Tumgik
#ama o kadar garipti ki
sadovv · 2 years
Text
yagmur sesleriyle uyandim bundan daha iyi bi uyanis olamaz
4 notes · View notes
murat-o41 · 10 days
Text
YAŞLI KOMŞUM VE KARIM (6)
“Timur… Aşkım… Dur, bekle bak…”
“Kapa çeneni.” dedim sert bir sesle…
Geceliğinin eteğini kaldırmamla sırılsıklam ıslak kadınlığı açığa çıktı. Karımı ters çevirdim ve arkadan inanılmaz bir telaşla sertleşmiş sikimi bir hamlede amcığına gömdüm.
Onu hiç bu kadar sırılsıklam hissetmemiştim. Gerçekten az önce kocaman komşu yarağını içine almış olan vajinası biraz genişlemiş ve acayip ıslaktı.
“Siktiğimin orospusu seni... Lanet bir orospusun sen bebeğim… Ama bir sürtük gibi, bir orospu gibi davrandığında seni çok seviyorum aşkım…” Kıçını daha önce hiç olmadığı kadar tokatladım. Yüksek sesle inledi,
“Ahh… Timur! Hayır…! Ben çok kötü bir kadınım, çok üzgünüm!”
“Komşumuzun büyük yarağıyla oynamak ister misin, seni kirli küçük orospu? Söyle bana… Burhan’ın yarağını yemek ister misin tekrar?”
Kalçalarını yakaladım ve öfkeyle sikimi amına vurdurarak gidip gelmeye başladım.
"Ohhh! Hayır! Nasıl?” Ayla onu alırken yüzünü yastıklara gömdü.
Az önce komşumuzun koynunda neler yaptığını biliyordum. Karımın da benim de duygularımız karmakarışıktı. Fakat, zevk ve utanç birbirine geçmiş vaziyette olayın üstesinden geldik. 
Azgın orospu karım, az önce komşumuzun koca yarağını yemesine rağmen, bu kez benimle sevişiyor, benim tatminim için uğraşıyordu. Hatırlayabildiğim kadarıyla onu hiç bu kadar azgın görmemiştim.
Karım benim sert hareketlerimle tekrar yükselmeye başladı. Zevk aldığını, sikimi saran vajinasındaki isterik kasılmalarını hissedebiliyordum. Çok güçlü bir şekilde, neredeyse bağırarak başını kanepenin üstündeki yastıklara gömerek sarsıla sarsıla boşaldı.
Karımın orgazmını görmek benim kendi patlamama neden oldu ve ben de tohumumu onun içine olduğu gibi boşalttım, sırtına çöküp kaldım.
Yavaşça birbirimizden ayrıldık, nefes nefese, kan hücumuyla kırmızılaşmış yüzlerimizle… Nefesi düzene girer girmez ona baktım,
“Bana ne olduğunu anlat. Bana her şeyi anlat.” Oturdu, toplandı. Gergin ve garipti, hala ağır nefes alıyordu.
“Ben… İçeri girdim ve çoğunlukla mutfaktaydık.” Konuşurken kekeliyordu, “O… O, mutfakta bana çok fazla yakınlaşıyordu ve onu hissedebiliyordum. Heyecanlıydı. Etrafımda dolaşması, benimle ilgilenmesi, geceliğimin açıklığı…” Utanarak yüzünü elleriyle kapadı. Ellerini tutup çektim,
“Sorun değil bebeğim, duymak istiyorum. Söyle.”
“Fırının önündeyken arkamdan geldi ve göğüslerimle oynamaya başladı… Bu… Bir ateş kapladı içimi… Utanarak durmasını söyledim.” Sikim sertleşmeye başlamıştı anlattıklarıyla…
“O ne dedi? Bir şey söyledi mi?”
“O… Aah, sadece göğüslerimi çok beğendiğini, sevdiğini ve onları ısıra ısıra bitirmek istediğini söyledi… Ne kadar yese doyamazmış.” 
Durakladı, o anı tekrar yaşıyordu sanki… Heyecan kaplamıştı o anı anlatırken…
“Yemek yapmaya devam ettik ama… İşleri bitirdikten sonra kapağı kapattım ve birkaç dakika fırınla oyalandım. Çıkıp gelmek için döndüm ama ayrılmadan önce beni kucaklayıp oturma odasına çekti ve kanepeye oturttu.”
Derin bir şekilde kızardı, anlatırken koltuğunda titriyordu,
“O… Göğüslerimle oynamaya devam etti. Kocaman elleri vardı Timur, parmaklarıyla memelerimi mıncıklayıp durdu. Orada öylece oturdum, karşı çıkamadım, donup kaldım.”
“Sonra..? Devam et aşkım… Sonra ne yaptı? Sen zevk almadın mı o memelerini okşarken?”
“Yani… Uçlarını parmaklarıyla ezip duruyordu. Zevk almamak, heyecan duymamak mümkün değil ki aşkım… Sonra… Bir saniye durdu ve bir anda şortunu aşağıya indirdi. O koca yarak dışarı fırladı.”
Açıklanmayacak şekilde tekrar sertleşmeye başladım. Karımın her cümlesine, her kelimesine asılı kaldım. Beynimde yankılanıyordu anlattıkları… Karımla komşumuz arasında yaşanan porno sahneleri sanki ben oradaymışım gibi gözümün önünde canlanıyordu…
Kızarması arttı, gözlerini benimkinden kaçırdı,
“Bana hoşuma gidip gitmediğini sordu.” Boğazım aniden kurudu, heyecan içinde üsteledim,
“Devam et. Sen ne dedin?”
“ Ben… Daha önce havuzda sevişirken de söylemiştim ya… Sikinin bu kadar büyük olmasını sevdiğimi söyledim.” Durakladı ve derin bir nefes aldı. 
“Elimi tuttu ve yavaşça sikine indirdi. Büyülenmiş gibiydim. Bana ne oldu bilmiyorum ama ben sadece… Bilmiyorum!”
“Tamam bebeğim… Peki, devam et hadi, başka ne oldu?” Dudağını ısırdı,
“Bana büyük yarağıyla oynamamı ve onu boşaltmamı söyledi…” Durakladı ve devam etti, “Ben de öyle yaptım. Onu boşalttım. Sonra… Sonra da o beni boşaltı. O koca yarağını içime aldım… İçimi yardı yarağı aşkım… Komşumuzun yarağı kocamandı… Kalın… Yardı beni… Amımı yardı…”
“Ohh…” Ben cevap veremedim, nefessiz, soluksuz kalmıştım.
“Ah bebeğim ne yapıyoruz biz…? Bu… Bu çılgınca!” Çığlık attı adeta, yüzünü şaşkınlıkla ellerine gömdü.
Bacaklarını çekerek, ıslak amcığını ortaya çıkardım, klitorisinin kabarıklığını okşayarak karıma cevap verdim. Onu yavaşça kanepeye ittim ve erkekliğimi onun amının kıvrımlarına hizaladım,
“Sen sonunda yaramaz bir kız oldun canım… Ve ben senin cezanı vereceğim şimdi…”
Aradan birkaç gün daha geçti. Bir akşam eve geç geldim. Eve girdim ama arabasının ön tarafta olmasına rağmen karımı evin hiçbir yerinde bulamadım. Merak etmiştim. Telefonu çıkarıp bir mesaj gönderdim,
“Neredesin?” Birkaç saniye geçti ve
“Yaramazlık yapıyorum ;)” diye bir cevap aldım, mesajı gülen yüz göz kırpmasıyla kapattı.
Kan basıncım hemen yükseldi, Burhan’ın evine bakmaya çalıştım ama fazla bir şey göremedim.
“Ne yapıyorsun aşkım?” diye yanıtladım.
Odanın içinde volta atarak dolaştım, bir dakika geçti ve sonra bir mesaj aldım.
Herhangi bir pornodan daha uyarıcı küçük bir telefon videosuydu. Eşim Burhan'ın büyük ve kalın aletini yukarıdan aşağıya öpüyor, dudaklarını yumruk gibi başının etrafına sarıyor ve mümkün olduğunca ağzına et dolduruyordu.
Küçük elleri adamı zevkten havaya uçururken ağır toplarına masaj yapıyordu. Emzirmesinin sesleri beni kendimden geçirdi ve içgüdüsel olarak kanepeye çöküp kaldım. 
Telaşlı parmaklarımla fermuarımı açtım ve sikimi açığa çıkardım. Sevgili karım komşumuzun devasa erkeklik organında ağzını ve dilini kullanıyordu.
Burhan'ın zevkten bayılan sesini kayıttan duydum,
“Mmm... Harikasın… Dilin sıcacık ve çok zevk veriyor. Evet bebeğim… Şimdi de şu koca yarrağı em bakayım…”
Burhan telefonunu önlerinde tutuyordu, ama gördüğüm tek şey, erkeğin büyük yarağı ve azgın karımın güzel yüzüydü. Karımın dudakları ve dili adamın sikini zevkle öpüp yalıyordu.
Bir an durdu karım, ıslak ağzıyla kameraya baktı ve şeytanca gülümsedi. Daha sonra erkeğin devasa sikinde dolaşan etli dudakları, aşağıdan yukarıya ıslak öpücükler kondurmaya başladı.
“Hassiktir… Ohh… Harikasın bebeğim… Dostum… Timur… İzliyor musun? İyi bak… Bu senin karın Ayla. Hadi canım, kocana bu büyük yarağı ne kadar sevdiğini göster.”
Bir kıkırdama duydum. Karımın isterik gülüşünü… O koca yarağı amcığına alırken inlemeleri… Ve video o sahnede bitti. Sanırım video çekmeyi bırakmış, karıcığımı iki eliyle daha rahat sikmek istemişti adam…
Hemen tekrar oynattım videoyu ve patlamadan önce ikinci izlemeye sadece birkaç saniye dayanabildim. Kendimi tutamadım artık, oturduğum yerde fışkırmaya başladım. Boşalmam bitince tekrar telefona sarıldım,
“Seni görmem gerek.” Ona acilen, çılgınca mesajlar attım. Birkaç dakika sonra bir cevap,
“Birazdan evde olacağım hayatım… Bu aygırı iyice boşaltmadan bırakmaz beni…”
34 notes · View notes
Text
Yaz - 2023
Anlatacak kimsem olmadığı için burada paylaşmak istedim.
Bugün durakta otobüs beklerken sessizce kitabımın sayfalarını çeviriyordum, okusam da aklım başka bir yerlerdeydi. O an garip bir şey oldu geçmişim bana el salladı ve birisi omzuma bö' diyerek dokundu. Korktum çünkü alışkın değilim birinin bana gülümseyişine, önemsemez gibi mesaj atışlarına her neyse işte samimi gelmez ve.. korkarım anlayın lütfen.
Bana gülümseyen kişi eski sınıf arkadaşımdı hep gülen deli dolu bir kızdı o, benim aksime. Ben de ona her ne kadar zorlasam da samimi olduğunu düşündüğüm gülüşlerimi birini yolladım. Bana dedi ki,
"Durağın arka kısmında gölgede kalan, uzun kahve saçları yüzünü kapatan ve elinde yine her zamanki gibi kitap olan kişi kim dedim, e bu tabii sensin" diye konuştuğunda şaşırdım çünkü birinin dikkatini çekebilecek durumda mıydım ? Ya da beni farkedip önemseyip bir de yanıma gelip benimle konuşabileceği kadar mı önemliyim onun için diye düşündüm. Daha sonra bu kadar olmadığını sadece saçmaladığımı düşündüm. Biri-beni-önemseyecek ? Ha ha ha..
"Ee.. nasılsın ?" Diye sordu. Gülümseyerek,
"İyi, sen ?" Gibisinden sorular sorarak soğuk olmamak için elimden geleni yaptım. Saçlarını hafif kestirmişti, çok güzel bir kızdı ama yine kestirdiği saçları ona ayrı bir güzellik katmıştı. Ben saçlarımı kesemezdim, en son belimden hafif yukarıda kestiğimde bana küsüp aylarca hiç uzamamışlardı. Zaten bana kesik saç yakışmazdı, yakışır yakışmaz umurumda değildi ama yüzümü kapatması için onlara ihtiyacım vardı. Konuşma esnasında kalbimi durduracak iki cümle kurdu..
"Önceki gün X'i gördüm ama ona hiç selam veresim gelmedi ama seni görünce direkt geldim" dediğinde gerçekten şok oldum ve diyecek bir şeyim olmadı birkaç kelime söyledim ya da söylemedim inanın bir fikrim yoktu o an. Ben gerçekten birinin önemsediği biriymişim bu.. bu çok garipti gerçekten çok garipti. Diğeri ise,
"Hiç değişmemişsin, mesela büyüdükçe gelen bir değişim olur sende bu yok, bıraktığımız gibisin.." cümlesi kısaydı ama akşama kadar aklımda dolandı bu kelimeleri, ben değişmemiş miydim? Bunu iyi anlamda demişti bunu anlamıştım benden değişmemi bekleyen insanları değişmeyerek şaşırtmıştım, tamam belki size saçma gelebilir ama ben bunu saatlerce yüzümde aptal bir gülümsemeyle düşündüm. Beni artık sadece kitaplar mutlu etmiyormuş, sanırım omzuma dokunup beni farkettiğini söyleyen bir insan da mutlu edebiliyormuş..
Dalgakumsaldaykengorbeni
12 notes · View notes
korelist · 2 months
Text
Tumblr media
ARE YOU HUMAN? // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb: 7,9 Benim puanım: 7
Drama: Are You Human? (English title)
Hangul: 너도 인간이니
Director: Cha Young-Hoon
Writer: Jo Jung-Joo
Date: 2018
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Seo Kang-Joon, Gong Seung-Yeon, Lee Joon-Hyuk, Park Young-Gyu, Kim Hye-Eun, Kim Won-Hae
2018 KBS Drama Awards - December 31, 2018
Excellent Actor (medium-length drama) (Seo Kang-Joon)
Best Couple Award (Seo Kang-Joon & Gong Seung-Yeon)
Bir kez daha meşhur “Chebol ailesi” hikayesi kaleme alınmış. Nam Shin (Seo Kang-Joon) bilim insanı ebeveynlere sahip bir çocukken, babası şüpheli bir şekilde ölünce kötü adam rolüne yakışan bir isimle dedesi Nam Gun-Ho( Park Young-Gyu)  tarafından tutsak edilir. Anne ise aileden aforoz edilmek sureti ile uzaklaştırılır. Çocuk varis olarak annesinden uzakta büyür. Annesini araması durumunda ise anneyi öldürmek ile tehdit ederler. Böyle gereksiz bir gidişat söz konusu. Anlam veremediğim nokta burada ölen baba başkanın öz oğlu. Oğluma ne oldu diye sormaması çok garipti.
Oh Ro-Ra (Kim Sung-Ryoung) yani annemiz aslında çok zeki ve başarılı bir bilim insanı. Bütün bunlar yaşanmadan önce insan görünümlü robotlar üzerinde çalışıyor. Hatta oğlunu modelleyerek bir prototipe ürünün sunumunu gerçekleştiriyor. Kocası öldürülüp, oğlu elinden alınca bir miktar kafayı kırıp kayıplara karışmış. 20 yıl kadar sonra ( tam net hatırlamıyorum geçen yılı ), küçük çocuk büyüyor. Tam olarak alternatifi olmayan şımarık, vurdum duymaz, kendini beğenmiş, küstah Chebol varisine dönüşüyor. Anne ise kendini yurtdışında küçük bir kasabaya kapatmış, şato gibi bir evde 20 yıl boyunca modellediği robotu oğlunun büyümesine paralel değiştirerek robot ile yaşıyor.
Erkeğimiz bu çirkin karakterinin arkasında aslında öyle değilmiş demeyi istesem de dümdüz öyle bir karakter. Ama gizli saklı bir şekilde annesini aramayı hiç bırakmamış. Bir iş ziyareti görünümlü kaçamağında, 20 yıldır onu takip eden korumaları atlatıp anasının izinden gider. Tam onu bulacakken kendisini görünce yolun ortasında mal gibi şoka girer, araba çarpar. Çünkü kadının robot oğlu, özgür ve normal insan gibi yaşamaktadır. Tam o sırada anasını bulmaya giden adamı anası bulur. Bunu böyle geri gönderemeyiz, yerine robotu gönderelim, bizde iyileşirken kazanın sorumlusunu bulalım diye dâhine bir fikir atarlar ortaya.
Ve şirket hayatı… Robot analitik bir varlık olduğu için şirkette tabi ki doğal olarak alır yürür. Gerçek sümüklü Nam Shin’in yapamadığı ne varsa şirket içinde gerçekleştirir. Bu konunun yanı sıra, bir de koruma olarak orada işe başlayan bir hanım kızımızın hikayesini izliyoruz. Kang So-Bong ( Gong Seung-Yeon) gerçek Nam Shin ile davalık olmuşken, yerine gelen robot ile en iyi arkadaş olurlar. Dizinin bir diğer mevzusu da yapay zeka ile insan aşık olabilir mi, yapay zekanın sınırı var mı gibi konular etrafında dönüyor.
Sanırım dizinin en güzel yanı Kang So-Bong karakterinin babasıydı. Bana, Kang Jae-Sik karakteri ile tanıdığımız sevdiğimiz bir yüz olan Kim Won-Hae’u görmek bile kafi geldi. Bunun dışında dizinin birazcık pembe dizi havası vardı. Oyunculuklar abartılı, senaryo yer yer saçmaydı. Işık ve ses kullanımları da bunu destekler nitelikteydi. İzlenemeyecek kadar başarısız bulmadım ama hatırda kalıcılığı çok yoktu. Farklı bir konuydu.
OST:
2BiC - Heart
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
2 notes · View notes
benimdunyamf · 4 months
Text
O kadar garipti ki, sanki hiç bitmeyecek gibiydi sanki bir daha hiç hüzünlü mutsuz olmayacaktı, ama sonra öyle şeyler oldu ki, mutluluk ne unuttu çok az kaldı tüm hislerini de unutacak, herseyini unutacak onu unutur mu sanmam, o hatırlar mı asla
2 notes · View notes
romangibi · 14 days
Text
Çağan
Çağan benim her şeyimdi çok kırıyordu bazı davranışları çok garipti ama çok seviyordum.
İyi yönleride vardı mesela çağanın. Sevdi mi seviyordu aslında ama göstermiyordu çok. Tabii ben gösteriyordum. Benim gibi çok çok kıskanmıyordu ama kıskanırsa tam kıskanıyordu.
Çağan çok farklıydı. Normalde asla aynı ortamda bulunmak istemediğim bir kişilikti ama şimdi bıraksalar hep çağanın yanında olmak isterdim.
Yemek yemediğim için iki saat konuşurdu başımda en sonunda kendisine yemek yaptığında banada yedirirdi kendi elleriyle.
Mesela hiçkimse beni ana hesabında paylaşmamıştı ama ben söylemeden çağan fotoğrafımızı “tutun sen bana” şarkısıyla paylaşmıştı. O kadar şaşırmıştım ki.. donup kalmıştım resmen.
Yolda yürürken elimi tutmaktan çekinmezdi hatta ellerimi öper öper dururdu. Cafeye böyle mi geçicez dediğimde sen nasıl rahat edersen öyle olsun derdi.
Saçımın uçlarını tutar öperdi mesela. O kadar severdim ki bu hareketini. Hep yapmazdı ama yaptığında içim giderdi. Saçımı okşardı hep. Saçımı severdi.
Çağan şunu yapalım çağan onu yapalım dediğimde bile tamam der peşimde gelirdi.
Biri benimle ilgili konuştuğu zaman laf söylettirmezdi mesela ve bu benim çok hoşuma giderdi. Çünkü hiçkimse bunu yapmamıştı bana.
Beni korumaya çalışıyordu. Beni korumaya çalışırken kırıcı oluyordu ama benim için bir şeyler yapmaya çalışıyordu. Sonradan üzülmemi istemiyordu.
Bazı hareketleri vardı. O kadar garipti ki. Bazen durup bu çocuk ne yapıyor derdim. Ama konuşmuyordum çağanın bir hareketinden rahatsız olduğumda çağan hemen bir şeylerin olduğunu anlıyordu ama söylemiyordum. Söyleseydim bir şeyler değişirdi belki. Ama konuşmamayı seçtim.
Çağan BMW’ye ben Porsche’ye hastaydım. Çağan BMW gördüğünde deliriyordu. Ben Porsche gördüğümde deliriyordum.
Çağan’ın en sevdiği renk sarıydı. Sarıya ölüp bitiyordu. Kendisi belkide benim sevdiğim rengi bilmiyordu.
Çağan beni çok bilmezdi belkide. Ne sevdiğim çiçek ne sevdiğim renk.. Çağan bana zarar vermezdi, beni severdi ama beni merak etmemişti.
Bu beni kırmıyordu desem yalan olurdu bazen keşke bir insan beni merak etse diyordum kendi içimden.
Çağan sigara içmemi istemezdi.
Ben Çağan’a çok değer vermiştim arkadaşım hırs yaptın kendi kendine dese bile elde etme isteği yoktu bende çünkü çağanla sevgili olduktan sonra dünyam değişmişti sanki.
Ben çağanı çok seviyordum ama bir şeyler hep ters gidiyordu kendi içimde.
Çağandan ayrıldığım zaman ağlamaktan düzgünce konuşamamıştım bile. Hem sen ayrılıyorsun hem sen ağlıyorsun demişti. Lütfen ağlama demişti sarılmıştı. Anlat bana içindekileri demişti. Halledebiliriz demişti. Susmuştum.
Çağandan ayrıldıktan sonra hiçbir şey yolunda gitmedi yine. Kendi içimde bir şeyleri bastırıp durdum. Yaş farkı var dedim, olmaz dedim, kafalarınız uyuşmuyor dedim. Bak Rabia’da söyledi sana dedim.
Tek düşündüğüm şey acaba insanların görüşü müydü bu ayrılık yoksa benim isteğim miydi?
Ben çağandan ayrılırken neden ayrılıyorum demiştim kendi kendime. Bir sürü şey vardı kafamın içinde. Çağanla ben düzelebilir, gelişebilirdik.
Ama buna izin vermemiştim.
Çağan bana bir daha gelmezdi. Ailesi, kuzenleri bilirdi beni. Annesi çok severdi beni. Yengesine anlatmıştı. Çağan beni dilinden düşürmemişti ama ben onu hayatımdan düşürmüştüm…
Çağan yanında çocuklaşabildiğim tek insandı. Çağan benim ölen duygularımı yaşatıyordu. Çağanın kokusu yeterdi..
Çağan çok güzel kokuyordu. Efsane kokuyordu. Kokusunda mayışıp dururdum.
Çağan o kadar güzel bakıyordu ki bana. Neden öyle bakıyorsun dediğimde nasıl baktığımı bilmiyorum ama çok güzelsin derdi. Kafayı yicem çok güzelsin derdi. Çağanın demesi yeterdi bana.
Çağan. Güneşti benim için. Sapsarı bir güneş. Ben ise şimdi güneşsiz kalmıştım. Çok üşüyordum. Karanlığın içine gömülmüştüm sanki.
1 note · View note
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
27-
Kendimi odama atar atmaz, karanlığın serin kollarına bırakıyordum hafifçe.
Hiç reddetmiyor, hep sımsıkı sarılıyordu her defasında.
Ne kadar sadık, ne kadar vefalı diye düşünüyordum. Soğuğun kestiği yanaklarımı saymazsak eğer.
Odadaki tümsekte otururken, duvarda genişçe ve derin bir yarık olduğunun farkına varmıştım. Derin, boydan boya uzanan bir çatlak. Ellerimle hafifçe içine doğru uzansam da boşluktan başka birşey hissetmiyordum. Çok garipti aslında. Duvardaki tüm çatlakları tüm anı ve acılarla doldurmuşken burası bomboştu. Boş ve karanlık.
Gözlerimle daha yakından görmek için başımı duvara dayayarak sağ da yaklaştım. Burnuma rutubetli bir harç, çamur karışımı bir koku geliyordu. İçeriye baktıkça yarık büyüyor, büyüdükçe karanlık sarıyor, sardıkça daha da genişliyordu. Artık gözüm değil, başım değil bedenim bile girebilecek kadar büyüyordu.
Yalın ayaklarımla büyükçe bir adımla o yarıktan içeri doğru adım attım. Bir adım, bir adım daha. Ayaklarım yerde değilde, bir halıda, bir bulutun üstünde gibi kayıyordu adeta. Önümde hiçbir ışık, hiçbir tümsek, hiçbir diken olmadan öylece süzülüyordum.
Acaba ben odada değilde hep bu çatlağın içinde mi yaşamıştım. O yarığın içindeki anılar gibi, acılar gibi, çakıltaşları gibi beni de mi oraya kaldırmış, gizlemiştim?
Uzun uzun yürüdüm. Süzülerek, koşarak…
Ta ki başım duvara çarpıncaya değin.
Birden kendime geldim. O çatlağın beni, bedenimi nasıl çektiğini, nasıl sahiplenmek istediğini düşündüm.
Neden bu kadar boştu ve neden daha önce görmemiştim?
Gözlerimi yumdum.
Odanın çatlamaya başladığını, bu çatlakların ya beni içine çekip yol edeceğini, ya da büsbütün yıkılarak evsiz yalnızlar gibi beni artık koruyamayacağını hissettim.
Bir çare bulmalıydım?
Ama herşeyden önce yarın o adamın yanına tekrar varmalıydım.
Tekrar o soğuk kalbe dokunmaya çalışmalıydım.
25 notes · View notes
Text
O kadar garipti ki hayatımdan geçip gidişin, sadece birkaç dakikada yaşandı her şey. Tanışmamız saniyeler sürdü, konuşmamız belki biraz daha uzun ama gidişin sadece saliseler. Sadece bir süre vakit geçirdik aslında ama sen bana çok şey öğrettin o kısacık zamanda ve eminim ki bunu hiç farkında değilsin. O kısa sürede bile bana çoğu insandan çok daha iyi geldin :')
5 notes · View notes
oluruvar · 2 years
Text
Rüyamda bir odaya giriyordum. Odada benim yaşımda ya da benden bir iki yaş küçük, tanımadığım bi çocuk vardı. Parıltılı ve renkli bi makyaji vardı. Başka insanlar da vardı. Ben yokken muhabbet etmişler ve konuşma sanırım duygusal olduğu için odadaki herkes ağlıyordu. Onu öyle görünce çok üzüldüm çünkü böyle bir insanın ne gibi tavırlarla karşılaşacağını az çok tahmin edebiliyorum. Yanına gidip "sana sarılabilir miyim" dedim. Ayağa kalktı ve sarıldık ama o kadar uzun süre sarıldık ki, nedense hiç bırakmak istemedim. Sarılırken ağladım falan. Çok garipti. Uyanınca da çok üzüldüm azınlık olup da sadece kendiyle ilgilenen, kimseye zarar vermeyen insanların bok gibi muamele görmesine
2 notes · View notes
furkaneneserata · 5 days
Text
RAPOR
Bu gün garipti.
Nelere inanmalıyım, neler var, olanın varolduğu zaman ne kadar soyut, sandığımdan daha gerçekçiydi bugün.
Çok zaman olarak geriye gittim bugün. Beynim sınırlarımı az olarak geçti, sınırlar geçilince siyah beyazdan renk paletine geçiyor her seferde. Atlattım ama, atlattım. Bir kere ağladım çokça kusucaktım, yine gidiyorum bir yerlere. Umarım geçen seferler de olduğu gibi beni çıkarabilirler. Gerçi onlar çıkarmıyor da, deneyebilirler, ben bilmiyorum, onları kendi haline bırakacağım yine.
Neden yazıyorum bilmiyorum. Başlangıç benim için birkaç kelime. Belki üzülüceksiniz ama -ki haklısınız, ondan sonrası doğaçlamadan ibaret. Ki Ütopik bir düzen yazmıyorsanız doğaçlama size zarar vermez.
Kimi kandırıyorum? “Atlattım” mış. Atlatmış olsam burada olmazdım heralde. Merak ediyorum cevabını bulamadığım sorulara karşı ne kadar yüzsüz olabiliyorum yazılarımda? Karşımdakilere net cevaplarım, ne kadar soru sormasalarda, o an için doğru geliyor kulağıma, ama bilmiyorlar ki zaman geçtiğinde verdiğim cevaba yine ben inanmıyorum. Belki yine sorulsa yine aynı cevabı vereceğim, peki kendime nasıl vereceğim? Sahi, hangi kendime verdiğim cevap gerçekten bir cevap oldu benim için? Ne zaman bir kez olsun verdiğim cevaptan hemen saniyeler sonra, kendime karşı, verdiğim cevapla alakalı, haklı olarak yine kendimi tutarsızlaştıran bir cevap bulamadım kafamda?
Günler öncesinden bir kesit vereceğim; bu enerjiyi şu an nereden bulduğumu sorsanız sorunuzu soruyla savuştururum, Platon’un Devlet kitabında, tam olarak hatırlayamasamda şöyle bir cümle geçiyordu:
“Yüksek olan, düzgün yetiştirilemezse normalden bile aşağı olur.”
Bu lafı görünce hemen atladım “Bu ben!” diye.
Ne kadar doğru kendime yaptığım bu tanım bilmiyorum, ki cevabın da bir önemi yok bana sorarsanız, buna rağmen, şu an cevabını bilmediğim bu atılımı o zaman niye yaptım? Bir anda, duraksamadan, “İşte bu ben!” dedim?
Umut mu? İnanç mı? Yoksa sadece bir ezilmişlik mi?
Metnin başında neden yazıyorum bilmiyorum demiştim. Hala bilmiyorum, genellikle birkaç satır yazdıktan sonra neden yazdığımı anlamış olurdum. Egolu değilim, ilgi çekmek için değil bu yazdıklarım ama yine de buraya kadar bir şeylerin olması gerekirdi.
Belki de gerçekten artık kendimi merak etmiyorum. Üç senedir verdiğim cevaplardan tatmin olamadım üzün zaman aralıklarında. Şu an boğulduğum metnin içinde senden daha fazla boğulmaktayım ellerim ve okuyacak kim varsa. Yine kendimin fikirlerini merak etmesem de onları dinlemek zorundaymış gibi hissediyorum kendimi. Ne saçmalıyorsun yarım saattir, geçen yazdıkların güzel şeylerdi en azından senin için, attığın adımların saydamlığı hoşuma gidiyordu. Ama şu an garipsin. Saçmalıyorsun. Belki de gerçekten saçmalıyorum belki de beynimin sınırlarında geziyorum, belki de girilmemiş gri bölgeleri delik deşik ediyorum. Belki de sadece bunu yaptığımı sanıp maymunlar dünyasının yapması gerektiği, uzun gelecekte gerçekten bir işe yarayabilecek, milyonlarca canlı ve zaman akışı gerektirecek zihnin oluşması için yapılması gereken boş adımları izliyorum.
Her neyse cevap, kendimde gerçekten bana garip gelen davranışım var. Yirmi dakika öncesinin öncesinde, yazıyı yazmadan önce, gerçekten çok kötü durumdaydım. Belki bir saat boyunca baş ve karın ağrısıyla beraber zihinsel olarak acı çekerek kıvranmaktaydım. Ağlayan zihnim yüzünden gerçeklikten daha çok koparken şans eseri gözüme takılan tumblr benim için sadece bir rastlantıydı. Şimdi ise belki on saatin üstümde oluşturduğu tahribatı yirmi dakikada azaltmış bulunuyorum ki bu benim için bulunamaz bir lütuf. Rahatlayabildiğim kısımı mahvolduğum kısımdan ayırdım. Bir nevi fark etmeden de olsa kendimi denemiş oldum ve şu an kendimi, kendi yazımda rapor ediyorum.
Amaç: Başta bilinmese de sağlandı
Metnin cevabı: Muallak bırakıldı, bir sonraki psikolojik buhran gelene kadar yine her zamanki gibi bencil insanoğlu tarafından merak edilmiyor.
YZ
1 note · View note
yirmibirdefa · 1 month
Text
öz'lem
Onu çok özledim hem de çok fazla. Onu özlemekten odaklanamıyorum hiçbir işe. Sadece onu düşünürken buluyorum kendimi. O, o ve onunla yaptığımız az ama belki de benım içinn kocaman şeyler.
Şu an işteyim ama onu düşünüyorum kafamın içindeki çocuğu düşünüyorum. Acaba o da beni düşünüyor mu diye düşünmekten alıkoyamıyorum kendimi. Bu kadar içime işlemesi imkansız. Neden böyle oldu, her sey benim suçumdu belki de.
Belki de o gerçekten sevmedı benı anlık bir hoşlantıydı onunkisi. Olabilir. 
Ben o gün ne olduysa ona anlatmayı çok özledim..
Onunla gülmeyi, üzülmeyi, dertleşmeyi çok özledim. D den sonra kimseyi sevemeyeceğimi düşünürken kalbim çok kişi için çarptı.Ama ö.
başka
o beni belki de ben çabalamadan seven tek erkekti. Hani insanın hayal ettiği biri vardır ya küçüklükten beri. Kafasında kurar Ben kafamda onun gibi birini kurmuştum. Böyle enstrüman çalan, duygusal, sanatsever, romantik.
O tam da böyle biriydi işte.
Neden olmadı diye artık sürekli sormayacağım, irdelemeyeceğim. Olmadı işte ne yapayım. Bana yazdı geçen hafta. Merak etmiş beni nasılım ne yapıyorum diye. Garip geldi. bana yazacağını tahmin etmemiştim ama yazdı gerçi yarım yamalak bir yazıştı bu. Bir gün yazdı ,ikinci gün cevapsız bıraktı sonra ben aramak istedim onu hani ne yapıyor ne ediyor diye. Garipti. Ben yerimde duramazken cevap vermeye o rahat bir şekilde bir yazıp bir yazmadı. Onu her çevrimiçi gördüğümde kalbime neler saplandığını tarif dahi edemem.
bana olmayıp kime olabilirdi gibi şizofrenik düşünceler ele geçirdi beni, belki başka birisi vardı belki yeni tanıştığı birileri belki hoşlandığı ya da aşık olduğu falan..
işte ben buna ne kadar hazırım bilmiyorum. Onun başkasıyla olmasına başkasını sevmesine dayanabilir miyim onu başkasıyla mutlu görmeye içim dayanabilir mi bilmiyorum emin değilim kendimden.
bazen onu düşünürken gözlerim doluyor sanki ruhum çekiliyor dayanamıyor gibiyim. özellikle son bir haftadır daha zorlanıyorum neden özledim bu kadar anlamıyorum ya bu kadar özlemek garip değil mi Allah'ım
birine bu kadar hasret kalınmamalı. Ben seni artık görmek istiyorum nerdeyse iki ay oldu
artık dayanmak bana zor geliyor anla beni sen de
sen hiç mi özlemedin beni
sana hiçbir zaman bu duygularımı söylemeyeceğim bilme yeter ki ben seni rüyamda görürüm seni senin yokluğunda hayal ederim.
seni seviyorum bunu sana her ne kadar söyleyemesem de seni çok seviyorum,
duygu.
0 notes
Text
Geri Dönüş
Hayatımda çok farklı şeyler oluyor. Dün gayet normal bir güne uyanmıştım. Öğlene doğru grup aramasına katılmıştım ki sen de çıkageldin. 1 koca aydır seni görmüyordum. Belli ki daha yeni gözlerini açmıştın. İçimde kopup giden şeyler oldu o an. Sana hem çok bakmak istedim hem de bakışlarım anlaşılır diye gözlerimi kaçırdım. Plan yapılmıştı akşama pastaneye gidilecekti. Hem seni çok özlediğim için görmek istiyordum hem de son gördüğümdeki gibi davranacağını düşünüp bunu istemiyordum. Yoldayken bana yazdın, belli ki gelmek istiyor, belli ki konuşacakların vardı. Sadece bahane üretmek istemiştin. Mekana gittiğimde herkese sarılıp öptükten sonra sana bi merhaba bile diyememek inan ki çok acıydı. Ama son görüştüğümüz zaman da gecenin sonunda bana, sadece bana bi hoşça kal bile dememiştin. Benimle vedalaşmadığın için bile günlerce ağlamıştım ve farkında bile değildin. Günün sonunda çocuklar metroya kadar bırakmayı teklif ettiğinde, o ana kadar ismini söylememişken söylemiş oldum. Belli ki herkes şaşırmıştı. Arabaya bindiğimde o kızın da aynı koltukta oturması geldi aklıma, kızdığım sana bir kez daha kızdım. Bu sefer yolda ben konuşmak istemedim. Sen başlattın her şeyi. Her şeyin tepetaklak olduğunu, hiçbir şeyin düzgün gitmediğinden bahsettin. Sonra şarkılar açtın bize, tüm şarkıları söyledik. Tüm şarkıları biliyordum çünkü yokluğunda defalarca dinlemiştim. Eve geldiğimizde aynanın önünde durdun, yazılanları okudun bunun farkındaydım. Benimle konuşacağın onca şey vardı biliyordum, farkındaydım. Benim de çok fazla sustuklarım vardı. Bu sefer sustuklarımızı konuştuk. Sonra günler, aylar sonra ellerin ellerime değdi. İçimi öyle çok acıttı ki o ellerin. Sana dokununca kalbim tekrardan attı, hissedebiliyordum. Artık daha fazla dayanamazdım, sensizliğe daha fazla katlanamazdım. O yüzden dudaklarına yapıştım. Öyle garipti ki. Sanki daha önce seni hiç öpmemişim gibi hissediyordum. Ardından ellerini, o sıcacık ellerini göğsümde gezdirdin. Bilmiyorum farkında mıydın ama ilk kez bu kadar hazır hissetmiştim. Çünkü günlerce hayallerimde olan, belki de hiçbir zaman hissedemeyeceğimi düşündüğüm bir yakınlıktı bu. Yatağımıza geçelim mi diye sordun. Evet gerçekten halen yatağımızdı. O hisler halen içimde kaynıyor, o hisler halen gözlerimi kapatmasam bile gözümün önüne gelebiliyor. Her şeyin rüya gibi olduğu, gerçek olacağına inanmadığım anlar geliyor. Öztekin anlamıyorsun günlerce seni, günlerce sıcaklığını, günlerce sadece ama sadece seni istedim. Bunun hissi nasıl bir şeydi yine biliyorum günün sonunda sadece sen bilebileceksin. Gece 3’e kadar 3 kere saatlerce seviştik. Defalarca o sıcaklığını hissettim vücudumun her bir zerresinde. Ve halen aklıma sen geldikçe, o yaşadığımız anlar geldikçe seni arzuluyorum ben. Arzuladıkça ıslanıyorum, kalbim yerinden çıkacakmış gibi tekrar tekrar atıyor. Sana yazmayı istiyorum, bugün de gel demek istiyorum. Hiç gitme, bu sefer bir daha gitme demek istiyorum. O gece kurduğum gibi. Her şey çok garip. İlk buluşmamızda vücudundaki yaraların yerlerini ezberleyip hikayelerini dinlemiştim senden. Şimdi ise vücudumdaki en büyük yara sensin. Her şeyi karmaşıklaştırdık.
16/10/2023
0 notes
operasyon · 4 months
Text
Fotoğrafını görünce Hakan Günday'a da haksızlık etmeyim, belki ikibinlerin başında tanışıp konuşmuşuzdur diye düşündüm. Bana kalsa ben mağarada yaşıyordum ama okuldan kalan, hüseyin enflasyonunda başka bir hüseyin olan arkadaşım, bu romanların psikolojisindeydi, o çağırır, bana garip gelen tiplerle tanıştırırdı. Garip dediysem, metal gurup baskılı tişört giyen, saçı uzun bütün erkekler benim için garipti. Küpesi filan varsa daha da garipti.
Geçmişte tanışmış olma ihtimalimiz yüzünden Kinyas ve Kayra'yı da yarım bırakmadım bitirdim.
Bizim kuşağın içinde bir moda mıydı, bir salgın hastalık mıydı, gerçekten Kinyas gibi tipler vardı. Bahsettiğim Hüseyin tam o dönemde Kinyas gibi bir tip. "Tutunamayanlar" kitabını kutsal kitabı yapmış bir herif. Tek dersten okulu son yılında bırakmış. Bir saat önce Avusturalya'ya gitmeye kadar verir, beş dakika sonra intiharını kaçınılmaz görür vs. Babasından yada kardeşinden kirayı ödemesi için gelen parayı da biraya yatırır. Sonra yeninden beş parasız intihar adayı.
Fikri diye de bir arkadaşı vardı. O da Kayra. Aynı adamlardı. Bu yüzden Kinyas ve Kayra bana zaten çok iyi bildiğim kişilik tiplerini ve hayat biçimlerini anlatıyor.
Tumblr media
Böyle bir yakınlık kurunca Ziyan'ı da okuyum dedim. Kitabın henüz başındayım ama bu da Hüseyin moduyla açıldı.
Bahsettiğim Hüseyin okulu bitirip kısa dönem askerlik yapabilecekken bitirmeden gitti Urfa'da onsekiz ay askerlik yaptı .
----
İki kitapta da ortak bir tema olarak "askerlik korkusu" var.
O zaman bedelli filan böyle yaygın değil. Muhallebi çocukları askerlik fikrinden dehşete düşüyor.
E yani sen ankarada dumanaltı kahvelerde güzel hatunların içinde otururken kalk git Van'da dağ başında eksi yirmi beşte ellerin tüfeğe yapışacak soğukta nöbet tut. Uykusuz, yarı tok yarı aç. Korkularla kuşatılmış... Tabi ki dehşet.
---
Kesin olmamakla birlikte tam bu nedenle yani askerlikten bile korkacak bir yumuşaklıkta oldukları için mesela intihar fikirleri filan bana hep "yapay" gelmiştir. Rol icabı bir vahşet midir yoksa benim anlayışımdan uzak mıdır bundan emin olamam ama Hüseyin'in intihar etmeyeceğini biliyordum.
Hüseyin'in sınıfsal temelleri sözlerini iki kat yalanlıyordu. Çünkü bir aşk bunalımı, askerlik korkusundan intihar edecek yada delirecek hale gelmek gibi işler en başta andığım muhallebi çocuklarının bunalımı olabilir. Burjuvalara ait sorunlar olması biraz doğal ama işçilikten köylülükten gelme bir adam için burjuva bunalımları, burjuva delilikleri de lükstür. Köylüsün sen! Bir burjuva gibi delirebileceğini kim söyledi? Yok öyle bir hakkın. Ancak rolünü yaparsın. O rolü de ben yemem tabii.
O yıllarda zenginler için askere gitmek sorunu çok büyük sorundu. Bakın askerlik yapmamış olmaları, sahte çürük raporları filan yapıştı kaldı kaç ünlünün sırtına. Ucuz yollu milliyetçilik yapacakları zaman hemen lafı yiyorlar çürük raporu aldıkları konusunda.
Devletimiz sonra biraz da ucuzlatarak çözdü çok şükür bu sorunu. Artık bedelli askerlik olduğu için sevgili zenginlerimizin çocuklarının sahte çürük raporları almasına gerek kalmadı. Hem benim zamanımda bedelli askerlik otuz bin dolardı. Rahat bir ev alınıyordu o paraya. Şimdi çok daha ucuz.
---
Neyse ki ben daha lise yıllarımda Nietzhe'den güç almıştım. "Sert hayat erkeklerin işi" cümlesi benim dayanaklarımdan biriydi. Tabii ki saçı uzun küpeli oğlanlara bu hayat zor gelecekti. Sert hayat bizim işimizdi çünkü biz erkektik.
O zamanlar kinyas-kayra tiplemsindeki gençliğe bakışım böyleydi. Benim nezdimde "gerçek erkekler" olamadıkları için onları aşağılıyordum. Tabii burda kastettiğim biyolojiyle ilgili değil. O saçı uzun oğlanlar belki bıkacak kadar çok, benim hayalimde bile göremeyeceğim güzel kızlarla sevişmiştir. Bu olasılığı o günde biliyordum. Kastettiğim, ruh anlamında, her zorluğa metanetle göğüs gerecek, kendini bırakmayacak, teslim olmayacak erkek olmak.
---
Bir gün çocuklarınız olursa tabii bir burjuvanın lükslerinden mahrum kalmasın isteyeceksiniz ama ruhsal olgunluğu adına onları " gerçek erkekler" olarak yetiştirmeniz onlarında dünyanın da iyiliğine olur.
0 notes
nerdyllamastudent · 5 months
Text
happy xmas
31.12.2023
2023 garipti ve sanırım bundan daha iyi bir kelime bulamıyorum tanımlamak için. Hayatımda yeni dönemlerin başlangıcı bu yıl epeyce çoktu. Kalbim kimse için delicesine atmadı. Bu beni üzdü mü? Bazen. Öz saygımı görmezden gelince midem bulanıyor, ağlamak istiyorum ve ağlayamıyorum. 2024 demek 20 yaş demek. 20 yaş demek 10lu yaşlara veda demek. O kadar korkuyorum ki. Bi yandan da avutuyorum kendimi “kim korkmamış ki bugüne kadar“ diyerek. Kimse için kendimi ideal kişi formuna sokmak zorunda değilim. Ben buyum, uzun bir süre daha bu kişi olmaktan keyif alacağımı umuyorum. Bol bol sevgi ve ilgi diliyorum.
Irmak,
Bulanığım. Her halimden belli oluyor. Bulamaçım. Her renge dokunup gökkuşağına değil kahverengiye dönüyorum sanki. Edward beni terk etmiş gibi hissediyorum.
Sen ne istiyorsun? Bir erkek mi? Bir yoldaş mı? Sarılcak biri mi? Çenesinden tuttuğun kaslarına sarıldığın biri seni mutlu ederdi. Biliyorum. Bu yargılanacak bir şey değil ki.
Ne oluyor? Yol gidiyor sen de gidiyorsun. Hayat çok fazla lana del rey vinyl olmaya başladı. Çok fazla negatif anlamda kullanılıyor türkçede.
Benimle satranç oynadığın için teşekkür ederim.
Bazen gerçekten mutlu musun anlayamıyorum. Takdir etmek istiyorum seni, bu iyi hissettirir genelde. Ben takdir edecek bir şey bulamadığımdan değil takdir edebilme yeteneğimi kaybettim gibi hissediyorum. Bu bir takdir mi bilmiyorum ama
Mutlu yıllar.
Tumblr media
0 notes
Text
Dönüşüm
Senin için beklenmedik olan şey matematiksel olarak bir olasılığın gerçeğe dönüşmesidir. Gerçeklik yaşandığında başka bir ihtimal havuzunun kapısı açılır ve o gerçekliğe dönüştüğünde bir sonrakine geçilir. Parametreler senin için hesaplanabilir olmadığı için buna tesadüf diyebilirsin ya da iyi/kötü zamanlama. Oysaki her şey tam olması gerektiği şekilde, doğru zamanda olur. Objektif baktığında hikayenin bu şekilde aktığını görürsün. Duygulardan arındığında bunu görüyorsun.
Bazen kendimizle ilgili büyük beklentilerimiz olur. Değiştim deriz. Değişim malzemenin elastisite modülünde plastik bölgeye geçmeden önceki haldir. Kuvvetin şiddetine bağlı olarak geriye dönebilir. Dönüşümse eşik değerinin geçilmesi ile ilgili. Mühendisler bunu biliyorsunuz. Kırılma noktasından sonra Allahlık oluruz. Dönüşüm o işte.
Sen de istedin dönüştüğünü bilmeyi. Dönüşebilirdin de. Ama aynı arkadaşlar, aynı korkular, aynı beklentilerle denklemde hiçbir şeyi değiştirmeden bunu nasıl yapabilirsin?
Biliyorum isteklisin ama durum ortada. Elastik bölgeden çıkamıyorsun. Korkuların seni hapsederken adım atamazsın. Mağaradasın. Nemli ve karanlık. Üşüyorsun. Tek başına kurtulacağını düşünüyorsun. Kurtaracak kişiyi bekliyorsun. Çocuksun. Çocuk seni yönetiyor. Fark etmiyorsun.
Babandan yediğin dayaklar hala canını acıtıyor. Annenin kendi halinde olması seni güvensiz kılıyor. Şimdi işler değişti. Annene bakmak zorundasın. Ama artık tek değilsin. Bir sen varsın aynada gördüğün bir de çocuk. Ergen halin ortada gözükmüyor gibi ama o da isyanda. Ağlayamadın hiç. Tek olmaktan çok sıkıldın. Kalbini nasıl açacağını bilmiyordun. Kalbin var mı bilmiyordun. Bu yük sana ağır geliyor ama nasıl halledeceğini bilmiyorsun. Cezalandırılmayı öğrendiğin için de şimdi kendini cezalandırıyorsun. Oradasın. Mağara karanlık ve nemli. Üşüyorsun.
Bir kadın vardı. Baktın ve dedin ki buna ben kalbimi açarım. Açtın. Korktun ama açtın. Sonra işler sarpa sardı. Seni aldattı. Canın çok acıdı değil mi? Çocuk ağladı. Sen taşlaştın. Kalbini kapadın. Oysaki sen öğrendiğin ilişki şemalarından birini seçtin. O kadın zaten aldatacaktı. Sen zaten kırılacaktın. Haklı olmak için “ben zaten biliyordum” diyebilmek için. Kalbini kapatabilmek için kendini feda ettin. Bu sefer canın çok yandı ama. Uzun süre bu durumdan çıkamadın. Anlık yaşamak iyi geldi değil mi? Düşünmemek… Ama bedenin tepki verdi. Yüzleşmen gerekiyordu çünkü kendinle. Kendini iyileştirmen gerekiyordu. Onu sevdin evet ama o sana ait değildi. Sen çok değerliydin. Ama bu değeri hayatında hiç hissetmedin. Canını acıtmalıydılar. Seni cezalandırmalıydılar. Çünkü sen koşullu sevmeyi öğrenmiştin. Koşullarını bir türlü sağlayamadın. Oysaki çok güzel gülüyordun ve sevilmeyi gerçekten hak ediyordun.
Sonra bir kadınla tanıştın. Neşeli. Olduğu gibi basit. Kısa bir kitap olur bundan dedin. Her şeyi ortadaydı ama merak da uyandırıyordu. Ya fazlası varsa dedin. Benlik değil dedin ama merak ettin işte. Her gün aramak istedin. Onunla bir şey çok garipti. Kolaylaştırmak gibi değil ama hafifletiyordu bir şeyleri. Tanımak istedin. Tahminin gibi çıkmadı. Çarptı. Sarstı. Dipsiz kuyu gibiydi ve sen karanlıktan korkuyordun. Hem onunla olmak istedin hem de korktun. Diğeri gibi olsa sıçardın çünkü. Bu risk alınır mıydı? Aldatırdı seni çünkü. Ruhun duymazdı. Sen daha çok bağlanırdın. Öğrendiğinde dünyan yıkılırdı. Anneni anlatmak istemedin. Babanı. Hayallerini. Hayal kırıklıklarını. Para kaygını. Daha pek çok şeyi. Korktun. Anlatırsan anlaşılacağından değil, güçsüz kalacağından korktun. Çıplak kalacağından. Gitmesinin yaratacaklarından. Önlem aldın. Duvarların ardı da iyi değildi ama bilindikti. Bildiğine gitmek istedin. Onu ne kadar göklere çıkardığın umrun değildi. Düşecekti biliyordun ama umrun değildi. Kendini koruman gerekiyordu. Anlatamazdın hiçbir şeyi. Kendini açsan zayıf düşecektin. Böyle ise seni güçlü bilecekti. Güçlü olduğunu düşünecektin. Eyleme geçmektense düşünmeyi seçtin. Çocuk oyunu kurdu. Sen yetişkin halinle bunu oynadın. Çünkü çocuk koşulsuz sevileceğine ikna değildi. Sabote etmeliydi bunu. Bombalamalıydı. Ne kadar korkmuştu. Çünkü ona kimse gerçekten sarılmamıştı. Geçecek her şey iyi olacak dememişti. Oysa ki o çocuk sağlıklı sevilmeyi hak ediyordu. Sen sarıldın mı ona hiç? Korkma dedin mi? Işıklar açılınca karanlık gider diye teselli ettin mi? Ben seni her koşulda seviyorum ve kabul ediyorum diyebildin mi? Sen kendini her koşulda kabul edebildin mi? O yaraları acımasızca açsalar da vücuduna kendini sevebildin mi? Yapamadığın için duvarların ardına çekildin. Yapabileceğini biliyorum ama. Ne anlatırsan anlat dışarıya, gerçek senin içinde. Gözlerini kapa ve güzel bir an düşün. İstersen ağla. Kalbin iyileşsin. Bırak artık izin ver. Dünya o kadar acımasız değil. Tek olmak zorunda değilsin. Kalbini aç. Acıyacak evet ama yaşayacaksın da. Dönüşeceksin kendi içinde. Yavaş yavaş. Aldığın yola bak. Sonuç bir ara gelecek nasılsa. Bugün senin günün. Gerekeni yap.
0 notes
kuyudakikurba · 9 months
Text
olm ruyam cok ilgincti. bi sebepten dershanede yatiyoduk ama ben resul arda ve veli haric hic kimseyi hatirlamiyorum. siniftan bi kiza uyuz oluyodum benim kendi evim vardi sanirim ve o kiz orayi mi soymustu bi sey yapmisti. asla calismalayan b on iki degerlerimi ruyami hatirlamaya calisirken zorluyorum aq. neyse iste sinifta surekli velinin yanina oturuyodum. benim evime sinifimdakiler yani ardagil geliyodu. ondan sonraki gunler sinifta yatarken (yere yorgan serip icine giriyoduk??) hep velinin gelmesini bekliyodum o gelene kadar arda ve resulun de yaninda yattim. hatta bi kere sinifa gec girmistim uyumak icin. cok karanlikti kimsenin yuzu gozukmuyodu. ben yatinca ust kisimdan bi arkadasim elimi tuttu bende veli? diye seslendim resul yok o yaninda dedi sonra elimi veli tuttu. baska bi gun seksenlerde ki gibi bi sokakta ucaklarin tanklarin gecisini izleyecektik ama arda ve benden baska kimse yoktu siniftan. veli sonradan ailesiyle gelmis. ben tek basima ucaklari izlerken elini omzuma atti. onumuzden bi kiz gecerken bugun benim dogum gunum diyodu. veli de diyodu ki iki gun sonra da benim. bende on sekiz eylul mu dedim. hayir yirmi biri dedi guldu fistik aldi benden. sonra ailesinin o tarafa bakti duvar kenarina gecip yere oturup izledik. inanilmaz garipti. ruyamda neden taha yoktu?? neden ardagille bu kadar samimiydim??? veli bana ne yapmaya calisti???? o ucaklar neyin nesiydi????? velinin dogum gunu gercekten yirmi bir eylulde mi?????? bu nasil is amk kafam cok karisti.
0 notes