Tumgik
#çitleme
seslimeram · 1 month
Text
Özgürlük Mefhumu
Tumblr media
“Özgürlükle ne kastettiğimiz konusunda açık olmalıyız, zira özgürlük başından beri, bireye ait olan serbestiyle aynı şey değildi, toplumsal olarak koşullanan ve toplumsal olarak paylaşılan bir şeydi. Özgürlük, hayatın belirli bir toplumsal ve siyasal örgütlenişinin sonucu olarak kazanıldığı için, diğerleri özgür olmadığı sürece hiçbir insan özgür değildir.” Wendy Brown - Eleştiri Seküler Midir? - Açılım Kitap
Sınırları afaki kılınmış bir yaşamsal pratiğin / hayatın temel odaklarından birisi olarak var edilen özgürlüğün nasıl da laf kılındığını sorgulayan bir meram ortadadır. Wendy Brown, çağın var edilmiş bir salgın gibi ötekisini def etme alt etme çabalarına karşı sözün bizatihi eylemin nasıl da yaşamdan yana kurulması gerektiğini göstere gelir. Erk, muktedir pratiği olarak nakşedilmiş olagelen tahakküm olgusunun, tehdit / terör / taciz üçlemesinin arasız, fasılasız her güne içkin addedildiği bir zeminde, öteki sanılan özgür kılınmadıkça kimseyi özgür olarak göremeyeceğimiz bir dünyanın binasına devam olunuyor. Ne yol, ne izan, ne anlam, ne yön, ne tek satır açıklama. Tümüyle afaki bir biçimde bütünüyle çitlenen, sınırlı ve her günü muğlak bir özgürlük kırımının orta yerinde yaşam mahvedilmeye sevk olunur artık. Tümüyle kesintisiz bir halde tahakküm veçhesi imal edilirken toplumsal ve siyasal özgürlük metaforu da yerle yeksan edilir. Ötekiler yeniden kamusal olarak addedilen sınır dışına itilir.
Birbirinin aynısı, yekpare bir ezberden meram eyleyen, baş efendi ve baş faşistin ortaklığı dahilinde sunulmuş olagelen şeyin de aşağı yukarı bu minvalde bir toplamı imal ettiğinin altını çizebiliriz. Özgürlük mefhumunu sınırlandırırken, bununla bir gelecek tahayyülünü imal ettiğini, kimselerin ne fikrine, ne yaşam görüsüne karışmadıklarından bahis açarken bir yandan da en olmayacak şeyleri olur addeden, tüketen, yıkıcı ve özgürlüklere kastın her ana pay edildiği bir memleket bina olunur. Tümüyle seçim sathı mahallinin var ettiği açıklardan da feyiz alarak yinelenen bir tahakküm şeceresi hakikatimiz kılınır. Gün aşırı, iki miting, onlarca farklı mekanda zikredilen onlarca bahisle bir memleketteki yaşamak olgusunun talan edilmesi, özgürlük mefhumunun da sınırlı bir kesime ait kılınmasının yolu açılır. Ak parti iktidarının sunduğu, faşistler ve kendisinin laciverdi olagelen küçük tefek partilerin fundamentalist, kati ve kötücül eksenlerinde cirit atan bir tahayyül gerçek kılınır. Demokrasi sizlere ömürdür bir kere daha.
Bianet’ten aktaralım: “Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu, bugün (Mart 23) İstanbul’daki Kadıköy İskelesi’nde "İstanbul'da talana, kanala, Murat Kurum'a izin verme" sloganıyla basın açıklaması düzenledi.
Açıklamada, Kanal İstanbul Projesi’ne karşı verilen mücadelede aktif rol alan ve 30 Ocak 2024’te Türkiye İşçi Partisi (TİP) Hatay Milletvekilliği düşürülen avukat Can Atalay’ın fotoğrafı da yer aldı.
Açıklamada, projenin İstanbul’a vereceği zararlar vurgulanırken, AKP’nin İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Başkanı Adayı Murat Kurum’un projeye dair net bir tutum almadığına da dikkat çekildi.
“İlave 1,5 milyon insan”
İstanbulluları Kurum’un İBB adaylığına ve rant projelerine karşı mücadele etmeye çağıran koordinasyonun açıklaması kısaca şöyle:
“Kurum’un ‘gündeminde olmayan’ ve hatta Erdoğan’a ‘başka önceliklerim var’ diyebileceğini iddia ettiği sırada Kanal İstanbul projesinin ‘kalbi’ olarak ifade edilen Arnavutköy Dursunköy’de bir projenin ihalesi daha yayımlandı. Gerçeklerin gizli kalmamak gibi bir huyu var, tıpkı Kurum’un mal varlığı beyanında unuttuğu üçüncü evi gibi… Yıllardır söylüyoruz, bu proje İstanbul’un son tarım alanlarını, göllerini, derelerini, ormanlarını, bizimle birlikte yaşayan hayvanları, endemik bitki çeşitliliğini ve İstanbul’un tarihini yani bölgedeki binlerce yıllık kültür varlıklarını yok edecek.
“Kanal İstanbul’un, İstanbul için ilave minimum 1,5 milyon insan demek olduğunu biliyoruz. İstanbul’un ciddi bir ulaşım sorunu olduğu da hepimizin malumu, İstanbullunun bu sorununu çözecek en önemli vaat ‘toplu taşıma’ iken Murat Kurum metro projeleri yerine yol/otoban vadediyor. Niye? Cevabı biz verelim, çünkü en ucuz ve doğaya da en az zarar verecek çözüm kendisinin ve iktidarın umurunda değil.
“İmar aflarının mucidi”
“Biz bu filmi daha önce gördük. İmar aflarının mucidi, Kanal İstanbul’un en büyük savunucusu, 6 Şubat depremlerinin Şehircilik Bakanı Murat Kurum İstanbul’u en iyi ben yönetirim iddiasında ama deprem bölgesindeki halkın bir yıldır yaşadıklarını da bildiğimizden bu sözlerin ‘boş seçim vaadi’ olduğunu ve halkın bu vaatlere karnının tok olduğunu söylüyoruz.
“Ya Kanal Ya İstanbul Koordinasyonu olarak ilân ediyoruz: Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanı olarak işlediği suçlara yenilerini eklemek isteyen Murat Kurum’a biz İstanbullular geçit vermeyeceğiz. Yeni rant ve talan politikalarına izin vermeyeceğiz. Bugüne kadar olduğu gibi bu seçimde de ‘atı alan Üsküdar’ı geçti’ deseniz de mücadele etmeye devam edeceğiz, size ‘Kanalı yaptırmayacağız’. İstanbul halkını yerel seçimlerde Murat Kurum’a oy vermemeye, her daim kenti ve doğayı talan eden rant projelerine karşı mücadele etmeye çağırıyoruz.”
Basitçe ve doğrudan bir talanın önünü alabilmek için birkaç satırlık bir itiraz ancak var edilebiliyor. Düzenin, özgürlükler, hürriyetin tam ve eksiksiz hali, eşitliğin tabandan başlayarak herkesi kapsadığı bir tahayyül olarak yaşatılmadığı bir zeminde, kapalı kapılar ardından bir cendere, doğa için de bir kere daha katliamın çıkmaması için ses veriliyor iş bu menzilde. Rant için var edilen talanın bir kere daha hayatı gölgelediği bir zeminde olan bitenin kesintisi bir yok etme kültü olduğu bir kere gözler önüne seriliyor. Velev ki seçildi Kurum, hemen arkasından bina edileceklerle birlikte bir yaşam hattının daha bile isteye mahvedilmesinin İstanbul sathı mahalline hangi yaraları beraberinde getireceği en kestirmeden açıklanıyor. Özgürlük bahsi kullanışlı bir aparat kılınırken, tahakküm etmeyi aralıksız var eden, sonsuz bir girdap halinde parayı veren düdüğü çalar istediğini de yapar istikametinin zorbalığını içselleştiren, sahip çıkan bir iktidar mefhumunu gözler önüne getirdiğimiz vakit, doğanın yıkımını dahi kendilerine kar sayanların halini açığa düşürür. Olmayan / belki var edilemeyecek bir kanal hikayesinden, yıkıcı olacağı bağır çağır bildirilen depreme karşı önlemleri öncelemeyen, buna dair tespit / eylem planlarını daimi bir biçimde unutturmaya sevk eden, göz ardı eden bir iktidar pratiğinin İstanbul’u toptan yok etmesinin önünü alabilecek her ne vardır bir seçimden gayri. Bir de 2019’dan bu yana sürekli güncellenen bir buçuk milyon konutu dönüştüreceğiz mevzusu vardır ki, her seçim döneminde bizzat Murat Kurum tarafından zikredilip daha sonra denilmemiş gibi yapıla yapıla bugünlere gelinmiş bir tavır söz konusuyken, İstanbul’un sonunun da sonu olagelen ciğerlerinin talan edilmesi özgürlüklerin neresine dahil olur. Bir kere daha hayatı mahvetmenin bir olur hali var edilirken buna dur diyebilecek bir itiraz mekanizması söz konusu olacak mıdır? Düşünür müydünüz...
Tek bir konuda dahi nasıl bir istikametin yakalandığı ortadayken, memleketin genelinde var edilen o tahakküm halinin iç parçalayıcı sureti önümüze düşüyor. Her defasında yeni, yepyeni masallar anlatılırken, kapı eşiklerinde halklar alınıp satılıyor. Haklar yeniden ve yılmadan kırpılıyor. O doğa kırımı senin, bu düzlem benim, şu rant sizin, bu takiye her ama herkesin denilerek muktedir makamı kendi içinde bölüşümlere girişirken sıradanın hayatta var olma hakkı en baştan talan ediliyor her gün bir kere daha. Müştereklerimizin yerle bir edildiği bir zeminde özgürlüklerin talanı önce yaşamsal olan hak / ide / eylemi derdest ederek söz konusu edilir. Biteviye ardından çıkagelen yok etme, ezme ve biçme hallerinin yekununda o müşterek olanın talanı bitimsiz bir yağmaya dönüştürülür. Böyle bir menzilde hayatın ehven olanı nerededir? Bunca karanlığın ortasında bir yarın sahiden söz konusu edilebilir mi?
Özgürlük, hayatın belirli bir toplumsal ve siyasal örgütlenişinin sonucu olarak kazanıldığı için, diğerleri özgür olmadığı sürece hiçbir insan özgür değildir bahsinde değindiği gibi o Wendy Brown’ın dizdiği meram bir şeyleri şimdi aksettiriyor mudur? Otuz iki kısım tekmili birden, yetmiş iki milletin var ettiği bir bileşkeye haiz olduğu zikredilen bir zemin bugün en tahakküm ötesi, tahayyül edilenin dışındaki bir zorbalıkla kuşatılmaya devam olunuyor. Ol iktidar / avenesi / tayfası / çetesi şu ya bu isimlerle anılan takımı, seçilmişler için hayat her gün yeniden bir kazanıma dönüştürülürken, sıradan olanın hakkı da hukuku da topyekun lağvedilir. Bütünüyle özgürlük / eylemsellik / hak arama mücadeleleri “öcü” bilinip, terörize edilerek sorgulanmasın hiçbir şey istenir. Hizada durulan, üsttekilerin alt, en altta olanların canlarını okuduğu, dilediğini sınırlandırıp, dilediğini yok ettiği, kiminin bir ekmek için saatlerini harcaması lazımken, kimisinin komple fırını götürmesine karşın halen doymadığı bir oburluk ile sınanır ülke. Deneyimlenen, gerçekliğine kavuşturulan ol sınama, yeniden pay etme, hakkaniyet kavramları kendilerini ayrıcalıklı ilan edenler için bir başkalaşmış, dönüşmüş, teslim olmuş ülkeyi bir oyun parkına dönüştürür. Kasanın ve kasaya yakın duranların çıkar çatışmaları, rantiye, talan oyunlarında ne gün kalır ne de sahici bir gelecek. Önümüzdeki hafta bir yoğun gündem sarmalı içinde yine vatan, millet hikayeleri aksettirilirken bir seçim daha geçip gidecek. Tümüyle bir başına konulanların ol sahiden kimsesizlerin, ötekilerin, elinden hakkı, hukuku, sözü çalınanların birbirlerine derman olmak için mücadeleden gayri bir şans / ihtimallerinin olmadığı yer artık enikonu görünüyor. Tahakküm ve tehdidin bini bir paraya çıkarken bu gidişata, birbirinin aynısı bir kısır döngüde her gün yeniden sınanmaktan illallah etmediniz mi, hala mı... Hal, gidişat perişanlığın ta kendisiyken... Sahiden...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Mediaethics – Shadow – Dean STUART
1 note · View note
kedilisuvari · 3 months
Text
Biri de çıkıp kabak çekirdeği çitleme rehberi yazmıyor
2 notes · View notes
surgundekimavi · 1 year
Text
Gece çalışmanın tek iyi yanı belli bir saatten sonra çekirdek çitlemeli devam edilebilmesi. Çay da olsa iyiydi lakin çay ocağı kapalı…
2 notes · View notes
bilgiden · 23 days
Text
Geçici Çit, Taşınabilir Çit ve Seyyar Çit: Esnek ve Etkili Çözümler
Çitler, güvenlik, sınırlama ve düzenleme gibi çeşitli amaçlar için kullanılan önemli yapısal unsurlardır. Ancak her zaman kalıcı bir çit çözümüne ihtiyaç duyulmaz. Geçici çit, taşınabilir çit ve seyyar çit gibi çeşitli alternatifler, değişken ihtiyaçlara cevap verebilen, esnek ve etkili çitleme çözümleri sunarlar.
Geçici çit, acil durumlarda hızlı bir şekilde kurulabilen ve geçici güvenlik sağlayabilen önemli yapısal unsurlardır. Genellikle inşaat sahalarında, etkinliklerde, geçici sınırlamalar gerektiren alanlarda ve benzeri yerlerde kullanılırlar. Galvaniz veya galvaniz üzeri polyester boya kaplaması yapılarak üretilen bu çitler, hava koşullarına dayanıklıdır ve uzun ömürlü kullanım sunarlar.
Taşınabilir çitler, ihtiyaca göre kolayca yer değiştirebilen ve taşınabilir çit çözümleridir. Özellikle etkinlikler, spor alanları veya geçici çalışma alanları gibi yerlerde sıklıkla kullanılırlar. Hafif ve dayanıklı malzemelerden yapılan taşınabilir çitler, kurulumu kolaydır ve birçok farklı ortama adapte edilebilirler.
Seyyar çit, mobilite ve esneklik gerektiren durumlarda ideal çözümler sunarlar. Örneğin, geçici hayvan koruma alanları, seyyar güvenlik noktaları veya etkinlikler için çevreleme gerektiren alanlar için kullanılabilirler. Galvaniz veya galvaniz üzeri polyester boya kaplaması yapılarak üretilen seyyar çit, sağlam yapılarıyla güvenlik ve dayanıklılık sağlarlar.
Geçici çit, taşınabilir çit ve seyyar çit gibi çeşitli çitleme çözümleri, farklı ihtiyaçlara ve koşullara uygun esnek ve etkili seçenekler sunarlar. Her biri kendine özgü avantajlarıyla, geçici veya değişken güvenlik ve çevreleme gereksinimlerini karşılamak için ideal seçeneklerdir. Galvaniz veya galvaniz üzeri polyester boya kaplaması yapılarak üretilen bu çitler, uzun ömürlü kullanım ve dayanıklılık sağlayarak çeşitli uygulama alanlarında güvenilir bir performans sunarlar.
0 notes
yenikibris · 1 month
Text
Alaturka ‘çitleme’ - Fikret Başkaya
‘Çitleme’ İngilizce ‘enclosure’ün’ karşılığı. Kabak çekirdeği çitlemek değil. İngiltere’de XVI’ncı yüzyılın başında müşterekler kapsamında olan tarlalar, otlaklar, su kaynakları, yaylalar, ormanlar, parklar, ortak yaşam alanları… yeni yetme kapitalistler, büyük tüccarlar tarafından çitlerle çevrilerek, özel mülk kategorisine indirgeniyor, oralarda yaşayan insanlar yüzyıllardır üzerinde…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
oyunabirazara · 2 years
Text
Bugün çocuklar uyudu erken yatmak akıllıca olur, dedim. Çekirdek çitleme perileri geldi. Kitap aldım elime bir de. Bu gece de sahuru uyanık karşılayacağız.
3 notes · View notes
highero · 4 years
Text
Çekirdek çitleme ve sakız sesi kadar rahatsız eden başka bir şey yok. O kişiyle aynı ortamda maks 10 saniye durabilirim
106 notes · View notes
mmartineden · 3 years
Text
şimdi sevdicekle balkonda çekirdek çitleme saati değil de ne ya ne
1 note · View note
veganlogicdinamo · 4 years
Photo
Tumblr media
Bu fotoğrafı hiç unutmayalım. Küresel ısıtmanın yol açtığı aşırı sıcak dalgası Avustralya’yı tam bir cehenneme çevirdi. Bu cehennemin yaratılmasında hiçbir suçu olmayan 500 milyon hayvan yanarak can verdi. İnsanlar doğanın verdiği sinyalleri ne zaman ciddiye alacak? Üstelik bu fotoğrafta canım kanguru kaçmaya çalışırken çitlere takılıp yanmış. Hayvan özgürlüğü ile ilgili konuşmalarımda anlattığım çitleme hareketi, mülkiyetin simgesidir. Bu fotoğraf bu açıdan çok trajik. #veganol #iklimkrizi #küreselısıtma #avustralya https://www.instagram.com/p/B655oHaAfCE/?igshid=z3g5chy69vyg
4 notes · View notes
mulahazat · 5 years
Text
Yabancılarda çekirdek çitleme diye bir olay var mı?
17 notes · View notes
seslimeram · 2 months
Text
Un Ufak Hayat
Tumblr media
Alışılanın ötesinde bir tehdit / tahakküm döngüsü içerisinde hayat un ufak ediliyor. Bariz açık ve aleniyette var edilmiş bir kısır döngü içerisinde hayat mefhumunun çürümesine en kestirmeden ataklar güncelleniyor. Ne insani norm, kimsenin umurunda, ne bundan sonra her ne getirir kimseler kestirmekte, her şey bir şimdi içerisinde olabildiğince yalın bir hale esir edilmekte. Erkanı muktedirin gücü yettiğince var edebildiği her fecaat / tehdit / terör ve benzerleriyle birlikte ol cerahat kültü yinelemekte. Kimsenin bir başkasının / ötekisi ol sanılanın yarasını görmediği önemsemediği bir zeminde hayatiyet mefhumu / meselesini ne anlatır. Bedene / zihne / eylem ve fikriyata doğrudan müdahalelerin çağında her şey ol muktedir elinden çıkagelirken yol / yön nereye tekabül eder ki? Her şey yalın bir katran karanlığına çıkartılırken, dur durak bilmeden ilerlenen istikamette kotarılmış olagelen her şey bitimsiz bir tükenişi imlerken un ufak edilenin farkına kim ne zaman / sahiden nasıl varacaktır?
Neredeyse son yirmi bir yıldır benzeş bir hattan daima ilerleme, sürekli yenilenme, hemen hiç kesintisiz bir biçimde atılım ve benzeri onlarca lafla çıkagelirken muktedir bizatihi var ettiği yegane şey o tehdit / tahakküm döngüsünü yinelemektir. Kimi zaman demokrasinin adı çokça anıldığı vakit zorbalık / istibdat göklere çekilir. Kimi yerde haktan hukuktan bir bahis açılırken darbeci bir anayasanın dahi ezilip geçildiği bir güncellik hasıl olur. Ne hali haldir memleketin, ne gidişatı gidişat. Muktedirin tahakkümünün var ettiği açmazları belli bir biçimde yol / yönelim / istikamet olarak bildirirken hayatın ehveni alıkonulur. Sürekli bir halde yinelenen her eylemle, bir dolu tezatla, aralıksız denetim, gözetim ve tahakkümü yineleyerek hürriyeti men etmekten çekinmez. Çoklu katmanlarıyla, her güne içkin kılına gelen her hamleyle birlikte çitlenen, kuşatılan bir hayattan geriye her ne kalacaktır ki sahi ama sahiden? Un ufak edile gelen hayat isteminin yıkımına devamlılıkla bir tek iyi gün var edilebilir mi? Bütünüyle bunca açık bir halde, doğrudan bir yönelim / sürekli kılınan her hamleyle, devinimi sağlama alınan o çitleme hali içerisinde hayat berhava ediliyor en kestirmeden, yalın, çok acı!
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Ankara’nın CHP'li Mamak Belediye Başkan adayı Veli Gündüz Şahin, sokakta karşılaştığı göçmen çocuklara ayrımcı ifadeler kullandı. Çocukları işaret ederek "Gönderirim ben bunları memleketine. Bunlar büyünce memlekete büyük sorun olacak” dedi. Şahin'in ifadelerine tepki yağdı. Tepkilerin ardından "özür" açıklaması yayımlayan CHP'nin Mamak adayı Veli Gündüz Şahin, "amacını aşan ifadeler" dedi, tepki gösterenleri "Partimizi yıpratmaya çalışan fırsatçılar" diye suçladı.
Sosyal medyada yayımlanan görüntüde Veli Gündüz Şahin'in sokakta gördüğü çocuklar üzerine yanındakilere, "Bunlar Iraklı değil mi?” diye sorduğu görüldü. "Iraklı başkanım…” yanıtını aldıktan sonra Şahin, ayrımcı ve ırkçı ifadeler kullandı: "Bunlar büyüyünce memleketine gitmesi gerekir. Onun için, bana oy vermeyen insanlar bunu duysun. Gönderirim ben bunları memleketine. Oy da vermesin… Anladın mı; kimse oy vermesin. Bunun için benim adaylığımı çekseler, bu çocuklar yarın büyüdüğü zaman bizim memleketimize büyük sorun olacak.” Şahin’in yanındakilerin ayrımcı sözleri alkışladığı "Helal olsun başkanım” dediği görüldü.
Görüntülerin sosyal medyada paylaşılması üzerine Şahin’in ifadelerine tepkiler yükseldi.
EMEP’in Mamak Adayı Işık’tan Şahin’e Tepki
EMEP’in Mamak Belediye Başkan adayı İlke Işık, Evrensel'e yaptığı değerlendirmede bir belediye başkanının halka eşit hizmet sunmakla yükümlü olduğunu vurgulayarak "En temel vaadinin de bu olması gereken bir belediye başkan adayının küçücük çocuklara unutamayacakları travmalar yaşatacak sözler sarf etmesi kabul edilebilir değil. Her çocuğun hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın güvenli bir geleceği için yerel yönetimler çalışmalı ” dedi.
"Hakaret Ettiği O Çocuklar Uzun Süredir Mamak’ta Yaşıyorlar"
Mamak’ta çok fazla Iraklı Türkmen ailenin yaşadığını ifade eden Işık, göçmen nüfusun çok yoğun olduğu bir bölge olduğunu vurgulayan Işık, “Özellikle CHP adayının hakaret ettiği o çocukluklar, çok uzun süredir Mamak’ta yaşıyorlar. Burada hayatlarını sürdürüyorlar. Göçmen oldukları için yapılan bir saldırı var. Göçmenleri göndermeyi iddia eden, bunu belediye başkanlığı görevi biçen ve gayet hakaretvari şekilde söyleyebilen bir yönetim anlayışı kabul edilebilir değil” diye konuştu.
"Ayrımsız Her Çocuk Güvenli ve Mutlu Bir Hayat Geçirmeli"
Yerel yönetimlerin görevinin partiye verilen oylara göre hizmet sunmak olmadığını belirten Işık şöyle devam etti: "Bölgesindeki herkese hizmet sunmak, insanca koşullarda yaşayabilmesi için halka hizmet yürütmektir görevi. Eşit hizmet sunmakla yükümlüdür. En temel vaadinin bu olması gereken bir belediye başkan adayının küçücük çocuklara unutamayacakları travmalar yaşatacak sözler sarf etmesi kabul edilebilir değil. Uluslararası, ulusal sözleşmeler çocuğun üstün yararından söz eder. Çocuklar itilip katılıp ayrımcılık muamelesi yapılacak kişiler değillerdir. Korunması gereken bireylerdir. Biz bunu mücadelesini veriyoruz. Çocuklar açlar çünkü. Bir öğün ücretsiz yemek kampanyamız tam da böyle bir şeye denk düşüyor. Biz çocukların nereli olduklarına bakılmaksızın, dili, dini, hiçbir ayrım gözetmeksizin her çocuğun Mamak’ta güvenli, mutlu bir hayat geçirmesini istiyoruz. Belediyenin bir görevi varsa ancak bu olabilir. Belediye ayrımcılık yapamaz, hele ki küçük çocuklara bunu yapamaz. Asla kabul edilir bir şey değil. Her çocuğun hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın güvenli bir geleceği için yerel yönetimler çalışmalı. Bunun için yıllardır Emek Partisi olarak çalışıyoruz. Seçim çalışmalarımıza da böyle devam ediyoruz.”
"Herkes İçin İnsanca Bir Yaşamı Savunmaya Devam Edeceğiz"
Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan da sosyal medya hesabından Şahin'e tepkisini şu ifadelerle dile getirdi: "Savaşı ve yoksulluğu yaratan emperyalistlere karşı tek söz etmeden, mülteci çocuklar üzerinden geri gönderme tehdidi yaparak siyaset olmaz! Siyaset mülteci çocuklar ile yerli çocukların eşit bir biçimde yaşayabilmeleri için emperyalistlerden ve onların işbirlikçilerinden hesap sormak için yapılır. Herkes için insanca bir yaşamı savunmaya devam edeceğiz!"
CHP’li Vekil: Kabul Edilemez
CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, sosyal medya hesabından Şahin'i eleştirdi, "Bu davranış partimizin değerleri ve en temel insani değerler bakımından da kabul edilemez. Yurt dışında ülkemiz insanlarına böyle davranıldığında nasıl yanlış buluyorsak burada da yanlış buluruz." dedi.
"Seçim Malzemesi Yapmaktan Vazgeçin"
Göçmen Sendikası Girişimi'nden yapılan açıklamada "Göçmen karşıtlığıyla oy toplamaya çalışan CHP Mamak adayını ve tüm siyasetçileri uyarıyoruz: Göçmenleri seçim malzemesi yapmaktan vazgeçin! Bizim memleketimize büyük sorun olacak şey bu nefret dilinin yönetime gelmesidir. Halkların bir arada yaşamasına engel sizsiniz" denildi.
Tepki Gösterenleri Fırsatçılıkla Suçladı
Gündüz tepkilerin ardından yazılı açıklama yaptı. İfadelerinin maksadını aştığını savunan Gündüz, kendisine yönelik tepkileri "fırsatçılıkla" itham etti. Gündüz şu ifadeleri kullandı: "İlçe Başkanlığı, milletvekili adaylığı ve belediye başkan adaylığı görevlerinde bulunarak hizmet ettiğim partimin göçmenlere değil göç yaratan politikalara karşı olduğu, hepinizin malumudur. Asla niyetim olmadığı halde, amacını aşan ifadelerim nedeniyle, başta oradaki evlatlarımız olmak üzere hassasiyet duyan herkese samimi özürlerimi iletiyorum. Beni yakından tanıyan herkesin, bu ifadelerin görüşlerim olmadığını bildiğine inanıyor, bu konu üzerinden, partimizi yıpratmaya çalışan fırsatçıları da kınıyorum"
Alışılanın (sanki alışılabilir bir seviye hiç kalmış gibi) ötesinde bir tehdit / tahakküm döngüsü içerisinde hayat un ufak ediliyor. CHP'nin Mamak Belediye Başkan adayı Veli Gündüz Şahin, sokak ortasında yakaladığı üç küçük çocuğa karşı bu tahakküm ve illa ki tehdit dilini kullanmaktan çekinmez. Siyasal kutuplara ayrılmış bir menzilde, bütünüyle Veli Gündüz Şahin’in söylemini onayan, tabi canım az bile yapılmış orada yakalanıp tüm ailenin birlikte anında deport edilmesini savunan insanlar arasında bir hayat imgesi ya da tahayyülü söz konusu olunabilir mi? Şahin’in kibirli tavrı bir yanda, daha kendilerine en yakın duran bir kimliği dahi öfkeyle def etmeye çalışmanın manası hayatı un ufak etmek değilse her nedir ki? Düzenli aralıklarla güncellenen bir ayrımcılık şablonunda sahiden de hayata dair hiçbir söz bırakılmayacak mıdır? Düzen partilerinin iktidarından, suç ortakları olagelen o hizipçi / ırkçı ekiplerine, muhalif görünümlü çete yapılarından, ırkçılığın iktidar kanadındaki sureti temsilin laciverdi olanlara bir dolusunun gün aşırı bir hedef hal ve istemini doğrudan var ettiği yerde o hayatı kim nasıl savunabilecektir ki!
Yerel bir yönetim için seçimde dahi ırkçılık / ayrımcılığa yol kestirilen bir menzilde hayat mefhumu dümdüz edilmiş değil midir? Bu kadar afaki bir biçimde nefreti Türk’ün Türk’e doğrudan var edilebildiği bir sahada, ötekilerin hakkını kimsenin korumayacağı afaki bir haldedir. Bunca sınama bir dolu tecrübeden sonra halen içinde yaşayan insanları ayrıştırıp bir potada birleştirme emellerinin yolunda yürüyen bir ana muhalefet, sahiden muhalefet midir? Sosyalist enternasyonal toplantısında vurgularını, sol, sosyalist, sosyal demokrat diye bildiren genel başkanlarının gözleri önünde bir tarafta mimli bir ırkçı olarak Bolu’da yaşayan Suriyeli mülteciler başta olmak üzere tüm göçmenlere despotluk yapan Tanju Özcan gibi bir figür varken misal hayat un ufak edilmiyor da ne oluyordur? Yahut da daha çok yakın zamanlardan Afrin’e atılan bombalardan birisinin üstüne ismini yazdırma hakkını kendisinde bulan Aydın belediye başkanı Özlem Çerçioğlu misal bir şeylerin her nasıl da aşıldığını aktarmıyor mudur? Bütünüyle hayata kastı, yere batasıca bir iktidar hali için sürekli yeniden imal etmenin sonucu nereye varacaktır ki bir başka cehennemden gayri!
İnsani normun paramparça edildiği, herkesin bir diğerini öteki / hedef / nefrete yem kıldığı bir zeminde bunca canı gönülden savunulanlarla hayat un ufak edilmez de ne olur ki! İktidarı, muhalefeti her hamlesiyle bir başka açmazı bina ediyor. Genişçe bir kesimin dilinde pelesenk olmuş olagelen iktidar bu, muhalefet şu isimler etrafından şekillendirilip yoluna devam edecek argümanının günbegün hakikate dönüştüğü bir zemin üstünde zorbalık mefhumu kendisine yeni yollar çiziyor, bu kesin bilgi. Tümden başkalaşmış bir yer imgesi karşımıza çıkartılırken, asırdır birbirinin tıpkısı tepkimeler, nefret söylemleri ve had bildirimlerinin doğrultusunda bir gıdım dahi olsa yol gidilmemiş olmasının utancı her ne yana düşer sahiden? Düzensiz değil, bir göçerler toplamından mürekkep bir yerin o geçmişi bir kalemde silip atması, yerine ikame ettiği yeni ülkede de biçimsiz bir halde hep tekrar, daimi bir inkarla yeni gelenlerin üstüne çöreklendiği, nefretini saçtığı, ayrıştırıp hedef kıldığı zeminde vatan nedir ki, kuru kuruya toprak parçasından gayrı. Bir tek gün olsun iyi günü var etmeyen bir menzilin istikameti her ne olur ki bu kadar ağır, bu kadar kesif kokuşmuş ırkçılığın vahasında bir çölden gayrı. Sahiden düşünür müsünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Clacton-On Sea’de Bir İtiraz – Banksy – New York Times
1 note · View note
kelimebulmaca · 3 years
Text
çitleme
çitleme ne demek!
Tumblr media
⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬ ⏬
çitleme ne demek!
çitleme anlamı nedir? Kelime Bulmaca
0 notes
kolej-postasi · 3 years
Text
REFORM DEDİKLERİ ÜÇTÜR - 3
Tumblr media
Reform Dedikleri Üçtür: Üç, Siyasetsizleştirme
“İktidar, kendi bloku içinde yer almayan herkese siyaseti yasaklamakla meşgulken muhalefet iktidarla nutuk yarışından öteye gidemiyor. İktidar nutukları ferman iken muhalefet nutukları en fazla retorik olarak kalıyor. Siyasetsizleştirme, vatandaşlıktan azil, mülk müsaderesi ve hakaret davalarının asıl içeriği olan sus emriyle devam ediyor.”
Bir köylü niye çitleme teli taşır? Bağını, bahçesini, bostanını çevirmek için. İşte, sınır belli olsun, zararlı canlılar yani insan hayvan filan kolayca girmesin, ağaç, dal, yaprak, fide filan zarar görmesin diye. Fotoğraftaki kadın da benzer bir amaçla omuzlamış dikenli tel yumağını ama onun engellemeye çalıştığı ne yoldan geçen insan, ne hayvan, onun engellemeye çalıştığı iti kopuğu (özel güvenlik) bol olan şirketler güç kullanma tekeline sahip (yani polisi ve askeriyle) devlet. Bağına bostanına dadanmışlar.
KİMLER KİMLERLE?
Devlet-şirket el eleyse, köylünün yanında kimlerin olması beklenir? Başka köylüler, varlık sebepleri bakımından devlet-patron işbirliğine karşı olacağı sanılan sendikalar, adaletsizlikten rahatsız diğer vatandaşlar, “haber alma hakkı”ndan dem vuran medya, adaletin tecelligahı iddiasındaki yargı ve devletin yönetimine talip muhalefet partileri…
Sendikalar, 12 Eylül’le başlayan, mevcut iktidar partisinin 18 yıl boyunca kararlılıkla sürdürdüğü zayıflatma-yozlaştırma saldırılarından pek canlı çıkamadı. Köylülerin köylü olarak yaygın ve etkili hiçbir örgütlenmesine zaten oldum olası geçit verilmemişti; “milletin efendisi” olarak efendi efendi bir köşede oturması öngörülmüştü. Adaletsizlikten mustarip olanların çok azı ağlamak, beddua etmek ve küfür etmek dışında işlere yöneliyor. Medya, eski plütokratik formundan yeni devlet partisi propaganda bürosuna dönüştürüldü, beterin beteri var dedikleri gibi.
Yargı HES, jeotermal, altın arama filan bahislerinde zaman zaman iyi kararlar verse bile kararlarının uygulanmasını takip ve talep etme güç ve ahlakına belki de hiç sahip olmadı.
Peki muhalefet partileri? Onlardan nutuk mesafesinde durmak ve bilinmeyen bir geleceğe dair vaatte bulunmak dışında pek bir ses duymak mümkün değil.
SİYASETSİZLEŞTİRME NE ZAMAN TAMAM OLUR?
Muhalefet köylünün yanında niye yok? Orada durmak siyaseten yasak edildiği için. Fakat siyasetsizleştirme, iktidarın hamlesi ile olup bitmez, o elindeki bütün güce rağmen (direniş sürdükçe) bir arzu ve iradedir en fazla; siyasetsizleştirmeyi tamamlayan şey muhalefetin ya da siyasal iddiası olan bütün kişi ve grupların, en önemlisi de muhalefetin bu arzu ve iradeye uyması ya da engel olma yoluna girmemesidir, hatta kritik bazı zamanlarda doğrudan iktidarın dümen suyuna girmesidir. Bunun en iyi örneği, TBMM’deki dokunulmazlıkların kaldırılması sırasında görülmüştü: HDP’nin siyaseten yasak hale getirilmesine yönelik en temel siyasi iradenin parlamento kararı haline getirilmesiydi mesele ve CHP bunu, “Anayasa’ya aykırı olduğunu bile bile” onaylamıştı. Ki esasen siyasetsizleştirme bununla da tamam olmaz, direnç sürdüğü sürece siyasetsizleştirme bir girişim olarak orada durur, ne var ki girişimle mücadele sadece saldırıya uğrayana kalırsa elbette iktidarın başarı şansı artar.
HER BELEDİYE O KADAR DA BELEDİYE DEĞİLDİR
HDP’ye yönelik meseleye sonraki yazıda döneceğim, önce CHP’li belediyelere yönelik siyasetsizleştirme hamlelerine göz atmakta yarar var.
Pandemi ve ona dair kısıtlamalar başladığında CHP’li belediyeler, yardım ve dayanışma kampanyalarına giriştiler. İdare anında yasak getirdi. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle hükmetti: “Devlet içinde devlet olmanın anlamı yoktur. Bu bakımdan, şu anda bu kampanyalar sadece devletimizin açıkladığı birimler tarafından yürütülmektedir. Belediyeler böyle kampanyalar açacak olursa, devlet içinde devlet olur. Yasalar da buna müsaade etmiyor."
DEVLET DEMEK NE DEMEK?
Yasalar, müsaade etmek ne kelime, bunu emrediyordu aslında: Belediyeler, kanun gereği hemşerilerinin sıkıntılarını çözmeyle görevli ve elbette yetkiliydiler. Mesele basitti: Siyasal birer organizasyon olan partilere bağlı belediyelerin başarıları, doğrudan iktidarın başarısızlığı olarak görünecekti. Yani siyasal rekabet iktidara yarar değildi. İktidar, kendisine bağladığı medya ve yargı eliyle bu ihtimali bertaraf etmeye, konuyu siyaset dışına taşıyıp “devlet meselesi” olarak göstermeye girişiyordu. Cümledeki birinci devlet mevcut iktidarı gösteriyor, ikinci devlet ise siyaset anlamına geliyordu aslında. Yargı, akıl almaz kararlardan birini vererek siyaseti yasaklayan genelgenin iptali talebini reddetti.
Çok önemli bir örnek de yine yakınlarda geldi: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’na Kanal İstanbul karşıtı çalışmaları nedeniyle İçişleri Bakanı S. Soylu tarafından açılan soruşturma. “Devlet projesi” olan Kanal İstanbul’a karşı İBB’nin ve onun başkanının çalışması yasaktı; çünkü siyaset yapma hakkı iktidar dışında kimseye tanınmamıştı.
HDP’li belediyelere yönelik kayyım siyaseti, CHP’li belediyelere yönelik iş gördürmemeyle birlikte yürüyor; aslında ikincideki belediyeler, kendi kendilerinin kayyımı haline getiriliyor böylelikle.
ŞEHİR ÜNİVERSİTESİ’NİN YIKIMI
Siyasetin bu şekilde biçimlendirilmesi, Osmanlı döneminin “milleti hakime” mantığını andırıyor: Osmanlı’da siyasette yer alabilmenin yolu “milleti hakime”ye dahil olmaktan geçiyordu öncelikle, “gayrimüslim tebaa” çeşitli yerlerde idari-mülki görevler alabilse bile esasen siyaseten yasaklı idi. Siyasete yeltenmemesi, günlük hayatını güven içinde sürdürmenin, ticaretini ama daha önemlisi hayatını güvenle yürütebilmenin koşuluydu. Siyasete yönelmesi, “siyaset edilmesi”ne yani öldürülmesine yol açabilirdi. Köylülerin, işçilerin ve muhalefet partilerinin siyaset sahasından uzaklaştırılması, siyasetin “devletleştirilmesi” ve geri kalanın “zımmileştirilmesi” mantığının modern bir versiyonunu oluşturuyor. Bunun en önemli örneği, Şehir Üniversitesi’nin başına getirilenlerdi: Banisi Ahmet Davutoğlu’nun iktidar heyetinin kudretli ve adanmış ismi olduğu dönemlerde her tür imkân sağlanan, yolu açılan, güçlendirilen üniversite, Davutoğlu “muhalefet” figürü haline gelince kısa sürede, anti-hukuk usulleriyle yok edildi. Tard edilmiş ulema ilmi işlerle mi uğraşırmış? Tard edilmiş başbakan siyaset mi yaparmış?
Bir ara toplam: Siyasetsizleştirme, siyasi sahayı iktidar dışı kişi ve grupların tamamından temizleme anlamına gelir. Fakat mesele sadece Kürtler ya da işçiler ve köylüler gibi büyük nüfus bloklarının arzu ve taleplerinin manipülasyonu ya da dışlanmasından ibaret değildir, tek tek bireylerin arzu ve taleplerinin de sahanın dışına sürülmesinin sağlanması gerekir. Sütten ağızları yanmalı ki yoğurdu üflesinler.
TEOLOJİK ARGÜMANLARIN HUKUKİLEŞTİRİLMESİ
Hakaret davaları sınıflar, tabakalar ve gruplardan çok tek tek bireyleri siyasetsizleştirmenin aracı. Esasen, argüman mantığı açısından modern ceza hukukunun hakaret davalarında görebileceğimiz şeylerden çok, İslami ilahiyatın küfür kategorisine hukuki görünüm verilerek kullanılmasına şahit oluyoruz: Dinsel inançların çoğunun basit temel formu olan “inanmayan kafirdir” kalıbı, siyaset alanına taşınıp “eleştiren, küfür ediyordur” halinde iş başında tutuluyor.
Partiler düzleminde şiddet ve polisiye-adli saldırılar nasıl yapıları felç etmeyi hedefliyorsa, mikro düzlemde de bu davalar yurttaşları dilsiz hale getirmeyi hedefliyor: İnanmıyorsan, konuşma!
Erdoğan adı etrafında mutlak bir dokunulmazlık-söz söylenemezlik ağı ören bu davaların yayılma eğilimi çok açık. İktidar televizyonlarının kültürel tarihin koç başı olacağına inandığı tarih dizileriyle matrak geçen bir kişinin gözaltına alınması, hakaret davalarının iktidara ait ya da iktidardan yana herkesi (Çakıcı dahil) ve her şeyi koruma altına alacak şekilde genişletileceğinin en görünür habercisiydi.
Devam edeceğim: HDP kilit mi anahtar mı? Kriz iktidarı götürür mü? Daha ahlaklı, daha dürüst görünmek yeterli bir siyaset mi? Dahası, siyaset mi?
ARALIK 6, 2020 | DUVAR*
ALİ DURAN TOPUZ |  REFORM DEDİKLERİ ÜÇTÜR: ÜÇ, SİYASETSİZLEŞTİRME
Tumblr media
0 notes
ozlem-26 · 4 years
Text
Yarın yokmuşçasına çekirdek çitleme isteği yakamı bırakır mısın? 😁
0 notes
Video
Evin maskotu Ecevit'in çekirdek çitleme saatleri... #petstagram #instacat #catsvideo #funny
1 note · View note
yenikibris · 1 month
Photo
Tumblr media
Alaturka ‘çitleme’ - Fikret Başkaya
0 notes