Selam dostum, 18 güzel bir yaş. Bu sene sürekli cool olmaya çalışacaksın. Ne olur gülümse, 1 yılın var. Seneye majör depresyonla tanışacaksın. Sonra yokuş, birkaç gri birkaç kara. Bağımlı olacaksın ilaçlara. Kimseye diyemeyeceksin bunları geceye diyeceksin. İntihar etmeyi deneme zaten beceremeyeceksin. Bir tek şarkılardan zevk alacaksın. Hatta okulu dahi bırakıp rap yapacaksın. Ne olur oku çünkü bir gün rap seni terk edecek. İşte o gün bir bodrum katında aç kalacaksın..
“Aşk güzel şey” der; sevdanın biri. İlhamın vuslat seferinden susuşlara gark ettiğim bekleyiş sayısınca çoğaltırım onu kalbimde. “Biri yok mu, aşk yok mu?” der; gönül saadetimden uçan martılar onun şehrinde yaşamak heyecanına sarılır birden; ben onunla her gün içimden konuştum yokluğunda. Derinden söyledim ona, onu sevmeyi sevdiğimi. Bir başkasıyla olunmayacağını bilmiyor muydu? Onun varlığında aşk her gün temize çekilirken hiç konuşmazken bile bende var olduğunu bilmiyor muydu?
Çelişki veryansınlarında volta atıyorum. Sesi, cennetin öz evladı; gülüşü, kaldırımlara döşenen sevda umudunun bitmez samimiyeti... Özlediğim sesinde temize çektim bugün kendimi, o konuştu; ben dinledim. Konuşamadım...
İnsan, neden sevmeyi garip bir yoklukta tüketir? Tek bir kişinin mutluluğunda demlenmez mi sabahların geceye eren kalpte kalışı?
Kalbimdeki kelebeklerin bugün uyanış vaktiydi; sadece sesini duymakla böyle olduysa bu kalp, bu aşk kaç ömürde kaç mutluluk yaşar?
Aklımın köyünün muhtarı olmuş, artık nasıl vazgeçilir ki? Kaç seneyi devirsem aklımda, kaç seneyi çıkarsam susuşumdan gönül bir tek ona paramparça. Başkasıyla olunur mu ki?
Başkası sevilir mi ki? O varken bir başkası mümkün mü ki? Çiçekten böcekten doğadan pay alır da aşk; onun kalbi harflere değdikçe mutluluk kalbimde yuva kurmaz mı ki?
Sadece kalbinin rüzgarında salınmak isterim. Sadece kalbinin rüzgarında yaprak olmak isterim. Bir belalı başa aşk, bir varlığa ömür olmak isterim. Bilse bir...
Onun kalbinde demlenip varışa ulaşan sevda naçarlığı olup dizilirim belki akşama. Gecenin güftesi onu çalıyorken bana.
Sen şimdi, merhabanın hoşluklarla salınıp kalpte can bulduğu sevgili, geniş bir varlığın yıllara meydan okuyan kalp müptelası; hatırının hep kalışında sakla beni.
Müebbet kalbimin ceza yediği suallere bir selam ver. Hep kalıp çok kal, hiç gitmeyip hep kal bende.
Seviyor şarkılarında salınıp güneşle merhaba diyen kuşlar uçuyor aşka, sevdanın dinlencesinde leylekler de söz ediyor kalbimden. Buradasın sevdiğim; kalbimin yamacındaki en taze gökyüzünde. Sana doğmak nasipse bana senden yana sevda rütbesi yükseliyor sevdiğim.
Bir günde on gün sever gibi, bir ömürde yirmi yıllık bekler gibi. Asrı saadetin kirpiklerinde canlandı gözlerimin yeşili; keşke sende de yalnızca ‘ben’ olabilseydi...
Yine uzun bir ara oldu. Her gün yazmak aklıma geliyor aslında ama erteliyorum. Büyük oranda keyifsizliğimden. Geçen hafta seansım vardı. Doktora buraya döndüğümden bahsettim, çok iyi yapmışsın dedi. Hissettiklerimizi karşımızdakine anlatamıyorsak ya da anlattığımız halde anlaşılmıyorsak onu başka bir şekilde dışarı atmak her zaman tavsiye ettiğimiz bir şeydir, yazmak bunun en sağlıklı yollarından biri dedi ardından da. Yazalım bakalım.
Değişen pek bir şey yok. Mutsuzum genel olarak. Sık sık gereksiz tartışmalara giriyoruz evde. Ablam patlamaya hazır bomba gibi. Teze sadece bir gün baktım, o da seanstan önceki gündü. Doktorda da her gün 1-1,5 saat bakma kararı almıştık ama bir kere bile uygulamadım. Gitmiyor elim. Zorunlu işler dışında hiçbir şeye gitmiyor. Zorunluları da hızla halledip kurtulma dürtüsüyle yapıyorum. Bugün de geceye kadar bitirmem gereken bir son okuma var ama onu yapabilirim sanırım, bugün biraz daha iyiyim.
Bu hafta pazar sırası bende. Sonrasında dışarı çıkıp çalışmak için pazara erken gittim, nispeten daha az kalabalıktı. Pazarda ışkın buldum, reyhan aldım falan. Neredeyse eski Erva gibi. Uzaktaki bir dosta selam eder miktarda çok hafif mutluluğumsu bir his verdi. O gazla pazar alışverişini hızlı hızlı değil olabildiği kadar aheste yapabilmeyi denedim, biraz oldu. Daha önce de söylemiştim, eskiden hayata tutunduğum bir daldı pazar alışverişleri çünkü keyif alıyordum, yapmayınca azar işitmiyor laf yemiyordum vs. vs. Zaten hayata tutunma isteğim de kalmadı bu süreçte. Zorunlu olduğum için yapıyorum iki haftada bir. Geçen yıl düşüp burnumu kırana kadar nefret ede ede her hafta yapıyordum bir de. Hatırlamak bile sinirimi bozuyor.
Pazardan aldığım reyhandan fidelik kırdım, geçen sefer fesleğeni yapmıştım hatırlarsanız, bayramdan döndüğümde köklenmiş buldum, anneannemden getirdiğim çileklerle birlikte ektim. İnşallah tutar hepsi. Şimdi sırada nane ve reyhan var. İnşallah güzel köklenirler.
Dün her şeyi bırakıp 1,5 aydır tahrir yapmamı bekleyen tabağımı tahrirledim. Elim yabancılaştığı için çok hatalı oldu, sinirlerim bozuldu. Kenarlarını yapmadan tahrirledim o yüzden. Belki de hiç yapmam kenar süsünü. Oysa bu bir reprodüksiyon, tam olması gerekir. Neyse.
Şimdi kalkıp abdest alıp hazırlanacak ve dışarı çıkacak gücü bulmam lazım kendimde ki geçen her dakika yapmayacakmışım hissi daha çok artıyor. Direnebilecek miyim göreceğiz.
Update
On dk daha oyalanıp hazırlandım ve evden çıktım. Son okumanın ilk ve en önemli aşamasını hallettim, tekrarlayan hataları düzeltmeyi bitirdim. Şimdi okumayı bitireceğim, onun da 100 sayfası falan var, gerçi toplamda 140 sayfa zaten ama olsun. Çok güzel bir meyveli ıslak kek yedim bu da bonus. Hadi bakalım.
Update 2
İlk updatei yazıp okumaya başladıktan beş dk sonra annem aradı. Eve gelebilirsin artık dedi. Öyle olunca 2-3 sayfa daha okuyup eve gittim. Yemekte bir türlü yiyemedim, çorbadan sonra kalktım koltuğa uzandım güya iki dk uzanıp kalkıp yemek yiyecektim ama kaldım orada. Sonra anneannemler aradık günlük görüntülü görüşmemizi yaptık ben biraz daha koltukta yatar vaziyette telefonda takıldım sonra saate bi baktım 21.46. Benim geceye bitmesi gereken bir okumam ve 100 sayfam var ben hayırdır ben aklımı mı yitirdim diye düşünerek fırladım ve bilgisayarı kaptım. Yaparken sürekli “bu kesin gece yarısını geçecek, tam da uyku düzenim oluşuyor gibiydi” şeklinde düşüncelerle doluydum ama ilginç bir şekilde 23.30’da bitti. Ki aralarda sürekli whatsapp yazışması yapmam da gerekti. Ama bu işi yayıncı arkadaşımın işi görülsün, darda kalmasın düşüncesiyle almıştım, herhalde o niyetimin bereketini gördüm. Neyse çok şükür ki mazeret bildirmeme gerek kalmadan vaktinden de önce bitirdim.
Bitirdikten sonra kalktım tenekeden bal doldurdum. Annem bir haftadır söylüyor ben de her seferinde ona iki sağlıklı insan gerekiyor tek yapamam diyorum. Asla müsait anlarımız denk düşmüyor ama ben sürekli laf yemeye devam ediyorum. Çay sofrasında da aynı muhabbet oldu, 10 sayfam kaldı bitsin beraber dolduralım dedim. Bitince kalktım anneme haber verip tenekenin yanına geçtim. Teneke dediğim en büyük boy, 5 lt değil yani. Bekledim gelmedi. Mecbur kaldırdım tenekeyi dolduruyorum ama belim boynum bacaklarım bitti. İkinci kabı tenekenin altına o vaziyette geçirmem imkansız. Seslendim içeri. Kendi gelmek yerine ablamı gönderdi. Sadece bir kabı alıp diğerini koydu parmağının ucuyla bile destek vermedi tenekeye tabii ki. Sonra da tenekeyi iyi sil diye talimat verip gitti. Harika. Neyse en azından laf yemeyeceğim daha fazla.
Tatil dönüşü kardeşimin gözü enfeksiyon kapmıştı, gözleri şişti, aktı, korkunçtu. Sonra ablam oldu ama o evdeki ilaçları kullandığı İçin hafif atlattı. Şimdi de annemin gözü olmuş ve benim de gözüm kaşınıyor. İnşallah benimki alerjiden kaşınıyordur. Yüzümü bu düşüncelerle temizledim, kremlerimi sürdüm. Temizlik+krem rutinini buraya ilk yazdığım günden beri hiç kırmadım hamdolsun. İnşallah devamında da kırmam ve bu rutine yeni adımlar ekleyebilirim. Ve şimdi inşallah güzel bir uyku çekebilirim.
yüzüme vuran güneş. esen rüzgar. açılan şarkı ve şiirler. dolan gözlerim. saklamak adına göğü izleyişim. birkaç kuş sesi. titreyen ellerim. çakmağın yanışı. dumanın ciğerlerime girişi. ve bir şeylerin içimdeki yıkımı. kelimeler tarifsiz bu saatten sonra. ayaklarım yan basıyor kaldırımlara. birkaç kahve ve sigara. sabah, öğlen ve akşam. bir park köşesi. hep kaybedişim ve altında kalışım. umutla yazdığım satırları anımsamak yakıyor canımı. şuan içimde yanan ateş beni de yakıyor. anlatmak boşuna. yaşamak amaçsız. düzene koymaya çalışmaktan ziyade yıkıyorum her şeyi. dağılıyorum. dağıtıyorum. yanıyorum. yakıyorum. çaresizliğimi kollarıma kazıdım. sigarama anlattım. bir şeyler yaptım. ama kurtulamadım. sokaklardan geçen insanları inceledim. içlerinde olan bir yere yetişme arzusunu anlamaya çalıştım. anlamayınca bıraktım, çabalamayı. araba camlarından yansımama bakmayı kestim. çok sigara içtim. zarar verdim. en çok kendime. sustum. konuşanları da susturdum. şiirler ve şarkıları susturdum. müziğin sesini kıstım. dünyayla olan bağımın kopuşunu izledim. ev denen yere sabah çıktım, akşam girdim. biraz küfür işittim. bundan sağır sana kulaklarım. anlatmadım. anlatmayı geçtim birkaç kelime bile söylemedim. yüzüme bir gülüş kondurmadım. kalbimin acısını durdurmadım. şeytanlarıma kulak verdim. ölümü zikreden seslere kayıtsız kalmadım. akşam saatleri. sokaklara çıktım. ayyaşlara selam verdim. sorsan tanırlar beni. sokak lambalarını izledim. aynada gördüğüm bedene küfürler bahşettim. hiçbir şey olmamış gibi kahkaha attım. yankılandı sesim. kendimden iğrendim. iliklerime işleyen korkunun üzerine gittim. biraz dayak yedim. bundan sana sarılmamam. bağımlılıklarımı gün yüzüne çıkarttım. günler boyu bekledim. sokak lambalarının sönüş saatlerini ezberledim. geceye kan sundum. affedilmek için hiçbir şey yapmadım. kalpsizliği öğrendim. bir şeyler yaptım. iğrenç bir insan oldum.
Bakmayın siz benim kuru bir yaprak gibi sallandığıma, Köküm sağlamdır sarsılsam da kopmam dalımdan. Öyle kolay değil, rüzgarın önüne kapılıp gitmem. Son ana kadar vazgeçmem yaşamaktan. Ne fırtınalar koptu benim hayat dallarımda. Hiç birinde vazgeçmedim umutlarımdan... İçimde kıyametler kopsa da ben baharıyım yarınlarımın. Çiçek açarım her kışın ardından...
Bir anda herkes öğrendi. Tüm iş yeri. Benim tarafımdaki kişi gitmiş onların tarafına söylemiş.
O pisliğe hiç söylemek istemiyordum, pisliğin karısı gitmiş söylemiş herkese.Böyle bir günün stresini tek başıma yaşıyorum. Çünkü dün geceye geri dönelim.
Yemekten sonra yorgunluktan uyuyakalmışım, Ş beni kaldırmaya çalıştı ara ara uyandım ama sızmışım. Sonra ben uyandım, Ş uyuyakalmış. Ben de uyansın kalsın diye onu uyandırdım saat geç oluyordu çünkü. Tüm sevecenliğim ile uyandırmaya çalışırken çok sinirlendi bir anda kalktı. Bana bağırmaya başladı, kendin uyudun uykunu aldın, beni dürtüyorsun. Elimden tokayı aldı attı. Sürekli bağırdı ben de ona bağırdım. Kapıyı çarptım çıktım. Geldi sonra yine bağırmaya devam etti. O kadar çok bağırdı ki ne dedi bilmiyorum, dinlemedim. Tüm travmalarım geldi. Sinir boşalması yaşadı üzerimde. Gitmekle tehdit etti ben de giderken ışığı kapatmasını söyledim. Benim için sırf akşamları yorgun argın geliyormuş, ben ondan daha yoğun çalışıyorum. Her akşam yemek hazırlamaya çalışıyorum.
Kendisinde defalarca uyuyakaldığında tek yaptığım üstünü örtmek oldu. Sabah da mesaj atmadı. İyi bok yedin minvalinde senin ki herkese söylemiş haberin olsun tarzında bir şeyler söyledi. Ben de çok sert konuştum. Olayı whatsapptan mesaj attım detayları öğrenip, yorum yaptı. Sonra cevap vermedi. Akşam çıkarken onun ekibinde gördüm. Herkesin bildiğini bildiğim ekip artık. Suratına çok pis bakış attım, selam vermeden geçtim. Ortalık buz gibi oldu. İletişim kurma isteğim yok, küs olmak da canımı sıkıyor. Bana bağırmasını ve yaptığı tehdit vari konuşmayı sindiremiyorum. Yüzük takmamıza sayılı gün kaldı. Bunu aşabilecek miyiz?
Beni sevdiğini söylediğinde yalan mıydı hepsi? Heves miydi? Şimdi geçti mi?