Tumgik
ehverniser · 2 months
Text
In aşağı!
Zambakları soldurmak ne haddine Heraklitos!
Iyiysen ve
Inanıyorsan insan olduguna,
Bu su,bu deniz,bu gök!
Inan!
Yaşamak, kahveyle yeşilindir.
youtube
1 note · View note
ehverniser · 3 months
Text
Tumblr media
Susmak, mana eksikliğinden değildir, (belki de) mânanın derinliğindendir.
/Şems-i Tebrizî (k.s)
199 notes · View notes
ehverniser · 8 months
Text
Tumblr media
youtube
2 notes · View notes
ehverniser · 9 months
Text
Tumblr media
"Bu arsız duvar, bu loş ışık ve adını kestiremediği cisimler daima dehşet yolunu gözleyip duruyordu. Saat üç buçuk sularında tahta gıcırtısıyla açtı gözlerini. Aniden sıçradı yataktan. Sessizce ayağa kalktı başını kapı aralığından uzatıp aşağı doğru baktı. Hol boş, hiç ışık yanmıyordu. Belli ki komşunun kedisi yine bir açık bulup sokuluvermişti. Kediler diye yakındı. Buldukları delikten sokuluyor, cismi hiç yok, hiçbir şekli yokmuş gibi davranıyorlardı. Tıpkı onun gibi. O da sanki bir kedi gibi bulunduğu bütün kaplara göre şekil alır, bulduğu bütün deliklerden girerdi. Üstelik damdan dama sıçraması da paha biçilemez bir özelliği sayılabilirdi belki. Fakat bizim kedinin arsız lağım faresinden haberi yoktu. Sokak lambaları " Bir kalıbın olsun bre gırtlaksız!" diye bağırırken tiz bir ıslıkla kediyi evden kovdu."
Neriman Neden Ölmedi?/ sf.61
2 notes · View notes
ehverniser · 9 months
Text
Tumblr media
Kuşları salarken izlediğim film
Kuşkusuz yıkılan evleri vardı
Zincirleri otomobillerin
Metafizik sanrıları yönetirdi geceyi
Yağlı ayak, mermerde hayaller kurarken
Disepsi gelişti.
Niçin yaş betona hayaller yazarsın?
Niçin kurutursun düzeltmeden?
Eski insanım benim!
Çağ dışı hayallerini mum gibi erit,
Akıt üzerine celladın,
Gözlerini belirt!
4 notes · View notes
ehverniser · 10 months
Text
Buraya kalbinizi kuşatmaya geldiydik Konuşmayı unuttuyduk,hal diliyle söylediydik. Dua okuduyduk,yağmur dilediydik Kalbinizi kuşatmaya geldiydik.
Hoşgeldiniz.Buyrun.İşte kalbim. Adımı unuttuğum zamanlarda RUKNETTİN'im Gövdesi ihlal edilmiş bir yetimim. Şu kapıdan buyurun, az ilerisi kalbim.
youtube
4 notes · View notes
ehverniser · 10 months
Text
❝Yaşamayı bileydim yazar mıydım hiç şiir? Yaşamayabileydim yazar mıydım hiç şiir?
- Yaşama!
- Ya bileydim?
Yazar Mıydım Hiç Şiir. ❞
Tumblr media
1 note · View note
ehverniser · 10 months
Text
Tumblr media
"Sanıyorum ki, merak duygusunu besleyen şey sevgidir. İnsan sevgi hazzını hissetmediği bir şeye/varlığa karşı nu duyguyu açığa çıkarır. Sevginin yoksunluğu, merakın yoksunluğunu da birlikte getirir."
1 note · View note
ehverniser · 11 months
Text
MERHABA DOA KOZMETİK :)
Okumaya başlamadan şu şarkıyı açın efenim:
youtube
Bugün size bir süredir Twitterda görmüş olduğum bir kozmetik markasından bahsedeceğim. Kendimi bildim bileli kadın bedeninin obje haline getirilmesine ve bir süs bitkisi gibi gezdirilmesine hep karşı çıktım. Özellikle pandemiden sonra artan sanal hayat ve alışverişlerle birlikte, insanların birbirlerine ürün önermekten başlayan bu yolculuğu, çılgın alışveriş yolculuklarına ve mükemmel algısının değişmesine yol açtı. Ürün satmak için –Kozmetik adına konuşuyorum- yüz hatları ve derisini tamamen değiştiren filtreler kullanılarak “İşte bu ürün yüzümü böyle mükemmel gösteriyor, sizde alırsanız benim gibi mükemmel oluşunuz!” algısı yayılarak çığ gibi büyüdü. Biz alıcılar hangi influencerin sözüne inansak kimin yeminlerine kansak şaşırıp kaldık! Üstelik derdimiz bazen yüzümüzdeki basit bir nokta iken… Filtreler ve değişen güzellik algıları bizi öyle bir hale getirdi ki tabiri caizse güzel olmak “Estetisyenden çıkma” görüntüsü dışında reddedilir hale geldi. Kalın dudak, kalkık burun, arşa çıkan kaşlar, duck face, yok kurt bakışlar yok tek tip porselen dişler vs. vs. vs.…
Tabi ticaretten anlamamakla birlikte bazı şeylerin arz talep dengesi üzerine ilerlediğini hepimiz az buçuk biliyoruz. Kozmetik firmaları da durur mu hiç? İnfluencerdan, sanatçılara ünlülere derken çığ gibi reklamlar başladı. Zaten sarsıcı bir şekilde değişen enflasyon karşısında artan fiyatlara bir de influencerlara verilen story ve post ücretleri eklendi de eklendi…
Artık influencer bir meslek haline geldi ve özellikle pandemi zamanında dükkânlarının kepenklerini kapatan birçok satıcının ürünlerini hızlıca satmasını sağladılar. Tabi satışların artışıyla reklam ücretleri arttı ve malum kargo ücretleri, sonuç olarak ürüne yapılan zamlar olarak bizim zaten “Kıt kanaat” geçindiğimiz cüzdanımıza bolca yansıdı.
Sonuç olarak 15 ml minicik serumlara 300,400,500 TL’ler öder olduk. Olmadık mı? Olduk efenim.
Ben her görüşe salça olan bir Twitter kullanıcıyım. Kendi görüşüme de salça olurum. Maksat kendi kendime de muhalefet olabilmek bazen, eleştirel bakabilmek.
Genelde Twitterda yahut sosyal mecralarda tabiri caizse “ Genel olarak güzel ya da yakışıklı olarak görülen” hanımlar beyler cımbızla kozmetik firmaları tarafından çekilir ve ürün tanıtımı yaptırılır.
Sonra bunu gören kişi aynaya bakar “ Bende böyle olmak istiyorum “ algısıyla parası varsa sipariş eder, parası yoksa gününün içine eder. Bu cümlemi önemseyin lütfen. Dayatılan güzellik algıları yüzünden kaç arkadaşımın kendini kötü hissettiğini, fotoğraf çektirmekten kaçtığını çok iyi biliyorum. Hatta boydan fotoğraf çekinmekten kaçanlar, filtresiz fotoğraf çekinmeyenler vs. vs. Bunlar resmen insanın kendinden kaçması değil midir? Anı ölümsüzleştiremez hale geldik çünkü anı bırakıp herkesin güzellik algısına yan bir an yaratıp onu sanki o anmış gibi kendimizi bile kandırır hale geldik!
Neyse.
Efenim bu kadar lafı dolandırdıktan sonra geleyim Twitterda gördüğüm kozmetik firmasına. Bir postun yorumlarında görmüştüm gözüme takılmıştı. Sonra başka bir postta daha önüme çıktı takip ettim paylaşımlarına baktım ilgimi çekti.
Ürünlerin pahalı olmaması konuşuluyordu. Şu ekonomide bir şeyin pahalı olmaması bize çok korkunç gelir olmuş değil mi?
Sonra tekrar karşıma çıktı yoğun bir anım olmadığından tek tek yorumları okudum. Ve şu yorumu gördüm:
Tumblr media
Bu güne kadar birçok kozmetik firmasının bu twitler karşısında ürün gönderip reklam yaptığını gördükten sonra beni hayrete düşüren bir yorum oldu ardından hemen internet sitelerine girdim bakın ne gördüm;
Tumblr media
Sitede hakkımızda kısmında yazanları okumak istiyorsanız sitenin linki bu şekilde:
Biraz siteyi karıştırdım şunları da gördüm;
Tumblr media
Lütfen üşenmeyip bu sayfalarını da okur musunuz ?
Neden ucuz olduklarını açıklamak istemişler çok acayip değil mi?
Ayrıca şöyle bir twitleri de var:
Tumblr media
Ben çok makyaj yapan ve kozmetik ürünü kullanan birisi değilim birkaç makyaj malzemem vardı onları bile azalttım şimdi tamamen cilt bakımına yöneldim onda da 3 ürünüm var elimde şuan.
Doa Kozmetiğin henüz hiç ürününü kullanmadım o yüzden ürünlerine yorum yapamıyorum ama en son farklı bir markadan kendim için aldığım seruma (Hayatımda aldığım ilk serum) verdiğim paradan sonra ürünlerinin daha uygun olduğunu duyunca hemen sitede fiyatlarına baktım.
Tumblr media
Bence denemeye değer, ne dersiniz ? J
2 notes · View notes
ehverniser · 1 year
Text
Yıllar önce, saymıyorum yılları minimum 13 falan olmuş olabilir. Belki daha fazla ☺ O zamanlara biraz dönüp dalgalanmak, durulmak, dinlenmek vs vs istiyorum. Maksat şuracıkta, ruhumun söğüt ağacına biraz olsun yaslanmak, nefes almak… Çocukluk insanın sığınağıdır bence. Yaşadığım yerde pek sığınağım yok, memleketimde bolca bulunuyor.
youtube
Sanırım biraz sığınağıma kaçmak istiyor olabilirim. Hadi başlayalım! Yaz dönemi, haftasonu demeden dolanır dururduk. Memleket benim için tatil demek olduğu için belki de olumlu habercilik içerdiğinden sığınağım ordadır. Anyway. Bu gereksiz bilgiden sonra biraz halatlardan bahsedebiliriz. Eğer sahil kasabası olsaydı maybe dedemin sandalını kıyıya bağlamak için kullanabilirdim fakat benim için halat, Amerikan filmlerindeki Tarzanlara benzemek için müthiş bir yoldu.
Tumblr media
Büyük bir balkonun demirlerinden küçücük ve çelimsiz ellerimle bağlayıp salıncak yaptığım(büyüklerim hayalimi anlayıp kızmasınlar diye salıncak diyordum. Salıncaktan sallanmak bir bebiş için daha uygun ne de olsa) halattan tutup duvara çıkıp yürüdükten sonra erik ağacının dallarını iki yana ayırır işte geliyorum diye bağırırdım. Ama sessizce.. Niye mi ? Yaramaz çocuk ilan edilip o çılgın bahçede tarzancılık oynamaktan alıkonulmayayım diye ☺
Tumblr media
Önce çift bağlanmış ipin ortasına ayağını bas iki ekinle sımsıkı tut siyah üzüm kabuğunu gözlerinin altına ve yüzüne yapıştır ve heeeeeyyyyyy diye sal kendini. Profesyonel değildim elbette hemen şaaaapmayın. Defalarca duvara tosladım. Zamanla gübre çuvallarından yapılmış kapı önünde oturmak için kullanılan minderleri koyarak kendimi korumayı öğrendim.
Benim için adeta çılgın bir sığınaktı o ev. 150 yıl belki daha öncesinden ekilen dut ağacı benim için tam bir gözlem kulesiydi. Nereyi mi gözlüyordum ? Hemen ileride bulunan dede kahvelerinin yanında bulunan soğuk su sebilini… Çevresinin boş olduğunu gördüğüm an yamuk kola şişesini alıp ağaçtan dama atlar damdan hızlıca yere atlar ve kendimce tazı gibi doldurur içerdim. Evet, mevzu bahis 500 ml su ☺ Hey! Come on baby ! O zaman cold brew yoktu belki ama cold water vardı :D Şimdi de cold brew tercih etmiyorum her neyse… Sonra efendim bizim oranın farklı bir taşı vardır. Böyle kalıp kalıp çıkar. Caminin bir adet bankı bizim duvarın hemen dibindeydi. Yiaaaa çocuktan al haberi dedikleri bu olsa gerek. Duvarın banka bakan tarafından bir adet taşı çıkarıp cami için gelen amcaların dedikodularını dinlerdim. Burdan biliyorum erkekler her ne kadar reddetseler de daha çok dedikodu yapıyorlar ☺
Tumblr media
Duvar kenarında papatya elime alıp otunu büyük keyifle yediğim zamanlar bir yandan dedikodu dinliyordum.
Hatırladığım en komedi şu aslında; Elma ağacının yaslandığı kümes damı biraz eğimliydi. Bir film izlemiştim insanlar güneşleniyordu. Çok heveslendim. Bir seccade alıp eğimli damı şezlong gibi hayal edip elma ağacını şemsiye bilmiştim. Uzanıp oyun oynarken kıymetli büyüklerimin bana doğru haykırmasıyla 10 dakikada çıktığım damdan uçarak indim sanki :D
Tumblr media
En tarihsel ve macerasal olanı da şuydu aslında. Bu küçük ilçenin yıllar öncesinden kalan bir kale kapısı var :D Kale kapısı nereye bakıyor biliyor musunuz? Sağ tarafı okul sol tarafı mezarlık… Hep şunu hayal ederdim, kale kapısından çıkış benim için müthiş bir şeydi. Sanki bir ülkeden kaçmış gibi… Savulunnnn battal gazi geliyor.. Çiuvvv çiuvvv çiuvvv fireee :D
Tumblr media
Eğer kaçış sağlam değilse ya okula gideceksin, ya mezarlık… Sessiz durun şimdi ortada duran ve buğday tarlalarına giden yolu gözüm hiç görmemiş sanırım cinsiyetten ötürü…
Anyway, isterdim ki hep, bir gün çocuklarım da kendileri kendi içlerinde bir sığınak oluşturabilsinler. Ama bu sığınak benimkinden baya uzakta olacak. Varsın onlar da kendi buldukları söğüt altında dinlensinler.
Tumblr media
Özlediğim çok çocukluk, çok masumluk, çok iyilik anısına…
Aklıma şu şiir geldi;
“Şehre neden
esmer ve dölek yüzümle döndüm dağlardan
kar vakti tarlaları kımıldatan soluğum
niyedir sarmalasın vites dişlilerini
defneler, nakışlar yok
alnımda neden.
.
.
.
göğsünün kafesinde yalnızca pasak
biliyorsun
korkutulmuş bir kızın
yüreğinden fışkıran beyaz güvercinleri
sabahın köründe kalkan tirenlerdeki nefret
hergün aynı kalafat yerine çekilmenin nefreti
bunları
bütün bunları biliyorsun
.
.
.
tez kızaran güllerden kendini sakın
sevgiler ürkütsün seni, aşk ayrı-
Aşktır diye geri geldin o çekiç seslerine
bıraktın vazgeçilmez ırmakları
gönlüne kar yağdırıyorsa çocuk sesleri yetsin
dikkat et hiçbir şey ıslatmasın namluları. “
Tumblr media
"Bir diriliş vasfına, binlerce göz arasında, tek bir göze mühürlenip bütün posta kutularında adresi yok diye gezdirilen, mührüyle okyanusta erimeye mahkum bir mektubun uçuşan mürekkebi"
3 notes · View notes
ehverniser · 1 year
Text
"Savaş Bitti"
Tumblr media
Terra est ex tempore
Yani toprağın zamanı doldu.
Seni karşıladığım kapı
Sağlam bir virane,
Hayalimdeki toprak,
Toprak değil artık,
Obruklar tek tek yüreğimde,
Toprağın suyu çekildi,
“Susuz yaz” tekrar çekilecek.
Geleneksel bir sevda
Gelecek bir ıstıraba dönüşecekken,
Nasıl da postmodern bir yakarışla,
Eski anaların feryadı gitmiş,
Yeni kadınların yankısı
Çığlık çığlığa pazarda satılırken,
Gazeteci çocuk şapkasını atmış havaya.
Ses bastırır
Bebeklerin erildiği yıl kadar süren isyanı.
Bello !
Yani
Savaş bitti!
El- veda.
Tumblr media
1 note · View note
ehverniser · 2 years
Text
Okul Öncesinde Yaklaşımlar, uzaklaşmalar.
Merhabalar,
Konumuz eğitim,
Saygı değer, hürmeti borç bilinen ilgililer, anneler, babalar, penceredeki komşu teyzeler, kapı önünde karşı dükkana laf atan esnaflar, ağzında küflü çiviyle dolaşan emekçi işportacılar…
Konumuz okul öncesi eğitim,
0-6 yaş,
Kritik evreler,
İnsan yedisinde neyse yetmişinde de o dur derler ya atalar,
Kim bilir belki de 0-6 yaş da tamamen tamamlanıyoruz ki, tamamlanmaktan öteye geçemiyoruz.
Belki de tamamlanmaya çalıştığımız evrede yaşadığımız eksiklikler…
Her neyse konumuz bu değil.
Konumuz gündemde olan popüler okul öncesi eğitim çılgınlıkları.
Önce şu popüler eğitim çılgınlıklarının biraz bahsedelim, uzunca bir yazı olacağından arkaya sizler için ufak bir müzik bırakıyorum. Yazıyı bilgisayarınızdan okumanızın şahsım adına daha rahat olacağını düşünmekteyim.
youtube
Başlayalım şu okul  eğitim çılgınlıklarının doğduğu yaklaşımlara;
Reggio Emilia: İtalyada Reggio Kentinin Villa Cella Kasabasıve Loris Malaguzzi gözümüze çarpıyor. Bir dönem bu yaklaşımla açılan okul dünyanın en iyi okulu ödülünü bile almış. Reggio ne biliyor musunuz? Belediye J  Öğretmenin çocuklarla birlikte araştıran olması, sınıfta aynı anda 2 öğretmen bulunması gerekliliği ve önemiyle gözümüze çarpar. Bu yaklaşımın uygulandığı okullar bina yapısı itibariyle de değişiktir. Daire şeklinde olan yapıda bütün sınıflar ortak alan olan “piazza” denilen bölüme açılır. Okullarda pedagogista( yüksek eğitimli psikologlar, atelierista ( sanat çalışması yaptıran kişi gibi düşünelim) bunlar bulunur. Duvarlar hatta havan bile aynalıdır. Çocuğun denge-dengesizlik-yeniden denge yaşaması için
Tumblr media
2.Waldorf
Almanyada 2. Dünya savaşına erkekler gidince Waldorf sigara fabrikasında kadınlar çalışmaya başlar ve çocukları için bakım-eğitim hizmetleri isterler. Fabrikaya ait bir anaokulu kurulması düşünülür özetle. Rudolf Steiner üstlenir. Her neyse…
Bu okullarda –ELEKTRONİK ARAÇ GEREÇLER KULLANILMAZ.”
Bu okullarda çocuğa –ÜÇ DİL EĞİTİMİ VERİLİR (İspanyolca,Fransızca,Almanca)
Bu okullarda –YÖNETİCİ OLMAZ.-
Çocuğun öncelikle çocuk olması istenir.
Tumblr media
3)Montessori
Belki de aralarında en çok bilinenlerden birisidir. İlk başta özel bireyler için uygulanmış yararının kanıtının ardından normal bireylerde de kullanılmaya başlanmış bir yaklaşım. Maria Montessöri (İtalyanın ilk kadın tıp doktoru) tarafından ortaya çıkarılmış matematik becerilerinin ve dolaylı yaratıcılığın geliştirilmesinde kullanılan bir yöntem. Tabii ülkemizde genelde “Montessori Yatak” olarak dilimizde daha çok pelesenk olan bir aşikar ortaya çıktı. Montessöri toplu alanda yapılan bireysel çalışmalarıyla ortaya çıkar. –BİREYSELLİK VURGUSU VARDIR-. Şimdilerde gündemde olan materyallerin çoğu montessori materyali olmamakla birlikte materyallerin bütün kalıpları kesin ve net çerçevede çizilip değiştirilmesi dahi istenmemiştir. Hatta Montessori, yaklaşımının yanlış uygulandığını düşündüğü okullara gezmeye bile gitmemiştir J
Bu liste 4) Head Start, 5) High Scope 6) Bank Street diye uzaaaaar gider.
Listedeki diğer yaklaşımlara ilgililer göz atabilir.
Eee niye okuduk biz bunu dediğinizi duyar gibiyim…
Hürmetkar okuyucu misafirlerim,
Yaklaşım özelliklerinde belirttiğim üzere bunlar bir kişi tarafından keyfiyeten söylenmiş kurallar, öylesine yazılmış şeyler olmayan çerçeveleri belirtilmiş ciddi yaklaşımlardır.
Ve uygulamak için bunlara uygun binalar, materyaller,çevreler gerekmektedir.
En önemlisi –AKREDİTASYON ALMAYAN KİŞİ BU YAKLAŞIMI UYGULUYORUM Dİ-YE-MEZ.-
Akreditasyon ise 1-2 günle bir hafta ile olacak basit bir eğitim değildir.
-ONLİNE OLAMAZ-
Yüzyüze ciddi bir eğitim gereklidir ve
-HERKES TARAFINDAN VERİLEMEZ-
Belirli kurumlar yaklaşımların oluşturulduğu merkez kaynaklı kurumlar tarafından verilebilir.
Madem ki ülkemizde ciddi bir okul öncesi eğitimi seferberliği var, bu seferberliği çarşı pazar yapmayalım.
Bilinçli olalım, araştıralım, yetişen çocuklar bizim geleceğimiz. Bizim esnafımız, bizim çiftçimiz, bizim öğretmenimiz, bizim mühendisimiz ,memurumuz, hemşiremiz, ustamız…
Mümkünse o içeriklerine baktığımız meyve suyu şişelerinden daha önemlisi olan çocuklarımızın yetiştiği eğitimin içeriklerini mümkün olduğunca takip edelim, merak edelim.
Ama çocuklarımızı popülariteden –elbette uzakta tutamayız- zararlı popülariteden uzakta tutalım.
Kasaptan et alırken ete şırıngayla eti şişirmek için ilaç sıkıp sıkmadığını takip ettiğimiz gibi, şişirilmiş eğitimlerin hayali faydalarıyla yaşamayalım.
Her neyse sürç-i lisan ettimse affola, gönül kırmaya değil yapmaya geldik.
Sıhhat ve selametle.
Son olarak :
https://youtu.be/ALP6MD7idMc
Gülümseyin efenim 😁
4 notes · View notes
ehverniser · 2 years
Text
Okul Öncesinde Yaklaşımlar, uzaklaşmalar.
Merhabalar,
Konumuz eğitim,
Saygı değer, hürmeti borç bilinen ilgililer, anneler, babalar, penceredeki komşu teyzeler, kapı önünde karşı dükkana laf atan esnaflar, ağzında küflü çiviyle dolaşan emekçi işportacılar…
Konumuz okul öncesi eğitim,
0-6 yaş,
Kritik evreler,
İnsan yedisinde neyse yetmişinde de o dur derler ya atalar,
Kim bilir belki de 0-6 yaş da tamamen tamamlanıyoruz ki, tamamlanmaktan öteye geçemiyoruz.
Belki de tamamlanmaya çalıştığımız evrede yaşadığımız eksiklikler…
Her neyse konumuz bu değil.
Konumuz gündemde olan popüler okul öncesi eğitim çılgınlıkları.
Önce şu popüler eğitim çılgınlıklarının biraz bahsedelim, uzunca bir yazı olacağından arkaya sizler için ufak bir müzik bırakıyorum. Yazıyı bilgisayarınızdan okumanızın şahsım adına daha rahat olacağını düşünmekteyim.
youtube
Başlayalım şu okul  eğitim çılgınlıklarının doğduğu yaklaşımlara;
Reggio Emilia: İtalyada Reggio Kentinin Villa Cella Kasabasıve Loris Malaguzzi gözümüze çarpıyor. Bir dönem bu yaklaşımla açılan okul dünyanın en iyi okulu ödülünü bile almış. Reggio ne biliyor musunuz? Belediye J  Öğretmenin çocuklarla birlikte araştıran olması, sınıfta aynı anda 2 öğretmen bulunması gerekliliği ve önemiyle gözümüze çarpar. Bu yaklaşımın uygulandığı okullar bina yapısı itibariyle de değişiktir. Daire şeklinde olan yapıda bütün sınıflar ortak alan olan “piazza” denilen bölüme açılır. Okullarda pedagogista( yüksek eğitimli psikologlar, atelierista ( sanat çalışması yaptıran kişi gibi düşünelim) bunlar bulunur. Duvarlar hatta havan bile aynalıdır. Çocuğun denge-dengesizlik-yeniden denge yaşaması için
Tumblr media
2.Waldorf
Almanyada 2. Dünya savaşına erkekler gidince Waldorf sigara fabrikasında kadınlar çalışmaya başlar ve çocukları için bakım-eğitim hizmetleri isterler. Fabrikaya ait bir anaokulu kurulması düşünülür özetle. Rudolf Steiner üstlenir. Her neyse…
Bu okullarda –ELEKTRONİK ARAÇ GEREÇLER KULLANILMAZ.”
Bu okullarda çocuğa –ÜÇ DİL EĞİTİMİ VERİLİR (İspanyolca,Fransızca,Almanca)
Bu okullarda –YÖNETİCİ OLMAZ.-
Çocuğun öncelikle çocuk olması istenir.
Tumblr media
3)Montessori
Belki de aralarında en çok bilinenlerden birisidir. İlk başta özel bireyler için uygulanmış yararının kanıtının ardından normal bireylerde de kullanılmaya başlanmış bir yaklaşım. Maria Montessöri (İtalyanın ilk kadın tıp doktoru) tarafından ortaya çıkarılmış matematik becerilerinin ve dolaylı yaratıcılığın geliştirilmesinde kullanılan bir yöntem. Tabii ülkemizde genelde “Montessori Yatak” olarak dilimizde daha çok pelesenk olan bir aşikar ortaya çıktı. Montessöri toplu alanda yapılan bireysel çalışmalarıyla ortaya çıkar. –BİREYSELLİK VURGUSU VARDIR-. Şimdilerde gündemde olan materyallerin çoğu montessori materyali olmamakla birlikte materyallerin bütün kalıpları kesin ve net çerçevede çizilip değiştirilmesi dahi istenmemiştir. Hatta Montessori, yaklaşımının yanlış uygulandığını düşündüğü okullara gezmeye bile gitmemiştir J
Bu liste 4) Head Start, 5) High Scope 6) Bank Street diye uzaaaaar gider.
Listedeki diğer yaklaşımlara ilgililer göz atabilir.
Eee niye okuduk biz bunu dediğinizi duyar gibiyim…
Hürmetkar okuyucu misafirlerim,
Yaklaşım özelliklerinde belirttiğim üzere bunlar bir kişi tarafından keyfiyeten söylenmiş kurallar, öylesine yazılmış şeyler olmayan çerçeveleri belirtilmiş ciddi yaklaşımlardır.
Ve uygulamak için bunlara uygun binalar, materyaller,çevreler gerekmektedir.
En önemlisi –AKREDİTASYON ALMAYAN KİŞİ BU YAKLAŞIMI UYGULUYORUM Dİ-YE-MEZ.-
Akreditasyon ise 1-2 günle bir hafta ile olacak basit bir eğitim değildir.
-ONLİNE OLAMAZ-
Yüzyüze ciddi bir eğitim gereklidir ve
-HERKES TARAFINDAN VERİLEMEZ-
Belirli kurumlar yaklaşımların oluşturulduğu merkez kaynaklı kurumlar tarafından verilebilir.
Madem ki ülkemizde ciddi bir okul öncesi eğitimi seferberliği var, bu seferberliği çarşı pazar yapmayalım.
Bilinçli olalım, araştıralım, yetişen çocuklar bizim geleceğimiz. Bizim esnafımız, bizim çiftçimiz, bizim öğretmenimiz, bizim mühendisimiz ,memurumuz, hemşiremiz, ustamız…
Mümkünse o içeriklerine baktığımız meyve suyu şişelerinden daha önemlisi olan çocuklarımızın yetiştiği eğitimin içeriklerini mümkün olduğunca takip edelim, merak edelim.
Ama çocuklarımızı popülariteden –elbette uzakta tutamayız- zararlı popülariteden uzakta tutalım.
Kasaptan et alırken ete şırıngayla eti şişirmek için ilaç sıkıp sıkmadığını takip ettiğimiz gibi, şişirilmiş eğitimlerin hayali faydalarıyla yaşamayalım.
Her neyse sürç-i lisan ettimse affola, gönül kırmaya değil yapmaya geldik.
Sıhhat ve selametle.
Son olarak :
https://youtu.be/ALP6MD7idMc
Gülümseyin efenim 😁
4 notes · View notes
ehverniser · 2 years
Note
Normal hayatında şiir kullanır mısın?
Şimdi normal hayat deyince, bu işin bir anormali mi var diye düşünmedi değilim. Neyse kdhdhd. Ama sorulması gereken soru şiirle yoğunluğun nedir ? Olursa eğer nefes aldığım her an için şiir kullanabilirim. Sürekli tekrar ettiğim günlük hayatta her anıma "cuk" diye oturacak bı 15-20 şiir var ezberimde. Mesela kendimi bulunduğum ortama ait hissetmiyorsam "Bileyim hangi suyun sakasıyım ya Rabbel Alemin, tütmesi gereken ocak nerede? Diye seslenenilirim. Kdhdhd
1 note · View note
ehverniser · 2 years
Text
CEMİL MERİÇ, FEVZİYE MENTEŞEOĞLU, LAMİA ÇATALOĞLU.
Biraz Cemil Meriç konuşalım dostlar.
O sırada sizler de şu parçayı açın.
youtube
Tumblr media
Kendisi henüz  on dört yaşımda “ Bu Ülke “ kitabıyla tanıdığım ve ardından yazarın bütün kitaplarını sırasıyla alıp altını çize çize okuduğum, tek kitabında sanki onlarca kitap varmış gibi ufkumu açan , kelimeleri  bütün dünya dillerini sinaps dalları gibi dallandırıp budaklandıran, “Evet henüz bilmediğim aklımı kıvılcımlara boğan çok şey var efenim” dedirten yazar.
Evet çok övdüm.
Ki kendisi övülesi bilgi ve kabiliyete sahip –okumaktan gözlerini kaybeden – bir virtüöz.
Kendisini “Münzevi ve mütecessis bir fikir işçisi “ olarak tanımlıyor. Meriç, hakikaten bir fikir işçisi.
Böylesine bir yazarın gözümde büyümeme ihtimali oldukça düşük.
“Yazdıkları sözlüksüz anlaşılmıyor, yabancı kelime çok fazla, farsça, arapça kelimeler çok, taaa bilmem nerelere atıf yapıyor.” Sözlerini duyar gibiyim.
Her şeyi olduğu gibi anladığımız kitaplar ve yazarlardan ne öğrenebiliriz?  Ya da her gün aynı yemeği mi yersiniz?
Çakralar kıvılcımlanmayacaksa frontal lobu olmayan sevgili hayvan dostlarımızdan farkımız nedir?
Sakin olun, havanlara kötü bir söz söylemiyorum, -Allah’ın izniyle- yaradılış farkımızı kastetmeye yeltendim.
Anyway.
Şimdi Meriç’e dönelim.
12 Aralık 1916 tarihinde, Reyhanlı, Hatay'da dünyaya geldi. Balkan Savaşları sırasında Dimetoka'dan göçmüş bir ailenin çocuğu. Babası Mahmut Niyazi Bey, annesi Zeynep Ziynet Hanım'dır. Annesinin ve babasının mesleklerine odaklanmıyoruz.
Pertevniyal gibi bir lisede okudu ve o dönem Nazım Hikmet ve Kerim Sadi gibi nimetlerle tanıştı. Nurullah Ataç, Cemil Meriç’in öğretmeniydi.
Sonrası hooop İstanbul Üniversitesi Felsefe bölümü.
Maddi sıkıntılar yüzünden Hataya geri döndü ve burada öğretmenlik yaptı – Geçim sıkıntısı yaşayan her insanın yolunun öğretmenlikten bir dönem geçmesi beni kıs kıs güldürüyor. Aydınlığın yolunu açan öğretmenler faturalar yüzünden ışıkları açamıyor her dönem. Fdsfgsdf :D
Meriç başka işlerde yaptı tabi ( Öğretmen maaşı yetmeyince hele ki ücretli yapıyorsa şart efenim şart dnjkdh) en sonunda Fransız dili ve debiyatı okuyup ne yaptı dersiniz?
Fransızca öğretmenliği…
Sanırım insanın içinde eğitimci ruhu olması böyle bir şey.
Neyse ucuz şakalarımı başka satırlara saklayacağım.
Yabancı diller yüksek okulunda da eğitim aldı. Baya bilim dolu bir insan aman ya Rabbi…
Meriç zaten sorunlu olan görme yetisini yanlış ameliyatlar yüzünden tamamen yitirdi.
Şimdi gelelim beyefendinin aşk hayatına.
Zamanında baya masum olacakmışım ki Jurnal 1,2 okuduğum sıralarda “ Allahım bu kadar güzel cümleler nasıl bir araya gelir, oh my love karısı ne şanslı” diye her gün dönüp dönüp okuduğum o satırlar…
O satılar,
Satırlar,
Satır…
Jurnali yazdığı dönemde Meriç Bey evli.
Tumblr media
Bir kızı var hatta görmediği için Meriç söylüyor kıymetli kızı kağıda döküyor. Öyle güzel bir baba kız ilişkisi.
Ben jurnali okuduğum dönemde Lamia Hanımı, Cemil Meriç beyin eşi sanıyordum fakat öyle değilmiş. O dönem yazar, ablasının yanına ziyarete gittiği sırada Lamia Hanımla tanışıp gözlerinden ötürü yüzünü hiç görmediği Lamia Hanımın sesine aşık oldu.
Tumblr media
Ve şuan Müge Anlıda işlense “ Zamanın haline bak!” diye konuşulacak bu tabiri caizse rezil olay yaşandı.
-Cemil Meriç biricik kızına Lamia Hanım için mektup yazdırdı-
Ve kıymetli eşi Fevziye Hanım dokuz ay bu aşka göz yumdu.
Şöyle sesleniyordu Cemil Meriç,
Lamiasına..
“Ve gece senin gibi başladı. Avuçların avuçlarımda rüyasını gördüğüm birer altın meyveydi, ölümsüzlük meyvesi. Birer güvercindi avuçların avuçlarımda, hayalimi uzak iklimlere kanatlandıran birer güvercin. O anda ölüm de hayat kadar güzeldi.”
 “Hangi güzellik akla gelse hemen sevgilimize kondururuz”.
Lamia Hanım, Meriç’in evliliğinden haberdar, yani yine Müge Hanım bu konuyu programında işleyecek olsa konuşulan cümleleri hayal edin bakalım.
“ Lamia, Fevziye Hanım’a neler söyleyecek?”
“Cemil Meriç bütün bunları kitapları çok satsın diye mi yapıyor?
“Fevziye Hanım canlı yayında Cemil Beyle yüzleşiyor.”
“Yasak aşkın belki de en büyük mağduru, mektuplar yazdırılan kızı Ümit Hanım konuyla alakalı neler söyleyecek.”
Zaman içinde geçişler yapmak istedim.
Beni yaralayan şudur ki 1966-67 yılları arasında süren Meriç tarafından 56 , Lamia tarafından 193 kaleme alınmış mektup (edindiğim bilgilere göre) Meriç tarafından yazılanların 46 doğumlu kızı Ümit Meriç’e yazdırılmış olması (Ümit Meriç’in psikolojisini düşünmek ve bu olayı bir olaya benzetip linç yemek istemiyorum)
Ve pedagojik eğitimi olan Öğretmen Lamia Hanım’ın (Asıl ismi Kaya olan) olaya seve seve dahil olması.
Tabi sonra Fevziye Hanım bu dünyadan göçüyor, Cemil Meriç Bey zahmet olmuş baya yıkılıp felç geçiriyor.
Sonrasında Lamia Hanım yüceliğiyle Meriç Beye bakım sağlıyor.
Şöyle satırlar da mevcut:
“Benim, bütün kadınları kendinde toplayan kadınım. Bana layık ol. Bana layık kal. Diriyim, kuvvetliyim, ümitle; ihtirasla doluyum. Yalnız seninim. Ve yalnız beni düşündüğün müddetçe aşkımızın ömrü ebedidir. Büyüyü ancak ihanetin bozar. Manevi ihanetin. Bir an için gözbebeklerinde raksedecek herhangi bir yabancı hayal, o zaman bu rüya kâbusa döner ve bir uçurumun kenarında uyanırsın.”
Diye uyardığı bir Lamia Hanım ve uyardığını yaşattığı Fevziye Hanım var.
Anyway..
Bu bilgileri edindiğim ilk gün gözümde büyüttüğüm Meriç 7.3 şiddetinde dağılmış bina gibi düşüverdi gözümden.
Eserlerine saygım ve sevgim sonsuzdur.
Şimdi size bir soru sormak istiyorum; belki konudan bağımsız yahut dolaylı bağımlı kabul etmek isteyen düşünebilir…
İlimlilerin, bilimlilerin bunları yaptığı bir dünya da, Z kuşağına biz mi laf etmeliyiz, yoksa Z kuşağından böyle bir geçmiş bıraktığımız için yalvararak özür mü dilemeliyiz?
Efendim, yazılarım şahsi düşüncem olup kavgaya mahal verecek herhangi saplantıya dahil olmayacağımı huzurlarınıza bildirmek isterim…
Ayrıca kullandığım yabancı sözcükler ile Türkçeyi katletmiyor, bu Türkçede yetişen bir birey olarak sizlere kıymetli yansımalar yapıyorum.
Tabii efenim, kimse kimsenin hayatına karışamaz, bende asla o hadsizliği yapma edepsizliğinde bulunmayacağım.
İsteyen istediği gibi yaşasın ama Z kuşağına durduk yere suç atmasın :)
Sevgi, saygı, hürmet ve selametle…
Sizi çok seviyorum gençler.
0 notes
ehverniser · 2 years
Text
Depresif Ve Melankoli- SYLVİA PLATH
Not: Yazıyı şu müziği açıp öyle okuyunuz.
youtube
Tumblr media
Biraz Sylvia Plath konuşalım. Konuşalım demekle olmayacak bütüncül bir depresyonun içine girmeye hazır değilseniz gardınızı alın derim. Koruyun kendinizi. Kalbinize giydiğiniz çelik yeleklere vuran bahar güneşinin yansıması öyle bi alsın ki gözlerimizi, kapatıp Allahtan güneşi erken batırmasını isteyelim.
Neyse efendim daha fazla lafı uzatıp laubalilik etmeyeceğim. Filtre kahvemi beş yaşındaki çocuk gibi höpürdete höpürdete içerken bolca laubalilik ettim :)
Ben kötü şeyleri konuşmadan önce lafı uzatmaya bayılıyorum. Sylviaya gelmeden önce de hep böyle olurum.
Alman baba ve Amerikalı annenin kız çocuğu olarak doğan Sylvia 8 yaşında babasını kaybedince kendini şiirde buldu.
Cedric çizgi filminde alıştığımız gibi “Sekiz yaşındaysanız hayat gerçekten çok güzel.” olmuyor herkese dostlar.
Sylvia hep manik-depresif bir hayat yaşadı. Şiirlerinde de bunu bolca hissediyor, yaşıyoruz.
Çocukluk hayatı bopyunca bu psikolojik rahatsızlığının izleriyle boğuşan Sylvia ilk intihar girişimini lise yıllarında denedi. Şiirleri dilden dile dolaşmaya başladı. Kim bilir kaç kişi bu şiirleri okuya okuya ağladı bilemeyiz 🙄
Ted geldi sonra, hangi Ted mi ? Bizim komşu olacak değil ya 🤫
İngiliz yazar ve şair Ted Hughes. Bu iki genç yazım alanında birbirine destek oldular, Ted’in görüşleri Sylvia için çok önemliydi ve hep görüşlerini aldı. Bu ikili çok geçmeden life way için match oluverdiler.
Tumblr media
Çiftin çocukları da oldu. Ted sağolsun Sylviayı hep aldattı. Ueterince güzel değilim hissine kapılan Sylvia Ted’e düşman gözüyle bakıyordu artık ve şiirlerinde Ted’i bir evin içinde ateşte betimliyordu.
Bizim gül gibi şairimiz Sylvia evde kocasını bekleyen bir kadın olup çıkmıştı.
Tumblr media
Oysa ki hayatının aşkıyla evlendiğini sanıyordu.
Ted Sylviayı evli/bekar farketmez kadın şairlerle aldatıyordu. Ted boyun posun devrilsin….
Üstelik aldattığı kadın şairlerden biri olan  Assia Wevill eşiyle birlikte gelip Sylviaya komşu oldular.
Sylvia dayanamadı…..
11 Şubat 1963 günü intihar etmeye karar verdi. Çocuklarına kahvaltı hazırladıktan sonra odalarının kapısını kapattı ve aralıklarını bantladı. Ve korkunç bir intihar yöntemine olarak; fırının gazını açıp kafasını fırından içeri soktu…
Tumblr media
Tumblr media
Ted, Assia ile birlikteliğine deva etti.
Assia mı ?
Sylvia gibi intihar ederek kendini öldürdü.
Ama bir farkla.
Yanında Çocuğuyla.
Ted'i ise siz araştırın efendim, benden bu kadar.
Sağlıcakla....
Not: Buraya Sylvia Plath şiiri koymadım. Bakın efendim. Araştırın, okuyun...
3 notes · View notes
ehverniser · 2 years
Text
Mü-
kâfat.
Tumblr media
"Eriyip kaybolmak isterdim
Erirdim koynunda;
Erirdim ıslak kayalar taşlardı leylek boğazını
En kirli bendim
Rahibeleraklardı tozlu duvarları.
Ağlatan yaş almış küçük beyinler
Ağlayan daha küçükken ölen bedenler
Üflerdi cesarete boyun asmış kanlıları"
Tumblr media
2 notes · View notes