım olmaması halde. sen benimle hiç konuşmadın bunun hakkında. bir sen, bir ben toprak attık o geceye. seninle birlikte beni gömdük. yirmi beş ağustos iki bin on dokuz. bana sadece şeyi tekrardın sürekli, o senin baban ne olursa olsun onunla konuş. ama şimdi seni dinlemediğim için bana minnettarsın anne. şimdilerde iyi ki konuşmayıp beni kurtarmışsın diyorsun.
babam beni reddetmişti anne. senin baban hiç seni reddetti mi? bir tokat olayı vardı, sonu sarılmayla biten. kısa bir küslükten sonra. yirmilerinin sonundaydın sanırım o sıralar. ama sen baban öldüğünde yine yasını boynunun borcuymuş gibi tutmuştun. hâlâ da tutuyorsun.
babam beni reddetmişti anne. hey, sizin babanız hiç sizi reddetti mi? babam niye reddetmişti anne? hatırlayalım mı? çünküsü kendim için senin için yusuf için ekin için onu yok saymıştım. onu yok saymak çok kolaydı çünkü. onu yok saydım çünküsü dayak yok olacaktı. onu yok saydım çünküsü sadece böyle öfkemi gömebilirdim. onu yok saydım çünküsü intiharın eşiğindeydim. onu yok saydım çünküsü şiddet pufff diye uçuyordu. onu yok saydım çünkü beni, bizi kurtarmak istedim.
babam beni reddetmişti anne. çünkü koskoca evde onunla konuşmadığım için. şey demişti, madem böyle oynuyorsun gerçeğe dönelim, benim senin gibi bir kızım yok hiçte olmamıştı zaten, ne ölün ölüme ne dirin dirime bundan böyle baban yok senin benimde senin gibi bir kızım yok zamanı geldiğinde de siktir olup gidersin ölsen mezarına gelmem senden önce ölürsem sende gelme istemiyorum seni hiçbir şeyinede ellemem bu saatten sonra sil beni sildim seni.
bunları işitmek benim harcım mıydı anne?
hâlâ yıllar sonra bu anı düşünüyorsam bir şeyler harbi zoruma gitmiş anne.
beni anlasaydık o an ne olurdu.
hiç ağlamamıştım. tüm hafta yüzümü taramıştın gözlerimi şiş aramıştın ama bulamamıştın.
babam beni reddettikten sonra. okulun ilk günü. öğretmenler tarafından, aile hakkında yapılan konuşma. içimden benim sadece annem var adlı çarpışma. işte o an ağlamıştım anne. ama sen bunu hiç bilmedin.
yıllar sonra bile seninle oturduğumuzda hiç açmıyorsun bu konuyu. yanından bile geçmiyorsun. acımıştı. acıtmıştı canımı. bu mevzu beni çok yaralamıştı, ama hiç konuşulmadı. konuşulsun. dünya alem duysun istemiştim. ama şimdi dünya alem duysa kaç yazar. olan oldu. biten bitti. büyüdüm. ya da öyle göründüm. hiç sevilmedim. hiç sevmedim. sadece gömdüm. sadece gömdük. beni birlikte gömmüştük.
0 notes