Tumgik
#modernleşme
felsefesitesi · 10 months
Text
DMY Felsefe yeni yazı
DMY Felsefe, yeni felsefeler :) : https://www.dmy.info/aptallik-caginda-miyiz/
Aptallık çağında mıyız?
Tumblr media
İşte bolluk, bilgi, sosyal medya, mekan, küreselleşme ve daha nicelerinin çağındayız; bu mucizeler için yoksunluğun zirvesine, dolayısıyla aptallığın da altın çağına sahibiz. Fırsatların bir bedeli olması şaşırtıcı değil. Rahatlık bizi geride bıraktı, konfor bizi yatalak etti. Zevkler bizi zevk arayan, başka faaliyetler aramayan bireyler haline getirdi. “Rahatlık hırsı öldürür. Hedeflerinizin ve hayallerinizin peşinde koşarken rahatsız olun ve buna alışın.” Robert T.Kiyosaki Hayat konforla ilgili değil, rahatsızlıkla, yaratma rahatsızlığıyla, meydan okumayla, başarıyla, deneyimle ilgili. Kolaylık için yaşamıyoruz, zorluk için yaşıyoruz. Oyunlarda, günlük etkinliklerde veya herhangi bir mücadelede zorluğu her zaman daha yüksek bir seviyeye ayarlıyoruz; sadece üstesinden gelmek için. Onlar için
7 notes · View notes
karsiyakablog · 5 months
Text
0 notes
celalyesilyurt · 10 years
Text
Günümüz gözetleme toplumunda, ifşa edilme endişesinin yerini, artık fark edilmenin hazzı almıştır. İşitilmek ve görülmek arzusu. Kemal Sayar
0 notes
murathasgun · 8 months
Text
Cumhuriyet, farkındalık ve kültür erozyonu üzerine
Türkiye Cumhuriyeti’nin tam bir analizini yapabilmek için öncelikle Cumhuriyet kavramı üzerinde temel bilgiler edinilmeli. Cumhuriyet, siyasi bir oluşumun yanında toplumsal bir yaşam biçimi olarak da varlığını sürdürüyor. Cumhuriyet sadece toplumsal bir yaşam biçimi değil, aynı zamanda Mustafa Kemal’in kültür anlayışıyla şekillenen bir kültür hazinesi olarak da yaşamımızdaki yerini almıştır. Bu…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
turkcafetr · 1 year
Text
Türk ve Japon modernleşmelerinin karşılaştırması
Japonya ve Osmanlı 18. yüzyılda geri kaldıklarını görerek modernleşmeye başlamışlardır. İki toplum da askeri alandaki eksikliklerini fark ederek toplumsal modernleşme gayretine girmeye niyetlenmiştir. Ordu modernleşmenin bir gayesi ve kaynağı olarak öne çıkmıştır.  1853 yılı iki toplumun modernleşmesi için de ilginç bir tezatı barındırır. Japonya limanlarını ticarete açmadığı için Kumandan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
dipnotski · 3 months
Text
Kolektif – Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri (2024)
‘Modernleşme Sürecinde Osmanlı Kentleri’, imparatorluğun kritik kentlerine farklı açılardan yaklaşan, ama yolları günün sonunda devlet müdahalesi ve değişim mevzuunda kesişen on incelemeyi bir araya getiriyor. İdari anlayışın, dini yapılanmaların, modernleşmenin, yangınların, salgınların, halk sağlığının ve çatışmaların kent dokusu üzerindeki etkisine hasredilmiş olan bu incelemelerde İstanbul,…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
emowskii · 2 years
Text
Erkek adam sevgilisini sahiplenir, kıskanır karışır ve her zaman korur.. Modernleşme ve medeniyet adı altında pezevenkleşmeye gerek yok.
315 notes · View notes
kaybolankaos · 10 months
Text
Doyumsuzluğun resmi bu nesil, her şeyin tadına bakmak istiyorlar ama başladığı hiçbir şeye daha yarısına bile gelmeden başka bir şeye atlıyor. Ben bu nesilden değilim, önce önümdekini yerim sonra gerekmedikçe ikinci tabağa geçmem. Siz modernleşme adı altında kişiliksiz, iğrenç olmaya devam edin.
19 notes · View notes
doriangray1789 · 10 months
Text
Toplumun çürümesi
toplumun değerlerinin, kurumlarının ve sosyal ilişkilerinin bozulduğu veya zarar gördüğü bir durumu ifade eder.  
çatışmalar, adaletsizlikler ve ahlaki çöküntüler. 
Toplumun çürümesi genellikle uzun bir sürecin sonucu olarak ortaya çıkar ve birçok faktörün etkileşimiyle gerçekleşir.
-Değerlerin erozyonu: Toplumun ortak değerlerinin zayıflaması veya kaybolması, insanların doğru ve yanlış arasındaki ayrımı yapma yeteneklerinin azalmasi. Bu durum, ahlaki çöküntüye, bencillik ve bireyciliğe, empati eksikliğine ve sorumsuz davranışlara yol açar.
-İletişim eksikliği: Sağlıklı bir toplumda etkili iletişim önemlidir. İletişim eksikliği, insanlar arasında anlayışsızlık, güvensizlik ve çatışmaların artmasına neden olur. İnsanların birbirleriyle etkileşime geçme yerine sanal ortamlarda izole olmaları ve sadece kendi düşüncesine yakin kisilerle iletişim kurma çabası ve ayrışma
-Eşitsizlik ve adaletsizlik: Toplumda yaygın adaletsizlik ve eşitsizlik hissi,moral bozukluğuö toplumsal huzursuzluğa ve hoşgörüsüzlüğe yol açar. Gelir eşitsizliği, fırsat eşitsizliği, cinsiyet ve etnik köken temelinde ayrımcılık gibi faktörler, toplumsal dengenin bozulmasına ve güvensizliğin artmasına katkıda bulunur.
-Kurumsal güvensizlik: Toplumda güçlü ve işlevsel kurumların olmaması, hukukun üstünlüğünün zedelenmesi veya yozlaşması, yönetimde şeffaflık eksikliği ve yolsuzluk gibi faktörler, toplumun çürümesine yol açar. Kurumsal güvensizlik, toplumun temel işleyişine ve sosyal düzenine olan güveni sarsar.
-Değişen demografik yapı: Toplumun nüfus demografik yapısında meydana gelen değişiklikler, kültürel çatışmalara ve toplumsal uyumsuzluklara neden olur. Göç, etnik gruplar arasında gerilimlere yol açar ve aidiyet duygularını zayıflatir.
Bu faktörlerin yanı sıra, eğitim sistemi, medya, siyasi liderlik, aile yapısı ve kültürel dinamikler gibi diğer unsurlar da toplumun çürümesine etki eder. Toplumun çürümesinin önlenmesi veya tersine çevrilmesi için, insanların değerlerine ve etik değerlere sahip çıkması, eşitlik ve adaletin sağlanması, iletişim ve dayanışmanın güçlendirilmesi gibi çeşitli önlemler alınması gerekir.
Genellikle bu önlemleri alma görevi genellikle MUHALEFETE düşer.. 
Emile Durkheim: toplumun çürümesini "anomi" olarak adlandırdığı kavramla açıklamıştır. Ona göre, toplumda ortak değerlerin zayıflaması veya yok olması durumunda bireyler arasında bir normatif boşluk oluşur. Bu da bireylerin istikrarsızlık, anlamsızlık ve düşük toplumsal bağlılık hissi yaşamasına neden olur.
Max Weber: Max Weber, modern toplumun çürümesini "rasyonalizasyon" süreciyle ilişkilendirir. Ona göre, modernleşme ve endüstrileşme ile birlikte toplumda ahlaki değerlerin yerini rasyonel hesaplamalar alır. Bu durum, insanların kendi çıkarlarını ön plana çıkarmasına, bireycilik ve materyalizmin yaygınlaşmasına yol açar.
Karl Marx: Karl Marx, kapitalist toplumun çürümesini sınıf çatışmaları ve ekonomik eşitsizliklerle ilişkilendirir. Marx'a göre, kapitalizmde sınıf ayrımları ve sömürü toplumsal dengenin bozulmasına ve birçok soruna neden olur. Toplumun çürümesini ancak sınıf mücadelesi sonucunda sosyalizm ve adil bir toplum düzeniyle engellenebilir, der.
Michel Foucault: Michel Foucault, toplumun çürümesini "disiplin ve kontrol" mekanizmalarının aşırı kullanımıyla ilişkilendirir. Ona göre, modern toplumda hapishaneler, okullar, hastaneler gibi kurumlar bireylerin üzerinde disiplin ve kontrol uygular. Bu durum, bireylerin özgürlüklerini kısıtlar, normlara uyma baskısı yaratır ve insanların özne olmaktan çıkmasına yol açar.
Jean-Jacques Rousseau: Rousseau, toplumun çürümesini özel mülkiyetin ortaya çıkışına bağlar. Ona göre, insanların özel mülkiyet edinme arzusuyla başlayan rekabet, kıskançlık ve hoşgörüsüzlük gibi olumsuz duyguları tetikler. Rousseau, insanların doğal durumlarına geri dönerek, toplumsal düzenin sadeleştirilmesi gerektiğini savunur.
Bu sadece birkaç örnek 
11 notes · View notes
by-hulusi · 1 year
Text
✍️
Zülfü Livaneli diyor ki: "...Sorun, onun gitmesiyle bitmeyecektir.
Sorun onu iktidara getiren, üst üste dokuz seçim kazandıran, bir sürü yolsuzluk ve yönetim skandallarına rağmen körü körüne peşinden giden halktır.
Daha doğrusu halkın bir bölümüdür.
Bu halk yığının Anadolu müslümanlığıyla, gelenekle, ahlakla, haram helal kavramıyla, merhametle, şefkatle hiçbir ilgisi yoktur.
Köyden kente göçle başlayan, ne köylü ne kentli olabilen, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve literatürde lumpen proletarya olarak tanımlanmış olan kitledir bu.
AKP’ye oy vermiş olanların tümünü böyle yaftalamak doğru değil elbette.
İçlerinde düzgün ve samimiyetle oy veren seçmenler de olabilir.
Ama o kitlenin genel karakteristiği budur.
Bu kesim kendini önce arabesk müzikle gösterdi.
Güzelim türküleri, geleneksel şarkıları, Anadolu’nun büyük şiir geleneğini terk eden insanlar, bir anda mide bulandırıcı seslere, insanın kulağını tornavida gibi delen elektro bağlamalara, içinde hiçbir hakiki lirizm ve hüzün barındırmayan
‘’Ben de isterem!’’ saldırganlığına kaptırdı kendini.
Şehirler kaçak mahallelerle, üzerinde demir filizleri bırakılmış sıvasız çirkin yapılarla, lağım kokan mahallelerle doldu.
Suç oranı ve özellikle kadına karşı şiddet akıl almayacak ölçülerde arttı.
Bunun adına ‘’muhafazakarlık’’ denilebilir mi? Elbette denilemez.
Aşağı yukarı sayıları kırk milyon dolayında tahmin edilen bu kitle Itri,
Mimar Sinan estetiğine de sahip değildir; Anadolu’da yüzyıllarca aydınlık bir nehir gibi akmış olan Karacaoğlan, Pir Sultan, Dadaloğlu temizliğine de.
Dolayısıyla bu kesim muhafazakar değil,
Türkiye’ye çarpık ve ahlak ölçülerinden yoksun bir ‘’modernleşme’’
sunan yeni bir oluşumdur.
Lafı uzatmadan söyleyeyim.
Bu kesimin hayatta en çok nefret ettiği model uygarlaşma, kültür, temizlik ve zarafet simgesi Mustafa Kemal Atatürk,
kanıyla canıyla savunduğu lideri ise şimdiki cumhurbaşkanıdır.
Kimse kendini aldatmasın. Sayıları çok kalabalık olan bu kesim, ne olursa olsun, hangi skandal patlarsa patlasın sonuna kadar liderini destekleyecek ve Cumhuriyet’e karşı çıkacaktır. Erdoğan siyasi ömrünü tamamlasa da ona benzeyen başka bir lider bulmakta gecikmeyecektir.
Çünkü Türkiye’nin çürüyen kesimi , bu bozulmayı önce müzikle, sonra hayatımızın her alanına egemen olan lumpenleşme ve arabeskleşmeyle ifade etmeye devam ediyor.
Gafil aydınlardan (!) destek alan lümpen kültür, örgütlü cehaletle beslenerek kılcal damarlarımıza kadar yayılıyor.
Bu manzaraya, lumpenlerin ele geçirdiği muazzam para ve iktidar gücünü de eklerseniz geleceğin hiçbirimiz için kolay olmadığı çok açık.
Erdoğan bu kitlenin lideridir ve onun yokluğunda yeni bir lider bulacaklarına hiçbir kuşku yok.
Mustafa Kemal aydınlığını savunan kitleler birleşene ve kendi aralarındaki çelişkileri gidererek, evrensel değerleri savunan bir Türkiye kültürü yaratana kadar acılar devam edecek.
•Z. Livaneli
8 notes · View notes
aynodndr · 5 months
Text
Tumblr media
Özlediğim çok şey var geçen zamanlardan.
“Biz eskiden” diye başlayan cümlelerin
sevdalısıyım adeta…
Lakin,
getiremiyorum özlediğim hiçbir şeyi geri.
Giden gitti, kalan sağlar da bizden değil.
Modernleşme kisvesi altında,yozlaşmış, katılaşmış, yabancılaşmış.
Bir sürü sahte insan figürü var etrafta…
Keşke hiç büyümeseydik.
Sadece sevgiyle başladığımız bu hayatta,
bu vefasız, bu nankör günleri,
hiç görmeseydik keşke…
______Biz hep çocuk kalmalıydık aslında:
İki misket, bir ekmek arası, birkaç sapanla
Yenilikmiş,
modernleşmeymiş geç bunlari eskici diye bağıran o adamı özledim bir de o eski zamanları...
Alıntı
5 notes · View notes
celalyesilyurt · 2 years
Text
Modern insan nasıl beslendiği konusuna odaklandığı gibi nasıl yaşadığı konusuna odaklansa; bazı yiyecekleri hayatından çıkarttığı kadar kolay biçimde bazı endişeleri hayatından kovabilse, ne çok şey değişecek! 
Haşmet Babaoğlu
0 notes
rashback · 9 months
Text
Yakın Çağda Osmanlı Eğitim Sistemi
Tumblr media
Yakın çağda Osmanlı eğitim sistemi, 18. yüzyılda özellikle batıya yönelik modernleşme hareketinde bulunmuştur. Bunun asıl nedeni toprak ve askeri donanmayı kaybetmeme amacıdır. Modernleşme eğitimi ikiye ayırmıştır bunla modern eğitim ve geleneksel eğitimdir.
https://www.tarihte.net/
2 notes · View notes
haziranzede · 10 months
Text
köylü olmak ayıp mı?
en baştan cevabı verip, sonra kendimce izah edeyim: köylülük köyünde kalırsa ayıp değil, büyük şehire gelip de köylülüğüne devam ediyorsan ve şehri köyüne benzetmeye çalışıyorsan ayıp.
neresinden başlasak, nasıl anlatsam az kalır, eksik kalır. ama durumun vahamiyetini anlamak için bir kaç izah yetecektir.
bin yıllık medeniyeti olan şehitlerimiz artık birer köy. köyden gelen düzensiz ve eğitimsiz göç malesef şehri menfi manada dönüştürdü. diploma ve nüfüz sahibi olan köylü ve şehitleşmemiş ınsanalr ise nüfüzlarınında gücüyle köylülüğü matah bişeye dönüştürdü.
Osmanlı döneminde modernleşme süreci başlamıştı. bunu anlamanız için "son Osmanlı hanedanı" murat Bardakçı beyefendinin hazırladığı belgeseli izlemenizi tavsiye ederim. son halife ve padişahların yaşadığı İslam ve yaşadığı Türklük bizim hayalimizden ve dizilerde gösterilerden çok uzak. bugün bizim İslam ve Türk kültürü olarak hayal ettiğimiz çoğu şey taşra, kasaba ve köy kültürü.
toplumda 100 insana Hz Ömer nasıl biriydi desek büyük çoğunluğu; taşrali, köylü ve kasabalı bir insan profili çizecektir..
halbuki hz.ömer ; kentli, kültürlü, entellektuel, tüccar, yönetici, diplamazı bilen bir insandı.
Jon Türklerle başlalyan aydın sınıfın Avrupa sevgisi bu toplumu daha da kötü bir vaziyete düşürdü. şehirli olmayı, Avrupalı olmak, dinsiz olmak sandık. halbuki peygamber efendimiz (sav) yesribe hicret edince şehrin ismini medeni ile aynı kökten gelen Medine ismiyle değiştirmişti.
İslam devletinin yöneticileri, akıl takımı şehirliydi ve bazıları ise Mekke ve Medine dışındaki büyük şehirlerden gelmiş insanlardı.
Osmanlı devleti zamanında İstanbul her isteyenin giremediği, eğitimin, siyasetin , kültürün başkentiydi.
bugün ise İstanbul koskocaman bir köy. köydeki ahlak ve görgüleriyle şehirde işlerini yürüte yürüte şehri yaşanmaz bir hale getirdiler.
2 notes · View notes
cagdasyatirim · 1 year
Text
"..Sorun, onun gitmesiyle bitmeyecektir. Sorun onu iktidara getiren, üst üste dokuz seçim kazandıran, bir sürü yolsuzluk ve yönetim skandallarına rağmen körü körüne peşinden giden halktır. Daha doğrusu halkın bir bölümüdür. Bu halk yığının Anadolu müslümanlığıyla, gelenekle, ahlakla, haram helal kavramıyla, merhametle, şefkatle hiçbir ilgisi yoktur. Köyden kente göçle başlayan, ne köylü ne kentli olabilen, bütün değer ölçülerinden kopmuş, vahşi birer yaratık haline gelmiş, talandan yalandan pay kapmaya çalışan ve literatürde lumpen proletarya olarak tanımlanmış olan kitledir bu. AKP’ye oy vermiş olanların tümünü böyle yaftalamak doğru değil elbette. İçlerinde düzgün ve samimiyetle oy veren seçmenler de olabilir. Ama o kitlenin genel karakteristiği budur. Bu kesim kendini önce arabesk müzikle gösterdi. Güzelim türküleri, geleneksel şarkıları, Anadolu’nun büyük şiir geleneğini terk eden insanlar, bir anda mide bulandırıcı seslere, insanın kulağını tornavida gibi delen elektro bağlamalara, içinde hiçbir hakiki lirizm ve hüzün barındırmayan ‘’Ben de isterem!’’ saldırganlığına kaptırdı kendini. Şehirler kaçak mahallelerle, üzerinde demir filizleri bırakılmış sıvasız çirkin yapılarla, lağım kokan mahallelerle doldu. Suç oranı ve özellikle kadına karşı şiddet akıl almayacak ölçülerde arttı. Bunun adına ‘’muhafazakarlık’’ denilebilir mi? Elbette denilemez. Aşağı yukarı sayıları kırk milyon dolayında tahmin edilen bu kitle Itri, Mimar Sinan estetiğine de sahip değildir; Anadolu’da yüzyıllarca aydınlık bir nehir gibi akmış olan Karacaoğlan, Pir Sultan, Dadaloğlu temizliğine de. Dolayısıyla bu kesim muhafazakar değil, Türkiye’ye çarpık ve ahlak ölçülerinden yoksun bir ‘’modernleşme’’ sunan yeni bir oluşumdur. Lafı uzatmadan söyleyeyim. Bu kesimin hayatta en çok nefret ettiği model uygarlaşma, kültür, temizlik ve zarafet simgesi Mustafa Kemal Atatürk, kanıyla canıyla savunduğu lideri ise şimdiki cumhurbaşkanıdır. Kimse kendini aldatmasın. Sayıları çok kalabalık olan bu kesim, ne olursa olsun, hangi skandal patlarsa patlasın sonuna kadar liderini destekleyecek ve Cumhuriyet’e karşı çıkacaktır. Erdoğan siyasi ömrünü tamamlasa da ona benzeyen başka bir lider bulmakta gecikmeyecektir. Çünkü Türkiye’nin çürüyen kesimi , bu bozulmayı önce müzikle, sonra hayatımızın her alanına egemen olan lumpenleşme ve arabeskleşmeyle ifade etmeye devam ediyor. Gafil aydınlardan (!) destek alan lümpen kültür, örgütlü cehaletle beslenerek kılcal damarlarımıza kadar yayılıyor. Bu manzaraya, lumpenlerin ele geçirdiği muazzam para ve iktidar gücünü de eklerseniz geleceğin hiçbirimiz için kolay olmadığı çok açık. Erdoğan bu kitlenin lideridir ve onun yokluğunda yeni bir lider bulacaklarına hiçbir kuşku yok. Mustafa Kemal aydınlığını savunan kitleler birleşene ve kendi aralarındaki çelişkileri gidererek, evrensel değerleri savunan bir Türkiye kültürü yaratana kadar acılar devam edecek. Zülfü Livaneli
3 notes · View notes
dipnotski · 1 year
Text
Erol Çiydem – Modernleşme Aracı Olarak Eğitim (2022)
Erol Çiydem – Modernleşme Aracı Olarak Eğitim (2022)
Osmanlı modernleşmesi, Batı dışı toplumda başlatılmış bir koşudur. Bu koşuda ilk adımlar XVIII. yüzyılın başlarında atıldı. On dokuzuncu yüzyıl ise Osmanlı İmparatorluğu’nda sınırlı bir alanda başlatılmış olan modernleşmenin tüm toplumu içine alacak şekilde genişletildiği bir süreci ifade etmektedir. Bu yüzyıl, Osmanlı İmparatorluğu’nda siyasi, iktisadi ve askerî açıdan olduğu kadar toplumsal…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes