Denizin gelgitleri ve kuşların kanat çırpışlarıyla. Nane yaprakları, nem ve okaliptüs ile iyileş kızım. Lavanta, biberiye ve papatya ile süslen.
Kakao taneciği ve bir tutam tarçın dokunuşu ile sarıl. Şeker yerine çaya sevgi kat ve yıldızlara bakarak iç. Rüzgarın sana verdiği öpücüklerle iyileş kızım ve yağmurun kucaklamasıyla.
Sezgilerine dikkat ederek, her gün daha akıllı ol. Dünyaya gönül gözün ile bak. Zipla, dans et, şarkı söyle ki daha mutlu yaşayasın.
Güçlü ol, çıplak ayakların toprakta ve topraktan doğan her şeyle birlikte. Sevginin güzeli ile iyileş kızım ve şunu da hep hatırla derman sensin.'
...Sonra neden sevinçler değil de acılar gidip gidip geçmişten karşılık bulur kendine? Ve neden insan, ne kadar acı geçerse geçsin, çocukluğunu okşar durur yaşlandıkça? Geceyi seyrede seyrede öğrendim ki ışık insanın içinde yanmıyorsa yüzüne vurmuyor. Yine de boğucu sıcaklarda bir bardak su gibi güldüğüm olur. Yaşamak tek boyutlu bir eylem değil ki...
Sanıyorum yağmuru anlamaya ya da tanımlamaya çalışmadı, bir güzellik olduğunu fark edip benimsemişti ve yalnızca tadını çıkardı. Bir kez daha hissettim ki anlamak ile benimsemek aynı şey değil.
Acı dolu bir dünyada yaşıyorduk ve bu acıların çoğunun mantıklı bir açıklaması yoktu. Kör bir boşluğa düşer gibi yaşıyorduk ve dik bir yokuşu çıkmaya benziyordu bu düşüş.
Bir zamanlar okuduğum bir Hint kitabına göre bütün güç kaderin elindedir, irade gücü yalnızca bir bahanedir. Bunu okuduktan sonra içimi müthiş bir huzur kaplamıştı. Ne var ki ertesi gün birkaç sayfa daha okuyunca, kaderin geçmişteki davranışlarımızın bir sonucu olarak oluştuğunu, kaderimizi kendi ellerimizle bizim çizdiğimizi gördüm. Böylece başlangıç noktasına geri döndüm. Bu düğümün çözüm noktası nerededir diye sordum kendime. İpin hangi ucu çözer yumağı? Bir ip mi yoksa zincir mi söz konusu? Kesilip koparılabilir mi, yoksa bizi sonsuza dek sarıp sarmalar mı?
'' İnsan ruhunun en az sabır gösterdiği şey mutluluktur. Şöyle bir düşünelim; acıyı uzun süre taşırız omuzlarımızda, nefreti, kini yıllarca saklarız zihnimizin keseciklerinde, sabrederiz yoksulluğa, yolsuzluğa, amansız saldırılara, suratımıza asıp otururuz saatlerce, duyguları yaşarız yıllarca ama ya mutluluk? Ona sabrımız yoktur, gelir geçer ömür misali bir an, ansızın''