Tumgik
#adalet kavramı
seslimeram · 2 months
Text
Un Ufak Hayat
Tumblr media
Alışılanın ötesinde bir tehdit / tahakküm döngüsü içerisinde hayat un ufak ediliyor. Bariz açık ve aleniyette var edilmiş bir kısır döngü içerisinde hayat mefhumunun çürümesine en kestirmeden ataklar güncelleniyor. Ne insani norm, kimsenin umurunda, ne bundan sonra her ne getirir kimseler kestirmekte, her şey bir şimdi içerisinde olabildiğince yalın bir hale esir edilmekte. Erkanı muktedirin gücü yettiğince var edebildiği her fecaat / tehdit / terör ve benzerleriyle birlikte ol cerahat kültü yinelemekte. Kimsenin bir başkasının / ötekisi ol sanılanın yarasını görmediği önemsemediği bir zeminde hayatiyet mefhumu / meselesini ne anlatır. Bedene / zihne / eylem ve fikriyata doğrudan müdahalelerin çağında her şey ol muktedir elinden çıkagelirken yol / yön nereye tekabül eder ki? Her şey yalın bir katran karanlığına çıkartılırken, dur durak bilmeden ilerlenen istikamette kotarılmış olagelen her şey bitimsiz bir tükenişi imlerken un ufak edilenin farkına kim ne zaman / sahiden nasıl varacaktır?
Neredeyse son yirmi bir yıldır benzeş bir hattan daima ilerleme, sürekli yenilenme, hemen hiç kesintisiz bir biçimde atılım ve benzeri onlarca lafla çıkagelirken muktedir bizatihi var ettiği yegane şey o tehdit / tahakküm döngüsünü yinelemektir. Kimi zaman demokrasinin adı çokça anıldığı vakit zorbalık / istibdat göklere çekilir. Kimi yerde haktan hukuktan bir bahis açılırken darbeci bir anayasanın dahi ezilip geçildiği bir güncellik hasıl olur. Ne hali haldir memleketin, ne gidişatı gidişat. Muktedirin tahakkümünün var ettiği açmazları belli bir biçimde yol / yönelim / istikamet olarak bildirirken hayatın ehveni alıkonulur. Sürekli bir halde yinelenen her eylemle, bir dolu tezatla, aralıksız denetim, gözetim ve tahakkümü yineleyerek hürriyeti men etmekten çekinmez. Çoklu katmanlarıyla, her güne içkin kılına gelen her hamleyle birlikte çitlenen, kuşatılan bir hayattan geriye her ne kalacaktır ki sahi ama sahiden? Un ufak edile gelen hayat isteminin yıkımına devamlılıkla bir tek iyi gün var edilebilir mi? Bütünüyle bunca açık bir halde, doğrudan bir yönelim / sürekli kılınan her hamleyle, devinimi sağlama alınan o çitleme hali içerisinde hayat berhava ediliyor en kestirmeden, yalın, çok acı!
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Ankara’nın CHP'li Mamak Belediye Başkan adayı Veli Gündüz Şahin, sokakta karşılaştığı göçmen çocuklara ayrımcı ifadeler kullandı. Çocukları işaret ederek "Gönderirim ben bunları memleketine. Bunlar büyünce memlekete büyük sorun olacak” dedi. Şahin'in ifadelerine tepki yağdı. Tepkilerin ardından "özür" açıklaması yayımlayan CHP'nin Mamak adayı Veli Gündüz Şahin, "amacını aşan ifadeler" dedi, tepki gösterenleri "Partimizi yıpratmaya çalışan fırsatçılar" diye suçladı.
Sosyal medyada yayımlanan görüntüde Veli Gündüz Şahin'in sokakta gördüğü çocuklar üzerine yanındakilere, "Bunlar Iraklı değil mi?” diye sorduğu görüldü. "Iraklı başkanım…” yanıtını aldıktan sonra Şahin, ayrımcı ve ırkçı ifadeler kullandı: "Bunlar büyüyünce memleketine gitmesi gerekir. Onun için, bana oy vermeyen insanlar bunu duysun. Gönderirim ben bunları memleketine. Oy da vermesin… Anladın mı; kimse oy vermesin. Bunun için benim adaylığımı çekseler, bu çocuklar yarın büyüdüğü zaman bizim memleketimize büyük sorun olacak.” Şahin’in yanındakilerin ayrımcı sözleri alkışladığı "Helal olsun başkanım” dediği görüldü.
Görüntülerin sosyal medyada paylaşılması üzerine Şahin’in ifadelerine tepkiler yükseldi.
EMEP’in Mamak Adayı Işık’tan Şahin’e Tepki
EMEP’in Mamak Belediye Başkan adayı İlke Işık, Evrensel'e yaptığı değerlendirmede bir belediye başkanının halka eşit hizmet sunmakla yükümlü olduğunu vurgulayarak "En temel vaadinin de bu olması gereken bir belediye başkan adayının küçücük çocuklara unutamayacakları travmalar yaşatacak sözler sarf etmesi kabul edilebilir değil. Her çocuğun hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın güvenli bir geleceği için yerel yönetimler çalışmalı ” dedi.
"Hakaret Ettiği O Çocuklar Uzun Süredir Mamak’ta Yaşıyorlar"
Mamak’ta çok fazla Iraklı Türkmen ailenin yaşadığını ifade eden Işık, göçmen nüfusun çok yoğun olduğu bir bölge olduğunu vurgulayan Işık, “Özellikle CHP adayının hakaret ettiği o çocukluklar, çok uzun süredir Mamak’ta yaşıyorlar. Burada hayatlarını sürdürüyorlar. Göçmen oldukları için yapılan bir saldırı var. Göçmenleri göndermeyi iddia eden, bunu belediye başkanlığı görevi biçen ve gayet hakaretvari şekilde söyleyebilen bir yönetim anlayışı kabul edilebilir değil” diye konuştu.
"Ayrımsız Her Çocuk Güvenli ve Mutlu Bir Hayat Geçirmeli"
Yerel yönetimlerin görevinin partiye verilen oylara göre hizmet sunmak olmadığını belirten Işık şöyle devam etti: "Bölgesindeki herkese hizmet sunmak, insanca koşullarda yaşayabilmesi için halka hizmet yürütmektir görevi. Eşit hizmet sunmakla yükümlüdür. En temel vaadinin bu olması gereken bir belediye başkan adayının küçücük çocuklara unutamayacakları travmalar yaşatacak sözler sarf etmesi kabul edilebilir değil. Uluslararası, ulusal sözleşmeler çocuğun üstün yararından söz eder. Çocuklar itilip katılıp ayrımcılık muamelesi yapılacak kişiler değillerdir. Korunması gereken bireylerdir. Biz bunu mücadelesini veriyoruz. Çocuklar açlar çünkü. Bir öğün ücretsiz yemek kampanyamız tam da böyle bir şeye denk düşüyor. Biz çocukların nereli olduklarına bakılmaksızın, dili, dini, hiçbir ayrım gözetmeksizin her çocuğun Mamak’ta güvenli, mutlu bir hayat geçirmesini istiyoruz. Belediyenin bir görevi varsa ancak bu olabilir. Belediye ayrımcılık yapamaz, hele ki küçük çocuklara bunu yapamaz. Asla kabul edilir bir şey değil. Her çocuğun hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın güvenli bir geleceği için yerel yönetimler çalışmalı. Bunun için yıllardır Emek Partisi olarak çalışıyoruz. Seçim çalışmalarımıza da böyle devam ediyoruz.”
"Herkes İçin İnsanca Bir Yaşamı Savunmaya Devam Edeceğiz"
Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan da sosyal medya hesabından Şahin'e tepkisini şu ifadelerle dile getirdi: "Savaşı ve yoksulluğu yaratan emperyalistlere karşı tek söz etmeden, mülteci çocuklar üzerinden geri gönderme tehdidi yaparak siyaset olmaz! Siyaset mülteci çocuklar ile yerli çocukların eşit bir biçimde yaşayabilmeleri için emperyalistlerden ve onların işbirlikçilerinden hesap sormak için yapılır. Herkes için insanca bir yaşamı savunmaya devam edeceğiz!"
CHP’li Vekil: Kabul Edilemez
CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, sosyal medya hesabından Şahin'i eleştirdi, "Bu davranış partimizin değerleri ve en temel insani değerler bakımından da kabul edilemez. Yurt dışında ülkemiz insanlarına böyle davranıldığında nasıl yanlış buluyorsak burada da yanlış buluruz." dedi.
"Seçim Malzemesi Yapmaktan Vazgeçin"
Göçmen Sendikası Girişimi'nden yapılan açıklamada "Göçmen karşıtlığıyla oy toplamaya çalışan CHP Mamak adayını ve tüm siyasetçileri uyarıyoruz: Göçmenleri seçim malzemesi yapmaktan vazgeçin! Bizim memleketimize büyük sorun olacak şey bu nefret dilinin yönetime gelmesidir. Halkların bir arada yaşamasına engel sizsiniz" denildi.
Tepki Gösterenleri Fırsatçılıkla Suçladı
Gündüz tepkilerin ardından yazılı açıklama yaptı. İfadelerinin maksadını aştığını savunan Gündüz, kendisine yönelik tepkileri "fırsatçılıkla" itham etti. Gündüz şu ifadeleri kullandı: "İlçe Başkanlığı, milletvekili adaylığı ve belediye başkan adaylığı görevlerinde bulunarak hizmet ettiğim partimin göçmenlere değil göç yaratan politikalara karşı olduğu, hepinizin malumudur. Asla niyetim olmadığı halde, amacını aşan ifadelerim nedeniyle, başta oradaki evlatlarımız olmak üzere hassasiyet duyan herkese samimi özürlerimi iletiyorum. Beni yakından tanıyan herkesin, bu ifadelerin görüşlerim olmadığını bildiğine inanıyor, bu konu üzerinden, partimizi yıpratmaya çalışan fırsatçıları da kınıyorum"
Alışılanın (sanki alışılabilir bir seviye hiç kalmış gibi) ötesinde bir tehdit / tahakküm döngüsü içerisinde hayat un ufak ediliyor. CHP'nin Mamak Belediye Başkan adayı Veli Gündüz Şahin, sokak ortasında yakaladığı üç küçük çocuğa karşı bu tahakküm ve illa ki tehdit dilini kullanmaktan çekinmez. Siyasal kutuplara ayrılmış bir menzilde, bütünüyle Veli Gündüz Şahin’in söylemini onayan, tabi canım az bile yapılmış orada yakalanıp tüm ailenin birlikte anında deport edilmesini savunan insanlar arasında bir hayat imgesi ya da tahayyülü söz konusu olunabilir mi? Şahin’in kibirli tavrı bir yanda, daha kendilerine en yakın duran bir kimliği dahi öfkeyle def etmeye çalışmanın manası hayatı un ufak etmek değilse her nedir ki? Düzenli aralıklarla güncellenen bir ayrımcılık şablonunda sahiden de hayata dair hiçbir söz bırakılmayacak mıdır? Düzen partilerinin iktidarından, suç ortakları olagelen o hizipçi / ırkçı ekiplerine, muhalif görünümlü çete yapılarından, ırkçılığın iktidar kanadındaki sureti temsilin laciverdi olanlara bir dolusunun gün aşırı bir hedef hal ve istemini doğrudan var ettiği yerde o hayatı kim nasıl savunabilecektir ki!
Yerel bir yönetim için seçimde dahi ırkçılık / ayrımcılığa yol kestirilen bir menzilde hayat mefhumu dümdüz edilmiş değil midir? Bu kadar afaki bir biçimde nefreti Türk’ün Türk’e doğrudan var edilebildiği bir sahada, ötekilerin hakkını kimsenin korumayacağı afaki bir haldedir. Bunca sınama bir dolu tecrübeden sonra halen içinde yaşayan insanları ayrıştırıp bir potada birleştirme emellerinin yolunda yürüyen bir ana muhalefet, sahiden muhalefet midir? Sosyalist enternasyonal toplantısında vurgularını, sol, sosyalist, sosyal demokrat diye bildiren genel başkanlarının gözleri önünde bir tarafta mimli bir ırkçı olarak Bolu’da yaşayan Suriyeli mülteciler başta olmak üzere tüm göçmenlere despotluk yapan Tanju Özcan gibi bir figür varken misal hayat un ufak edilmiyor da ne oluyordur? Yahut da daha çok yakın zamanlardan Afrin’e atılan bombalardan birisinin üstüne ismini yazdırma hakkını kendisinde bulan Aydın belediye başkanı Özlem Çerçioğlu misal bir şeylerin her nasıl da aşıldığını aktarmıyor mudur? Bütünüyle hayata kastı, yere batasıca bir iktidar hali için sürekli yeniden imal etmenin sonucu nereye varacaktır ki bir başka cehennemden gayri!
İnsani normun paramparça edildiği, herkesin bir diğerini öteki / hedef / nefrete yem kıldığı bir zeminde bunca canı gönülden savunulanlarla hayat un ufak edilmez de ne olur ki! İktidarı, muhalefeti her hamlesiyle bir başka açmazı bina ediyor. Genişçe bir kesimin dilinde pelesenk olmuş olagelen iktidar bu, muhalefet şu isimler etrafından şekillendirilip yoluna devam edecek argümanının günbegün hakikate dönüştüğü bir zemin üstünde zorbalık mefhumu kendisine yeni yollar çiziyor, bu kesin bilgi. Tümden başkalaşmış bir yer imgesi karşımıza çıkartılırken, asırdır birbirinin tıpkısı tepkimeler, nefret söylemleri ve had bildirimlerinin doğrultusunda bir gıdım dahi olsa yol gidilmemiş olmasının utancı her ne yana düşer sahiden? Düzensiz değil, bir göçerler toplamından mürekkep bir yerin o geçmişi bir kalemde silip atması, yerine ikame ettiği yeni ülkede de biçimsiz bir halde hep tekrar, daimi bir inkarla yeni gelenlerin üstüne çöreklendiği, nefretini saçtığı, ayrıştırıp hedef kıldığı zeminde vatan nedir ki, kuru kuruya toprak parçasından gayrı. Bir tek gün olsun iyi günü var etmeyen bir menzilin istikameti her ne olur ki bu kadar ağır, bu kadar kesif kokuşmuş ırkçılığın vahasında bir çölden gayrı. Sahiden düşünür müsünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Clacton-On Sea’de Bir İtiraz – Banksy – New York Times
1 note · View note
okuryazarlar · 5 months
Text
Tumblr media
Türk futbolunda dün akşam utanç verici bir gece yaşandı.
Ankaragücü BaşkanıFaruk Koca, takımının Çaykur Rizespor ile oynadığı maçın bitiş düdüğünün ardından sahaya girerek müsabakanın hakemi Halil Umut Meler’e yumruk attı.
Saldırının ardından yere düşen Meler’in bir gözünün şiştiği görüldü, Koca'nın beraberindeki bazı kişiler yerdeki Meler'e tekme atarak saldırmaya devam etti.
Ülkede her şeyin çivisi çıktığı gibi sporda da tüm dünyaya rezil olduk dün gece.
"Eskiden öyle miydi? Artık rahat rahat doktor dövebiliyoruz.“ dan şimdi rahat rahat hakem dövebiliyoruza kadar geldi toplumsal şuursuzluk.
Korkarız ki adalet tesis edilmedikçe, nüfusu güçlünün kazandığı mağdurun mağduriyeti ile kaldığı bir ülkede bunlar yaşanmaya devam edecek.
Öğretmeni dövdüler, sessiz kalındı. Doktorları dövdüler, sessiz kalındı. Polisi dövdüler, sessiz kalındı şimdi de hakemi dövdüler. Yine sessiz mi kalınacak? Birkaç kınama mesajı ile geçiştirilecek mi? Göreceğiz.
Kurye Yunus Emre Göçer'e çarpan üçüncü sınıf Somali diktatörünün oğlunu elinden kaçıranlar, adaletsizlikle ülke vatandaşlarının hakkını savunamayanlar toplumun harcına nifak tohumu edenler şiddeti kendinden olunca göz ardı edenler, kadınlara şiddeti meşrulaştıranlar, hayvanları katledenlere ses çıkarmayanlar, doğayı talan edilmesine izin verenler nedeniyle ülkenin çivisi her alanda çıkmaya devam ediyor. Çünkü düzen bozuldu.
Dün gece siyasi nüfuslu bir kulüp başkanı kendinde o gücü bularak spor müsabakasında sahaya dalıyor ve hakeme şiddet uygulayabiliyor. Yandaş ve şakşakçıları destek oluyor, tribünler alkışlıyor. Şiddet sarmalı normalleşerek ülkeyi sarmaya devam ediyor.
Dolandırıcılar, fenomenler, rüşvetçiler, yolsuzlukla yolunu bulanlar, hırsızlar, halkı soyanlar, mafyatik çeteler, dini kullanarak halkı aldatanlar, holdingleşen tarikatler, doktor, polis, öğretmen dövenler, hayvanları ve doğayı talan edenler, ülkeyi mülteci deposuna çevirenler ve şimdi hakeme yumruk atan yöneticiler.
Olayların failleri hak ettikleri cezaları almadıkça, kamu vicdanı rahatlamadıkça, şiddet vandalizmi daha büyük şiddeti doğurmaya maalesef devam edecek ve ülkede adalet kavramı tabelada yazan bir kelime olarak kalacak.
Önde rDeniz Çavuşlar yazdı.
10 notes · View notes
ay-misali · 2 years
Text
Tumblr media
ADALET FARKINDA olalım veya olmayalım , kalbin en ziyade istediği ve hoşlandığı şey adaletli olmak ve adaleti sağlamaktır . Adalet hissi kalbe haz verir . Şair ,
Bulunmazsa adalet milletin efrådı beyninde Geçer bir gün zemine , arşa çıksa pâye - i devlet diyor .
İşte anlamı : " Vatandaşlar arasında adalet ve eşitlik kaybolunca , itibarı arşa çıkmış olsa da devlet bir gün yerin dibine geçer . "
Fransız İhtilali üç önemli kavram üzerine bina olunmuştur . Hürriyet ( liberte ) , müsâvat ( eşitlik , egalite ) ve uhuvvet ( kardeşlik , fraternite ) . Ikinci Meşrutiyet'in önemli kavramları da bir fazlasıyla aynıdır . Yani atalarımız kalplerinin sesini dinleyerek bir ülke için bu üç kavramı yeterli bulmamış ona adaleti de ilâve etmişlerdir .
Adalet , toplumsal hayat için olduğundan daha ziyade insanın şahsi hayatı için gereklidir . Çünkü kalpler adaletten haz duymak dışında adaletle hükmetmek , adaletle iş görmek , adaleti uygulamakla da vazifelidirler . İnsaflı olmak , doğru olmak , doğru davranmak , zulmetmemek , eşit olmak , eşit tutmak , her şeye hakkını vermek , düzeltmek , mutedil olmak , her şeyi yerli yerinde yapmak , istikamet ve hakkaniyet gibi duyguların tamamı kalbin adaletli davranma refleksinin gereğidir . Kalbimiz ifrat ve tefrit arasında orta yolu takip etmek , hak yol üzere dosdoğru olmak , emirleri yapıp yasakları terk etmek , içi ve dışı eşit olmak , haklıya hakkını , haksıza cezasını vermek gibi hususlarda bizi yönlendirir . Bu da bize verilen ile bizim hak ettiğimiz arasındaki dengeden kaynaklanır . Sözde , yönetim de , şahitlikte , yargıda , barışın sağlanmasında , borçlanmalar da , senet tanziminde ve aile hayatında adil olunması bilhassa önemlidir . Bunlarda adalet olduğu sürece toplum hayatında ve varlık düzeninde âhenk ve estetik kendini gösterir . Adaletin olmadığı yerde ise eziyet ve zulüm hemen kapıdadır .
İskender Pala - Kalp
82 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
Aydınlanma felsefesinin kurucu düşünürlerinden David Hume 1751 yılında yazdığı Ahlak İlkelerine Dair Soruşturma eserinde ahlak felsefesini hâlen güncelliğini koruyan şu sorular üzerinden kurmaya çalışır: 
“Ahlak ilkeleri, akıldan mı duygudan mı türemektedir? Ahlak ilkeleri hakkındaki bilgiyi bir kanıt ve tümevarım zinciriyle mi yoksa dolaysız bir hissediş ve daha ince içsel bir duyu yoluyla mı kazanırız? Doğruluğun ve yanlışlığın bütün sağlam yargıları gibi, her akıl sahibi zeki varlık için aynı mı olmalıdır yoksa güzellik ve çirkinlik algısı gibi tamamıyla insan türünün tikel doğa ve yapısının üzerine mi temellendirilmelidir?” 
 “Bir gemi kazası sonrasında, mülkiyetin önceki sınırlamaları göz önüne alınmadan, herhangi bir güvenlik vasıtasını zapt etmek bir suç teşkil eder mi? Yahut eğer kuşatılmış bir şehir açlıktan ölmeye maruz kaldıysa, insanların, başka durumlarda hakkaniyet ve adalet kuralları olacak kurallara karşı titiz davranarak, muhafaza edilen tüm yiyecekleri, kendilerine tercih edeceğini ve hayatlarını kaybedeceklerini düşünebilir miyiz? … Kanunların veya hukuk mahkemelerinin bağlayıcılığı olmadan herhangi bir sayıda insan bir arada toplanabilir miydi? Bir kıtlık sırasında ekmeğin eşit bölünmesi, güç ve hatta şiddet ile yapılsa bile, suç veya haksızlık olarak addedilebilir miydi?”
Hume bir empiristtir, ( Bunu john locke'den devralmıştır)  dolayısıyla onun için öncelikli olan deneyim bilgisidir. Ahlakı da bu sebeple deneyim üzerine kurmayı amaçlamaktadır. Ahlakın kaynağında haz ve acı duyumlarıyla birlikte fayda ilkesi vardır. Erdemli eylem bize haz verirken, erdemsiz eylem acı vermektedir. Erdemli olan aynı zamanda faydalıdır da. Hume erdemleri doğal ve yapay erdemler olmak üzere ikiye ayırır. Yapay erdemler insan yapıntılarıdır. Örneğin adalet. İnsan neden adaleti icat etmiştir? Hume'a göre herkes her şeye yeteri kadar sahip olsa adalet kavramına ihtiyaç kalmazdı. Düşünün havayı istediğimiz şekilde kullanabiliyoruz. Kimse havayı fazla soluduğu için adaletsiz olmaz. Çünkü bir mülk haline getirilmemiştir. Her durum ve koşul bu şekilde yapılandırılsaydı adalet yararsız bir şey olurdu. Ancak her şey eşit olsa bile insanların sanat, ilgi ve yetenekleri doğrultusunda bu eşitlik bozulacaktır. Burada da mülk kavramı ortaya çıkmaktadır. Hume'a gmre mülk 'kullanmak üzere, tek başına onun için olan ve onun için yasal olan herhangi bir şeydir.' Ayrıca adalet dönemin koşullarına ve gelişen olaylara göre yasa bazlı değişiklik gösterebilir. Adalet toplumun yararı içindir. "Yararlılık hoştur ve onayımızı alır. Bu, günlük gözlemce doğrulanan, olgusal bir şeydir. Gelgelelim, yararlı? Ne içindir? Elbette, bazılarının çıkarı içindir. O halde, kimin çıkarı? Sadece bizim değil: Onamamız için her zaman daha da genişler.
‘‘ ....itiraf edilmelidir ki hak ve mülkiyete yönelik tüm kabuller, en hantal ve en kaba batıl inanç kadar tamamen temelsiz görünmektedir. ‘‘
AHLAK İLKELERİ ÜZERİNE - DAVİD HUME 
8 notes · View notes
filozofumsu1i · 1 year
Text
Gördüğüme göre hala şeriatı irandaki şeriat sananlar var mış? Aloo arkadaşlar cumhuriyetle birlikte bazı yayılan akımların ve ilkelerin sırf o dönemde özgürlüğe çok önem verdirilmekten doğan saçma sapan dini içerikli görüşlere sahip olmuş insanların fikirlerini mi savunuyorsunuz gerçekten? Şeriat yaratıcımızın hükmüdür Allahın hükmüdür. Bugünki iranda olduğu gibi inanmıyorum diyip veya başını açan kadınların kafası kesilerek hayatını sonlandırma gibi bi düzeni yok!! Toplumu,aileyi ve hatta insan ruhlarının daha sağlıklı olaması ve devletin düzenli bir geleceğe sahip olması için gelmiş bir hal düzendir! Din bir yaşam biçimidir bunu bilmiyorsanız çoğu doğru sandığınız yalanları dinlemeye mahkum kalın. Zihinlerinizin ve yobaz düşüncelerinizden asla arınmamaya devam edin. Ben müslümanım elhamdülillah. Şu zamanki devlet yönetimi baştaki insanın ne kadarda Allaha inanan müslümanım diyen biri olasada yaptığı yanlışları görmemezlikten gelemem asla. Ama şöyle bir şeyde varki toplumun refahı ve düzeni için şart olan şeyler kurallar var. Mesela şöyle düşünün trafik kuralları niye vardır veya niye çıkmıştır? Hız sınırı aşım sonucu kaza riskini biliyosun ne olacağını biliyosun yarın öbür gün bunu aştın ve uymadın ve bu sepeple birinin ölümüne veya kendi ölümüne sebep oldun. Hayatın ne kadar düzgün gidebilir? Ve düşünün bunu bütün toplumun o kuralla hiç uymayarak düzenli olarak yaptığını. Bazıları rahatsız olur değil mi? Siz nası büyük şehirlerde trafik magandalarından rahatsız oluyorusunuz ve düzelmesi için bir adalet istiyorsunuz günümüzde de toplumun düzeni için şeriat şart! Kafanızın kesilmesi veya özgürlüğünüz kısıtlanmalı demiyorum. Ahlaksızlığın,edepsizliğin baş gösterildiği bu ülkede adaleti sadece insanın kendisi sağlar. Sen zihniyetini sen fikrini sen düşüncelerini sen aklımı en doğru şekilde kullanmayı öğrenir ve bilirsen hem saygı duyarsın hem saygı duyulursun. Üç beş müslüman adı altınsa bazı hataları olan insanların yaptıklarından dolayı islama karşı bi düşünceniz nası değişiyor ise bide düşünün toplumdaki olaylar yüzünden düşünceler nası değişmesin. Ya bugün insanın zihninde din deyince resmen islam geliyor ya sanki çok kötü bir şeymiş gibi. Ya arkadaş bu islam aynı islam 14000 yıl öncekiyle aynı değişen tek şey insandır. Zihinlerinizin kölesisiniz farkında değilsiniz. İnsan kendini değiştirmezse hiçbir şeyi değiştiremez. Var oluşunu unutmuş neyi neden yaptığını neden yaşadığını araştırmaktan öğrenmekten ve bikmekten bu kadar aciz olmak sizcede komik değil mi? Ben müslümanım yaşam tarzı olarak ahlaki değerler olarak İslamdaki hakiki şeriatın kuralları ile yaşayarak gayet mutluyum. Bende insan değil miyim siz gibi düşüncem yok mu bir şeyden rahatsız olamaz mıyım yo olurum. E bi farkım yok ben mutluyum. Toplum bozulmasaydı sosyoloji kavramı çıkmazdı, gelenek görenek adet örfler boşuna yok! Belliki zamanında bir şeyler olmuş ve insanlar buna bi çözüm olarak bi kural getirme kararı almış. Nasıl devlet kurma fikirleri ilk çağlarda olduysa aynen öyle. İnsan acelecidir biri bişey dedimi hemen inanır. Yok ben araştırmam nefsime ne rahat geldiyse ona bakarım. Aklım mantığıma uymuyor ama nefsim çok rahat ya benim derseniz valla hayatta başarı elde etme imkanınız düşer kusura bakmayın. Bence sizler bi filozof olup gelin yeniden düşünün bi farabi bi sokrates bi descartes gibi felan sonra konuşuruz. Ve birde karşındaki insanı saygı duyarak ve sözler bölünmeden birbirini dinleyen bir topluma gelirsek aslında her şey yerine oturacak biliyor musunuz. Böyle onu bunu yargılayarak, senin düşüncen sana göre doğru ve herkes böyle düşünmüyor diye ayrım yaparsan daha çook ağlarsın sıkılırsın rahatsız olursun ey insan. Komik komik komik…
2 notes · View notes
lemonsherbett · 2 years
Text
Felsefe sözlü notu için ütopya yazmam lazım ütopya da insanın ideal dünyası anlamına geliyor benim başlık haline getirdigim konular ise ahlak eğitimi ,mesleklerde gerekli olan psikoloji, çocuk yetiştirme stilleri , ceza kavramı ve adalet , herkesin yaşama hakkı olduğunun bilinci , ayrim yapmadan özgürce yaşamak , öğretimden önce eğitim , ülkenin doğal imkanlarını ve coğrafi koşullarını en doğru şekilde kullanarak kalkınması ,gençlere yapılan yatırım , sorgulayan birey
5 notes · View notes
Text
EVRENSEL TİYATRO ;
Evrensellik kavramı tiyatroda, farklı kültürlerden ve dönemlerden gelen hikayelerin, tüm insanlık için ortak duyguları ve temaları işleyebilmesiyle kendini gösterir. Aşk, ihanet, güç, adalet, özgürlük gibi evrensel temalar, tiyatro sayesinde sınırları aşar ve farklı izleyicilere ulaşır. Tiyatro, bu temaları işlerken, zaman ve mekânın ötesine geçerek, insan deneyiminin evrensel yönlerini vurgular.
Tiyatroda evrensellik, aynı zamanda farklı kültürel öykülerin paylaşılması ve anlaşılması aracılığıyla empati kurma yeteneğimizi geliştirir. Farklı hayatları, düşünceleri ve duyguları sahne üzerinde görmek, izleyicilerin kendi deneyimlerinin ötesine geçerek başkalarının yaşamlarını anlamalarına olanak tanır. Bu, tiyatronun sadece bir sanat formu olmadığını, aynı zamanda bir iletişim aracı olduğunu gösterir.
Ayrıca, tiyatro evrensellik sayesinde, küresel sorunlara ve insanlığın ortak meselelerine dikkat çeker. Çevre, göç, savaş, eşitsizlik gibi konular, tiyatro eserleri aracılığıyla işlenir ve izleyicilerin bu konulara farklı perspektiflerden bakmalarını sağlar. Tiyatro, bu şekilde toplumsal değişim ve farkındalık yaratma potansiyeline sahiptir.
Sonuç olarak, tiyatro, farklı zamanlarda ve mekânlarda yaşayan insanları birbirine bağlayan evrensel bir köprüdür. İnsan deneyimlerini, duygularını ve düşüncelerini sahne üzerinde canlandırarak, bizi hem kendimize hem de birbirimize daha yakın kılar. Tiyatro, evrensel temaları ve hikayeleri aracılığıyla, farklılıklarımızın ötesindeki ortak insanlık duygusunu kutlar ve bu yönüyle, her zaman güncelliğini ve önemini korur.
1 note · View note
adanaeniyiavukat · 1 month
Text
Adana En İyi Avukat
Adana, Türkiye'nin güneyinde yer alan önemli bir şehir olup, ticaretin ve sanayinin yoğun olduğu bir bölgedir. Bu sebeple hukuki ihtiyaçlar da oldukça fazladır ve bu ihtiyaçları karşılamak için birçok avukatlık bürosu faaliyet göstermektedir.
Adana avukat kavramı, Adana'da hukuki danışmanlık ve temsil hizmetleri sunan genel bir terimi ifade eder. Bu avukatlar, çeşitli hukuki konularda müvekkillerine yardımcı olabilirler. Boşanma davaları, miras davaları, iş hukuku davaları, ceza davaları ve gayrimenkul hukuku gibi birçok alanda hizmet sunarlar. Adana'da avukat arayanlar, bu profesyoneller aracılığıyla hukuki ihtiyaçlarını karşılayabilirler.
Adana en iyi avukat terimi ise Adana'da hukuki konularda öne çıkan, başarılı ve güvenilir avukatları ifade eder. En iyi avukatlar genellikle uzmanlık alanlarında bilgi ve deneyim sahibi olan, müvekkillerine etkin ve adil bir şekilde hizmet sunan kişilerdir. Bu avukatlar, başarılı dava sonuçları elde etmiş, müvekkillerinin haklarını savunmuş ve güvenilir bir itibara sahiptirler.
Adana En İyi Avukatları belirlemek için müvekkiller genellikle referanslara, avukatın geçmiş dava sonuçlarına ve müvekkil memnuniyetine bakarlar. Ayrıca baro kayıtları ve mesleki geçmiş gibi bilgilere de başvurulabilir. En iyi avukatlar genellikle dürüstlük, şeffaflık, müvekkil odaklılık ve profesyonellik gibi özelliklere sahiptirler.
Adana'da avukat arayışında olanlar, hukuki konularda kendilerine en iyi şekilde yardımcı olacak, haklarını koruyacak ve adalete ulaşmalarını sağlayacak güvenilir bir avukat bulmak isterler. Bu sebeple, avukat seçimi yaparken dikkatli olmak ve uzmanlık alanlarına göre tercih yapmak önemlidir.
1 note · View note
cihangir-uzunkaya · 2 months
Text
Tumblr media
Soru İnsanoğlu..!
Bu dünyada varoluş sebebin nedir?
Hep Allahından beklenti içerisindesin..
Düşündünüz mü peki Yaradanın senden beklentisi nedir?
Tanrı insanoğlu na düşünmesi ve sorgulaması açısından muazzam bir ruh beyin ve beden vermiş.
Düşünmek ve sorgulamak ucu bucağı olmayan adeta bir derya deniz,muazzam bir öngörü kavramı.
Günümüzde bulunmuş olduğunuz bu dünya dünya düzenin de yaşantınıza istinaden durumu ele alırsak açıkçası pek düşündüğünüzü ve sorguladığınızı
söyleyemeyiz.
Sizler düşünmekten ziyade işin kolay yoluna dair hayatınızı idame ettirmek açısından biat kültürüne dayalı başı bozuk düzenin çarkları olmuşsunuz.
Oysaki size zamanında bir şeyler söylenirken dendi ki;
"Her insan Allahın bir ayetidir"
Şu demek oluyor yani kimse kimseden üstün değildir ve bireysel olarak düşünmeli ve üretmelidir.
Bilmem anlatmak istediğimi anlayabildinizmi?
21.yy da adam mitingde hassas bölgenize Tanrı inancınızı ele alarak Siyasi mitinginde Kuran-ı Kerim'i elinde sallayarak sizden oy istiyor,Namaz kılarken fotoğraf çektirip paylaşım yapanın haddi hesabı belli değil akabinde devlette senin dininin temsilcisi adam zamları Allah yapıyor deyip işin içinden çıkıyor.
Sizlerde bu olayların neticesini değerlendirmek açısından hiçbir çaba sarfetmeyip koşulsuz şartsız desteğinizi sürdürüyorsunuz.
Sahi sizler nereye koşuyorsunuz oğlum?
Empati yapın !
Allah olsanız bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?
Tamamı ile empatiden yoksun ve Allahın adını ağzına alıp çıkar sağlayanı Allahınız olarak kabul ediyorsunuz.
Buda şu demek oluyor ne yazıkki.
Sizler Allaha inanmıyorsunuz?
Sizler Yeşil sermayedeki güce inanıyorsunuz.
Birde utanmadan Allahın adını kullanıyorsunuz.
Bu yaptıklarınıza dair illaki bedel ödeyeceksiniz.
Tanrının adaleti ile yüzleşeceksiniz köy kurnazları.
Hayattan beklentiniz ne olmalıdır.?
Sağlıklı bir beden,o sizden bu bizden demeden her insanın eşit doyabileceği her insanın eşit olabileceği bir dünya düzeni olmalıdır..
Adalet toplumun çatısına eşit vurmalıdır ki.
Eşit ve refah içerisinde varlık mücadelesi gösterebilmelisiniz..
Bilmem anlatmak istediğimi anlayabildinizmi?
Esen kalın lütfen
Cihangir Karabey
0 notes
elazigsurmanset · 2 months
Text
Belediye Meclis Üyesi Nasıl Olunmaz?
Tumblr media
Merhaba sevgili okurlar. Sizlere zaman ayıramadım bir süre bu nedenle öncelikle hepinizden affınızı isteyip hal hatırı uzatmadan direkt yazıma geçmek istiyorum. Malumunuz Belediye seçimleri muhtarlık seçimleri belediye meclis üyeleri seçimi derken ülkemin ve memleketimin gündemi yeterince dolu. Kimi geçim derdinde iken kimi yalakalık kimi seçilme derdinde. Şimdi şunu baştan belirterek diyeyim. Her görüşe saygım var. Fakat 85 milyon insanın hakkını gasp ederek çalan bir adayımızda mevcut. Tefecilik ten tutun mazlumların günahını alan şahsımı alenen bildiklerimden ötürü ölümle tehdit ettiren bir meclis üyesi adayımız olmamıştı hiç. Çok şükür oda süpriz yumurtadan çıktı tam oldu. Burdan korkmadığımı yine kendilerine belirterek demeliyim ki. Her türlü adalet dışı kavramı kendilerine mübah gören bu kişiler ve aynı zihniyette olanlarla bedeli ne olursa olsun ömrümün son anına kadar mücadele edeceğim. Evine et götüremeyen baba bilirim. Çocuğuna süt veremeyen anne. Milliyetçi olmayan ama milliyetçi geçinen iş yerlerinde memleketli değilde kaçak insanları çalıştıran bu ve bunun gibi insanlardan meclis üyesi adaylığını bırakın muhtar azası bile olmaz. Yazılarımın sonlarına gelirken devletimle el el verip bu örgütleşmiş yapıyı bitirip en azından memleketimden başlayarak devletine ve milletine zarar veren bu aşağılık insanların her türlü ceza almaları için ne bedel ödemem gerekiyorsa hazırım. Sizlerde oy verirken şahsi menfaati düşünerek yalakalık yaparak oy kullanmayın. Gerçekten memleket ve ülke için Allah için adalet için hangisi vicdanınızı okşuyor ise ona göre oyunuzu kullanın bence. Ama siz iyi bilirsiniz okurlarım. Diğer hafta yayımlanacak yazıma gelirsek bu meclis üyesi adayı affını istemeyip adalete teslim olmaz ise isim isim ve yaptıkları usulsüz herşeyi noktasına kadar bir hikaye okurmuş gibi sizlerle paylaşacam. Kalın sağlıcakla... Read the full article
0 notes
gundemarsivi · 3 months
Text
Tumblr media
Eğitim Sistemimizin Kaosu ve Ekonomi Politiğine Değinme
✍🏻 Ercan Eroğlu
https://www.gundemarsivi.com/egitim-sistemimizin-kaosu-ve-ekonomi-politigine-deginme/
Neoliberalizm, 1980’li yıllardan sonra dünyada ve bizde de 12 Eylül Askeri cuntanın darbesi sonrası uygulamaya sokulmuştur.
Pek çok ülkede yaşandığı gibi kamu yatırımları özelleştirilmeye başlanmış, ülkeler doğrudan dış yatırımlara açık hale getirilmiş, ticaret için koşullar serbest bırakılmış ve belki de en önemlisi devlet eğitim, sağlık gibi sosyal politikalardan çekilmeye başlamıştır.
Devletin kamusal eğitime ayırdığı payın/kaynakların azalması, okulların finansal sorunlarını kendi ek desteklerini yaratarak aşmaya zorlanması ve eğitim için özel öğretimin önünü açıp teşvik edilmesiyle eğitim de neoliberal politikalardan payını almıştır. Oluşan toplumsal eşitsizlikle birlikte eğitimdeki dönüşüm bir araya gelince insanların eğitime erişimleri, eğitim sistemi içinde kalış süreleri, eğitimden yararlanma olanakları ve toplumda var olmaları olumsuz yönde etkilenmiştir.
1840’ta ilk kez kullanılan sosyal adalet kavramı, ideal bir toplumsal düzen kurmak amacıyla 19. yüzyılın sonlarına doğru reformistler tarafından daha yoğun kullanılmıştır.
Çünkü neoliberal politikaların oluşturduğu yeni düzen adaletsizliklerin çoğalmasına yol açmıştır. Fakat günümüzde gelinen süreçte bu idealize edilen durumun tam tersi yaşanmaktadır. Neredeyse eğitimin tüm süreçleri paralı hale gelmiştir. Ülkemizde yaşanan ekonomik kriz ve işçi sınıfının ve orta direk olarak nitelenen kesimin çok hızlı bir şekilde yoksullaşmasına neden olmuştur. Bu da işçi sınıfının nitel ve nicel olarak dönüşümüne neden olmaktadır.
Bir önce yaptığımız açıklamalar bağlamında;
Uluslararası sermaye bölgesel ve çok taraflı, özel ve ulusal pek çok yatırım garanti kuruluşu, yabancı ülkelerdeki yatırımları politik risklere karşı garanti altına almak ister. Dünya Bankası, yatırımcıların politik risklerden kaynaklı kaygılarını (işçi hareketleri, grevler, salgın vb) gidermek üzere, dünyanın ilk çok taraflı yatırım garanti kuruluşu olan MIGA’yı yaratmış ve Türkiye bu ajansa 1988 yılında katılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti de 1994 GATS anlaşmasına DTÖ kurucu üyesi olarak imza attı ve anlaşma TBMM’de 25 Şubat 1995’te onaylandı. Bu anlaşmayla yerel yönetimlerin ürettiği hizmetlerin, eğitimin vb. birçok alanın hızla özelleştirilmesi hedeflenmiştir.
1995’li yıllarda ülkemizin de müdahil olduğu Çok Taraflı Yatırım Anlaşması (MAI) yabancı sermaye yatırımları önündeki engelleri kaldırmayı amaçlar.
Andığımız bu anlaşmalar aslında ekonomi dünyamızı olduğu kadar eğitim ve gündelik hayatımızı da doğrudan etkiler.
Sosyal adalet kavramı ekonomik, toplumsal, siyasal eşitlik, fırsat eşitliği, özgürlük, çok kültürlülük, cinsiyet, farklılıklara hoşgörü, demokrasi, anadil eğitimi ve benzeri konularla ilişkili olarak ele alınabilir.
Eğitimde sosyal adaleti sağlamak için her bireyin eğitime ulaşması ve eşit derecede yararlanabilmesi önemlidir.
Bu nedenle ekonomik gelir dengesizliklerini, siyasal ya da toplumsal alandaki yanlış uygulamalar nedeniyle göç eden/etmek zorunda kalan insanları, ırkçılığa, cinsiyetçiliğe, homofobiye, sınıf ayrımcılığına maruz kalan bireyleri, engellilere yönelik olumsuz algıları olanları ve bunların eğitime yansımalarını irdelemek gerekir. Eğitimin bireye olan yararının yanı sıra ekonomik ve politik nedenlerle topluma yararının da olduğunu, bu yüzden hem bireyin hem de toplumun yararının olması gerektiğini savunmak gerekir.
Şimdi, burada açıklamalarımızı somut verilerle eğitim sistemimizin reel durumuyla anlatmaya çalışayım.
PISA 2022 sonuçları 2023 yılının son günlerinde açıklandı. Bu sınav ile 3 yıllık döngülerle uygulanan ve örgün eğitimdeki 15 yaş öğrencilerin katıldığı programda, öğrencilerin okuma, matematik ve fen alanlarındaki bilişsel becerileri değerlendiriliyor. Bu değerlendirmenin yanında öğrenciler, öğretmenler, okul yöneticileri ve velilere de anketler uygulanıyor. Bu anketler aracılığıyla, sosyoekonomik durum, öğrencinin kendisine ilişkin yargıları, farklı okul yapıları ve süreçleri gibi etkenlerin akademik başarıyı nasıl etkilediğine ilişkin çıkarımlar yapılabiliyor. PISA 2020 sınavına 82 ülke katılıyor. Türkiye, 453 puan ile 39. sırada yer alıyor. Önceki döngü olan PISA 2018’de Türkiye 41. sırada yer alıyordu. PISA 2022’de OECD ülkeleri arasında ise ilk üç Japonya, Güney Kore ve Estonya. Türkiye, sadece OECD ülkeleriyle karşılaştırıldığında 32. sırada maalesef. Türkiye’nin puanları matematik sınavında aynı düzeyde kalırken, okuma puanı 10 puan azaldı, fende ise 8 puan arttı. OECD ortalamasında ise her üç alanda da puanların düştüğünü görüyoruz. Türkiye’nin okuma ortalamasındaki 10 puanlık düşüş, yarım dönemlik kayıp olarak yorumlamak olasıdır.
“PISA 2022’ye Türkiye’den katılan çocukların yüzde 19,3’ü, yani neredeyse beşte biri, para eksikliği nedeniyle haftada en az bir kez yemek yemediklerini bildiriyorlar.”
PISA 2022, öğrencilerin ortalama puanlarının ne kadarının sosyoekonomik durumla açıklanabildiği de inceleniyor. OECD ortalamasında matematik puanlarının yüzde 15,5’i, Türkiye’de yüzde 12,6’sı sosyoekonomik durumla açıklanıyor. Sosyoekonomik durumu ilişkin bir gösterge olarak da değerlendirilebilecek uluslararası ekonomik, sosyal ve kültürel statü endeksi ise bir birimlik değişikliğin kaç puan artışa karşılık geldiği ortaya okuyor. Sadece bir birimlik bir değişiklikle Türkiye’deki öğrencilerin ortalama matematik puanında 27 puanlık artış olması sağlanabiliyor. Bu değişim, öğrenciler arasında bir okul yılının üzerinde fark yaratıyor. OECD, uluslararası ekonomik, sosyal ve kültürel statü endeksine göre dezavantajlı olmalarına karşın PISA’da üst düzey performans gösteren öğrencileri “akademik olarak dayanıklı” olarak tanımlıyor. Türkiye’de bu öğrencilerin oranı (yüzde 11,7) az bir farkla da olsa OECD ortalamasının (yüzde 10,2) üzerinde. Salgın döneminde de sıkça gündeme gelen ve sosyoekonomik olarak dezavantajlı çocukların okula devamı ve eğitim çıktılarının iyileştirilmesinde kilit politikalardan biri olan gıdaya erişime de PISA 2022’de yer veriliyor. PISA 2022’ye Türkiye’den katılan çocukların yüzde 19,3’ü, yani neredeyse beşte biri, para eksikliği nedeniyle haftada en az bir kez yemek yemediklerini bildiriyorlar. (https://www.egitimreformugirisimi.org/bir-bakista-pisa-2022)
Dünyanın çoğunda, bir çocuğun aldığı eğitimin süresinin ve niteliğinin önemli bir düzeyde anne babasının sosyoekonomik düzeyiyle doğrudan ilişkisi olduğu bir gerçek. Devlet okullarının amacı bütün çocuklara ailelerinin gelir düzeyinden etkilenmeden nitelikli ve istedikleri kadar eğitimi parasız, ayrımcılığa uğramadan, planlı ve bilimsel bir şekilde sunmaktır.
Sosyal adalet ve eşitliğin eğitimde sağlanabilmesi için ilk koşullardan biri eğitime ayrılan kaynaklarla ilgilidir. Bu nedenle MEB bütçesinde ihtiyaç duyulan kalemlerin arttırılması, MEB bütçesinin yerelden merkeze doğru okul bütçesi temelli oluşturulması önerilmektedir. Okulların velilerden gelir kaynağı (aidat, çocuk kulübü vb.) oluşturmasına izin verilmemelidir. Okulların kendi kaynağını yaratması yönündeki beklentiden vazgeçilmelidir. Ailelere okul çağındaki çocukları için destek sağlanmalıdır. Eğitimde dezavantajlı grupların eğitimine daha fazla kaynak ve öğretmen ayrılarak sorun giderilmelidir. Öğrencilerin kendilerini (akademik, kültürel, fiziksel, sanatsal vb) çok yönlü geliştirebilmeleri için okulların bu hizmetleri parasız sunması sağlanmalıdır. Okulların etkinliklerine katılmak ailenin gelir düzeyinden bağımsız olmalıdır.
Farklılıkları kabullenmeyi sağlamak için çok kültürlü eğitim desteklenmelidir.
Müfredatlar bu konuda gözden geçirilmeli, kültürel çeşitliliği ortaya koyacak eğitim ortamları düzenlenmelidir. Okulların bütün bileşenlerinin (öğrenci, öğretmen, veli, personel vb) katılımını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Dezavantajlı grupların ayrıştırılmaması, demokrasi kültürü, sosyal adalet ve eşitlik için yöneticilere ve öğretmenlere özel eğitimler verilmelidir.
Son yıllarda dünyanın çeşitli ülkelerinden (Gana, Nijerya, Afganistan, Irak ve özellikle de Suriye’den) gelen çocukların ve yetişkinlerin eğitimin her kademesine erişimleri kendi yurttaşlarımızı mağdur etmeden sağlanmalıdır.
Aslında eğitim sistemimizin/eğitim emekçilerinin, ülkemizin içinde yaşadığı kaostan, çöküşten bağımsız olmayan o kadar çok sorunu var ki… Fakat bu sorunları çözmek için önce iktidarın bu sorunların farkında olması gerekir. Ama maalesef o farkındalığı göremiyoruz.
Bu konuyu da örneklendirerek yazımızı sonlandırmış olalım.
2004 yılında öğretim programlarında, içinde bulunduğumuz çağ, “bilginin hızla yenilenerek üretildiği çağ” olarak nitelendirilmiştir. Bu özelliklere bağlı olarak toplumun bireylerinin sahip olmaları gereken özellikler “bilgiye ulaşma, bilgiyi kullanma ve üretme” olarak ortaya konulmuştur. Gündem yaratan ve kamuoyunu yönlendiren açıklamalar ilgili çevreleri etkilemiştir. Müfredatın uygulamaya geçmesi için akademisyenler, müfettişler ve formatör öğretmenler aracılığıyla binlerce öğretmene milyonlarca masraf yapılarak eğitimler verilmiştir. Ayrıca on milyonlarca ders kitabı yeniden basılmıştır. Birçok eğitim materyali yeniden tasarlanmış ve üretilmiştir. Peki, sonuç ne oldu? Hiç! Koca bir hiç! Biraz önce sözünü ettiğimiz uluslararası sınav sonuçları ortada. Lise ya da üniversiteye giriş sınavlarında öğrencilerimizin aldığı sonuçlar ortada. Fazla söze gerek yok. Halkımıza, eğitim emekçilerine hamaset dolu sözler söyleyerek onların aklını çelmeye devam etmenin anlamı yok.
Ercan Eroğlu
0 notes
thetuegirlinsaturn · 4 months
Text
yeşil yolda anlatılmak istenen neydi?
Su filmi izlerken hayatı sorgulamaya başladım, coffen suçsuzdu ve adalet nerdeydi? Adalet denen adaletsiz kavram neden iyi işlenmiyordu? bu soruların cevabını bulmak için hukuk bile okumak istedim ve cevap basit hayat adaletsizdi.
Filmde büyük bir anlam ama çoğu insanın umursamadığı bir ayrıntı vardı. Dış görünüşle yargılama evet coffen iri cüselli bir adamdı ama iyi, nazik ve masumdu. önyargı kavramı burdada büyük ölçüde anlatılmak istendi.
Tumblr media
1 note · View note
seslimeram · 5 months
Text
Sesli Meram #435 - Yersiz Yurtsuz (20.11.2023)
Tumblr media
"Bir biçimde Ermeni kimliğinin bu ülkeden kazınması haline devamlılık olarak görüldü bu cinayet ve sonrası. Suskun kalındığı, adaletin gelmediği bir zemin var edilebildiği için Sevag Şahin Balıkçı, bir Nisan 24 günü, kışlada zorunlu askerlik görevi sırasında katledildi! Şakacıktan çıkan kurşunlar eliyle canı çalındı bir başka asker tarafından. Maritsa Küçük nedeni kestirilemeyen bir cinayete kurban edildi, sorumlularından tek satır haber alınmadı, cinayet bir şeyleri tasarlamaktan aciz olan bir yurttaşa ihale edildi, kapatıldı. Keldani çift Hurmüz – Şimuni Diril, Mehre köyünde 7 Ocak 2020 tarihinde kaybedilir. Şimuni Diril’in naaşı evlerine yakın bir sahada 70 gün sonra bulunurken, Hurmüz Diril’den bin dört yüz on gündür haber alınamamaktadır. Bir cinayete kurban edilen, ardılı bırakılan kaçıncı yaraydı, akıbetleri muamma bildirilen kaçıncı yaraydı şimdi kimseler sormuyor artık. Bir biçimde Bakur Kürdistan’ında katledilmiş Gevriye Sarı, daha yakın zamanda iki haftayı geçmemiş, Gevriye Akgüç Eğo cinayetleri de mi hiç bahsedilmeyeceklerdendir. Bütünleşik bir mahvın orta yerine demirliyor ülke. Demokrasi, eşitlik, adalet, hürriyet kavramlarının dibinde kibrit suyu. Hiçbir anlamda, hiçbir biçimde bir doğrunun esamesi okunmuyor varsa yoksa kötülüğün bayrak direğinde dalgalanması. Bunca açık kepazelik, bir gıdım kalakalmış olagelen ötekilerin hayatlarının hiçe sayılması geçmişin karanlığından, Hrant Dink’e, Sevag Şahin Balıkçı’ya, Hürmüz – Şimuni Diril’e, Gevriye Akgüç Eğo’ya nicesine uzanan bir katran karanlığı sarmal içinde sıradan insana o hiçlik reva görülüyor. Yaşam yağmalanırken, hayat geçip giderken, bunlar gelip geçiciymiş gibi davranılıyor. Her anlamda adalet, eşitlik, hürriyet kavramları boşa düşürülüp dururken bir yarın söz konusu edilebilir mi? Ümit perişan, hakkaniyet kavramı zehirlenmiş, adaletin terazisi hep kötülüğü ağır çekerken, sahiden sıradan insanın farkına varılabilecek midir? İtirazınızı duyurabiliyor musunuz, duyuyor musunuz?" sesli meram
podcast image credit: shadows on the street:diego cambiaso::flick.r
0 notes
ismetgurbuz1994 · 5 months
Text
Tumblr media
''Adalet; herkese hak ettiğini vermek ve herkesin hakkını koruyup güvence altına almaktır. Bu içeriğiyle adalet, insan haklarını ve onun özünü oluşturan insan onurunu gözetmek demektir. İnsan haklarını ve insan onurunu referans alan adalet kavramı, hukukun üstünlüğüne dayalı devlet anlayışının temelidir.''
Deva Partisi
0 notes
pikselog · 7 months
Link
Dünya prömiyerini 80. Venedik Film Festivali’de yapan Selman Nacar’ın yeni filmi ‘Tereddüt Çizgisi’, dünyanın önde gelen festivallerinden Zürih Film Festivali’nin ana yarışma bölümünden En İyi Film ödülüyle döndü. Dünyanın dört bir yanından öne çıkan 14 keşif filminin yarıştığı bölümde yer alan ‘Tereddüt Çizgisi’, en iyi film ödülüne verilen Golden Eye Ödülü’nü kazandı.  Ödül törenine katılan yönetmen Selman Nacar sahnede yaptığı konuşmada duygularını şu sözlerle dile getirdi: “Öncelikle festivale ve kıymetli jüriye takdirleri için teşekkür ederim. Böyle güzel anlar insana zorlu sinema yolculuğunda umut ve güç veriyor. Umarım film bu vesileyle daha çok insanla buluşur ve izleyenleri bugün daha da çok ihtiyaç duyduğumuz adalet kavramı üzerine düşündürtür.” Selman Nacar’ın yazıp yönettiği ‘Tereddüt Çizgisi’nde, Avukat Canan’ın masum olduğuna inandığı ve uzun süredir savunduğu bir cinayet zanlısının hüküm duruşması gününde kendi vicdanıyla yüzleşmek zorunda kalmasının hikayesi anlatılıyor. Filmin başrolünde Tülin Özen yer alırken kendisine Oğulcan Arman Uslu, Gülçin Kültür Şahin, Vedat Erincin, Erdem Şenocak eşlik ediyor. Yapımcılığını Kuyu Film, Fol Film, Karma Films, TRT, BKM Mutfak, Sev Yapım, Nephilim Producciones, Point Film, Arizona Productions’ın üstlendiği ‘Tereddüt Çizgisi’nin çekimleri 2022 yılında Uşak’ta gerçekleştirildi. Filmin dünya haklarını Shoplifters, The Square ve A War gibi uluslarlarası film kategorisinde Oscar adayı olan filmleri de temsil eden Magnolia Pictures aldı. Türkiye- İspanya-Romanya -Fransa ortak yapımı olan film San Sebastian Film Festivali WIP, Cinelink, Arras Days, First Cut Lab, 12 Punto, Köprüde Buluşmalar ve Antalya Film Forum destekleriyle tamamlandı.
0 notes
bavercicihan · 11 months
Text
Sosyal Medya Nedir?
Günümüzde internetin hızla yayılmasıyla birlikte sosyal medya kavramı da hayatımızın önemli bir parçası haline geldi. Sosyal medya, insanların çevrimiçi ortamda etkileşimde bulunabileceği, içerikleri paylaşabileceği ve iletişim kurabileceği bir dizi dijital platformu ifade eder. Facebook, Twitter, Instagram, LinkedIn, YouTube gibi popüler sosyal medya platformları, milyarlarca insanın günlük olarak kullandığı ve birbirleriyle bağlantı kurduğu yerlerdir. Bu blog yazısında, sosyal medyanın ne olduğunu, nasıl çalıştığını ve hayatımızdaki etkilerini inceleyeceğiz.
1-Sosyal Medyanın Tanımı ve İşleyişi:
-Sosyal medya, internet kullanıcılarının kişisel veya iş amaçlı bilgileri, fikirleri, medya içeriklerini paylaştığı ve etkileşimde bulunduğu bir dijital platformlar topluluğudur. Sosyal medyanın temel unsurları, kullanıcılar arasında iletişimi ve etkileşimi sağlayan profiller, arkadaşlık/ takipçi ilişkileri, paylaşımlar ve yorumlardır. Kullanıcılar genellikle metin, fotoğraf, video ve bağlantılar gibi çeşitli içerikleri paylaşarak diğer kullanıcılarla etkileşime geçerler.
2-Sosyal Medyanın Özellikleri:
-Kullanıcı Odaklı: Sosyal medya platformları, kullanıcıların ilgi alanlarına, tercihlerine ve etkileşimlerine dayalı olarak içerik sunar. Bu sayede kullanıcılar, ilgilendikleri konuları takip edebilir, beğenebilir, yorum yapabilir ve paylaşabilir.
-Küresel Erişim: Sosyal medya, dünyanın herhangi bir yerindeki insanlarla bağlantı kurmamızı sağlar. Farklı ülkelerden, kültürlerden ve dil gruplarından insanlarla iletişim kurmak, farklı bakış açılarına maruz kalmak ve küresel bir topluluk oluşturmak mümkündür.
-Hızlı Haberleşme: Sosyal medya, anlık bildirimler ve güncellemelerle iletişimi hızlandırır. Olaylar, haberler ve güncel gelişmeler, anında paylaşılır ve milyonlarca insanın haberdar olmasını sağlar.
-İş İmkanları: Sosyal medya platformları, işletmelere ve girişimcilere ürün ve hizmetlerini tanıtmak, müşterilerle etkileşimde bulunmak ve marka bilinirliğini artırmayı sağlar.
tırmak için büyük bir fırsat sunar. Reklamlar, sponsorlu içerikler ve işletmelerin sosyal medya profilleri, müşterilerle doğrudan iletişim kurmalarına ve ürünlerini pazarlamalarına olanak sağlar.
3-Sosyal Medyanın Etkileri:
-İletişim Kolaylığı: Sosyal medya, insanların uzak mesafelerdeki aile üyeleri, arkadaşları ve tanıdıklarıyla iletişim kurmasını kolaylaştırır. Anlık mesajlaşma, sesli ve görüntülü görüşmeler, sosyal medya platformları üzerinden gerçekleştirilebilir.
-Bilgi ve Haber Paylaşımı: Sosyal medya, haberlerin ve bilgilerin hızla yayılmasını sağlar. Önemli olaylar, acil durumlar ve güncel haberler, kullanıcılar arasında hızlı bir şekilde paylaşılır.
-Toplumsal Değişim ve Aktivizm: Sosyal medya platformları, toplumsal konularda farkındalık yaratma, sosyal değişimi teşvik etme ve aktivizm için bir araç haline gelmiştir. Kitleler, sosyal adalet, çevre sorunları, insan hakları gibi konularda bir araya gelerek seslerini duyurabilirler.
-Eğlence ve Etkileşim: Sosyal medya, kullanıcılar için eğlence ve etkileşim sunar. Meme paylaşımları, komik videolar, oyunlar ve sosyal medya trendleri, kullanıcıların birbirleriyle etkileşimde bulunmasını sağlar ve eğlenceli bir ortam yaratır.
Sonuç:
Sosyal medya, internetin büyük bir parçası haline gelmiş ve hayatımızı derinden etkileyen bir fenomendir. İnsanların iletişimini kolaylaştırır, bilgi ve haber paylaşımını hızlandırır, iş imkanları sunar ve toplumsal değişimi teşvik eder. Ancak, aşırı kullanımı, gizlilik endişeleri ve sosyal medya bağımlılığı gibi bazı sorunları da beraberinde getirir. Bu nedenle, sosyal medyayı bilinçli ve dengeli bir şekilde kullanmak önemlidir. Sosyal medyanın potansiyel faydalarından yararlanırken, dijital dünyayla bağlantımızın etkilerini gözlemlemeli ve dengeyi sağlamalıyız.
1 note · View note