Tumgik
#Anlatı
uzunburakefendi · 1 year
Photo
Tumblr media
. "Adorno, sanatın gerçek dünyanın negatif bilgisi olduğunu savunmuş ve her türlü totalleştirici tehlikeye karşı çıkmıştır. En büyük totalleştirici güç ise tek dünya vaat eden tek bir türlülüktür. Her ne kadar bizdeki çokkültürlülük toplumsal şizofreniye yol açsa da bazan bir veya iki dâhi çıkabiliyor. İşte Türkiye bu yüzden önemlidir." syf.48 . "dünyanın çehresinin değiştirilmesi gerektiği bu yerde gerçek devrimin zaman aşırı noktalarında, Rilke ve Rimbaud duruyor. İkisi de Hıristiyanlığı aşıyorlardı. Dünyaya insandan değil, meleklerin korkunç ve huzurlu dünyasından bakıyordu. Korkunç ve huzurlu yani tüm hayatı taşıyan cereyan ya da tüm zıtlıkların birleştiği bir akım. Kendisine ve geriye çekilen biri keşiş oluyordu, başkalarına ve ileriye çekilen biri asker, yokluğa ve olmayana çekilen biri ise şair oluyordu." syf.58 #lalemüldür #novaromadagecegüneşi #yapıkrediyayınları #kitap #neokuyorum #okumakiptiladır #okumahalleri #anlatı https://www.instagram.com/p/CoK_QrztbFX/?igshid=NGJjMDIxMWI=
3 notes · View notes
futuristika · 2 years
Text
Yıkıntılarda dans etmek
Berlin’in İlk Günleri: Birleşme Yıllarının Sound’undan bir parça, Hulki Demirel çevirisiyle Ulrich Gutmair metni @kolektifkitap
Türkçesi: Hulki Demirel Mittagspause Düsseldorflu bir punk grubuydu. 12 Ağustos 1978’de bir arabaya binip Batı Berlin’e doğru yola çıktılar. Solist Peter Hein, gitarist Franz Bielmeier, davulcu Markus Oehlen, grubun fotoğrafçısı olarak seyahati kayıtlayacak George Nicolaidis ve Gabi Delgado-Löpez. Gabi İspanyol’du, Franko rejiminden kaçmak zorunda kalmış komünist bir felsefe öğretmeninin…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
seslimeram · 1 year
Text
İhtimaller Yıkılırken...
Tumblr media
Kötürüm bir istikamet, hep bildik gel gelelim hiç karşılaşılmamış gibi davranılan bir halin ve yönelimin ortasında, yarınsızlığın içinde tüm o hayat mefhumunun bütün ihtimalleri zayi ediliyor. Erk, muktedir, iktidar pratiğinin bir devinim olarak güncellediği her güne içkin kıldığı hallerle bu kötürüm tahayyüllerle bir istikamet bildirilir. Gidilemeyen yollar, şöyle ya da böyle kullanılamayacak hastaneler, asla satın alınamayacak arabalar, hayali kurulup sahip olunamayacak evler ve nicesiyle yapıyorlar / ediyorlar bahislerinin kıyısında tüm şu hayat eriminin zemheri bir karanlığa rehineliği var edilir. Biyopolitik bir tahakküm hali ve kapsamının kıyısında her fırsatta, her ihtimalde bir kere daha cerahatin var edilebildiği bir zeminde baş amir yıkımın taşıyıcısı, kötürüm bir istikametin de mimarıdır. Baş amirin cerahat yükleniciliği, baş faşist ve küçük tefek, ırkçı / dinci / hizipçi akımların birlikteliği bu mefhumun nasıl peyderpey imal edildiğini de göstere gelir. Bu dönüştürme gayretinin içerisinde kötürüm kılınan şey hayattır. Hiçliğin sınırlarına demirlenen şey umuttur. Belli açılardan bol keseden sallanırken vaatler, havayla civanın takdim edilmesidir mesele. Her şekilde linç / nefret pratiklerinin refakatinde bir cerahat düzleminin bina olunmasıdır bir anlamda mesel, hala. Demokrasi edim ve pratiğinin delik deşik kılındığı yerde sözün tam da karşısına bina edilen şiddet ve lincin varlığıdır mesele. Sanılanın ötesinde bir ivedilikle her gün apayrı tarumar edilendir. Böyle bir tahayyüller birlikteliğinin her neresi yenidir, yeni ülkedir!
Aralıksız güncellenen her eylemle baş amir / baş faşist ve zümrelerinin çöreklendiği yerin varmak istedikleri menzilin hakikati de peyderpey karşımıza çıkar. Düzgün adamlarla bir ve beraberce durmak yok yola devam diye çıkılan güzergahta her şekilde zorbalığın, artık gizlenmesi imkansız kılınmış bir iç etme kültürünün devinimi süreğen kılınır. Baş Amirin her köşeye kıstırıldığında yineleye geldiği Kürd nefretinin, ötekilere karşı aralıksız olarak yirmi bir senedir suna geldiği şekilsiz, sınırları hepten daraltılmış olagelen makbul yurttaş profilinin her neye tekabül ettiğinin nişanesi, sözüm ona başlamamış seçim kampanyasına ait birkaç toplantıda zikrettikleriyle çıka gelir. Hemen her akşam, Ramazan ayının da var ettiği ihtimallerle birlikte yemek masalarında kurulan Türkiye imgesinin ortasında baştaki o temsilin cerahatle yüklendiği eylemsellik halleri sunulur. Pay edilmiş, azarlanmış, aleni hor görülmüş olan bir halkın daha da heder edileceğinin nişanesi çıkagelir her veçhe ile bir ve beraber. Muktedir takımının oyuncularının da birörnek ve benzeşen tahayyülleriyle seçimi maniple ettiği, kanıksanmış olagelen kötülük halleriyle ülke yönetimini değil aynı zamanda kötülüklerinin de devamlılığına çaba sarf ettikleri, bunu işaret ettikleri bir zemin sahnede yol o kötürüm / katran karanlığına çıkar, her zamanki gibi.
Kanıksatmaya teşne olunmuş iktidar mefhumunun suna geldiği her şeyin, bariz bir laftan ibaret olduğunun nişanesi her seçim döneminde yinelenen ezberlerden ibaret vaatlerin ta kendisinden de çıkagelir misal. Bu defasında ana muhalefetin suna geldiği proje / öneri ve hamleleri kesintisiz bir biçimde yeniden imal eden, kes kopyala yapıştır ile kendi icraat, taahhütleri arasında suna gelen bir madun siyaset temsilinin elinde o katran karanlığından uzağa düşmek ne zaman söz konusu olacaktır. Suça bulaşmış, suçu içselleştirmiş, gasbın, hırsızlığın ayyuka düştüğü, her gelenin malı götürmek üstünden yol aldığı / kendisine bir hiza biçtiği bir zeminde, yok olan / edilen müştereklerimizin hesabı ne olacaktır. Seçimin basitçe bir dönüşümü değil, hürriyetten, hukuka koca bir zeminin en az beş yıllık yönelim ve tahayyülleri için de bir sınamaya dönüştüğü, madun siyasetten, eline kan bulaşmış olan sermayeye hepsinin birden hücum edip, milli irade diye bir gasp düzeninin devamlılığına tam kapasite çabalandığı bir zeminde katran karanlığının kötürüm bir istikametin ta kendisi olarak imali hiç sonlanır mı?
Bir örneği Bianet’ten Hikmet Adal’ın haberini aktaralım: “4 Mayıs seçimlerinde AKP’nin Urfa’dan milletvekili adayı olarak gösterdiği Adalet Bakanı Bekir Bozdağ, Balıklıgöl'de TRT Haber canlı yayınına katıldı. Urfa’nın sorunlarına ve AKP’nin yaptıklarına ilişkin konuştu.
“İnsanların bıktığı, usandığı iktidar değil” diyen Bozdağ “Her yeni şeyi söyleyen iktidar. Tayyip Bey'den daha yeni şey söyleyen ikinci bir lider yok ama 'eskiye döneceğiz' diyen, Türkiye'nin krizlerine, kaoslarına geri dönmeyi vadeden, eskiyi yeni diye takdim eden zihniyet var. Türkiye'de muhalefet sorunu vardır” ifadelerini kullandı. “Muhalefeti de değişimi yapmaya halk sandıkta mecbur edecektir. 14 Mayıs akşamı Sayın Kılıçdaroğlu da yok, diğer genel başkanlar da partilerinin başında duramayacaktır.” dedi.
Kılıçdaroğlu'nun Kavala ve Demirtaş vaatleri
Bekir Bozdağ, HDP-CHP ilişkisi ile Kemal Kılıçdaroğlu’nun Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın serbest bırakılacağına yönelik vaatlerinin hatırlatılması üzerine de şunları söyledi:
"Sayın Kılıçdaroğlu gitti, görüştü. Meclis'te görüştü, partiye gidemedi. Madem ittifak yapıyorsun partisine git. Partiye gitmeye cesaret edemedi. Bunu da HDP'ye oy veren vatandaşlarımızın dikkatine sunmak isterim, HDP'li vatandaşlarımızın oylarına ihtiyacı varken HDP'yi ziyaret etme cesaretini gösteremeyen, fotoğraf vermekten çekinen birisi seçimden sonra, oy alışverişinden sonra, ihtiyacı kalmazsa o binaya, binanın arkasındakilere dönüp bakar mı, bunu değerlendirmelerini istiyorum. Bu görüşmelerde birtakım ahitleşmelerin olduğu anlaşılıyor.
'Biz gelince falan özgür olacak, filan özgür olacak'. Bunlar yargıya müdahaleden hep şikayet ediyorlar. Biz de yargıya kimsenin müdahale etmesini istemeyiz. Müdahale etmesine de izin vermeyiz ama şimdi Sayın Kılıçdaroğlu yargıç, 'Hemen çıkacak.' Ne yapacaksın? Beraat mı vereceksin? Sen hakim misin, savcı mısın? Yargıtay mısın? İstinaf mısın? Değilsin. Sen nasıl yapacaksın? O zaman işte demek ki başka birtakım kanuni düzenlemeler yapacak. O zaman onu söyle."
Bozdağ, AİHM kararlarına uyulduğunu iddia ediyor
Bekir Bozdağ daha önce en az iki kez Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala'nın tutukluluklarının siyasi olduğunu belirtip derhal tahliye edilmesine hükmetmesine karşı Türkiye'nin AİHM'in kararına uyduğunu iddia etmişti.
Bunu da iki ismin AİHM mahkemesinin verdiği karardan farklı olarak başka dosyadan tutukluluklarını gerekçe göstermişti. Ancak AİHM'nin kararı tutuklulukların siyasi olduğunu belirtip koşullardan bağımsız olarak tahliye edilmeleri yönündeydi.
Erdoğan'ın yargıya müdahalesi
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Gezi davasındaki ilk yargılamada İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin beraat kararı vermesiyle ilgili olarak "Bakınız bunlar masum bir ayaklanma hadisesi değildir. Bunlar ciddi manada perde arkasında soros türü bazı ülkeleri ayaklandırmak suretiyle oraları karıştıran tipler vardır. Onun da Türkiye ayağı malum içerideydi. Bir manevrayla dün onu beraat ettirmeye kalktılar" diye konuşmuştu.
Aynı gün Hâkimler ve Savcılar Kurulu (HSK) Gezi sanıklarına beraat veren İstanbul 30. Ağır Ceza Mahkemesi'nin 3 üye hakimi hakkında inceleme ve soruşturma başlatmıştı. İlerleyen süreçte de karar istinafça bozulmuş ve sanıklar yeniden yargılanarak yüksek hapis cezalarına çarptırılmıştı.
Erdoğan ayrıca farklı dönemlerde AİHM'nin kararını eleştirmiş birinde "Bu işin AİHM'le alakası yok. Türk yargısının vermiş olduğu bu karara yerlisi yabancısı herkes saygı duymak mecburiyetinde" demişti. Bir diğerinde de Kavala'nın serbest bırakılmasına ilişkin AİHM kararının uygulanmamasıyla ilgili Avrupa Konseyi'nden gelebilecek yaptırım hakkında "Biz bildiğimizi okuruz" ifadesini kullanmıştı.
Öte yandan yeniden yapılan yargılamada mahkeme heyetini oluşturan üyelerden hakim Murat Bircan'ın Bafra Belediyesi Hukuk İşleri Müdürlüğü'nde çalışırken istifa edip hakim olduğu aynı zamanda AKP'den milletvekili aday adayı olduğu çıkmıştı.”
Haber metninde çıkagelen cerahatli devletli müdahalesini pas geçip, paşamız, başımız, her şeyimizin başlangıç noktası diye atfedilen bir temsilin dilinden / elinden çıkagelen hizalama halleriyle yolunu kaybeden adalet makamının, bir seferde çürük halini sunulur Bozdağ efendi eliyle. Akp eliyle kotarılmış olan her hamlede biraz daha gerileyen bir kez daha çürüten / yıkan / ezen bir tahakküm halinin her nasıl kurallar / kanunlar çiğnenerek var edildiği de barizdir artık. Deyim yerindeyse dingo’nun ahırına dönüştürülüp, çetelerin en azılı insanlık düşmanlarının, vatan millet sakarya derken halen yağmaya devam diyen temsillerin el üstünde tutulduğu bir zeminde, önce halk diyen Demirtaş, Kavala gibi AİHM nezdinde de suçsuzlukları kanıtlanmış insanlara reva görülen her şey bu katran karası ülke istikametinin de her nerelerde şekillendirildiğini örnekler. Duraksamadan bir kere daha hukuk da biziz garabetlik hali içerisinde akp yargısının sunduğu hemen her şey bir insanlık suçudur, bariz, amasız, belirgin. Hayatın ihtimalleri daraltılırken sorgusuna düşen herkesten bedel talep edileceği muştulanıyor. Bu satırlar yazılırken boş salona verilen mütalaa ile birlikte Kobane davasında, Demirtaş ve Yüksekdağ’da dahil onlarca insana müebbet hapis talepleri dillendiriliyordu. Kötürüm kılınanın sadece demokrasinin ta kendisi değil aynı zamanda herkese her şeyden elzem olarak var edilmesi gereken adil, adaletli bir hukuk pratiğinin de zehirlendiği meydana çıkar. Budur, bu kadardır ol meşum ülkenin hikayesi.
Diken.com.tr’den aktaralım: “AKP Kayseri milletvekili adayı olan Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, AKP’lilerin “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganlarına “Onun da zamanı gelecek bekleyin” diye karşılık verdi.
Akar, Kayseri Kadir Has Kültür ve Sanat Merkezi’nde düzenlenen aday tanıtım toplantısında, ‘Türkiye olmadan bölgede herhangi bir problemin çözümünün mümkün olmadığını’ iddia ederek “Dolayısıyla Türkiye’nin her zamankinden daha güçlü, daha büyük olması lazım. Güçlü ve büyük Türkiye için hepimizin daha çok çalışması lazım” diye konuştu.
Salondakilerin “Vur de vuralım, öl de ölelim” sloganlarına Akar, “Onun da zamanı gelecek bekleyin. Şu anda Mehmetçik büyük bir başarıyla teröristlerin bütün inlerini, sığınaklarını başlarına yıktı, yıkmaya devam ediyor” diye karşılık verdi.
Akar “İnşallah bu mücadelenin sonunda milletimizi, başına musallat olan bu terör belasından kurtaracağız, bundan kimsenin şüphesi olmasın” diye de ekledi.”
Kötürüm bir istikamette, hep bildik bir halin ve yönelimin ortasında, yarınsızlığın içinde tüm o hayat mefhumu bütün ihtimallerini zayi ediliyor. Akar Efendi’nin terörle mücadele nam kırk küsur yıllık devlet aklının suna geldiği çözümsüzlüğe bir kere daha yıkımla yön tayinine verilmiş yanıt sadece PKK’yi değil aynı zamanda HDP eşittir terörist algısına da doğrudan bir müdahaleyi ihtiva eder. Barış müzakereleri döneminde var edilmiş olan ilgi, alakanın düz ovada siyasetçiler eliyle getirilebilecek, çözümlenebilecek bir mefhumun hiç ama hiçbir gerekçe olmaksızın yıkımı sonrasında kan, kırım ve gözyaşından ibaret bir hal bir toplamın yolunda yürünmeye devam olunacağını bildirir Akar. Çözümü var edebilme ihtimallerini yok etmiş, silahlı örgüt mensuplarını, barışa bir adım için hamlelerini eksik gedik olmadan var eden siyasetçilere tercih etmiş, istemiş bir akımın vur de vuralım öl de ölelim ile karşılanması düşündürücü değilse nedir, neyin nesidir? Didaktik, ezberci ve bir ekonomik çöküşü günbegün yaşarken, sözüm ona yüzün altında terörist / mihrakla uğraşa duran bir iktidar pratiğinin karşılığı ne olacaktır derin bir ayrıştırmadan gayri. Sonlanması imkansız kılınmış bir devlet / gerilla harbinin yanında, bütünüyle açmazların arasında dahi kendini mağdur ilan eden muktedirin bunca kan / kırım ve kıtal haliyle hemhal olması da mı sorun değildir, hala mı!
Bir ülkenin dönüşümü var ediliyor. Dokunulmazlık zırhlarının ardından çıkagelen hemen her muktedir tahayyülünün bir kere daha sıradan insanlar için bir zemin bırakmadığı hiç ama hiçbir biçimde nefes aldırmayacak bir düzlemin binası bir kere daha var ediliyor. Ol denemeler, demokrasi var, hürriyet var, özgürlükler var denilirken çat kapı çıkagelen her bir eylemsellik, mevzu / mesel her ne olursa olsun var edilen eylemsellik ve karşıtlıklarla birlikte cürmün ülkesi hakikat kılınıyor. Ne yol ne izan bırakılıyor. Varsa kötülük, yoksa siz bizi seçmezseniz başınıza getirileceklerle vay hallerinize. Hayat ihtimalleri sıfırlanıp durulurken, yaşamda tutunma gayretinin de önüne türlü çeşit setler çekiliyor. Herkesi her ama her ötekisini öcü düşman kılan bir akıl, kah hizbullahçı milis, kah milliyetçiliğini en öne çeken kukla kılıklılar eliyle asmalı kesmeli cümleler kurduruyor. Bütün bunlar kafi gelmeyince bir asırlık bir masal kılınmış destanlar güncellenip, bugün kazanmalıyız biz birlikte Türkiyeyiz lafzı yinele gelip cürümlerle yollar kesiştirilmeye devam olunuyor. Her halükarda mahvın eşiğine taşınmaktan geri kaçılabilecek hamleleri nihayetinde bir / beraberce var edebilecek midir, şu ülke, meselemizdir. Takdirinize...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: İsimsiz – Outras Palavras
0 notes
megadi · 1 year
Text
Ne yapsam, kime gitsem de nerden başlasam anlatmaya bilmiyorum. Yabancılar korkutuyor, tanıdıklar ise yargılıyor. Bir kalıba girmem gerekiyor ama bu dünyada benim için uygun hiçbir kalıp yok. Üstüme oturmuyor hiçbiri. Sahte olan her şey midemi bulandırmaya başlıyor. Sonra, Zaman geçiyor. Büyüdüğümü zannederken daha da çok bağlanıyorum çocuk halime. Eskiye olan özlem yüreğimde bir ateşe dönüşüyor. Zaman zaman sadece eski sıkıcı ama rutin bir günde takılı kalmak istiyorum. Gözümü kapattığım an ufacık mutluluk anlarım geliyor aklıma. Ben bu ufacık mutluluklardan mı ibaretim? Coşku ile sevinebildiğim hiçbir an hatırlamıyorum. Hep bir hüzün vardı yüreğimin tam ortasında.
1 note · View note
sdkhaber · 2 years
Text
Çağdaş Rus edebiyatının çarpıcı anlatısı: Yüzbaşının Kızı
Çağdaş Rus edebiyatının çarpıcı anlatısı: Yüzbaşının Kızı
Yeni eklenen Modern Rus edebiyatının çarpıcı anlatısı: Yüzbaşının Kızı son dakika haberini aşağıda okuyabilirsin. Yüzbaşının Kızı, çağdaş Rus edebiyatının kurucu figürlerinden Puşkin’in belgesel gerçekçilik konusundaki mahareti ile ferdî hikayelere açılan hayal gücü zenginliğini eşsiz bir halde birleştiren, eşine az rastlanır bir tarihî roman. Pyotr Grinyov, 17 yaşına geldiğinde, emekli bir asker…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
okuryazarlar · 8 months
Text
Tumblr media
İkinci Yeni’nin önde gelen şairlerinden, şiir, anlatı, söyleşi ve deneme gibi türlerde birçok eser kaleme almış, aynı zamanda öğretmen, ressam ve yazar İlhan Berk'i aramızdan ayrılışının 15. yılında saygıyla anıyoruz.
156 notes · View notes
philosopher-blog · 3 months
Text
صورتها كشهقة ضوئية، تأخذنا في رحلة فنية عبر عوالم الجمال والإحساس. بمجرد رؤية هذه الصورة، ينتابنا شعور بالدهشة والإعجاب بجمالها الفريد والمبهر. تبدو وكأن الكاميرا استوقفت لحظة خاصة من عمرها، وقامت بتجسيد متناهٍ مليء بالحياة والعواطف.
جسدها يشكل لوحة فنية لا مثيل لها، يتراقص فيها الانسجام والتناغم بين الألوان والأشكال ليخلق تناغماً مثيراً للإعجاب. كل تفصيلة في جسدها ترتسم بأناقة متقنة تشير إلى عمق وجمال الروح.
إن رواية حياتها تنبض بالغموض والتشويق، وكأن لكل حركة ولكل تعبير على وجهها دلالة خفية تنتظر الكشف. وكلما تأملت هذه الصورة، تزداد الرغبة في فهم هذه الرواية الفريدة التي لا تقتصر قراءتها إلا على القلوب الحساسة والعقول الرقيقة.
إذا تحدثنا عن جاذبية هذه الصورة، فإنها تلفت الأنظار كالمغناطيس، وتشد الأفكار لتنغمس في عالمها الخاص. فمنظر جمالها وتفاصيلها الفريدة تجعلك تتأمل بشوق وإعجاب، مستسلماً لسحرها الخاص.
وأخيراً، يمكن وصف هذه الصورة بالرواية التي لا تُفهم إلا بطريقة خاصة، بلغة فنية تحتاج لقارئ متمرس يستخدم نظام برايل لفهم أسرارها. فهي تحمل في طياتها قصة حياة مليئة بالعواطف والتجارب، ولكنها تحتاج إلى فهم عميق وصبر لكشف الغموض ورؤية جمالها الحقيقي.
Her image is like a luminous sigh, taking us on an artistic journey through the realms of beauty and emotion. Just seeing this image fills us with astonishment and admiration for her unique and mesmerizing beauty. It seems as if the camera has captured a special moment of her life, embodying a depth filled with life and emotion.
Her body forms an unparalleled artistic masterpiece, where harmony and cohesion between colors and shapes dance to create an admirable unity. Every detail of her body is finely crafted, indicating the depth and beauty of her soul.
The story of her life pulsates with mystery and suspense, as if each movement and expression on her face carries a hidden significance waiting to be unveiled. The more one contemplates this image, the more the desire grows to understand this unique narrative that can only be read by sensitive hearts and delicate minds.
Speaking of the allure of this image, it grabs attention like a magnet, drawing thoughts to immerse in its own world. The sight of her beauty and unique details makes you contemplate with longing and admiration, surrendering to its special charm.
Finally, this image can be described as a narrative that can only be understood in a special way, using an artistic language that requires a practiced reader to use Braille to understand its secrets. It holds within it a life story filled with emotions and experiences, but it requires deep understanding and patience to unveil the mystery and see its true beauty.
Görüntüsü, parlak bir iç çekiş gibi, bizi güzellik ve duygu dünyasında bir sanat yolculuğuna çıkarıyor. Bu görüntüyü görmek sadece bizi hayrete düşürmekle kalmaz, aynı zamanda onun eşsiz ve büyüleyici güzelliğine hayranlık duyarız. Kamera, sanki hayatının özel bir anını yakalamış gibi, derinlik dolu bir yaşam ve duygu yüklü bir anlamı temsil ediyor.
Vücudu eşsiz bir sanat şaheseri oluşturuyor; renklerin ve şekillerin uyumu ve birlikteliği, hayranlık uyandıran bir bütünlük yaratmak için dans ediyor. Vücudunun her ayrıntısı özenle işlenmiş gibidir ve ruhunun derinliğini ve güzelliğini yansıtır.
Hayatının hikayesi, gizem ve gerilimle dolu gibi görünüyor; sanki yüzündeki her hareket ve ifade, açığa çıkarılmayı bekleyen gizli bir anlam taşıyor. Bu görüntüyü ne kadar düşünürseniz, bu eşsiz anlatının, sadece hassas yüreklerin ve narin zihinlerin anlayabileceği bir özelliği oluşur ve daha fazla anlam kazanır.
Bu görüntünün cazibesiyle ilgili konuşurken, gözlerinizi kendi dünyasına dalmaya zorlayan bir mıknatıs gibi dikkat çeker. Onun güzelliğinin ve benzersiz detaylarının görüntüsü, hasret ve hayranlıkla düşünmeye sizi sürükler ve onun özel cazibesine teslim olmanıza neden olur.
Son olarak, bu görüntü, özel bir şekilde anlaşılıp sadece hassas kalplerin ve zarif zihinlerin onun sırlarını anlamak için Braille'yi kullanması gereken bir sanat dili kullanılarak anlaşılabilecek bir anlatı olarak tanımlanabilir. Bu, duygular ve deneyimlerle dolu bir yaşam hikayesi taşır, ancak gerçek güzelliğini görmek için derin anlayış ve sabır gerektirir.
A sua imagem é como um suspiro de luz, levando-nos numa jornada artística através de mundos de beleza e emoção. Ao ver esta imagem, somos tomados por um sentimento de admiração e fascínio pela sua beleza única e deslumbrante. Parece que a câmera capturou um momento especial da sua vida, retratando um universo rico em vida e emoção.
O seu corpo é uma obra de arte sem igual, onde a harmonia e a simetria entre cores e formas dançam para criar um fascinante equilíbrio. Cada detalhe do seu corpo é delineado com elegância, apontando para a profundidade e a beleza da sua alma.
A narrativa da sua vida pulsa com mistério e intriga, como se cada movimento e expressão no seu rosto tivesse um significado oculto à espera de ser revelado. E quanto mais contemplamos esta imagem, mais desejamos compreender esta narrativa única, cuja leitura é reservada apenas para corações sensíveis e mentes delicadas.
Se falarmos sobre o apelo desta imagem, ela atrai os olhares como um ímã e chama os pensamentos para mergulhar no seu mundo particular. A visão da sua beleza e das suas peculiares detalhes faz com que contemplemos com entusiasmo e admiração, rendidos ao seu encanto singular.
Por último, esta imagem pode ser descrita como uma narrativa que só é compreendida de uma forma especial, numa linguagem artística que requer um leitor experiente a usar o sistema braille para desvendar seus segredos. Ela carrega nas entrelinhas uma história de vida repleta de emoções e experiências, mas que exige compreensão profunda e paciência para desvendar o mistério e ver a sua verdadeira beleza.
20 notes · View notes
kalbiyarimkiz · 1 month
Text
Babama annemi ne kadar çok sevdiğini sorduğumda ban hep 🤏 bu kadar seviyorum derdi.
Anneme babamı ne kadar sevdiğini sorduğumda yine 🤏 bu kadar sevdiğini söylerdi.
O zaman çok şaşırmıştım birbirinizi bu kadar az mı seviyosunuz diye.
Sonradan babam anlatı bana. Kızım bak ben anneni 🤏 bunun dışında kalan her şey kadar seviyorum. İnsanlar birbirlerinin her şeylerini sevmiyebilirler ama buna rağmen birbirlerine saygı duyup seviyolarsa gerçek sevgi budur dedi.
Ben o zaman babamın anneme olan aşkına bir kez daha hayran kaldım.
Canım babam bende seni çok seviyorum :)
13 notes · View notes
Text
"SİSLER UYGARLIĞI"
Hayatını sanatla iç içe yaşayan insanlar diğer insanlara göre daha hakiki bir huzur ve huzursuzluk içinde olurlar. Neden huzur ve huzursuzluk? İkisinin bir arada olması ilk bakışta tezat gibi görünse de; kişiliğine sanat bulaşmış bir insan, bütün yolculukların tıkandığı bir zamanda kendine doğru yolculuklar yaparak huzurun kapılarına ulaşır. Bu mükemmel huzurun tadını çıkartır. Kendindeki huzuru ilişkide bulunduğu herkese, her şeye bulaştırır. Huzursuzluk ise kaosun kucağında kalmış ve kanama geçiren bir toplumda sanatçının içinde kurduğu acıdan yapılmış şık bir ülkedir. Huzuru da huzursuzluğu da zirvede yaşar sanatçı. “Dünya mükemmel olmadığı için sanat vardır” der Andrey Tarkovski.
O halde şunu diyebilir miyiz: Eğer dünya mükemmel olacaksa, eğer dünya kargaşadan, savaşlardan ve acılardan kurtulacaksa sanat olmasın varsın.
Bir yazar sadece yazar değildir. İnsan ve insanlıktan, geçmişten, şimdiden ve gelecekten de sorumludur. Kelimelerin anlam peşinde koştuğu, ele geçirilmemiş bir boyuttadır yazar. Boğazına sarılmış olan günlük planlanmış yaşantı, alışkanlıklar, aile, koşuşturmalar, ihtiyaçlar ve diğer sıradanlıklar geçidi, akşamın cüretkâr çağrısından sonra yerini kurgu ve gerçeklik adındaki o iki ateşli sevgiliye bırakır. Genellikle herkes gibi başka bir mesleği ve vermek zorunda olduğu bir yaşam mücadelesi vardır yazarın. Ancak o büyülü dünyaya, o mükemmel hisler gezegenine girdiğinde bütün somut gerçeklik yerini kusursuz bir akışa bırakır. Zaman denen sonsuz hapishaneden bu şekilde kurtulur ancak.
“Aynı şeylere bakıyoruz, aynı yere, aynı uğultuya, aynı ağıda ve aynı dilsizliğe… Ama hiç anlamıyorum, hiç, neden farklı şeyler görüyoruz?”
diye sormuştum yıllar önce bir öykümde. Sonra aynı karanlıkta olduğumuzu ama aynı şeylere bakmadığımızı –çünkü bakışı belirleyen şey vicdan ve sözcüklere yayılış serüveni olan imgedir- fark ettim. Aynı sokaklarda, aynı şehirlerde, aynı evlerde ve aynı yıkılışlarda olsak da göğsümüzün tam ortasındaki toplantı salonunda farklı hisler buluşmaktaydı.
Görünmeyen o toplantı salonuna; bir anlaşılmamış öyküler toplayıcısı geldi Polen Bulutlarıyla. En yakın uzaktan seslendi: ‘Masanın üzerine bırakılmış kolay ve güvende olan bir sözcük değildir anlam, anlam pes etmemişlerin işaretidir’ dedi.
Böylece anlamıştım neden farklı şeyler gördüğümüzü. “Hepimiz aynı berbat çukurun içindeydik. Ama bazılarımız yıldızlara bakıyordu.” diyor Oscar Wilde. Evet, yıldızlara bakabilmek, yıldızlara bakma cesaretini gösterebilmek… Bu, bir yazarın duvarların içinden geçebilme yeteneğidir. Duvarlar tuzaklarla doludur. Keskin kayalıklar ve zehirli otlarla doludur. Duvarın içi; sis uygarlığıdır.
Bir yazar haritaların sesini dinler masumiyetin başkenti olan bir kalbi dinler gibi, o seslerden öyküler taşır gerçekliğe. Yenilmişlerin yüzlerine ışık tanecikleri bırakır anlam fabrikasından. Anlam işçiliği yazarın devrimidir. Kaybolmuş ve gözden çıkarılmış gemileri bulup yeniden işe alan bir limandır yazar. Bazı ülkelerde suçtur bu. O ülkelerde yazarlar her an, açlık, gözaltına alınma, işkence ve yıllarca içerde kalma tehlikesiyle yaşar. Yazar bunu göze almıştır. Bu tehlikeyi satın almıştır.
Dünya mükemmel olsa da olmasa da yazmak ve anlatı sanatı, o sisler uygarlığında yürüyüşünü sürdürecektir, kayalıklara gizlenmiş kötülüğün tetikçisi keskin nişancılara rağmen. Çünkü o sisler uygarlığı yazarın göğsündeki toplantı salonundan havalanan kelimelerdir; keskin nişancılar hedeflerini iyi göremesinler diye.
16 notes · View notes
futuristika · 2 years
Text
Ardından: Javier Marías
70 yaşındaydı. Bir İspanyol edebiyatı devi. Zatürrenin aldığı Madridli romancı Javier Marías denilince akla gelen görüntü budur. El País gazetesi için yazar, çevirmen, editör ve köşe yazarıydı. Prensip sahibi bir adamdı. 2012’de İspanya’nın ulusal edebiyat ödülünü reddetti, çünkü “Devlet kütüphanelere ayrılan fonu kesmişti ve bunun uygunsuz olacağını düşündüm” dedi. Aynı zarafet, güncel…
View On WordPress
0 notes
doriangray1789 · 3 days
Text
VATANDAŞ
TAHSİN YÜCEL
değişik bir kitap bu. 1954'te on sayfalık bir öykü olarak ortaya çıkmış, on sene sonra fransızca olarak daha uzun ve kapsamlı bir öyküye dönüşmüş, 1975'te roman haline gelmiş, 1996'da bazı ekleme ve değişikliklerle son halini almış. tahsin yücel'in önsözde belirttiği gibi "dünya, yaşam ve insan üstüne bir söylem" bu anlatı. bir don kişot havası seziliyor okudukça. devlet memuru şaban baş'ın volkan taş'a dönüşümü ve siyaset - toplum yaşamında görülen her türlü çürümeye, kirliliğe, yozlaşmaya karşı tek kişilik isyanı. anlatı da değil; bir masal belki de, günümüzde hangi babayiğit kariyeri, parayı reddedip "graffiti yazarı postmodern don kişot " olmayı tercih eder ki…
Pazarcıların “gel vatandaş gel” anlamından farklı bir inceleme…Bir kişi düşünün, korkak mı korkak, pısırık, utangaç, hafif kaçık ama yaşamı, insanları çözmüş. Hayatın keşmekeşinde boğulmamak ya da kaybolmamak için umumi tuvaletlere yazıyor düşüncelerini bu " Vatandaş". Bir akşam vakti biriyle karşılaşıyor ve onunla konuşmaya başlıyor, yaşam, insanlar, haksızlıklar üzerine sabaha kadar süren bir söylev…
“Ne yaparsın, her zaman aynı kolaylıkla katlanılmıyor yanlızlığa: gün oluyor, kurşun gibi çöküyor üzerime, soluğumu kesiyor. ben, okudukça, öğrendikçe, söylenlerden kurtuluyor, düşten düşünceye geliyordum; okudukça, öğrendikçe, insanları geçmek değil, insanlara doğru gitmek gerektiğini anlıyordum. doğruların evi yoktu artık, yurtsuz, yuvasız kalmışlardı." İki türlü vatandaş bile istemiyordu bu adamlar, arılar, karıncalar gibi değişmez vatandaşlardı istedikleri, aynı elden bile değil , aynı çarktan çıkmış uyruklardı. Bu durumda, kendi karşılıksız ve değişmez söylemleri dışında, hiçbir söyleme hak tanımayacakları kesindi: Bu nokta da, bana kalırsa özgürlüğün sona erip köleliğin başladığı yerdi.”
Tahsin Yücel “Yalan” adlı eserinde şöyle demişti: “cehennemde olduğunu düşünüyorsan bunda senin de payın var” işte “vatandaş” eserinde buraya nasıl geldiğini bilip sorgulayan bir yazarın içimde olduğu hayatın sorgulamasını görüyoruz
“Bir gecede bir ev diken yabanıl gücün bir kez bu eve yerlestikten sonra, çok daha büyük şeyler yapacağını, toplumu ve ülkeyi geliştirip yenileyecegini söylediler. Adamlar gerçekten yenilediler her şeyi, adaleti, onuru, ekini, sanatı, dini her şeyi. Sonra senin kendini cehennemde sanmana yol açan yeni yaşama biçimi çıktı.”
Tumblr media
ENVER GÖKÇE’nin de VATANDAŞ adlı bir şiiri vardır:
VATANDAŞNe, bizden geri, deniz aşırı şarkılar, Ne tadılır ne bölünür nimetler bizsiz. İnan kardeşim inan Ne yalan bu dünya, Ne insan fani... Acılar görmüşüz, geceler görmüşüz, ölmeyi görmüşüz. Aydınlıklar görmüşüz, kahramanlar, dostlar görmüşüz. Görmüyor musun, görmüyor musun? Ellerimiz ellerimizde... gidiyoruz.Sizlerden söz açıyorum Teklifsiz, pervasız, işkilsiz. Ateşe vurulu batıl ve eski kitaplar Sizden öte... Neler varsa Mesut insanlık için bühtan edici Sizden öte...Ve bir yanda yıkılmış zulmün kalası Bir yanda salınır devasa gövden. Bir yanda sevmediklerin, Bir yanda demir pencere, bir yanda tarih Bir yanda sen. Yani bir yanda Yüzyıllar boyunca saflarında Yangınlar çıkardıklarımız. Bir yanda - hayal etmesi zor - Ferah ve cömert dünyamız Ve mürettip, hasatçı, öğrenci, öğretmenKınadık, yüz çevirdik, düşman kesildik Şol aşkı bilmezlenenlere. Dünyalar durdukça mesuduz Bu dünya üzerinde. Yaşamak aşkına, yıldızlar aşkına Demir ve ekmek aşkına mesuduz... Hey dağlara taşlara kar eden türküm Aşikar etsen de kendini Şöyle bir sular gibi salsak, boy versek Uzun ömrümüzü, yiğit ömrümüzü, taze ömrümüzü, Sefil ömrümüzü, deli ömrümüzü, gelin ömrümüzü... Güneşte güneşlesek Dal kırsak, toplasak, ateşlesek Broy broy desek dağlarda Gül gülistan içinde görseler bizi.İster öv, ister yer, ister sev beni Güneşin taşlarda mavileştiği Nehir boylarınca söylenir Sevinç şarkılarım yoksa da Şimdi, bütün kederli ezgileri Ümide kurban ediyorum. Satırlarımla olsa da çok mu, bir de ben seni Bizden olan bütün dünya şairleri gibi Yadediyorum.Sen ne hakim, ne evliya, ne kul, köle, ne şövalyesin Sen yirminci yüzyıl insanı! Dost dediğim, yaren dediğim, kardeş dediğim Ekmeğim benim, Gülüm, bağım, bostanım benim : VATANDAŞ.
Tumblr media
Enver Gökçe’nin kim olduğunu da siz araştırın
2 notes · View notes
rm1994n · 10 months
Text
Soru BENLE İLGİLİ.
1. soru)Benim cümlelerim güzelmi ?
2.soru) yazdıklarım size ne anlatı. ?
Not: cevapları yazın beklicem.(⁠.⁠ ⁠❛⁠ ⁠ᴗ⁠ ⁠❛⁠.⁠)
7 notes · View notes
remainingkenobi · 4 months
Text
Teen Wolf
Teen Wolf, 2011 ile 2017 yılları arasında yayınlanan bir Amerikan televizyon dizisidir. Jeff Davis tarafından yaratılan dizi, adını taşıyan 1985 yapımı filme dayanmaktadır.
Hikaye, Tyler Posey'in canlandırdığı Scott McCall etrafında şekillenir. Scott, bir kurt adam tarafından ısırılan ve doğaüstü yeteneklere sahip olan bir lise öğrencisidir. Scott, yeni kimliğiyle başa çıkarken bir yandan tipik ergen sorunlarıyla uğraşırken, diğer yandan da diğer kurt adamlar, avcılar ve efsanevi yaratıklar gibi çeşitli doğaüstü tehditlerle mücadele eder.
Dizi boyunca, Scott'a en yakın arkadaşı Stiles Stilinski (Dylan O'Brien), Allison Argent (Crystal Reed), ve gizemli Derek Hale (Tyler Hoechlin) gibi diğer doğaüstü varlıklar eşlik eder. Karakterler, karmaşık ilişkiler, kişisel gelişim ve doğaüstü ile insan dünyası arasındaki sürekli mücadele ile karşı karşıya kalır.
Teen Wolf, ilgi çekici hikayesi, karakter gelişimi ve aksiyon ile dramın uyumlu bir karışımı nedeniyle geniş bir hayran kitlesi kazanmıştır. Dizi, doğaüstü öğeler içermesine rağmen tipik ergen sorunlarına da değinerek izleyiciler arasında geniş bir kitleye hitap eder.
Dizi ilerledikçe çeşitli mitolojilere ve yeni doğaüstü varlıklara yer verir, bu da karmaşık ve gelişen bir anlatı oluşturmuştur. "Teen Wolf," doğaüstü genç drama türü hayranları üzerinde kalıcı bir etki bırakarak altıncı sezonu ile sona ermiştir.
2 notes · View notes
sayebulut · 11 months
Text
"Ey hıyanetten daha zalim olan merhamet !" Hıyanetten daha zalim merhamet?
Bu nasıl bir sözdür böyle , anlayan var mı a cânlar… Gelin o vakit bu sözü anlatı verelim. Haçlı ordusu Anadolu'ya  ikinci seferiydi Ordu askerleri Torosları aşıp elmalıya geldiler. Sefer boyunca  bu kadar adama ekmek lazımdır ; Aş lazımdır. Ne yapacak kafir? Çöreklenecek ahalinin üzerine. Velhasıl bu Haçlı ordusu elmalıya yerleşince  orada yaşayan kendi ırklarından Rumlar’la birlikte hareket etmeyi umarlar, Amma o kadar orduya yardım etmek istemeyen Rum ahali dahi bunlara isyan eder.. Türkmenlerle bir olur. İş o hale geldi ki Rumlar bu Haçlılar ile savaşır oldular. Haçlı küffarı şaşkına dönmüş idi. Hayin dediler o Rum Ahaliye. Türkün kılıcından ziyade,  Rum'un kendilerine hıyanetinden çeker olmuş idiler. Derken Haçlı ordusu elmalıda teslim oldu.. Bitkin ; sersefil ; aciz duruma düşüp aman dileyen bu Haçlı askerlerine sahip çıktı elmalıda ki Müslüman türk ahali. Öyle ya aman dileyen iblis olsa vurmak yakışık almaz.! Onlar da öyle yaptılar merhamet gösterdiler. Rivayet ederler ki bu haçlı esirlerin  üç bin tanesi  bu merhametten etkilenip müslüman olmuştur. İşte neticeyi gören Papaz Odon çaresiz haykırır… "Ey hiyanetten daha zalim olan merhamet! O kadar zalimsin ki düşmanımızı bile sevdirdin!" Papaz da dese, Hakikat Hakikattir ; Papazın diline düştü diye batıl olacak değil ya Hakikat! Böyle işte bu İşler... Ey hıyanetten daha zalim olan merhamet! Kişi evvela merhametli olacak. Merhameti olmayanın dini olmaz! Ya ne yapacaklardı? Aman dileyenleri öldürecekler miydi?
|Vera
13 notes · View notes
okuryazarlar · 5 months
Text
Tumblr media
İyi ki doğdun İlhan Berk!
İkinci Yeni’nin önde gelen şairlerinden, şiir, anlatı, söyleşi ve deneme gibi türlerde birçok eser kaleme almış, aynı zamanda öğretmen, ressam ve yazar İlhan Berk, 105 yaşında.
121 notes · View notes
telepatik · 5 months
Text
dün arkadaşıma çalışırken hata yapmanın ne kadar doğal olduğu konusunda upuzun bir anlatı verdim
salak hissediyorum
2 notes · View notes