Tumgik
#tıkır tıkır işliyor
uzaklarasavrulalim · 1 year
Text
Yılın özetini geçmeye geldim
9 notes · View notes
muptedikul · 6 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Tatlı yoğunluk ve yorgunluklar dedikleri. Hizmette yorulurken dinleniyor insan. Zihnim bu noktada bir şeylerle meşgul olurken tıkır tıkır işliyor herşey hiç beklenmedik zamanda beklenmedik şeyler oluyor. Hazırlık aşamaları ve sonuç kısmı. Canım yol arkadaşım eşliğinde hazırlıklar yapmanın lezzeti de bir başka. :)
13 notes · View notes
fersude · 2 months
Text
şehrimizde aktif olan genç stklardaki sorumlu kızları toplayıp aylık toplantı yapma niyetimiz tıkır tıkır işliyor elhamdülillah. bu hafta sevdiğim bir kuruma gideceğiz. Allah için çabalamak ve çabalayanlarla omuz omuza vermek çok güzel şükürler olsun, dâim olsun🤩 niyetlerimi gerçekleştiren Rabbe hamdüsenalar olsun💘
6 notes · View notes
mysticaldream · 1 year
Text
Yerçekimli Karanfil
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde
Oysaki seninle güzel olmak var
Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi
Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor.
Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
O başkası yok mu bir yanındakine veriyor
Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle
Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil
Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk
Birleşiyoruz sessizce.
- Edip Cansever
7 notes · View notes
duslersokagindan · 1 year
Text
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde. Oysaki seninle güzel olmak var. Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi... Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda, midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte... Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel. O başkası yok mu bir yanındakine veriyor derken karanfil elden ele görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle... Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk birleşiyoruz sessizce...🌌
19 notes · View notes
baybaykus · 10 months
Text
Tumblr media
Türk’ü Anadolu’dan silme planı tıkır tıkır işliyor. Haçlının yüzlerce yıllık rüyası yerli ve milli Lawrenslerle Topal Mollalarla gerçeğe dönüşüyor.
Ülkenin her köşesi Araplar, Afganlar tarafından gasp edildi.
Oy veren herkesin katkısı var bu hale gelmemize. Mutlu musunuz? Nasıl, iyi mi Türkiye yüzyılı? Daha bunlar iyi günlerimiz. Daha durun, daha neler olacak. Asla affetmiyorum sebep olanları ...
2 notes · View notes
goktaenri · 2 years
Text
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde. Oysaki seninle güzel olmak var. Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi. Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda. Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte. Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel. O başkası yok mu bir yanındakine veriyor. Derken karanfil elden ele. Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle. Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil. Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk birleşiyoruz sessizce.
14 notes · View notes
jusovic · 7 months
Text
Serbest Düşme
Serbest düşerken yüreğin ağzında
Yere varmadan film yetişir, akıverir jet hızla
Algın pırıl pırıl açık, tıkır tıkır işliyor, yusuf yusuf düşerken sen
Yönetmen sen, kasting sende
Ya da sen öyle zannet
Küt demeye var daha
Dönsün filmler tekrar tekrar
Sahne arkası, kulisler
Yağdır, yağdır hepsini
Bul şeytanını her nereye kaçtıysa
Küt demedi daha, az daha var demek
Filmler bir yana, düşmek en kolayıymış meğer
Kıçını da kılını da kıpırdatmasan olur
Ölmüş eşeğin kurda selamı var
İşin gücün film seyretmek arayı beklemek
Küt deyince 10 dakika yetmez
Arama boşuna
0 notes
yenikibris · 8 months
Text
Plan tıkır tıkır işliyor, önemli olan biz ne yapıyoruz? - İsmet Özgüren
1950’li yıllarda Türkiye derin devletinin ajandasının baş sıralarında yer alan meşhur İstirdat Planı, hiçbir zaman Türkiye’nin şahin kanadının gündeminden düşmedi. Hatta tam da Annan Planı’nın tartışıldığı 2001 yılında Türkiye’de iktidara gelen Erdoğan ve AKP rejiminin “Kıbrıs’ta çözüm için hep bir adım önde olacağız” şeklindeki dünyayı aldatmaya yönelik siyasetinin aksine İstirdat Planı, bir…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
egotangoo · 8 months
Text
Dün gece bir orman, gözlerimin önünde kül oldu.
En son İstanbul’da oturmuştuk seninle, hatırlıyor musun? Oradan oraya koşturup bir şeyler konuşmuştuk sürekli. Hiç unutmam, Çengelköy’ün yokuşunda, alnından yanağına doğru bir damla ter iniyordu, bakıp gülümsemiştim. Zaman durmuyor, durduramıyorum. Dursa ne fayda! Zaten o günden sonra ne yokuş indim ne de şiir yazdım adamakıllı. Oturup upuzun yollar çizdim bulduğum her boşluğa. Etrafı çınar ağaçlarıyla kaplı upuzun yollar. Düşününce bile insanın koşası geliyor, ne tuhaf! Hâlbuki değil bir ağaç çizmek, yanı başımda duran şu ağaca bile dokunmaya mecalim kalmadı. Parktaki en ücra banka oturmuş, bir fırsat gibi kolluyorum işte ölümü. Bak! Yine umduğumu bulamayacağım, kalkıp eve döneceğim, biliyorum ama bir umut işte ; belki o gün, bu gündür. Bizim yan komşuyu hastaneye kaldırdılar dün gece. Kalbi atmamış bir iki saniye. Sonra kıyamet gibi gürültü, vay anam. Bir ara sen demiştin “Komşunun ciğeri, komşusu gibi yanar.’’ diye. Belki de benim yüzümden durdu adamcağızın kalbi. Her neyse. Yoğun bakımdaymış şimdi. Ama dediklerine göre, yırtmış paçayı. Ne diye bu kadar telaş ettiler, anlamadım. Ölümlü dünya neticede. Dünya demişken, giderek kararan gün gibi bu aralar; değme zalimlerin keyfine! E ülke desen, ”dağılmış pazar yeri” zaten. Geriye ne kaldı ki? Ev? O zaten virane.
Bu sana on dördüncü mektubum. Biriktiriyorum. Ama bir türlü varıp da atamıyorum posta kutusuna. Çok sevdiğin bir dostuna geniş bir zaman ayırmak için gün sayarsın da, olmaz ya hani… Utancından telefona sarılıp arayamazsın da… İşte böyle böyle açtım seninle arayı, Allah kahretsin. Ben sana geniş bir zaman sunamadım, affet. İstesen ömrüm feda ama hayatımın içinden çıkamıyorum bir türlü. Sana anlatacak kadar çok yağmur yağdı buraya, gördüm. Ama tükendim işte. Bir zamanlar yollardan usanmazdım, kalkar giderdim her yere. Ama şimdi dişlerimi sıkıyorum bir yerden bir yere giderken. Dayanamıyorum bir ağacı ya da bir sürüyü öyle hızlıca geçmeye. Ama sana gelmek başka tabii. Çok istiyorum. Ama sana gelmek de dağ gibi, aşılmıyor. Sesim duyulmuyor örneğin, bir şey anlatamıyorum. Geçen gün mesela, o kadar güzel bir yağmur yağdı ki, anlatmalıyım diye bir kenara not ettim. Bir çocuk, salıncağın soğuk zincirlerinden tutmuş, sallanıyor gibi. O kadar güzel.
Dün gece yine yağmur yağdı. Ben, sana onu da diyemedim.
Velhasıl, işler yolunda gitmiyor. Mağlubiyetlerimin üzerine bir de ölüm eklensin diye gün sayıyorum. Bugün çarşamba mesela. Yarın perşembe. Cuma… Cumartesi… Allah kahretsin, takvimler aleyhimize işliyor. Seninle aynı fotoğraf karesinde olmak dışında, iyi bir şey yapmadım bu dünyada. Ve ne yazık ki takvimler hâlâ aleyhimize tıkır tıkır… Hep böyle oluyor; bir şeyler, bir şeyleri engelliyor. Yollar çok uzun mesela ve tabii şarkılar…
Kendine gül gibi bak,
benim ‘’içimdeki şarkı bitti.’’
Hasretle..
0 notes
hetesiya · 1 year
Text
Bir genel tekrarın utancı…
Tumblr media
Fikret Başkaya
“Para kral oldukça, özgürlük de adalet de mümkün değildir”
Albert Camus
Yegâne ereği kâr etmek ve kârı büyütmek olan, her türlü etik (ahlâkî) değere yabancılaşmış bir sosyal sistemde şeylerin sarpa sarmaması mümkün değildir. Üretimin aslî (birincil) amacının insan ihtiyaçlarını karşılamak değil, kârı, dolayısıyla sermayeyi büyütmek olduğu durumda, sadece sosyal mahiyetteki sorunlar değil, doğa tahribatının da derinleşmesi, yaşamın temelinin aşınması kaçınılmazdır… Kapitalizm dahilinde üretim artışına sosyal kötülüklerin (işsizlik, açlık, yoksulluk, sefalet, aşağılanma…) ve ekolojik yıkımın eşlik etmesi de sistemin mantığının, temel eğilimlerinin doğrudan sonucudur…
Türkiye bir deprem ülkesi. Nerdeyse deprem olmayan yıl yok! Yönetici sınıf, siyaset erbabı sanki bu ülkede ‘ilk defa deprem oluyormuş gibi bir algıya sahip… Bir deprem oluyor, yöneticiler ‘ölenlere Allahtan rahmet, yakınlarına baş sağlığı diliyor… ‘Yaralar sarılacak devletimiz büyüktür’ diyorlar… 450 bin inşaat müteahhidinden (inşaat kapitalisti), birkaçı cezalandırılıyor gibi yapılıyor… İyi de her seçim öncesinde çıkarılan ‘imar affı’ kanununa olumlu oy veren milletvekillerini de yargılıyorlar mı? 23 yıldır toplanan deprem vergilerinin ne olduğu, nereye harcandığının hesabı soruluyor mu? “Yapı Denetim Büroları” rezaletinden kaç kişi haberdar? Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı ne işe yarıyor… Kent yağma ve talanının hizmetinde değil mi?
On binlerin ölümüne, yaralanmasına, yersiz-yurtsuz kalmasına ‘takdir’i ilahî, ‘kader planı’ diyorlar… Tâ ki bir sonraki depreme kadar… Deprem bölgesine, fay hattı üzerine koskoca şehirler kurmamın bir sorumlusu, sorumluları yok mu? İnşaat kapitalisti o işi kâr amacıyla yapar… Kârı artırmak için de her yola başvurur. İşçilere düşük ücret öder, yeterli güvenlik önlemini almaz (geçen yıl inşaatlarda ölen işçi sayısından haberiniz var mı?), malzemeden çalar, çürük binalar inşa eder ve o binalar ilk depremde çöker… Fakat hepsi bu kadar da değildir. Deprem, inşaat kapitalisti müteahhitler için ‘Allah’ın bir lütfudur’… Yıkılanların yerine yeni çürük binalar inşa etmek üzere seferber olurlar…
Türkiye siyasetinde inşaat kapitalistlerinin siyaset üzerindeki etkinliği büyüktür… Burjuva partilerinin kuruluşunu bile finanse ederler, bal tutup parmaklarını yalarlar… AKP dönemi söylemek istediğime iyi bir örnektir… O kadar ki, sanki Türkiye inşaat kapitalisti müteahhitlerin ‘cumhuriyetine’ dönüşmüş… Bütçeyi ve hazineyi utanmazca yağmaladılar ve yağmamaya devam ediyorlar… Bir yağmalayan, bir de yağmalatıp ‘payını alan’ siyasetçiler, bürokratlar var… Kurdukları çark tıkır tıkır işliyor… Yağma ve talan, müteahhit, siyasetçi, bürokrat ‘işbirliğiyle kotarılıyor… Geride kalan 20 yılda ‘Kamu İhale Yasası’ boşuna mı 192 defa değiştirildi?
Velhasıl neden söz ettiğini bilmek önemlidir denecektir… Fakat sorun sadece yoksul halktan alınan vergilerin yağma ve talanından ibaret değil… Bütçenin ve hazinenin yağmalanmasına doğa yağması, ekolojik yıkım da eşlik ediyor… Asıl vahim olan bu… Tabii vahim olan bir şey daha var: Bu kepazelik bir de ‘büyüme’, ‘kalkınma’, ‘ilerleme’… adına matah bir şey sayılıp, yüceltiliyor… Eğer bir toplumun düşünme yeteneği aşınmışsa, insanlar her söylenene inanmaya meyilliyse, şeylerin gerçeğini söylemeye cüret eden, edebilen entelektüellerden yoksunsa, “konunun uzmanı” denilen, uzmanlıklarını devlete ve sermayeye satan diplomalılar korosu, ‘nurlu ufuklar’ şarkıları söylemeye devam ederse, gazetecilerin kahir ekseriyeti varlık nedenlerine ihanet ediyorsa, içine hapsolduğumuz kepazeliğe şaşırmak niye? Oysa, gazeteci namussuz olamaz, namussuzsa gazeteci değildir… Gazeteci etik kaygılara yabancılaştığında suç ortağı haline de gelir… Zira gazetecinin ‘sessiz-örgütsüz çoğunluğun vicdanı olması gerekir…
Bütün bu olup olup-bitenleri, sefaleti, rezaleti, kepazeliği, çürümeyi, kurumların başına liyakatsiz bürokratların atanmasına bağlamak yaygın bir anlayış… Oysa, sorun sadece yanlış atamalarla ilgili değil… Politik İslamcı AKP’nin ne yapmak isteğiyle ilgili… AKP mevcut rejimin yerine kendi İslamcı rejimini kurmak istiyor… Türkiye’yi bir “İslam Emirliğine” dönüştürmek istiyor… Onun için de kurumların önce içinin boşaltılması, sonra da yenilerinin kurulması gerekiyor… Yüzyıllık yapıları, kurumları, yıkıp yenilerini kuruyorlar… Zengin birikime ve  deneyime sahip  devlet hastanelerinin yerine ucube Şehir Hastanelerini niye yapıyorlar sanıyorsunuz? Aslında Şehir Hastaneleri gibi büyük projelere yönelmeleri sadece ideolojik önyargılarla ilgili değil. Zira, bir proje ne kadar büyükse, kâr da o kadar büyüktür… “Her şey bizimle başladı, ortalıkta ne varsa biz yaptık” demek istiyorlar… Kendi resmî ideolojisini oluşturmak istiyor ama nafile… Zira, uyduruk ‘resmî ideoloji’ bile asgari bir maddi geri planı varsayar… AKP, geride kalan yüz yıllık dönemi bir “kayıp’ olarak görüyor ve parantezi kapatmak istiyor… Niyet etmek kolaydır da yapmak o kadar kolay değildir…  
Artık dünyanın ve Türkiye’nin içine hapsolduğu durumdan sadece yöneticileri değiştirmekle, kötü yöneticileri yenileriyle ikame etmekle çıkmak mümkün değil… Zira, yüzleşmek zorunda olduğumuz sosyal, ekolojik, etik mahiyetteki sorunlar kötü politikacılardan, kifayetsiz yöneticilerden çok, kötü sistemden kaynaklanıyor… Kötü sistem dahilinde iyi politikalar mümkün değildir… Kapitalizmin yıkıcılığı çoktan yapıcılığının önüne geçmişken…
Artık şeyleri adıyla çağırma zamanı gelmiş olmalıdır… Kapitalizmin her ileri aşamasının daha çok sosyal kötülük, daha çok ekolojik felaket olduğunun bilinmesi gerekiyor… İnsanlık ve uygarlık kritik bir eşiğe gelip-dayanmış bulunuyor… Bu kör gidişten, bu yıkım tablosundan çıkmak, uygarlık paradigmasını değiştirmeden mümkün olmayacak… Zira, geride kalan beş yüzyıllık dönemde burjuva uygarlığı -kapitalist üretim tarzı- potansiyelini tüketti… Artık Büyük İnsanlığa teklif edeceği bir şey yok…
O halde iki şeyden biri: vakitlice Uygarlık paradigmasını değiştirmek, zira geç kalınırsa geriye kurtarılacak pek bir şey kalmayabilir veya insanlığın ve uygarlığın sonu…
İkinci emperyalistler arası savaş sonrasında Paris’te bir dünya yazarlar konferansı toplanıyor. Kürsüye çıkan her yazar, dünya barışından, halkların kardeşliğinden, eşitlikten, özgürlükten söz ediyor… Harika şair, oyun yazarı Bertholt Brecht, doğruca kürsüye yürüyor, mikrofonu kapıyor, yoldaşlar gelin üretim ilişkilerini tartışalım diyor… Ben de bu vesileyle sadede gelelim, asıl tartılması gerekeni tartışalım, şeyleri adıyla çağırmaya cüret edelim diyorum…  
0 notes
bunedycom · 1 year
Text
Rusya-Ukrayna savaş böyle bitecek! Müesses nizamın planı tıkır tıkır işliyor
Rusya-Ukrayna savaş böyle bitecek! Müesses nizamın planı tıkır tıkır işliyor
ABD’nin Rus generallerin nikleer silah kullanmak istediği ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in bundan haberinin olmadığını iddiaları Dünyayı tedirgin ediyor. Terör ve Güvenlik Uzmanı Abdullah Ağar, Rusya-Ukrayna savaşının geldiği son durumla ile ilgili Habertürk TV’de dikkat çeken değerlendirmelerde bulundu. Rusya – Ukrayna savaşı nasıl son bulur? İşte Ağar’ın açıklamaları: “PSİKOLOJİK…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
taebaron · 2 years
Text
Biliyor musun az az yaşıyorsun içimde. Oysaki seninle güzel olmak var. Örneğin rakı içiyoruz, içimize bir karanfil düşüyor gibi. Bir ağaç işliyor tıkır tıkır yanımızda.
Midemdi aklımdı şu kadarcık kalıyor. Sen karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte. Sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel. O başkası yok mu bir yanındakine veriyor. Derken karanfil elden ele.
Görüyorsun ya bir sevdayı büyütüyoruz seninle. Sana değiniyorum, sana ısınıyorum, bu o değil. Bak nasıl, beyaza keser gibisine yedi renk birleşiyoruz sessizce.
0 notes
turkudostu61 · 2 years
Text
Zenginin Evinde Para Sayma Makinası, Fakirin Elinde Zikirmatik. Sistem Tıkır Tıkır İşliyor.
0 notes
medya-press · 2 years
Text
'Her şey zamanında zemininde yapılacak'
‘Her şey zamanında zemininde yapılacak’
CHP Genel Başkan Yardımcısı ve Parti Sözcüsü Faik Öztrak, altılı masanın cumhurbaşkanı adayına ilişkin, “Seçim kararı alınsın, eğer isim çok merak ediliyorsa isim o zaman açıklanacağı defalarca söylendi. Hiç kimse merak etmesin. Her şey zamanında ve zemininde yapılacaktır. Daha önce taahhüt edildiği gibi. Süreç tıkır tıkır işliyor, işlemeye de devam edecek. Ortak cumhurbaşkanı adayımız altılı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
hasanakbal19 · 2 years
Text
Cebeci Köprüsü
Cebeci köprüsünün üstüKarınca yuvasına benziyor.Hamallar, körler, topallarOturmuş nasibini bekliyor. Cebeci köprüsü yüksek,Altından tren geçiyor.Ya benim aklımdan geçenler?Kimse bilmiyor. Şu dünya güzelim dünyaTıkır tıkır işliyor,İnsanlar insanlar insanlarNeden böyle çekişir durur?Aklım ermiyor. Cebeci köprüsünün korkuluklarıKara boyalı.Daha böyle köprülerden geçersin çok Cahit KÜLEBİ
View On WordPress
0 notes