Bir gün... Bir balık, bir kuşa aşık oluyor. Ölüyor aşkından.. Kuş bu tabi herkese her şeye tepeden bakıyor. Diyor ki balığa: Ben de seni severim sevmesine de yuvamız neresi olacak nerde yaşayacağız aşkımızı, havada mı? suda mı? ben suda yaşayamam diyor. Balık da diyor ki: Ben havada da karada da seni istiyorum, ölüyorum aşkından diyor. Çıkıyor sudan, saniyesinde can veriyor.
ÜLKELERDEN ATASÖZLERİ...
📍 İnsanlar yaşadıkça ihtiyarladıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça ihtiyarlar. MALEZYA
📍Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğün zaman o kadar az incinirsin. TİBET
📍Evlenmeden evvel gözlerinizi dört açın, evlendikten sonra yarıyarıya kapayın. PORTEKİZ
📍Allah’ın gülü dikenli yarattığına hayret edeceğiniz yerde, dikenler arasında gül yarattığına hayret edin. ARABİSTAN
📍 Başkalarını azarlar gibi kendini azarla, kendini affeder gibi başkalarını affet. ÇİN
📍Biri sizi bir kez aldatırsa suç onundur, iki kez aldatırsa suç sizindir. ROMANYA
📍Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. BREZİLYA
📍Bir ülkede küçük insanların gölgeleri uzuyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir. ÇİN
📍 Birine bir balık versen doyar bir defa; balık tutmayı öğret doysun ömür boyunca… ÇİN
📍Bir zincirin gücü en zayıf halkası kadardır. İNGİLTERE
📍Bir yıllık refah istiyorsan tahıl yetiştir, on yıllık refah istiyorsan ağaç yetiştir, yüz yıllık refah istiyorsan insan yetiştir. ÇİN
📍İnsan bir kapıdan içeri girmeden, çıkışı da var mı diye düşünmeli. RUSYA
📍 Toklukta Horasan’ın köpekleri de şükreder, önemli olan açlıkta şükredebilmektir. ARABİSTAN
📍Karşı kıyı için savaşmayan, kendi kıyısından da olur. ÇEÇENİSTAN
📍Dünya bize babalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık. JAPONYA
📍Yüreğinde yeşil bir dal saklarsan, şarkı söylemeye bir kuş gelecektir. ÇIN
📍Yürüyen üç aptal, oturan üç bilgeden daha çok yol alır. ÇİN
📍 Oyun bitince şah da, piyon da aynı kutuya konur. İTALYA
📍Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları… AFRİKA
📍Nasıl indireceğini bilmediğin eşeği dama çıkarma. İRAN
📍Parmak ayı gösterdiği zaman parmağa değil, aya bakmak lazımdır. MAYA
📍Önemli olan hayata yıllar değil, yıllara hayat katmaktır. Çin
📍Bir atı zorla suya götürebilirsiniz ama ona zorla su içiremezsiniz. FRANSA
📍Bir saatlik mutlu olacaksanız şekerleme yapın, bir günlüğüne mutlu olacaksanız balık avlamaya gidin, bir aylığına mutlu olacaksanız evlenin, bir yıllığına mutlu olacaksanız bir servete konun, bir ömür boyu mutlu olacaksanız işinizi sevin. ÇİN
📍İşaret parmağınla karşı tarafı suçlarken dikkat et, üç parmağın da seni gösteriyor. İNGİLTERE
📍Değişim rüzgarları eserken akıllılar yel değirmeni yapar, aptallarsa duvar örer. ÇİN
📍Yaşayacağın bir dünyayı hayal etmektense, yaşayabileceğin bir dünyayı inşa et! ALMANYA
📍Allah ağacın köklerine değil, meyvelerine bakar. ARABİSTAN
📍Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam öğrenirim. ÇİN
📍 Bir köpeğin karnını doyuruyorsan ve ona barınak veriyorsan bu senin köpeğin sahibi olduğunu göstermez; köpeği bırak, geri gelirse köpeğin sahibi sensin demektir! ÇİN
📍Oturan bir kartal olmaktansa uçan bir boğa olmayı tercih ederim. KIZILDERİLİ
📍Saraylar yıkıldı, kılavuzluk delilere kaldı. İBRANİ
📍Yaşayanlar kapar ölenlerin gözlerini, ölenler açar yaşayanların gözlerini. AFRİKA
1- İnsanlar yaşadıkça ihtiyarladıklarını sanırlar, halbuki yaşamadıkça ihtiyarlarlar. Malezya
2- Ne kadar az yüksekten uçarsan, düştüğün zaman o kadar az incinirsin. Tibet
3- Evlenmeden evvel gözlerinizi dört açın, evlendikten sonra yarıyarıya kapayın. Portekiz
4- Allah’ın gülü dikenli yarattığına hayret edeceğiniz yerde, dikenler arasında gül yarattığına hayret edin. Arabistan
5- Başkalarını azarlar gibi kendini azarla, kendini affeder gibi başkalarını affet. Çin
6- Biri sizi bir kez aldatırsa suç onundur, iki kez aldatırsa suç sizindir. Romanya
7- Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir. Brezilya
8- Bir ülkede küçük insanların gölgeleri uzuyorsa, o ülkede güneş batıyor demektir. Çin
9- Birine bir balık versen doyar bir defa; balık tutmayı öğret doysun ömür boyunca… Çin
10- Bir zincirin gücü en zayıf halkası kadardır. İngiltere
11- Bir yıllık refah istiyorsan tahıl yetiştir, on yıllık refah istiyorsan ağaç yetiştir, yüz yıllık refah istiyorsan insan yetiştir. Çin
12- İnsan bir kapıdan içeri girmeden, çıkışı da var mı diye düşünmeli. Rusya
13- Toklukta Horasan’ın köpekleri de şükreder, önemli olan açlıkta şükredebilmektir. Arabistan
14- Karşı kıyı için savaşmayan, kendi kıyısından da olur. Çeçenistan
15- Dünya bize babalarımızdan miras kalmadı, biz onu çocuklarımızdan ödünç aldık. Japonya
16- Yüreğinde yeşil bir dal saklarsan, şarkı söylemeye bir kuş gelecektir. Çin
17- Yürüyen üç aptal, oturan üç bilgeden daha çok yol alır. Çin
18- Oyun bitince şah da, piyon da aynı kutuya konur. İtalya
19- Sular yükselince balıklar karıncaları yer, sular çekilince de karıncalar balıkları… Afrika
20- Nasıl indireceğini bilmediğin eşeği dama çıkarma. İran
21- Parmak ayı gösterdiği zaman parmağa değil, aya bakmak lazımdır. Maya
22- Önemli olan hayata yıllar değil, yıllara hayat katmaktır. Çin
23- Bir atı zorla suya götürebilirsiniz ama ona zorla su içiremezsiniz. Fransa
24- Bir saatlik mutlu olacaksanız şekerleme yapın, bir günlüğüne balık mutlu olacaksanız balık avlamaya gidin, bir aylığına mutlu olacaksanız evlenin, bir yıllığına mutlu olacaksanız bir servete konun, bir ömür boyu mutlu olacaksanız işinizi sevin. Çin
25- İşaret parmağınla karşı tarafı suçlarken dikkat et, üç parmağın da seni gösteriyor. İngiltere
26- Değişim rüzgarları eserken akıllılar yel değirmeni yapar, aptallarsa duvar örer. Çin
27- Yaşayacağın bir dünyayı hayal etmektense, yaşayabileceğin bir dünyayı inşa et! Almanya
28- Allah ağacın köklerine değil, meyvelerine bakar. Arabistan
29- Duyarsam unuturum, görürsem hatırlarım, yaparsam öğrenirim. Çin
30- Bir köpeğin karnını doyuruyorsan ve ona barınak veriyorsan bu senin köpeğin sahibi olduğunu göstermez; köpeği bırak, geri gelirse köpeğin sahibi sensin demektir! Çin
31- Oturan bir kartal olmaktansa uçan bir boğa olmayı tercih ederim. Kızılderili
32- Saraylar yıkıldı, kılavuzluk delilere kaldı. İbrani
33- Yaşayanlar kapar ölenleri gözlerini, ölenler açar yaşayanların gözlerini. Afrika
Şimdiki eğitim sistemimizin üzerinde durma tenezzülünde bulunmayacağım çünkü gerçekler -tabiri caiz ise- kabak gibi ortada ve o öğrencilere, öğrenciler de o'na bakıyor.
Osmanlı'da Eğitim Sistemi
Birçok kişi "Keşke Batı'daki eğitim sistemini kullansak" diyor. Ve bu gerçekten çok komik çünkü ecdadlarını tanımayan bir topluluk görüyorum.
Osmanlı İmparatorluğun'daki -onlar "medrese" diyordu- okulların girişinde "Burda hiçbir kuş yüzmeye, hiçbir balık uçmaya zorlanmaz- yazardı.
Peki ne demekti bu? Çok bariz değil mi? Osmanlı'daki eğitim herkesi kendi ilgi alanına göre sınıflandırır ve eğitirdi. Zaten o yüzden her türlü bilim adamı bizden çıkmıştı.
Batı, bizi bizden daha iyi tanıyor -cahil kesim için söylüyorum- o yüzden şu aptal cümleleri kurmaktan vazgeçin. Batı bizi aptalca bir sisteme tâbi tuttu ve kendisi şuan bizim atalarımızın tarih kitaplarını ve eğitim sistemini kullanıyor.
Bizde doğru düzgün bilim adamı varmı? Batı'da var değil mi?
intihar gibi istediğin an çıkıp gidebileceğin bir kapısı var dünyanın. aslında o kapının koluna tutunarak ayağa kalkıyorum hep. gelsin her şey. hepsi lan. en kötü kafama sıkarım diyebilmek, minnettarım bu hisse. bu kapı hangi ağaçtan onu inceliyorum ama demir soğukluğuyla oda sıcaklığı birbirine giriyor. merminin yaklaştığı bir kuş gövdesi hayat. kafam karınca salıncaklarıyla dolu. esrar tarlası içim. alabilirsiniz yanımdaki bütün sandalyeler boş. tüm güller solacağını biliyor. bir çiçek için en güzel intihar kitapların arasında kurumak. tut boynumu kopar. bir kirpiğin düşebileceği en güzel yer sayfalar. unutma. onu orada unutma. sayfada kal. cümleyi bağışla. ayaklarını sıcak tut. eğil de dizlerinin bağını çöz. delir. delirmelisin. bak bana. ne kadar güzel notlar assam da oraya. çiçeklerle süslesem de. nasıl olsa gideceksin, üzülme diye diye kendimi teselli eden biri haline dönüştüm. hayata açılan pencere ve çıkıp gidebileceğim bir kapı arasında kendimi; tam da iki gemi çarpışacakken aralarında balık gibi. bağır. so long*. bağır. so long*. sevdiklerimi kaybediyorum. ölüyorlar. ama kimse bu dünyadan hiçbir yere gitmiyor. gidemiyor. sadece yolu bitirmişleri, aynı yolda geriye bakarak hatırlayıp özlüyorum. sanki ben sabit dururken dünya dönüyor ve her şey öylece geride kalıyor. benim zamanım akarken onların zamanı duruyor. sonra ne kadar dönerse dönsün dünya, aynı anda aynı noktada olamıyoruz. tekrar dokunmaya ne benim ellerim yetiyor ne onların. ne ben gidilmemiş bir yoldan geriye dönebiliyorum, ne de onlar bitirilmiş bir yolda tekrar yürüyebiliyor. dünyanın her turunda biraz daha uzak kalıyorken onlardan, hangi gün güzel olacak ki, neyi beklemek, kim gelecek. bu dünya anılarla durup, acılarla dönüyor maalesef. duruyor gibiyiz ama dönüyoruz işte. anı biriktiriyor gibiyiz ama acı çekeceğiz, acıya dönüşecekler.
Gittin, bu öyle bir gidişti ki ne kal denebilirdi ne de hoşça kal. İkimizde biliyorduk ne kal desem kalabilirdin ne de hoşca kal desem hoşça kalabilirdin . Biz seninle balıkla kuş gibiydik ,balık okyanustan başka yerde yaşayamıyorken ,kuş ise gökyüzünden vazgeçemezken balık kuş ile yaşayabileceğine inandı fakat kuş farkındaydı git dedi gelme ben senin felaketin olurum . Balık dinlemedi. Okyanustan çıkmaya yeltendi , yeltendiği gibi kayaya çarpıp öldü ne kuş'a kavuştu ne de nefes almaya devam edebildi...
Bir adam yağmalanmış bir şehrin ganimetlerinden eşi bulunmaz bir halıyı satmaya çalışıyordu.
-“Bu halı için kim yüz altın verir? diye bağırarak tüm kenti dolaştı.
Satış tamamlandıktan sonra birisi satıcıya yanaşarak,
-“Bu paha biçilmez halı için niye daha fazla istemedin?” diye sordu.
Satıcı karşılık verdi:
-“Yüzden büyük sayı var mı?”
Bu hikayede halı satıcısına güler geçeriz, Oysa çok da farklı değiliz..20. yüzyıl insanı, çağa egemen olan teknoloji dininin tutsağıdır. Teknoloji dini maksimum üretim, sınırsız kar ve bencillik üzerine kurulan kapitalist kültürün gerçek adıdır. Teknoloji dini ruhsuz ve sevgisizdir. Bir anne gibi şefkat ve ilgi göstermese de, yavrularının ihtiyaçlarını karşılamaya çalışır. Gerçekte bu anne yavrularının kanıyla beslenen bir vampirden farksızdır. İşin ilginç yanı bu insanlar, “ne kadar tüketirsen o kadar insansın” anlayışının egemenliği altında kendi varlıklarına yabancılaşmaktadır. Bu tür insanlar derin bir varoluşsal boşlukta yaşarlar. Nasıl oluyor da insan içinde bulunduğu, gördüğü, dokunduğu, hissettiği “gerçekliğe” ve onun aşkın boyutuna yabancılaşır?
Nasıl olur da bütün dinlerde Tanrı’nın yeryüzünde temsilcisi olmak üzere donatılmış varlığını tümüyle tüketime, bedensel hazlara adar? Nasıl olur da en görkemli sanat eserlerini oluşturacak; en anlaşılmaz olayların, olguların yasalarını çözebilecek yeteneklerle donatılmışken hayatını ucuz gösterilerin nesnesi haline getirir? Evrenle, onun tüm sırlarıyla uyum sağlayacak bilgelik araçlarıyla donatılmış beyni salt günübirlik hayata uyum sağlama aracına dönüştürülebilir? O sadece bir tek dil biliyor: “daha fazla”. O her zaman boş, o her zaman bir dilenci. Belki burada Irvin D. Yalom’un tespitlerini paylaşmam gerekli: Hayatın düzenleri içinde dişe dokunur bir gaye bulabilme yönünde sürüp giden arayışımız, çoğu durumda bunalıma sürükler bizi. Hayatta bir gayeye sahip olma konusundaki kaygılarından dolayı terapiye başvuran insanların sayısı, genellikle terapistlerin sandığından daha fazladır. Söz gelimi Jung’un tahminine göre hastaların üçte biri ona bu nedenle gelmekteydi; “Ama şikayetleri çok farklı biçimlere bürünmüş olabilir. Mesela “Hayatımda bütünlük, tutarlılık yok”, “Hiçbir şeye istek duymuyorum”, “Neden yaşıyorum ben? Ne için? Hayatın daha derin anlamı olmalı mutlaka”, “Büyük bir boşluk içindeyim. Her akşam TV izleye izleye kendimi çok anlamsız, işe yaramaz hisseder oldum”, “Elli yaşıma geldim, büyüyünce ne olmak istediğimi hala bilmiyorum.” Bilmek zorundayız. Kendi varlığı ve çevresinde olup bitenler üzerine düşünebilen tek canlı biziz. Yalom bir konferansında şöyle bir karikatürden söz eder; birkaç kareden oluşuyordu, her karesinde bir canlı türü yer alıyordu. Solucan, balık, kuş, yılan, inek gibi. Her karedeki yaratık aynı nakaratı tekrarlıyordu: “Ye, iç, yaşa, üre. Ye, iç, yaşa, üre”. Son karede ise Rodin’in Düşünen Adam’ı pozunda bir insan vardı. Ve o da şöyle söylenip duruyordu: “Bütün bunların anlamı ne? Bütün bunların anlamı ne?” Öyle görünüyor ki bütün canlılar meselenin özünü kavramış ama biz insanların bir türlü aklı almıyor. Aklımızın alacağı bir noktaya geldik. Yazının girişinde W. James’ten alıntılayarak işaret ettiğim büyük devrim; insanların zihinlerinin içlerini değiştirerek hayatlarının da değişebileceği gerçeğinin keşfedilmesidir. Bu keşif bize hangi kapıları açıyor? Bunun üzerinde düşünmeliyiz. İnsana onun hayatta kalmasını sağlayacak bir zekâ verilmiştir. Fakat hayatta kalması garantilenmemiştir. Beden verilmiştir fakat bedenin beslenmesini devam ettirme verilmemiştir. Ona akıl verilmiştir aklının içeriği verilmemiştir. Başka bir deyişle insan iradeye dayalı bilinçli bir varlıktır. Aklı otomatik olarak çalışmaz; düşünme mekanik bir işlem değildir, mantık bağlantıları içgüdüyle yapılmaz. Kendi dönüşüm araçlarını kendi içinde taşımayan olumsuz süreç yoktur, gerçeğini bugün görmenin tam zamanı. Modernleşme bizi bir başka noktaya daha getirdi. Kapitalist kültür bir taraftan insan aklını tutsak ederken diğer yandan da özgür bilim adamlarının yetişmesine, özgür üniversitelerin kurulmasına yol açtı. Özgür bilim adamları ve özgür kurumlar da bir çoğumuzun haberdar olmadığı bir gerçeği gün yüzüne çıkardılar:” İnsanlar zihinlerinin içini, içeriğini değiştirerek hayatlarını değiştirebilirler.” Bu gerçeği çok iyi kullanan medya ve sermaye arzu ettikleri insan tipini; bu insan tipinin neleri sevmesi gerektiğine, nelere karşı olacağına, hangi ürünleri tüketeceğine, nasıl yaşayacağına, neye inanacağına da karar verdiler. Başka bir deyişle insanı ve onun hayatının belirleyicisi olacak temel soruların cevabını doğrudan ya da dolaylı biçimde oluşturdular. Doğrudan ya da dolaylı bir şekilde insanlık koşullandırıldı. Bugün Amerikan emperyalizminin dünyada egemenlik kurmasının öncülerinin kültür araçları olduğunu hepimiz biliyoruz.