Tumgik
#sahipsizlik
ekayaa · 8 months
Text
Tumblr media
23 notes · View notes
shockwawe · 4 days
Text
Hayır uçurum çiçeğim, ben senin hikayenin sonunda aşık olacağın bir adam olmayacağım tüm basit erkekler gibi seni elde etme çabasına girmeyeceğim. Bir kadeh şarap getirdim, bu şarabı her yudumladığında göğsünden sızan acıları göreceğim. Dağ gibi duran bir kadının sahipsizlik hissine bulanmış bakışlarını göreceğim, en önemlisi hangi duyguları sahiplendiğini öğreneceğim. Ağlamak istiyorsan ağla utanma. Seni iyileştirmek için sanattan başka bir şey yok elimde çünkü sevgi yetmeyecek, o yüzden resimler çiz bana, dans edelim, müzelere gidelim gördüklerinden ne anladığını anlat bana, sahil kıyılarında gezelim, gökyüzünü izleyelim, kitaplarından en sevdiğin yerleri çiz bana, onlar sadece sevgi iyileştirir sanıyor, ama farketmeden bağımlısı oluyorlar o insanın. İşte ben onu istemiyorum. Çünkü kendini bulman, kendini yenebilmen bana aşık olmandan daha değerli olacak. En sinsi olan da benim en kurnaz olan da, seni güçlü edeceğim diyorsam olacaksın kadın.
31 notes · View notes
melissa-sblog · 2 years
Text
Kimsesizlik. Hiç kimsesiz, hiçbir şeysizlik. anlatılamaz bir tek başınalık, anlaşılamaz bir sahipsizlik bu. Eşsiz benzersiz bir acı, tarifsiz bir çaresizlik...
7 notes · View notes
baybaykus · 1 year
Text
SENİN MUCİZE DEDİĞİN FELAKETİN KENDİSİ
"Mucizelerle anlam kılınmış, içinde sır olan bir olay"
"Kahramanmaraş depreminde özellikle çocuklarımızın, bebeklerimizin kurtuluşu manevi bir mesaj, metafizik bir sembol değil midir?" -Devlet Bahçeli -
Bakalım bu mucizeler nelermiş, bize hangi manevi mesajlar ve metafizik semboller gönderilmiş.
"Ekrandan depremin yaptıklarını izliyorduk. Sahneler yürek parçalayıcıydı. Sanki hiç var olmamış gibi yıkılan köyler. Sakinleri hakkında ölüm cezasını infaz eden binalar.
Zamana karşı kazanmaya çalışan ve çoğunlukla zamanın yendiği enkaz altından gelen imdat çağrıları.
Enkaza dışarıdan bakanlar için zaman uzun ve zor. Enkaz altında kalanlar içinse bir katil.
Ölüm borsası deli gibi yükseliyor. On binlerce aile kalan gözyaşlarını döküyor.
Evlerin evlatlarına ihanet etmesi ne kadar zor. Sığınak iken bir mezara dönüşmesi, koruyucu olan tavanın bir düşmana dönüşmesi ne kadar zor.
Binalar dağılmış. Balkonlar artık yok. Pencereler bir zamanlar vardı. Binalar dehşete kapılmış, içi dışına çıkmış, kendilerini koruduklarını düşünen insanların üzerine kapaklanmış yığınlar halindeydi" diyor Şarkul Avsat Genel Yayın Yönetmeni Gassan Şerbil
"Çöken evler, yiten hayatlar, yetim kalan çocuklar, kimsesiz kalan babalar, yüreği yanmış anneler, uykuya dalıp uyanamayan masum yavrular.."
"İnsanların, gözlerinin önünde yok olan yitip giden sokakları, mahalleleri, semtleri, köyleri, şehirleri ve iliklerine kadar hissettikleri sahipsizlik ve yalnızlık duygusu." diyen, uzakta da olsa, acıyı yüreğinde hisseden yurdum insanları.
Bazılarının bir, bazılarının beş, bazılarının on yedi hatta otuz beş yakınını toprağa verdiği, acısının ağırlığından ağlayamayan, yaşadığına sevinemeyen çocuklar, analar, babalar...
"Hiç tanımadığım 8 yaşındaki Azra ve annesi… babasına doyamamış kız çocuğumuz… günlerce bekledik canlı çıkacaklar diye. Azra annesine sarılı çıktı yerin dibinden. Odasındaki topları enkazdan dışarı döküldü. Babası mı? Vedalaşamadılar… diyerek acılara, ölümlere şahitlik eden insanlar..
Elleri, kolları, bacakları kopmuş ölü insanlar...
Enkazdan ellerini, kollarını, bacaklarını kaybetmiş olarak çıkan bebekler..
Acının ortasına doğmayı bekleyen 220 bin bebek.
Ve cenazeleri için kefen bile bulamayan yüzbinler.
Ey Bahçeli, işte senin içinde sır olan mucizeler, manevi mesajlar, metafizik semboller gördüğün afetin gerçek yüzü.
Gel o mucizeyi az önce gelen ve Hatay'da 17 yakınını toprağa gömerken bağıra bağıra, çığlık çığlığa öldüler derken hala o anları ruhunda iliklerine kadar yaşayan komşuma anlat.
Gel o mucizeyi, hatıralarını, hayallerini, aşklarını, sevdalarını, umutlarını toprağa gömmüş, doğup büyüdüğü toprakları terk ederek, evsiz, yurtsuz, şehir şehir dolaşan afetzedeye anlat.
Gel o mucizeyi bu babaya, bu bebeğe anlat.
21 Şubat 2023 - 13:29 Mehmet Gürel
Tumblr media
1 note · View note
issizliginyankisi · 3 months
Text
Acaba kendimiz için yazılmış bi hayatımız var mı? Acaba bir senaryo mu yaşadıklarımız? Bir kitapta okumuştum, aslında her yıl ölüm yıl dönümümüzü yaşıyoruz. Bizim için belirlenmiş bir ölüm tarihi var. Ölüm günümüzü yaşayarak geçiriyoruz. Bu tarz bir şey diyordu adam. Çok düşünmüştüm bu cümle için. Oturup dakikalarca boşluğa bakıp düşündüm, ölümü. Kesinlikle kolay bir şey değil. Düşünüyorum da ölsem kim üzülürdü arkamdan? Kim mezarıma gelip saatlerce konuşurdu? Kimse. Bu yüzden ölümden ölümüne korkuyorum, sahipsizlik hissi yüzünden. Ölümden daha beter bir şey varsa o da aşk. Aşk güzel şey, insanın mutluluğunu doruklarda yaşamasına sebep olur. Fakat her aşk hikayesi mutlu bitmez. Ayrılık, terk edilmek ve ihanet. Aşık olmak insanınyaşatır. Yaşamak için sebebi vardır aşık bir insanın. O kişiyi hayatının merkezine koymakla kalmaz, o kişiyi hayatı yapar. Ayrılan insanlar ilk başta acıyı hissetmez. Sonrasında hissedilir. Aynı yara gibi, sonradan gelir aşk acısı. Fakat en ufak bir anıda yaranın üstüne tuz dökülür. Aldarılmak öğrenildiği an gibi vücudunu sarar. Asla kurtulamazsın, her yerinde gezinir. İlk başta iliklerinde hisseder, sonra kemikleri sızlar. Ciğerlerinde dolaşır aşk acısı, beyine gider anlam çıkartmaya çalışır. En son rotası kalp olur. Aşk acısı kalp’e yerleşir. Aşk insanı ölüme sürükler. Firidevs hanımın dediği gibi, “Heyecan her yaşta güzel bir şeydir, ama her durumda sonu güzel bitmez. Tutkuyla atılan yanlış adımlar, insanı felakete sürükler. Bazen anlık heyecanlar, ömür boyu yük olur insanın sırtında, pişmanlık olur, utanç olur, vicdan azabı olur -ki çekmesi çok zordur. 'Gençlikte olur.' deyip geçilemez bazı şeyler. İnsanın koparıp atamayacağı bağları vardır; arkasını dönüp gidemeyeceği durumlar, inkar edemeyeceği borçları vardır. Bütün bunlar anlık heyecanlara feda edilemez... Hayat sadece anlık güzelliklerden ibaret değil, cehennemi de bu dünya da yaşar insan. Ben, yanlışlarımdan edindiğim tecrübelerle ikaz etmek istedim sadece.”
Keşke hiç aşık olmamış olsak.
Ben birisini çok sevdim. En zor zamanlarımda yanımda durdu, ıssız adamım oldu. Issız kadın yaprı beni. Affetmeyeceğim onu, asla affetmeyeceğim. Fakat kalbim geri dönmesi için çırpınıyor. Çok söz verdi bana. Öyle bir bataklıktan çıkarttı ki beni anlayamazsınız. Dostum oldu, sırdaşım oldu en önemlisi en büyük aşkım oldu. Hayatıma bıraktığı atki çok büyük, fakat bana yaptıkları da var. Mutlu ettiği kadar da acı çektirdi. Çok bekledim onu, hala da bekliyorum. Hep bekleyeceğim. Bu şarkı bana onu hatırlatıyor. Yağmurlu bir gündü, onların evindeydim. Evde annesi, ondan bir yaş kız kardeşi ve abisi vardı. Babası Akmanyadaydı o yüzden fazla görmemiştim onu. Annesi çok tatlı bir kadın, kardeşi de öyle ama abisi farklı. Ona olan bakış açım annesi ve kardeşininki gibi değil daha nefret doluydu. Abisi ona çok çektirmişti, yaşatmıştı. Bir yağmurlu gün daha. Babamla kavga etmiştik, sinirle kapıyı çarpıp çıkmıştım. Çok yorulmultum o gün. Oturdum yağmurun altında saatlerce ağladım. Sonra onu aradım, yalvarırım bırakma beni, dedim telefonda. Şu an olsa söyleyemezdim, değişti çünkü. Demişti ki “Asla bırakmayacağım seni, asla. Kafama silah dayasalar bırakamam ben seni. Ben sana aşığım çünkü.” devamı önemli değil, önemli olan o silahı onun tutuyor olması ve namlunun başının bana dönük olması.
1 note · View note
çok zaman geçti. kaşıma demişti reaper neyi ve neden kaşımamam gerektiğini anlamadan alnımın en ortasına dokunduğunda küçük bir çocukken. ta ki bugüne kadar. geçmişime çektiğim duvar kendime çektiğim duvardan ziyade uyuşmuş bir hayattaki zaman kaybına dönüştü. farketmem için üzerinden 20 sene, yaşımdan ise 30 sene geçmesi gerekti. kendime yabancı bir şekilde her birini hatırlarken tepkisiz, duygusuz bir kayaya dönüşmem miydi sonucu? keşke patlayabildiğim kadar patlasaymışım işin sonu ölmek de olsa bir şeyler yapsaymışım. o zaman belki çeneleri kapanır ya da sırıtışları kesilirdi.
çocukluğumu verdim lan ben; saflığımı, benliğimi her şeyimi. şimdi hangi hakla geçip de karşıma konuşabiliyorsunuz? sen babanı 30 yaşında sildin, ben ise 10 yaşımda karşımda 40 kişiyi arkasına almış babamı kendi içimde öldürdüm. farketmedim mi sanıyorsunuz gülüşlerinizi, küçümseyici bakışlarınızı, kendi aralarınızda kulaktan kulağa hakkımda konuşmalarınızı? suskunluğumu sakinliğimi korktuğumdan mı sandınız? siz delikanlı geçinirken ben sokakların en orta yerinde gözlerimde yaşlar çizgilere basmamaya çalışırken gözlerinin içine baktım ölümün. tek bir adım uzaktaydım yanımdan vızır vızır geçen arabalardan, eski dostumdan. onu aldı bir adımla. aklımda ve kalbimde tek bir acım vardı; sahipsizlik. bilir misin 10 yaşındaki bir çocuğun hissettiği sahipsizlikteki ağırlığı? siz cankiii diye arkadaşlarınızla geyikler yaparken öğrendiğiniz yeni kelimeyle; bilmiyordunuz ki şırıngaların arasında küçük ayaklarımla seneler önce gezdiğimi. bir somun ekmek için yaptıklarımı, maruz kaldıklarımı, bankların soğukluğunu, gecenin ayazını. 1 lira dahi olmadan geçen günleri.
bir yerlede bir zamanlar; ölü görmek ile ölümü görmek farklı yazmıştım. ikisini de gördüm. biri en sevdiğim insanlardan birisi diğeri en yakın arkadaşım. sanırım tüm bunların yanında beni uyuşturan buydu. ölümün varlığının sivriliği her gün kollarıma batıyordu. o yüzden her şeyin anlamsız ve gereksiz gelmesi sanırım bu yüzdendi. insanların yakasına yapışıp gözlerini delerken birden ilaçlar ve uyuşturucular arasındaki girdapta kayboldum. GÖREMEDİNİZ. EN ORTA YERİMDEN KIRILIRKEN BEN, ATTIĞIM SESSİZ ÇIĞLIKLARI DUYMAK YERİNE SESSİZLİĞE BÜRÜNDÜNÜZ, KAFANIZI ÇEVİRDİNİZ.
Kabuslarım devam ediyor, çığlık atarak uyanmalar hezeyanlar. kendime yabancıyım 20 senedir. son 3 senedir ise bir şeylerin yanlış gittiğinin farkındayım ama ne olduğunu anlayamıyordum. ta ki bugüne kadar. kaşıdım, duvar yıkıldı. değer verdiğiniz yargılarınızı ve basitliğinizi öyle bir yıkacağım ki her birinizin ağzı açık kalacak.
hayatta kalmak için büründüğüm kişiliği, örülen duvarı kendi ellerimle yıkmam gerekti. çünkü ben bu değilim çünkü her zaman beni aşağı çeken bir şeylerin olduğunu hissediyorum, bir sınır var onu geçmem gerek ama geçemiyorum. bu yüzden olduğunu öğrendim. çok uğraştın özür dilerim, binlerce özür. tüm bunlardan beni cımbız ile çektin. beni izlediğini biliyorum. ama bunun olması gerektiğini sen de biliyorsun. seni çok özlüyorum. sana çok ihtiyaç duyuyorum.
özüme döndüm, kendime büründüm. en çok susan da bendim en çok taviz veren de.
tevazunun bir nimet bilgeliğin ise bir kıymet olduğunu sen bana öğrettin. ama anlayacak insan yoktu. gösterdiğimiz tevazu üzerinden bizi ezdiler. olsun dedik.
elimdeki bıçakları aldın yerine kitaplar verdin. ama anlayacak insan yoktu. okuyup da bilim adamı mı olcan dediler. oldum.
erdem ismini yanlızca erkek ismi sananlara ince cümleler kurdum hiç bir yerde duyamayacakları. ama anlayacak insan yoktu. saf dediler. olsun dedik.
kalıpların dışına çıkmak için sorular sordum kimsenin cesaret dahi edemediği ya da korktuğu. ama anlayacak insan yoktu. kafir ya da değişiksin dediler. sormaya devam ettik.
giden bizden gitsin yeterki insanların gönlü hoş olsun dedik. ama anlayacak insan yoktu. tepemize bindiler. olsun insanları kırmayalım dedik.
doğru yanlış terazisindeki kantarın topuzunu sen öğrettin bana ama o topuz hep bozuktu. ahlaktan bahsettiler. kendi doğrumuzda devam ettik.
yanlış yerde doğru olmaya çalıştık. zoru öğrendim ilmek ilmek. şimdi sıra kolayda. siz gibi olmakta.
neler yapabileceğimi biliyorum.
****************************************
uzun zamandır beni arıyordun, hissediyordun ama bulamıyordun. çıkardım üzerimdeki görünmezlik pelerini. bana değil gölgeme bak. bu yüzdendi. her zaman saygı duydum sana aldıkların için kızmak yerine. biliyordum düzeni. dolaylı da olsa sen öğrettin. ben de öğrenmem gerektiğini farkettim. nedeni nasılı niçini. kaybolmayı, görünmezliği, hiçliği. o yüzden ne kadar kaynak varsa hepsini okudum. gereksiz demeden, yılmadan, söylenenlere aldırmadan. odamın içindeki loş ışığa karışan sigara dumanına eşlik eden müzik vardı sadece senelerce. yalnızlığın bir nimet olduğunu seni araştırırken öğrendim. bana değil gölgeme bak. neyin önemli ve değerli olduğunu insanların söylediklerini dinlemeden öğrendiğim ve anladığım için parladığımı biliyorsun. her şeyin farkındayım. her saniye beynim küçük galaksiler patlatıyor adeta. ama bir şeyler değişmeli.
ölüm bile kıskanıyor. gözleriniz nerede? gölgeme bak.
1 note · View note
mansetmalatya · 11 months
Text
Yeni Sanayi Alanları İçinde Malatya Yok
Tumblr media
CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, deprem bölgesinde ilan edilen 11 yeni sanayi alanı içerisinde Malatya’nın yer almamasını “yeni bir sahipsizlik” olarak değerlendirdi.   AĞBABA “BİR SAHİPSİZLİK ÖRNEĞİ DAHA” Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, kabine toplantısı sonrası deprem bölgesinde yeni sanayi sahaları ilan edileceğini açıklamasının ardından, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı tarafından, belirlenen sanayi alanları yayınlandı. Buna göre; Hatay'ın Belen ve İskenderun ilçelerinde 2, Maraş'ın Elbistan ve Dulkadiroğlu ilçelerinde 2, Gaziantep'in Nizip ilçesinde 3, Oğuzeli ilçesinde 2, Araban ilçesindeki 2 alan olmak üzere toplam 2 bin 430 hektar büyüklüğünde 11 yeni yer, sanayi sahası ilan edildi.
Tumblr media
Malatya’nın açıklanan 11 sanayi alanı içerisinde yer almamasını eleştiren CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba, “Deprem olan şehirlerin hızla kalkınmasına, istihdamlarının artırılmasına yönelik girişimde Malatya görmezden geliniyor. AFAD tarafından ‘depremden az etkilenen il’ ilan edilen, TRT tarafından depremde ismi bile anılmayan Malatya’nın şimdi de Erdoğan ve AKP Hükümeti tarafından yok sayılması kentimiz açısından hem düşündürücü hem de üzücüdür. Gaziantep'te 7, Hatay da 2, Kahramanmaraş’ta 2 yer sanayi sahası ilan edilirken Malatya ve ilçelerine sanayi sahası verilmemesi Malatya’nın yine sahipsiz kaldığının göstergesidir. Kentimize üvey evlat muamelesi yapılmasıdır. Bu yanlışın düzeltilmesi, yeni sanayi alanlarına Malatya’nın da dahil edilmesi gerekmektedir” dedi. Read the full article
0 notes
nelit · 1 year
Text
The magnitude of loss and hurt here after the eartquake can hardly be summarized in numbers. Despite the mass destrustion of an area this size, people’s resilience and unrelenting efforts for solidarity have been a sight for the sore eye.
Our efforts must be able to spread across for a long stretch of time and it needs to be consistent, otherwise we will get numb or worse we’ll allow ourselves to move on without seeing repercussions. We cant let people in the affected areas feel alone after all the dust settles. The social ramifications of a chaos of this size are already budding. (existing problems gets amplyfied, hostilty towards refugees that are being spread from ear to ear might be the most chilling to have to witness) Akp and every one who allowed them this level of prideful insolance over their thirst for **seeming powerful** while barely hiding their incompetence and hatred/lack of care; we cant let them re-write this pain. or we’ll just be building another coffin for another time. they turned the country to a massive fast-tracked construction site, its maddening the amount of money and power they gained from those alone.
Organizasyonda zayıflık, örgütsüzlük veya örgütler arası iletişimsizlik, yılların birikimi komplo teoriler ve gördüğümüz çok yerleşmiş bir sahipsizlik hissi acziyeti sanki daha iliklerimize kadar hissettirdi. ırçılık mezhepçilk falan zaten kanayan yara her zaman. (utanarak iliştiriyorum artık ama ben kendimi hapsettiğim yalnızlığımdan da kişisel bir acziyet hissediyorum ayrı olarak. bir de elim iş görmüyor hala o çok içini-dışını boşaltıyor insanın. dilim dişlerimin arasında takip ettim olup biteni, gelip giden bir bilgisizlik ve bulanıklık seziyorum kendimde. sorulacak altını kazayacak o kadar çok şey var ki, ama bunun elimi-aklımı bağlamasına izin veremem. vermemeliyim.)
0 notes
sdagdr · 1 year
Text
Bunca insan bu sonu haketti mi gerçekten.. sahipsizlik ne kötü birşey.
0 notes
Text
İGM Üyesi Orhan Tarım Politikalarını Eleştirdi
Tumblr media
İYİ Parti AFyonkarahisar İl Genel Meclisi (İGM) Üyesi Murat Orhan Dinar'daki tarım politikalarını sert bir dille eleştirdi. Dağıtılan tohumların reklamasyon amacı taşıdığını iddia eden Orhan yaptığı açıklamasında şunları belirtti, " İSTİKRARSIZ TARIM VE HAYVANCILIK... Geçen yıl teşvik kapsamında İlçe Tarım müdürlüğü önderliğinde , AK PARTİ ilçe başkanı ve il genel meclisi üyesi reklamasyonu ile dağıtılan Karabuğday, Çörekotu ve yağlık Ayçiçeği ekilişlerinde hasat dönemi geldi. Özellikle yağlık Ayçiçeği ekenler çok pişman, verim kaybı ve fiat beklentilerinin hayal kırıklığına dönüşmesi moralleri bozdu. Alım garantisi olmayan ekilişlerde, ilk etapta tonbaşı 14000 - 16000 tl. açıklanan fiat, şuanda yağlık oranının düşüklüğü başta olmak üzere birçok mazaretlerle tonbaşı 8000 - 9000 tl. olmasına rağmen ciddi manada alıcısı yok. Vatandaşın anlamadığı, herşeye zam var bizim ürettiğimize muhatab yok. Sahipsizlik çok zorumuza gidiyor diyorlar. Çörekotunda dekara ortalama 3 kğ.tohum atılması gerekirken, önerilen 1,5 kğ. çok yetersiz kalmış, verim yarıya düşmüş, tonbaşı fiat 20000 - 25000 tl. aralığında ama alıcı yok. Herkes Büyükşehir Ticaret Borsalarının Eylül sonu Ekim başı fiat açıklamasını ve alım yapmasını bekliyor. Karabuğday pilot bölge olarak Gencali Köyü mevkisinde ekildi. Su istemeyen, gübre ve ilaç istemeyen ürün dekardan yaklaşık 100 - 120 kğ. veriyor. Birim fiatı tonbaşı 20000 tl. alıcı buldu. Asıl fiat Ekim ayındaki ikinci üründe belli olacak, yığılma fazla olursa fiatın nereye kadar düşeceğini hiçkimse bilmiyor. Toprak Mahsulleri Ofisi bu yıl göstermelik tonbaşı 6000 - 6500 tl. Arpa aldı. 7500 - 8000 tl. aralığı Buğday aldı. Henüz birçoğunun parasını ödemedi. Şuan acil kodlu fabrikalara tonbaşı 4500 tl. Arpa satıyor. Tonbaşı 5500 tl. fiatla Buğdayı zararı hazineden karşılanmak üzere, güya piyasa dengelemeye çalışıyor. Mevcut depoları boşaltabilirse, çok gecikmiş olan Haşhaş kapsüllerini almaya başlayacak. Bu arada piyasaların ana tedarikçileri olan ESNAF unutulmuş durumda, fiat olarak ofis bazında aldığı mahsülü soran yok. Üreticinin ekiliş ve gübre dönemi için ayırdığı mahsülün piyasa değeri yerlerde sürünüyor. Önümüzdeki ekiliş dönemine az kaldı. Üretici asıl maliyetle bu yıl karşılaşacak, tohumluk Arpa 50 kğ. çuvalbaşı 550 - 600 tl. tohumluk Buğdayı 50 kğ. çuvalbaşı 650 - 700 tl. olarak alabilecek. Gübreyi çuvalbaşı ortalama 1000 tl. Mazotun litresini ortalama 25 - 30 tl. arasında kullanabilecek. Türk çiftçisi Cumhuriyet döneminin maliyeti en yüksek dönemini bu yıl yaşayacak. Bu şartlarda hava şartları ve enerji fiatları gözönüne alındığında para kazanma şansı sıfıra yakın, hatta zarar mübalağa sayılmayacaktır. Et fiatlarını düşürün talimatı veren Sayın Cumhurbaşkanı, girdi maliyetleri ile önünü göremeyen et ve süt üreticileri üretim bandından çıkarak, zararın neresinden dünsem kardır noktasına dönüşmüştür. Üretmeden tüketen, kazanmadan harcayan bir topluma dönüşen milletimizi, yanlış ithal politikalar sonucu, zor ve karanlık günler bekliyor. Üretime bağlı bütün sektörler artan maliyetler karşısında sadece çarkı çevirme ve ayakta kalma mücadelesi veriyor. Yirmi yıldır sağlıklı tarım ve hayvancılık politikası belirleyemeyen hükümet, farklı algı politikalarının peşinde koşmaya devam ediyor. Tıkanan Demokrasilerde çözüm sandıktır. Milletimizin tercihi ve taktiri herşeyin üzerindedir. saygılarımla." dedi. DİNARHALKHABER>>>
Tumblr media
Read the full article
0 notes
biyiklialperen · 2 years
Text
oyun değilmiş. 2 yıl yazıyor. bunu görmek. kaybetmektir. yaşam sigaradan hızlı gidiyor belli ki. uzak aşklar. uzak romans. nostalji. nerede? duman. solu. solu. yabancılık. her şeyden uzakta. esasında. sahiplenmemek. doğru şeyleri. ve sahipsizlik. her şeyi açan anahtardır. ve hayalkırıklığıdır. her geçen gün. biraz uyku. biraz tutku. azıcık rüzgar. çok şey mi istedim? soğuk ve gri. martin eden. 2021. şubat. mart. belki daha geride.. ocak..! soğuk ve gri. ellerine dokunmak istemiştim. beyaz parmaklarına. hiçbir zaman olmayacak! zaman geçmiş. aksak ritmi zamanın. şimdi. aklımın sınırlarını zorluyor. yok edilmiş. tahrip. edilmiş. tatlı dünyam. şimdi. direklerinin üzerinde. duramıyor. iç. iç. iç. tanrı. terk etmişse beni. terk etme sırası. bendedir.
0 notes
Photo
Tumblr media
681 notes · View notes
resimlerin-dili · 4 years
Photo
Tumblr media
ben bıraktım o işleri. herkes ait olduğu yerde kalmalı artık. aşk şarkılarda, ayrılık şiirlerde. sen ise geçmişte… ben mi. ben daha bulamadım ait olduğum yeri. nihayetinde bu sahipsizlik hissi, yüreği aklından büyük olan her insanın ortak kaderi…
92 notes · View notes
felsefeyapmaulan · 4 years
Text
Yıl 1993 türkiye ilk cep telefonu kullanımına
geçti, Süleyman Demirel ilk cep telefonunu
kullandı.
1994 yulnda Aselsan da 30 kişilik mühendis
gurubu yerli cep telefonu için çalışmaya
başladı
1919 marka yüzde yüz yerli telefonu ürettiler.
0 yıl da Nokia, Erikson ve Motorola markaları
Var (Samsung, Iphone yok).
Dünyada telefon üreten 9 ülkeden birisi
Türkiye'dir
Piyasaya ilk parti 500 adet sürülür,ilk dışarıya
ihraç Azerbaycan ve Kıbrıs'dır ve diğer ülkeler
izler.
ayda 10 ülkeye 5000 den fazla ihraç olur.
Ingiltere'de teknoloji fuarinda Aselsan 1919
birinci seçilir, o tarīhte ilk titregim özelliği bu
telefondadır.
Bizimkiler hemen yeni sürümler 1920 ve 1923
geliştirmek için koları sıvarla, 1997 yılında
Nokia dan bir mühendis getirtilir ve aksilikler
başlar.
Patent daha çıkarılmadığı için rakip firmalar
uluslararası mahkemelere başvururlar ve
davaları kazanırlar, dönemin hükümeti
Aselsan'a sahip çıkmaz.
kVk denen Çukurova Holding'in bir
kuruluşu,telefon satış dağrtım pazarı tek
başına kendine ait olduğu için Aselsan değil de
Nokia'yı bayilere dağıtır.
Aselsan'ı depolarında tutar,parasını da Nokia'
dan tahsil eder.
Türk insani kendi öz malı yerli Aselsan
1920-1923'ü bulamaz piyasada.
Türk istihbaratı bu telefonu kullanır, dış
ülkelerin bu telefonları dinleme yapması
İmkânsızdır.
Sahipsizlik, ilgisizlik ne derseniz deyin..
Bize dış güçler birşey yapamaz, içimizdeki
hainler olmasa!
#alıntı
Tumblr media
43 notes · View notes
c-a-n-a-n · 4 years
Text
Tumblr media
Artık acılar bile vicdanları acıtmıyor. Gariplik ne zor, sahipsizlik ne zor .
84 notes · View notes