Kaza, dün saat 23.00 sıralarında Canik ilçesi Karşıyaka Mahallesinde meydana geldi. Yaya geçidinden yolun karşısına geçmek isteyen lise son sınıf öğrencisi Berra Yelkene, B.B. idaresindeki 55 AGE 378 plakalı otomobil çarptı.
Ağır yaralanan Yelken, ihbarla gelen sağlık ekibin ilk müdahalesi sonrası ambulansla özel hastaneye kaldırıldı. Berra Yelken, tüm çabalara rağmen kurtarılamadı. Kazayla…
Eskiden sevdiğim insanlarla arama mesafe koyduğum için suçluluk hissederdim ama dürüst olmak gerekirse artık umurumda değil. Tüm hayatım boyunca her adımımı diğer insanların mutluluğu için atmışım. Şimdi kendi akıl sağlığım için 1-2 gün bakmadığım mesajlar yüzünden suçluluk hissetmeyeceğim
Uzun bir yol insanın içi nerede durup soluklanacağı belli olmayan / kıyısız bir sahil düşüncelerin varamadığı / bir türlü olmazları olduramayan / yüzüne yüzüne çarpan gerçekler ortasında kendini savunduğu / aklın daracık odalarında / her gecenin sabahında sil baştan yüzleşirsin . . .
Kim ne derse desin bence tüm geçmişe pazartesi’den bakmak güzel !!!
Mesela birbirini takip eden yağmurlu ve soğuk günlerden sonra doğar ya hani güneş o güneşte ısınmak güzel.
Bir ufuk çizgisinde yüreğinin, geçmişinin ve geleceğinin ince ayarında akort değiştirmek ne heyecanlı.
Hani sicimine ağırlığınca küfür yağdırıp, hani ebesini yeni jenerasyon dumanı üstünde fantezilerle süslediğin sevgilinin selamında iştahlanmak.
Siz ne derseniz deyiniz pazartesi başlamak için en ileri noktadır.
Bir pazartesi başımı arakaya doğru eğip, ters çevirdim dünyayı, severim ben debisi yukarı akan suları, okyanuslar başımdan aşağı dökülüverir, bir mercan ellerimi okşayarak kayarken, bir yengeç dansa kaldırır deniz yıldızını, bir yunus içten gülümseyişiyle tenimi keşfe gezinir, tuzdan bedenim eriyene kadar devam eder bu keşif, yunus olur kaşif.
“ bakar görür beni koca yunus, görür ki aşk beni de eyler”
Dün sabah güneş doğumu, munzur dağının zirvesini gördüm bir bulutla oynaşırken, iç içe geçmişlerdi, delikten sızan ışık demeti dört bir koldan savaşırken kar taneleriyle.
Eriyen taneler zevk kıvrımında süzülmekteydi, tam o anda deli boran bir rüzgar sarstı bedenimi, Rüzgarın saçımı savurması, tenimi serin serin kavurması güzel, rüzgar benim sevgilim.
Yürürüm tüm yaprakları yoluma serer, bir bir ezerim, rüzgar benim fahişe sevgilim.
Gezinir nice afetlerin pürüzsüz teninde, yavuz delikanlıların meşin ceketinde, bir sarhoşun dengesinde, bir fahişenin memelerinde, nice ölünün çiçeğinde, nice sevgilinin küfründe, bir dertlinin tütününde.
Sonra oturmuşum istanbulda bir kumsala gözlerimi ufuklara daldırıyorum, gökyüzü bir noktadan sonra denizle birleşiyor, tüm katmanlara rağmen.
Atmosfer biliyor aşkı, insanlar gibi değil, izin veriyor aşıklara, yerle bir ediyor tüm katmanlarını, al diyor senindir gökyüzü.
deniz kızları, oğlanları halaya birleştirirken ellerini, deniz anaları yaşlarını salıyor milyar metreküp suya.
Bir deniz kızı farkediyor beni, tutuyor ellerimden, ıslak tuzlu ellerini tutuyorum ve yürüyoruz ufka doğru, ıslanıyor önce ayaklarım, sonra dizkapaklarım.
Hiçbir borcum yokken koca denize, dokunmazken hiçbir yâre yüreğime, borç bildim, bir yaş’da ben saldım.
Tabanı yok hüznün dibi keşfetmek güzel, meraksız yaşarsan şayet ve hiç sorusuz, yaşamak aslında o kadar da çetrefilli bir iş değil.
Derinleri keşfetmek yüzeysel yaşamının bir katman berisi, küçük bir adım koca bir boşluk, saniyeler içinde artan hız ivmeleri, derinin yüzünü yırtması, kalp atışlarının saniyede yüzleri gördüğü bir çarpıntı.
İliklerine kadar hissetmek korkuyu güzel.
Gözümü açıyorum, bir koca İstanbul çok büyük, çok ulu..
ilk gözüme çarpan koca bir çınar ağacı, bir cami kubbesi, yükselen bir ezan sesi, tılsım tılsım yayılan bir davet, bir dua, 40 yıllık bir geçmiş, bir sonbahar sabahı günlerden pazartesi.
Sana uzun uzun seni yazmak isterdim… belki de hiç anlatmadığım kadar..Hiç gözlerinin bebeklerine takılıp..Ruhunu okşamadığım gibi..Ne isyanına baktım nede sevdasına..Varlığınla yokluğun bir gibiydi aslında..Gözlerinde ruhunda olamamak.Hani hep bir şeylerin bahanesi vardı..Hani hiç bitmez..Gitmez zannederdik..Yarin gönül kıyısında , nasıl olsa bir sonra ki gün varırız derdik..Bilmezdik ki çoktan demir almışız..Ne deniz kalmış…Nede okyanus..Seraba muhtaç bir çöl gibi..Kavrulur kalbimiz..Öncesi göğsünden dışarı fırlayacak kalbini elinle tutarsın..Gitme benden..Sonra avazın çıktığın kadar..İsyanını haykırırsın..Gökyüzü çarpan ses yıldırımlarıyla sana ağlamaya hazırdır..Hemde hiç düşünmeden..Gözyaşların çoktan yağmur bulutlarından önce başlamıştır..Dizlerinde olan bütün güç seni terkeder….Sadece kalakalırsın..Bedenin ağır yükler altında ezilmeye başlamıştır..Nasıl ezildiğini bilmedeN
Bir akşamüstü vakti çıktım evden, her yer insan ve ses dolu. O uğultular, araba ve korna sesleri insanın yaşadağına dair sesler. Yürüdüm, ama kendi içimde dakikalarca belki de saatlerce. Bir sürü tanımadığım yüzler, hepsi telaşlarına dalmış gidiyordu. Kimi ekmeğini almış eve gidiyordu, kimi de hüznünü sırtına yüklenmiş ağır ağır yürümeye çalışıyordu. Bir sahil ve bir bank, oturdum denize karşı. O denizden yüzüme çarpan hafif rüzgarla nefesimi yineledim. Martı sesleri, gemiden çıkan siren ve yine korna sesleri, bir yaşam belirtisi ve o an gemilere dalıp bir kaç dakikada olsa o sesleri sessize almak. Gözlerimi değil bu sefer duymayı kapattım. Neydi; hayatı sessize almak. Bir müddet sessizlik ama içimde, bir müddet kendimle başbaşa kalmak. O denize bakar ve tüm içindekileri atarsın. Sonra kalkar biraz daha yürürken tanıdığın yüzler ile denk gelir, iki kelam edersin hiç bişey olmamışcasına. Zaten olmalı mıydı onuda bilmiyorum. Belki de sadece insan bir miktar yalnızlık ister. Kendime değer verdim, kendimi sevdim, kendime iyi geleni yaptım ve dönüş.
Şimdi benim sessiz zamanlara ihtiyacım var. Yüktür omuzlarımda yorgunlukları dünün. kırılmış, içine kapanmış cümleler, bilmem kaç kez duvarlara vura vura, dönüp yüzüme çarpan düşünceler. Ve şimdi, boğazımda düğümlü keşkeler...
Belki yürümeliyim biraz tek nefeslik gölgemle, Belki de kirlenmemiş yağmur damlaları düşmeli kirpiklerime. Şimdi benim "beni" affetmeye ihtiyacım var.
“Nihayetinde bezdim. Her şeyden şüphe etmeye başladım. Gencecik yaşımda yaşlanmıştım. Geçen yıllara rağmen heyecanını ve inancını hiç ama hiç kaybetmemiş, yürekleri yaşama sevinciyle çarpan ihtiyarları dudaklarımda acı bir tebessümle izliyor, genç yaşında yüreği kırışmış, yaşama, aşka, kıvanca, Tanrı'ya, olan her şeye, olabilecek her şeye yönelik inancını bu denli yitirmiş delikanlının kaderine, kendi halime acıyordum. Hiçliğe inanmaya başlamadan hemen önce sahici bir korku sardı içimi. Uçurumun kenarındaydım. Gözlerimi kapadım ve kendimi uçuruma bıraktım...”