Tumgik
#konyak
meztelenreklam · 2 years
Photo
Tumblr media
Zalamegye 1892.10.02. via EPA
19 notes · View notes
karekodmenu · 1 year
Link
0 notes
sinerjiportfoy · 2 years
Link
0 notes
slythdiaries · 1 year
Text
23.04.23
Tumblr media Tumblr media
A konyak tribe elder on his experience of converting to Christianity.
The bluish marks on the face are tattoos earned for taking their enemy's head, a tradition called headhunting.
14 notes · View notes
kalplibulutlar · 2 years
Text
'ilk defa konyak mı içiyorsun?' demişti adam kadına, kafasını sallayan kadına yarım gülümsemeyle karşılık vermişti, aşk diye buna denir.
2 notes · View notes
gblnews · 28 days
Text
India's most unique village which lies in two countries! | - Times of India
Longwa village, nestled in the Mon District of Nagaland, India, is a place where the concept of national borders takes on a unique meaning. Here, the residents enjoy the rare privilege of dual citizenship, a result of the village’s geographical location straddling the international boundary between India and Myanmar.The village is home to the Konyak Naga tribe, known for their rich cultural…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
karchsmusicblog · 1 year
Video
youtube
0 notes
Text
NASIL BAŞLADI 1
Takipçi mizden gelen devamı olan bir hikaye
Ben 19, sevgilim 17 yaşındaydı, yaklaşık 1 yıla yakındır sevgiliydik, rahat buluşacağımız ortamlar pek olmuyordu, geceleri parklarda veya piknik yerlerinde tenhalarda sevişiyorduk, bakire değildi, ben de sormamıştım nasıl oldu diye, o konuda sorun yoktu ama yer sorunu vardı.
Bir akşam bir mekânda bira içerken bizden en az 10 yaş kadar büyük birisi sevgilim Derya'ya selam verdi, kısaca hatır sordu, o arada samimi bir şekilde bana da selam verdi, izin isteyip uzaklaştı. Derya'nın bir ara kısa süre sevgilisiymiş, aynı zamanda dershaneden de öğretmeni, çok hoşsohbet kültürlü iyi birisi olduğunu söyledi Derya, ben de "adama ayıp oldu davet etseydin masaya keşke" dedim. Derya "Biz gidelim masasına istersen, çok misafirperverdir" deyince biralarımızı alıp masasına gittik, ayağa kalktı “hoş geldiniz ne iyi ettiniz dedi, gerçekten hoşsohbetmiş devamlı ilginç şeyler anlattı, sorular sordu. Güzel bir sohbet oldu, derken zamanın nasıl geçtiğini anlamadık, o arada kaç bira içtiğimizi sayamadık, Derya'nın da benim de kafalarımız çok iyi olmuştu, masada otururken hafif sallanmaya başlamıştık.
“Çocuklar isterseniz benim eve gidelim, hemen iki sokak arkada evim, orada devam ederiz, isterseniz size kahve konyak ikram ederim, burası az sonra kapanacak” dedi
Derya “aa hocam taşındınız mı? eski evin dekoru çok güzeldi ama dedi,
Hoca Timur Bey, "Buranın dekoru daha da güzel, hadi kalkın" deyince kalktık, bu arada Derya'nın eski eve gittiğini de öğrenmiş oldum, daha o zamanlar, küçük yaşta hocasının evine gidiyormuş yani.
Biz hafif sallanarak iki sokak arkada Timur hocanın evine gittik, ev küçük ama çok iyi, modern dekore edilmiş bir evdi, evin içi ayna doluydu, konyaklarımızı içerken Hoca müzik açtı, ben iyice kafayı bulmuştum bu arada, gözlerim yarı açık durumdaydı. Hoca birden ayağa kalktı Derya'nın elinden tuttu, bana dönüp, "dans için izin var mı" diye sordu, ben ağzımı zor açıp yarım yamalak "aa tabii ne demek buyurun hocam" diye geveledim, konuşacak halim kalmamıştı.Birbirlerine sarılıp dans etmeye başladılar, dans ilerledikçe birbirlerine daha sıkı sarıldılar, Derya’nın kolları hocanın boynuna dolanmıştı, hocanın elleri önce Derya’nın beline dolanmıştı, sonra hocanın elleri Derya’nın kalçalarında doğru kaydı mı? Yoksa ben sarhoşum diye bana mı öyle geliyordu derken, dikkatli bakınca hocanın Derya’nın etekliğini kalçalarını okşayarak yukarı doğru yavaşça sıyırdığını fark ettim. Derya'nın arkası bana dönüktü, etek iyice yukarı sıyrılmış, kalçalarının arasına giren siyah tangası ve yuvarlak iri kalçaları ortaya çıkmıştı.
O kadar sarhoştum ki sadece seyrediyordum, o arada bu manzarayı görünce çok sarhoş olmama rağmen aletimin sertleştiğini fark ettim, hem bir şey diyemeyecek kadar sarhoştum hem de tahrik olduğum için ses etmemiştim.
Benim ses etmeden izlediğimi görünce sanırım cesaret aldılar, ben kalçalara bakarken o arada öpüştüklerini fark ettim, dans ederek yavaş yavaş dönüyorlardı. Derya’nın dudakları hocanın ağzının içindeydi, sarmaş dolaştılar. Nasıl oldu tam fark edemedim, Derya’nın tanga külotu iri kalçalarından aşağı sıyrıldı, Derya bacaklarını hareket ettirerek külotunu ayaklarına kadar indirdi, ayak bileğini sallayarak külotu önce tek ayağından çıkarttı sonra diğer ayağından fırlatıp attı.
Artık bu dans değil, seks şov haline gelmişti ve ben de bu şovu ağzımın suyu akarak izliyordum, onlar da bana aldırış etmeden devam ediyorlardı.
Karşımdaki kanepeye geçtiler hoca oturup pantolonunu aşağı sıyırdı, ne zaman kemerini açmıştı fark etmemiştim, Derya etekliğinin fermuarını çözüp aşağı yere bırakıp tekmeledi etekliğini, sonra yüzün bana dönüp ama beni görmezden gelerek bacaklarını açtı, Derya’nın bacaklarının arasından hocanın kocaman sikini gördüm, dimdik kazık gibi duruyordu
Derya hocanın kucağına ata biner gibi otururken ustaca bir hareketle hocanın sikini amının dudaklarının arasına yerleştirdi, sanırım çoktan sırılsıklam olmuş amını gömdü sikin üzerine yavaşça oturarak. Üzerindeki tişörtü çabucak çıkarttı attı memelerini de sutyenin dışına çıkartıp avuçlayıp uçlarını sıkmaya başladı, bir yandan da sikin üzerine hafif hafif oturup kalkıyordu
Ben ise gelmek üzereydim, sevgilimi canlı porno film gibi izliyordum. Gözleri kısık bir şekilde bana doğru bakıyordu ama sanırım içkiden ve zevkten beni fark etmiyordu bile, beni fark edemeyecek kadar kendisini kaptırmıştı, belki de fark ediyor, aldırış etmiyordu.
İkisi de inlemeye başlamıştı, hocanın eski öğrencisini sevgilisine izlettirerek sikmesi ikisine de çok zevk veriyor olmalıydı. O anda ben de kendimi tutamadım, elim sikimdeydi ve boşaldım, gelmem uzun sürdü. Giyiniktim, pantolonumun altında külotuma boşaldım tabii.
Boşaldıktan sonra bir rehavet çöktü, gözlerim kapandı, sızarken her ikisinin de inleyerek “geliyorum geliyorum, ben de geliyorum” seslerini duyduğumu hatırlıyorum.
Sabah uyandığımda kalkıp baktım, hoca mutfakta kahvaltı hazırlıyordu eve şöyle bir baktım, Derya hocanın yatağında çırılçıplak uyuyordu ben kanepede sızdığım yerde uyumuşum.
Sabah uyandığımda ilk işim tuvaleti girmek oldu, elimi yüzümü yıkayıp kendime gelmeye çalıştım, o arada Derya uyanıp giyinmişti, hiç bir şey olmamış gibi hocanın hazırladığı kahvaltı çok az konuşarak yaptık ve çıktık, Derya dışarı çıkınca anlattı Hoca 14 yaşından beri ara sıra evine atıp sikiyormuş Derya’yı, kızlığını da hoca bozmuş, sevişirken parmaklayarak bozmuş, hafif bir kan sızmış, sonra da “pardon kaza oldu kasıt yok, parmağım kaydı” filan demiş, biraz teselli edip Derya sakinleşince de devam etmişler sevişmeye. o olaydan birkaç ay sonra da ayrıldık” diye kısaca anlatmıştı. O olaydan hiç bahsetmedik, taa ki Derya bir ay sonra kadar “Timur Hoca’nın takıldığı mekâna gidelim mi?” sorana kadar, önceden böyle bir şey soracağını bilseydim büyük ihtimalle yok derdim ama o anda nasıl oldu bilmiyorum ağzımdan “olabilir” çıkıverdi.
143 notes · View notes
matmazelnoraliya · 1 month
Text
"İçinde bulunduğu birtakım kaygılardan kaçıp kurtulabilse, öyle sevinecekti ki…"
Hava bir tuhaf. Hayal kurmaya yönelik bir tutum var havada. Kaçmaya müsait bir bulutluluk. Bir balkon olsa şimdi. Kimsenin seni tanımadığı bir şehirde. Kahvenin içine konyak kendiliğinden düşse, kocaman bir hırkanın içinde olsan şimdi sen. Bir şeyi terk etmiş olsan. Mesela bir şehri. Mesela kendini, yüzünü filan mesela. Sadece otelin kat görevlisi bilse ismini, sadece tesadüfen. İsminin yanlış telaffuz edildiği bir şehir olsa bu, sen de artık başka bir isme sahip olsan.
Ece Temelkuran
50 notes · View notes
tentacion3099 · 7 months
Text
Head Hunters, Konyak Tribe
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
31 notes · View notes
meztelenreklam · 2 years
Photo
Tumblr media
Gyógy-cognac!
Balatonvidék 1904.1.
vai EPA
4 notes · View notes
ultraviolencextx · 2 months
Text
cik ustume doldur bir bardak konyak
12 notes · View notes
pikabinmetafizigi · 10 months
Text
“6 Haziran 1973
Pırıl pırıl bir yaz günüydü.
Aydınlıktı, güzeldi dünya.
Bir adam düştü o gün Galata Kulesinden.
Kendini bir anda bıraktı boşluğa;
ömrünün baharında, bütün umutlarıyla birlikte paramparça oldu.
Bir adam düştü galata kulesinden.
Bu adam benim oğlumdu, gencecikti vedat.
Işıl ışıldı gözleri, içi.
Bütün insanlar için sevgiyle doluydu.
Çıktı apansız o dönülmez yolculuğa,
kendini bir anda bıraktı boşluğa.
Söndü güneş, karardı yeryüzü.
Bütün zaman durdu.
Bir adam düştü galata kulesinden.
Bu adam benim oğlumdu.
Açarken ufkunda güller alevden,
çıktı, her günkü gibi gülerek evden.
Kimseye belli etmedi içindeki yangını.
Yürüdü, kendinden emin sonsuzluğa doğru.
Galata kulesinde bekliyordu ecel.
Bir fincan kahve, bir kadeh konyak,
ölüm yolcusunun son arzusuydu bu.
bir adam düştü galata kulesinden;
bu adam benim oğlumdu.
Küçücüktü bir zaman,
kucağıma alır ninniler söylerdim ona:
“Uyu oğlum, uyu oğlum, ninni.”
Bir daha uyanmamak üzere uyudu Vedat.
6 Haziran 1973
Galata kulesinden bir adam attı kendini;
bu nankör insanlara bu kalleş dünyaya inat.
Şimdi yine bir ninni söylüyorum ona:
“Uyan oğlum, uyan oğlum, uyan Vedat.”
Ümit Yaşar Oğuzcan
22 notes · View notes
etheromanie · 10 months
Text
"bir ince çamaşır ipine astım duygularımı
ama coğrafi sebeplerden yağmur hep zamansız yağıyor
arkadaşım intiharını anlattı dün gece
makyajım aktı silemedim
uyumuşum, uyuşmuşum
korktum bi' delilik yapmaktan
bi' şekilde geçen yılbaşından beri topraktan sıyrılamıyorum
toprak benim içimde
evim yok
kendime ait bir duvarım bile yok
içmedim hiç konyak
geçmedim derelerden
bilmem insan nerenin sarhoşudur"
15 notes · View notes
Text
Kendimi kontrol edemem
Bu gece bozuldu dengem
Tutulmadı verilen sözler
Sevişelim günbatımında
Kıvrak bedenini oynat
Baby dance all night
Çık üstüme doldur bi' bardak konyak
Yoktu gitmemin sebebi
Ama seninle bitirdim gecemi
Şimdi aldım tepedeki yerimi
Tek tabanca kimse tutmadı elimi
11 notes · View notes
hisboslugu · 5 months
Text
bugün bir yalnızlığa düştüm yine... başımı ellerimin arasına aldım, sessizce ağlamaya başladım. önümde yarıya gelmiş bir konyak şişesi, "beni iç." diye fısıldıyordu. "beni iç." sonra yalvarmaya başladı: "ne olur," dedi. "ne olur, haydi iç beni." bir bardak doldurdum, tepeme diktim. şişe rahatladı, sustu. hani ellerimiz birbirine değince nasıl oluyorduk? işte öyle oldum. hani bakışlarımız buluştuğu zaman, bir başka türlü atması vardı yüreklerimizin, onu hatırladım. sonra bir tren hareket etti. sabahtı. karşı karşıyaydık. konuşuyorduk. ben sevmek diyordum durmadan. gözlerim gözlerine soruyordu. "seviyor musun?" diye. hep evet diyordu gözlerin, ellerin, dudakların hep evet diyordu. oysa ki bir çok hayır diyen insanlar vardı çevremizde. örneğin: bir çocuk hayır, diyordu, bir kadın, bir adam, bir başkası hayır diyordu. "hayır"lar arasında ezilmeye mahkumdu "evet"lerimiz. tren ilerliyordu. gözlerin gözlerime soruyordu, ne olacak, diye. sigara üstüne sigara yakıyordum, kadeh kadeh içki içiyordum; fakat bilmiyordum ben de ne olacağını. bizi sürükleyen bir akıntıydı. durduramazdık onu, hükmedemezdik ona. bir anafora rastlayıp yok oluncaya kadar akıp gidecektik işte. peki anafor nerdeydi? uzak mıydı? belki çok yakındı, kim bilir. biz onu göremeyecektik. o gözlerimizi kör ettikten sonra saracaktı bizi buz gibi kollarıyla. tren ilerliyordu. pencereden deniz görünüyordu. denize akşam güneşi vurmuştu. renk renk kayıklar gördük kıyılarda. denize taş atan çocuklar gördük. uzakta bir balıkçı ağlarını topluyordu ve tren ilerliyordu. kadere yaklaşıyorduk. bir alacakaranlık bastı zamanı. gözlerim gözlerindeydi. ellerini tuttum. titredin. acı acı bir düdük öttü. bir şeyler koptu içimizden. sonra tren durdu, indik, yollarımız ayrı ayrıydı. şimdi o gün verdiğin yalnızlığı yaşıyorum...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
altıncı m.
15 notes · View notes