Tumgik
#aura ne demek
ruhsalseyler · 2 months
Text
İnsan Aurası Nasıl Güçlenir?
0 notes
dusuncekatalogu · 2 years
Text
Aura Ne Demek? Auralar Hakkında Bilmeniz Gereken 15 Şey
Aura renkleri her zaman hayatımız boyunca merak ettiğimiz şey olabilir. Peki Aura ne demek ve tarihi nereden geliyor? Auralar hakkında bilmeniz gerekenler.
Aura renkleri çoğu zaman gençlerin gündem konusu olmuştur. Aura ne demek ve insanlar auralarını neden bu kadar önemsiyor? Tüm basit sorularınızın cevaplarını Global olarak sizlere sunarken Aura renklerinin tarihi ile birlikte Aura ne demek daha iyi anlamanızı sağlayacağız. Eğer merak ettiğiniz her şeyi bu makalede bulamazsanız Aura renkleri hakkında yazdığımız diğer makalelere de göz atamanızı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
defoluyorum · 2 months
Note
Ama sende aura gibi değilde daha farklı bir şey var
o ne demek ya🥺🥺🥺
0 notes
korelist · 1 year
Text
Tumblr media
IT’S OKAY TO NOT BE OKAY // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb puanı: 8,6 Benim puanım: 10
Drama: It’s Okay to Not Be Okay / Psycho But It's Okay
Hangul: 사이코지만 괜찮아
Director: Park Shin-Woo
Writer: Jo Yong
Episodes: 16
Date: 2020
Language: Korean
Country: South Korea
Cast : Kim Soo-Hyun , Seo Ye-Ji, Oh Jung-Se , Park Gyu-Young, Kim Ju-Hun, Jang Young-Nam, Kim Mi-Kyung, Kim Chang-Wan, Kang Ki-Doong
 2021 (57th) BaekSang Arts Awards - May 13, 2021
Best Supporting Actor (Oh Jung-Se)
Art Award
 Uzun zamandır listemde olmasına rağmen sığ ve bunalım bir aşk hikayesini anlattığını düşündüğüm için izlemeye elim gitmiyordu. Oylanma oranı ve puanı yüksek olduğu için listemden çıkartmaya da kıyamıyordum. Diğer yandan başroldeki Kim Soo Hyun 'un Kore sinemasında bu kadar ünlü bir oyuncu olmasına da pek anlam veremiyordum. Sonuç olarak bir şekilde diziye başladım.
İtiraf etmeliyim ki kelimenin tam anlamı ile büyülendim. 1. bölümün sonunda, neden olduğunu bilmediğim şekilde dizinin hikayesine kolumu, bacağımı, kendimi kaptırmış gibi hissettim.  Sanki bir masal dünyasına izinsiz adım atmış gibiydim. Karakterlerin her biri Tim Burton'a el sallayarak sahneye çıkıyorlardı. Her birinde coşkulu ve ölçülü bir aura vardı. Asla nedenini anlayamadığım bir heyecanla izlemeye devam ettim.
Dizide üç yalnız insanın yollarının kesişmesi masal gibi anlatılıyor. Ko Mun Yeong (Seo Yea Ji); İnsanlardan bağımsız yaşayan, gotik havası ile herkesin çekindiği bir çocuk kitabı yazarı. Moon Kang Tae (Kim Soo Hyun), 10 yıl içerisinde 15 hastane değiştirmiş psikiyatri kliniğinde hasta bakıcı. Moon Sang Tae (Oh Jung Se), Kang tae'nin zihinsel engelli abisi. Bu üçünün bir arada olduğu sahnelerin birçoğu tablo gibiydi. Çekimler ve hikâye anlatımı ise o kadar lezzetliydi ki, diziyi izlerken doyduğumu hissettim.
Her bölüm klasik olarak bildiğimiz peri masalları ile başlayıp, farklı yorumlanması ile tamamlandı. Bir masal dünyasının kapısından içeri adımımı attım ve kendimi Charlie'nin çikolata fabrikasına ilk kez adım atan bir çocuk gibi hissettim. Masalların ve hikayelerin dizinin içinde yorumlanışları, karakterlerin hikayelerden çıkarımları ve izleyiciye yansıtma şekilleri muazzamdı. İlk başta dizinin sığ ve bunalım olduğunu düşündüğüm için kendime çok kızdım. Bütün romantik detaylar bile o kadar incelikle işlenmiş ki, klasik Kore dizilerinden fersah fersah sıyrılıyor.
Sadece ana karakterler değil dizideki bütün karakterler için hikayeler incelikle yazılmış. Her karakterin kendi travması ile yüzleşmesi ve üzerinden gelme çabasını çok başarılı anlatıyor. Hiçbir oyuncu ve karakter diziye fazla ya da abartı değildi. Oyuncuların içtenliği ve profesyonelliği su götürmezdi. Oyuncuların yanı sıra, yönetmenden senariste bütün ekip çok başarılıydı. Dizinin çekimleri, kullanılan mekanlar, kıyafet seçimleri, diyaloglar gerçekten beni büyüledi.
Dizinin konusu için bir iyileşme yolculuğu diyebiliriz. Karakterlerin birbirlerinin yaralarını sarmasını, kendi travmalarını fark etmelerini izleyiciye çok doğal aktarmışlar. Özellikle Moon Sang Tae karakterini canlandıran Oh Jung Se, inanılmaz bir performans sergiledi. Kesinlikle önünde eğiliyorum. Ko Mun Yeong karakterinin insan hislerini hiç öğrenmemiş bir çocuk olması ve her yeni duyguda teyit etmek istemesi çok tatlı bir detaydı. Onunla; birini sevmenin ne demek olduğunu öğrenmesini gözlerim dolarak izledim.
Hikaye boyunca karakter gelişimlerini parmakla gösterebilirim. Hiçbir tutarsızlık yoktu. İlk saniyede izleyiciye verdikleri dark hava ve grotesk atmosfer son bölüme kadar havasını hiç bozmadı. Sezon boyunca dizi yalnızlıktan beslenerek ve doyarak noktayı koydu. Benim en çok hoşuma giden şeylerden biri de Moon Mang Tae ismini verdikleri bez bebek oldu. Yükledikleri anlam gerçekten güzeldi.
Eleştirmem gerekiyor ise, beni rahatsız eden yalnızca iki nokta oldu. Birincisi, Ko Mun Yeong karakterinin bütün sezon boyunca makyajının bozulmamış olmasıydı. Yağmurda, çamurda, uyurken, ağlarken hep porselen bebek gibiydi. En azından 1-2 kere de olsa keşke makyajsız görseydik. İkincisi ise, Ko Mun Yeong'un annesinin hikayesi. Ölmediğini ve hikayeye bir yerinden dahil olacağını bekliyorduk ama gösterdikleri o ölüm sahnesinden nasıl kurtulduğunu hiç anlatmadı. O durumdan kurtulabilmesi çok mantıklı değildi.
Yine de sonuç olarak, izlediğim şeyden o kadar memnun kaldım ve beni o kadar tatmin etti ki, mantıksız bulduğum bu iki noktanın da üzerinde hiç durmadım. Dizi bittiği için resmen içim burkuldu. Ama söylemeden de geçemeyeceğim, izlediğim onca Kore dizisi arasında gerçekten tatmin edici sona sahip tek dizi olabilir. Başından sonuna kadar hikayesinin arkasında durup gereksiz detaylar ile izleyiciyi hiç boğmadı.
İmza etkinliğinde Ko Moon-Young'un korumacı tavrı, abinin karavan almak isteme sebebi, birbirlerini hatırladıklarını itiraf ettikleri sahne, Ko Moon-Young'un kabus görüp ağlaması, Moon Mang Tae için kavga ettikleri sahne, Ko Moon-Young'un doğum gününde dizilerin kadrolu annesi Kang Soon-Duk'tan yosun çorbası istemesi, Ko Moon-Young'un Moon Sang Tae'den onunda abisi olmasını istemesi diziden sonra uzunca bir süre aklımdan çıkmayacak sahneler arasında olacak. Abi her ne kadar otizmli olsa da kardeşinin ve  Ko Moon-Young’un ona gerçekten bir abiye ihtiyaç duyarak yaklaşmaları çok derin düşünülmüş detaylardı. Engelli olmasından dolayı onu eylemiyor, gerçekten içlerindeki abi ihtiyacını onunla dolduruyorlardı.
Ayrıca dizi içinde geçen masallar ve hikayeler hem konuyu hem karakterleri çok güzel tamamlıyordu. Bence en güzeli Yalancı Çoban hikayesini anlatma sahnesiydi. Bütün herkesin sımsıkı sarıldığı yalnızlıklarını nokta atışı özetliyordu.
Sonuç olarak; oyuncuların birbirine çok yakıştığı, hikayesi doldu dolu, anlatmak istediğini izleyiciye geçiren bir dizi olmuş. Bu kadar övgüyü ve puanı kesinlikle sonuna kadar hakkediyor.
 OST:
Janet Suhh - In Silence
Janet Suhh - Lighting up your world
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
1 note · View note
vanessazey · 3 years
Text
"Arua biliyor musun Fransızca' da özledim diye bir kelime yoktur.
-Peki ne derler efendim?
Tu me mangues derler.
-Anlamı nedir efendim?
'Sen bende eksik olan şeysin' demek Aura."
Sende bende eksik olan şeysin güzel adam...
18 notes · View notes
musa-cy · 3 years
Text
1- Görünmeyen Misafir
Tumblr media
IMDB puanı: 8,1
Süre: 1 saat 46 dakika
Adrian Doria varlıklı bir iş adamıdır. Bir gün kendisini kapısı kitli bir otel odasında sevgilisi Laural Vidan'ın cesedinin yanı başında bulur. Polis tarafından tutuklandıkan sonra deneyimli bir avukat olan Virginia Goodman ile tanışır. Masum olduğunu kanıtlamak için şoförü Daniel Garrido araba kazasını aydınlatmaları gerekmektedir. Aynı zamanda avukatı Felix olayların seyrini değiştirebilecek bir delil araştırmaktadır. Virginia ve Adrian vaka hakkında konuşmalarını sürdürürler ama Adrian'ın ifadesinden ikna olmayan Virginia onu hikayesinin karanlık noktalarını açığa çıkarması için zorlar. Bulmacada gerçek ve yalan kolayca yer değiştirebilmektedir.
2- Ceset
Tumblr media
IMDB puanı: 7,6
Süre: 1 saat 48 dakika
Bir gün bir morgdan iş kadını Mayka'nın cesedi kaybolur. Hayatta her şeyi düzenli ve planlı olan bu kadının ölümünün arkasındaki sır perdesi henüz aralanamamışken, bir de cesedinin ortadan kaybolması olayı daha da karmaşık hale getirir. Dava ile ilgilenmesi için dedektif Jaime Pena görevlendirilir. Jaime de eşini kaybetmiştir ve bu travmanın izlerini henüz tam olarak atlatamamıştır. Bu davayı hem kişisel duygularını çözüme kavuşturmak hem de halen meslekte iyi bir polis olduğunu göstermek için değerlendirecektir. Fakat olayın o kadar çok karanlık noktası vardır ki davaya dahil olan hiç kimse aslı göründüğü kişi değildir. Cinayetin ve kaybolan cesedin arkasını araştırdıkça hem maddi hem manevi farklı sonuçlara doğru yönelecektir... Oriol Paulo'nun ilkuzun metrajlı sinema filmi olan yapımın başrollerinde Belén Rueda, Hugo Silva ve Aura Garrido bulunuyor...
3- Şipşak aile
Tumblr media
IMDB puanı: 7,3
Süre: 1 saat 58 dakika
Pete ve Ellie birbirlerini seven, uyumlu bir çifttir. Tek istekleri ise çocuk sahibi olmaktır. Sevimli çift bir aile kurmaya karar verdiğinde koruyucu aile olarak evlat edinme yoluna başvurur. Amaçları küçük bir çocuğu evlat edinmektir ancak birbirinden tatlı üç kardeş görünce hepsini evlat edinmeye karar verirler. Kardeşlerin en büyüğü, asi bir genç kız olan 15 yaşındaki Lizzy'dir. Çift kendilerini bir gecede üç çocuklu bir aile olarak bulur. Pete ve Ellie, artık bir aile olma umuduyla, nasıl ebeveynlik yapılması gerektiğini öğrenmek zorundadır. Bu süreçte birbirlerinden farklı karakterlerde olan 5 kişi, birbirlerine alışmalı ve uyum sağlamayı öğrenmelidir. Bu süreçte aiile dinamikleri, evlat edinme sisteminin kağıt işleri, aksaklıklar, aile sahibi olmanın ne demek olduğunu unutan çocuklar ve hassas duygular da işin içine girerek her şeyi zorlaştıracaktır.
4- Bıçaklar çekildi
Tumblr media
IMDB puanı: 7,9
Süre: 2 saat 11 dakika
Polisiye roman yazarı Harlan Thrombey, 85. yaş gününde evinde ölü bulunur. Meraklı bir araştırmacı dedektif olan Benoit Blanc gizli bir şekilde cinayet araştırmasında yer almaya başlar. Harlan Thrombey'nin ailesine soruşturma için başvurulur, ancak aile tam anlamıyla hiçbir işine yaramaz. Blanc tüm bu yüzeyde görünenlerin altını kazımak ve tüm yalanları ortaya çıkararak Thrombey'nin ölümünün ardındaki gerçeği bulmayı hedefler.
5- Doğu ekspiresinde cinayet
Tumblr media
IMDB puanı: 6,5
Süre: 1 saat 54 dakika
Agatha Christie'nin ünlü "Doğu Ekspresinde Cinayet" romanında uyarlanan filmde, 1930'lu yıllarda İstanbul ve Paris arasında sefer yapan ünlü Doğu Ekspresi'nde bir cinayet işlenir. Amerikalı bir milyoner trende ölü bulunur. Trende çok sayıdaki yolcu arasında ünlü Belçikalı dedektif Hercule Poirot (Kenneth Branagh) da bulunur. Trenin kara saplanıp durması, Poirot'ya yerel yetkililer duruma el koymadan önce cinayeti çözmesi için birkaç saat zaman verecektir.
6- Kar küreyici
Tumblr media
IMDB puanı: 7,1
Süre: 2 saat 6 dakika
Hikaye gezegendeki neredeyse tüm insanları öldüren küresel ısınmayı durdurmak için yapılan başarısız bir deney nedeniyle gerçekleşen buz çağında geçiyor. Hayatta kalan insanlar Snowpiercer isimli bir trende yaşamaktadır. Bu insanlar aynı zamanda trende uygulanan sınıf sistemiyle de mücadele etmektedir. Filmin oyuncu kadrosu ise: Chris Evans, Song Kangho, Tilda Swinton, Jamie Bell, Octavia Spencer, Ewen Bremner, Alison Pill, John Hurt ve Ed Harris gibi isimler yer alıyor.
7-Denizin ortasında
Tumblr media
IMDB puanı: 6,9
Süre: 2 saat 2 dakika
1820 yılının kış yları, Yeni İngiltere'nin balina gemisi Essex kimsenin inanamayacağı bir şey tarafından saldırıya uğrar. Gemiye saldıran şey İntikam duygusuyla dolu adeta irade sahibi bir balinadan başka bir şey değildir. Denizin Ortasında filmi bu olay sonrası gemide yaşananları ve mürettebatın hayatta kalmak için başvurduğu akıl almaz yöntemleri anlatan bir öykü.
4 notes · View notes
acid-gramma · 3 years
Note
Burdakilerin nejden hoşlanmasının bir sebebi de bence stereotypical dom olmaması o ne demek mk demeyin daha sevimli dom çok yok öyle o yüzden karşısındaki kişi sub olmasa da çok baskılayıp rahatsızlık hissi vermiyor (davranışlarından bağımsız attitude ve aura olarak)
sağ ol.
2 notes · View notes
patsuantv · 3 years
Text
Sims 4  - Doktorluk Kariyeri İncelemesi
Sims 4’te 24 Ekim 2020 – 19 Haziran 2021 arası haftalık olarak Youtube kanalım PatsuanTV’de yayınladığım Doktorculuk serisinde Doktorluk kariyerini incelemiş ve 10. seviye olan en üst seviyeye ulaşmıştım. Bu yazıda kariyerlerle ilgili aldığım notları bulabilirsiniz. Güncel oyunda Doktorluk kariyerinden bekleyebileceklerinizi kaleme aldım, videosunu da çektim.
Seri videolarına buradan ulaşabilirsiniz: https://youtube.com/playlist?list=PL2i6tT4jJd0Zi5EilpjKM9UZFXMX-mUzX Bu notları anlattığım videoma da buradan ulaşabilirsiniz: https://youtu.be/8sq2rXskVwE
Genel Bakış:
Oyunda tüm paketlerim vardı videoları çekerken, bu nedenle başka paketlerin de özelliklerini kullandım ancak aktif Doktorluk kariyeri yalnızca Get to Work genişleme paketi sahibiyseniz oynanabiliyor.
Kariyere girdikten sonra iş saati geldiğinde “Join” diyerek siminizle beraber hastaneye gidiyorsunuz. Burda sol üstteki barda verilen görevleri yerine getirmeniz gerekiyor gün içinde. Bunları tamamladıkça çıkan tıp sembolü bronzdan gümüşe, gümüşten altına (8) geçiyor. Buna göre aldığınız para (-/+ %30) ve performansınız değişiyor. Bu her aktif kariyerde aynı, sadece sembol değişiyor.
İş gününün süresi bitmek üzereyken sol üstteki barın sağındaki saat sembolü kırmızı yanıp sönmeye başlıyor. Bu durumda o işarete tıklayıp 1 saat daha fazladan iş yerinde kalabiliyorsunuz. Hastaları iyileştirme garantiniz olmadığı için bu her zaman iyi bir seçenek olmayabilir; özellikle siminizin ihtiyaç barları çok düşmüşse. Bu durumda iyi tanı koyamıyorlar anladığım kadarıyla.
Her kariyerde olduğu gibi sağ alttaki çanta sembolünden gördüğünüz iş özelliklerinde kariyer seviyesine has görevi tamamlamanız ve performans barını, sağ tarafındaki tick işareti yanıncaya dek ilerletmeniz gerekiyor seviye atmanız için.
Hasta iyileştirme süreci: Önce hastayı yatağa davet etmeniz gerekiyor ve bundan sonra oturan hastayla etkileşime geçiyorsunuz (Examine Patient). Hastaya genel sağlığını sorabilir, gözlerine, kulaklarına vs. bakabilirsiniz bir sorun var mı diye. Daha sonra eğer seviyeniz 1’se hastanızı daha üst seviye bir doktora aktarmanız gerekiyor. Eğer seviyeniz 2-6 arasıysa çoğu hastalığı iyileştirebiliyorsunuz. 7. Seviye sonrası ameliyat bile yapabiliyorsunuz. 8. seviye sonrasında da doğum yaptırabilir hale geliyorsunuz. Tanıları koymak için belli belirtiler oluyor hasta simlerde ve bunları yavaş modda simlerin animasyonlarını izleyerek anlayabiliyorsunuz. Kırmızı kaplan çizgileri (5) çıkan bir hastada genelde “Gas and Giggles” hastalığı oluyor mesela.
Örnek alma (Swap sample) etkileşimi tek özel muayene yöntemi. Bunu yaptıktan sonra siminiz düzgün bir şekilde doku örneği alabildiyse Chemical Analyzer (kimyasal analiz cihazı) ile bu örneği incelemeniz gerekiyor. Siminiz yorgunsa doku alması (7) da analizden sonuç çıkarması da zorlaşıyor.
Hastayla çok etkileşime geçtikten sonra koyabildiğiniz tanılar gittikçe azalıyor ve tanı koyarken bazı hastalıkların yanında tıp sembolü çıkıyor. Bu doğru tanı o hastalık demek zannetmiştim ama öyle olmadığı çok durumla karşılaştım. Benim için tam bir bilinmezlik bu durum.
38 bölümün 9 bölümü canlı yayınlarda, 2 bölümü ön gösterim şeklinde yapıldı. 3 bölüm de ev inşası/renovasyonlarıyla ilgiliydi.
Uzun yaşam modunda oynadığım için ana karakterim young adult (genç erişkin) olarak başlayıp bitirdi seriyi.
Canlı yayınlarda 1 veya 2 saat oynadığım bölümler dışında haftalık video olan bölümlere de 40-50 dk arası zaman harcayarak bölümleri çektim. Toplamda ortalama olarak 36 saat kadar sürdü ve hiç kayıt dışı oynamadım. Bittikten sonra kayıt dışı birkaç saat oynadıktan sonra bu sürenin %10’unun videonun çekimleri ve canlı yayındaki yazışmalarla etkileşim sırasında harcandığını düşünüyorum. Ev arkadaşları, köpekler ve çocukla evde geçirilen zamanı çok arttırdığım için serinin %40’ının kariyer dışında geçtiğini düşünebiliriz. Dolayısıyla içerik üretmeyen biri için hile yapmadan kariyerde en üst seviyeye ulaşmanın 18 saat kadar süreceğini tahmin ediyorum. Bu hesaba kullandığım kolaylaştırma yöntemleri dahil değil. Bu yüzden sizin oyununuzda doktorluğun daha uzun süreli bir kariyer olması olası.
Hastanedeki diğer simler hastalarla hiç ilgilenmiyorlar (4. seviyeden sonra) siz tüm hastalara tanı koyabilmeye başlayınca. Bu yüzden ha0073tanede sıra bekleyen hastalar siz birilerini iyileştirmeye uğraşırken hastaneyi terk edip performansınızı düşürebiliyorlar. Aman dikkat!
House Call (eve çağrı), Work Emergency (analiz için acil durum) ve doğumlar özel etkinlikler. Bunlar kolay etkinlikler olduğundan performansınızı arttırmak için yapılmalarını tavsiye ederim kesinlikle. Elinizdeki işi bir kenara koyup hemen bunları yapmaya koyulun çünkü oyunda 1 saat kadar sonra yapılamaz hale geliyorlar.
Çok etkisini hissetmemiş olsam da evdeki veya hastanedeki bilgisayarda doktorluk kariyeriyle ilgili ekstra işler çıkıyor, tıpla ilgili araştırma yapmak, gibi. Bunları yapınca odaklı hale geliyorsunuz ancak iş performansınızı veya mantık yeteneğinizi etkilemiyor gibi. Hastanedeyken günlük görev olarak çıktığında elbette ki performansınızı arttıracak bir aktivite oluyor, bu yüzden atlamayın derim.
Resepsiyonda oturan simin ne işe yaradığını çözemedim. Ondan beklentiniz olmasın.
Gereken Yetenekler:
Logic (mantık) – Testlerden doğru sonuç çıkarma olasılığını arttırıyor ama bu ihtimal daha çok işte seviye atlayınca artan bir şey aslında.
Kolaylaştırma:
Quick Learner (çabuk öğrenen) reward trait (ödül karakter özelliği) yetenekleri hızlı geliştirmek açısından etkili. Ben Nerd Brain (dahi beyni) hayat amacını seçerek bu özelliğe sahip hale getirmiştim ana karakteri.
Evde bozulan eşyalar ve yangınlar tamamen zaman ve para kaybı olduğundan siminize tamir etmeyi öğrettiğinize emin olun. Handiness (el becerisi) yeteneği yeterince geliştiğinde de evdeki eşyaları bozulmaz, pislenmez hale getirebilirsiniz.
Aspiration (hayat amacı) için yapılan görevleri tamamladıkça gelen puanlarla alabileceğiniz birçok reward trait (ödül karakter özelliği) var. Örneğin, seri boyunca enerji seviyesinin düşüşünü çok yavaşlatan “Seldom Sleepy” (Nadiren Uykulu) özelliğini seçtim ben ve 1,5-2 günde bir uyumak yeterli hale geldi.
Get to Work ile gelen Chemical Analyzer eşyasını eve koyup evde analiz çalışmaları yapabilirsiniz. Bu şekilde hem mantık yeteneğiniz gelişiyor hem de odaklı hale geliyorsunuz ama satranç oynamaktan farklı olarak bu aletle yanınızda taşıyabileceğiniz elementler bulmanız mümkün oluyor. Bu elementler ortalık yere koyabileceğiniz ve “Enable Emotinal Aura” (duygu aurasını aktifleştir) deyip koyduğunuz odada odaklı aura yaymasını sağlayabileceğiniz çok yararlı eşyalar. Bu şekilde simleriniz bu elementlerin olduğu odada muhtemelen odaklı duruma geçeceklerdir. İhtimali arttırmak için ben 2 veya 3 element koyuyordum odaya, mutlaka veriyordu odaklı hali bu şekilde. Hastanede de kullanabiliyor olmanız büyük bir artı, bu yüzden erkenden birçok element toplayıp hastanenin köşelerine yerleştirmeniz işinizi çok kolaylaştıracaktır.
Hastaneye gittiğinizde klavyenizden ctrl+shift+c’ye basıp “bb.freebuildmode on” şifresi ile hastaneyi yeniden düzenleyebiliyorsunuz. Bu şekilde hastaneyi düzenleyin ya da benim galerimden (yibikun34) optimal hastane inşasını indirin. Sizin için seriyi düşünerek en etkin hastaneyi inşa etmeye çalıştım. Böylelikle kariyeri daha kısa sürede tamamlamanız mümkün olacaktır. İnşa videosuna burdan göz atabilirsiniz:
https://www.youtube.com/watch?v=wmlA9clIBIQ
Kariyerde 7. seviyeye gelmeden önce koşu bandı ve X-ray makinasını kullanmayın. Siminizin buradan tanıyla ilgili iyi bir karar verme olasılığı 7. seviyeye kadar çok düşük olduğu için bu aktivite sadece zaman kaybı oluyor. Günlük görevleriniz arasındalarsa diğer görevlere odaklanın.
Ek paketlerle yapılabilenler:
Evi tiny home (ufak ev) yapmanız evdeyken yetenekleri geliştirmeniz için çok faydalı olacaktır. (Tiny Living)
Kulüp kurup ev işlerini arkadaşlarınıza yaptırabilirsiniz. Rastgele bir kulüp oluşturun ve taşındığınızda sizi ziyarete gelen insanları bu gruba ekleyin. Daha sonra grupta yapılması önerilen aktivite olarak temizlik, tamir gibi ev işleriyle ilgili aktiviteleri seçerseniz grup buluşması sırasında simler bunları yapmaya yönelecektir. (Get Together)
Siminize herhangi bir anda eğlence ihtiyacını arttırmak için kulaklıkla müzik dinletebilirsiniz. Normalde “Focusing” music dinleyen sim odaklı hale gelirken nedense kulaklıktan dinlediklerinde bu işe yaramıyor. Bu yüzden sadece eğlence ihtiyacını gidermek için güçlü bir araç diyebiliriz kulaklıklara. Oyunda ev halkına ilk gün içinde kulaklıkları ücretsiz veriliyor ama bu bazen çalışmayabiliyor. Bu durumda bilgisayardan “purchase earbuds” diyerek sipariş verebilirsiniz. (Fitness Stuff)
Bust the Dust kitini aldıysanız ve evinizde hayvan varsa ev daha hızlı kirlenecektir. Temizlik işleri çok zaman kaybettirebildiği için iki yöntem var gibi buna karşı: Ayarlardan kiti etkisiz hale getirebilir veya Cats & Dogs genişleme paketiniz varsa rumba alıp otomatik olarak evin temizlenmesini sağlayabilirsiniz. Rumbalar platformlu evlerde çok takılıyorlar şu an (Temmuz 2021), o yüzden bu kararı ona göre verebilirsiniz. (Bust the Dust ve Cats & Dogs) – Ek: 21 Temmuz güncellemesiyle bu sorunun çözüldüğünü söylediler, henüz test etme fırsatım olmadı.
Seviye seviye irdeleme: Bazı bölümlerde ana karakterin hayatıyla ilgili kısımlar olduğundan hiç hastaneye gitmemişliğim bile var. Bu nedenle her seviyeyi kaçıncı bölümde görebileceğiniz parantez içinde yorumlarımın sonuna ekledim.
Medical Intern (Stajyer Doktor): El yıkama, hastalarla/hastane çalışanlarıyla konuşma, yemekhaneden atıştırmalık alma gibi hastaneyi ve ortamı tanıtan bir seviye. Bu aşamada tanıyı koyması için üst seviye doktorları hastaya yönlendirmeniz gerekiyor. (Bölüm 1-2)
Orderly (Hasta Bakıcı): Yatakları düzeltebilir, hastaları muayene edebilir ve hastalardan aldığınız doku örneklerini analiz makinesinde inceleyebilirsiniz. Bu aşamada çoğu hastalığa tanı koyup hastaları tedavi edebilir hale geliyorsunuz. Üst seviyelere göre çok basit hastalıklarla geliyor simler. (Bölüm 3-5)
Medical Assistant (Asistan Doktor): Hâlâ arada sırada yer silmeniz gerekebiliyor bu seviyede. Hastalıklar kolay denk geldiği için 3 hasta iyileştirme görevinde zorlanmıyorsunuz. (Bölüm 7)
Medical Technologist (Tıp Teknisyeni): Bu seviyede hastalıklara tanı koyabilir hale geliyorsunuz. Bundan öncekilerde basit hastalıkları doğrudan tedavi edebilirken artık hastalıkları algılayıp doğru tanı koyduktan sonra tedavi uygulayabiliyor hale geliyorsunuz. Bu seviyede doğru tanı + iyileştirme kombinasyonunu bir kere yapmak kolaydı benim için. Ayrıca acil durum olarak başka bir hastaneden gelen analizleri yapmanız istenebiliyor. (Bölüm 8)
Assistant Nurse (Asistan Hemşire): Bu seviyede yaptığım analizler ve testlerdeki başarı oranım birden çok düşmüş gibi hissettim. Mantık seviyesiyle veya evde tıp çalışmayla ilgisi olmuş olabilir diye düşünüyorum. Bu yüzden 2 tane seviyede doğru tanı + iyileştirme kombinasyonu görevi epey terletti. Ev çağrıları ve ameliyatlar da bu seviyede başlıyor. (Bölüm 9-12, 14-16)
R.N. (Lisanslı Hemşire): Hamile bir simin bebeğinin cinsiyetini söylebiliyor hale geliyoruz burda. Bence hoş bir ayrıntı. Ayrıca hastaneye acil ameliyatlık simler gelmeye başlıyor ek etkinlik olarak. (Bölüm 17-20)
Doctor - General Practitioner (Doktor – Pratisyen Hekim): 3 tane ameliyat yapmanız gerekiyor bu seviyede ve birden ameliyatlık sim pek denk gelmez oldu. Doğru tanı koymanın iyice zorlaştığı kısımlardı bu. Bu seviyeden itibaren hangi hastalığın göstergesi neymiş diye arada internetten bakmam gerekti. Yine de bazı durumlarda tek tanı ihtimaline düşmüyorsunuz. Bu yüzden performansınız sürekli iyi gidemiyor ne kadar zorlasanız zorlayın. Çocuklar nispeten iyileştirmesi daha kolay ama ameliyat edilemediklerinden bu seviyede yatağa kabul ettikten sonra görmezden gelebilirsiniz. (Bölüm 21-28)
Medical Specialist (Uzman Doktor): Bu seviyeden sonra ödül karakter özelliği olarak hastalık direnci geliyor karakterinize. Bu seviyeden sonraki seviyelerde doktor karakterim sadece bir kez hasta oldu. Etkisini çok fazla hissetmediğim bir özellik açıkçası. Seviyenin görevi olan bir kez doğum yaptırma çok kolay, sadece doğuma simin gelmesi için epey bir hastaneye gidip gelmem gerekti. Nadiren doğuma gelen oluyor çünkü. (Bölüm 29-33)
Surgeon (Cerrah): Bu seviye de 5 tane doğru tanı + iyileştirme kombinasyonu görevi veriyor ve hiçbir yenilik yok aslında. Arada internetten araştırarak ve çocukları iyileştirmeye odaklanarak 5. seviyeye göre biraz daha hızlı halledebildim bu seviyeyi.  (Bölüm 34-38)
Chief of Staff (Ekip Şefi): Bu seviyeyi aktif olarak oynamadım seri bittiği için. Garip bir şekilde simi işe gönderdiğimde performansının artmadığını gördüm. Bu seviyeye geldiğinizde açılan doktor odasını evinizde kullanmanızın bir anlamı yok. Sanıyorum hastanede kendinize oda yaratmak isteyebilirsiniz diye tasarlanmış bir özellik. Bunu görünce önceki seviyelerde hediye gelen ve fonksiyonel gibi görünen hastane eşyalarını satmanın daha yerinde olacağını düşündüm. (Kayıt dışı)
1 note · View note
boraercan-hindu · 4 years
Text
BORA ERCAN KİMDİR?
Bora Ercan Hindu olmuştur
Bora Ercan’ın Bihar School of Yoga’dan eğitmenlik almış ve pek çok kereler Avrupa da ve Hindistan’da aşramlarda kalmış.  
Bora Ercan Bihar’da ilk defa Hindu olmuştur. Orada kaldığı ve yoga eğitmenliğini aldığı yer bir Hinduizm tarikatıdır. Hinduizm din olarak 5 büyük tarikat ve onun uzantıları olan yüzlerce tarikattan oluşan 5000 yıllık bir dindir.
Hinduizm dininin yayılma çabaları ilk defa 1930’larda ortaya çıktı. Bu dönemde pek çok tarikat üyesi Batı’ya ama genelde ABD’ye gönderilerek orada yoga adı altında Hindistan’daki tarikatların uzantılarını kurdular. Bunların en meşhurları Şivananda, Vivekananda, Rama Krişna vs.
Hinduizm’in Batı’da nasıl bir ticarete dönüştüğü ile ilgili olarak aşağıdaki kitabı edinebilirsiniz.  Bu kitapta Hinduizm’in Batı’da nasıl sistematik bir şekilde yoga adı altında yayıldığını ve kurulan bu tarikatların nasıl Devlet, işadamları ve din adamları tarafından desteklendiğini anlayabilirsiniz.
Kaynak: DIVINE ENTERPRISE : GURUS AND THE HINDU NATIONALIST MOVEMENT  by LISA MCKEAN
(Tanrısal işletme: Gurular ve Hindu Milliyetçi hareket)
e-kitap versiyonu: http://www.press.uchicago.edu/ucp/books/book/chicago/D/bo3627043.html
Bihar  (Bihar School of Yoga)
Bora Erca’ın kaldığı ilk aşram olan Bihar, Hindistan’ın doğusunda Hinduzim tarikatlarından birisidir ve Bihar veya Behar denilen bir yerdedir. Burası Şivaizm tarikatına ait bir yerdir (Saivisim ; Hinduzim’in 5 önemli tarikatından birisi, Tanrı Şiva’ya tapınma).
Şivananda (Sivananda)
Şivaizm tarikatının Bihar’daki tapınağının üyesi olan Şivananda Batı’ya Hinduizmi yaymak için gider ve orada tarikatın bir uzantısı olarak Sivananda tarikatını kurar. Hinduzimin yayılma politikası, yoga adını kullanarak Batı’da yapılanmaktır. Bu yüzden tüm bu tarikatlar adına mutlaka yoga kelimesini ekler.
Böylece Şivananda, kurduğu tarikatın adını Şivananda Yoga yapar ve onun bir önceki ayağı olan yer de Bihar School of Yoga olur. Böylece tarikatın uzantıları kendilerini yoga adı altında saklarlar.
Hinduzimin Batı da yapılanması
Artık net bir şekilde bilindiği üzere Hinduzim Batı’da yoga adı altında yapılanmaktadır. Bora Ercan’ın işletmesi olan Hari Om Yoga da böyle bir tarikat uzantısıdır.
Boran Ercan kendi yazdığı ve internet üzerinden yayınladığı yazılarda 30’a yakın defa Hindistan’a gittiğini söylemektedir. Neredeyse her sene 1 veya 2 kez Hindistan’a gitmekte ve her gittiğinde de yanında pek çok Müslüman Türk’ü oraya götürmektedir. Bu insanlara ‘Hindistan da Yoga’ veya ‘Hindistan Gezisi’ şeklinde pazarladığı bu geziler aslında Hinduizm propagandasından başka bir şey değildir. Bora Ercan ile Hindistan’a giden herkes Hindu olmaktadır.
Bora Ercan kendisini tanrı şivanın re-enkarnasyonu olarak tanıtıyor
Şivaizm tarikatının bir uzantısı olan Hari Om Yoga isimli yerde Bora Ercan beyin yıkamaya devam etmektedir.  Son zamanlarda Meditasyon, felsefi sohbetler vs adı altında topladığı insanlara Hinduizm dinini ve tanrılarını anlatıyor.
Hatta yakında çevresine kendinin tanrı şivanın re-enkarnasyonu olduğunu söylüyor. Böylece yakınında bulunan kişileri kendisine köle yapmış durumda.
Tanrı Şivaya tapanlar tantra yapıyorlar
Bora Ercan bir Şivait yani Hindu Tanrısı Şiva’ya tapan olduğu için tantra onların en çok kullandığı yöntem. Şiva yok edici bir tanrıdır ve cinselliği kullanır. Bora Ercan’da Şivait yaptığı kişilerle sık sık tantra yapıyor, kendisi ile cinsel ilişkiye girmeyenleri tehdit ediyor.
Bora Ercan kurduğu “seks tarikatı”nı hari om yoga merkezi arkasında saklıyor. Bora Ercan,  kendisi ile tantra yapanlar öğrencilerini yogi yapıyor, karşı gelenleri ise tehdit ve tacizle tantra yapmaya zorluyor, ama onlar kendi istekleri ile yapmadıkları için yogi olamıyorlar.
Bu kadınlar toplumun önyargıları ve Bora Ercan’dan korktukları için şikayetçi olamıyorlar.  Ama her şeyin bir sonu vardır, bir gün tacize ve tecavüze uğrayan bu kadınlardan bazıları cesaret gösterecek ve Bora Ercan’ın uyguladığı şiddetin sonu gelecektir.
O zaman Bora Ercan bileklerinde kelepçe ile demir parmaklıkların arkasına gidecek ve bu dünya sahte tanrı olan bir şarlatandan kurtulacak.
Bora Ercan hakkında taciz, tecavüz şikayetleri
Kendisini tanrı şivanın yeniden bedenlenmiş hali olarak tanıtan Bora Ercan ile cinsel ilişkiye girmek istemeyen kızların arasında küçük yaşta olanlar da var. Bu kızların aileleri şikayet etmek istediklerinde Bora Ercan’ın müritleri tarafından tehdit edildiler ve aileler de değişik şekillerde tacize uğradılar. Ama bu ailelerin ve tacize ve tecavüze uğrayan mağdurların içinden Bora Ercan’ı şikayet edecek cesur kızlar çıkacaktır.
Bora Ercan küçük kızlara yaptığı cinsel saldırıların karşılığında hapse girecek.
Bora Ercan ve Meditasyon
Bora Ercan son dönemde bir meditasyon uzmanı olarak programlar düzenliyor ve eğitimler veriyor. Aşağıdaki linkte verdiği röportaj da açıkça balık tutmak meditasyondur diyen Bora Ercan, yoganın ilk prensibi olan ahimsa (şiddetsizlik) dan da bihaberdir. Bu bile Bora Ercan ‘ın yoga veya meditasyonla ilgilenmediğini, sadece Hinduizm hakkında bir beyin yıkama  içinde olduğunu göstermektedir.
Meditasyon … ‘en iyisi balık tutmak’ …. Diyor, meditasyon uzmanımız.
https://www.kuraldisi.com/adsiz-yogi-bora-ercan/
Bora Ercan insanları Hindu yapıyor!
Bora Ercan gazeteye verdiği bir röportajda şöyle diyor;
“Yoga Hint kültürünün içinden dünyaya bir armağan.”
Bu sözle Bora Ercan ne demek istiyor? Aslında çok basit…
Bora Ercan Yoganın ne olduğunu bilmiyor, o sadece Hinduizmi ve Hint kültürünü biliyor. Hint kültürü Hinduizm üzerine kurulmuştur, din ve kültür bu ülkede iç içedir. Hint kültürü demek Hinduizm demektir çünkü her Hintli Hindu’dur. Bora Ercan’ın yukarıdaki sözü Hinduizm’i yaymak için neredeyse 100 yıldır Hindistan tarafından uygulanan bir politikanın sonucudur.
Bora Ercan, Hinduzim aracılığı ile Hindistan’ın emperyalist yayılmacılığının eseridir. Aslında bu çok trajikomiktir, çünkü kendisini kominist olarak tanımlayan Bora Ercan Batı ve Amerikan emperyalizmine karşıymış gibi yaparken, Doğu emperyalizminin en koyu üyelerindendir.
Hari Om isimli yoga merkezine gelen kişilere tamamen beyin yıkama konuşmaları üzerine yoğunlaşmış durumdadır.
İnsanları Yoga öğretiyorum diyerek dolandırıyor!
Bora Ercan yoga ile ilgili hiçbir şey yapmamaktadır ve yoga bilgisine de sahip değildir ama insanlara kendisini yoga eğitmeni olarak ve tarikatını da yoga merkezi olarak tanıtmaktadır. Bu bir din dolandırıcılığıdır, kandırmacadır.
Yogayı büyülü bir şey gibi tanıtıyor,  bir şova dönüştürüyor.  Yoganın etik değerlerine aldırmıyor, kendi kafasına göre birşeyler yaptırıyor ve adına hatha yoga diyor.  Bu hatha yoga yapanlara hakarettir.
Bora Ercan’ın kitapları
Muson şarkıları bir Yoga yolculuğu  
Göğe yakın topraklar bir Tibet yolculuğu  
Yoga 1. Kitap – Surya’dan Patanjali’ye  
Yoga 2. Kitap – Buda’dan Hatha Yoga’ya  
Bora Ercan’ın kitapları gezileri üzerinedir, sadece başlıklarından bile anlaşılabilir.  Hinduizm propagandası içeren bir Türk Hindu’nun kaleminden Doğu’ya yapılan gezilerle ilgili kitaplardır. Yoga ile ilgili tek bir teknik bile içermezler.
Ayrıca bu kitapları okuduğunuz da pek çok Doğulu ve Batılı yazarın kitaplarından alıntılar içerdiğini de görebilirsiniz. Bora Ercan yıllarca yaptığı çevirilerin etkisinde kalarak yazılarının pek çok yerine bu kitaplardan alıntılar koymuştur fakat bu alıntıların altına yazarlarını yazmamıştır.
Bora Ercan’ın kitaplarında çalıntı bölümler olduğunu bilen bazı kişiler var fakat seslerini çıkaramıyorlar. Çünkü bu kişiler yoga camiasında yer alıyorlar ve Bora Ercan’ı karşılarına almak istemiyorlar. Ama yakında ortaya çıkıp Bora Ercan’ın kitaplarının nasıl da emek hırsızlığı olduğunu kanıtlayacaklardır.
Bora Ercan entelektüellik maskesi takan bir sahtekardır
Bora Ercan ODTÜ yü bitirdikten sonra Yurtdışında, Manchester Üniversitesinde Batı Felsefesi   çalışmaları yaptığını söylüyor ve her yere bunu yazıyor. Dikkat edilirse “Batı felsefesi okudu, master yaptı, doktora yaptı” vs değil, “Batı felsefesi çalışmaları yaptı”. Bu ne deme?
Bu şu demek, Bora Ercan Manchester Üniversitesinde hiçbir şey yapmadı. Özgeçmişine bunu yazarak yalan söylüyor. Çünkü kendisini felsefe konusunda bir uzman olarak gösteriyor, böylece Hinduizm ile yaptığı beyin yıkama içi daha kolay insan buluyor kendisine.  İnsanlar onun bir titr sahibi olduğunu düşünerek ona güveniyor ve derslerine katılıyorlar, fakat Bora Ercan tarafından güvenleri sömürülüp kandırılıp aldatılıyorlar. Bu şekilde aldatılan onlarca insan var.
yoga ve biyoenerji;
Bora Ercan yine verdiği bir röportaj da, Biyoenerji ve yoganın ilgisi yoktur demektedir. Bu da onun yoga hakkında bir şey bilmediğini gösterir, yogada aura, çakra merkezleri bilgisi çok net ve açık bir şekilde verilir. Ama Bora Ercan yoga ile biyoenerjnin bir ilgisi yoktur diyecek kadar yogadan uzaktır.
Bora Ercan insanların zayıflıklarından ve iyi niyetlerinden yararlanarak, hiçbir şey bilmediği yogayı kendisine paravan yaparak çarpık ve sapkın yalanlarını bu insanların beyinlerine yüklüyor. Bu şekilde yoga camiasına çok zarar veriyor, yogaya emeğini vermiş yüzlerce yoga eğitmeni için yıllardır bir sıkıntıdır.
Bora Ercan kendisini yüceleştirmektedir
Öğrencilerine kendisini yüce üstat olarak tanıtmakta ve kendisine öyle hitap etmelerini istemektedir. Son zamanlarda yoganın din olmadığına dair söylemler artınca, Bora Ercan kendisine yüce üstat denmesi konusundaki dayatmalarına ara vermiştir, ama yazdığı pek çok yazıda yüce üstatlardan bahsederek kendisine pay çıkarmaya devam etmektedir.
Bora Ercan mağdurları , Bora Ercan dan ve müritlerinden korktukları için şikayet edemiyorlar. Ama çok yakında bu “sahtekar tanrı” nın foyası ortaya çıkacak ve hakkında şikayetler emniyet güçlerine ve savcılığa yapılacak.
Bora Ercan çevresinde adanmışlar grubu oluşturmaktadır
Bora Ercan öğrencilerine yogilik ünvanı vermektedir. Yogilik sadece üstatlar tarafından verilen bir ünvandır, Bora Ercan kendisini üstat olarak gördüğü için öğrencilerini de yogi veya yogini yapmaktadır. Bu çok basit bir mantık, öğrencileri yogi ise kendisi üstat olmalıdır. Bakınız Bora Ercan’ın internet sitesine:  http://www.yogahariom.com/yoga/yogiler
Kendisine gökten üstatlık ve öğrencilerine de yogilik sıfatları düşen Bora Ercan tam bir şarlatandır. Pek çok kişi yoga öğreniyorum diye onun tuzağına düşüyor, onun şeytani ve kurnaz zekası sayesinde iliklerine kadar maddi ve manevi sömürülüyor.
Bora Ercan, müritlerine başka yoga merkezlerine gitmelerini, başka kitapları okumalarını hatta başkaları ile görüşmelerini bile yasaklıyor, bunları yapanlar herkesin ortasında ağız bir şekilde eleştirilip küçük düşürülerek cezalandırılıyor.
Bora Ercan insanların duygusal boşluğundan yararlanmakta ve Bora Ercan Saadet Zinciri’ni kurmaktadır.
İnsanların pek çoğu teknolojik hayatın getirdiği duygusal ve zihinsel çıkmazlarla ve travmalarla uğraşmakta ve içlerinde bir boşluk oluşmaktadır.  Bora Ercan insanların içine düştüğü bu boşluğu kullanarak çevresinde müritlerinden oluşan bir çember oluşturmaktadır. Bora Ercan’ın müridi olan kişiler onun adına konuşmakta, Bora’nın sözleri diyerek pek çok talimatı diğer öğrencilere ulaştırmaktadır. Bora Ercan’a ulaşmak neredeyse imkansız hale gelmiştir, onun yerine önce müritlerine ulaşıp bazı testlerden geçmek gerekmektedir.
Bora Ercan’ın bu müritleri onun sözünden çıkmıyorlar, hatta onlara Bora Ercan hakkında küçücük bir yorum bile yapılsa tartışma çıkarıyorlar ve hakarete varan şeyler söylüyorlar.
Bora Ercan yeni şubeler açarak yayılıyor
Hinduizm yayılmacılığı pek çok Hindu iş adamı tarafından desteklenmektedir. Bora Ercan yoga adına hiçbir şey öğretmezken, arkasında kendisini destekleyen birkaç Hindu iş adamının sayesinde yeni şubeler açmaya devam ediyor.
İnsanlara sahte cennet vaad ederek insanları kandıran ve sömüren Bora Ercan, hem bu masum insanların paralarını alarak hem de Hindu işadamlarından aldığı “sahte tanrı”lık desteği ile kendisine bir servet yapmış durumda.
Bora Ercan’ın yogik uyu cd si ile beyin yıkaması devam ediyor
Bora Ercan ‘yogik uyku cd’ si ile uykuda da beyin yıkamaya devam ediyor.  Pek çok Hindu müriti bu cd lerde  Hindu tanrılarının hikayelerini ve Hindu müzikleri dinliyorlar.  Yoogik uyku veya yoga nidra dediği bu uygulama ile öğrencilerine kendisinin yüce üstat olduğunu empoze ediyor.
BORA ERCAN’A KİM DUR DİYECEK!
Devletimizi ve milletimizi bu Hindu misyonere karşı göreve çağırıyoruz!
Türkiye bir İSLAM ülkesidir ve burada yaşayan herkes Müslümandır. Kominist ve Hindular defolup gitmelidir!
Devletimiz, Polis Teşkilatımız, İstihbarat Teşkilatımız, Adalet Bakanlığımız Müslüman bir ülkede çok tanrılı bir din olan Hinduizmi bu kadar açık ve aleni yayan Bora Ercan’a karşı bir şeyler yapmalıdır!
1 note · View note
biyiklialperen · 2 years
Text
İçeri girdiğinde karşıdaki ayna dikkatini çekti. Biraz daha yakından bakmak istedi kendine. Altı mosmor gözler, belki de patlıcanları kıskandıracak, şişmiş bir surat. Korktu kendinden bir kez daha! Üzerindekileri inceledi biraz da: beyaz bir tişört, yakasız, ama önü açık oldukça ve bir de pantolon, altında da düz ayakkabılar: siyah. Basit bir giyim tarzı, basit bir hayat için, aksesuarlar yoktu üzerinde. Bu halde çıkacaktı “onun” karşısına. Aklı almak istemiyordu bu gerçeği, saklanmak istiyordu ondan. O ucubenin suratı, ne hakla? Midesi bulanmıyor muydu onun, aynadaki adamı görünce. Kabul edemiyordu onun varlığını, kendi varlığını. Yüzü ona sahte geliyordu. Kendisi sahteydi! Uzun uykusuzlukların yanılsaması mıydı bu yoksa gerçek miydi?
Birden “Bu düşünceler nereye vardıracak beni? Vakit gelmedi mi?” dedi. Odadan çıktı hızla, havasız kokan bir koridor karşıladı onu. Merdivenlere doğru baktı, korkulukları paslanmıştı yıllar önce. Basamaklara mide bulandıran yeşil bir halı eşlik ediyordu. Yürümeye başladı, koridorun sonundaydı merdivenler. Herkes gitmişti, tek o vardı. Birden dona kaldı: koridorun iki yanı da aynalarla örtülüydü! Ne demek oluyordu bu? Daha önce kapılar vardı bu aynaların yerinde, iğrenç odalara açılıyorlardı. Nasıl geçmeliydi bu koridoru? Bu halde nasıl varabilirdi merdivenlerine? Kendi varlığının ispatı değil miydi aynalar? Nasıl geçecekti bu kilometrelerce ray döşenmiş koridoru, bir acı treni içerisinde? Hiç kaygılanmamıştı bu kadar, hayatında ilk kez oluyordu bu. Başı döndü, midesi bulandı, gözlerinin içine kadar oyulmaya başladı kafatası. Elleri titriyordu, çünkü gerçekti o! “Neden düşünüyorum böyle umutsuzca?” dedi kendine. Bir adım atmalıydı, iyi bir şeyler düşünmeliydi. “Onu” dedi kendi kendine. Onu düşünmeliydi: küçük bir kızdı o. Kurtarılmalıydı gerçeklikten. O gerçek bir şövalye olmak üzereydi şimdi, bir koridorcuk kalmıştı yolculuğunun sonlanmasına. Küçük bir kızdı kurtarılacak olan, kıyıda köşede kalmış, ufak burunlu, büyük gözlü, ilginç bir yaratım, ilginç bir aura! Onu kurtarmalıydı ama önce kendini bu aynalardan…
İlk adımı attı bu cehenneme. Gördü kendi yansımasını, öfke sardı içini! “Ucube, ucube! Cehennemde göreyim yüzünü derdim, gerçek oldu. Nedir senden çektiğim? Nedir bu ucube? Şu gözlere, şu buruna bak! Utançsın sen dostum, maddesel gerçekliğin var senin ama utançsın yine de… Nefret ediyorum senden, nefret, ucube ‘ben’”. Bu adam ne hakla kurtarabilirdi küçük kızı? “Yürü yine de dostum, ölü adam, ölü gölge!”
İkinci adımı atma cesaretini de bulmuş oldu böylece, “Hadi bakalım, koy bir ayağını diğerinin önüne, ne kadar zor olabilir? NE!? Sen de kimsin yine? Benim bu değil mi? Nasıl olabilir? Beni kim ele geçirdi? Kim bu adam? Kim bu sahtekâr, ucube? Şu düşük omuzlara bak, ölü adam seni! Kambur câni! Kaç ruhu emdin sen? Söyle bana düşük çene, avazın çıktığı kadar bağır! Kaç ruhu yedin sen? İşe yaramaz uzaylı, hayvanat bahçelerinde maskot bile olamazsın sen!”. Bu adam tanrının lanetini seve seve üzerine almış gibiydi. Kimdi bu adam? Neden alıyordu bu yükü üzerine? Ne istiyordu kendi kendinden? İnsan bunu nasıl yapardı ‘insan’a? Nedendi bu azap, neydi bu sarsıntı? İyi bir şeyler düşünmek istiyordu ama imkânsızdı bu midesi ağzında dans ederken. Eğlendirmişti o varlıkları, dinlemeseler de. Dinleyen kim olabilirdi? Kendisi değil miydi karşıdaki? Küçük kızla hiç konuşmuş muydu? Gerçek miydi küçük kız? Gerçek miydi kendisi? Neydi tüm bu hakaret?
Üçüncü adımı atma niyetinde bulundu yine de. Adam aynadaydı, kendisi aynadaydı, kız da! Ne işi vardı kızın orada? Elinde solmuş bahar çiçekleri, mezarlıklardan yolunmuş. Beyaz bir elbise giyiyordu üzerinde, çiçek işlemeleri geçiyordu belinden, hiç görmemişti bu tarz bir elbise daha önce. Kızın saçları amatörce toplanmıştı, yine de meleklerin temsiliydi işte. Gözlerinin rengini görmek isterken kız kayboldu birden. “Hayır!” diye haykırdı. “Nereye gittin?”
Kız yükseldi havaya, gözlerinin içine baktı ve haykırdı: “Beni sen öldürdün!”. O afalladı birden, ne demekti “beni sen öldürdün”? Kız devam etti hiç durmadan: “Beni öldürdün sen, hiç utanmadın bile. Yüzün kızarmaz senin, ucube! Tanrının belası neredeydin ben boğulurken? Ne desen kâr etmez artık senden nefret ediyorum. Beni ne hakla kendime bırakabilirsin? Ben senindim kendimin değil. Aman Allahım neler oluyor bana? Neden hâlâ yüzüne bakıyorum ki ben?”. Tükürdü onun suratına ve uzaklaşmaya başladı birden. O çok korkmuştu ama zamanı yoktu atıldı peşinden. “Dur! Gitme ne olursun! Dinle beni, dinle. Soğuktu, çok soğuktu ellerin üşüyordum ben. Bir şans ver bana! Ne anlarım ben senin işinden? Çok soğuktu, çok, çok, çok! Sen yardım etmedin bana beni kemirirken hayaletler, yine de susuyorum ben. Ama ne olursun gitme gel buraya!”. Kızın geleceğini kimse düşünemezdi, gitmişti çoktan.
“Lanet olsun senin yapıldığın güne!”. Bir tekme attı solundaki aynaya, paramparça olmuştu ayna, paramparça olmuştu kendi. Biraz dinlenmek istedi ama huzur bulamadı burada. Koridorun sonuna kadar yürümeye karar verdi. Yıpranmış halı boyunca hızla geçti koridordan. Aynalar onu incitmiyordu artık. Yol o yürüdükçe uzuyor o da hızlanmaya devam ediyordu. O koştukça yol uzuyor o durdukça kısalıyordu. “Sıkıştım yeniden” dedi kendi kendine. Yürümeye devam ederken birden sağında sağlam görünümlü bir kapı belirdi. Hiç düşünmeden kapıya döndü. Kapının paslanmış kolunu çevirirken “Umarım kurtarır beni” dedi. İçerisi bir restorandı. Koyu meşeden döşenmiş yerler, hafif bir müzik, karşılıklı oturmuş yemek yiyen uzun saçlı kızlar ve genç delikanlılar, mutfaktan gelen sesler, büyük bir kibarlık havası vardı burada. Tabaklar dolu doluydu, gülüyordu herkes. Şaşırmış bir şekilde etrafını gözlerken birden tıknaz, kısa boylu, bıyıklı bir adam belirdi karşısına. “Hoş geldiniz efendim, ne isterdiniz acaba?” ne mi isterdi? Hiç düşünemiyordu o anda, parası var mıydı, aç mıydı “En son ne zaman yedim ben? 1 saat, 3 saat, 5 saat, 1 gün, 1 hafta, 1 ay?”diye düşündü kendi kendine. Galiba parası vardı, yokladı cebini, “Evet, güzel” dedi kendi kendine. “Efendim, iyi misiniz?” dedi kısa adam, “Oh evet, evet dalmışım. Oturayım düşüneceğim ne yiyeceğimi”, “Elbette efendim, şöyle oturun isterseniz.”, “Hadi git başımdan” diye düşündü ve yöneldi gösterilen yere. Sağlam bir deri koltuğa oturdu, herkesin bir eşi vardı ama o tekti. “Ben ne için gelmiştim buraya?” diye sordu kendi kendine. İçerisi çok sıcaktı, henüz mart ayıydı ama terliyordu, soğuk terlerdi bunlar. “Ne için geldim, evet, unutmamışım, o kız, o melek, onu görecektim. Acelesi var mı? Hiç sanmam. Yemek yemeliyim önce, güçsüz görmesin beni.”. “Garson!” diye seslendi, genç bir çocuk hızlı adımlarla yaklaştı, ellerini önde birleştirdi ve “Buyurun efendim!” dedi. “Bana biraz çorba, yanına da et alacağım.”, “Tabii ki efendim”, garson çocuk dönerken mutfağa doğru bağırdı “Çorba, Et!”. Kafasını ellerinin arasına aldı, düşünmeye başladı “Nereye gidiyorum ben? Nereye varacağım acaba? Ah gitse şu hayaller, terk edin beynimi, ne olursun, sen, kız, terk et benim zihnimi, dayanamıyorum artık, yıkılıyor üzerime tüm bu şehir, tüm Trabzon, tüm gökyüzü beni boğazlıyor, tüm orman beni çağırıyor ‘Gel, gel, vardan yok edeceğiz seni burada!’. Yardım et bana, ben, yardım et kendine! Hadi oğlum, tutun, tutun! Bir kalmalıyız seninle, kaybolma sakın, bırakma beni. Onlar, onlar gelecek yine, bu akşam, korkma, korkma, sen güçlü bir adamsın, ya? Kız değil miyiz biz? Pembe akıyor senin kanın! Tamam oğlum, yok öyle bir şey, erkeksin sen, erkek! Evet, erkek! Dayan oğlum, bırakma beni, ben, bırakma onu, biz biriz kardeşim, ben, biz biriz! Onlara geçit vermeyeceğiz, o kızı gömmeliyiz toprağa!”
Bir uğultu duydu, birisi yanında dikiliyordu. “—fendim, efendim. Y-yeme..ğin.iz haz..ır.”, “Ah öyle mi, sağol, teşekkürler!”, “Cehennemde görüşürüz, ucube”, “NE!?”, “Ne oldu efendim, neden bağırdınız öyle?”, “Ne dedin sen? Ne dedin, bana?”, “Afiyet olsun dedim sadece, bir şey mi kaçırdım ağzımdan?” oğlanın suratındaki endişeyi görünce inandı, çok sorgulamadı. “Özür dilerim dostum, yanlış bir şey anlamışım.”, “Sorun etmeyiniz efendim, iyi günler.”, “İyi günler…”. “Ne yaptın şimdi, ah zavallı beynim, neden bağırdık çocuğa, ucube mi? Ucube ise ucube! Dememiş ki zaten öyle. Nedir bu dostum, cevap ver! Nedir bu?”. Yemeğini hızla yemeye başladı. Birisi arkasından kovalıyor gibiydi, telaşlanmıştı. Yüzü, boynu, elleri kaşınıyordu feci bir şekilde. “Hadi oğlum, bölünme, tek kal, tek!”, ama olmuyordu, kanatacak kadar kaşıyordu ama geçmiyordu. Yemeğini bitirdi, hızla ve amatörce kalktı masasından, sandalye devrildi, sandalyeyi kaldırmadan kasaya doğru hızlı adımlarla yaklaştı. Kaplaması kenarından soyulmuş bir masanın arkasında oturan sakallı adama yanaştı. Hesabı ödedi ve hemen orayı terk etti, restorandakiler birbirlerine bakıp ne olduğunu anlamaya çalışıyorlardı. Dışarı çıktığında koridor değişmişti, yol kısalmıştı, aynalar kırıktı. Ansızın kahkaha atmaya başladı, aklını kaybeder gibi gülüyordu. “Ha ha ha ha ha, gittin değil mi aynalardan, ‘ucube’. Ha ha ha”. Koşar adımlarla merdivenlere doğru yürüdü, artık gitmeliydi onun yanına. Merdivenlerin paslı korkuluklarından tutunarak aşağıya inmeye başladı, halısı yıpranmış konulan çiçek vazolarındaki bitkiler ölüydü. 2 kat indikten sonra buluşma odasına girdi.
İçerisi ana baba günü gibiydi, insanların yüzü ekşimişti, bazılarının yüzündeki çatlaklardan siyah bir gözyaşı sızıyordu. “Şimdi ne oluyor?” diye sordu kendi kendine, yanındaki “Kız ölmüş, cenaze burası!” diye kısık sesle söylendi. Ne dediğini anlamakta zorluk çekti, “Ne dedin? Öldü mü?”, “Evet” dedi adam. Korktu, geri çekildi bir an, sonra kalabalığı yararak odanın ortasındaki masaya doğru yürüdü. İnsanlar homurdanıyordu, onunsa umurunda değildi. Kızı gördü, başında çiçeklerden bir taç vardı. Yüzü bembeyaz olmuştu, dudaklarından kan çekilmişti. Gözlerine bakmak isteyince etrafındakiler engel oldu, dur dediler ona. O ise kıza dokunmak, görmek istiyordu açıkça gözlerini! Etraftakilerin homurdanmaları açık nefrete dönmeye başladı, “Kimdir bu deli?”, “Bir de bununla mı uğraşacağız?”, “Hay Allah belasını versin, nerden girdik bu işe?”. O ise yalnızca kıza dokunmaya çalışıyordu, başaramayacağını anlaması biraz sürdü. Gerçeği kabullenince yere çöktü, ağlamaya başladı. Kızı tabuta kaldırdılar, tabutu kapatınca tabut geri açıldı. Herkes geri çekildi korkuyla, ne olduğunu anlamamışlardı. Tabuttan 7 kişi çıktı sırayla: bir bebek, bir küçük kız, ona koridorda konuşan kız, bir erkek, bir bahçıvan kızı ve kendisi. Kızın kendisi döndü ona, “Dön evine, kimse kurtaramaz beni varlığımdan.”
0 notes
ruhsalseyler · 2 months
Text
Auran Güçlü mü?
0 notes
Photo
Tumblr media
Reiki ile titreşimlerinizi değiştirin Neden mi? "Ne istersen değil neysen onu çekersin" evrensel kanunu... Ben kim huzur kim diyen bir insanın, her seferinde kendini kaos ortasında bulması buna örnektir. Geçmişte korku, endişe anında kararlar veririz. Mutluluk beni bulmayacak, ben hiç huzur bulamayacağım. Kendimizle yaptığımız anlaşmalar denir buna. Geçti bitti sanırız ama bilinçaltında enerji alanında o anlaşma ile yaşarız. Farkında olmadan o kararlara bağlı kalırız inanç sistemi oluşturduğumuz için. Bilinçaltı inandığını yaşamak ister çünkü. Reiki burada devreye girerek kendinizi içinize hapsettiğiniz inançlarınizdan kolaylıkla sizi arındırır. İnsanın enerji alanı, insan yaşamının derinlikleriyle evrensel enerjiyi bir araya getiren bir olgudur. Kendini, fiziksel gövdeyi çevreleyen ve ışıklı bir yapı içeren, kendi özel ışınlarını yayan, genel olarak "aura" diye tanınan bir şekilde gösterir. Demek ki, insanın aura'sı ya da "insanın enerji alanı", evrensel enerjinin insan vücuduna bağlı bir parçasıdır. #icselyolculuk #reiki #enerjialanı #evrenselenerji #aura #life https://www.instagram.com/p/CJvlhfvnmzh/?igshid=1vpl283hrw0wp
0 notes
sifacimedyum · 4 years
Photo
Tumblr media
Medyum ne demek? esasında medyumun açıklaması olarak "ruh kanallarının açık olması" gibi bi tanım kullanabiliriz, tabi bunu kabul etmek için öncelikle ruhu kabul etmek lazım... velhasıl medyum diye nitelendirilen insanların çeşitli özellikleri mevcuttur, (medyum cesitleri) ve bunlar genelde bilinçsiz olarak bu özelliklerini kullanırlar ki bunu farkeden insan  önce korku hisseder, bazende opsedi diye tabir edilen kötü bir varlığın (inanan için anlatıyorum) musallat olması ve kişiyi etkisi altına alması hadisesi ile karşı karşıya kalınır. #bioenerji #endonezya #metafizik #çakra #aura #bakım #sufalı #yıldızname #rüya #bilinçaltı #hipnoz #kahve #i̇stanbul #i̇zmir #antalya #hindistan #sakarya #cin #pozitifdüşünce #negatif #türkiye #almanyadakitürkler #azerbeycan #amerikadakiturkler #bioenerjisthacerkeskin #ırak #bakü #bursa #balıkesir https://www.instagram.com/p/CBxJHjqjZ3L/?igshid=1pi5z3syd3gjn
0 notes
mutereddit · 7 years
Text
borderline
borderline, ya da diğer ismiyle sınırda kişilik bozukluğu, kişinin ani ve şiddetli duygu durum değişikliklerini ifade eder. esasen bir bozukluk değildir, artıları ve eksileri olan bir durumdur. bir anda edinilen bir şey olmamakla beraber yalnızca dengesiz duygularla açıklanamaz. şimdi bunu biraz açmak istiyorum.
borderline, insana tipik birtakım özellikler verir. öncelikle çok ilginç bir auraları vardır bu insanların. bu aura, içlerinden gelen, diğer insanlarınkinden çok daha kuvvetli olabilen yaratım enerjisinden ileri gelir. bunun kaynağı ise küçük yaştan beri üzerinde uzmanlaşmış oldukları kontrol yeteneğidir, bunu ileride daha ayrıntılı anlatacağım. bahsettiğim bu aura, onların canı istediği sürece etraftaki her insanı etkileyebilir, onların duygularını ve düşüncelerini yönlendirebilir. yani genellikle farkında olmadan bir boyun eğiş yaratır onlarda, ve borderline’a sahip kişimize kısaca b diyelim; b, bunun farkındadır. muhakkak, onu diğer insanlardan ayıran bir özelliği bulunur, çoğu insanın yapamadığı herhangi bir şeyle ilgilenmekte, çoğu insanın sahip olamadığı entelektüel birikime erkenden erişmektedir, bir şekilde dikkatleri üzerine çeker. dışarıya manyetik bir kuvvet yayar bu insanlar, güçlü, baskın ve otoriter bir kişilik ‘ben buradayım’ demektedir. yalnız, bu kuvvet etraftaki her şeyi kendine çekmekte ama bir noktada sabitlemektedir, o noktadan daha ileriye yaklaştırmaz. genel olarak ilişkinin kontrolü onda olduğu için, karşısındakinin elinden pek bir şey gelmeyecektir, ancak bu durum karşısındakinin gözünü sürekli onun üzerinde tutar. b, ilk intibada bu özelliğini çok iyi kullanır.
karşısındakiyle ilişkisi ilerledikçe, ki ona da normal’in n’si diyelim, ona duyduğu sevgi katlanarak artar. her duygusunu sınırlarda yaşıyor demiştik, bu durum sevgisi için de geçerlidir. karşısındakini dünyanın en mutlu insanı yapmak için her şeyi yapar, her an, her bir an onunla ilgilenmek ister. rüyaları gerçeğe dönüştürebilecek, insanın utanarak kurduğu hayallerdeki duygusal senaryoları birebir yaşatabilecek bir insan varsa, o da b’dir. öyle ki, n’de korkular başlar, fazla mükemmel gitmektedir her şey. minnet duygusu ağır gelmeye başlar, çünkü b’nin yapabildiklerini yapmak, ona aynı şekilde karşılık verebilmek mümkün değildir.
derken, b’nin içinde, o çok iyi bildiği duygu baş gösterir; korku. söylememiştik, b’nin hayatı boyunca yaşadığı en büyük korkudur, kaybetme korkusu.
bu noktada b’yi diğer türlü yargılayalım bakalım. b, küçüklüğünde bir şey kaybetmiştir. bir şeyi bulamamış, bir şeyden mahrum kalmıştır. b, ya annesinden, ya babasından, ya da sevgisine ihtiyaç duyduğu herhangi bir şeyi kaybetmiştir. kaybetmek, muhakkak ki fiziken uzak kalması demek değil, onun sevgisini kaybetmiştir. belki çok eleştirilmiş, belki çok korkutulmuş, belki ruhen veya bedenen taciz edilmiştir. küçük çocukların alanı yoktur. alanıma girme, sözü küçüklerde geçerli değildir. zarar görmeye çok açık oldukları gibi, henüz minik zihinlerindeki savunma mekanizmaları bile anne-baba kontrolünde olduğu için, o çok sevdiği birinin onun alanına girip onu duygusal olarak taciz etmesi, örneğin onu eleştirmesi, cezalandırması, kimi zaman onunla ilgili bile olmayan sebeplerden dolayı onu ilgisinden, sevgisinden mahrum bırakması, otomatik olarak onun zihninde kocaman bir ‘suçlu ve kötüyüm’ fikri oluşturacaktır. bir şekilde bir hata yapmış ve annesini/babasını kaybetmiştir, fakat ne hata yaptığını bilememekte, bu onda çözemediği bir problem olarak derinleşmektedir. kendini sevmeye değer bulmakla bulmamak arasında gider gelir, çoğunlukla da değer bulmaz, ama nedenini anlayamaz. dener, ve çoğunlukla tekrar tekrar aynı davranışlara maruz kalır.
bu denemeler, bu çözümsüz düşünmeler ona büyük bir gözlem yeteneği kazandırır. b’leri henüz küçük yaşta sarar, başkalarından farklı olduğu düşüncesi, fakat küçük yaşlarda rahatsız edici bir durumdur bu. diğer arkadaşlarından birkaç yaş daha hızlı büyümüştür sanki, onlar çocuk, o, çocuk bedeninde bir erişkindir. genel olarak başkalarının onu nasıl gördüğüne odaklanmıştır, farkında olmadan sürekli kendini izlemektedir. çoğunlukla kendinden utanç duyar, elini ayağını nereye koyacağını bilemez, şaka yollu da olsa kendine gelecek en ufak saldırıyı kimsenin fark edemediği kadar ciddiye alır. kendinde eğreti duran, çözemediği o şeyin, birinin bir anda dikkatini çekivereceğinden korkar, bunu demişken şunu da diyelim, karşısındakinin dikkatini çeken her şeyi bilir. büyüdüğü yıllar boyunca sahip olduğu bu gözlem yeteneği öylesine gelişmiştir ki, karşısındakini çözmesi için mimiklerini okumasına bile ihtiyacı yoktur. genel olarak ilgilendiği insanın hangi anda, ne düşündüğünü, ne düşüneceğini, anlık tepkilerini neredeyse sıfır hatayla bilir.
alana yapılan tacizden bahsetmiştik. şimdi büyümekte olan b’mizin oluşmaya başlamış alanından bahsedelim. evet, b, artık tacizlere bir dur diyecektir. işte bu noktada başlar roller. evet, roller. b’nin yine çok erken yaşlardan itibaren dışarıya gösterdiği neredeyse tüm davranışları kontrol altındadır. bir hareket yapmakta ve nasıl yaptığını izlemektedir, bu, denklemi çözerken daima sağlamasını da yapmaya benzer. bazen rahatlığı, dışadönüklüğü, bazen sevimliliği ve bazen hırçınlığı bilinçlidir. tepkileri gözler, hatalarını düzeltir ve kendini kusursuzlaştırır. elbette karşısındakinden çoğu zaman istediği tepkileri alacak hale gelmesi yıllar alır.
durumun asıl amacı, herkesi ve her şeyi kontrol altında tutup, kendini korumaktan çok; sevilmemesini sağlayan nesi varsa düzeltmek, kusursuz olmak ve bu kusursuzluğu özüne yansıtmak, işleyebilmek ve doğal olarak bir daha kaybetmeyeceği konuma kendini getirmektir.
zaman içinde o geldiği o kusursuz nokta, kendiyle özdeşleşir. rolünü bir kimlik haline getirir ve etrafındakilerin de onayıyla kendini sevmeye başlar. öyle ki, kendine duyduğu bu sevgi, o çok ihtiyaç duyduğu özgüveni zaman içinde fazlasıyla verir ona. birkaç zaman sonra, kendine aşık, kendine güveni sonsuz bir insan olarak ortaya çıkar b. herkesten daha zeki, herkesten daha derin ve daha manipulatiftir, daha akıllı ve buna rağmen daha mütevazidir. kısacası herkesten daha mükemmeldir. kimse tahmin edemez, o bu hale gelene dek neler olup bittiğini. istediği tüm ilgiyi, sevgiyi, hayranlığı ve kalan her şeyi alır.
harika görünüyor, değil mi? fakat, içimizde hala çözemediğimiz bir şey var; b, sevilmeye değer mi? b, her an her şeyi kontrol altında tutamaz, kimse yapamaz bunu. işte, bunu yapamadığı her an, b aynı şüpheye düşecektir. beni gördüler mi, bende görülecek bir problem mi var? gücüm bitti mi?
b’nin minik zihninde oluşan soru işaretleri, büyüdükçe, her ihtimali sorguladığı halde kesin ve çözülebilir bir denkleme ulaşamadığı için içinde bir kara delik halini almaya başlamıştır. onların gözünde gördüğü şeylere bağımlıdır, çünkü içinde giderek büyümüş, büyüyen o boşluğu dışarıdan gelen ilgiyle doldurmaya çalışmaktadır. kendine duyduğu büyük aşkı bile sorguya çekebilir, dışarıda meydana gelecek bir kayıp.  
işte, tam da bu yüzden, n’den yeterli karşılığı alamadığında, b’nin zihnindeki tablonun rengi koyulaşmaya başlar. n’yi korkutur, n’yi sorgular, aşağılar. n, bir anda onun görmemek istediği her şeyin temsili olmuştur, bu yüzden bir anda içine düştüğü bu hayal kırıklığıyla ondan ölesiye nefret eder. fakat, çok akıllı insanların duygularını çok şiddetli yaşadığını biliyorsunuz, n’de okuduğu bir anlık samimiyet içini rahatlatır, ona duyduğu şiddetli sevgi yüzeye çıkar bu kez, bir anda sakinleştirir onu. tamam, problem yoktur, her şey kontrol altındadır.
işte tam da bu yüzden, b ilişki boyunca n’yi sürekli sorgular. n’ye duyduğu sevgi arttıkça sorular daha şiddetli üşüşür kafasına, ‘neden seviyor ki beni?’, ‘beni seviyor mu?’ ve nihayetinde ‘ya giderse?’
bundan sonraki safha, b’nin n’nin ne zaman, hangi koşul gerçekleşirse gideceğini öğrenmek için çaba sarfettiği safhadır. aklına takılan her şeyi er, geç dener. bir an inanılmaz sever, inanılmaz mutlu eder, ve mutlu olur, sonra bir anda boşluğa düşer, amaçsız ve nedensiz bir keyifsizlik başlar. bilinçaltı susmaz; bazen duyarız, bazen ciddiye bile almayız, ama o hiç susmaz. zihinde kurmalar başlar, ardından ben kendimi savunmalıyım ihtiyacı ve hemen akabinde ortaya atılan yeni bir rolün arkasında beklemeye, n’yi gözlemeye başlar b. bütün bunların olmasında n’nin veya b’nin bir payı yoktur, ortalığı karıştıran b’nin bilinçaltıdır. bazen her şey güzel giderken sadece kendine bir şeyleri hatırlatmak için bile yapabilir bunu, ki dışarıdan bakan biri için bu dünyanın en zalim ilişkisidir, fakat esasen bunlar içindeki miniğin çok insani bir tepkisidir. er ya da geç, b ve n’nin ilişkisi biter, b, n’yi sevmeye devam eder, n ya b’den nefret eder, ya da ona saygı duyarak hayatından çıkıp, gider.
şimdi, ortaya farklı bir şey atalım. bir b, başka bir b ile karşılaşırsa ne olur?
bir b, başka bir b ile karşılaştığı anda, elbette yapacağı ilk iş heyecanlanmak olacaktır, nedenini anlayamadığı bir şekilde, onu uyutmayacak kadar heyecanlanmak. ilahi bir biçimde, karşısında yeni öğretmeninin olduğunu anlamıştır. b, diğer b’ye yepyeni şeyler öğretecek, onun ruhunu dönüştürecektir ve ikisi de bunu hissetmiştir.
birbirlerini çözerler, izin verirler birbirlerine, anlarlar ki başka şansları yoktur, birbirleriyle başa çıkamazlar, izin verirler. birbirlerinin içine, ruhuna sızarlar, birbirlerini severler, korkarak, krizlere girerek, boşluklara düşerek ama asla vazgeçmeden, her an daha fazla severler birbirlerini. bir an gelir sınırsız olur bu sevgi, diğerinin gözlerinin içi kalan her şeyden üstündür. biri diğerini yere iterken, yere düşen bu hareketteki sevgiyi görür, bilir, kalkıp itene olanca gücüyle sarılır. iki taraf için de defalarca tekrarlanır bu, insanlar gözlerine inanamazlar, kızarlar ve şaşırırlar. oysa onlar bir cennet yaratıp ona hükmederler. sınırlarda yürürler, yalnız birlikte gidebilecekleri o sınırlarda. birlikte kimsenin düşünemeyeceklerini düşünür, göremeyeceklerini görür ve bilemeyeceklerini bilirler. göğe bakarak kendilerini bulur, bir yaprağın kızarmasından, bir yengecin ölmesinden, kuytuda kalmış garibanların yaşanmışlığından, zamandan ve zamanı dolduran, yalnız ikisinin anlayacağı, aynı anda fark edeceği, o an diğerinin gözünün içine bakacağı her şeyden birlikte keyif alırlar. nihayetinde, yalnız kendilerinde var olduğunu sandıkları o sevginin sınırsız gerçekliğini, en arı haliyle sonsuzluğunu hissederler. daldıkları bu evrende birbirlerini manipüle etmez, birbirlerine uyarlar, birbirlerine karışırken kalan her şeyle bir olurlar.  
fakat boşluklar bitmez, bitmeyecektir. iki ayrı varlık olduklarını hatırlatır hayat her gün. sorular büyür, giderek daha şiddetli bir hal alır ve bir yerden sonra kişiyi büyük bir bencilliğe sokar, ne de olsa b’ler de insandır. güvenli alanları birinin gitmesi üzerine kuruludur, o kişinin gitmemesi yeni bilgi, güvenli alandan çıkış ve esasen problem demektir. böylelikle b’lerin kaybetme korkusu duyduğu sevgiyle beraber katlanarak artarken, kendi güvenli mantığına göre kaybetmek zorunda oldukları için içsel bir huzursuzluk da başlar. istikrarlı bir dinginlik ve durgunluk rahatsız eder, bu sebeple hep daha fazlasını, daha olmazını isteyecek, deneyecek, istediğinin en azından sözünü alana kadar da rahat etmeyecektir, çünkü istediği her ne ise alması aslında çok daha büyük şeyleri sembolize etmektedir. bir yerden sonra, birbirlerine işkence etmeye başlarlar. sırayla biri diğerine işkence edip, sonra açtığı yaraları öpmektedir. elbette ki yaralar kapanmamaya başladıkça duyulan acı artacaktır.
birlikte kurdukları dünyaya aşık olmuşlardır fakat o dünya onların hayatına zarar vermektedir. iyileşmek yerine hastalığa aşık olmayı seçmişlerdir. borderline’nın özelliği iki kutup arasında gidip gelmesidir, demiştik. dünyanın en hastalıklı, en zararlı, en muhteşem, en derin ilişkisini ve en sınırsız sevgisini paylaşırlar. birbirlerinin sınırlarını en çok zorlayanlar da, birbirlerine bir ömür istedikleri yegane şeyi verebilen tek insanlar da onlardır. birbirlerine ettikleri işkencenin sonunu kestirememeye, ciddi zararlar görmeye başlayınca kendilerini kurtarmak için bir şekilde kaçmak zorunda kalırlar, kimi bir hayal kurar, ona tutunur, kimi bir insan bulur ve koşar ona, acımasızca, rezilce bırakır diğerini. birbirlerinden soğumak için her şeyi yapmak isterler, soğuyacaklardır. kızacak, küsecek ve kafalarını başka yönlere çevireceklerdir, bambaşka insanlar olacak, bambaşka hayatlar kuracaklardır. belki yüzyüze gelmeyeceklerdir hiç, belki buna ihtiyaç bile duymayacaklardır bir gün. ancak o sevgi, yalnız ikisinin anlayacağı, yalnız ikisinin paylaşacağı o sevgi, onlar en azılı düşmanından kaçar gibi bir hayat boyunca birbirlerinden kaçsalar da daima ruhlarının en derininden yükselmeye devam edecektir. kalan sembolik her şey boyut değiştirecektir, ilişkiler yabancılaşacak, anılar eskisi kadar sık düşünülmeyecek, ikisi de yeni haline adapte olacaktır, mantık galip gelecek, eski hastalıklar reddedilecek, her işteki hayırlara şükürler edilecek, bir zaman sonra bambaşka insanlara dön��şmüş, bambaşka ufuklara sahip olmuş bu ikili, bugünleri de mutlulukla hatırlayacak hale gelecektir. bütün bu süreçte yalnızca boyut değiştirmeyen, hali hazırda bir boyuta sahip olmayan, daima diri bir sevgi vardır, kalır.
bu yüzden, tıpkı aynı kından tomurcuklanmış iki aya yaprağın saplarının kuruyup ayrılması gibi, kelimenin tam anlamıyla bir daha birleşemeyecek şekilde kopar ve iki uca savrulurlar, ama gerektiğinde onları birleştirmiş, gerektiğinde farklı yönlere savuran o doldurucu, o elle tutulmayan, o daima var olacak rüzgarı paylaşmaya devam eder, kelimenin tam anlamıyla asla kopmazlar.
99 notes · View notes
blog40ambar · 5 years
Text
AURA
Eterik bedenin temel işlevi fiziksel bedenin sağlıklı kalmasını sağlamak ve onu evrensel enerji alanı ile bağlantıda tutmaktır. Sağlıklı bir insanda genişliği 15-20 cm kadardır. Hastalık, yorgunluk ve stres gibi durumlarda eterik bedenin genişliği azalır. Sadece bir kişinin eterik bedenine bakılarak sağlık durumu hakkında bilgi sahibi olunabilir. Eterik beden fiziksel bedeni koruyucu bir tabaka gibi kuşatır ve zararlı maddelerin bedene girmesine izin vermez. Eterik beden aynı zamanda dış dünyaya yaşam enerjisi saçar. Eterik bedeni sağlıklı ve güçlü olan insanlara 20 cm'den fazla yaklaştığınızda siz de kendinizi olumlu ve pozitif hissedersiniz. Eterik bedene sağlık bedeni de demek mümkündür.
DUYGUSAL BEDEN; Eterik bedenin üstünde bulunan ve sıvımsı yapıya sahip olan bir katmandır. Gökkuşağının tüm renklerini barındıran duygusal bedenin o anki rengi kişinin duygusal durumuna göre değişir. Zihinsel bedenden gelen üst düzey enerjiler duygusal bedene ulaşır ve burada bir değişimden geçerek zihinsel bedene iletilir. Kişinin duygusal yapısı bu katmanla ilgilidir. Üst katmanlardan gelen enerjiler burada duygusal anlamlar kazanır ve kişiye özel duygusal süzgeçten geçtikten sonra anlam kazanarak eterik bedene aktarılır. Aurada kişinin o anki ruhsal durumuna göre değişen renklerin en iyi algılanacağı alan burasıdır. Örneğin o anda çok öfkeli olan birinin koyu duygusal bedeninde koyu kırmızı renk hâkim olacaktır. Duygusal bedenin durumu kişinin duygusal yapısı ve anlık duyguları ile ilgili bilgiler verir.
ZİHİNSEL BEDEN; Duygu bedeninin bitiminde başlar ve ruhsal bedene kadar uzanır. Genelde rengi sarıdır. Fikirlerimizin yapısını barındırır ve düşünce formları bu bedende görülebilir.
Hastalıklarımızın büyük bir çoğunluğu zihinsel bedenimizden kaynaklanmaktadır. Tüm hastalıkların zihinsel nedenlerinin olduğu artık birçok araştırmacı tarafından ortaya konmuştur.
Zihinsel bedenin en önemli özelliği güçlü olduğu zaman kişinin başka insanların etkisi altında kalmaması ve özgür iradesiyle kendi kararlarını verebilmesidir. Zihinsel beden zayıfladığında ise kişi kararsızlık halindedir ve sürekli başka insanların etkisinde kalarak yaşamına devam eder. Başkaları ne der mantığını sürekli öne süren ve yaşamını başkalarının ne düşüneceğine göre planlayan bir kişinin zihinsel bedeni son derece sağlıksızdır.
RUHSAL BEDEN; Ruhsal bedenimizin titreşimi diğer bedenlere göre çok daha yüksektir ve algılanması da diğer bedenlere göre daha zordur. Evrensel enerjiler ruhsal bedenimizden auramıza girerler ve burada bir değişime tabi tutularak zihinsel bedene aktarılırlar. Ruhsal bedende ortaya çıkan bir sorun er geç daha alt bedenlere ve oradan da fiziksel bedene yansıyacaktır. Ruhsal beden kişinin bütün ile bağlantısını simgeler. Bütünle bağlantısı güçlü olan bir insanın ruhsal bedeni sağlıklı olacak ve evrensel enerjiyi en iyi şekilde alarak diğer katmanlara ulaştıracaktır. Bu evrensel enerji zihinsel katmanda bir değişimden geçecek, duygusal katmanda daha farklı bir yapıya bürünecek ve en son eterik bedenden chakralar vasıtasıyla fiziksel bedene geçerek kişinin yaşam enerjisi haline gelecektir. Ancak bunun için öncelikle ruhsal bedenin sağlıklı olması gerekmektedir. Ruhsal bedenin genişliği kişinin ruhsal gelişimiyle doğru orantılıdır. Ruhsal olarak gelişmiş bir kişinin ruhsal bedeni kilometrelerce uzağa yayılabilir. Ruhsal beden kendi yapısına en uygun olarak enerjileri alır ve alt bedenlere iletir. Ruhsal bedenin gelişimi ile alınan enerjinin kalitesinde de değişiklik olacaktır ve bu kişinin tüm yaşamını etkileyecektir. Ruhsal açıdan gelişmiş olan insanların yanında huzur, sükûnet hisleri duymamız ya da bu kişilerin şifa enerjisi dağıtmaları ruhsal bedenlerinin canlı, parlak ve güçlü olmasıyla ilişkilendirilir.
Büyük mistik Goethe der ki: “İnsanoğlu, dünyayı zincirleyen bütün güçlerden, iradesini kazandığında kurtulur.”
0 notes