Tumgik
#benim hayat?m
Text
aynalar da insanlar gibi hepsi farklı birini gösteriyor insan'a
14 notes · View notes
m1rspostsblog · 2 years
Text
Tumblr media
ÇOK SALAVAT İLE DEĞİŞEN HAYAT
İsmim Hatice, lise öğrencisiyim.
Müzik dinlemeyi ,televizyon izlemeyi çok severim. Okul çıkışı arkadaşlarla kafede oturur sonra eve giderim.
Başımdan geçen bir olayı size anlatmak istiyorum. Okulda üç aylar ile ilgili din kültürü öğretmenimiz bilgiler veriyordu. Şaban ayına girdiğimiz de öğretmenimiz bir proje den bahsetti.
Şaban ayı Rasulumuzun ayı olduğu için bu ayda herkes bol salavat çekecek, sanki rasulullah gelmiş gibi hareket edecekti.
Bazi arkadaşlar buna çok sevindi. Benim pek ilgimi çekmedi. Rasulullah nasıl gelecekti inanmadım.ogretmenimiz hepimize tesbih Matik almış.
En çok çeken büyük ödülü kazanacaktı.
Ödulun ne olduğu bilinmiyordu. Zikirmatigi elime aldığımda çok komik gelmişti. Annem her aldığında dalga geçiyordum.
Okul çıkışı arkadaşlar kafeye gitmek istediler. ilk önce tamam dedim sonra içimde bir ses gitme diyordu.
Vazgeçtim . Eve yürüyerek giderken öğretmenimin verdiği zikir Matik elimde farkında olmadan salavat çekiyordum . Eve girdiğimde annem şaşırdı, hayırdır Hatice erkencisin hastamısın dedi, yok dedim. Elimdeki zikir matigi görünce güldü.
En çok Salavatı şerife çekene sürpriz bir hediye olduğunu söyledi m. Annem çok mutlu oldu. Artık evimize rasulullah gelmişti. Nasıl davranmam gerekiyordu araştırma yapmalıyım .
Elimdeki zikir matik ile odama geçtim. Zikir matigi aynanın önünde bırakıp kulaklık taktım. Müzik dinlemeyi düşündüm. Müziği açtım ama neden bilmem içimden dinlemek gelmedi.
Rasulullah evimizdeydi, müzik dinlememe razı olacakmıydı.
Müzigi kapattım. Tekrar salavat getirmeye başladım, Namazlarımı kıldım.
Annem ve babam çok şaşkın, hemde çok mutluydu. Gece yatmadan babama sabah namazına kaldırırmısın dedim, tabi kızım dedi.
Yattım içimde çok güzel bir duygu vardı. Sabah bir ses Hatice haydi namaza dedi.
Tamam baba deyip yataktan fırladım , abdest aldım ezan okunuyordu. Babamı aradım odalarda yoktu. Yatak odasına gittim. Yeni kalkmış beni çağıracaktı.
Şaşırdım beni çağıran kimdi peki ?
Artık her sabah beni biri namaza çağırıyordu. Rasulullah evimizdegibi düşünmeye başladığımdan beri herşey değişti.
Artık müzik dinleyemiyordum, televizyona bakmıyor dum, annem babam kardeşim hepimiz evimizde bir misafir olduğunu biliyor ve hissediyorduk.
Salavatlar çekiyorduk. Ay sonu gelmişti, öğretmen salavatları topluyordu.
Herkes çektiği sayıyı söylüyor öğretmen kaydediyordu. Ben salavat sayısını söyleyince öğretmen şaşırdı.
İki hafta sonra müdür birinciyi açıkladı ve birinci ben olmuştum. Sürpriz ödülü ben kazandım.
Ödül için çok heyecanlanmadım. Ya tablet veya kitaptır diye düşündüm. Annem babam kardeşim herkes geldi. Müdür bütün okulun önünde ödülü açıkladı.
Birinci umreye gidecekti. Ben şok oldum. Hiç beklemiyordum. O kadar mutlu oldum ki anlatamam beni namaza çağıran evine davet etmiş meğer. Ondan sonra hayatım değişti şuan 35 yaşındayım . Din kültürü öğretmenligi yapıyorum. Ve her sene bu projeyi bende öğrencilerime uyguluyorum.
Allah ögretmenimden razı olsun inşaALLAH.
23 notes · View notes
agircezamahkemesi · 2 years
Text
Sevgilim Hayat
Karakterler
(A) Avukat
(H) Hâkim
(M) Hayat Mahkûmu
(Z) Hayat
(İ) İzleyici
1.Bölüm
H: Yaz kızım , mahkûm hakkındaki iddialara itiraz edilmesi neticesinde ilk duruşmayı açıyorum.
( Salondaki izleyicilerden alkış gelir. )
A: Sayın hâkim, müvekkilimin içinde bulunduğu kervan geçmez düşünceler hepimizi derinden üzmektedir. Kendisi son derece yalnız bir ruh taşımaktadır. Son günlerde cezaevindeki koridorlarda yüz üstü olacak şekilde sürünerek yürümesi, bu ruhun ne denli ağır geldiğini göstermektedir.
Z: İtiraz ediyorum. Mahkûmun benden alacağı olduğunu iddia ederek sürekli kendini zavallı durumuna düşürmeye çalışması göz boyamaktan başka birşey değildir. Ne istedi de vermedim Sayın Hâkim.
H: Evet, ne istedi senden ?
Z: Benden kendisi için yaşayacak bir aşk, öleceği gün için birkaç arkadaş, bir de benim için verdiği emeklerin karşılığı... Kendisine kalsa benim için çalışıyor.
A: Hayır efendim! Bu ifadelerin hepsi müvekkilimi küçük düşürme çabasıdır. Asılsız iddialar ile mahkemeyi yanlış yönlendirmek istiyor.
(İzleyicilerin arasından biri kalkarak bağırır.)
İ: Mahkûm neden konuşmuyor !?
( Homurdanmalar başlar.)
H: Mahkemede sessizlik sağlansın. Yaz kızım, mahkûmun ifadesine başvuruldu.
M: Ben sıradan bir insanım , her gün yanından geçip gittiğiniz yada metroda, otobüste göz göze geldiğiniz. Tanımsız dertlere sahibim. Sorusu olmayan cevaplarım vardır mesela. Ne yazsam silerim. Şiirlerim kısadır. Kelimelerim basit ve alelade. Tozlanmış kitaplarım vardır. Eski yapıların arasında kaybolmak beni mutlu eder örneğin. Yıllanmış bakışlarım ile izlerim sizi göz kapaklarımın arkasından. Fikirlerim uçurumları aşar fakat bir küçük taş parçasında tökezler. Ruhumun ise denklemi kolaydır. Mutluluklarımı böler , acılarımı toplar , ceketimi çıkarır, valizimi toplar giderim.
***
Tumblr media
2 notes · View notes
seslimeram · 1 day
Text
Bir Gezi Meramı
Tumblr media
“Toplanma” kavramının bu farklı boyutu üzerinde çalışmanızın sebebi/motivasyonu neydi?
Çoğu insan gibi ben de Fas ve 2010’da Mısır’da, birkaç yıl sonra da Gezi Parkı’nda olan gösterilerle ilgileniyordum. Artan ve büyüyen ekonomik eşitsizliklere halkın dikkatini çeken Occupy Wallstreet eylemlerini de destekledim. Kitabım 2012-13 yılında, bu tarz toplumsal hareketlerin önemini anlamaya çalışırken şekil aldı. Bazıları Occupy’ın herhangi bir talepte bulunmadığını öne sürse de ben onların kamusal alan için talepte bulunduklarının oldukça aşikare olduğunu düşünüyordum. Berkeley’deki California Üniversitesi’nde, benim çalıştığım kampüste gerçekleşen gösterilerden bazıları, bir kamusal alan olarak üniversitede “hak talebinde bulunuyordu”. Böylece sorular çoğaldı: siyasal talebin bir “talep” olarak anlaşılması hangi biçimde olur? Bu talebin, söze dökülmüş bir eylem ya da önermeler dizisi olması mı gerekir; yoksa bir araya gelen bedenlerin sustuklarında dahi “konuştuklarını” söyleyebilir miyiz? İstanbul’da, Gezi Parkı’ndaki sessiz gösterilerin bazıları oldukça manidardır; özellikle de halka açık toplantılara yasak getirildiğinde. Daha sonra ise, Fransa’daki OHAL’in uzatılmasıyla rassemblement (toplanma) ve manifestation (gösteri) arasındaki ayrımla ilgilenmeye başladım. İnsanların bir araya gelmesi neden bir tehdit unsuru olarak görülüyordu? Demokrasiyi, onu yıkanlara karşı savunmaya çalışırken aslında toplantı yapma özgürlüğünü de savunmaya çalışmaz mıyız? İngilizceden Türkçeye çeviren: M. Taha Tunç
Gezi Direnişi, on bir yıllık bir tahayyül artık. Yok sayılanların, toplum katmanlarında hiç sayılmayanların, devlet için ötekilerin ve tüm o ötekisinin ötekisi olarak anılanların genel kabulden ret yanıtı alanların buluştuğu, birleştiği bir isyanın on birinci yılı. Tümden açık ve afaki bir biçimde daraltılmış bir kalıba dökülmek istenen insanların, kuşatılmaya artık hiç kesintisiz devam olunagelen bir demokrasi tahayyülünün sorgulandığı bir çatının on birinci yılı. Yetti artık ünleminin kimselere dokunmadan, kimseleri çekiştirmeden, sadece ve doğrudan birlikteliği sağlayabilen bir imecenin eseri olagelen Gezi. Judith Butler’ın da değindiği gibi sessizliğin içerisinde bir performansı değil doğrudan hayatın savunulmasına dair kelamın sahiplenildiği ilk doğrudan eylem silsilesi. On bir yıl sonra iş bugün bakakaldığımız bir direniş, yeniden yola çıkma, ihtimalleri salt / sırf doğrudan yana kullanma telaşının hak talebinde bulunabilmenin öncelikli sureti temsilinde her neresindeyiz bunun meselidir bu meram.
Çoğunluğun yanıltılarak, eksik gedik konularak, her gün ama her bir gün biraz daha açık bir biçimde köşeye kıstırılıp da köle kılındığı bir zeminde, bu ülkenin yurttaşlarının olmaz denileni var edebilmesinin cüretidir Gezi her şeyden önce. Alacağımız Var kısa makalesinde değindiğimiz gibi bir tahayyülün ehven olandan alıkonulana dair bir isyanın ta kendisidir Gezi. “Sözü anlamlandırabilmek için illa her şeyi mot a mot anlatmak yerine bazen dolaylı bazen başka şeylerle ilintileyerek ilerlemenin bir nevi mecburiyet olarak zikredildiği bir yerde hayat ne yandadır onun düşüncesini cismanileştirebileceğimiz ve tanımlandırabileceğimiz bir meskenin kendisidir limanlar.
Kendiliğinden harekete geçen, yol alan, iz süren yeni rotalar belirleyen akıl bütünlüğü için, imece için gözden kaçırılmaması gereken bir zemindir limanlar. Söz eylenirken, edilgen tavırlardan sıyrılıp bir şeylere tenezzül etmenin hiç de korkulacak bir şey olmadığı ortaya bir kere daha çıkarken, bozuk plak gibi kendini yineleyenin, her dem ezberden okuduğu yıkımla fecaatin övgüsüne karşı meram belki aksettirilmeyenleri, önemsenmeyenleri fark ettirecektir.
Ötekileştirilme vesilesiyle toplum katmanlarını kestirmeden soyutlanmaya ve düşünmemeye sevk eden erk karşısında halklar için Haziran Direnişi’nden bu yana geçen süre dahilinde pek çok farklı detay önümüze serildi. Kah apar topar örtbas etmeler gerçekleştirilirken kah aba altından sopalar sallanıp durulurken, kah anayasal haklarımız söz konusu bile edilmezken müsamaha / tolere değil hak olan birçok şey iptal edilirken, gasp edilirken, kıyılırken bir şeylere ayabilmek ve fark edebilmek mümkün olmuştur. Liman olarak atfetmeye çalıştığımız yapım yahut ta mesken bütün bu denk getirilenleri tartışabileceğimiz, sonuca ulaşabileceğimiz bir mahalin adıdır. Tek anlatmaya çalıştığımız budur.
İddialı vecizlerin, dolu dolu görünen cümlelerin birbiri ardına paslandığı, içeriğinin tam da nail olduğumuz, tecrübe ettiğimiz karanlığı görünür kılan bir sonuca evirildiği bir zaman diliminde sözü yeniden kotarmak, yola çıkabilmek elzem olandır. Tüm yalınlığıyla ve olanca gerçekliğiyle beraber. Dün olan bitenin geçip gitmiş olarak değerlendirilenlerin bir bakarsınız sekiz sütuna manşet edildiği yerde ertesi gün hiçbir esamesinin okunmamasıdır ezcümle paylaştığımız.
Hayatın bunca abluka altına alındığı, dijital gözetleyiciler ile kolaçan edildiği, kolluk kuvvetine olur olmadık akla zarar ne kadar hak varsa tahsis edildiği bir yerde, bu ülkede bir çok şeyin henüz başlangıcında olduğumuz bahsinin özetidir. Gördüğümüz, bildiğimiz ve artık nail olduğumuz yaşadığımız yerde hiçbir şekilde farklı bir bakışımın, sözü savunmanın mümkünatının zayıflatılmasıdır. Muhalif olmanın, bir yerlerde sözü yeniden kotarmanın, dile getirdiklerinden bilmediğimizi varsaydığımız nice yeni şeyi öğrenebilmenin bütün bunları üst üste koyarak farklı bir tecrübeyi tanımlandırmanın, oluşturmanın kırmızı çizgilere dokunmak olarak bir şekilde duyurulduğu yerde vahametten kurtulma çabasına daha kaç vardır.
Her gün başka bir şekilde başlanan yollar kat edilen, aşıldığı söylenen şeylerden sonra karşılaştığımız gri duvarları, ağır laf ebeliklerinde tecrübe ettirilenleri ve anlaşılmazlığı ne yana koymalıdır hangi yana? Al bir kaya.. düzeylerinde her günü meteor yağmuruna tutup duran erk-muktedir-iktidarın görece hakaretlerinin, had bildiriminden çok azarlarının ve paralelinde ortaya çıkan hiddeti daha fazla yüceltiminin mabadında suskunluk elzem midir? Nedir, nicedir. Hakkın tanziminden çok yerle yeksan edilerek, hiçleştirilerek daha fazla tahakküme zeminin arandığı bir yerde adaletin varlığından dem vurabilir miyiz? Levinas’dan yaptığımız alıntıda bahsedildiği üzere bir şeylerin ayırtına varabilmek, onun ne kadar körü körüne sahip çıkıldığını ifşaa ederek, kıyasıya eleştirerek söz konusu edilebilir bir mefhumken daha kaç gün her şeyi en başından anlatmamız gerekmektedir. Dilleri çatallaştıkça, had bildirimlerinden, laf salatalarından alenen uluorta eylenen kıyımlara, had bildirimlerine alkış tutmalara, zemin hazırlamalara, bilakis göz yumma hallerine varan bir düzlemde demokrasi hangi paketle gelecektir?”
Kesintisiz kılınanın cerahatli temsilini anlatmaya bu satırlar yeterli gelmeyecektir belki de. Gezi Direnişi sonrasında her günü yeniden bir esir alma, tehdit etme, tahakküme tam ve eksiksiz riayet sarmalı olarak biçimlendiren bir iktidar pratiğinin hedef kıldığı her şey hayatın aleniyetteki savunusunun da imkansızlığa aleni rehin edilmesini göstere gelir. Bu mudur, bu hallerle midir, yepyeni anayasa çalışmasını gerçekleştirecek ülke! Gezi Parkını muhafaza etmeyi ancak ve kata planlarına bağlı kalarak var edebilmiş, binbir tehdidi yine yeniden sunabilmiş olagelen bir aklın eyleyeceği herhangi bir şey sıradan için doğrudan bir umudu var edebilir mi? Demokrasi sahiden neydi ki? Gezi Parkından, Akbelen Ormanlarına, İkizdere, Kaz Dağları, Bergama'dan Kozak'a, Dersim'den Artvin'e ve Turgutlu'ya pek çok sahnede, Hidroelektrik Santrali projesinden, altın madenciliğine, toprağın alt üst edilip, doğanın geri dönülemeyecek talanlara rehin edilmesine, süreğen kılınan cendere halini var ederek mi yenilenir ülke? On bir koca yıl sonra varılan merhalenin utanç verici sureti de mi bir şeyleri aksettirmez, halen dank ettirmez!
Artı Gerçek’ten aktaralım: “Gezi eylemlerinin üzerinden 11 yıl geçti. Türkiye’nin birçok yerinde anmalar düzenlenirken eylemler sırasında öldürülen ailelerin de adalet arayışı sürüyor. Bu ailelerden biri de Okmeydanı'nda polisin sıktığı gaz fişeğiyle vurulan ve tedavi gördüğü hastanede 269 günün ardından 15 yaşındayken ölen Berkin Elvan’ın ailesi.
Berkin Elvan’ın öldürülmesi Türkiye’yi yasa boğarken anne Gülsüm Elvan acısı ve oğlu i��in yürüttüğü adalet mücadelesi adeta akıllara kazındı. Gülsüm Elvan’la 11 yıllık Gezi eylemlerini, Gezi’de yakınlarını kaybeden ailelerle olan bağlarını, hukuk mücadelelerinde dosya avukatlarından seçilmiş ve vekilliği hukuka aykırı bir şekilde düşürülmüş tutuklu Can Atalay’ı ve elbette Mart ayında ölümünün 10’uncu yılına giren Berkin’i konuştuk. Anne Gülsüm Elvan’a sorduğumuz sorular ve verdiği yanıtlar şöyle oldu:
Gezi eylemlerinin üzerinden 11 yıl geçti. Bu 11 yıl içerisinde adalete erişiminizi nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizin için ne anlam ifade ediyor bunca zaman?
Avukatımızın çabasıyla hukuk mücadelemizi bir yere kadar getirdik. Biliyorsunuz başlarda katili ortaya çıkarmadılar. Biz görüntülere ulaştık ve katili kanıtladık. Mahkeme heyeti kararın görülmesine iki duruşma kala değişti. Süreç zor ilerledi. Kasten adam öldürme suçundan ağırlaştırılmış müebbet alması gerekirken 16 yıl 8 ay bir ceza aldı. Yeterli mi? Hayır, çünkü katil hâlâ dışarıda. Bu benim canımı çok yakıyor. Can Atalay ile bu mücadeleyi vermiştik ama Can hala içerde."
Gezi davasından tutuklanan ve hakkında Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) verdiği iki ayrı hak ihlali kararı olan Can Atalay’ın tahliye edilmemesine karşın vekilliği Meclis kararıyla düşürüldü. Hakkında Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararı olan Osman Kavala ve onlarca insan hala Gezi davasından kaynaklı tutuklu. Toplumun bir kısmı uygulanmayan AYM ve AİHM kararlarını tartışıyor. Siz genel tabloyu nasıl değerlendiriyorsunuz?
"Gezi’de binlerce insan yer aldı. Ama içlerinden onlar seçildi. Osman Kavala sadece Gezi’ye destek verdi, başka bir şey yamadı. Ahmet Atakan hakkında bir soruşturma açılmazken Osman Kavala ağırlaştırılmış müebbet aldı. Bakın Ali İsmail’in (Korkmaz) katillerinin tamamı ceza almazken Çiğdem Mater gibi isimlere 18 yıl ceza verildi. Katiller içeride değil. Hepsi dışarıda. Bütün bunların yanında sekiz tane çocuk öldürüldü.
Bu insanlar neden içeride bilmiyorum. Adalet bakanı, meclis başkanı çıkıp açıklamalar yapıyor bunlar tatmin edici değil. Bahsi geçen kişiler neden içeride? Ellerinde silah yoktu. Çiğdem çekemediği belgesel için tutuklandı. Can avukat. Mine aynı şekilde mahkemelerine girip çıkıyordu. Bu haksızlık işte. Bir gerekçe yok. Canımız çok acıyor. Katiller dışarda benim oğlumun ölümünün üzerinden 10 yıl geçti. Ben çocuğumun mezarına gidemiyorum. Çünkü gidip diyemiyorum ki, “Oğlum, adaleti yerine getirdim, hesabını sordum diyemiyorum.” Ama Gezi bu ülkenin en değerli direnişiydi. Yapacakları AVM’ye herkes gidemezdi ama o parka herkes gidebilir. Gezi ak bir direnişti."
Berkin’in avukatlığını üstlenen Can Atalay ile yollarınız nasıl kesişti?
"Berkin hastanedeyken Can Atalay sürekli gidip geliyordu. Ben tabii o zamanlar pek kendimde değildim. Düşünün tam 269 gün boyunca aklım sadece bir yerdeydi. Ardından Gezi’nin 1’inci yıl dönümü geldi çattı. Ben Can Atalay’ı o gün avukat olduğunu öğrendim. O günden sonra da hiç kopamadık. Bizim için sadece bir avukat olmadı. Kızlarıma ağabey oldu, bazen onları alıp dışarıya çıkarıyordu. Aileden biri oldu bizim için çok değerli."
Berkin’den bahsetmek ister misin?
"Ben daha yeni yeni çocuğumun iyi halini hatırlıyorum. Hep yoğun bakımdaki hallerini hatırlıyordum. Koşmalarını iyi hallerini yeni yeni hatırlıyorum. 14 yaşında bir çocuktu. Oğluma mezuniyet töreni için kıyafet almıştım giyemedi çocuğum. Hala orada duruyor. Berkin’in bardağı, bir tabak yemeği, sandalyesi var ama kendisi yok. Onun yaşındaki çocuklara bakıyorum. Acaba diyorum nasıl olacaktı, bunun gibi mi olacaktı diye düşünüyorum hep. Ben hayal kuramıyorum artık. Her şeyimizi yok ettiler. Berkin neşemdi. Erken aldılar çocuğumu. Acımı bile yaşatmadılar. Şu anda ben yargılanıyorum. Ben çocuklarımla her gün çıkıyordum Gezi’ye, hakkımızı, ülkemizi, çocuklarımızın geleceğini savunmak için."
Gezi’de yakınlarını kaybeden ailelerle ilişkiniz nasıl, iletişiminiz sürüyor mu?
"İlk başlarda olduğu gibi sürekli iletişim halindeyiz. Her bir aile farklı şehirlerde. Çok sık yan yana gelmesek bile biz çok büyük güçlü bir aileyiz. Şartlar ne olsun. Her gün de araşır konuşuruz."
On bir yıl sonra, Ali İsmail Korkmaz, Ethem Sarısülük, Hasan Fırat Gedik, Abdullah Cömert, Mehmet Ayvalıtaş, Ahmet Atakan, Medeni Yıldırım ve Berkin Elvan. Derin, kalıcı bir boşluk, isimlerin, hikayelerin orta yerinde kalakalan cevapsız sorular, hiç ama hiçbir türlü gelemeyen / tutulamayan yaslar. Adalet zaten, birkaç sene evvel yazdığımız gibi, ne siz sorun ne onlar anlatsınlar! “Katilleri günlük yaşamlarına devam ederlerken, katiller faili meşhurlar cumhuriyetinde kollanmaya devam edilirken işgüzarlık olarak değerlendirilir çünkü bir çocuğun hakkını savunmak. On dokuz yaşında sopalarla, tekmelerle, hiç bitmeyen bir öfkeyle saldıranların vesikası ayan beyan ortadayken susun denilmektedir. Susun ve biat edin!. Kentin sokakları Ali İsmail Korkmaz diye çınlarsa birilerinin makamlarında neden buna müsaade ettiklerinin hesabı sorulacaktır çünkü. İki arada bir derede çemkirdikleri Gezi Direnişi’nde buluşan, birbirlerini gören, tanıyan, dilini önemseyen, çözüm geliştiren, tartışan ve yitirilenlerin adaletini aramaktan hiçbir zaman vazgeçmeyecek insanlara olağanüstü hal ile karşılıktır çünkü bu ileri demokrasi. Her şeyi dört dörtlük yapmayı çok iyi bilenlerin ellerinden gelen; bu hırsızları katilleri arsız ve uğursuzları korumaktır çünkü yegane becerileri halka karşıtlıklarıdır.”
Gezi Direnişinin üstünde on bir yıl geçti. Tahakküm, tehdit, tahayyül edilenin ötesindeki bir rehin alma faktörü artık olağan sabitimiz kılındı. Yepyeni ülke şiarı dillendirilirken ol Gezi’yi var eden isyana meramın karşılığının çok da güzel alındığını!!, daha beter bir ülke için duraksamadan yola devam olunduğu, en son yerel seçimler sonrasında ortaya çıkan o normalleşme / yumuşama bahsinin hemen ertesinde Kürd özgürlük hareketine / siyasetine karşıtlıktan görmek mümkündür. Genel geçer değil, ezel ebet bir halde, devletin milletine, yurttaşına karşı sorumluluklarını göz ardı ettiği bir yerdeyiz. Ne hak hak, ne hukuk hukuk kılınıyor. 2013 yılından bu zamana geçen süre içerisinde bırakalım bir hak tanımını, özgür irade mefhumunu, adil, eşit bir ülkeyi her gün bir başka sapağa / çıkmaza yollanan bir ülke gerçek kılınıyor. Bunca cerahatin ortasında hayatı, belki de uzun zaman sonrasında ilk defa hayatı geri kazanan bir halkın karşısında, zorbalık rejimi kendini belki de en güncel haliyle çıkarta geliyor. Adaletin tükenişine sahne kılınan bir yerde hayatın ederi, anlamı, yansısı eksik kılınır. Bunca zaman sonrasında eldeki ümidi de çarçur etmeye devam diyen bir muktedirin var ettiği her açmaz, en başta da o adaleti çalarak suna geldiği ülke denilen sahne bir cehennemdir. Ayırtına varıyor musunuz. Direniyor, itiraz ediyor musunuz!
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Afişet - Kofti Anarşist
1 note · View note
aykutiltertr · 1 month
Video
youtube
Sevilde Sevme - Hakan Peker ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Nihavend 2/...  ⭐ Video'yu beğenmeyi ve Abone olmayı unutmayın  👍 Zile basarak bildirimleri açabilirsiniz 🔔 ✩ KATIL'dan Ritim Karaoke Ekibine Destek Olun (Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join ✩ ORİJİNAL VERSİYONU Linkten Dinleyip Canlı Enstrüman Çalıp Söyleyerek Çalışabilirsiniz. ⭐ 🎧 https://youtu.be/FwnS4zqfsQs ✩ (MAKE A LIVE INSTRUMENT ACCOMPANIMENT ON RHYTHM IN EVERY TONE) ✩ Aykut ilter Ritim Karaoke Ekibini Sosyal Medya Kanallarından Takip Edebilirsiniz. ✩ İNSTAGRAM https://www.instagram.com/rhythmkaraoke/ ✩ TİK TOK https://www.tiktok.com/@rhythmkaraoke ✩ DAILYMOTION https://www.dailymotion.com/RhythmKaraoke ⭐ Sevilde Sevme - Hakan Peker ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Nihavend 2/4 TSM) Eser Adı:Sevil neş'elen sevme yanarsın Makamı:Nihavend Bestekarı:Sâdettin Öktenay Söz Yazarı:Turgut Yarkent Formu:Şarkı Usulü:Nim Sofyan Bm            Em          Bm Sevil neşelen, sevme yanarsın              Em          Bm Sevil neşelen, sevme yanarsın Bm          A              Em Bir sarı saçı, okşar kanarsın Em              A            Bm O bir gölgedir, varlık sanırsın Bm          A              Em Bir sarı saçı, okşar kanarsın Em              A            Bm O bir gölgedir, varlık sanırsın N Bm          Em            Bm        ) Sevil de sevme, ağlama ağlat        )2 Bm           F#            Bm        ) Yoksa zehir olur, bu tatlı hayat Sevda çölünden, geçerse yollar Bütün bir ömür, ah ile dolar İnan ki gençlik, gülden tez solar Sevilde sevme, ağlama ağlat Yoksa zehir olur, bu tatlı hayat Nihavend Saz Eserleri Mini Mini Bir Nihavend Peşrev (Hüseyin Sadettin Arel) Nihavend Longa (Kemanî Kevser Hanım) Nihavend Saz Semaisi (Mesud Cemil Bey) Nihavend Saz Semaisi (Gönlümün Melâli) (Ömer Altuğ) Nihavend Saz Semaisi (M. Reşat Aysu) Nihavend Saz Semaisi (Vecdi Seyhun) Nihavend Sirto (Hasan Özçivi) Nihavend Şarkılar Acelem var güzelim aylar yıllar pek hızlı Acıyaydı bana bir kerrecik ol gonca femim Affetmem asla seni Ağlamakla inlemekle ömrüm gelip geçiyor Ah İstanbul İstanbul olalı Ahımı hicranımı sakladım gizli tuttum Ahter-i düşkün garib-i aşık-ı âvâreyim Aklımda sen fikrimde sen kalbimde rûhumda sen (Nihavend Tango) Aldatmadığın kalmadı hâlâ da kaçarsın Aman avcı vurma beni (Nihavend Türkü) Anla artık, anla beni (Son Mektup) Aşk böyledir, aşk böyledir, âşıkı sevda söyletir (Nihavend Tango) Aşk bu değil yapma güzel Aşka gönül vermem, aşka inanmam Aşkım bahardı ümitler vardı Aşkımın ilk baharı, ilk heyecanım benim Aşk nedir nasıldır bilen var mı Ayrıldı gönül şimdi yine bir tek eşinden Ayrılmak ne kadar zor, unutulmak çok acı Bağ gölgelenir güller açar bülbül öterken Bahar bitti, güz bitti artık bülbül ötmüyor Bahar geldi gül açıldı Bahar gelmiş neyleyim neyleyim baharı yazı Bahar meltemidir başımda esen Baharda bu yıl bir melâl var hüzün gibi Bahçemde açılmaz seni görmezse çiçekler Bakışların derin derin (Nihavend Tango) Bakmıyor çeşm-i siyâh feryâde Baktım da hazan akşamının ufkuna dalgın Bana bir zâlimi Leylâ diye sevdirdi felek Bekledim de gelmedin Ben bûy-i vefâ bekler iken sûyi çemenden Ben de gönül çektim eskiden (Nihavend Tango) Beni hicrânlara terk eyleyerek gitti o yâr Benim gönlüm bir kelebek dolaşıyor çiçek çiçek Ben solmuş bir yaprak gülün dalında (Nihavend Tango) Beni bir lâhza dinle ey kara gözlü kuzu Benim gönlüm sarhoştur yıldızların altında Bilmem bu gönülle ben nasıl yaşayacağım Bilmem hatırlar mısın bir liseli kız vardı Bilmezdim özüm gamzene meftûn imişim ben Bin gül çıkarırdım sana kalbimdeki külden Bin reca vü bin niyazla kokladım güllerini Bir alev bir ışık senin bakışın Bir âşık-ı dil-hastayı dil-şâd edecek yok Bir ben sevdim gönülden bir de Mecnun ben kadar Bir beyaz gül gibisin Bir demet yasemen, aşkımın tek hâtırâsı Bir deniz ki gözlerin ölürcesine derin Bir dert gibi akşam suların koynuna indi Bir gonca-i terdir o peri çehre nigârım Bir güneş doğuyor karanlıklardan (Nihavend Tango) Bir gün o güzel şâd edecek ruhumu sandım Bir ihtimâl daha var, o da ölmek mi dersin Bir serapsın gözlerimde koşarım yetişemem Bir sevgi istiyorum Biraz kül, biraz duman o benim işte (Avni Anıl) Biraz kül biraz duman o benim işte (Münir Nurettin Selçuk) Bir neş'e umdu gönül serâpâ keder oldum Bir kere bakanlar unutur derdi günahı Bir tatlı yalan olsa bile sevmeyi vâd et Bir yaz günü tanışmıştık Bugün yine gönlümün bahçesinde gezindim Bu şarkı senindir dinle sevgili Bu yağmur ah bu yağmur seni bana getirsin Bülbül âşıkmış güle gül naz eder bülbüle Cevr-i canandan usanmazsın gönül Çamlarda şafak rengi gibi gönlüme aktın Çamlıca yolunda âşığı kolunda Çok zamandır sevdiğim mehcûr-ı hüsnün olalı Çözülme zülfüne ey dil-rûbâ dil bağlayanlardan Daldan dala uçarım (Çalıkuşu) Dem bezm-i visâlinde hebâ olmak içindir Denizde akşam Dil seni sevmeyeni sevmede lezzet mi olur Dinle sevgili dinle (Nihavend Tango) Diz çöksem önünde ah niyaz etsem Doymadım sana ağlarım âh ederek yana yana Dün gece saz meclisine neden geç geldin
0 notes
otadam · 1 month
Text
Uzun zamandır yazmak isteyip de yazamadığım şeyler var hoş bu kimsenin umrunda değildir. Kelimelerimin kaybolduğunu hissediyorum, bir boşluğa konuşuyormuş gibi, bu kendi içimde olabilir, sonuçta koca bir boşluk var orada. Konuşmalarım tek düze, artık kalıplaşmış,sıradanlaşmış.
Karşımda/yanımda konuşacak insan mı kalmamış, yazılarım sahipsiz mi kalmış, bilmiyorum, bilemiyorum pek bilmekte istemiyorum..
Günlük tutar gibi yazmayı severdim eskiden, belki farkındasınızdır ya da neden olasınız? Artık kendimle ilgili tek düşüncem yok belki de, bu yüzden bu tıkanıklığım bu boş pespaye halim.
Insanlar gider, anılara sahip çıkmak istersiniz ve bir anda onlar da elinizden alınır ya, onun gibi bir şey hatırlamıyorum pek.
Benim diyebileceğim hiçbir şey olmadığını gördükçe kendimden kaçıyorum gibi, gibi değil kaçıyorum..
Evet, anı/akıl haznesi boşalmış bir insandan ancak bu kadarı beklenebilirdi zaten. Teşekkürler hayat, içinden geçeceğiz derken içimizden geçtin. Yeni bir şarkı dinlemeyeli epey zaman olmuş, az önce aradım da yenilerde hiç ilgimi çekecek bir şey bulamadım. yine ne varsa eskilerde var diyerek, çalan şarkıyı size bırakacağım.
https://youtu.be/FKiVoFezYVM?si=1iLKjnC_a0pMKX4k
insanı ve dünyayı sorguladığım bir zaman dilimi vardı, herşeyi ve herkesi çok fazla düşünür ierdelerdim. bir bar da öğlen vakti içerken küçükte olsa bir uyanış yaşamıştım, lakin şimdi uyusam da, uyansam da bir uyanış yaşamıyorum.
İnsan neyi denemeli ? neyi yaparsak buluruz gerçeği/ kendimizi ? bulduğumuz aradığımız olmazsa ne yapacağız ?
bak burası da çok karışık işte. bu yazı burada bitsin başka yazalım, çünkü sarhoş olacağı/m/z..
1 note · View note
gundemarsivi · 2 months
Text
Tumblr media
Bu Yazılarımı Cezaevinden Haklılığıma İnanan Binlerce Aydının Desteğine Güvenerek Yazıyorum ve Özgür Özel ile Ekrem İmamoğlu’na da Önerilerimi İletiyorum
✍🏻 Orhan Ayber
https://www.gundemarsivi.com/bu-yazilarimi-cezaevinden-hakliligima-inanan-binlerce-aydinin-destegine-guvenerek-yaziyorum-ozgur-ozele-ve-ekrem-imamogluna-onerilerim/
Bu yazılarımı cezaevinden haklılığıma inanan binlerce aydının desteğine güvenerek yazıyorum,
Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’e,
İstanbul Belediye Başkanlığını kazanan Sayın İmamoğlu’na…
Bu yazılarımı cezaevinden haklılığıma inanan binlerce aydının desteğine güvenerek yazıyorum.
Benim haksız yere yattığımın bilincindeki bu aydınlarımızın hepsine teşekkürler.
Bu ülkede dünyanın en büyük şairi de onlarca yıl hapiste yattı. (Nazım Hikmet)
“Kürk Mantolu Madonna”nın ve “Sırça Köşk”ün yazarı da yıllarca haksız yere hapis yattı. (Sabahattin Ali)
Dışarıda Deli Dalgalar
Gelir Duvarları Yalar
Bizi bu sesler oyalar
Aldırma Gönül Aldırma
İşte beni de binlerce aydının, dostlarımın, yürekten sevgileri güç veriyor.
***
Sayın Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Özgür Özel’e:
Bu seçimlerden başarılı olarak çıktın. Ancak ülke ekonomisinin yetersizliği, hayat pahalılığı gibi pek çok nedenin bu sonucu hazırladığını hatırlatırım. Şimdi toplumun senden beklentisi devam edecek.
Bu arada bir konuşmamızda (4 Nisan) “Atatürk’ün Partisi kaybetmez” dedin.
Sayın Özer, Ata’mızı lütfen bu işlere karıştırmayın.
Ülkenin koşulları değişmedi. Siz önümüzdeki seçimleri kaybederseniz Ata’mız mı kaybetmiş olacak?
Sayın Özel, ben de senin gibi Manisa’lıyım. Ancak benim yaşım şimdilerde 83. Baban Talat Özel’le aynı yaştayım, hayatta ise beni hatırlar sanırım.
Sayın Özel, şimdi senden bir ricam olacak. Manisa’da bir ülkücü eczacı arkadaş başka ilçelerden gelenlerce öldürülmüştü. Şimdi onun heykelleri şehrin girişinde…
Oysa bu arada yine bir eczacı il başkanımız Mete Bey ve yine eczacı kadın kolu başkanımız Neşe Gülersoy da ülkücü gençler tarafından öldürüldüler. Ayrıca o birkaç yıl içinde 49 CHP’li genç katledildi.
Şimdi senden beklentim, Sayın Özel; en azından bu pek çoğunu yakından tanıdığım CHP’lilerin anılarını yaşatarak bir meydana maslarını koyarak o CHP’li gençlere görevini yapmanızı saygıyla öneriyorum.
***
Şimdi önerilerim İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığını kazanan Sayın İmamoğlu’na:
Senin için de aynen Özel için söylediğim konular geçerli ülkenin ekonomik kırılganlığı nedeniyle kazandın.
Ayrıca kimi bilim adamlarının ortak görüşü, İstanbul’da 7,5 üstü büyüklüğünde bir deprem beklentisi. Doğal olarak bunu engellemen söz konusu olamaz. Ancak bir kuşağımızı kaybederiz.
Bu deprem (5-10) yıl gecikirse, lütfen İstanbul şehrinin en az 3-5 milyonunu Anadolu’nun güvenli yerlerine taşımanı öneriyorum.
Son bir önerim de İstanbul’da 29 kişinin öldüğü apartmanın bodrum katındaki kolonlar yangında çok büyük güç kaybına uğramıştır. O apartman risklidir uyarıyorum…
Orhan Ayber
Orhan Ayber ağabeyim, 30 Ekim depreminde yıkılan Yağcıoğlu Aparmanında sorumlu görüldüğü ve cezası kesinleştiği için yaklaşık üç aydır cezaevinde. Neden diye soranınız olursa aşağıdaki savunmasını okuyabilirsiniz. Yazısını kendisini ziyaret edebilen eşi aracılığı ile göndermiş.
M Osman Akbaşak
0 notes
dikburuncamgoz · 2 months
Text
K.
Her şey çok sıkıcı.
Hava muhteşem, kuşlar çok güzel ötüyor. İş yorucu değil. Konforum yerinde. Ve her şey aşırı sıkıcı.
M. birkaç günlüğüne İ'ye gitti ve şimdiden onu çok özlüyorum. Benim için hayat onu keşfetmektir, kalan her şey bir tür bekleme halidir. O gelince ne olacak, ne değişecek? Onun istediği şeyleri izleyip dinleyeceğiz. Ona yemek yapacağım. Sarılıp dizlerinde uyuyacağım. Halbuki onun gideceği belli olduğunda biraz bozulmakla beraber memnun olmuştum, kafama göre birkaç gün takılacak ve farklı bir şeyler yapacaktım... Ne mesela? Belli değil, bir şeyler... İnsan günlük hayatın akışında kısıtlandığını sanıyor. Zincirlerinden kurtuldu mu dörtnala koşacak, aklının estiği yere gidecek ya da her istediğini yapacak... Sonra bir anda serbest kaldığında ise hiçbir şeye yönelik iradeyi içinde bulamıyor.
Şimdi ise filmler boş, kitaplar saçma, oyunlar aptalca. Midem bulanıyor adeta. O yokken bir kabuk gibiyim. Kendimi "stand-by" moduna almak istiyorum.
1 note · View note
kafanagorekanka · 5 months
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Arkadaşlar merhabalar. Uzuun bir süre yoktum. Aranızda benim ölmüş olduğumu düşünüp buna sevinenler olabilir ama maalesef hayattayım. Sadece parolamı unuttum ve hatırladığımda bir süre yokmuşum gibi takılmak istedim. Size kendim için önemli bir gelişmeyi söylemek istiyorum. Bir gün öylesine bir arkadaşım sayesinde Dünya’nın en iyi müzik okullarından bir tanesine başvurdum ve kazanabileceğimi hiç düşünmüyordum. Hep “ Ya kanka Amsterdam’a gidip takılıp geri döneriz” kafasındaydım. Ama nasıl olduysa istediğim bölümden üstün başarı bursu kazanarak kabul edildim. Rezil rüsva olmuş hayatım bir anda değişti. Hayatımın son 1.5 senesinden fazlasını Amsterdam’da geçirdim. Arada Türkiye’deki işlerim için git gel yaptım. Hayalimdeki iş için eğitimler aldım. Özellikle Avrupa’da iyi işler yapan müzisyenlerle buluşup onlarla birlikte işler yaptık. Kendime ait bir araba aldım ve ufak bir daire tuttum. Çok güzel arkadaşlıklar edindim. Yakında Türkiye’ye geri döneceğim ve bu rüya sona erecek. Kısacası her ne kadar geçmişe takılı kalsak da hayat bir şekilde devam ediyor ve insanın önüne güzel fırsatlar çıkıyor. Buraya bunları yazmamın tek nedeni bu uygulama benim için özel olması. Muhtemelen bu benim son postum olacaktır ve kayıplara karışacağım. Her ne olursa olsun unutmayın ki hayat akıyor. From Ams With Love 💚🖤 🤘🏻 \m/
0 notes
avantajix · 7 months
Text
İlelebet
Tumblr media
Sevgili Dostlar,
Justin Bateman çakıl taşlarını yan yana dizip doğada resim yapmayı seven bir sanatçı. Ona göre her bir çakıl taşı bir piksel ve pikselleri birleştirip ortaya bir tablo çıkarmak büyük mutluluk.
Yaptığı eserlere birkaç örnek şöyle: George Washington, Mahatma Gandi, George Orwell, Abraham Lincoln, William Shakespeare, Pablo Picasso, Robert de Niro, Mona Lisa, Kraliçe Elizabeth, Mustafa Kemal… Evet Mustafa Kemal! Çünkü Atatürk’ün sözleri çok evrensel ve sanatçı onu bu sözlerle anıyor: “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuş demektir.”
İngiliz sanatçı yaptığı bu sanata “imperpetual” (daim olmayan) adını veriyor, çünkü kendisi doğaya hiç zarar vermeden sanat yapıyor ve doğa tabloları bir süre sonra geri alıyor. Peki çakıl taşları zamanla doğada kayboluyorsa sanatçı nereden para kazanıyor? Fotoğraflardan: Justin Bateman tablolarını yaptıktan sonra fotoğraflarını çekiyor ve çakıl taşlarını doğaya geri verirken asıl eser bu fotoğraflar oluyor. Taşlar kaybolsa da fotoğraflar ilelebet baki kalıyor. Sanatçı fotoğrafları satarak hayatını idame ettiriyor. Örneğin Atatürk’ün bu çok özel fotoğrafı ŞURADA satılıyor.
Dikkat ederseniz Atatürk de aynı onun gibi bazı şeylerin zamanla kaybolacağını bazılarınınsa sonsuza kadar yaşayacağını düşünüyor: “Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.”
Rahat uyu Atam. Eserlerinin bekçisiyiz. Yaşasın Cumhuriyet.
Alışverişe Zeka Katan Fikirler
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bugün Başka Ne Kazanabiliriz?
1) Avantajix Size Karaca’dan Airfryer Kazandırsın: Avantajix, bir şanslı katılımcıya “Karaca Multifry Inox Double Pan Airfryer 5,5 Litre XL” hediye ediyor. Çekilişe katılmak için; @avantajix hesabını takip edin, içerik postunu beğenip kaydedin ve arkadaşlarınızı etiketleyin. Son katılım tarihi: 30.10.2023. Detaylar: https://www.instagram.com/p/CyVpWg_o7Pj/
2) En Yaratıcı Cümleniz Size Hediye Paketi Kazandıracak: Gratis, Cumhuriyet Bayramı’nın 100. yılına özel 10 takipçisine Beaulis hediye paketi kazandırıyor. Katılmak için Gratis’i takip edin, görseli beğenin, “Bayram mutluluğu cildime yansır çünkü…” cümlesini yaratıcı bir şekilde tamamlayıp istenen hashtag ile 1 arkadaşınızı etiketleyin. Sonuçlar 27 Ekim’de açıklanacak. Detaylar için link: https://www.instagram.com/p/Cyx62u9Nl_i/
3) Bebek Bezi Kazanmak İster misiniz? Ebebek, 10 kişiye bebeğinizin bedenine göre GOO.N Premium Soft bant bez veya külot bez ��rününü kazandıracak. Çekilişe katılmak için istenen hesapları takip edin, görseli beğenin ve yoruma arkadaş etiketleyin. Kazananlar 27 Ekim’de açıklanacak. Detaylar: https://www.instagram.com/p/CynmgyfN5-M/
4) 100 Kişi 100TL Değerinde Hediye Çeki Kazanacak: Sosyopix, Cumhuriyetimizin 100. yılına özel 100 kişiye 100TL değerinde hediye çeki kazandırıyor. Çekilişe katılmak isterseniz; @sosyopix sayfasını takip edin, yarışma postunu beğenip kaydedin ve 2 arkadaş etiketleyin. Sonuç 30.10.2023 tarihinde açıklanacak. Detaylar: https://www.instagram.com/p/CyOIglxIWbP/
Sağlıkla, barışla ve sevgiyle kalın.
………
(Not: Yukarıdaki yazı Avantajix kullanıcılarına 26.10.2023 tarihinde gönderilmiş olan e-bültenin bir kopyasıdır. Siz bu yazıyı okuduğunuzda kampanyalar güncelliğini yitirmiş olabilir. En güncel detaylara şuan www.avantajix.com adresinden ulaşılabilir. Keyifli okumalar dileriz.)
1 note · View note
su-perisi · 11 months
Text
youtube
Yazgı mıdır bu yoksa Sanrı mı?
Geldin mi Sevdiğim?
Sana gelme demiştim. Gelme tekrar tekrar gideceksen. Aşamıyordum yıllardır kendime kurduğum engelleri…
Bilmiyorsun ben aslında hep sol yanağında ki gamzene vurgundum, bir de kahve gözlerine…
Ve sen yine geldin!
Kalbim beklemedeydi içten içe
Ta en içte, içre/den içre…
Titriyordu dizlerim aklım yine red ediyor, yüreğim bu sefer gitme ne olur diye sarsıyordu tüm bedenimi. İçerisi o kadar gürültülüydü ki anlatamam. Sanki saçımdan kirpiğime ayaklarıma tenime kadar bu sefer gitme diyordu “Gitme”
 Çok sancılıydı kendime itirafım Sabretmedin😔 kolay mıydı tüm kalıpları yok saymak, yüksek duvarlarımı yıkmak. Kolaymıydı sert çizgileri bir anda silip yok etmek…
Ondört yıl bitiremedim içimde ki seni ve hep kaçtım, kimseyi de almadım hayatıma
Seni sensiz bekledim işte öylesine ümitsizce. Sen ondört yıla ondört hafta veremedin. Artık ne sen ne de ben aynı beden değildik, değiştirmişti bizi hayat
Şimdilerde soruyorum kendime bunca yılımı heba etmeme değmişmiydi?
 İç sesim diyor ki; bir ondört yıl daha bekleyecek olsam yine severim onu ve hep seveceğim
Belki Hayaldi bu / hiç gelemeyecek birini sevmek
Gelmiş miydi
Yoksa bu bir hayal miydi?
Yazgı/mmıydı bu yoksa sanrı/m mı?
Hayır gerçekten gelmişti fakat ruhen değil bedenen gelmişti
Benim içimde ebediyyen gitti
Bunca yıldır yüreğimde sarıp sarmaladığım yarimin sevgisini yüreğimde öldürmek istemiyorum. Onun bitirmesiyle ve kendimin gitmesiyle tamamladım bu hikayeyi
Ve bu masal bitti…
TM
Su perisi
22:02
17/07/2023
1 note · View note
aykutiltertr · 1 month
Video
youtube
Vermem Seni Ellere - Oğuzhan Koç ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe...  Ayrıcalıklardan yararlanmak için bu kanala katılın: ( Join this channel to enjoy privileges.) ✩ https://www.youtube.com/channel/UCqm-5vmc2L6oFZ1vo2Fz3JQ/join Şarkının Orijinal Versiyonunu Linkten Dinleyip Ritim Karaokesiyle Çalışabilirsiniz. ✩ https://youtu.be/BYBGnwwfh9A Aykut ilter Ritim Karaoke Kanalıma Abone Olun Beğenip Paylaşın. Vermem Seni Ellere - Oğuzhan Koç ✩ Ritim Karaoke Orijinal Trafik (Türkçe Pop) Söz & Müzik: Harun Kolçak Düzenleme: Çağrı Telkıvıran Yönetmen: Bedran Güzel Bm  E Bm                                           E Sevdirdin kendini bana hiç sorma          C                                                            Bm Bundan sonra sana gözüm gibi ben bakarım Bm                                          E Seni hiç kimseler alamaz unutma       C                           Am                       Bm Kimseler üzemez karşılarına ben çıkarım                     C                            Bm                C                         Bm Bana göre sen benim olmalısın, içime nefes gibi dolmalısın                  C                                                       Bm Kaderime yön verecek bir ışık gibi doğmalısın               C                     Bm                    C                         Bm Ara sıra bazı yok olsan da, geceleri üşüdüğüm anlarda           C                         Am                     Bm Yanıma koşarak beni kor gibi yakmalısın Bm                   C                          Bm         C Vermem seni ellere vermem, Allah şahidim olsun Bm                   C                                               D            C Vermem seni ellere vermem, söz verdim bir kere dönemem Oğuzhan Koç Doğum 13 Mayıs 1985 (38 yaşında) Refahiye, Erzincan, Türkiye Meslek Oyuncu, şarkıcı-şarkı yazarı, komedyen Etkin yıllar 2008-günümüz Boy 1,74 m (5 ft 8+1⁄2 in)[1] Evlilik Demet Özdemir (e. 2022; b. 2023) Oğuzhan Koç (d. 13 Mayıs 1985, Erzincan), Türk oyuncu, şarkıcı-şarkı yazarı ve komedyendir. Hayatı 13 Mayıs 1985'te Erzincan'ın Refahiye ilçesinde doğdu. 1992 Erzincan depreminden sonra ailesiyle Bursa'ya geldi. 2 yıl yaşadığı sitenin mescidi için ramazan aylarında müezzinlik yaptı. 7 yaşından itibaren Bursa Devlet Konservatuvarı Müzik Bölümünde okudu. Üniversiteyi Dokuz Eylül Üniversitesi Çalışma Ekonomisi Bölümünde bir süre okudu. Daha sonra okulunu bırakarak tekrar sınavlara hazırlanmak için İstanbul'a geldi. 1 yıl sonra İstanbul Üniversitesi Antropoloji Bölümünü kazandı.[2][3] Küçük yaşlarından itibaren sahne sanatlarıyla ilgilenen Oğuzhan Koç, 2007 yılında Beşiktaş Kültür Merkezi Atölye Oyuncuları arasına katıldı. 2009 yılında Yılmaz Erdoğan'ın yönetmenliğini yaptığı Neşeli Hayat filminde rol aldı. Söz ve müziği kendisine ait olan "Gül ki Sevgilim" adlı şarkıyı Ferhat Göçer'e vermiş, Gülben Ergen'in "Uzun Yol Şarkıları" albümünde söz ve bestesi kendisine ait olan Giden Günlerim Oldu şarkısına albümde ve klipte eşlik etti. 31 Aralık 2009 tarihinde Kanal D'de yayımlanan Çok Güzel Hareketler Bunlar adlı tiyatral komedide "Domuz Gribi Ol İnşallah" adlı şarkıyı söyledi. 2010 yılında BKM Mutfak oyuncularının yazıp yönettiği Çok Filim Hareketler Bunlar adlı filmde rol aldı ve 17. Kral Müzik Ödülleri'nde filmin müzikleriyle 'En İyi Film Müziği' ödülünü aldı.[kaynak belirtilmeli] Oğuzhan Koç'un Ben Hala Rüyada isimli albümü 2 Aralık 2013'te Esen Müzik etiketiyle satışa sunuldu. Aynı zamanda 2013'te Eser Yenenler ve İbrahim Büyükak ile Star TV'de 3+1 adlı programı sunmaya başladı fakat program Acun Ilıcalı tarafından satın alınınca, 2014'te TV8'e geçip 3 Adam adını aldı. 2015 yılının Nisan ayında Gülben Ergen ile birlikte seslendirdiği Aşkla Aynı Değil isimli single çıktı. Oğuzhan Koç 2014 yılında Murat Dalkılıç'ın "Daha Derine" albümüne "Bu Nasıl Aşk" isimli şarkıyı verdi. Aynı zamanda arkadaşı İbrahim Büyükak'ın Küçük Esnaf filmi için "Berhudar Olmak Zor" isimli şarkıyı yaptı. TV8'deki O Ses Çocuklar yarışmasının 2. sezonunda jüri üyesi olarak yer aldı ve yarışmada birinci oldu. Jüri koltuğunda 2. sezonda Mustafa Ceceli, Hadise, Murat Boz eşlik ederken 3. sezonda jüri üyeliğine devam eden Hadise ile Burak Kut eşlik etti. 2016 yılının Nisan ayında çıkan Murat Boz'un "Janti" albümünde yer alan "Yüzüm Yok" isimli şarkının da sözleri ve bestesi Oğuzhan Koç'a aittir. 7 Ekim 2016'da Bulutlara Esir Olduk isimli single'ı, 17 Ekim 2016'da da bu şarkının video klibi yayımlandı. Fırıldak Ailesi isimli Türk yapımı animasyon filmde Eser Yenenler ve İbrahim Büyükak ile birlikte üç kişi bir karakteri seslendirdi. 7 Nisan 2017'de dijital platformlarda yayımlanmış ve ilk yayımlandığı gün outube'da 17 saatte 1 milyon izlenmeyi geçerek rekor kıran "Küsme Aşka"nın söz ve bestesi de Oğuzhan Koç'a aittir. Şarkının düzenlemesini Ozan Çolakoğlu yapmıştır. Klibin yönetmen koltuğunda ise Bedran Güzel oturmuştur. Klipte Oğuzhan Koç'a "Sinan Tuzcu, İrem Sak, Şahin Irmak, Begüm Birgören, Eren Hacısalihoğlu, Serkan Şenalp, Alina Boz ve Dilşad Şimşek" eşlik etmiştir.[kime göre?
0 notes
Text
M: “hastanedeki bi bölümde yaşayan hiç kimse kalmamış.”
E: “kıyametin yan senaryosunu yaşıyoruz resmen.”
bugünlerdeki rutin konuşmalarım tam olarak böyle. büyük bir felaketin altından kalkmaya çalışıyoruz. ve evet sadece manevi olarak değil, bazılarımız maddi olarak da bi felaketin altından kalkmaya çalışıyor. onlar hayata tutunmaya çalıştıkça biz terliyoruz, onlar hayattan göçüp gittikçe ruhlarımız çırpınıyor bedenimizde sökülüp gitmek için. onlar orda bir mücadelenin içindeyken biz de burada oturup gri hayatımızı -siyah desem nankör, beyaz desem saygısız olacağım- yaşamaya devam ediyoruz. bu gri hayatımız yine her zaman yaptığımız gibi bizi düşünme mapusuna itiyor. yine geliyor o itici duvarlar, yine kafamızın içindeki seslerle başa çıkmaya çalışıyoruz. yani bu herkes için öyle midir bilemem ama benim için öyle. en çok düşündüğüm şey de şu oluyor genelde: “ya ben de onlar gibi kendimi aniden bu mücadelenin içinde bulursam?” ya da en kötüsüne itiyor ses hanımlar veya ses beyler beni. “ya ben de ölürsem?” 
az önce izlediğim dizide kendimi bağdaştırdığım bir karakter şöyle dedi:“hayatımda ilk kez bi şey yaptım. ama o şey bile olmak istemedi.”. kendimi bağdaştırdığım kısım da tam olarak bu. bi şey yapmaya cesaretim yok. ondan önce kendime güvenim de yok tabii ki. zaten çok uzun süre önce bi yazımda güvenin de cesaret istediğini söylemiştim. konumuza dönecek olursak, kendi kendime dedim ki: “madem bir şey yapmaya cesaretim yok, o zaman eğer bir gün bu dünyadan uçup gidersem arkamda bir şey bırakayım.” ve tam olarak 13 şubat pazartesi günü, saat 00.09′da yazdığım yazıyı şu an hayatımda olan herkese bırakmaya karar verdim. belki şu an aralarında olmayan kişiyi geç de olsa öğrenmiş olurlar. bunu belki bir kaç kişiyle paylaşırım, belki de çıktısını alır yanımda taşırım. bunu düşünecek zamanım vardır diye tahmin ediyorum.
sevgili hayatımdan olan, gelmiş, gelecek sevdiklerim;
öncelikle bunu okuyorsan şu an hayatında mıyım değil miyim bilmiyorum. sadece şunu biliyorum ki, bunu okuyacak değerli ve nadir insanlardansın. eğer bunu okuyorsan bu benim son çağrımdır, son konuşmamdır, son isyanımdır. bunu okuyorsan eğer seni gerçekten sevmişimdir ya da hayatımda bir iz bırakmışsındır. bunu okuyorsan eğer kendinle gurur duymalısın. ne kadar sevildiğini, değerli olduğunu ve insanların hayatında gerçekten yer kapladığını bilmelisin. eğer bunu okuyorsan sevgili yoldaşım, hayatımda parlayan veya sönmesi gerekmiş bir yıldızsındır. 
sevgili ailem;
anneciğim, babacığım. bugün doğruları söylemeye yemin etmişsem ve tüm çıplaklığımla bunu yazıyorsam, size de aynılarını yapmak zorundayım. küçüklüğümden beri karışık bir aile hayatım oldu. çocukluğumu diğer çocuklar gibi yaşadım. sonra büyümeye ve bi şeyleri anlamaya başladım. evdeki bağırışlar, çağırışlar her zaman beni korkuttu, her zaman kendimi saklamama neden oldu. ablamın, abilerimin sırf kavga seslerini duymayayım diye benimle zorla odaya kapanıp oyun oynadıkları günleri biliyorum. bu günlerim şu anki kişiliğimi yarattı. hep diyordunuz ya “neden çekingensin, neden duygusalsın, neden en ufak bi seste korkuyorsun, neden atılgan değilsin.” beni siz yetiştirdiniz çünkü. bana bu özelliklerimi siz dayattınız sevgili annem ve babam. daha sonra anne, seni anlamaya başladım. evlendiğin ilk zamanlar neler gördüğünü, küçük yaşta evliliğin senin üzerinde ne izler bıraktığını ve babamdan neden bu kadar korktuğunu anladım. ortaokula geçtim, sosyal hayatım olmaya başladı. küçükken bana bi sosyal hayat tanımadığınız için her zaman çekingen ve özgüvensiz bi çocuk oldum. böyle olduğum için her zaman yargıladınız tabii ki...ve sen baba. bana yeteri kadar göstermediğin ilgiyi ve sevgiyi ben her zaman başkalarında aradım. her zaman önde olma çabam vardı, dikkat çekmek istiyordum. ben de diğer insanlar gibi sevilmek istiyordum. hep başkalarına gittim ama onlar bana hiç bi zaman yiyemeyeceğim kadar tekme attılar. her zaman dalga geçildim, her özelliğimden dolayı. sonra o zaten yüzüme vurulmuş özelliklerimi bir de eve gelince senden dinledim. yine bana karşı olmayan güvenini yüzüme vurdun ve benden hiç bir şey yapmamı beklemedin. sonra hata yapınca sanki siz beni yetiştirmemişsiniz gibi, sanki benim ailem değilmişsiniz gibi beni yargıladınız. özellikle sen baba...senden çok bi şey beklemedim. senden sadece bana güvenmeni istedim. güvendiysen bile bunu beni korkutarak değil, “en ufak bi yanlışında seni okuldan alırım.” diyerek değil, bana bunu sevgiyle belirtmeni bekledim. çok mu şey bekledim? ben de diğer çocuklar gibi olmak istedim. ve biliyor musun? bir çocuğun en son isteyeceği şey diğer çocuklar gibi olmak istemesidir. 
sana teşekkür ederim anne. beni bazen anlamasan bile yanımda ne olursa olsun durduğun ve bana bu güveni verdiğin için. bazen seninle de bi anne kız gibi konuşmak istedim ama düşüncelerini bildiğimden dolayı hep korktum. genç kız olmayı senden öğrenmek çok isterdim biliyor musun? ama biliyorum ki, seni buna iten de senin yaşadıkların ve sana dayatılan algılar. beni büyütüp bir yerlere getirmek için harcadığın çabayı hiç bir şeye değişmem. umarım yaşadığın zorluk kadar hayatının geri kalanında kolaylık yaşarsın. ellerinden, yanaklarından kocaman öpüyorum.
canım abilerim ve canım ablam. sanırım siz olmasaydınız bu yaşıma kadar gelemezdim. beni her türlü şeyden siz korudunuz, bana hayata dair her şeyi tüm açıklığıyla siz öğrettiniz. sizin yanınızda arkadaşlarımın yanında olduğum kadar rahat hissediyorum. belki bunu okuduğunuzda hepinizin şu ankinden çok farklı hayatları vardır, bunu bilmiyorum. fakat tek bildiğim sizin benim en iyi dostlarım olduğunuz. sizin hakınızda çok bir şey yazamıyorum çünkü anlatmaya kalksam tüm mektubu kaplarsınız. şunu bilin ki karakterimin yarısını oluşturan kişiler sizlersiniz. beni siz yetiştirdiniz. hepinizi teker teker öpüyorum ve sevildiğinizi tekrar hatırlatıyorum. sizin küçük kardeşiniz olmaktan gurur duyuyorum.
ve teyzesinin balı...şu an kaç yaşındasın bilmiyorum, ne haldesin bilmiyorum. umarım en iyi koşullarda ve arkanda bi ailen olarak yaşıyorsundur. dileklerim tam olarak bu yönde. ilk doğduğunda ne kadar ağladığımı hatırlıyorum. olayı tam özümseyememiştim. beraber büyüdüğüm kız kardeşimin bir çocuğu olmuştu, şaka gibiydi. çünkü ablamın büyüdüğünü anlayamamıştım. o zamanlar sanki 17-18 yaşında olmaya devam ediyordu. ben teyze olmuştum, kendimle gurur duyduğum en iyi anlardan biriydi. o zaman senin yanında ne olursa olsun durmaya ve senin hayatın boyunca elinden tutmaya söz vermiştim. ne olursa olsun yanındayım ve sana hayatı öğretmeye. aynı kardeşlerimin yaptığı gibi, devam edeceğim. her zaman küçük bebeğim olarak kalacaksın.
sevgili dayılarım, yengelerim, amcam, anneannem ve kuzenlerim. size de her zaman bana akrabalık duygusunu tattırdığınız için ve beni yalnız bırakmadığınız için teşekkür ederim. özellikle misa’ya hem akrabalık, hem dostluk, hem arkadaşlık ve hatta kardeşlik duygusunu hissettirdiğin için teşekkür ederim. o her zaman sırdaşım, en iyi dostum ve kardeşim olarak kalmaya devam edecek. hayallerime ve hedeflerime her zaman onu dahil edeceğim ve bütün güzel dileklerim onun için olacak. aynı şu an çalan şarkıda dediği gibi: “i’ve dug two graves for us, my dear.” zaten sevgili papatya, sana olan tüm hislerimi mektubumda söylemiştim. şunu söylüyorum ki, şu an sahip olduğum her şey aynı zamanda senindir. eğer bir gün onlar ortada başı boş kalırlarsa, sen onlara sahip çıkacaksın ve biliyorum ki onlar, hiç bir zaman kendilerini sahipsiz hissetmeyecekler. her zaman kalbimde kocaman bir yer kaplayacaksın papatya’m. seni seviyorum.
devamı bir sonraki paylaşımda...
0 notes
gundemarsivi · 3 months
Text
Tumblr media
Aklımı ve Ahlakımı Yitirdim
✍🏻 Anıl Güven
https://www.gundemarsivi.com/aklimi-ve-ahlakimi-yitirdim/
“Ancak her şeyini kaybettikten sonra canının istediğini yapmakta özgür olursun.“
Chuck Palahnuik
Ben (M. Faucault tanımıyla özne olarak okuyunuz.) çok erken yaşlarda aklımı ve ahlakımı yitirdim.
Postmodernizmin atası Friedrich Nietzsche‘in önemli izdaşı James Joyce’nin Ulysses adlı romanını,Theodore Zeldin’in İnsanlığın Mahrem Tarihi, M. Foucault‘ın Cinselliğin Tarihi, Marquis de Sade‘in başta Yatak Odasında Felsefe ve diğer tüm yapıtlarını okuyunca; yıllardan bu yana kanıksana gelen okur-eser ilişkisinin dışına çıktım.
Küçücük bir aklım vardı, benim çok ayırdında olamadığım koşuşa başladı…
Platon’daki gibi ezeli ve ebedi olanın mı ardındayız? Yoksa çuvallamaya adanmış adımların adamı mıyız ?
Ya da Leibniz penceresinden sahaya inerek: Tanrı günah işleyen bir Adem yaratmadı! Adem’i yarattı ama içinde günah işleyeceği bir dünyayı da yarattı.
Kafa karıştırmak için elime kalemi, önüme defteri almadım. Bugün kendimle ve yitirdiklerimle yüzleşmeye başladım.
Batı toplumunda yerleşik bir algı vardır: “Doğu penisiyle Batı aklıyla düşünür.”
Tantra Sex Uzak Doğu’nun, İslam coğrafyası PEDOFİLİ ilişki sayrılığına tutulmuş… Batı çok mu arı? Antik Dönem Filozofları da oğlan tutkunu…
Özcesi: ”Hayat acı dolu bir labirenttir.” der Schoppeauer.
Sıradan insanlara önerilen Din!
Seçkinler için Felsefe…
Aristoteles‘in kısacık vurgusu ile bakarsak: ”İnsan merak eden bir varlıktır.” Oldu baba!
Tamam da bendeki bu merak yüzünden acı çekiyorum.
Düşüncelerim imgesel uzamda uçuşuyor! Anlağımı yıkamam gerekiyor.
Önce bir şişe kırmızı şarap açmalıyım.
Yeni Dünya Düzeni beni eziyor. İtaat toplumu bireyi olmak istemiyorum. Başkaldıran bir yapım var. 17 Yaşımda Kuran’ı ve Tevrat’ı Türkçe çevirilerden okudum. Birkaç gün sonra dini bir kenara bıraktım. Tanrıyı terk ettim…
20 Yaşıma erdiğimde Marksist klasiklerin tamamını bitirdim!
Ama içimdeki boşluğu bu okumalarla da dolduramadım… Sonsuz bir aydınlığa uzanmak isterken uykularım paramparça oldu…
En iyi arkadaşım A.J.P. Taylor: ”Uyumluluk size sakin bir yaşam sağlayabilir. Hatta size bir Üniversite kürsüsü bile getirebilir. Ancak tarihteki tüm değişimler, tüm ilerlemeler uyumsuzlardan gelir. Eğer sorun çıkaranlar olmasaydı, muhalifler olmadaydı hala mağaralarda yaşıyor olurduk.”
Bulunduğum yerde bir nesne değil bir özne olmak istenciyle baktım çevrene. İşte tam da bu yüzden uyumsuzum, çıkıntı yanım aşırı.
Hoş karşılayın, aklımı yitirdiğimi başlangıçta imlemiştim anımsayınız.
Ahlakımı niye mi yitirdim?
Buraya bir çatal koyalım; kimsenin fuckbodysi falan değilim. Yaşamımın hiçbir evresinde de fuckwomanım da olmadı.
Arzu duyma halinde niyetsel eylemde bulunurum. Ama benim burada sözcük yığını içinde anlatmak istediğim tümceyi Ludwig Feuerbach özetlemiş: ”Ahlakın dine bağlı olduğu ve adaletin ulu bir yetkiye bağımlı hale getirildiği yerde en ahlaksız, en adaletsiz, en kepaze şeyler meşrulaştırılabilir ve yerleştirilebilir.”
Kişi geleceğini özgür ve mutlu olarak yaşamak istencindeyse Sokrates’in tanımına göre ayağa kalkmalı: ”Senin almaya cesaret edemediğin riskleri alanlar, senin yaşamak istediğin hayatı yaşarlar.”
İtaatsizlik halini sürdürdüğün kadar özgürsün. Dince tanımlanmış ahlak anlayışını yıkarsan toplumda eşitliği var edersin.
Hayatınızda hiçbir dayatmayı alımlamayın. Kendi adıma: Ortak akıl pazarının alıcısı değilim. Bundan dolayı da terbiyesiz olmayı-kalmayı benimsedim.
Niyet-Arzu ortaklığını bir diğer yazımda dillendireceğim.
Anıl Güven, Atina
#AnılGuven #GundemArsivi #Felsefe #Sorgulama #Ahlak #Akıl #Din #Toplum #FelsefiSözler #Aforizmalar #OkuduklarımdanAnladığım #ÖzgürDüşünce #Cinsellik #Dayatmalar
0 notes
huseyinerol3453 · 2 years
Photo
Tumblr media
Sonsuza dek yaşayacakmış gibi düşün, yarın ölecekmiş gibi yaşa. - Bir insanın hayat felsefesi kedi ile aynı. Ye, iç, yat.. olmamalı olamaz. Düşün! Merak et. Oku. Nereden geldim? nereye gidiyorum? Burada vazifem ne? Yeni hayat felsefem; "Anlamasan da olur. Kimse anlamasa da olur. Gerçek hürriyet budur. Ben anlıyorum. Anlatamasam da olur." - Oğuz Atay Hayat felsefem: Hayatın yanlış tarafında yer alacağıma, hayatın yalnız tarafında yer alırım... Hayat felsefem; 1. Yapmadığın şeylerden yaptıklarından daha fazla pişmanlık duyarsın. 2. Elinde olan fırsatları değerlendir, yarını göreceğimiz belli değil bu yüzden geç olabilir. 3. Kimin ne dediğine aldırma. Çirkinsen ya da aptalsan ne olmuş ? Sen kendin ol yeter. 4. Aşkta gurur olmaz, sevdiğin insanın peşinden git. 5. Yaşlandığında gençliğine baktığında ot gibi yaşamış biri yerine günlerini dolu dolu geçirmiş, eğlenmiş ve güzel aşklar yaşamış birini görmek istiyorsan eğer, yukarıdaki maddeleri hayat felsefen yap. Büyük ve üstün insan daima memnun ve rahattır. Küçük insan ise daima üzüntü ve telaş içindedir. - Konfüçyüs İkiyüzlüleri sever oldum, çünkü yaşadıkça yirmi yüzlü insanları görmeye başladım. - Mehmet Akif Ersoy Kimi insan, geçmişle geçememişi birbirine karıştırır. Halbuki geçen iz bırakır, geçemeyen yara - Kahraman Tazeoğlu Yaşamımız, önem verdiğimiz olaylara karşı sessiz kaldığımız gün son bulmaya başlar. - M. Luther King Birçok insan hayatının büyük bölümünü olduğundan farklı görünebilmek için heba eder. - Richard Wilkins Hayatta en büyük olaylar bir sürü iyi düzenlenen küçük tesadüflerden doğar. - Henry Fielding Zamanım gelince ölecek olan benim, e bırakın da hayatımı istediğim gibi yaşayayım. - Jimi Hendrix Yüzsüzdür insanoğlu kimse bilmez fendini, kime iyilik yaptıysan ondan koru kendini. - Mehmet Akif Ersoy Yaratıcı bir insan, başarmak arzusu ile motive olur, başkalarını geçme arzusu ile değil. - Ayn Rand Ben ne insanlar gördüm üstünde elbise yok; ne elbiseler gördüm içinde insanlar yok. - Hz. Mevlana Dürüst insan her zaman gerçeği söyler, akıllı insan ise yalnız zamanında. - George Bernard Shaw. Her şey gönlümüzce olsun. Amin. En içten dileklerimle selam 👋, ve dua ile https://www.instagram.com/p/Cix9jNRKH4d/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
merveturhan98 · 2 years
Text
Merhaba ben M. T.
Bugün ben bunu yazarken perşembe, ama sen bunu pazartesiymiş gibi oku! Haftanın sendromlu günü, lafta kalan başlangıçların başlayamadığı gün pazartesi. Evet, şimdi benim geçmişte yaşadığım bir günü burda seninle paylaşıcam. Günaymış, ama ben hala yataktayım.. Boktan bi zil sesinin eşlik ettiği o alarm çaldı! Gözlerimi yarı kapalı açtım, karşımda beyaz tavan + 5 dk. daha diyen iç ses... Tabi kafada gülümseten düşler felan bi yanda😈🤫 "Sikik bir gün daha amk!" diyerek kalkmaya çalıştım. Fakat yatakta yarı uykulu, yorgunluktan bitap düşmüş inşaat amelesi gibi otururken, bi ani hareketle kalktım. Bi su döküm işlemi, sonra baktım aynaya silik bi ifade! Bu sima kimin? Aynadaki saçlar benim mi? Tepesine kuşlar yuva mı yapmış? Gözler en son Kore savaşında gazi düşmüş 60 yaş üstü dedelerin gözlerini andırıyor. Bi su çarptım yağlı beyaz tenime, sonra hop bi kahve.. Su kaynamış ama ben hala baygın ve ruhsuz. Doldurdum bardağa suyu, aslında tam tersi olucaktı da neyse.. Yandı ağzım tabi! Biraz kekrek bi tat başlangıçta, sonra bi tortu gibi. Taktım kulaklığı, açtım bi şarkı. Bi whatsapp, insta, twitter, face gezdim profil profil, kaydırdım time'ı hep bi kaos! Sonra bi baktım saate yaklaşıyor vakit.!! Hemen koştum odama aldım bi jean, bi tshirt. Sonra az biraz wax'ı da saçlara yedirdik mi tamamdır. Olmayan karizmayla yola çıkma vakti. Taktım 5'e gidiyorum, saat geldi gelicek.! Sonra yanında bi azar tatlısı... Geldim işe nihayet, baktım ortalığa hep aynı bok! Aynı tantana, aynı terane... Manavda ümit abi.. Hayattan bezmiş, başladı yine hayat dramına! Baktım sola, kasada Ayşe. Her zaman ki konusu, komşusu müjgana giren çıkan! Bastım gittim ordan pastane önüne.. Zeynep var orda da, baktı bi ne selam ne sabah! Döndüm başımı reyona, "Levent" dedim, "kolay gelsin." "AYNEN KRAL!" dedi.. Hadi dedim, moral bozmayalım sabah sabah. Gidicem alt kata, değiştircem üzerimi, yapıcam iş başı! Köşede var şarküteri başı tufan abi, yanında kasabımız kemal dayı. Biri et döver, biri kıyma çeker. Dedim "kolay gele." Dediler "gelde, yardım ede!" Dedim, "sağolun, şimdi ben meşgulde.." 😅😎 Baktım saate yine bi gün sonu! Adanalı çiğ köfteci gibi terlemişim. Değiştirdim üzerimi, çıktım baktım bi gökyüzüne... Gece üzerimize perde gibi çökmüş, ömürden bi gün daha. Açtım bi Müslüm, sövdüm böyle hayatın gelmişine geçmişine! Soktum ellerimi ceplerime, yürüdüm yavaş yavaş.. Daracık sokaklara girdim. Gülüşen körpecik kızlar, yanlarında 2 katı hanzolar... Eğdim kafamı önüme, geçtim gittim gölgesiz kaldırımlardan.. Rüzgar esti geçti yamacımdan... Durdum bi an bir yokuşun başında, bir parkın tam yanında. Kaldırdım kafamı göğe, baktım uçsuz bucaksız o gökyüzüne.. Yıldızlar, bi dilencinin şapkasında ki madeni paralar gibi dağınık yine! Gülümsedim, sonra eğdim başımı tekrar yere.. Sonra yine baktım o gökyüzüne! Baktım yıldızlara, yıldızlar umudum olan yıldızlar.. İçimde ki gecenin ışığı olan, o gözüme ufacık gözüken devasa yıldızlar... Evet işte onlar, birisini hatırlattı bana... Birden girdi araya bir iç ses, dedi; "Bas git hadi evine, girdin yine bi çıkmaz düşe!" Eğdim başımı öne, gülümsedim yine ben taşa, taş da gölgeme. Yürüdüm, birileri geçti yanımdan! Yine bulanıktı yüzleri.. Görmedim, uyumuştum ben çoktan... Yürüdüm, yokuşlar çıktım ardı ardına. Şimdi bir düzlükte bittim, durdum! Baktım bi sağa bi sola, kaldırdım başımı gökyüzüne... Yıldızlarla bezeli o gökyüzü.. Gülümsedim yine, yeniden... Yürüdüm bir iki adım daha, az kaldı! Gün bitti, yol bitmemişti. Girdim o metruk kapıdan, beni karşılayan yalnızlığım sarıldı bana... Açtım banyonun ışığını, loş bi ortam tabi.. Kafam hafif meşrep, yıldız tozu yuttum biraz önce! Bir de düşlerimi içtim yanında... Geçtim odama, attım üstümdeki zırhı! Vurdum kafamı yastığa, oh miss😌 Daldı gözlerim bomboş tavana... Yine, yine, ve yeniden... O tavan, bomboş bembeyaz o tavan! Kendimi gördüm onda.. Bomboş olan bir şey var derimin içinde, bembeyaz olan... Bir şey var! Çok derinde... Açtım, baktım içime. Orda battın içime..!
1 note · View note