Tumgik
#sesleniş
veddua · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media
Bir kanat dokunmuş, bir rüzgâr esmiş de gecenin bir vaktinde uyanıp pencereden karşılara bakmış gibi. Hiç kimsenin duymadığı bir şeyi duymuş gibi…
17 notes · View notes
Text
0 notes
seslimeram · 2 months
Text
Un Ufak Hayat
Tumblr media
Alışılanın ötesinde bir tehdit / tahakküm döngüsü içerisinde hayat un ufak ediliyor. Bariz açık ve aleniyette var edilmiş bir kısır döngü içerisinde hayat mefhumunun çürümesine en kestirmeden ataklar güncelleniyor. Ne insani norm, kimsenin umurunda, ne bundan sonra her ne getirir kimseler kestirmekte, her şey bir şimdi içerisinde olabildiğince yalın bir hale esir edilmekte. Erkanı muktedirin gücü yettiğince var edebildiği her fecaat / tehdit / terör ve benzerleriyle birlikte ol cerahat kültü yinelemekte. Kimsenin bir başkasının / ötekisi ol sanılanın yarasını görmediği önemsemediği bir zeminde hayatiyet mefhumu / meselesini ne anlatır. Bedene / zihne / eylem ve fikriyata doğrudan müdahalelerin çağında her şey ol muktedir elinden çıkagelirken yol / yön nereye tekabül eder ki? Her şey yalın bir katran karanlığına çıkartılırken, dur durak bilmeden ilerlenen istikamette kotarılmış olagelen her şey bitimsiz bir tükenişi imlerken un ufak edilenin farkına kim ne zaman / sahiden nasıl varacaktır?
Neredeyse son yirmi bir yıldır benzeş bir hattan daima ilerleme, sürekli yenilenme, hemen hiç kesintisiz bir biçimde atılım ve benzeri onlarca lafla çıkagelirken muktedir bizatihi var ettiği yegane şey o tehdit / tahakküm döngüsünü yinelemektir. Kimi zaman demokrasinin adı çokça anıldığı vakit zorbalık / istibdat göklere çekilir. Kimi yerde haktan hukuktan bir bahis açılırken darbeci bir anayasanın dahi ezilip geçildiği bir güncellik hasıl olur. Ne hali haldir memleketin, ne gidişatı gidişat. Muktedirin tahakkümünün var ettiği açmazları belli bir biçimde yol / yönelim / istikamet olarak bildirirken hayatın ehveni alıkonulur. Sürekli bir halde yinelenen her eylemle, bir dolu tezatla, aralıksız denetim, gözetim ve tahakkümü yineleyerek hürriyeti men etmekten çekinmez. Çoklu katmanlarıyla, her güne içkin kılına gelen her hamleyle birlikte çitlenen, kuşatılan bir hayattan geriye her ne kalacaktır ki sahi ama sahiden? Un ufak edile gelen hayat isteminin yıkımına devamlılıkla bir tek iyi gün var edilebilir mi? Bütünüyle bunca açık bir halde, doğrudan bir yönelim / sürekli kılınan her hamleyle, devinimi sağlama alınan o çitleme hali içerisinde hayat berhava ediliyor en kestirmeden, yalın, çok acı!
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Ankara’nın CHP'li Mamak Belediye Başkan adayı Veli Gündüz Şahin, sokakta karşılaştığı göçmen çocuklara ayrımcı ifadeler kullandı. Çocukları işaret ederek "Gönderirim ben bunları memleketine. Bunlar büyünce memlekete büyük sorun olacak” dedi. Şahin'in ifadelerine tepki yağdı. Tepkilerin ardından "özür" açıklaması yayımlayan CHP'nin Mamak adayı Veli Gündüz Şahin, "amacını aşan ifadeler" dedi, tepki gösterenleri "Partimizi yıpratmaya çalışan fırsatçılar" diye suçladı.
Sosyal medyada yayımlanan görüntüde Veli Gündüz Şahin'in sokakta gördüğü çocuklar üzerine yanındakilere, "Bunlar Iraklı değil mi?” diye sorduğu görüldü. "Iraklı başkanım…” yanıtını aldıktan sonra Şahin, ayrımcı ve ırkçı ifadeler kullandı: "Bunlar büyüyünce memleketine gitmesi gerekir. Onun için, bana oy vermeyen insanlar bunu duysun. Gönderirim ben bunları memleketine. Oy da vermesin… Anladın mı; kimse oy vermesin. Bunun için benim adaylığımı çekseler, bu çocuklar yarın büyüdüğü zaman bizim memleketimize büyük sorun olacak.” Şahin’in yanındakilerin ayrımcı sözleri alkışladığı "Helal olsun başkanım” dediği görüldü.
Görüntülerin sosyal medyada paylaşılması üzerine Şahin’in ifadelerine tepkiler yükseldi.
EMEP’in Mamak Adayı Işık’tan Şahin’e Tepki
EMEP’in Mamak Belediye Başkan adayı İlke Işık, Evrensel'e yaptığı değerlendirmede bir belediye başkanının halka eşit hizmet sunmakla yükümlü olduğunu vurgulayarak "En temel vaadinin de bu olması gereken bir belediye başkan adayının küçücük çocuklara unutamayacakları travmalar yaşatacak sözler sarf etmesi kabul edilebilir değil. Her çocuğun hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın güvenli bir geleceği için yerel yönetimler çalışmalı ” dedi.
"Hakaret Ettiği O Çocuklar Uzun Süredir Mamak’ta Yaşıyorlar"
Mamak’ta çok fazla Iraklı Türkmen ailenin yaşadığını ifade eden Işık, göçmen nüfusun çok yoğun olduğu bir bölge olduğunu vurgulayan Işık, “Özellikle CHP adayının hakaret ettiği o çocukluklar, çok uzun süredir Mamak’ta yaşıyorlar. Burada hayatlarını sürdürüyorlar. Göçmen oldukları için yapılan bir saldırı var. Göçmenleri göndermeyi iddia eden, bunu belediye başkanlığı görevi biçen ve gayet hakaretvari şekilde söyleyebilen bir yönetim anlayışı kabul edilebilir değil” diye konuştu.
"Ayrımsız Her Çocuk Güvenli ve Mutlu Bir Hayat Geçirmeli"
Yerel yönetimlerin görevinin partiye verilen oylara göre hizmet sunmak olmadığını belirten Işık şöyle devam etti: "Bölgesindeki herkese hizmet sunmak, insanca koşullarda yaşayabilmesi için halka hizmet yürütmektir görevi. Eşit hizmet sunmakla yükümlüdür. En temel vaadinin bu olması gereken bir belediye başkan adayının küçücük çocuklara unutamayacakları travmalar yaşatacak sözler sarf etmesi kabul edilebilir değil. Uluslararası, ulusal sözleşmeler çocuğun üstün yararından söz eder. Çocuklar itilip katılıp ayrımcılık muamelesi yapılacak kişiler değillerdir. Korunması gereken bireylerdir. Biz bunu mücadelesini veriyoruz. Çocuklar açlar çünkü. Bir öğün ücretsiz yemek kampanyamız tam da böyle bir şeye denk düşüyor. Biz çocukların nereli olduklarına bakılmaksızın, dili, dini, hiçbir ayrım gözetmeksizin her çocuğun Mamak’ta güvenli, mutlu bir hayat geçirmesini istiyoruz. Belediyenin bir görevi varsa ancak bu olabilir. Belediye ayrımcılık yapamaz, hele ki küçük çocuklara bunu yapamaz. Asla kabul edilir bir şey değil. Her çocuğun hiçbir ayrımcılığa uğramaksızın güvenli bir geleceği için yerel yönetimler çalışmalı. Bunun için yıllardır Emek Partisi olarak çalışıyoruz. Seçim çalışmalarımıza da böyle devam ediyoruz.”
"Herkes İçin İnsanca Bir Yaşamı Savunmaya Devam Edeceğiz"
Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan da sosyal medya hesabından Şahin'e tepkisini şu ifadelerle dile getirdi: "Savaşı ve yoksulluğu yaratan emperyalistlere karşı tek söz etmeden, mülteci çocuklar üzerinden geri gönderme tehdidi yaparak siyaset olmaz! Siyaset mülteci çocuklar ile yerli çocukların eşit bir biçimde yaşayabilmeleri için emperyalistlerden ve onların işbirlikçilerinden hesap sormak için yapılır. Herkes için insanca bir yaşamı savunmaya devam edeceğiz!"
CHP’li Vekil: Kabul Edilemez
CHP İzmir Milletvekili Yüksel Taşkın, sosyal medya hesabından Şahin'i eleştirdi, "Bu davranış partimizin değerleri ve en temel insani değerler bakımından da kabul edilemez. Yurt dışında ülkemiz insanlarına böyle davranıldığında nasıl yanlış buluyorsak burada da yanlış buluruz." dedi.
"Seçim Malzemesi Yapmaktan Vazgeçin"
Göçmen Sendikası Girişimi'nden yapılan açıklamada "Göçmen karşıtlığıyla oy toplamaya çalışan CHP Mamak adayını ve tüm siyasetçileri uyarıyoruz: Göçmenleri seçim malzemesi yapmaktan vazgeçin! Bizim memleketimize büyük sorun olacak şey bu nefret dilinin yönetime gelmesidir. Halkların bir arada yaşamasına engel sizsiniz" denildi.
Tepki Gösterenleri Fırsatçılıkla Suçladı
Gündüz tepkilerin ardından yazılı açıklama yaptı. İfadelerinin maksadını aştığını savunan Gündüz, kendisine yönelik tepkileri "fırsatçılıkla" itham etti. Gündüz şu ifadeleri kullandı: "İlçe Başkanlığı, milletvekili adaylığı ve belediye başkan adaylığı görevlerinde bulunarak hizmet ettiğim partimin göçmenlere değil göç yaratan politikalara karşı olduğu, hepinizin malumudur. Asla niyetim olmadığı halde, amacını aşan ifadelerim nedeniyle, başta oradaki evlatlarımız olmak üzere hassasiyet duyan herkese samimi özürlerimi iletiyorum. Beni yakından tanıyan herkesin, bu ifadelerin görüşlerim olmadığını bildiğine inanıyor, bu konu üzerinden, partimizi yıpratmaya çalışan fırsatçıları da kınıyorum"
Alışılanın (sanki alışılabilir bir seviye hiç kalmış gibi) ötesinde bir tehdit / tahakküm döngüsü içerisinde hayat un ufak ediliyor. CHP'nin Mamak Belediye Başkan adayı Veli Gündüz Şahin, sokak ortasında yakaladığı üç küçük çocuğa karşı bu tahakküm ve illa ki tehdit dilini kullanmaktan çekinmez. Siyasal kutuplara ayrılmış bir menzilde, bütünüyle Veli Gündüz Şahin’in söylemini onayan, tabi canım az bile yapılmış orada yakalanıp tüm ailenin birlikte anında deport edilmesini savunan insanlar arasında bir hayat imgesi ya da tahayyülü söz konusu olunabilir mi? Şahin’in kibirli tavrı bir yanda, daha kendilerine en yakın duran bir kimliği dahi öfkeyle def etmeye çalışmanın manası hayatı un ufak etmek değilse her nedir ki? Düzenli aralıklarla güncellenen bir ayrımcılık şablonunda sahiden de hayata dair hiçbir söz bırakılmayacak mıdır? Düzen partilerinin iktidarından, suç ortakları olagelen o hizipçi / ırkçı ekiplerine, muhalif görünümlü çete yapılarından, ırkçılığın iktidar kanadındaki sureti temsilin laciverdi olanlara bir dolusunun gün aşırı bir hedef hal ve istemini doğrudan var ettiği yerde o hayatı kim nasıl savunabilecektir ki!
Yerel bir yönetim için seçimde dahi ırkçılık / ayrımcılığa yol kestirilen bir menzilde hayat mefhumu dümdüz edilmiş değil midir? Bu kadar afaki bir biçimde nefreti Türk’ün Türk’e doğrudan var edilebildiği bir sahada, ötekilerin hakkını kimsenin korumayacağı afaki bir haldedir. Bunca sınama bir dolu tecrübeden sonra halen içinde yaşayan insanları ayrıştırıp bir potada birleştirme emellerinin yolunda yürüyen bir ana muhalefet, sahiden muhalefet midir? Sosyalist enternasyonal toplantısında vurgularını, sol, sosyalist, sosyal demokrat diye bildiren genel başkanlarının gözleri önünde bir tarafta mimli bir ırkçı olarak Bolu’da yaşayan Suriyeli mülteciler başta olmak üzere tüm göçmenlere despotluk yapan Tanju Özcan gibi bir figür varken misal hayat un ufak edilmiyor da ne oluyordur? Yahut da daha çok yakın zamanlardan Afrin’e atılan bombalardan birisinin üstüne ismini yazdırma hakkını kendisinde bulan Aydın belediye başkanı Özlem Çerçioğlu misal bir şeylerin her nasıl da aşıldığını aktarmıyor mudur? Bütünüyle hayata kastı, yere batasıca bir iktidar hali için sürekli yeniden imal etmenin sonucu nereye varacaktır ki bir başka cehennemden gayri!
İnsani normun paramparça edildiği, herkesin bir diğerini öteki / hedef / nefrete yem kıldığı bir zeminde bunca canı gönülden savunulanlarla hayat un ufak edilmez de ne olur ki! İktidarı, muhalefeti her hamlesiyle bir başka açmazı bina ediyor. Genişçe bir kesimin dilinde pelesenk olmuş olagelen iktidar bu, muhalefet şu isimler etrafından şekillendirilip yoluna devam edecek argümanının günbegün hakikate dönüştüğü bir zemin üstünde zorbalık mefhumu kendisine yeni yollar çiziyor, bu kesin bilgi. Tümden başkalaşmış bir yer imgesi karşımıza çıkartılırken, asırdır birbirinin tıpkısı tepkimeler, nefret söylemleri ve had bildirimlerinin doğrultusunda bir gıdım dahi olsa yol gidilmemiş olmasının utancı her ne yana düşer sahiden? Düzensiz değil, bir göçerler toplamından mürekkep bir yerin o geçmişi bir kalemde silip atması, yerine ikame ettiği yeni ülkede de biçimsiz bir halde hep tekrar, daimi bir inkarla yeni gelenlerin üstüne çöreklendiği, nefretini saçtığı, ayrıştırıp hedef kıldığı zeminde vatan nedir ki, kuru kuruya toprak parçasından gayrı. Bir tek gün olsun iyi günü var etmeyen bir menzilin istikameti her ne olur ki bu kadar ağır, bu kadar kesif kokuşmuş ırkçılığın vahasında bir çölden gayrı. Sahiden düşünür müsünüz...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Clacton-On Sea’de Bir İtiraz – Banksy – New York Times
1 note · View note
hecedarussuffah · 2 years
Text
Tumblr media
Ey Gençlik!
Cenâb-ı Hakk size şöyle diyor:
وَلَا تَقْفُ مَا لَيْسَ لَكَ بِه۪ عِلْمٌۜ
Bilmediğin bir şeyin ardına düşme!
İsra, 36
1 note · View note
visalilall · 1 year
Text
bu sene üzüldüğüm şeyleri ağlayarak günlüğüme yazmak yerine başımı senin omzuna koymak istiyorum
257 notes · View notes
fikret-i · 4 months
Text
Tumblr media
Hepimizin kimsenin öğrenmesini istemediğimiz ayıplarımız var. Halk bir öğrense belki kimimizi taşlayacak. En hafifimize de kınayarak kinayeli kinayeli baktıracak ayıplar. Ey nefsim! Serkeş basiretsiz nefsim. Halkın öğrenmesinden hicap duyduğun hataları, günahları Ĥalık da görüyor bilmez misin? Nedir sendeki bu kadar rahatlık.
48 notes · View notes
Text
Pepe izleyesim var
1510
14 notes · View notes
seslimeram · 1 year
Text
Kördüğüm
Tumblr media
Bütün bağlar kördüğüm kılınıyor. Hayatiyet mefhumun her ögesi, bu ülkedeki yaşam hali ve idesinin topyekun temsili 32 kısım tekmili birden bir cerahat eliyle kördüğüm ediliyor. Müştereklerimiz harap viran. Demokrasi pratiği yıkık dökük. Hürriyet enkaz altına terk-i diyar. Genel geçer değil laf diye değil birbiri ardına yaşamın kırılma, afet ve sıkıntıların üstünden yükseltilen biyopolitik devlet pratiği bu kördüğüm halini kalıcı kılar. Bir temsil, bir lider değil her anlamda birbirlerinin gözlerini oymaya hazır akımların günbegün iyice zıvanadan çıkartıldığı bir zamanda cürümler ekseninde yol yürünür. Madun siyasetin tüm aktörlerinin suna geldiği bu cerahat hali bir istikamet kılınır. Her gün harap viran. Her bir gün zifiri kapkaranlık. Bir tahakküm veçhesi gerisin geriye dönülmeyecek bir yıkım hali, şablonunun güncesinde olan biten yegane şey müşterek bahsin karanlığın kılınmasıdır. Hiçbir çözüm sunmayan bir yıkım bina olunmaktadır. Hiçbir iyilik ihtimalini var etmeyen düşündürmeyen yerin gerçekliğidir mesele. Her denemede, kimlerden olunduğu nasıl birer insan olunduğundan önce sorgulandığı bir zeminin yansısıdır kördüğüm kılınan tüm hayat imgesi. Sürgit bir yıkım halinin devamlılığıdır kördüğüm edilip de çözümsüzlüklere rehin edilen.
Biteviye bir katran karanlığının imali süreğen kılınıyor. Kimse kimsenin ne dediğine sahi ama sahiden de kulak vermiyor. Bütünüyle derdest edilmiş, her anlamda kuşatılmış, artık her gün sınanan bir yurttaşlık profili söz konusuyken, bunlara kayıtsızlık güncelleniyor. Bir biçimde 1984 yazınsalı içinden çıkagelen tahayyüllerin yegane gerçekliği kılınmış ola gelen bir zeminde bunlar gibi nice pratiğin, gözeten / tehdit eden / sınayan ve sindiren ol devlet aksamının sorgusu eksik kılınıyor. Devletin yenisi, eskisini aratmıyor. Eskisi zaten olduğu gibi yerli yerinde duruyor. Düzeltmeler, yenileme ve restorasyon bahisleri birbiri ardına çıkagelirken var edilen tek şey ol kötürüm hallerden mülhem kılınanın muhafazası olduğu yineleniyor. İyi de nereye kadar? Daha ne kadar? Çoraklaşan, dümdüz bir dehlizin ta kendisine dönüştürülen, tahakkümün ta kendisinin insafına terk olunan yerde hayatiyeti mahva sevk ederlerken, her şeyi kördüğüm kılarken muktedir bunca açmazdan bir çıkışı kim nasıl / ne şekilde var edecektir, düşünen taşınanı var mıdır?
Mahir Bağış'ın Anka Haber Ajansındaki haberidir: "Kahramanmaraş merkezli depremlerin üzerinden 40 gün geçti, binlerce yurttaş yaşamını yitirdi, yüzbinlerce yurttaş yurdunu terk etmek zorunda kaldı. 11 ilin etkilendiği deprem bölgesinde yurttaşlar bu sıralar sağanak yağışın neden olduğu sel ile mücadele etmek zorunda kaldı.
Depremlerde en büyük yıkımın yaşandığı bölgelerden birisini de Hatay’ın Samandağ ilçesi oluşturuyor. Samandağlı kadınlar, bugün depremin 40’ıncı günü nedeniyle yitirdikleri için yürüyüş düzenledi. Kadınlar ellerinde bölgenin yöresel ritüelleri olan bahhur ve rihen dalları ile yürüdüler, tütsü yaktılar. Kadınların yürüyüşünü bölgedeki birçok siyasi parti, sivil toplum örgütü de destek verdi.
Kadınlar yürüyüş sırasında “Hüznümüz İsyanımızdır”, “Afet Değil Katliam” yazılı pankartlar taşıdı. Büyük kesimini Arap Alevi kökenli yurttaşların oluşturduğu Samandağ’da düzenlenen yürüyüşte kadınlar “Gitmedik Buradayız” anlamına gelen Arapça “Ma Rıhna Nıhna Hovn” ve 'Helalleşmek yok, affetmek yok" sloganını attı.
Yürüyüşe destek veren HDP Adana Milletvekili Tülay Hatimoğulları, ANKA Haber Ajansı’na şu açıklamayı yaptı:
“Bu yürüyüş depremin 40’ıncı günü vesilesiyle gerçekleşti. Bütün Samandağ halkı, canlarını yitiren bütün insanlar burada ve bugün bizim Samandağ’ın, Hatay’ın bölgede yaşayan bütün Arap Aleviler için çok önemli bir ritüel olan bahhurlarımızı yaktık, tütsülerimiz yaktık. Ellerimizde reyhanlarımız var. Bugün cenazelerini tam anlamıyla gelenek ve göreneklere göre uygun bir biçimde yapamadığımız bütün canlarımız için içeriden bedenleri simsiyah kararmış olarak çıkmış ve bir an önce artık toprağa kavuşması gereken canlarımız için bizler onlarla ilgili ritüelleri yerine getiremedik. Bugün 40’ıncı gününde depremde yaşamını yitirmiş bütün canlarımız için bahhurlarımızla, reyhanlarımızla onları sonsuzluğa uğurluyoruz.
Siz de gördünüz yol boyunca atılan sloganları ve halkın ne demek istediğini, halk diyor ki ‘Biz ölüme terk edildik, bize arama kurtarma çalışmaları ve yardımlar gelmedi.’ Halkın en büyük tepkisi bu, bu bir deprem sonrası yıkım evet ama daha sonra yaşamını o enkaz altından ‘Bizim canlarımızı kurtarın’ diyen insanları kurtarmayanlar, buraya ekiplerini göndermeyenler, AFAD’ı kazmasız, küreksiz gönderenler, bu iktidar bunun hesabını verecek. Bu halkın şu anda yüreğindeki en büyük acı ve isyanı tam anlamıyla ölüme terk edilmiş olmamızdır, kurtarılmamamızdır, yardım elinin hale şu güne kadar kamu tarafından yeterince uzatılmamasıdır.”
Yürüyüş sırasında konuştuğumuz Samandağlı bir yurttaş ise şunları söyledi:
“Ne olsun? Biz 3 gün boyunca kimseyi görmedik, sessiz, karanlık, sessiz çığlıklar içinde sesimizi duyan var mı diyen insanların biz seslerini duyduk ama kimse gelip yardım edemedi. AFAD vardı malzeme yoktu. Bizim canlarımız sessiz sedasız karanlığın altında öldüler. Kimse gelmedi, hiç kimse yoktu. Biz burada iletişim kuramadık kimseyle, kimse kimseye ulaşamadı. Bütün canlarımız enkaz altında kaldı, evlerimiz, yaşamlarımız, hayatlarımız söndü ve bizden helallik istiyorlar, helallik yok biz herkesle hesaplaşacağız.”
Hayatın kördüğüm kılınmasının her nasıl var edildiğinin de bir suretidir, Antakya’daki ol yürüyüş boyunca bildirilenler. Yardım elinin gerektiği vakit, imdat çığlıklarının en elzem olduğu anlarda duyulmamasının yarattığı öfkenin sureti temsilidir misal kördüğüm halin var ettiği. Aralıksız kırk küsur gündür ortalarda olan kentlerin talan edilmiş, yerle yeksan olunmuş suretlerinden geriye kalanın simsiyah bir toplam olduğuna dair tahayyülün her neden var edilmiş olduğu sorgulanır. Neden, hangi şartlar, sebepler öne sürülerek bir yıkım halinin ortasına terk edilmiştir bir halk. Ülkenin yurttaşları olmalarına karşın istisna taşımaksızın bir nefret sembiyotiği içinde hedef kılınmalarının akıbeti her ne olacaktır ki sahiden? Antakya / Hatay yöresinde özellikle kaldırılmayan enkaz yığınlarının arasındaki hala bekleyen naaşların akıbeti her ne olacaktır sahi ama sahiden? Kaçıncı gününde bu ülkede bir yas başlar, sahiden yaralar sarılmaya başlar ki! Oraya el verenler dışında kala kalan kesim / kurum ve yapıların, devletlinin kendisi ve kurumlarıyla kura geldiği halin bir strateji değil doğrudan cürüm olduğunu görmek, adalet çağrısını duyurmak dışında her ne gelir elden, müştereken, sahiden!
Ayça Söylemez'in Bianet'teki haberidir: Hatay, Defne’de akrabasının hasarlı evinden eşyaları almak isteyen H.K. bekçilerce darp edildi.
H.K. maruz kaldığı şiddete dair polis merkezine giderek “kasten yaralama” suçundan şikayetçi oldu.
Eşi de sosyal medya hesabından H.K.’nın yaralanan yüzünü paylaşarak “Eşim evden eşyalarımızı çıkarmaya çalışırken darp edildi, dinlemeden sormadan darp ettiler, ters kelepçe takıp sürüklediler, gereken acilen yapılmalı. Deprem felaketinin şokunu henüz atlatamamışken…” diye yazdı.
Çevredeki vatandaşlar kurtardı
Polis merkezinde dün (17 Mart) verdiği ifadesinde, sabah saat 11.00 sıralarında eşinin kardeşinin evindeki eşyaları almak için, aynı apartmanda oturan arkadaşı M. ile apartmana gittiklerini söyledi:
“İki bekçi bina içinde bulunduğumuz sırada yanımıza geldi. Biri bize bağırarak ‘Ne yapıyorsunuz burada’ dedi. ‘Baldızımın peteklerini indiriyoruz’ dedim. Aynı bekçi yine bağırarak ‘Burada mı ikamet ediyorsunuz’ dedi, arkadaşım M. e-devlet’ten binada oturduğunu gösteren adresini ibraz etti. Ben de bekçilere burada ikamet etmediğimi, baldızımın eşyalarını indirmeye yardıma geldiğimi söyledim. Bunun üzerine, ‘Bunları indirin bir daha çıkış yok’ dediler. Ben de ‘Kapının önünde daha önceden söktüğümüz kombi var, onu da indirelim’ dedim.
Aynı bekçi ‘Elinizdeki petekleri bırakın dışarı çıkın’ diye bağırdı. Biz de neden bağırdığını sorduk. Bekçi bize ‘Burası OHAL’ dedi ve bana kafa attı, ‘Neden vuruyorsun’ deyince de yüzüme yumruk attı. Kendimi korumak amacıyla bekçiye sarıldım, beni iterek uzaklaştırdı ve tekrar yüzüme yumruk attı. M.’yi diğer bekçi tutuyordu, daha sonra bıraktı ve benim yüzüme biber gazı sıktı. Bana vuran bekçi ‘Burada OHAL var, devlet yok, devlet de yargı da biziz’ dedi ve silahını çıkarttı ancak bize doğrultmadı. Ardından M. ve ben dışarı çıktık, biber gazından gözlerim yanıyordu.
Bekçiler yine yanımıza geldi, bana vuran bekçi beni yerden kaldırdı ve kolumdan tutarak yere doğru vurdu ve ters kelepçe taktı. Arkadaşım M. bekçiyi sakinleştirmeye çalışıyordu ancak bekçi sert bir şekilde kafama ve vücuduma eliyle ve ayağıyla vurmaya devam etti.
Bekçiye ‘Ben çoluk çocuk sahibiyim, ne yapmaya çalışıyorsun bana vurarak, kelepçeleyerek’ dedim, bekçi bana ‘Senin çoluğunu çocuğunu s…, git beni Allahına, Cumhurbaşkanına şikayet et’ dedi. Diğer bekçi ben kelepçeliyken bana vurmadı ancak vuran bekçiye müdahale de etmedi.
Bu esnada çevredeki vatandaşların tepki göstermeleri üzerine beni bıraktılar, ellerimdeki kelepçeyi çıkardılar. Anons etmeden veya tutanak tanzim etmeden uzaklaştılar.
Ardından ben ve arkadaşım hemen sahra hastanesine gittik, doktor raporu aldım. Sonra da şikayetçi olmak için polis merkezinize intikal ettim. Biz bekçilere direnmedik, hakaret etmedik. İkametindeki eşyaları almamı baldızım İ.R. rica etmişti ve anahtarını vermişti. Hırsızlık yapmak gibi bir amacım yoktu. Şikayetçiyim.”
H.K.’nin başına gelenler kördüğüm kılınmış olagelen Türkiye’deki yaşam meselinin de her nasıl / ne şekilde elden çalındığını da anlatır. Kolluk personelinin kendisini kuralların üstünde konumlamasının, deprem bölgesinde yaratılmış olağanüstü hal faslının sunduğu her ihtimali fecaat adına yineleye gelebilmenin utancı o kördüğüm meselini de özetler işte. Günlerdir bir başlarına, kaderlerine terk edilmiş olanların hayat haklarının tümden yok sayılmasının, yaşamda tutunanlara da en olmadık yaraları var etme hevesinin her neyi öncelediği ortadadır. Hiçbir hizmetin tam olarak var edilemediği bir zeminde devletlinin tüm yalınlığıyla şiddeti yeniden yeniden üretmesinin travma dolu halinin hesabını kimler verecektir? Duraksamayan bir cerahat ikilimin aralıksız güncellene geldiği bir zeminde ol Antakya’lı H.K. ve binlerce yurttaşın, daha enkazların başında bekleyen insanların pek çok farklı zeminde / düzlemde kayıplarının yasında bir başına bırakılanların devletin şefkati değil de sillesiyle, şamarıyla bir başına konulması düşündürücü değil midir, hala!
Bütün bağlar kördüğüm kılınıyor. Hayat imecesi, müşterek bir meselin kökünün toptan kazılmasının cerahatli yüzeyleri arasında günler geçiriliyor. Günbegün, anbean, biyopolitik bir tahakküm portresinin ortasına demirlemiş, ne hakkından, ne hukukundan, ne hürriyetinden ne de yaşamsal dayanaklarından habersiz kılınıp, bunlardan mahrum koyulan bir ülke, vatan diye bildiriliyor. Depremin ardından kırk beşinci gününü geride bırakırken, elli bin resmi rakamlı can kaybının yanı sıra telafisi imkansız olan bir kırımın, eksiltme ve yok saymanın tekrardan katara dizildiğini görürüz. İyi de nereye kadar bütün bu karabasan sarmala devam olunacaktır. Bütünüyle yaşam renklerinden kopartılırken, söz çürütülürken, umut yerle bir edilirken, hayatta kalmak bir mucizenin ta kendisinden ötesi kılınmazken, her şey kördüğüm kılınırken fecaatin, onu var edenlerin farkında mıyız, meselemizdir.
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Yıkıntılar Arasında – İlyas AKENGİN – AFP / Getty Images / Al Jazeera
0 notes
hecedarussuffah · 2 years
Text
Tumblr media
"Ey beni yaratmış olan!" dediğinde cevabı adresine teslim edilecek olan bir çağrıda bulunuyorsun demektir.
Cuma Vaazı (Yunus Emre Camii) Moscheplatz 1 Aahen Almanya.. 24.04.2022 dersinden alıntıdır.
Dersin tamamına aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
👇👇👇
https://youtu.be/UEkbeJAu2aA
0 notes
danimarka-manset · 2 years
Text
Putin’in ulusa sesleniş konuşmasına Danimarka’dan sert tepki
Putin’in ulusa sesleniş konuşmasına Danimarka’dan sert tepki
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in ulusa sesleniş konuşmasına Danimarka’dan sert tepki geldi. Danimarka Savunma Bakanı, Putin’in tehditlerinin ve yeni girişimlerinin kabul edilemez olduğunu söyledi. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bu sabahki ulusa sesleniş konuşmasına Danimarka’dan açıklama geldi. Danimarka Savunma Bakanı Morten Bödskov Rusya’nın tehditlerinin ve girişimlerinin kabul…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
girifit · 4 months
Text
hani annen artık büyüdün diyerek karşıdan karşıya geçerken bırakır ya elini, öyle bir yarım kalmışlık bu. bir yalana gebe kalmak. bir yalanı koynunda büyütmek. hani ölürüm sanıp sarıldığın jiletin seni öldürmemesi gibi bir şey bu. ölümle yaşam arasındaki o ince çizgiye tutunmak. ellerin acıdı diye bırakamazsın ama çok sıkı tutarsan kan içinde kalırsın. her yanın dikenli teller ile çevrili ve kımıldarsan ölürsün. ihtimallerin cinayeti bu. bir sesleniş ve bir kayboluş. cebine doldurulmuş taşlar ile denize atılmak gibi bir şey bu. nefes almak isteyip alamamak. bir şey öldürüyor seni ama asıl sorun bunun ne olduğunu bilmemek. şimdi, cümlelerim çok karıştı. bedenim acıdan kavrulur gibi titriyor. birazdan sigara içmeye çıkacağım. çakmağı parmak uçlarıma tutma fikrini bir köşeye atmak adına çabalayacağım. bedenimi zehirleyen fikirleri ve şeytanları susturmaya çalışacağım. başaramayınca bir ilaç içip gözümü kapatacağım. yanı başımda yanan mumları ciğerlerimde kalan son nefes ile söndürecek kapkaranlık odada yapayalnız kalacağım. şimdi, susacağım. bir şarkı açacak ve benim yerime konuşmasını sağlayacağım. dilersen gel. acımı gömeceğim.
57 notes · View notes
bugunbirazleylayim · 30 days
Text
Bu martenickalar ne zaman çıkacak bu martenickalar (böyle semaya doğru bir sesleniş)
Tumblr media
21 notes · View notes