Tumgik
#ait olmamak
jupiterliyazar · 8 months
Text
İnsan kendini ararken mi yorulur? Kendinde olmayanı ararken mi yitip gider? Uzakları özlerken mi demlenir? Bu ait olamamak ve bu eksiklik sahip olunmayan hatıralardan mıdır? Gözlerin yaşarmasının sebebi bu bitmeyen boşluk hissinden mi? İnsan nerede vazgeçer? Herkesin ölmek istediği acı farklı mıdır? Yoksa özünde tek bir şeyi mi kaybetmiştir insan?
M.
11.09.2023
20:50
51 notes · View notes
kurtarici0 · 5 months
Text
Zamane insanlardan olmamak gerek
Biz bu devire ait değiliz*
50 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 5 months
Text
İyi Olmanın Formülü ve Maskeli Balo
Bu yazıyı nerede paylaşırım ya da paylaşır mıyım bilmiyorum. Biraz rastgele bir karalama olacak çünkü. Selamsız sabahsız girdiğim, kendime dahi yabancı bir yazı olacak biraz. Palyaço şiirinde de dediği gibi;
Biraz birazdım her şeyden dün biraz sinirlenmiştim mesela yarın bir kadını seveceğim biraz biraz biraz kör oldum bugünlerde
Nasılsın sorusuna en içten gelmeyen "iyiyim"leri sıraladığım zaman dilimindeyim sanırım 25 yıllık sürecin bilincinde olduğum kısmını düşündüğümde. İyiyim ama ne anlamda iyiyim, kime göre iyiyim, nedir iyi olmanın gereklilikleri, var mıdır bir formülü?
Bazen de böyle şeyler takılır işte aklıma. Hoş, bunu okuyorsan biliyorsundur zaten, eğer okuyorsan ya da. Bazen de gidip bir geyiğin neden boynuzlu bir şekilde evrildiğine kafa yormaya çalışabilirim. Şimdi bu aklıma gelince yazıya ara verip gidip araştırdım biraz. 17 milyon yıl öncesine ait bir fosilde bu boynuz yapısının bir örneği bulunmuş. Bulunmuş en eski örneğiymiş daha doğrusu. Ufak ve iki daldan ibaretmiş. Yani bir çift keçi boynuzu gibi bir yerde düşününce. Zaman içinde boyutunun büyümesi ve boynuzların dallanıp budaklanması ortaya çıkmış. Neyse ne anlatıyordum ben? Heh, iyi olmanın gereklilikleri, eğer varsa formülü.. Her şeyi ülkeye yıktığımız bu süreçte tek sorun orada mı emin değilim. Kabul çok sebebi ülkeden kaynaklı. Ekonomi başta olmak üzere bir çok konuda darlanmamızın, rahatsız, huzursuz, uzak hissetmemizin, kendimizden uzaklaşmamızın sebebi bu ülke ve bu konuda bir şey yapmamakta ısrarcı uyuşmuş bir halk ama sadece bunu suçlu göstererek, kendimizi aklayarak iyi olabilsek çoktan olmuştuk diye düşünüyorum. Ben artık sıkıldım bahanelerin arkasına sığınıp farklı maskelerle etrafta gezmekten. Saçma sosyal oyunları oynamak adına olmadığım bir ruh halini yansıtmaya çalışmak çok yorucu bir şey. Bunu belki sen de yapıyorsun, yaptığının ne kadar saçma olduğunu ve karşındakinin de muhtemelen senin gibi hissettiğini bilmene rağmen. Çünkü toplum böyle bir şey, birbirine iyi olduğunu kanıtlamaya çalışan, kanıtlamak istemeyeni öteleyen insan topluluğu. Neticede kim toplumdan soyutlanmak ister, di mi? Özellikle de beraber mutlu görünen bir topluluk olarak bir imaj yansıtıyorken. Sorun içine girip irdelemeye başladığında ortaya çıkıyor ve fark ediyorsun ki toplu bir maskeli balo gibi toplumla bütünleşmek. Bak bu benzetme başlığı bulmama da yardımcı oldu. İyi olmadığını söylemek ayıp bir şeymiş gibi bize çocukluktan beri dayatan ne kadar insan varsa karşıma alıp uzun uzun anlatmak istiyorum bunun ne kadar sorunlu ve toksik bir davranış, düşünce biçimi olduğunu. İyi olmamak da en az iyi olmak kadar normal ve hayatın parçası olarak kabul edilmesi gereken bir şey. İnsanlar iyi olmamanın sonsuz bir olay olduğunu düşünüyor sanırım, o yüzden bu maskeler, bu gerçeği öteleme isteği. Onu kabullendikten sonra karanlığın onu çekip alacağını düşünüyor olsa gerek. İyi olan her şey bu evrenden sökülüp alınacakmış ve asla gelmeyecekmiş gibi. Güzel haber, böyle bir şey yok. Hayatın boyunca iyi olacaksın, kötü olacaksın, bazen hissiz olacaksın ve bunlar hayatının belirli dönemlerinde tekrarlayacak farklı sürelerle. Önemli olan bunların varlığını reddetmeyip, kabul ederek altında yatan sebepleri keşfedebilmek ve gelişebilmek. "Bazen iyi olmamak da iyidir." dediğim zaman salak bir kült lideri gibi görünüyor olabilirim. Belki de salakça bir cümledir bilmiyorum ama şunu biliyorum. İyi olmamayı lanetlemek, gizlemek mutluluğu getirmiyor. O yüzden üstteki cümleyi bir kez daha okumanı istiyorum. Üstüne düşündüğümde biraz da zihnim Mark Manson'ın Ustalık Gerektiren Kafaya Takmama Sanatı kitabındaki şu kısımdan arakladı sanırım bu cümleyi özetlemeye çalışırken:
Daha pozitif bir deneyimi arzu etmenin kendisi negatif bir deneyimdir. Ve paradoksal olarak, insanın negatif deneyimini kabul etmesinin kendisi pozitif bir deneyimdir.
O yüzden eğer iyi değilsen, bunu söylemekten çekinmemelisin ve sana dediğimi önce ben yapmalıyım sanırım. Uzun bir süredir taşıdığım bu iyiyim maskesi ağırlık yapıyor çünkü, fazla büküldü sırtımız tüm bu sahtelikte. Biraz yüklerimizi atalım. Bizi yoran insanlarla iletişimi kesmek, kesemiyorsak da mümkün mertebe mesafeli kalarak kendimizi koruyalım ya. Herkesin canı kendine tatlı olmalı biraz, onu koruyup kollamadıktan sonra neden yaşıyoruz neticede? Ortalama 60-70 yıl yaşadığımız bu hayatta, o kadar zamanımıza değmeyecek şeyleri önemseyip, dert edinip kendimize eziyet ediyoruz ki.. Biraz da yapı meselesi sanırım bu, insan bir anda bırakamıyor her şeyi. Daha doğrusu bırakmıyor, bir bağımlılık gibi çünkü bunlar artık insanın vücudunda ve her bağımlılık gibi bırakmaya çalışma süreci acılı, sancılı oluyor. İyi olmanın formülü demiştik yazının başında, epey konuştum yine biliyorum, üzgünüm. Epeydir yazamamıştım böyle, onun karışıklığı sanırım. Merak etme bir şarkı bırakacağım sana yine başlangıca. Sadece bunu sen şu an öğreniyor olacaksın ama şşhh, aramızda. Neyse neyse. İyi olmanın formülü..
İyi olmanın formülü sanırım iyi olmadığını kabul etmek, bunu değiştirmek için ne yapabileceğini düşünmek ve bu doğrultuda hareket etmekten ibaret. Çok kısa bir formül gibi duruyor ama çok sabır isteyen adımlar maalesef ki. Kendine hak ettiğin değeri göstereceğine ve bunu korumak için elinden geleni yapacağına söz vermeni istiyorum tam şu an, burada. Bana değil, kendine vermelisin bu sözü. Unutma, önemli olan sensin! Seni çok tuttum biliyorum. Teşekkür ederim vaktini ayırdığın ve benim gibi bir delinin saçmalarını okuduğun, düşüncelerini benimle paylaştığın için. İyi olduğumuz kadar, iyi olamadığımız günlerin de uğruna, kendine çok dikkat et!
36 notes · View notes
artvango · 11 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Dünya yüzünde güzelliğin güzel olduğunu bilen herkes çirkinliği yaratır. İyiliğin iyi olduğunu bilen herkes kötülüğü yaratır. Çünkü olmak ve olmamak birlikte doğar; zor ve kolay birbirini tamamlar; uzun ve kısa birbirini biçimlendirir; yüksek ve alçak birbirine bağlıdır; nota ve ses müzik olur birlikte; önce ve sonra birbirini izler. O yüzdendir ki bilge ruh yapmadan yapar, konuşmadan öğretir. Bu dünyaya ait şeyler vardırlar, varolurlar; reddedemezsiniz onları. Dünyaya getirmek ama sahiplenmemek; eylemek ama karşılık beklememek işini yapıp sonra kolayca bırakmak: Çünkü bırakmaktır kalmasını sağlayan.
82 notes · View notes
kur-an-ve-risalei-nur · 4 months
Text
Tumblr media
⭐⭐⭐⭐⭐
Miladi yılın sonunda bazılarında tuhaf bir sevinç ve kutlama olur her yıl.
Biz müslümanların yılbaşı ile bir işi yoktur. Biz ne milâdi yılın bitip başlamasını ne de bize ait olan hicrî yılbaşını kutlarız. Bizim dinimiz kutlama ve merasim dini değildir. İki mübarek bayramımız vardır aile bağlarını din kardeşleri arasında ülfeti muhabbeti artırır.
Haramla eğlenmeyiz biz. Sevincimiz şükürledir hamd iledir.
Miladi yıl bizden olmadığı için ona dair hayatımızda bir değişiklik olmaz. Kaldı ki bu yıl Gazze'mizde yaşanan soykırım, zulüm, vahşet müslüman olmasa da insanlığını kaybetmemiş gayrımüslimleri bile yılbaşı kutlamalarından geri durdurdu.
Bizden olmayanlara benzememekte onlarla aramızdaki fark keskin çizgilerle ayrıldığı gibi bizler her gün beş vakit namazlarımızda ve bütün nafile namazlarımızda da sapıtmış ve gazaba müstehak olmuş hristiyan ve yahudilerden olmamak için Fatiha suresi ile dua ederiz.
O halde yazımızı da o güzel niyazla bitirelim:
(Allah'ım!) "Bizi doğru olan yola ilet.
Kendilerine nimet verdiklerinin (Nebilerin, sıddıkların, şehidlerin ve salihlerin) yoluna ilet. Gazaba uğrayanların (yani yahudiler vb. gibi hakkı bildiği halde terk edenlerin) ve sapkınların (yani hristiyanlar ve benzerleri gibi bilgisizlikleri ve sapıklıkları dolayısı ile hakkı terk edenlerin) yoluna değil."
📚Fatiha suresi, 6-7. ayet mealleri
Amin.
____________°🌺💞🌸°______________
🎀
18 notes · View notes
endergelisenataklar · 4 months
Note
az önce bir blogda gezerken senin postlarından rb yaptığını gördüm. defterime yazdığım yazılardan biri olduğunu farketince şaşırdım. unutmuşum. belki benim hatırlamadığım daha kaç yazın vardır defterimde. hiç haberin yok, birinin defterinde dönüp dönüp okuduğu durup durup üzerine düşündüğü cümlelerin var. neden haberin olmasın ki dedim, yazdım. cevaplaman için değil, bir şey demen için değil. ricam; kendini gör, daha çok yaz, okuduklarını bize daha çok göster. çünkü lütfen.
eh, müteşekkirim bunun için. kendi yükseğinden düşen incinir. ben de incindim. yazılar, sözler, denemeler dönedursun defterlerde, hiçbir yere, hiçbir kavrama ait olmamak özgürlüktür. nitekim herkesin gitmek istediği yerdir kalmak. kendimi gördüm, dünyanın çevresinde üç tur atabilecek enerjide bir zihnimin olduğunu öğrenince, tanıdım da. günler, haftalar, aylar hatta yıllar geçsin. göğsümdeki yaftaya şiir yazmadılar. ilerisi için belki de daha çok yazacağım, ya da yarın belki de blogu sileceğim. dolayısıyla sen de kendini gör. senin ütopyanda kurguladığın evin tuğlasını ben veremem sana. teşekkür ederim.
10 notes · View notes
biryerolsa · 8 months
Text
Baştan beri sadece hayalci olmayı istedim. Yaşamaktan bahsedenleri yarım kulak dinledim. Olduğum yerde olmayana, asla olamadığım şeye ait oldum hep. Ne kadar değersiz olursa olsun, ben olmamak kaydıyla her şeyi şiirsel buldum. Ben, bir tek hiçlik’i sevdim. Düşünü bile kuramayacaklarımı arzuladım sadece. Hayat akıp gittiğini hissettirmeksizin, bana şöyle bir değip geçsin istedim. Aşktan tek dileğim, uzak bir düş olarak kalmasıydı. Tamamen gerçekdışı olan gönlümdeki manzaralarda bile hep uzaklar cazip geldi, gittikçe silinerek neredeyse ufka dek uzanan su kemerlerinde, manzaranın geri kalanında olmayan bir düş dinginliği vardı; işte bu dinginliğin hatırına sevdim onları.
19 notes · View notes
Text
Acılı Fon
Acının dirhem köylüsüyüm ben, kalbime saplı bir hançerin kiracısıyım. Bir vakitler mutluydum, acıdan önce; onu duru, korkusuz severken. Ateş düştü, gönlümün soylu cesaretine. İnsanlar görüyorum, sevdikleriyle mutlular; onu görüyorum, sevdiğiyle mutlu, onu kaybetmekten korktuğu kadar beni kaybetmekten korkmadı.
Gerçekti, tutkuydu, yıllara meydan okuyan bir keşkeydi. Ölümden önceki en gerçek durağım olmasını istediğimdi, gücü tükenen umutlarımın nevresimini değiştirdi bu gece, yaşamak. Artık aynı acıda uyuyup, aynı acıya uyanmamı istemiyor. Kaç ömürde bin tükeniş olacak? Hiçbir vakit gelmeyecek olan birinin adresini unuttuğu bir sevmekken, kaç sokakta bin aşk kapısının önünde o beklenecek?
Bütün köşelere yıkım emri verdi aşk. Sırf onu beklemek bana ziyan olmasın diye; her isteğimiz mümkün olmuyor hayatta. Onu, ben onu... Ne fark eder ki sevmek? Masrafın dünden unutuluş, bugünden yok oluş, gelecekten hiçbir vakit hatırlanmayış olduktan sonra? Aşktı. Gidişinin girdabından tanıdım onu; o, aşktı, kalbimde. Gerçek olan, koşulsuz olandı, mutlu edendi, mutlu etmesini beklediğimdi. Şimdi gözümdeki incilerin kolyelere selamı var, artık gözlerimde can bulmak istemiyorlar, bir zincirin ayıp olmasın diye tüketmekten imtina ettiği aşklara koparcasına zincirlerde yaşamak istiyorlar. Gözümün incileri...
O, sevdiğim, çok sevdiğim... Günahımın namuslu kışı, baharımın yaprak döken umudu; o, sevdiğim... Bir başkasının gözlerinde aşk, bir başkasının kokusunda yaşamak o, şimdi... Biliyorum, tükendi bu aşkın kıblesi. Allah kabul etmiyor duaların hiçbirini. Niyetim sevilmek âmininde kabul buyurmuyor kalbimi...
Hıdırellezin dilek kapsüllerine girmiş o, içip içip iyileşmek istiyorum; kalbim iyileşsin, o, mümkün dünyamın samimi aşkı olsun. Bir başkasının, bir başkasıyım cami avlusuna terk edilmiş kalbimle. Bir olamadık, şükür izmaritleri sigaraların kül renginde kalbime alev oldu.
Ben... Onu... Sus! Söyleme kalbim... Bir daha sakın söyleme. O, bir başkasının ellerinde mutlu...
Merhaba, acılı aşkım; gözlerimin incileri yaz'a kalmadan güneşi bahara eren samimiyet olur, zannedersem. Kalbim, kıştan kopmaz ama; arada gülmek gerek. Bir daha sevme, hiç kimseyi sevme; kalbim.
Utan da söyleme. Sevmek, sana hiç yaramadı.
Bak! Kanamanı kim durduruyor şimdi? Günah köylüsünün muhtarısın üstelik. Yaftalanmış namus belalarına seni katık ediyorlar dünden, en bencil, en göze çarpan, en günahkar sen...
Ağlayarak solumak, herdem havayı; katil dünlerin, yaralı bugünlerine ders olmadı bir türlü. Aşk, dediler, yaşamalısın, orada, burada, her yerde, ne vakit bir daha yaşayacaksın? Tek, onu istedi kalbim. Boşa kürekti. Sonunda atladım sandaldan, dibine vurdum yalnız denizin; kurtarmaya gelmedi. Öldüm, o son nefeste, gördüm, başkasının kollarında varışın en acı mutluluğuydu. Öldüm, o son görüşte, gördüm; kurtarmaya gelmedi.
Gemiler kalktı içimden, el sallayarak aşka.
Ölümün ceketini giydirdim sevdaya...
Ben, onu...
Son arzunun son cayırı saydım.
Ben yandım, o, külümü bizden en uzağa attı.
Ait olmamak için her defasında bana.
Külümün kül tablaları geçti içimden, gemiler düşmanı; ben, onu...
Sus, dinleme kendini kalbim.
Sana rastlamak bir mutluluktu, sende ölmek ise şahane bir yok oluştu diyeceksen ona; söyleme.
O, bir başkasında kepenklerini açtı yaşamın.
Sana her yer ölümün beş harfi, sus, dinleme kendini.
İyi ölümler kalbim. Kurtarmaya gelmez.
Güzel bir yaşamaktı onda öldüğüm.
Şimdi günahkar satırların bir vicdan yeri kaldı.
Haydi, onu da süpürün...
Dilara AKSOY
18 notes · View notes
oguzatayinruhu · 4 months
Text
Tumblr media
Mülksüzler, Ursula K. Leguin
#7
Değer ve kavramlara yüklenen anlam duvarları arasında iki farklı "dünya" da geçen roman.
Birey, toplum çerçevesi içinde kendine ait bir resim çizmeye çalışırken neyi tatmin etmeli, kendini mi çevreyi mi? Hak, hukuk, özgürlük, devlet, yasalar, tutku, aşk, etik... Çok fazla üzerine düşünülecek kavram var kitapta.
Anarşi mi uyum mu istiyoruz, düzen midir huzur yoksa kaos mu? Neye sahip olmak mutluluğu veriyor bize yada sahip olmamak mı esas mutluluk kaynağı.
5 notes · View notes
onderkaracay · 1 year
Text
Tumblr media
🗣️ Bilinç Düzeyimiz Değişir ise Kaybetmeyiz
Televizyon seyretmek öfke artırır ve başka bir tuzağa düşürür.
Medya kanalizasyon bataklığı gibi bir alan oldu.
Özel televizyonlar sonrası ulusal bilinci, birlik ve beraberliği bozmak amaçlı düzenekler olarak karşımıza çıktılar.
Sömürgeci sermaye medyaya hakim olduktan ve siyasetin kontrolünde sermaye yararına bir araca dönüştükten sonra Türk ulusu aleyhinde olan her yapının bizim gerçeğimiz olarak sunuldu.
Bu düzene ve bu düzeni sürdürülebilir yapmak isteyen herkese karşı olanlara karşı olmamak gerekir.
Devlet televizyonu bile siyasetin (iktidarın) yayın organı haline geldi.
Televizyon bir aptal kutusudur.
Uyuşturucudan bir farkı yoktur.
Tüm televizyon kanalları dünyada ki sömürgeci ve küresel bir merkezden yönetilirler.
Arkasında sömürgeci kodaman güçler vardır.
Niteliksiz sosyal medya da öyledir.
Sosyal ağların amacı toplum mühendisliği yapmak ve istihbarat amaçlı kullanılan bir bataklıktan başka bir şey değildir.
Kendilerine ait şirketinin reklamını yapmak hem para kazanmak hemde toplumu her zaman toplum mühendisliği ile kontrol etmek amaçlı bir başka düzenektir.
Herkes kendini rahatlatır burada yazarak. Kimse kimseye ulaşamaz. Teknolojik görünmez bariyerlere takılırsınız.
Bu yazı bir işe yarayacağı için değil kendi rahatsızlığımı bu rezilliğe haykırmak için yazıyorum.
Bilsinler ben onların istediği gibi biri hiçbir zaman olmadım, olmayacağım.
Kitapları da seçerek okumak gerekir.
Okuyan cehaletin feraseti çok daha korkunç sonuçlar üretmeye başladı.
Cehaleti ve sömürgeyi savunanlar da kitap ve çeşitli yayınlar aracılığıyla algı operasyonu yapmak adına yazıyorlar.
Yinede kitaplar yazılı ve görsel medyadan daha bağımsız ve özgürdür.
Seçici olmak şartıyla kitap okumak daha faydalıdır.
Çünkü sömürgeciler her televizyona girdikleri gibi her kitaba giremezler.
Hiç birimizin bilinci çöplük değildir.
Onlar bizim bilincimizi algı operasyonlarının çöplüğü olarak kullanıyorlar.
Buna izin verip vermemek bizim elimizdedir. İzin vermez isek kullanamazlar.
Her kanalda onlardan biri var. Hepsi bizim aleyhimize çabalıyor.
Biz bizde olmadığımız için çok başarılı sonuçlar alıyorlar.
Çünkü onlara bölünerek gücü biz veriyoruz.
Artık yetmez mi? Tamamen bizi bitirmeleri mi istiyoruz?
Bu tatil günlerinde oturup biraz bu konuları düşünsek bir farkındalık ortaya koysak kötü mü olur?
Bir siyasi partinin veya ideolojinin fanatik taraftarı olmadan da bu dünyada yaşanabilir.
Bize Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlığı fazlası ile yeter.
Eğer Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk ayarlarına dönmesini istiyor isek kendi ayarlarımızı değiştirerek bunu başarabiliriz.
Cumhuriyet yıkılır ise yıkılan biz olacağız.
] Önder KARAÇAY [
8 notes · View notes
dolunay66 · 1 year
Text
DÜĞÜM...
Vakti zamanında bir adam sapanıyla çok güzel tüyleri olan bir kuşu ayağından vurur.
Evine getirip, yarasını iyileştirir...
Ve daha sonra ayağına da sıkı düğümle bir ip bağlayıp, omuzuna koyup, kuş mezatı yapılan çarşının yolunu tutar...Eşsiz güzellikteki kuşu gören çarşıdaki herkesin ağzı bir karış açık kalmıştır.
Adamın etrafına bir anda mezattaki tüm kalabalık yığılmıştır...Adam kuşunun gördüğü ilgiden bir hayli memnundur tabi.-"Benim kuşum şöyle güzel...Benim kuşum böyle güzel... Tüyleri eşsiz bir gökkuşağı kadar renkli...Benim kuşum çok akıllı...Çok ta güzel öter.-" diye böbürlenirken, gençten bir adam gelir o anlarda mezata...
Kalabalığı görünce durumu merak eder...Gidip bakınca, ilgisini ilk olarak kuşun ayağına bağlı ip çeker.-"Benim kuşum"- diye diye etrafa naralar atan adamın yanına yaklaşır...
Ve omzundaki cılız gösterişsiz kuşunu işaret ederek, - "Şu gördüğün cılız kuşum benimdir...Bana aittir. Fakat senin omuzunda olan güzeller güzeli kuş ise senin değildir-" deyince adam kızar köpürür...
Genç adam dediğinde haklı olduğunu iddia eder ve asla da geri adım atmaz...Üstelik haklılığını kanıtlamak içinde bir öneri sunar güzel kuşun sahibine.
Önce güzel kuşun ayağındaki ipi çözmesini ister...Sonrada ikisinin de kendi kuşlarını avuçlarının içine alıp, havaya atarak serbest bırakmasını söyler...
Yaşlı adam bir hırsla, kalabalığa rezil olmamak için, delikanlının dediğini yapıp, güzel kuşun ayağındaki ipi çözer...
İkisi de aynı anda kuşlarını havaya bırakırlar...
Eşsiz güzellikteki kuş, özgürlüğüne kavuşunca olabildiğince hızla kanat çırpıp, yükseklere doğru uçar ve bir anda gözden kaybolur...
Genç adamın cılız kuşu ise, mezat yerinde bir tur atıp, tekrar geri gelip sahibinin omuzuna konar..
Genç adam kuşunun kanatlarına bir öpücük kondurduktan sonra, şöyle der hayretler içinde kendine bakan adama;-"Bir şeyin sana ait olduğunu anlamak için onu özgür bırakmalısın...
Geri dönerse senindir...
Geri dönmesi için ise, ayağına sıkı düğümlü ip bağlamak yerine, sevgi düğümü atmak gerekir...
40 notes · View notes
29137 · 2 years
Text
Genç kız hiçbir zaman ona ait olmayacak bir tabloyu izliyor gibiydi. Sahi onun birşeyleri var mıydı? Sanmıyordu ona ait olan ne varsa kaybetmişti o hep kaybederdi alışmıştı artık buna. Yorgundu ama karşısındaki tabloya takılı kalmıştı, onsuz gülümsüyorlar küçük kızın saçları okşanıyor... hayır daha fazla izlememeyeceğine karar verip ağacın arkasından çıkıp arkasına bakmadan koşmaya başladı ciğerlerinin nefesizlikten yandığını hissedene kadar koştu. O böyle olmuştu artık acıyı iliklerinde taşıyordu herşey onun için sıradanlaşmıştı farketmeden kendisini yok etmişti duyguları onu öldürüyordu sevilme arzusu onu birgün un ufak edecekti farkında değildi o hiç farkında olmazdı zaten saftı, Yorgundu artık tanrısı onu da görmeliydi sabrediyordu sabrediyordu sabrediyordu... Ayakları artık onu taşıyamadığından döndüğü sokağın duvarına yaslanıp yere çöktü, ciğerleri yanıyordu hissediyordu bunlar ona fazlaydı her perşembe günü gelip uzaktan uzağa seyretmek o tablonun bir parçası olmamak genç kızın gözlerindeki yaşama hevesini azaltıyor onu büyük bir yenilgiyle karanlığa itiyordu... "Ağlayamazsın şuan olmaz ağlayamazsın, şuan olmaz" genç kız zor tutuğu yaşlarını boğazında yumruklar haline getiriyor yutkunamıyordu acısı boğazında kalmıştı hevesleri gibi, onun için ölüm sevgisizlikti. Oysa genç kız tıka basa ölümle doluydu. Kimse onu görüp dokunamıyordu biri dokunup sarılsa ağlayacaktık emindi ne o buna izin verdi nede biri yaklaşıp ruhunun açlığını gidermişti... Biraz daha kendini sakinleştirmeye devam etikten sonra sigarasını yakıp içmeye başladı sigarası da onun gibi yanıyordu oysa sigarasını ateşi bir yerde sönecekti onun ateşiyse yanıp duracak ve onu külere çevirip rüzgarda savuracaktı... Sigarasını yavaşça içti genç kız sanki kafasında patlamalar oluyordu onun kafasında hep bir afet yaşanırdı şimdi ne oluyordu kim bilir kaç cenazeyi tabutlarına yerleştirmişti... Genç kız sigarasının izmaritini duvar köşesinde bastırıp söndürdü sonra engel olamadığı sol gözünden düşen yaşı sildi üstünü düzeltip bir gülümseme kondurdu dudaklarına ve yavaşça çıktı duvarın arkasından yorgun ve sakin adımlarla kayboldu kuru bir gürültünün içinden.
Yorgun bir ruh...
24 notes · View notes
cahiliyedoktoru · 7 months
Text
Tumblr media
Bedel olarak beraberinde gelen derin yalnızlık duygusuyla baş edebilirseniz, "hiç bir yere ait olmamak" diye müthiş bir özgürlük var.
5 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
İçimde korku mu demeliyim yoksa ızdırap mı veya derin bir hissizlik mi? Tanımlayamıyordum.
Herşeyin birbirine karışmış olduğu bir odaya girmek gibi bir duyguydu bu. Karışık ve karanlık. Neyin ne olduğunu el yordamıyla bulmak ve onu en uygun yere koymak gerekiyordu.
Gözlerimi kapamak veya nefesimi tutmak hiçbirşeye çare değildi, adım atmak da öyle. Sadece olduğum yerde sabit bir halde duruyordum. İçeriden biri çıksa ve sevgiyle sarılsa, korkudan yere yığılırdım veya gelişine iyi bir yumruk fırlatıp ne diye de bakmazdım eminim arkama. Ama ne yapacağımı ben bile bilmiyordum şu halde.
Tanımlayamadığınız hislerin, içinizde boynu bükük bir halde kala kalması dayanılır birşey değildi. Siz her ne yaparsanız yapın, gözünüz, aklınız, kalbiniz onlarda kalıyor, ister istemez gözünüz oraya takılıyordu.
Kimseye ait olmamak veya hiçbir hisse sahip olmamak, yalnızlığın farklı bir tezahürü olsa gerek.
İçinizde yalın ve hiç dokunulmamış sözlerle yazı yazmak gibi.
Kimsenin görmeyeceği bir yerde unutulmak gibi.
Sessizce karanlığın içinde kaybolmak gibi.
28 notes · View notes
prome-the · 1 year
Text
hiçbir yere ait olmamak kolay değildir.
5 notes · View notes
siradan1i · 1 year
Text
Sanırım bazı şeylerin sonuna geldik. Beklenmedik bir anda hayatıma giren birinden bahsetmek istiyorum , evet öyle bir geldi ki ne kalabildi ne gidebildi benden. O etrafımda gördüğüm herkesten biraz farklıydı aslında kafamda çizdiğim böyle biri var mı ki dediğimde karşımda duran kişiydi o . Beni sevdi bunu en derinimde hissettim hemde öyle lanetleyin değil güzel sevdi imkansız olmasına rağmen sevdi... Defalarca onu hayatımdan çıkarmaya kalktım bunu isteyerek yapmadım hiç ama yaptım günün sonunda bir yerde yine birbirimizi buluyorduk fakat bu sefer bırak birbirimizi bulmayı ona bir kez daha bunu yaşatmamak için tamamen gidiyorum hayatından. Simdi bu sözlerim sana evet uzun zamandır birbirimizin hayatında bir yerlerde duruyorduk herkesin yeri kendine güzeldi belki , ben seninle geçirdiğim her dakikayı işledim içime , yaşadığımız her şeyin farklı bir anlamı vardı bu zamana kadar olsak nasıl olurduk acaba sorusunu hep sordum kendime. Sana dokunmak , seni öpmek nasıl olurdu diye yedi içim içimi... O gece beni öpeceğini biliyordum gözlerin dudaklarımdan başka bir yere bakmıyordu sanki. O gece hep merak ettiğim sorunun cevabını yaşıyordum , o an içimi yıllardır beklediğin şeyin gerçekleşmesinin verdiği tatminlik duygusu kapladı nefesin nefesime karıştığında böyle hissettiriyormuş meğer dedim kendi kendime.. O gece durmadan birbirimizi öpmek yıllardır cebelleştiğimiz şeyin artık ne olacaksa olsun deme şekliydi sanki. Zifiri karanlık yalnızca ay ışığı, deniz ve rüzgarın birbiri ile uyumlu sesleri arasında bizim nefeslerimiz. Baktığın zaman mükemmel bir kavuşma gibi görünüyor olsa da aldığım her nefeste içimi acıtan bir şey vardı bu imkansızlığın verdiği acıydı belki de . Belki o an bana ait olan hayatı istediğim gibi yaşayamamanın verdiği çaresizliği de yaşıyordum, seni bende öpebilirdim ama aramızdaki o şeyin büyüsünün bozulur korkusu sarıp sarmalamıştı içimi. Bende sana dair kötü hissettirecek bir şeyin olmasını hiç istemedim hep güzel kalmanı diledim öyle de oldu, içimde sana karşı en ufak kötü bir his yok ne kırgınlık ne pişmanlık ne de başka bir şey ben seni hep iyi işledim içime . O gece benim için rüyaydı gözlerimi her kapattığımda görmek isteyecegim bir rüyaydı. Sana çok fazla şey söyleyemeyeceğim senden yaşattıklarım için defalarca özür diliyorum biliyorum bi anlamı olmayacak ama bir yerlerde beni anladığını da biliyorum . Ve sana teşekkür ediyorum ne olursa nasıl olursa olsun hayatında bir şekilde bana yer verdiğin için, biliyorum ben hep kalbinde bir yerlerde olacağım tıpkı senin benim kalbimde olduğun gibi fakat gün geçtikçe üzerimiz toz kaplayacak belki yıllar sonra tozdan görünmeyeceğiz , unutulup gideceğiz . Ben bunları bile bile yaşadım seninle . Birlikte olamayacağımızı bile bile , denesek dahi sanki olmayacak gibi geliyordu bana hep , belki de bu ilişkiyi güzelleştiren şey imkanı olmayışıydı. Bunu ikimizde biliyorduk biz buna rağmen hissettik, yaşadık bazı şeyleri .. Ulaşılması imkansız fakat bir o kadar da yaşanılası bir şey. Şimdi bir daha hayatında olmamak üzere gidiyorum senden . Sana mutluluklar dilemeyeceğim çünkü mutluluk dilendiğinde gerçek olan bir şey değil. Fakat yüzün hep gülsün isterim , gözlerin kısılıp kaybolana kadar gülsün isterim hemde.. Her ne kadar bir zaman sonra unutulsak da sen beni unutma olur mu ben tozlu raflarda bir yerlerde hep kalayım, baktığın yerlerde olmadığımı bile bile gör beni , sana imkanlarla dolu bir hayat diliyorum..
3 notes · View notes