Tumgik
#Kardeşiyle
dogtrainingblogs · 2 years
Text
Evlat Edinilen Köpek Her Şeyden Korkardı Ve Kardeşiyle Bir Gece Her Şeyi Değiştirdi
Evlat Edinilen Köpek Her Şeyden Korkardı Ve Kardeşiyle Bir Gece Her Şeyi Değiştirdi
Hedgie hayata zor bir başlangıç ​​yaptı. İlk sahipleri onu bir köpek yavrusu olarak dışarıda zincirledi ve ona asla sevgi göstermedi. Sonunda yeni ailesi tarafından evlat edinilip eve getirildiğinde, küçük adam herkesten ve her şeyden çok korkuyordu. Sadece masanın arkasına sindi. Resim/Öykü Kaynak Kredisi: Instagram ve Dodo Bir gece Mason’ın köpeği Hedgie havlamayı kesmedi. İşte o zaman Mason…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
buffy-buffy · 9 months
Text
Acayip gerici bir ortamdı offf
5 notes · View notes
okyanusunkiyisinda · 2 years
Text
Bütün şivem kaymış argadaşlarr czvsvbcb
3 notes · View notes
mel-inoe · 9 months
Text
dün kankimin kankisinin küçük kız kardeşini dize getirdim
1 note · View note
kalopcia · 1 year
Text
annesiyle de konuştuk azıcık 🥺🥺🥺🥺🥺🥺🥺
0 notes
turkudostu61 · 1 year
Text
0 notes
efsungeradam · 3 months
Text
Empati çok önemli bir kavram biliyor musunuz? Düşünün şimdi: Birini sevdiniz; ileride güzel bir şeyler olabileceğini hayal ediyorsunuz. Kendi kendinize odanızda müzik açmış sakince oturuyorsunuz bir yandan onunla mesajlaşıyorsunuz. O an siz belki yoğun duygular yaşıyorsunuz, ve hazırsınız; çok doğru bir hamle yaptığınızı düşünerekten tarifi zor duygularınızı telefon ekranındaki piksellere sığdırmaya çalışıyorsunuz(: ... Çevrim içi, görüldü... Ne yazacak acaba? Ne yazacak acaba mı!? Az önce ne yaptığınızın farkında mısınız? Siz burda odanızda oturmuş huzurlu bir keyif sürerekten söylediğiniz o iki kelime ile empati yapıp onunla aynı duyguları paylaştığınızı mı düşünüyorsunuz gerçekten? O belki o an dışarıda, belki kardeşiyle yeni kavga etti. Arkadaki televizyon reklamı harca harca bitmez diyor, bekleyen bulaşıklar var... Ama olsun siz şu an whatsapp uygulamasındasınız önünüzdeki el kadar cihazda super amoled ekran, full hd görüntü, 16 milyon renk sayısı, 518 piksel yoğunluğu var. Ve bir budist dikkatine sahipsiniz. İşte atmosferi yakaladınız, ve o iki kelimeyi ona gönderdiniz. Aaa görüldü attı bakın siz şu işe. Biraz bekledi ve dediki "Seni anlıyorum"😂 Siz sessiz, huzurlu; sakin bir ortamda full dikkat telefon ekranına odaklandınız. Sanki ne kadar odaklı yazarsam o kadar duygularım ona geçer diye. Ama kaçırdığınız bir şey var. Onunla aranızda mesafe var. Aynı şehirde de olsanız farklı ülkelerde de olsanız; hatta karşı binanızda bile olsa siz isterseniz buda olun ve o iki kelimeyi öyle yazın. Ne diyordu Barış Manço bu şarkısında: "Sokaktan gelen o sesle yıkıldı dünyam. Domates, biber, patlıcan!" 🤣
48 notes · View notes
3391kilometre · 13 days
Text
Tumblr media
Ana Huang’ın kitabı… Ben bayıldım. Boşuna övgü aldığını düşünmüyorum.
Çarpık aşk konusu;
Alex Volkov, dahi bir iş adamı. Fakat en yakın arkadaşının kız kardeşiyle ilgilenmek zorunda kaldığında, göğsünde bir şeyler hissetmeye başladı: Dünyasını yok edebilecek bir yangın. Ava Chen, hatırlayamadığı çocukluğunun kabuslarına hapsolmuş, özgür bir ruhtu. Onlarınki asla başlamaması gereken bir aşktı.
Çarpık yalanlar konusu;
Çarpıcı, ölümcül fakat bunu saklayacak kadar akıllı bir adam olan CHRISTIAN HARPER, aslında mükemmel takım elbiselerle centilmen suretine bürünen bir canavardı. Hayatında ahlaka ve aşka yer yoktu. Ancak alt katında yaşayan kadına karşı hissettiği tuhaf çekimi inkâr edemiyordu. O, en karanlık arzularının odağıydı.
Çarpık nefret konusu;
Partileri seven, dışadönük ve hırslı JULES AMBROSE'UN tek bir hedefi vardı: Baro sınavını geçip avukat olarak çalışmaya başlamak. Ve ihtiyacı olan son şey, ne kadar çekici olursa olsun, katlanılmaz kelimesine hakkını veren bir doktorla ilişki kurmaktı.
Çarpık oyunlar konusu;
Görkemli, iradeli ve görevine zincirlerle bağlı PRENSES BRİGET, dilediği gibi yaşama ve âşık olma özgürlüğünün hayalini kuruyordu. Ne yazık ki abisi bir anda tahttan çekildiğinde, sevgisiz ama politik olarak uygun bir evliliğin olasılığıyla ve hiç istemediği bir tahtla karşı karşıya kalmıştı.
Düşüncem;
Yazarın dili hakkında yorum yapamayacağım çünkü bazılarına hitap etmeyebilir. Ama benim için yeterli akıcılık ve anlaşırdık vardı.
8 notes · View notes
cokerkendegilmiydi · 22 days
Text
Yolda görse selam vermeyeceği kardeşiyle miras konu olunca aynı masaya oturan şerefsiz bir geniş aile var bende daha kim yorabilir beni
11 notes · View notes
dogtrainingblogs · 2 years
Text
Üç Kurtarma Köpeği, Evlat Edinilen Üç İnsan Kardeşiyle Mükemmel Eşleşmeyi Buluyor
Üç Kurtarma Köpeği, Evlat Edinilen Üç İnsan Kardeşiyle Mükemmel Eşleşmeyi Buluyor
Curtis ve Roberta Griner’ın olabileceğine inanmak zor. hatta daha fazla ilham verici. Çift, 70’in üzerinde yavruyu besleyen ve yıllar içinde kendi yavrularından birkaçını evlat edinen aktif köpek kurtarıcılarıdır. Şimdi genç aile, Polonya’dan evlat edinilen insan kız kardeşler olan Jessica, Victoria ve Veronica olmak üzere 3 yeni üyeyi memnuniyetle karşıladı. Griners’ın evde bekleyen 3 kurtarma…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
kahvemsogumadan · 26 days
Text
Eşimin ailesiyle aramız iyi değil hiç bir zaman da olmadı. Düzeltmeye çalışıyoruz gidiyoruz geliyoruz ama yine olmuyor. Ya ben çok düşünmeyip her şeyi göz ardı edeceğim, ya onlar biraz ince düşünüp saygıyı öğrenecekler ama ikisi de olmadığından bizim aramız hep böyle gelgitli gider. Küçük görümcem ile de görünce konuşuyoruz ama aşırı bi samimiyetimiz yok. Ablası ve eniştesi ile daha samimiler evleri de çok yakın sürekli birbirlerine gelir giderler. Ama ne oluyorsa gece demez, gündüz demez, pazar demez abisini çağırır. Çocuk hastalandı gel abi, pazar günü tek tatil günün çocuğunla vakit geçir demez, gel bizi al hastaneden der. Bugün de gece 11 gibi bize gel hemen demiş. Eşim de gitti tabi. Bunların apartmanda sarhoşun biri varmış tüm apartmanın ziline basmış. Git polisi ara ya o sarhoş benim kocama bir şey yapsa hiç mi aklına gelmiyor. Eşim yanında durdu 1 saat kadar eve geldi. Eve geldikten sonra bir daha aradı bizi gel annemgile götür diyor. Sonrası tabi biz eşimle bir birimize girdik. 5 yıl oldu evliyiz tek kavgamız ailesi. Artık dayanamıyorum. Yoruldum artık. Kardeşiyle ortak arabamız var bayram arefesinden beri arabanın bize gelmesini bekliyoruz, tenezzül edip araba size lazım mı demeyi bırakın arabayı istediğimiz de ya vermiyor ya telefonları açmıyor. Akşam Hüma beni babam sallasın dediğin de ben yoruldum dediği için Hüma'yı zorla ben uyuttum ama o yorulan adam akşam kaç kere kardeşi gel dedi diye git gel yaptı. İşte ben buna dayanamıyorum. Kocamın ailesini çok sevdiğini düşünmüyorum ama hayır diyemiyor koca adam. Karakterli bir duruş sergileyemiyor onların yanında.
7 notes · View notes
seyyahe-iavare · 8 months
Text
Bazen bazı ilişkiler ne yaparsan yap kurulamıyor. Gelinle baştan yıldızlarımız barışmadı eskiden takip edenler bilir. Baştan sıkıntılı bir süreçti. 4 yılı devirdik gelin-görümce ilişkisinde. Başta hiç bir şekilde istemezken bu evliliği (perşembenin gelişi çarşambadan belli olduğu için) nikahları kıyıldığı andan itibaren Rabbim nasip ettiyse var bir hayır muhakkak deyip benimsemeye çalıştım. Önceki kırgınlıkları bir kenara bıraktım babama dönüp ben neysem artık o da bu evde o bu evin kızı oldu artık dedim. Zaman içinde ben her şeyi kenardan izlerken herkes itirazlarımda ne kadar haklı olduğumu iliklerine kadar hissetti. Ama artık her şey için çok geçti ve üstüne üstlük dünyalar tatlısı tırnağına dahi kıyılamayacak bir Ömer Hamza vardı ortada. Çocuktan sonra herkesi yumuşatma çabam beş katına çıktı. Anne hoş göreceğiz baba umursamayacağız diye diye geldim bu zamana kadar. Ama ben bu çabayı karşı taraftan hiç göremedim. Hep üst gördü kendini hep benim aramam beklendi. Benim geçmiş olsun demem. Benim adım atmam. Benim hediye almam... Ama insan bir yere kadar tahammül gösterip alttan alıyor. İnsan elbette karşılık bekleyerek yapmıyor yaptıklarını ama ilişki dediğimiz şey çift taraflı ilerler. Dün akşam kardeşim aradı. Ömer'i gösterdi oyun oynuyordu. Gülüyordu sıpa neşe saçıyordu. odaya geldi arkadan konuşuyor çocukla konuşuyor ediyor bizle konuşulduğunu da biliyor. Kameraya gözükmek zorunda değil ama bi Büşra nasılsın demek ölüm değil ya. Ya da bu zamana kadar her rahatsızlandığında hemen arayan bana karşı geçmiş olsun acil acil gezmişsin neyin var demek incilerini dökmüyor. Ben de bunlar karşısında onun gibi davranmaya karar aldım. Selam vermedim bilerek ama dünden beri suçluluk hissediyorum. Neden ya neden? Çünkü bilen bilir zamanında ne baskılara ne söylemlere maruz kaldım onu benim aramam lazımdı, onu arkadaşlarıma üst görmem lazımdı vb bir sürü zırvalık. İçimden neden atamıyorum bunları? Bu ezilmişliği neden atamıyorum üstümden neden umursamadan devam edemiyorum... Gelinlikse ben de gelin oldum bir görümcemle iletişimimiz yok onun attığı mesafeden sebep.(Kendi kardeşiyle bile görüşmezler doğru dürüst) Ama diğeri gerçek ablam olsa ancak bu kadar severim. Niye üst göreyim kendimi?... Aff içimi dökersem zihnim boşalır belki...
28 notes · View notes
sezginer35 · 8 months
Text
Ne düşündüler o son gece dedim içimden...
Anasıyla, babasıyla, sevdiceğiyle, evladıyla, kardeşiyle bacısıyla vedalaşmak nasıl bir duyguydu kim bilir... Gökyüzüne son bir defa bakmak... Yediği lokmanın belki de son olacağını düşünmek...Son defa su içmek, son defa bir sigara tüttürmek, son defa bir türkü söylemek...
Ertesi gün, ölüme meydan okumak... ölüme yürümek nasıl bir histi?
Cidden...Bugünden bakınca...
Tercihlerimizi düşündüm mesela...
O iş mi, bu iş mi?
Trafikte o yol mu , bu yol mu?
Dolar mı, altın mı, kripto para mı?
O kadın mı, bu erkek mi?
O yemek mi, bu yemek mi?
O dizi mi, bu film mi?
Onlarınsa iki tercih var önlerinde.
Ya istiklal, ya ölüm.
O ne düşündü peki Kocatepe'de?
Söyleyeyim.
Kocaman Afyon ovasına bakarken sadece sabaha karşı yapılacak hücumu değil.
10 sene,20 sene, 100 sene sonrasını...
Sadece o askerleri değil.
Öğretmeni de, köylüyü de, sanatçıyı da, doktoru da, kadını da, çocukları da...
Seni..
Beni...
Hepimizi...
Ve bizim henüz doğmamış torunlarımızı da!
O yüzden biz Atatürk derken aynı zamanda minnet diyoruz.
Ne mutlu bunu anlayana.
Bige Güven Kızılay
Tumblr media
youtube
46 notes · View notes
yalnizligincisi · 9 months
Text
Akrabalar geldi; teyzenin biri gelmiş oğlunun fotoğraflarını gösteriyor, bir de diyor ki: bak bu yakından fotoğrafı, bu uzaktan, bu kardeşiyle fotoğrafı.. Şunu okudu, şunu yaptı, mecburen gülümsüyorum tabi de.. Ya teyze napim ben senin oğlunu? Lütfen biri beni bu ortamdan kurtarsın.
33 notes · View notes
yurekbali · 3 months
Text
Tumblr media
İKİ YEMİN BİR KİTAP Yıl 1935, Kuleli Askerî Lisesi yeni mezunlarını vermek üzeredir. Sınavlar bittikten sonra bir aylık iznin ardından yani 30 Ağustos’ta başarılı öğrenciler subay olacaklardır. Tatilin ilk günü, arkadaşları evlerine giderken Fazıl Hüsnü, uzun zamandır biriktirdiği 60 lira ile birlikte Beyazıt’a gider, kitabını basacak bir basımevi aramak için. Matbaaların Bâb-ı Âli’de olduğunu öğrendikten sonra kendisine önerilen bir tanesinin, Aziz Bozkurt Bey’in basımevinin yolunu tutar. Bir arkadaşının şiir kitabını bastırmak istediğini söyler matbaadakilere, pazarlıkla forması 6 liradan 10 formalık bir kitap için 60 liraya kapak baskısı dâhil olarak anlaşırlar. Günlerce gidip gelir, düzeltmeleri yaparken kimi yerlerde şiirleri de değiştirmekteyse de “Arkadaşım Anadolu’da, ben yardım ediyorum bu yüzden.” şeklinde konuşmaya devam eder, utandığından... Tüm bu değişiklikler karşısında hiç sesini çıkarmayan mürettip, kitapların basımı tamamlandıktan sonra birisini uzatarak “Bana bir kitabınızı imzalar mısınız?” diye rica eder. Kitabın kendisinin olduğunu anlamışlardır. Utançtan kıpkırmızı olan Fazıl Hüsnü’nün ilk imzasını attığı bu kitabın kapağında Fazıl Hüsnü Dağlarca ve Havaya Çizilen Dünya yazmaktadır. 1000 adet basılan kitabı sadece birkaç kitapçıya bırakabilir ama büyük satış arkadaşları tarafından, topçu ve piyade okullarında yapılır, eline de birkaç yüz lira para geçer şairimizin. Günün genç şairleri içinde ismi anılmaya başlanır Dağlarca’nın ve 10 Haziran 1936’da Orhan Selim takma adıyla Nâzım Hikmet, Akşam gazetesinde şunları yazar: “Fazıl Hüsnü’nün kendine gerek iç gerek dış bakımından yol arayan, istidatlı bir şair olduğu muhakkak. Üzerinde durmaya değer vezin denemeleri yapmış. Bence bir ikisinde muvaffak da olmuş. Lisanı hiç de kötü değil. En aksayan yanı şiirlerinin içi. Bir bakıyorsunuz, kendini bu dünyada yapayalnız hissediyor, bedbin. Sonra bir bakıyorsunuz komşusuyla alakadar olacak kadar dünyaya bağlı. Diyeceksiniz ki şairin ruhu muğlaktır, mürekkeptir, bir bakışta dibi görülmeyecek kadar derin ve bazen karanlıktır. Siz istediğinizi deyiniz, bence, şairin ‘ruhu’ ne kadar derin, ‘karanlık’ ve ‘muğlak’ da olsa, dikkat edeceği bir şey vardır: Bu ‘ruhun’ arapsaçı gibi karmakarışık olmaması. Bence bu ‘ruh’ bütün muğlaklığıyla bir mükemmel ahengin, armoninin ‘hesaplı’ seslerini vermelidir. Fazıl Hüsnü Dağlarca inkişaf yolunda. Bakalım, olgunlaştığı vakit dışı kadar içi de aydınlık ve mükemmel olabilecek mi? Bizden bunu beklemek, ondan buna ulaşmak.” Bugün Dağlarca’nın şair olarak ne kadar “olgunlaştığı”nı tartışmak bize düşmez ancak Havaya Çizilen Dünya’nın yayımlanışından biraz geriye giderek şairin neden özellikle mezuniyet gününü kitabın yayımlanması için seçtiğini anlayabiliriz. 1920’li yıllarda, Kayseri’de yaşamaktadır Dağlarca, anne babası ve 5 kardeşiyle birlikte. Akşam yemeklerinden sonra 3 metre uzunluğundaki masanın iki başında anne baba otururken, 6 kardeş de gece yarısına kadar ders çalışırlar. O yıllarda Dağlarca soyadı yoktur ama Fazıl Hüsnü şair olmak hevesindedir. Henüz ilkokul ikinci sınıfa gitmektedir. O gün okulda yazdığı şiiri hemen yanında oturan ablasına gösterir. Şiiri okuyan abla, dirseğiyle kardeşini dürterek “Ne güzel!” der. Bütün bunları babalarından saklamaya çalışsalar da Yarbay Mehmet Fazıl’ın gözünden kaçmaz bu durum ve ak bir kartal gibi uzattığı eliyle defteri alır. Okuduktan sonra deftere şu iki dizeyi yazar: “Bakıyorum kuşlar konmuş hem o dala hem bu dala Ders çalışmaz şiir yazar iki kardeş budala”
Aradan yıllar geçer ve aile bu büyük masa ile birlikte Tarsus’a taşınır. Bir öğlen yemeğinde babası Fazıl Hüsnü’ye “Kuleli’ye gideceksin,” der. Küçük şairimizin dünyası yıkılır. Gözü duvarda asılı duran Kur’anlara gider. Biri büyük biri küçüktür Kur’anların. Küçük olanı alır; hem üstte asılı olduğundan hem de sınavı olduğu günler annesi, elbisesine taktığı için kendisinin saydığından. Üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Askeri okula gitmeyeceğim, ozan olacağım,” diye yemin eder. Babası sakince ayağa kalkar, duvarda asılı olan büyük Kur’an’ı alır ve o da üç kez öpüp başına koyduktan sonra “Ben seni askerî okula göndereceğim,” der. Fazıl Hüsnü, çaresizliğini anlar ama eklemeden edemez: “Belki göndereceksin ama benim ozan olmamı önleyemeyeceksin,” der babasına. Yani Dağlarca, subay olduğu gün hem babasının hem de kendisinin yeminini gerçekleştirmiştir. - M. Şeref Özsoy, İki Yemin Bir Kitap (Kitap Hikâyeleri) - Görsel: Benoît Hamet (Fazıl Hüsnü Dağlarca)
14 notes · View notes
hayatinicindenbirokur · 6 months
Text
Meryem öldü, zaten yaşayamıyordu, aldığı bir nefes vardı, onu da çekip aldılar.
Annem öldü, zaten beni sevmezdi, bir kez bile yürekten sarılamadan terk etti beni.
Babam öldü, onuru için yaşıyordu, onuru için öldü ama yarım bıraktı beni, sığındığım kolları yok oldu.
Babam öldü benim, annem öldü, kardeşim öldü. Ailem öldü benim, bir savaşta her şeyimi kaybettim, geriye ben kaldım, kalan ben de kalbini kaybetti Meryem'in ölümüyle, aklını öldürdü, son nefesini sanki kardeşiyle beraber verdi.
12 notes · View notes