Sevgilim otobüsle 16 saat yol gelirken bana memleketinden salça, zeytin, pekmez gibi şeyler getirmiş. Hiç üşenmeden. Doldurmuş hepsini koskoca bir çıkına, almış gelmiş. Hemde hepsi el yapımı. Bu onun dilinde seni seviyorum, seni önemsiyorum demekle eşdeğer. Bir buçuk yıl öncede annem yapmıştı bunu elleri titreye titreye. Ben başka şehre atanırken sanki gittiğim yerde hiç bulgur yokmuşçasına poşete bulgur koymuştu, erişte koymuş getirmişti. Hemde hepsi el yapımı. Annemde seviyorum diyemezdi, böyle belli ederdi işte. Fakat ben aylar geçmesine rağmen hala o bulguru yiyemedim, kıyamıyorum mu desem, biterse ne yaparım diye mi düşünüyorum desem bilmiyorum. Canım sevgilim, canım annem. Benim hem faillerimsiniz, hemde yaşama sebeplerimsiniz. Bana yine salçalar getirin, yinr makarnalar getirin olur mu. Ben kıyıp yiyemiyorum ama, onlarla avunuyorum. Ne olur beni yalnız bırakmayın..
Sen göğsümün orta yerinde yanan cehennem ateşiyle sigaranı tutuşturuyorsun. Bense cayır cayır yanıyorum. Yine de kızamıyorum sana. Ellerin tıpkı kavuşmak gibi..
Sana, tamamiyle veda ettiğim o günden beri elim kaleme gitmeye çekiniyor. Vahşi bi hayvan içgüdüsüyle hareket ediyorum, gözlerim kağıtları görmek istemiyor. Sanki yazmaya yeniden başlarsam, yine senin kapanına kısılacağım yine adınla başlayıp adınla bitireceğim bütün şiirlerimi. Yine sana tutulacağım. Sanki şimdi öyle değilmiş gibi..
Değil tabi!
Seni içimden söküp alınca, kalbimin duvarında öylece yetim kalan boşluğu nefretle doldurdum, irinle, kinle!
Parmaklarımı teker teker kırarım, yine de uzatacağın o eli bir daha tutmam.