Tumgik
#tecessüs
turkcenedir · 4 months
Text
Tumblr media
Tecessüs Ne Demek
1. isim, eskimiş Belli etmeden kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışma.
2. isim, eskimiş Merakını gidermeye çalışma, görme, anlama merakı.
0 notes
hattatismailtuluce · 2 years
Photo
Tumblr media
انا قد نهينا عن التجسس "Muhakkak ki biz, tecessüsten (insanların kusurlarını araştırmaktan) nehyolunduk." #Hadis. #hadisişerif #hat #hattat #hatsanatıaşki #tezhip #tezhipsanatı #art #artwork #sanat #sanatetkinligi #hattatismailtuluce #emaneteserler #muhammed #gıybet #tecessüs #gelenekselsanatlar #geleneklisanatlar #osmanlı #istanbul #türkiye #islamiccalligraphy #islamicart #arabiccalligraphy #الله #محمد (Kütahya) https://www.instagram.com/p/Ck_RXEEMDlb/?igshid=NGJjMDIxMWI=
1 note · View note
nesrin-c · 2 months
Text
hücredeki adalının hikayesi
Taş duvar, demir, karyola ve yerlerde sayısız izmaritler,
Helanın pis kokusu, rutubetli, sıkıntılı, nikotinli,
İnsanı serseme çeviren kurşun gibi ağır bir hava,
Duvarlar sanki soğuk dalgaları imal ediyor.
İstediğiniz kadar üzerinize kalın şeyler giyinin,
Oligarşinin hücresinde soğuğu yenmek imkansız.
Ranzanın karşısında kafesli demir kapı,
Arkasında Mehmet.
Görevi dakikası dakikasına beni denetlemek
Mehmedim utanıyor, kahroluyor.
“Askerim ağam n'aparsın” diyor.
Aslında o’ da tutsak.
Ben hücre içinde, o hücre önünde.
Günde beş kez büyük başlar bakar içeriye;
Yüzlerinde tecessüs.
“Çılgın adam, 3-5 kişi ile koskoca karanlıklar
imparatorluğuna kafa tutan adalılar”
Ama yine de “çılgın adamın” karşısında
Bir eziklik duyuyorlar, o başka,
Gündüz, gece diye bir ayrım yoktur hücrede,
Zaman ve mekan özümlenmiş artık.
Sadece koldaki saattir, geceyi gündüzü bildiren.
Işık yirmi dört saat yanar.
Bir nefes, bir dumandır yoldaşım.
Cigaramı her çekişimde duman olur,
Uçar giderim, ta uzaklara,
Çoğu kere Ada'ma giderim,
Cigaramın dumanı, beni memleketime;
Ada'ma götürür.
Kahpe İstanbul'un, kahpe bir bölgesinde,
Bir evdeyim yoldaşlarımla beraber.
Bu ev, yoldaşlık- dostluk-kardeşlik-mertlik-kazanç ve sevgi evidir.
Bu evde, her şey o kadar güzel ve o kadar anlamlıdır ki…
Ev de değil ada, ada!
Satılmışlığın, kahpeliğin, riyakarlığın, adiliğin
ve her çeşit
aşağılık ve her çeşit yabancılaşmanın karışımı olan,
karanlık denizi'nin ortasında,
Güneşi batmayan bir ada.
Ben ne şuralıyım, ne buralı,
Adalıyım adalı,
Ada’m ormanlıktır.
Dostluk, yoldaşlık, mertlik ormanı,
bütün Ada'mı kaplar.
Erdemin güneşi, yirmi dört saat aydınlatır adamı
Biz ada sakinleri bilmeyiz karanlığı.
Ben Adalıyım ey kahpe hücre, Ada'lı
Doğru ya sen nereden bileceksin Ada'mı.
asırlık, feodal,
militarist, hücre.
Ya sen, öküze benzemek için kasılan, şişen
haset kurbağa hilkat garibesi bilir misin Adamı?
Dünya karanlıktır, güneşi batmayan böyle bir Ada
yeryüzünde yoktur.
Değilmi ki karanlıklar cücesi, zavallı acuze?
Ya sen yarasalar şairi, pişkin Cacomcho?
Değil şiirlerde, masallarda bile böyle bir ada yoktur.
böyle bir ada eşyanın tabiatına aykırıdır.
Senin için değil mi karanlıkların kapkara şairi?
Senin dediğin eşyanın değil,
karanlığın tabiatına aykırıdır.
Karanlık cüceleri, acuzeler, dürzüler…
Yarının Türkiyesi'nin hayvanat bahçesinde teşhir edilecekler…
Ada’m kalabalıktır hain hücre:
Elde mitralyözüyle,
Sierra Maestra'da, Falcon'da, Vietnam'da
Mozambik'te, Angola'da, Sina çöllerinde…
Özgürlüğün türküsünü söyleyenler.
Zulme, kahpeliğe, sömürüye karşı…
Dişiyle, tırnağıyla üç kıtada karşı koyanlar
benim evlatlarımdır kahpe hücre.
Benim adamın ormanlıklarından aldıkları fideleri,
“birer birer dikiyor, kahpeler koalisyonunun dünyasına
Kel dünya, Ada'mın ağaçlarıyla ayıbını örtüyor,
güzelleşiyor artık.
İyi bak bana feodal duvar, iyi tanı beni.
Seni yerle bir edecek Adalılar'ı iyi tanı.
Ada’m ve hemşerilerinin çoğu ne halde diye
dudak bükme, o…punun dölü utanç duvarı
Evet Ada'mı karanlığın suları bastı.
Evet, benim gibi birçok Adalı çirkef suların altında,
ama boşuna sevinme, Ada’m batmaz, yok olmaz
Ada’m sadece karanlık denizinde yerini değiştirdi.
Hepsi o kadar.
MAHİR ÇAYAN.
Tumblr media
79 notes · View notes
kitapayracii · 5 months
Text
Tumblr media
Kitap okumak ve bu işten zevk almak bir ruh disiplini, bir tecessüs kanatlanması ve zihnî meleklerin haz deryasına dalmasıdır.
69 notes · View notes
hatiragulzaman · 7 months
Text
Tumblr media
Birbirinizin kusurunu araştırmayın.
Allah Teâlâ: «Birbirinizin kusurunu araştırmayın.» buyurur ki, burada tecessüs yasaklanmaktadır. Tecessüs daha çok kötülükleri, kusur­ları araştırmada kullanılan bir ta’bîrdir. Câsûs kelimesi de aynı kökten türetilmiştir. Daha önceki bir hadîste geçen kelimesi ise daha çok hayırda kullanılır. Nitekim Allah Teâlâ Hz. Ya’kûb’un şöy­le dediğini haber verir: «Ey oğullarım; haydi gidin Yusuf’u ve kardeşi­ni araştırın. Allah’ın rahmetinden ümidinizi kesmeyin.» (Yûsuf, 87) Ancak her iki kelime de kötülük ve kusûrlan araştırma haklflnda kul­lanılabilir. Nitekim sahîh bir hadîste Allah Rasûlü (s.a.) şöyle buyur­maktadır: Mütecessis olmayın, birbirinizin sözlerine kulak kabartma­yın. Birbirinize buğzedip sırtınızı dönmeyin ve ey Allah’ın kulları kar­deşler olun. Evzâî, tecessüsün; herhangi bir şeyi araştırmak anlamına, tahassüsün de; bir kavmin konuşmalarını onlar istemediği halde din­lemek veya kapılarını dinlemek anlamına, sırt dönmenin; birbirinden ayrılma ve birbirini terketme anlamına geldiğini söyler. Evzâî’nin bu açıklamasını İbn Ebu Hatim rivayet ediyor.
Hucurat Suresi 12 ayet kurtubbi tefsiri
3 notes · View notes
byrhyman · 1 year
Text
Munzur-i faniyetin ... uhrevi uhde korkum var içimde...
kainattı toza sığdırmış ... usûl adi değil adavet-i insan
tecrit-i kelamdan gayrı idir...lisan-ı kelam tefritten olan
Tecessüs ettim kahr-ı dermanım gayb-ı olan sendedir!
2 notes · View notes
saidaslan1 · 2 years
Text
Leyla bir tomurcuk, sen bir muhteşem gül.
Leyla bir misra, sen bir destansın.
Leyla bir kıvılcım, sen bir şafaksın.
Leyla bir tecessüs, Leyla bir masal, Leyla yaşamayan, Leyla bir yarım..
Hangi sevgili seninle boy ölçüşebilir? Lamiam benim. Sen doyulmayan, sen kanılmayan, sen rüya, sen gerçek..
Cemil Meriç Jurnal 2
3 notes · View notes
pazaryerigundem · 9 days
Text
İletişim Başkanı Altun “Bâb-ı Âli Okulu” programının açılışında konuştu
https://pazaryerigundem.com/haber/173103/iletisim-baskani-altun-bab-i-ali-okulu-programinin-acilisinda-konustu/
İletişim Başkanı Altun “Bâb-ı Âli Okulu” programının açılışında konuştu
Tumblr media
Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun, İletişim Başkanlığı tarafından İletişim Başkanlığı İstanbul Bölge Müdürlüğünde düzenlenen “Bâb-ı Âli Okulu: 21. Yüzyılda Dezenformasyon Tehdidi ve İletişim Stratejileri” programının açılışında yaptığı konuşmada, bu yıl ikincisi düzenlenen Bâb-ı Âli Okulu’nu sosyal bilimler alanındaki lisans, yüksek lisans ve doktora öğrencilerine yönelik bir eğitim programı olarak tasarladıklarını söyledi.
İSTANBUL (İGFA) – Geçen yıl programa birçok öğrencinin katıldığını ve sertifikalarını aldığını anlatan İletişim Başkanı Altun, bugün açılışını yaptıkları programın da yine aynı şekilde iletişim alanında uzmanlaşmak isteyen, tecessüs sahibi öğrencilerin teveccühüne mazhar olacağına inandığını ifade etti.
Charles Dickens’ın başyapıtı olan “İki Şehrin Hikâyesi” romanına “Hem çağların en iyisi hem de en kötüsüydü. Hem akıl çağı hem de aptallık çağıydı. Bir taraftan aydınlık bir taraftan karanlık çağıydı. Umudun baharıydı ama aynı zamanda umutsuzluk kışıydı.” sözleriyle başladığını aktaran İletişim Başkanı Altun, “Dickens’ın bu tasviri zannediyorum hepimize içinde yaşadığımız bu çağı hatırlatıyor. Bir taraftan insanlık çağının zirvelerinde gezinirken diğer taraftan türlü kötülüklere düçar oluyor. Bir yandan bilişim, yapay zekâ, uzay teknolojilerindeki gelişmeler aydınlık bir gelecek vadederken öte yandan da insanlık, tarihinin en çetrefilli meydan okumalarıyla sorunlarıyla yüzleşiyor.” diye konuştu.
İletişim Başkanı Altun, hem bugüne hem de geleceğe ilişkin iyimser ve kötümser senaryoların pek çoğunun merkezinde hep iletişim ve medya alanındaki gelişmelerin yer aldığına dikkati çekti.
Modern dönemde en temel insani etkileşimlerden demokratik çoğulculuğa kadar iletişim ve medya endüstrisinin türlü nimetlerini insanlığın tecrübe ettiğini dile getiren İletişim Başkanı Altun, bu yüzden yaşanılan çağın “iletişim çağı” ile “enformasyon toplumu” gibi farklı terkiplerle nitelendiğini söyledi.
İletişim Başkanı Altun, 1990’lardan itibaren internetin, 2010’lardan sonra ise sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla insani etkileşim imkânlarının artmasına, iletişimin demokratikleşmesine daha çok referans verilmeye başlandığına işaret ederek, şöyle devam etti:
“Ne var ki çok zaman geçmeden yaşanan gelişmeler, yeni küresel iletişim ekosistemi içinde fırsatlar yanında tehditlerin de var olduğunu konuşmamız gerektiğini bizlere gösterdi. Oysaki kitle iletişim süreçleri içinde fırsatlar kadar tehditlerin de yer aldığını daha erken dönemlerden itibaren biliyorduk. Daha 1960’lı yıllarda, örneğin Marshall McLuhan, enformasyonun küresel alandaki yayılımıyla birlikte insanlık ailesinin tek bir bilinç tarafından tek tipleştirildiğini, manipüle edildiğini, yönlendirildiğini söylemişti. Bir başka deyişle internet ve sosyal medya öncesinde de kitle iletişim araçlarının küreselleşmesiyle birlikte farklı renklere, dillere, inançlara ve kültürlere sahip milletlerin tek tipleşmesinden, tek bir zihniyetin diğer zihniyetleri tahakküm altına almasından dem vurulduğuna sıklıkla şahitlik ettik. Ne var ki bu türden eleştiri ve değerlendirmeler yeni medya düzeniyle dijital medya ekosisteminin inşasıyla birlikte çok daha yoğunlaştı. Gelinen noktada, uluslararası alanda iletişim ve medyanın etkilerinden bahsederken çok daha net şekilde kitle iletişim araçlarının insana ait çeşitlilikleri, değerleri, kültürel ögeleri aşındırarak karikatürize ettiğini, farklı yaşam şekillerini ve zihniyetleri aynileştirdiğini, tek tipleştirdiğini görebiliyoruz.”
“DEZENFORMASYON, MODERN TOPLUMLARIN BUGÜN GERÇEK ANLAMDA DEMOKRASİ KRİZİ YAŞAMASININ MÜSEBBİBİDİR”
İletişim Başkanı Altun, bunlara ek olarak dijital medya düzeni içinde yeni yeni tehditler ve meydan okumalarla karşılaştıklarını belirterek, “Kuşkusuz bu meydan okumaların en büyüğü hakikatin sıradanlaşması, önemsizleşmesi, yalanın hakikatin yerini almasıdır. Bir anlamda hakikat krizidir. Bu krizi, bu meydan okumayı besleyen başlıca unsur ise ‘çağımızın vebası’ olarak ifade edebileceğimiz dezenformasyondur.” dedi.
Bu nedenle bu seneki “Bâb-ı Âli Okulu” programının ana temasını “21. Yüzyılda Dezenformasyon Tehdidi ve İletişim Stratejileri” olarak belirlediklerinin altını çizen İletişim Başkanı Altun, sözlerini şöyle sürdürdü:
“Program boyunca dezenformasyonun iletişim stratejilerindeki yerini, diplomatik ilişkilerdeki rolünü, siyasal ve sosyal süreçlerdeki olumsuz etkilerini etraflıca ele alacağız. Ve elbette dezenformasyonla mücadele stratejileri de alanında uzman kişilerce ortaya konacak. Biz, bu türden programlarla hatırı sayılır bir süredir dezenformasyon tehdidine dikkat çekerken bir yandan da yabancı hükûmetlerin ve uluslararası kuruluşların bu tehlikeyi ve onunla mücadeleyi gündemlerine almaya başladıklarını da görüyoruz. Örneğin, Dünya Ekonomik Forumu dezenformasyonun gelecekte savaş, olağanüstü hava koşulları ve enflasyon gibi tehlikelerden daha büyük bir küresel tehdit olduğunu vurgulamıştır. Bu tehdidin daha da büyüyeceği öngörüsünde bulunmuştur. Diğer yandan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi, dezenformasyonun insan haklarına zarar veren başlıca etmenlerden birine dönüştüğünü vurgulamıştır.”
İletişim Başkanı Altun, yaşanılan çağın iletişim ve bilişim çağı olmasının yanı sıra aynı zamanda bir dezenformasyon çağı olduğuna dikkati çekerek, şunları anlattı:
“İletişim ve medya alanındaki yeni teknolojik gelişmeler dezenformasyonun yayılmasını yine maalesef hiç olmadığı kadar artırmıştır, kolaylaştırmıştır. Örneğin, bugün tek başına yapay zekâ uygulamaları dezenformasyonun yayılımını devasa ölçülerde hızlandırmış durumda. Araştırmalara göre, sadece Mayıs 2023’ten bu yana yapay zekâ tarafından üretilmiş dezenformasyon içerikli sitelerin sayısı 49’dan 802’ye yükselmiş durumda. Dezenformasyon faaliyetlerinin bu denli artmasının, siyasal, toplumsal, ekonomik, kültürel ve insani açıdan maliyetler doğurması kaçınılmazdır. Dezenformasyon, esasında hem insanların duygularına hitap eden provokatif içeriklerle hem de sosyo-politik süreçleri yönlendirmeyi hedefleyen radikal müdahalelerle tarihin akışına etki etme çabasıdır. Dezenformasyon, sebebiyet verdiği hakikat kriziyle modern toplumların bugün gerçek anlamda bir demokrasi krizi yaşamasının da müsebbibidir.”
İRAN CUMHURBAŞKANI REİSİ’NİN VEFATI SONRASI “MİLLÎ YAS” DEZENFORMASYONU
Demokrasiyi, “özgür bireylerin siyasal alana serbestçe katılmaları ve doğru bilgilerle siyasal karar alma süreçlerine yön vermeleriyle teşekkül eden, işleyen bir sistem” olarak tanımlayan İletişim Başkanı Altun, “Eğer ki bireylerin bilgi kaynakları manipüle edilir ve yalan içeriklerle bireyler etki altına alırsa bu takdirde siyasal özneden değil, manipüle edilmiş medya tüketicisinden söz edebiliriz. Bu da her şeyden önce toplumların kendi kaderine hükmetme, kendi geleceklerini tayin etme noktasında sağlıklı bir ortak irade geliştirmelerine engel olur. Ve bütün bunlar demokratik sistemler yerine otokratik yapıların kendilerine alan açmaları sonucunu beraberinde getirir.” değerlendirmesini yaptı.
İletişim Başkanı Altun, ulusal ve uluslararası medya ile iletişim süreçlerine bakıldığında dezenformasyon ürünü haberlere ve uydurulmuş haber içeriklerine rastlandığını anlattı.
Bunu en son İran Cumhurbaşkanı İbrahim Reisi’nin vefatı sonrası yapılan dezenformasyonlarda gördüklerini dile getiren İletişim Başkanı Altun, şu ifadeleri kullandı:
“İran Cumhurbaşkanı’nın vefatı üzerine, daha önce görevde olan başka ülke liderlerinin vefatında yapıldığı gibi bir günlük yas ilan edildi. Bunun akabinde, bazı medya organları İran Cumhurbaşkanı’nın vefatı için ‘Millî Yas’ ilan edilirken, 6 Şubat depreminde ‘Millî Yas’ ilan edilmediğine ilişkin yalan haberleri dolaşıma sokmaya başladı. Mesela geçmişte, 6 Şubat için ‘Cumhurbaşkanı Millî Yas ilan etti.’ diye haber yapan bir medya organı çekinmeden ‘Depremde ilan edilmeyen yas niye şimdi?’ diye manşet atabildi. Bir televizyondaki ana haber spikeri ise izleyicilerinin gözünün içine baka baka ne yazık ki bu yalanı tekrarladı. Neyse ki tam yayın esnasında programın editörü, Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizin iddianın dezenformasyon olduğunu, 6 Şubat depremleri sürecinde yine Cumhurbaşkanı’mızın ‘7 gün Millî Yas ilan edildiği’ yönündeki bilgilendirmesini ana haber spikeriyle paylaştı ve o da yalan haberini düzeltti. Elbette bu yalan haberin düzeltilmesi olumlu bir durumdu ama düzeltmek zorunda kaldı fakat özür dilemedi, geçiştirdi. Hâlbuki hakikat geçiştirilmez.”
“İSRAİL, DEZENFORMASYON BOMBARDIMANIYLA HAKİKATİ DE KATLETMEYE ÇALIŞTI”
İletişim Başkanı Altun, tüm bu dezenformasyon yağmuruna rağmen “ulusal ve uluslararası alanda hakikatin sesi kısılmasın” diye mücadele verdiklerini ve umutlarını kaybetmediklerini, büyüttüklerini vurgulayarak, Batı üniversitelerindeki İsrail zulmüne direnen öğrencilerin, Filistin’i tanıdığını ilan eden ülkelerin bu umudun diri olduğunun somut nişanesi olduğunu söyledi.
İsrail’in, Gazze’de 230 gündür işlediği suçları örtmek için dezenformasyonu bir silah olarak kullandığının altını çizen İletişim Başkanı Altun, “45 bin çocuk, kadın, yaşlıyı katleden İsrail, dezenformasyon bombardımanıyla hakikati de katletmeye çalıştı. Lakin biz İsrail’in dezenformasyon politikasına, stratejisine karşı çok güçlü bir şekilde mücadele verdik, vermeye devam ediyoruz. Ve gün sonunda gür sedası galip geliyor ve gelecek. Bütün baskılara rağmen üniversitelerde İsrail’in soykırımına yönelik tepkiler devam ediyor. Diğer taraftan istilacı ve işgalci kimliğinin yanına soykırım gibi büyük bir utancı da ekleyen İsrail’e, İsrail’i destekleyen uluslararası Batılı sisteme, devletlere rağmen İspanya, Norveç ve İrlanda, Filistin devletini tanıdığını ilan ediyor. Bu gelişmeler tüm baskı ve yıldırma girişimlerine rağmen dezenformasyonla mücadeleyi sonuna kadar kararlılıkla sürdürmemiz gerektiğini bize apaçık göstermektedir.” diye konuştu.
İletişim Başkanı Altun, “Dezenformasyon, demokratik sistemlerin korunması için de mücadele edilmesi gereken, küresel bir sorundur. Eğer dezenformasyonun hâkim olduğu bir medya ve siyaset düzeni varsa orada ayrımcılık, nefret söylemi vardır. Orada sivil toplumun parçalandığını, siyasal rekabetin yerini ideolojik düşmanlıkların aldığını, linç kültürünün yaygınlaştığını ve bireylerarası, toplumlararası ilişkilerde güven erozyonu yaşandığını görürsünüz. Bütün bu nedenlerle dezenformasyonun ne olduğunu bilmeli, tanımalı ve onunla mücadele etmeliyiz.” ifadelerini kullandı.
“DEZENFORMASYONLA MÜCADELE ETMEMİZİ MÜMKÜN KILAN STRATEJİLERİ BARINDIRIYOR”
Dezenformasyonla mücadelede atılması gereken adımların “kurumsal düzlemde alınması gereken tedbirler” ve “kişilerin dezenformasyona karşı yapması gerekenler” olarak iki noktada toplanabileceğini belirten İletişim Başkanı Altun, kurumsal düzlemde medya okuryazarlığı duyarlılığının geliştirilmesi, yeni medya mesleklerinin standartlarının belirlenmesi ve hukuki altyapının güncel medya-iletişim ekosisteminin ihtiyaçlarına göre güncellenmesi gibi tedbirlerin bu noktada önem arz ettiğini vurguladı.
İletişim Başkanı Altun, diğer yandan dezenformasyonla mücadelede bireysel düzeyde dikkat edilmesi gereken hususların da göz ardı edilmemesi gerektiğine işaret ederek, şunları söyledi:
“Bu bağlamda, herhangi bir haberin doğruluğundan emin olmak için söz konusu haberin kaynağına bakmak ve kaynağının güvenilir olup olmadığını kontrol etmek hayati önemdedir. Yine haberin kaynağına kim veya neresi olduğuna mutlaka bakmak durumundayız. Haberlere eleştirel bakmak, şüpheyi, merakı elden bırakmamak zorundayız. Eski haberlerin yeni gibi yayınlanma ihtimaline karşı haberlerin tarihlerini kontrol etmeliyiz. Paylaşım yaparken içeriğin doğruluğundan mutlaka emin olmalıyız. Sosyal medya paylaşımlarında hukuki ve ahlaki sorumluluğun kullanıcıda olduğunu bilmek, dezenformasyon içerikli bir haberi üretmek kadar onu yaymanın da bir suç olduğunu bilmek, dezenformasyon sarmalına kapılmamak için alınması gereken tedbirlerden biri olarak zikredilebilir.”
Hakikatin sıradanlaştırılmaya çalışıldığı ve adına “post truth” yani “hakikat sonrası çağı” adı verilen bu çağda bu küresel soruna karşı bireysel ve kurumsal düzlemde mücadele etmenin İletişim Başkanlığı olarak en önemli faaliyetlerinden biri olduğuna dikkati çeken İletişim Başkanı Altun, “Cumhurbaşkanı’mız Sayın Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde hayata geçirdiğimiz Türkiye İletişim Modeli’miz, bu noktada birçok farklı enstrümanla dezenformasyonla mücadele etmemizi mümkün kılan stratejileri bünyesinde barındırmaktadır. Ulusal ve uluslararası nitelikte, hakikati merkeze alan yayınlarımızla sempozyum, panel ve çalıştay gibi çok boyutlu faaliyetlerimizle Başkanlığımız bünyesinde faaliyet gösteren Dezenformasyonla Mücadele Merkezimizle 7 gün 24 saat hakikat nöbetini tutmaya devam ediyoruz. Bâb-ı Âli Okulu programı da bu çerçevede değerlendirilmeli, hakikat mücadelemizin bir unsuru olarak telakki edilmelidir.” ifadelerini kullandı.
İletişim Başkanı Altun, Bâb-ı Âli Okulu programının hakikatperver ve nitelikli medya mensuplarının yetişmesine katkı sunacağına yürekten inandığını ifade ederek, programda emeği geçenleri tebrik etti, programın verimli geçmesini diledi.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
harfzen · 5 months
Text
demzen 89
Ne olduğunu anlamadığım olaylar gerçekleşiyor ve ben ne olduğunu anlamamaktan memnunum. Cahil mutluluğu. Dün maç varmış. Sanırım varmış. Anladığım kadarıyla bu Riyad'daymış. İki Türk takımı neden Riyad'da maç yapıyor bilmiyorum. Sanırım ucunda para vardır. Bunlar maça çıkmamış. Mevzunun Atatürk'le de bir ilgisi var, Filistin'le de. Hatta Kürtlerle bile ilgisi var sanırım. Şimdi benim bu konuyu etraflıca öğrenmem nereden baksan iki saat. Herhangi bir yorumda bulunmam için dört-beş saatimi milletin ne dediğine ayırmam gerekiyor. Dahası herkesin doğru söylemediğini, herkesin kendi ölüsüne ağlayıp, kendi yarasını bağlamaya çalıştığını kabul edince uzun uzun anelizler yapmak için daha fazla zamana ihtiyaç var. Bu durumda ben cehaleti tercih ediyorum. Öğrenmek insanlarda dopamin üretiyor, sosyal bağların kuvvetlenmesi için de insanların ne yaptığını, karşı kabilenin grubun ne durumda olduğuna ekstra bir dikkat kesiliyoruz. Komşumuzu gözlemenin, dedikodunun keyfi bundan. Tecessüs veya yeni adıyla stalk bunun için çok keyifli. Şekerin insan bünyesine bu kadar güzel gelmesi, tatlı gıdanın zehirli olmadığından emin oluşumuzmuş. Tatlıysa zehirli değildir diyor bünye, ne kadar yersen ye. Ancak hayatını şekerle geçirirsen ne olur bunu bünye düşünmüyor. Çünkü insanın yaşadığı dünyada normal şartlar altında içi çikolata dolu marketler yok. Bilginin ürettiği dopamin de öyle. Normal şartlar altında en fazla 150-200 kişilik gruplarda yaşayan insanın edinebileceği bilgi ve dedikodu miktarı sınırlı. İnsanın doğal ortamında şekerin bir sınırı olduğu gibi, bilginin de bir sınırı var. Modern zamanda şekerin doğal sınırı ortadan kalktığı gibi boş bilginin de sınırı ortadan kalktı. Dünyanın tüm futbolcularının ayak parmaklarının çapına kadar öğrenmek isteyeceklere imkan var. Bu durumda tercihli cehalet gayet makul bir strateji haline geliyor. Şekerden uzak durmak gibi futboldan ve bitmeyen dedikodusundan uzak durmak. Zamansız Mektuplar https://ift.tt/U3xOX6C
0 notes
turkudostu61 · 1 year
Text
Tumblr media
"Ey iman edenler! Zannın çoğundan sakının. Zira zannın bir kısmı günahtır. Birbirinizin (kusurunu arayıp) tecessüs etmeyin, kimse kimseyi gıybet etmesin. Hanginiz ölü kardeşinin etini yemekten hoşlanır?.." (Hucurat, 49/12).
0 notes
1001kelime · 4 years
Photo
Tumblr media
Günün Kelimesi #tecessüs : Araştırma, tahkik, tetkik, görme, anlama merâkı, bir şeyin iç yüzünü anlamaya çalışma [#güzelkelimeler | #gününkelimesi] https://www.instagram.com/p/CE09JAqHxyY/?igshid=1l9h0z5yhk6n9
4 notes · View notes
nedirrco · 5 years
Text
Tecessüs Nedir?
Tumblr media
Tecessüs Nedir?
Kendini ilgilendirmeyen şeyleri öğrenmeye çalışmak, merakını gidermek için çaktırmadan soru sormak ve araştırmak. Kökeni Arapçadan gelen bir kelimedir.
0 notes
haziranzede · 2 years
Text
sen benim neler yaşadığımı biliyor musun?
çokça duydugumuz, beraberinde acıların, korkuların, hapis olmuş zihinlerin ve şikayetlerin geldiği cümle: sen benim neler çektiği mi biliyor musun?
bilmiyorum sen neler yaşadın. tecessüs ile araştırmak da istemem. ama önümüzde rol modelımız, rehberimiz, hayatımızın merkezi olan efendimiz (Sav) mın neler yaşadığını ve yaşadıklarına karşı nasıl tepkiler verdiğini biliyorum.
biz yaşadığımız hadiseler sonrası korkuya, endişeye, ve koca koca duvarlara sahip olarak çıkmış iken, efendimiz (sav) olaylardan sonra neler yapmış bakalım.
efendimiz tam 3 yıl boykota maruz kaldı ve en yakınları dahi ona hiç birşey vermedi. daha sonra boykot bitti ve ona boykot uygulayanlar kıtlıkla sınandı. Allah resulu (sav) onlara gıda yardımında bulundu. bu dönemde en çok yanınada olan, maddi manevi servetini ortaya koyan ve bundan dolayı hiçbir korkuya kapılmayan HZ.Hatice validemiz idi. Hz.Hatice’i hep hayır ile , dua ile ve gözyaşları ile andı. hatta mekke fetih edildiğinde şehre girince ilk yaptığı işlerden biri hanımı Hatice validemizi kabri başında ziyaret etmek oldu.
şimdi bu güzel vakayı enine boyuna, bugün bize boca edilen fikirlere cevap verecek şekilde ele alalım. kendim de dahil yaptığımız hataları görelim.
Hayatımızın örneği, merkez noktamız, yol göstericimiz ne yaptı:
öncelikle bana zamanında kimse vermedi, yokluk var, atalarımdan kıtlık psikolojisi geldi diyerek vermekten vazgeçmedi. hatta vefat ettiğinde geride çok az buğdayı dışında pekde birşeyi, dünya namına,yoktu. azıcık vermeyi gözüne deve yapıp, biter korkusuyla alış verişe yapmaya ve para bırıktırmeye çalışmadı. aksine hayatı boyunca hep verdi. en çok da dine ısındırmak istediklerine verdi. sahabenin neden onlara çok verdin diye sorduğu dahi oldu. Allah resulu (sav) hep verdi.
yaşadığı bu olay onun zihninde duvarlar örmesine sebep olmadı. çunku o (sav) Allahın emirlerini herşeyin önüne koydu. efendimiz (sav) aklı bizim akıllarımız gibi değildi. Allahın emirleri ile amel etmeyi sevda haline getirmiş gönlü ve zihni vardı. bu sebeble biz sünneti seniyeye tabi oluruz. efendimizin(sav) sünneti bizim için yol göstericidir. 
bizim hayat hakkında ki çıkarımlarımız , yine bizim aklımıza göre mantıklı olabilir ama unutmayalım ki o akılda nefsin ve şeytanın sesi de var olabılır.
örnek verelim bugünlerdde moda olan şeylerden biride çok yokluk çeken insanların eline para geçince cimri olması ve parayı elinde tutup, biriktirme isteği. biz biliyoruz ki yokken vermeye alışmayan el , varken de vermez. yada verdiği ufacık şeyi çok görür. buda şeytanın bir oyunudur. bir çantaya 150 tl verirken bir çocuga bir çikolata almayı bir ayda yetecek kadar sadak görür. 150 tlçantaya verebilen birinin sadaka olarak bir ayda çok daha fazlasını verebilmesi lazım. zekat ise zaten borçumuz, zekat verdiğimiz zaman ona sadaka gözüyle bakmamız gerekir.
yine burda göze çarpan bir başka durum ise insanlara kusme durumu.malesef modern hayatta bu duruma bazen her birimiz düşüyoruz ama bu durum Allah resulu (sav) mın hayatında yoktu. o kimseye küsmedi. ne taif de taşlanırken, ne boykot edilirken, ne savaş meydanında yanlız bırakılırken.. hatta Allahu teala onun bu halını ayetı kerıme ile övdü.
bir başka durum ise o insanlara ki beslemedi ve onlara yardım elini uzattı. bunu da kibir ile değil, naiflik ile yaptı. çunku Allah’ın ona emri buydu.
bir başka konu ise günümüz de psikolokların çokça bahsettiği  ve sıkça yaşanan “ kötü gün geçince kötü günlerde yanına olanları geride bırakma.” . bu durum çok sık yaşanıyor. bunun sebebi ise kötü alışkanlıkları bırakan insanların, o alışkanlıklardan kurtulma sürecinde yanında yardımcı olan kişileri gördükçe eskiyi hatırladıklarını ve onları bir daha görmek istemediklerini söylemeleri.
bu durum ağır hastalık durumlarında da görüle bilir. 
efendimiz durumu ile bu durumu kıyas ederken biraz düşündüm. çunku efendimiz (sav) imtihan olduğunu biliyordu, savunduğu davanın haklı olduğunu biliyor ve kendinden emindi, Rabbine güveniyordu, kendini yanlız hissetmiyordu.
ama unutan insanlar karanlık geçmişlerinden kaçmaya çalışıyorlar.
efendımızın (sav) hayatında “hayatla savaş.” diye bir cümle duyamazsınız. ama bugün insanlar hayatla, hastalıkla hatta yıllarla savaşıyor ve sürekli şikayet ediyor.
yeni yıl münasebeti ile bir çok yerde “bu yıl nasıl geçti?” testleri yapılıyor. onlara baktıgımde &60 %70 oranında kötü geçti butonunun işaretlendiğini gördüm.
mutsuzluk, bitkinlik, şikayet, savaşmak, hale rıza göstermemek, hep daha iyisini istemek coronadan daha kötü ve tahribat yaratan bir mikrop. Allahu teala bizi bu mikroplardan korusun amin.
7 notes · View notes
caginmumineleri · 4 years
Text
"Zandan uzak durun! Çünkü zan sözün en yalanıdır. Başkalarının gizli konuştuklarını yaymayın! Tecessüs etmeyin! Gereksiz yere rekabete girmeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Birbirinize kin tutmayın! Birbirinize sırt çevirmeyin! Ey Allah’ın kulları, Allah’ın size emrettiği gibi kardeş olun!"
[Buhari]
11 notes · View notes
ceffelkalem · 4 years
Photo
Tumblr media
Tecessüs.
7 notes · View notes
belkidebirharfimben · 3 years
Text
Yabancımız cennetimizdir
“Onların işleri aralarında istişare iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da infak ederler.” Şûra sûresi, 38.
Okumayı seviyorum. Bir saniye. Düzeltmeliyim: Okumaya muhtacım. Özellikle başkam olanları. Bana bir başkalık katanları. Zenginleştirenleri. “Her okuduğum böyledir!” diyemiyorum ama elimden gelse öyle yapardım arkadaşım. Ne de olsa başkamız olana danışılır ancak. Farklımızdır bize sigaya çekilme imkânı veren. Aynıların meclisinde fikre saykal vurulmaz. Öyle deme lütfen. En kötüsü bile bir sinek vızıltısı oluyor. Kimseyi duymak istemediğim o sağır odaya bir ses katıyor. Başımın Nemrutluğunu alıyor yani. Firavunluğumu kırıyor bir nevi. Çünkü onlar başka. Ve düşünmediğim şeyler söylüyorlar. Duvarlarımın kibrinden kurtarıyorlar. Kendilerine verilen rızıktan avucuma infak ediyorlar. Öyle ya. İstişare de açlığım değil mi?
Anlıyorum: Bu dünyadaki tek ses benimki değil. Tuttuğum parça bütünün kendisi değil. Okudukça danışıyorum. Katılmam da şart değil. Hakvermemek bile birşeyler öğretiyor. Karşı çıkmak cevabı geliştiriyor. Durduğum yeri bozmadan hizama bakıyorum. Halim tıpkı Dostoyevski’nin Yeraltından Notlar’da dediğine benziyor: “Okumak bana uygun tek dış etkiydi.” Böylece etkileniyorum. Hem etkiliyorum da.
Çünkü insan böyledir. İçindeki ışığın rengini derisi gizleyemez: “Eğer nur-u iman içine girse üstündeki bütün mânidar nakışlar o ışıkla okunur. O mü’min şuurla okur ve o intisapla okutur. Yani ‘Sâni-i Zülcelâlin masnuuyum, mahlûkuyum, rahmet ve keremine mazharım...’ gibi mânâlarla, insandaki san’at-ı Rabbâniye tezahür eder.”
Düşümde bile duymadığım şeyler. Aklıma kalsam aramayacağım şeyler. Kalb-i beşerime hutûr etmemiş şeyler. Her insan diğerinin cenneti gibi arkadaşım. Evet. Böyle düşünüyorum. Yabancımız dağarcığımıza bağışladıklarıyla da cennetimizdir. Hem nasıl ki cennet dünyadan ötesidir. Okumak da ötekine öyle bir yolculuktur.
Okudukça uyanıyorum: Âlem kafamın içinden ibaret değil. Sesler var daha kulaklarıma değmemiş. Sözler var benden dile gelmemiş. Öyle gözler var ki tahayyülümün ötesini seyretmiş. Nasıl? Ama? Fakat? Subhanallah! Biricikliğimden edildikçe galaksiler kazanıyorum. İşte, kibrimin karnına yumruk, Nemrutluğumun beynine sinek, başımda gümbürdeyen tokmak. Firavunluğumun üzerine kapanan deniz. Ey deniz, beni boğdukça cesedime necat veren deniz, Firavun olarak öldürüp ibret olarak yaşatan deniz. Yere batıyor kafamdaki Karun hazinesi. Okudukça Rabbime ‘Rabbü’l-âlemin’ olarak daha geniş iman ediyorum. Uzayı gezsem bu kadar farklılık görmem belki de. Evet, doğru anladın arkadaşım, Rabbü’l-âlemini tefekkürün bir yolu da bence okumaktır. Çünkü okumak başka âlemlere yol bulmaktır.
Okumak dengedir. Başkalarıyla dengelenmektir. Eneyi nahnüye çevirmenin kapılarından birisidir. İşte bu yüzden ‘Rabbim’den ‘Rabbü’l-âlemin’e doğru lazım bir seyr u sülûk okumaktır. Başkalarını okudukça, yani öteni bildikçe, onlarda yansıyan Allah’ın marifetine yaklaşmış olursun. Başka isimlerin gölgesi altına da girersin. Çünkü sen aynalıkta yalnız değilsin. Bu bahçede papatyadan başka binler çiçek var.
‘Okur’ dediğin ister istemez bir empati canavarıdır. Her okuduğumuz da bir yönüyle büründüğümüzdür. Evet. Kitaplar sayısınca insanlar tanıdık. Tanıdıklarımızın bazılarını okuduklarımız kadar bilmedik. Okumak farklı bir biliş. Bir içe giriş. Nilüfer Kuyaş’ın Başka Hayatlar’da dediği şekilde belki: “Belki de bu yüzden teselli ediyordu bizi edebiyat, başka hayatları hiç değilse hayalimizde, dolaylı yaşayabildiğimiz için...”
“Bana öyle geliyor ki edebiyat başka hayatlara meraklanarak başlıyor. Eskilerin tecessüs dediği kötü meraktan değil, başka bir kadere dertlenmekten söz ediyorum, tıpkı dünyaya, doğaya meraklanmak gibi. Tekil olmak öyle bir yalnızlıktır ki, başka insanlara, onların hayatlarını biraz olsun düşleyerek yaklaşabiliriz ancak. Bunu yapamazsak birlikte olmak kalabalık bir yalnızlıktır sadece. Varoluşsal bir meraklanıştır başka hayatları düşlemek. İnsanı yalnızlıktan korur, biraz içini ısıtır.”
Hepsi seni yetiştirir. Katılmadıkların itirazlarınla katıldıkların öğrendiklerinle. Hepsi âleminde bir boşluğu doldurur. Âlem sayısını çoğaltır âlemindeki. Güneş sayısını çoğaltır aynandaki. Çiçek sayısını arttırır bahçendeki. Başka başka insanlar olursun. Hikmetsiz hiçbir şeyin vücuda gelmediği âlemde hangi metin boşuna yazılmış olabilir? İblis bile hikmetinin peşinde koşuyor. Bazen okuduğum kitapların Allah tarafından gönderilmiş mektuplar olabileceğini düşünürüm. Tıpkı kainat kitabının parçaları gibi. Hayatım gibi. Yaşamak gibi. Ancak elbette dersin kemali niyet ile nazarın kemalinde.
Kainatta tesadüf yok. Yalnız sırrını kuşatamadığımız hikmetler var. Bu kuşatamamışlığa ‘tesadüf’ diyoruz. O kitap, neden şimdi, neden bugünde elime geçti? Bu yüzü neden şimdi gördüm? Bu sözü neden şimdi işittim? Mustafa Kutlu’nun bir öyküsünden esinlenerek yazdığın (karakterlerinden birisi de ‘mendil satan kör bir kız’ olan) hikayeden iki gün sonra nasıl oldu da hakikaten mendil satan kör bir kıza rastladın? Hem de hergün yürüdüğün üstgeçitte? Nasıl içinin tuhaf olduğunu hatırlıyor musun? Tesadüfü inkâr etmeden Allah’a layıkınca inanmak mümkün değil.
Demem o ki arkadaşım: Ne kadar tesadüf inkâr edersen Hakîm olan Rabbine o kadar yaklaşırsın. Öylesine sandıklarını “Niye böyle?” diye görmeye başlarsın. Zaten üzerine alınman için gönderilmiş olan ayetleri, inşaallah, sahiden üzerine alınarak incelemeye yönelirsin. İşte belki buna kitaplardan başlayabilirsin. Ne dersin? Yahu “Ey örtüsüne bürünen!” diye buyurduğunda Kur’an üzerine de alın biraz. Senin de saklanmaya çalıştığın endişelerin yok mu? “İkra!” denildiğinde zorlandığın şeyler. “Ben okuma bilmem!” dediğin şeyler. Dikkat olan mehirlerini ver onların. Belki okuduklarından öğrendiklerinle onların da üstlerindeki örtüyü kaldırırsın?
1 note · View note