Tumgik
#hayatın olağan akışı
rajaz · 2 years
Text
öyle olağanüstü bir şey olmadı, kendiliğinden bir süreç gelişti ve hayatın olağan akışı bu geceyi berbat bir hale getirdi
250 notes · View notes
benmisim · 1 year
Text
her şeyi geride bırakıp geldiğim eskişehir’de yaşamak gün geçtikçe daha da zorlaşıyor diye düşünmüştüm geçen haftalarda. burada ömer’den başka tanıdığımın olmaması, aile arkadaş akraba komşu hiçbir şeyimin olmaması çok zorluyordu. insan birine kahvaltıya gitmeyi, birini kahve içmeye çağırmayı, biriyle dışarda buluşmayı özlüyor. tek başıma yürüyeceksem de içimi açacak bir manzara olsun istiyorum ama o da yok. her yeri dümdüz, bitişik nizam yapılarıyla labirenti andıran, gökyüzünü ancak başını yukarı kaldırırsan gördüğün bu yığma beton şehirden nefret ettim. insan bir yerden bir yere giderken olsun bir açıklık görmek istiyor. şöyle durduğu yerden kilometrelerce uzakları görebilmek. eskiden “bunlar hayatın olağan akışı içerisinde başımıza gelebilecek şeyler” (nasıldı bu gibi repliği ya) dediğin son derece sıradan, alelade gündelik yaşantıların nasıl büyük bir yer kapladığını anlıyosun onlardan eksik kalınca.
hali hazırda bu şehirdeki yalnızlığımdan çok dert yanarken, hamilelikte bu daha da dert oldu içime. daha bir yalnızlık hissi, daha bir birilerine ihtiyaç duyma hali… sonra noldu? ömerler dış göreve maraş’a gittiler bugün. 20 gün yok. tam olarak yapayalnız kaldım şimdi. doktor seyahat etmemi de istemiyor. izmir’e giderdim. ama çok uzak kalıyor. sinirlerim o kadar bozuldu ki ağlayıp duruyorum. bi de geceleri çok korkan biriyim bunu bir türlü aşamadım çocukluğumdan beri. ömer varken bile çok korktuğum zamanlar oluyor. seslere çok duyarlı oluyorum. hırsız girdi zannediyorum falan. hayır bi de bu eskişehir’de çok nüksetti. üniversitede yalnız yaşarken böyle bir korkum çok yoktu, nadir olurdu. neyse. kardeşimi, arkadaşımı falan çağırdım. onlar da en erken haftaya gelebilecekler eğer gelebilirlerse… neler olacak nasıl geçecek bilmiyorum. başa gelen çekilir diyip bekliyorum. ama cidden çok canım sıkkın. ÇOK.
7 notes · View notes
umuthalavar · 2 years
Text
Yas, yalnızca ölenin arkasında değil hayatınızda yitirdiğiniz herhangi bir şeyin ya da hayatınızda artık olmayan birinin arkasından da hissedilen bir duygudur. Yası yaşamak normaldir. Üzülmek, kabullenmemek, bir süre sonra pazarlık etmek sonra depresyon ve en sonunda kabullenişi yaşayarak normal hayatınıza ya da hayatın akışına yavaş yavaş geri dönmeye başlarsınız. Bu da demektir ki insan bir ilişkinin yasını da tutabilir. Burada bu yası tutmamak hemen eski hayatına adapte olmaya çalışmaktır aslında sorun olan. Çünkü bugün yaşamadığınız ve ertelediğiniz bu yaşantı ile bastırdığınız bu duygu bir gün bir yerlerden yüzeye çıkmaya çalışacak demektir. Bu da sizin günlük hayat akışınızın bozulmasına yol açabilir. Öyleyse ne yapılabilir?
Hayat gelmek kadar gitmektir, almak kadar vermektir, başlamak kadar bitirmektir ve yaşamak kadar ölmektir. O halde yaşadığımız şeyin hayatın bir akışı olduğunu ve onu kabullenmeyi öğrenmek demektir. Kabullenmek için kendimize zaman vermek ve bu süreçte yaşanılabilecek olumsuz duyguların da olağan olduğunun farkına varalım. Ne kendimizi ne de başkalarını geçiştirelim. Buna mı üzüldün, unut artık, önüne bak, buna değmez, yeter artık çok bile gibi cümleler yaşanılan duyguyu geçiştirmektir.
Biten bir ilişkiyse o kişi artık hayatımızda yok demektir. Bir yerlerde ama sen ona ulaşamazsın. Telefon numarasını arayabilirsin, mesaj atabilirsin ama bunları yapmaman gerekir çünkü hiç olmamış gibi davranman gereklidir. Böyle bşr deneyimi hafife almak ne kadar mantıklı? Hadi unut onu, dön hayatına, çok uzattın...! Gerçekten mi? Daha yeni yeni alışıyorum rehberdeki seni aratmamaya, bakmamaya, sesini duymamaya. İnsanlar ayrılıktan daha acımasız. Bırakın yaramız kendi kendine kabuk bağlasın. Hiçbir şey vaktinden önce olgunlaşmıyor.
5 notes · View notes
seslimeram · 7 months
Text
Yalnızlığın Ağıtı
Tumblr media
Geniş zamanlı yalnızlıkları yaşıyoruz. Modernleştiği zikredilen bir zaman aralığında özü, insana dair olanın tüketilmesinin olabildiğince hızlıca şekillendirildiği bir zeminde alenen bir yalnızlaştırmayı yaşıyoruz, hep birlikte, ayrı ayrı. Tümüyle birbiriyle bağdaşık hamle, eylem ve kararlar neticesinde artık aleni bir biçimde izole ediliyoruz hayattan. Kimilerini uzun çalışma süreleri, mesailer kuşatırken, kimilerini evden dışarıya adım atamamak belli bir yalnızlığa itiyor. Güncelliğin sınırlarında ekonomik, politik, siyasi, sosyal olagelen her hakkın, verili olan müştereklerin talan olunduğu bir zeminde çıka çıka piyangodan yalnız ve yalnıza o kara talih çıkıyor. Toplumun, böyle bildirilen bir seçkin güruhun dışındakiler olarak atfedilen sıradan insanlar için her şey iş bu raddeden sonra kesintisiz bir işkencenin ta kendisine dönüşür. Dönüşümü mutlak ve yalın bir teslimiyet üstünden ele alan baş amir ve şürekasının sunduğu ülke gamında, ırkçı, dinci, pragmatist ve ezberleriyle çokça hedef almak dışında hiçbir yönün var edilmediği bir izlek var edilir. İzole edilebilenlerin sayıca çoğaltımı, zorbalığı icraat gibi duyumsatan fahrettin efendinin iletişim başkanlığındaki tüm o icatları, propagandasıyla yaşam alt üst edilir. Ne ki çok az insan bunun farkındadır.
Bütün bütün doğrudan bir biyopolitik tahayyül olarak hayatın kuşatılması kesintisiz halde yinelenirken nefrete tutunmuş bir dille hizalar çekilir biraz daha derinlere. Yalnızlaştırma sadece kalem oynatarak değil haddizatında eylemlerle birlikte var edilendir kesintisiz bir halde. Yenilendiği söylenen ülkenin, saray soytarısı olmaktan öteye geçmemiş temsilleri, köşe kadıları vesaire o yıkıcılık dolu, izolasyon mefhumundan bahis açmazlar misal. Açık ara bir tahakküm şeceresi yinelenirken, devletlinin sunduğu hattın en doğrusu, tek doğru olduğu sanrısı üstünden güncellenen her edimde biraz daha derin ve kalıcı bir tahakkümü yaşama dahil ederler. Sözün kıymeti harbiyesinin tükenişi bu noktada belirgin olur. Belli bir yarının değil, bir şimdinin değil her şekilde her yönüyle yaşama eyleminin -topyekun- mahvedilmesinin şekillendirildiği bir zeminde nefrete / ırkçılığa bel bağlayarak bir yarını imal etmek söz konusu edilir. Yalnızlaştırmak bu sürecin bir parçasıdır. Belirgin bir halde bitimsiz bir istençle birlikte kötürüm kılınmış demokrasi, yok etme siyasetinin apartı olan bir hedef alma, iki yok sayma, üç nefrete yem edip ses kestirme bu ülkede olağan akışı tek bir günün nasıl biçimlendirildiğini de örneklemeye kafi gelecektir, öyle ama böyle!
Evrensel Gazetesinden aktaralım: “Azerbaycan’ın Dağlık Karabağ’a yönelik 19 Eylül’deki saldırısı ve 20 Eylül’deki ateşkesin ardından Karabağlı binlerce Ermeni, Ermenistan’a sığınmaya başladı. Öte yandan yarın Brüksel’de Azerbaycan ve Ermenistan yetkilileri arasında bir görüşme gerçekleştirileceği bildirildi.
Binlerce Karabağlı Ermeni Göç Etti
Agos gazetesinin haberine göre, bugün yerel saatle (25 Eylül 2023) 12.00 itibarıyla Dağlık Karabağ’dan 4 bin 850 kişi Ermenistan’a giriş yaptı. Ermeni yetkililer bölgede yaşayan 120 bin Ermeni’nin tamamının göç edeceğini açıklamıştı. Ermenistan hükümeti bu kişilerden büyük bir kısmının kayıtlı olduğu yerlere gitmek istediğini, kalanların ise halihazırda devlet tarafından belirli bölgelere yerleştirildiğini belirtti.
"Benim Neslimin Gördüğü Dördüncü Savaş"
BBC Rusça ise binlerce Karabağlı Ermeni’nin, Karabağ’ın fiili başkenti Stepanakert’teki havaalanı yakınındaki çadır kampında yaşadığını yazdı. Habere göre insanlar Azerbaycan ordusunun zulmünden korkuyorlar ve yakınlarda konuşlanmış Rus barış güçlerinin korumasını ve arabuluculuğunu bekliyorlar.
BBC’ye konuşan gazeteci Siranuş Sarkisyan, “Mevcut şartlarda burada kalmak isteyen benim yaşımda kimseyi tanımıyorum. Öte yandan yaşlı akrabalarım burada ölmek istediklerini söylüyorlar. Daha önceki Karabağ savaşlarında oğullarını kaybettiler. Benim neslim için bu zaten dördüncü savaş” dedi.
"Uluslararası Gözlem Misyonu Oluşturulmalı"
Ermenistan-Azerbaycan sınırındaki ABD Kongre heyetine başkanlık eden ABD Senatörü Gary Peters da Dağlık Karabağ halkının “çok korktuğunu” belirterek, uluslararası bir gözlem misyonunun oluşturulması çağrısında bulundu.
Peters, “Dünyanın burada tam olarak neler olduğunu bilmesi gerektiğini düşünüyorum” dedi: “Azerbaycan hükümetinden görülecek, endişe edilecek bir şey olmadığına dair açıklamalar duyduk. Ancak durum gerçekten buysa, uluslararası gözlemcilerin bunu doğrulama fırsatına sahip olması gerekir" dedi.
Azerbaycan ordusu henüz gazetecilerin Stepanakert’e yaklaşmasına izin vermiyor ve bölgedeki tüm basın hareketlerini sıkı bir şekilde kontrol ediyor. Azerbaycan ordusu, gazetecilerin Karabağ’da sadece Şuşa’ya girmesine izin verdi. Basına Dağlık Karabağ Ermenilerinin son günlerde teslim ettiği ağır teçhizat ve silahlar gösterildi.
Rusya Savunma Bakanlığına göre bugüne kadar Karabağ Ermenileri 800’den fazla ateşli silah ve 5 bine yakın mühimmat teslim etti.
Brüksel’de Ermenistan – Azerbaycan Görüşmesi
Öte yandan Azerbaycan ile Ermenistan arasında yarın (26 Eylül) Brüksel’de, Azerbaycan Cumhurbaşkanı Müşaviri Hikmet Hacıyev ile Ermenistan Güvenlik Konseyi Genel Sekreteri Armen Grigoryan’ın katılımıyla bir görüşme yapılacak.
Ermenistan’ın resmi haber ajansı Armenpress’in Ermenistan Güvenlik Konseyi Genel Sekreterliğine dayandırdığı haberine göre, görüşmeye, Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ve Avrupa Birliği (AB) Konseyi Başkanı Charles Michel’in danışmanları da katılacak.”
Görüşmede, Azerbaycan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev ile Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan arasında 5 Ekim’de İspanya’nın Granada şehrinde yapılacak görüşmenin hazırlıkları ele alınacak.
Aliyev, Paşinyan ve Michel, 14 Mayıs’ta Brüksel’de üçlü toplantıda bir araya gelmiş ve 1 Haziran’da Moldova’da düzenlenen Avrupa Siyasi Topluluğu (AST) Zirvesi kapsamında Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya Başbakanı Scholz’un da katılımıyla beşli toplantı yapmıştı.”
Kısır bir döngü içerisinde endişelerini bildirmek dışında hiçbir şeyi var etmeyen batının, ol nihai memurunun yüzüne doğrudan söylendiği gibi, Azeri despotizminin karşısında hiç ama hiçbir varlık gösteremeyen Amerika gibi kendini dikte eden bir cerahat ülkesinin ve tabi ki yıkımda en büyük paylardan birisine sahip, bir zamanların dostu Rusya devletinin o pelesenk ettikleri cümlelerle bir biçimde Artsakh’taki hayat imgesi, Ermeni’nin yaşama gayreti sönümlenmeye yüz tutar. Bütünüyle vaat olunanların nasıl hiçe sayıldığı, gerçekçi bir yüzleşme sahici bir otonom / defacto değil kalıcı bir çözümün önüne setler çekilerek bir kere daha Ermeni’nin sınavı kesintisiz kılınır. Yapayalnızlık bu raddede, aralıksız dört gündür devam eden bir göç sahnesinde, doksan bini bu satırları yazdığımız gün aşmış ola gelen bir tehcirle hikayeyi tüketir. Sözün kesintisiz eksiltilmesi, yalnızlaştırılıp, Türk ve o Azeri devleti için terörist / çete / mihrak / düşman olarak bildirilen yerel halkın / kökünü bir kere daha kaybetmesinin yolu / zemini açılır. Her şey paldır küldür, her şey aleni bir tehcirin zemininde ilerler. Yarının kapkaranlık bir yalnızlığa çıkmasının zemini bir de böyle var edilir.
Euronews’ün haberini iliştirelim: “Birleşmiş Milletler, Azerbaycan hükümetinin daveti üzerine, yaklaşık 30 yıl aradan sonra Dağlık Karabağ'a bir heyet göndereceğini duyurdu.
Ermenistan, Dağlık Karabağ’dan gelen Ermenilerin sayısının 100 bine çıktığını açıkladı.
Azerbaycan Sağlık Bakanlığı ise Dağlık Karabağ’da geçen haftaki çatışmalarda 192 Azeri askerinin ve bir sivilin hayatını kaybettiğini ve 500 askerin yaralandığını aktardı.
Bu arada Birleşmiş Milletler (BM), Azerbaycan hükümetinin daveti üzerine, Karabağ'a bir heyet göndereceğini duyurdu.
Ermenistan Başbakanı Nikol Paşinyan’ın Sözcüsü Nazeli Bağdasaryan, Ermenistan'a giriş yapanların sayısının 100 bin 417 kişiye ulaştığını duyururken, Karabağ'da, ayrılmaya hazırlanan az sayıda kişinin kaldığını bildirdi.
Resmi verilere göre Dağlık Karabağ'da 120 bine yakın Ermeni yaşıyordu.
Rus basınından Interfax'ın aktardığına göre, Karabağ'da "çoğu memur, acil servis çalışanı, gönüllü, bazı özel ihtiyaçları olan ve ayrılmaya hazırlanan kişilerden oluşan" yaklaşık birkaç yüz kişi kaldı.
BM heyeti, 30 yıl aradan sonra Dağlık Karabağ'a gidecek
Bu arada Birleşmiş Milletler (BM), Azerbaycan hükümetinin daveti üzerine, Karabağ'a bir heyet göndereceğini duyurdu.
BM Sözcüsü Stephane Dujarric, günlük basın toplantısında, 30 yıl aradan sonra BM İnsani İşler Koordinasyon Ofisinden bir heyetin, hafta sonu bölgeye gideceğini ve heyetin sahada durum tespiti yapacağını bildirdi.
Dujarric, asıl amacın insani ihtiyaçları tespit etmek olduğunu belirterek tüm tarafların uluslararası ve insani hukuka saygı duyması gerektiğinin altını çizdi.
Azerbaycan hükümetinin, azınlıkların haklarına saygı duyacağı yönündeki açıklamasından haberdar olduklarını aktaran Dujarric, BM'nin bölgeye 30 yıldır erişimi olmadığını, bu nedenle heyetin ziyaretinin önem taşıdığını ifade etti.
"BM heyeti Azerbaycan hükümetinin tam desteği ve daveti üzerine bölgeye gidecek" bilgisini veren Dujarric, bölgeye neden erişim olmadığına ilişkin ise "Çok karmaşık ve hassas jeopolitik nedenlerden ötürü." değerlendirmesini yaptı.”
Genel geçer değil, doğrudan yalnızlaştırmanın kıyısında bir yaşamda var olma tahayyülü yerle bir olunur. Ermeni’nin izinin kalmaması adına süre giden bir hengame içerisinde otuz iki / üç yıllık ihtilaf hızlandırılmış bir “exodus” ile noktalanır, alelacele. Yaralar artık çok daha belirgindir. Laf ola beri gele değil sahiden de cürmün her neleri var edebildiği ol Sumgayit Pogromunda Azerbaycan’dan kovulan Ermeni’nin de son sığınağı addedilen bir yerleşke / yaşam alanı toptan yok edilmenin kıyısına taşınır. Cerahatli bir biçimde sürekli olarak Xocalı Kırımının konuşulduğu bir zeminde orada kaybedilmiş 650 insanın yarasını daha da fazla kanatarak bir barışa ulaşılacağı zannedilir. Xocalı kırımını misliyle aşan en son saldırı sırasında sadece tek bir günde 192 Azerbaycan kolluğunun hayatını yitirdiği bir “exodus” mudur barışa vardıracak olan. Öte yandan, Ermeni’nin hakkının hiçe yazılıp, Martakert, Martuni’den gelen görüntülerde, daha geçtiğimiz kırk dört günlük savaşta olduğu gibi evlerin talan edildiği, hakaretlerin tabelalara saldırmaktan, Ermenice görünen, Ermeni’ye ait bilinen her neyse onu imha etmekten geçtiğini, boşa mühimmat yakarak da gösteren bunu gururla paylaşan bir zeminde barış sahiden o topraklara gelmiş midir? Bir biçimde Artsakh artık Azeri’nin Qarabağı olmuş mudur, bunca yapayalnız kılınmış iki halk varken. Gerçekten.
Stepanakert’ten ayrılmak için benzin almaya çalışanların bulunduğu sahadaki patlamada en son bildirilene göre yüz doksan insan canından olur. Karşılaştırılan şeyin hazin sureti şu sağda solda gördüğümüzdür: “Xoçalinin gisasini Baki nefti aldı, Allah böyükdü” Bir biçimde birbirinden ilelebet ayrıştırılmaya devam ediliyor iki halk. Yaratılan yalnızlaştırma, iş işten geçtikten sonra çıkagelen birleşmiş milletler heyetleri, yaşatılan savaş ikliminin ne Ermeni, ne azeri için tek bir iyi gün getirmeyeceği muhakkak iken halen havanda sular dövülsün isteniyor. Stepanakert, Martuni, Askeran, İvanyan, Şoğ, Martakert, Aygestan, Haçen nice yer bugün artık Ermeni’den azade kılınır. Azerbaycan kendine zafer naraları ile avuturken aslında tümden elinden kaçırdığı bir ikilemle baş başa kalır. Ayrımcılığı gemiye azıya almış nefretle birlikte sulandırılmış bir milliyetçi hezeyan silsilesi ile birlikte yaşama iradesi toprak olur, kendi deyimleriyle gorbagor kılınır ilelebet bir kere daha. Durduğumuz eşik, sözüm ona sınırların kaldırıldığı, kişisel özgürlüklerin ve kimliksel tahayyüllerin daha açık savunabildiği bir zemini işaret ederken, dünya artık o eski dünya değil denilip durulurken 2020’den bu yana başlayan süreç, yepyeni bir 120 bin kişilik bir mülteciyi var eder. Haymatlos, köklerinden uzak ve bir biçimde bitmeyecek olan travmalarla birlikte var edilecek bir yaşam bahsi. Bütünüyle her şey ortada. Zaferlerin ardılı / sonrası hep aynı karanlıklara çıkıyor. Sahiden gören, anlayan kalmış mıdır ki? Kafkasların bir kere daha kanayacak kadar dermanı kalmış mıdır? Düşünür müydünüz.
Ek: Şu bağlantıdaki kısacık karşılaşma zaten her şeyi bildirirken sahiden düşünür müydünüz, yarın ne getirecektir?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Artsakh Refugees, Goris, Armenia, September 29, 2023 - Scout TUFANKJIAN
0 notes
gundemarsivi · 8 months
Text
Tumblr media
Phallus Venüs Gılman
✍🏻 Anıl Güven
“Çok büyük problemdir karşımızdaki. Yazılı tarihi de aşıp, hayvanlar alemine dek uzanan bir ezilme… Kadın özgürleştirilmemiştir, ‘ev hizmetine ‘terfi ettirilmiştir, değişik bir biçimde kullanılmak üzere yükseltilmiştir… Sevgi ve onay bulmak şöyle dursun, mülkiyete ve denetim altına girmiştir. İşte bu noktada kadın, ‘utangaç gelin’den çıkıp “cadoloza” dönüşür.‘
Shulamith Firestone
1960 yılında Amerika’da başlayan 1968-1970’li yıllarda dünyayı sarsan; aile baskısından yılmış gençlik (San Fransiscolu Gazeteci Michael Fallon‘un adlandırmasıyla Çiçek Çocukları -Hippilik ) bireyselleşme, istence bağlı eşit cinsellik, özgürlük istemlerinin yanında doğaya dönüşü yansıtan yaşam biçimleriyle sömürgeci sosyal yaşama baş kaldırdı…
Kutsal aile yapısını çatlatan ana unsur, kadının bu eylemsel süreçte başat oyuncu olmasıydı.
Tek eşli, tüm olumsuzlukları halının altına süpüren, nikahlı-düğünlü evlilik kurumunda yapı taşları aldığı darbelerlen ayakta duramaz duruma gelindiğinde dinlerin önerdiği bağımlılık da su almaya başladı.
Birleşik Krallık‘ın Liverpool kentinde kurulan The Beatles Rock Müziği ile hayata başka bir tat verdi. John Lenon, Paul MC Cartney, George Harrison gençliğin yeni gözdesiydi.
Özgür aşk tanımlamasıyla karşılaşıldığında anne ve babalar çocukların arzularına onay vermek zorunda kaldı.
Çoklu ilişkiler sosyal hayatın içinde yaygınlaşırken porno sektörü de üretimini arttırdı. Büyüyen pazarda en tutucu aileler bile gizliden gizliden o küçük film makinalarını satın alıp (kiralayıp) evlerinin salonunda bu filmleri izlemeye başladı.
Derken, 200 yıldır gizli-açık eylemselliğin içinde olan Feminizmin ayak sesleri uğultudan ulumaya dönüşünce erkek egemen bakışı ezildi.
Bir Başka Aile Mümkün önermesi ortalığı ayağa kaldırdı… Toplumsal olayların temelindeki huzursuzluklar artarken yazın dünyası çok bakışlı yazılarla kitapçı raflarında yer almaya başladı.
Virginia Woolf, Jane Austen, Kate Millet, İngeborg Bachmann, Sylvia Plath, Doris Lessing, Simone de Beauvoir, Margaret Atwood…
Belma Abzug (1875-1939)‘dan günümüze Emma Goldmanm‘ın Anarşizminde “Kadının Özgürleşme Trajedisi”… *
O kutsal kitaptaki kor incir memeli, iri, kara gözlü kadın iremi, hizmetçi, vücudu tüysüz gılmanlar, şarap ırmakları gibi ballı söylemler için insanlık ölmeye değil, yaşadığı anın akışı içerisinde oluşan yüce istence sarılınca: Dinsel yazıtların yaprakları yalan rüzgarında uçmaya başladı.
Binlerce yıldır yontuları yapılan Phallus ve Venüs eşit koşullarda buluşunca dinci hokkabazlar: namus ahlak elden gidiyor çığırtkanlığını tapım yapılarının indeki kürsülerine taşıdılar!
Annelerin dizkapağına, açık beline, teni gözüken boyunun erkeği (!) uyaracağını, sakalsız ve bıyıksız delikanlının karşısındaki kişide zaaf oluşturacağını… Baldızla yaşanılacak cinsel birlikteliğin nikah düşürmeyeceğini… Dedelerin üvey torunlarına eğilimlerinin olmasında hiçbir sorun olmayacağını… Babaların kendi kız çocuklarına şehvet duygusu içinde olabilineceğini, bunun da olağan görülmesi gerektiğini… Hala, teyze, kuzen, yenge, dayı ile yakınlaşmanın dinen hiçbir sorun oluşturmadığını…
Uzun tümcenin kısası: Herkes birbiri ile yatar-kalkar; gusül abdestini alır hayatını yaşar!
Dinci yapıların algılamak zorunda olduğu bir odak var: Kadınlar artık kendi kurdukları ve içselleştirdileri özgür dünyalarına adım atalı yıllar oldu… Kendisine ait Venüs’ün ahlakından kendisi sorumlu.
Phallus’u elinde kalanlar Gılmanlarla buluşacakları anı beklesin artık.
15 Eylül 2023
Atina-Yunanistan
Anıl Güven
0 notes
visalebeskal-a · 8 months
Note
Jabra laciverte düştük mü peki
tabii düşülebilir. ama ben eşyalara (macbook hariç) düşmeyi bıraktım hayatın olağan akışı içerisinde yeterince düşüyorum zaten
0 notes
lancelotsir · 2 years
Text
BAHÇEMİZİN HALİNDEN BAHARIMI KIYASLA
Aynı mekanları farklı kişiler olarak paylaştım çok defa. Aslında hepsi birbirinden keskin sınırlarla ayrılsa da hayatın olağan akışı içerisinde bir berber tarafından kademeli kesilmiş saçlar gibi ayırt etmesi zor bir noktaya gelmişti. Bu ayırdımı yapabilmek için uzaklaşmak ve bu hikayeleri unutmak gerek. Unutmak da demeyelim de gözümüzün önünden kaldırmak gerek.
Şimdi düşününce duyduğum özlemin o günleri tekrar yaşamaya dair olmadığını fark ediyorum. Adına özlem de denilmez belki hatta. Bu daha çok, insanın elinden kayıp gitmiş bir şeyi geri getirecek bir gücü olmamasını bilmesinden gelen bir hüzün, belki de öfke. Yani daha çok nefsin ortaya çıkması ve kendi acınası halimizi kabullenememe. Yaşarken her şeyi kontrolüne almaya çalışan insanın, tüm olasılıklara dair önlemler oluşturan kişinin, engelleyemeyeceği şey; her gün ölüme bir adım daha yaklaşırken geçmişi en iyi ihtimalle hatırlamakla kalabileceği.
İşte şimdi baktığım pencerelerden, adımımı bastığım topraklardan, kullandığım eşyalardan burnuma geçmiş günlerin kokuları geliyor. Flashbacklerle kesitsel olarak geçmişe gidip bana söylenen sözleri, gözlerimle şahit olduğum anları hatırlıyorum. Rabbimin bana bu dünyada mükafatı ve imtihanı olan anı çöplüğü zihnim ile her bir anı şu an yaşıyormuş gibi görürken, aslında bana olmamış ve olacağını bile bilmediğim şeylerden bile daha uzak olduğunu biliyorum. Yine de bugünleri sahici olmadan tekrar tekrar zihnimde yaşatmaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Tumblr media
Uğurlar olsun.
17 notes · View notes
birayakizi · 3 years
Text
Göğe açılan pencere: ‘talebelik’
   Talebe maddi ve manevi ‘’bir şeyin varlığını araştıran, ilmi isteyen kişi’’ manasındadır. Hakikatin izini adım adım sürmeye taliptir. Tıpkı yağmura susamış bir toprak gibi aşk ve vecd ile yolda kalmaya; fikir ve oluş çilesi çekmeye hazırdır. Adeta yoldadır ve yol olmaktadır.
    Hayatın olağan akışı içerisinde talebe, ilim derdi ile dertlenir ve bu derdini hayatına nakşetme amacı taşır. Hakikati, kainatı, kendini okur. Bu okuyuş hayat nizamının penceresi adeta. Göğe bakan bu pencere, susuzluktan kırılan toprağın hayat bulmasına vesile olur. 
   Talebe öznedir. Edilgen değil etkendir. Sağına soluna bakmadan ‘’ben varım’’ diyebilme şecaatına haizdir. Yağmur yüklü bulutların habercisidir.
8 ramazan 1442- kalemgâh
Kavram haritası ’Talebelik’’
6 notes · View notes
gonulkosesi · 4 years
Text
'DURAĞAN DÖNGÜ'
Duran her şey sıkıyordu yaşamsal döngüde. Aklın odaları birer durağan anı depolama alanı, zihin ise ona inat rayından fırlamışcasına düşünceden düşünceye koşan haylaz.
Hiç bir zaman kısıtlanmış bir akıl kabul bulmamıştır öz benliğin heyetinde. Ola ki, içlerinden biri oluru verecek olsa, diğer tüm kavramlar üzerine yürür sorguya. Bu oluşturulan mahkeme ise saatler, günler hatta, kimi aklın prensibine göre haftalar boyu sürebilir. Masaya yatırılan tüm tezler, savlar, olgular -kadirşinas bir tutumla- ayrıcalığa yer vermeden düz zeminde yerini alırdı. Hayatın olağan akışı diye yer verilen kavramda dahî, zaman içerisinde akışın değeri anlaşılmak suretiyle, aykırı olan bulgular tümüyle kürsüde redde uğrar; hukuksal bu terim bir hakim edası ile durağan kelimesine tokmağını vururdu.
Yalnızca beşer aklında değil, kelimeler dünyasında dahî sevildiği görülmemiştir. İçerisinde geçtiği kitaplar satıştan düşmüş, bu kitabı okuyanlar bir daha okumadan evvelki benliğine geri dönememiştir.
Elbette bu kadarı mübalağadan ibaret.
Ancak durağan bir döngü şüphesiz insanın sonu idi. İnsan topraktan yaratılıncaya değin geçen zamanda daimi bir dönüşümün ardında koşarken, etini giyindikten sonra bahşedilen vakitte durağanlık yalnız mutlak bir malubiyetti İblise. O vakit hedefe ağ atıp, vakit kaybetmeden koşmalı. Durağan bu döngüden akıl alabildiğince kaçmalı.
Gönül D.
10 notes · View notes
epifizz · 3 years
Note
Ruh sağlığının bozulduğunu gösteren belirtiler neler? Bazen kendimden şüphe ediyorum :)
Bir ton semptomatik husus var ancak bu semptomun normal ya da klinik bir seyir izleyip izlemediğine sen karar veremezsin, alanında uzman bir doktor karar verebilir. Mesela paranoid düşünce birçok kişilik bozukluğu için bir semptomdur ama aynı zamanda hayatın doğal akışı içerisinde de bir çok şüphe durumu olur, ergenlikte sosyal ortamın daha da önem kazanması ile birlikte koalisyonlar arası ve için olağan paranoid düşünceler belirebilir örneğin. 
Bu tarz bozukluklar normalde sağlıklı olan ve bize destek olan mekanizmaların yoğunlaşması, katılaşması ve sosyal yapıda uyumsuz bir konuma gelerek bireyi çeşitli zararlar içine sokması halinde klinik bir semptom olarak ifade edilir.
4 notes · View notes
etaali · 4 years
Text
Tumblr media Tumblr media
Muhammed Huseynî, Sudanlı...
Fransa'da yaşayan Şark'ın çocuğu.
Gurbette biten yaşamı tasvir eden bu çalışmasıyla milyonlarca insanın bir şekilde koptuğu topraklarından ayrı sürdürdükleri yaşamlarına dair sanatsal bir eser sunmuş.
Hayatın olağan akışı içerisindeki yaşam hızından daha hızlı bir sürede tükenen "Gurbetin İnsanı"nın, "yaşadıkları toplumlar içindeki sayılarıyla bu insanların gömüldükleri mezarlıklardaki sayının orantılı olmadığı" gerçeği üzerinden yapılan çıkarımından elde edilen bir diğer gerçek; gurbetin insanı, cansız bedeninin doğduğu topraklara iade edilmesini istiyor.
Doyduğu topraklardan elde ettiği onca şeye rağmen oraya ait olmadığını, aidiyetin sadece doyuma indirgenemeyeceğini, insanı "insan" eden, et-kemiğin ötesindeki o "var"ın varlık aleminde hissedilen ama görünmeyen yönlendirici gücüyle zaten yaşarken bile gurbette olmanın titrekliği bu.
Ki, en acısı da geri döndüğünde de artık buralı değil... Araf'ta bir durum "gurbet insanı"nın hâli. Gurbet insanın acısı dilsiz. Suskun. Tanımı zor.
Zaten yaşarken bir çok yönüyle yalnız, ölürken de. Belki de o yalnızlık haline bir teselli Ana vatana defin...
3 notes · View notes
olmakihtimali · 5 years
Text
Hayatın akışı içinde olağan olarak evlenip doğurulan çocuklar büyük bir başarı' sağlanamadığı için, değerli kadınları kesip doğruyor!
Tumblr media
66 notes · View notes
piedramadrid-blog · 5 years
Text
Deliliğin kıyısı mı bu yoksa hayatın olağan akışı mı anlayamıyorum. Yalnız ben mi böyleyim yoksa hayat denilen şey bu mu bilmiyorum. Üstüme yığıldıkça her şey ne kaçıyorum ne savaşıyorum. Eziliyorum ama umrumda değil. Yara aldıkça gülüyorum.
01:29 20.07.19
1 note · View note
baskatipnet · 2 years
Text
Ağır Ceza Davalarında Avukat Seçimi Nasıl Yapılmalı?
Ağır Ceza Davalarında Avukat Seçimi Nasıl Yapılmalı?
Bir avukat ile çalışmaya başlamanın temel nedeni herhangi bir dava ile muhatap olmaktır. Hayatın olağan akışı içerisinde zaman zaman farklı suçlar ve davalarla karşı karşıya kalabilirsiniz. Bu gibi durumlarda yapılması gereken en önemli hareketlerden biri karşı karşıya kaldığınız davaların niteliğini daha önceden belirlemek ve ihtiyacınız olan avukata karar vermektir. Ülkemizde pek çok alanda…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
niluferceritt · 2 years
Text
büyümek nasıl bir kavram?nasıl bir bela bilmiyordum insan hayatın olağan akışı içerisindeyken anlayabilir mi ki bunu ben anlamadım ama bir gece ortaokulda aldığım ve o zaman anlamlandıramadığım şiir kitabının kelimelerinin altında ezilirken fark ettim insan büyüdükçe şiir de büyürmüş olgunlaşırmış bedeni değilmiş insanı büyüten zihni,yaşadıklarıymış…
1 note · View note
visalebeskal-a · 2 years
Note
Bu dalgınlığı neye borçluyuz
hayatın olağan akışı bende dalgınlık yapıyor sanırım. daha önceleri de sigarayı küllükte unuttuğum çok oldu. bir keresinde de telefonla birini arayıp telefonu cebime koymuştum. sigarayı ters yakmalarımı saymıyorum bile
1 note · View note