Tumgik
#amentü
savasbitti · 1 month
Text
"yazgı desem kötü bir şey dokunmuş olurdu sanki dudaklarıma"
"yazık. yazık ki yazgımın boyası koyu."
"kopmuyordu gözgüsünü yazgısı sanma hatasından hatalar kime sorarsan sor pek zarif duruyordu bahçe kapılarında"
~ismet özel
44 notes · View notes
muslumanincenneti · 6 months
Text
Tumblr media
14  - Abdullah İbnu Ömer İbni'l-Hattâb (radıyallahu anh)'ın anlattığına göre, bir adam kendisine: Gazveye çıkmıyor musun?" diye sorar. Abdullah şu cevabı verir: "Ben Hz. Peygamber (aleyhissalâtu vesselâm)'i işittim, şöyle buyurmuştu: "İslâm beş esas üzerine bina edilmiştir: Allah'tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed'in O'nun kulu ve elçisi olduğuna şehâdet etmek, namaz kılmak, oruç tutmak, Kâbe'ye haccetmek, Ramazan orucu tutmak".
 
Buhârî, İman 1; Müslim, İman 22 (.. ); Nesâî, İman 13, (9, 107-108); Tirmizî, İman 3, (2612).
#gazve #abdullah #ibni #ömer #hattab #peygamber #islam #beş #şart #esas #allah #tek #ilah #lailaheillallah #muhammed #kul #elçi #namaz #oruç #kabe #mekke #hac #iman #ramazan #oruç #hadis #günlükhadis #buhari #muslim #peygamber #islam #hadisler #hadiskitabı #kütübisitte #nesai #tirmizi #ebudavud #ibnmace #muhammed #muhammet #sallallahualeyhivesellem #amentü #amentübillahi
3 notes · View notes
denizeyuruyen · 2 years
Text
Tumblr media
"Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim takvim yapraklarının arasını dolduran nedir o katı şey ki gücü gönlün dağdağasını durultacak?"
- İsmet Özel - Amentü
35 notes · View notes
dusunebiliyorum · 2 years
Text
ben o yaşta koltuğumda kitaplar
işaret parmağımda zincir, cebimde sedef çakı
cebimde kırlangıçlar, çılgınlık sayfaları
kafamda yasak düşünceler...
14 notes · View notes
Text
"Dilce susup
bedence konuşulan bir çağda
biliyorum kolay anlaşılmayacak
kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın
yanık yağda boğulan yapıların arasında
delirmek hakkını elde bulundurmak."
5 notes · View notes
belkidebirharfimben · 10 months
Text
Amentünün gizli maddeleri...
"Ey ahmak nokta-i sevda! Hâlıkın ef'âli sana nâzır değildir. Ancak Ona bakar. Kâinatı senin hendesen üzerine yapmış değildir. Ve seni hilkat-i âlemde şahit tutmamıştır. İmam-ı Rabbânî'nin (r.a.) dediği gibi: Melikin atiyelerini, ancak matiyyeleri taşıyabilir." Mesnevî-i Nuriye'den. 
İnsanın İslam'la şereflenebilmesi için kendisini 'detaylaştırmaya' hazır olması gerekir arkadaşım. Evet. Bunda tereddüt ettiği ölçüde hidayetten uzaklaşır. Buna elverişli olduğu seviyede nasibi artar. Tevhidin 'başlangıç' beklentisi budur bizden: Madem ki, herşeyi yaratanın bir Zat-ı Samed olduğuna iman ettin, o halde sen artık bir detaysın. Yaratıcılıkta yerin yok. Yaratılanlardan birisin. Aslolanda yerin yok. Yansıtanlardan bir tanesisin. Gösterilen O, gösteren sensin. Gösterilen kendisini herşeyle gösterebilir. Gösterebilense herşeyi gösteremez. Bunu kabul etmek, yıllardır büyüttüğün iddiaların varsa içinde, hakikaten yürek ister. Ağrı dağının başından ta Konya ovasına düşmek gibi olur. Nasıl derinlik (yükseklik değildir o) korkusu olanlar aşağıya bakamazlar, çekinirler, başları döner; aynen öyle de; böylesi bir kibre sahip olanlar da İslam'ın güzelliğine bakmaya çekinirler. Davet ettiği şeyden uzaklıklarındandır korkuları. Hatta belki, tıpkı cahiliyede yapıldığı gibi, kelamullahı duyduklarında kulaklarını kapayarak kaçışırlar.
İnsanın iki 'fıtratı' vardır: 1) Üzerine yaratıldığı. (Gerçek.) 2) Kendisini alıştırdığı. (Sahte.) İnsanın iki 'kendisi' vardır: 1) Hakikatte olduğu. (Gerçek.) 2) Kendisini sanrıladığı. (Sahte.) Tamam. Kabul ediyorum. Yaşarken 'mış gibi'lere tutunmamak olmuyor. Zira sebepler dairesinde işler biraz böyle yürüyor. Tarlayı ekmezsen mahsûlünü alamazsın. Dersini çalışmazsan sınavını geçemezsin. 'Ben' demezsen yer, 'Benim' demezsen mülk, 'bence' demezsen mana tutamazsın. Hepsi doğru. Lakin bu 'sürece riayet' seni gerçekten 'yaratıcı' yapar mı? Yaratmak böylesine kolay birşey mi? Yahut daha ilerisini de soralım arkadaşım: 'Sürece riayet' dediğin de sadece 'duadan ibaret' birşey olmasın mı? Tek farkı: Bunların kabulü daha genel. Daha umumi bir şekilde, Allah, sebeplere riayet edenlerin istediklerini bağışlıyor. Mü'min-kâfir ayırmıyor. İşte bu 'kabul edilme sıklığı' da beşeri yanılgıya sokuyor: "Hep olduğuna göre belki de yaratan benimdir ha?" 
Halbuki birşeyin yaratıcısı olmak, vücudu için lazım herşeyin cümle detaylarına ilmen, iradeten, kudreten vâkıf, dahil ve hâkim olmaktır. (Elektriği yaratan lambanın düğmesine basan değildir yani.) Yani, onu, yokluğunda 'hiçten çıkarabilecek' durumda olmaktır. Her bilgisine sahip olmaktır. Her seçimini irade etmektir. Her sonucunu kudretle vücuda çıkarmaktır. Evet. Hiçten çıkaramayanlar yaratıcı sayılamazlar. Ancak emanetçisi sayılırlar mülkün. Arabayı kullanıyor olman seni yaratıcısı yapmaz. Galeri sahibi de 'Asıl yaratıcısı benim!' diyemez. Üretimi için gerekli elementleri yaratamayan firma da hakiki yaratıcısı değildir üstelik. Alınıp satılan yalnızca emanetçiliktir. Emanetçiler, emanetleri, başka emanetçilerle el değiştirirler.
Amentünün açık maddeleri olduğu gibi zımnında buyurduğu gizlileri de var. 'Emanetçiliğe iman' da bunlardan birisidir. Emanetçilik, 'sahiplik sanrısını' kırdığı gibi, 'merkezlik sanrısını' da kırar. Elhamdülillah. Doğrusu da budur zaten. Şeyler ancak onları yaratanın takdir buyurduğu merkeziyette şekillenirler. (Kadere imanın zımnında bu merkeziyet de vardır.) Hatta yaratılış sürecindeki şahitliklerimiz de, her nesnenin, sinesinden koptuğu şeyin yörüngesinde takılması şeklindedir. Dünya, güneşin sinesinden koptuğu için, onun merkeziyetinde döner. Güneş, her neyin sinesine aitse, ona ait bir yörüngede akıp gitmektedir. Çocuklar ebeveynlerinin yörüngelerindedirler. Telif müellifin yörüngesindedir. Sanat sanatkârının yörüngesindedir. (Onun kişiliği, kabiliyeti, kültürü, hayalleri vs. merkezinde şekillenir.) Bu yörünge-merkez düzeni, şecere-i hilkatin topyekün hayale geldiği bir zeminde, mekandan/zamandan münezzeh olarak elbette, Cenab-ı Hakkın takdirini varlığın merkeziyetine koyar. Varlık, Allah onların nasıl olmasını murad ediyorsa, o şekildedir. Ne yöne doğru akmalarını emretmişse oraya akmaktadır. Hangi kemali tayin etmişse oraya şevklidirler. Hakikatte durum, başkası teklif dahi edilemez şekilde, böyledir.
 Lakin hodbin için hakikat sanrısıyla sınırlanmıştır. Herşeyi kendi varlığıyla bildiği için (Ben yoksam benim için hiçbirşey yok!) bilmesindeki bu araçsallığını yaratıcılıkla karıştırmıştır. Tamam. Öyledir, kendisi varlığa çıkmasaydı, bilmesi gerekenleri bilemezdi. Dili olmasaydı tadamazdı. Kulağı olmasaydı duyamazdı. Gözü olmasaydı göremezdi. Tamam. Fakat bu araçsallıklarından hiçbirisi onu yaratıcı yapmıyor. Yapamaz. Neden? 'Nedenlerden bir neden' olmak 'nedenlerin tamamını hiçten çıkarabilmek' anlamına gelmiyor da ondan. Yani yaratılışın küçük bir detayı 'bütün detayların yaratıcılığı' yerine geçmiyor. Geçemez.  (Geçeceğini mâkuliyetini yitirmemiş hiçbir akıl kabullenmez.) Fakat bu mahiyette sanrılar aklî değil hevesîdir. Kolay bırakmaz. Kurtulamamak da insanı 'ait olmadığı bir âlemde yaşamak zorunda' bırakır.
Psikolojinin üç kurucu babasından biri sayılan Alfred Adler, İnsanı Tanıma Sanatı'nda, bu marazî durumun biteviye mutsuzluğun kaynaklarından birisi olduğuna dikkat çekiyor: 
"Kimsenin katlanamayacağı bir gerilimin içine sürüklenirler. Ayrıca başkalarıyla her karşılaşmaları onlar için olağanüstü bir olay olup çıkar. Birinin onlara seslenişi, yöneltilen bir söz, yergi veya yenilgi açısından yorumlanıp değerlendirilir hep. Aralıksız bir savaş sürer gider. Kendini beğenmişlik, hırs ve büyüklenme özelliklerini yaşam modeli yapanların önüne habire yeni güçlükler çıkarır bu savaş. Yaşamın gerçek sevinçlerinden yoksun bırakır. Çünkü, ancak koşullar benimsendiği zaman, yaşamın sevinçleri ele geçirilebilir. Bu koşulları bir kenara iten kimse, kıvanç ve mutluluğa götüren yolu, kendi eliyle kendisine kapatır. Başkaları için memnunluk ve mutluluk kaynağı herşeyden ister istemez el çeker. Düşler ve hayaller kurarak, başkalarından yüce ve üstün olduğu duygusunu yaşatır içinde, ama bu duygunun hiçbir yerde gerçekleştiğini göremez. Bir şekilde böyle birşeyle karşılaşsa bile saygınlığını yadsımaktan zevk duyan yeterince insan bulur karşısında. Bunu önleyecek hiçbir çare yoktur. Kimse bir kişinin üstünlüğünü benimsemeye zorlanamaz. Dolayısıyla, kendisini beğenmiş kişiye, kala kala kendisi hakkında vereceği tümüyle kesinlikten uzak ve büyüklenmeyle dolu yargısı kalacaktır." 
Bediüzzaman da Hakikat Çekirdekleri'nde şöyle birşey söylüyor arkadaşım:
"Her adam için, heyet-i içtimaiyede görmek ve görünmek için mertebe denilen bir penceresi vardır. O pencere kamet-i kıymetinden yüksek ise, tekebbürle tetâvül edecek. Eğer kamet-i kıymetinden aşağı ise, tevazu ile takavvüs edecek ve eğilecek, tâ o seviyede görsün ve görünsün. İnsanda büyüklüğün mikyası küçüklüktür, yani tevazudur. Küçüklüğün mizanı büyüklüktür, yani tekebbürdür."
Kibir yorucudur. Bütün bir hayatı 'rol kesme'ye dönüştürdüğü için yorucudur. Zıplayarak yaşamak kanguru olmayanı yorar. Yorgumluğumu biraz da buradan tartmaya başladım şimdilerde arkadaşım. Hatta, sadece kendiminkini değil, neslimin yorgunluğu da. Elimizi korkak alıştırmayalım. Daha büyük resme de bakmaya çalışalım. Herkes yorgun. Ahirzamanın herkesin omuzlarına yüklediği bu türden bir yorgunluk var. Evet. Biz olmadığımız şeyler gibi görünmeye çalışıyoruz. İmajı hakikatten daha çok önemsiyoruz. 
Hediyeleri üzerinden hediye sahibine karşı iddialara girişmişiz. Bahşedilenler Karun gibi bozmuş bizi. Âlemlere 'Âlemler Rabbi'nden başka merkezler atıyoruz. En başta da kendi merkeziyetimiz var elbette. En büyük kıyak(!) yine kendimize. Birşeyi arzuladığımız zaman herşey çekilip yol versin bekliyoruz. Hem de değerimizi bilsin. Saygıda kusur etmesin. Bizi övsün. Hâşâ, Allah'ı bıraksın da, yalnız bize hamdetsin. Bizden bahsetsin. Biz güneş olalım da herşey gezegenimiz olsun. Fakat hakikatte hiçbir zaman böyle olmuyor tabii. Âlemler, bizim gibi hadsizler rağmına, Âlemler Rabbinin takdiri etrafında dönüp duruyorlar. Maşaallah. O ne buyurursa onu yapıyorlar. O emretmişse bize yol veriyorlar. Menetmişse kapıyorlar. Eğer sahte/kurgu merkeziyetimizi terkedip hakiki merkeze bağlansak kardeşleşeceğiz. Yörünge kardeşliği bizi birleştirecek. Bu kardeşliği küçümsediğimiz için şeyler sayısınca hasım sahibi oluyoruz. Hüznümüz de buradan kaynıyor. Tatsızlığımız da buradan. Yorgunluk da hakeza... Akıntıya karşı yüzen elbette çabuk yorulur arkadaşım. Suç akıntıda değildir. İçimizdeki sürtünme katsayısı arttıysa, ilk bakmamız gereken yer burası olabilir, vesselam.
0 notes
sebperest · 2 years
Text
youtube
Fosforlu Kalem'de Sezai Karakoç merhumun Diriliş Neslinin Âmentüsü'nü de misafir ettik. Cenab-ı Hak kabrini pürnur eylesin. Âmin.
0 notes
anonimbeyy · 1 year
Text
Seccâde tefekkürleri
Mânâ, maddeden kıymetlidir. Evet, hocalarım seccade üzerine bağdaş kurmuşken edindiğim bu tefekkürümü sizlerle paylaşmak istiyorum. Mânâya dikkat kesilmek, kâşifi olmak o kadar önemlidir ki Mânâ ile kainata bakmayan gözleri vardır ama görmezler hitabı altında ezilmeye mahkumdur.
Mânâdır hayata kıymetini veren. Kolunuza şakayla vuran arkadaşınızı sizi darp etmek için kolunuza yumruk sallayan birinden ayıran mânâsını okumanızdır. Yoksa olaya yumruğun hızını hesaplayan bir fizik formülü uzerine bakan bir gözlemci edasıyla yaklaşmanız sizi bütün olaydan bihâber kılar.
İşte kâfir ile mümini ayıran yegane olay budur. Kâfir örten demektir lügâtçe, konuyla bağdaştırırsak neyi örten derseniz? -Mânâyı derim. Bu ince çizgiyi yakalarsanız eğer anadoluda okuma yazma bilmeyen bir teyzenin , hardwarda deney yapan bir profesörden daha âlim olduğunu anlarsınız.
Size birisi çiçek verdiğinde , çiçeği gözlemleyip ona kromoplastın renk verdiğini bilmenizden çok size çiçek veren kişinin sizi sevdiğidir, bu mânâsıdır asıl verilmek istenen mesaj. Şimdi bu perspektifle kâinata bir seyirci edasıyla yaklaş. Ya biz modern bilim çağıyla övünüyorken, asıl mesajı (mânâyı) şimdiye kadar kaçırdıysak?
Neden devamlı müşahedede bulunan bir seyirci olmalıyım dersen, derim ki; "Amentü" demiyoruz "eşhedü" diyoruz bu ince ayrım çok şey ifade etmeli bizler için. Secdede her oturuşta tahiyyatın sonunda şahitliğimizi yeniliyoruz, peki secdeden kalktığımızda gerçekten şahit oluyor muyuz?
55 notes · View notes
aysimannsblog · 1 year
Text
Hediyemizdir herkese tanıdığınıza atabilirsiniz
100 bin hatim
100 bin yasin
100 bin mülk
100 bin nebe
100 bin fetih
100 bin vakıa
100 bin rahman
100 bin kafirun
100 bin muzemil
100 bin amenarasul
100 bin naziat
100 bin kalem
100 bin cuma
100 bin nuh
100 bin kıyamet
100 bin teğabun
100 bin haşr
100 bin taha
100 bin mümin
100 bin maun
100 bin secde
100 bin duhan
100 bin münafık
100 bin şura
100 bin meryem
100 bin nebi
100 bin mübin dua
100 bin sakine
100 bin leyl
100 bin şems
100 bin nariya
100 bin harş
100 bin muhammed
100 bin fil
100 bin duha
100 bin tebbet
100 bin kehf
100 bin alak
100 bin eliflam
100 bin mürselat
100 bin levenzelna
100 bin kureyş
100 bin fussilet
100 bin hümeze
100 bin tekasur
100 bin bakara
100 bin karia
100 bin adiyat
100 bin kadir
100 bin tin
100 bin kenzülarş
100 bin hucürat
100 bin fecr
100 bin ali imran
100 bin tahhiyat
100 bin furkan
100 bin necm
100 bin nuh
100 bin beyyine
100 bin şehidallahu
100 bin kalem
100 bin zilzal
100 bin abese
100 bin insan
100 bin beled
100 bin lokman
100 bin tekvin
100 bin hacet dua
100 bin ismi azam
100 bin mübin dua
100 bin imam azam
100 bin yasin dua
100 bin hatim duası
100 bin yunusun dua
100 bin hamd dua
100 bin muhafaza dua
100 bin fatiha
100 bin ihlas
100 bin ayetel kürsi
100 bin kevser
100 bin inşirah
100 bin asr
100 bin nasr
100 bin felak
100 bin nas
100 bin ettehiyyat
100 bin amentü
100 bin la yestevi
100 bin salavatı fatih
100 bin istiğfar
100 bin esmaül hüsna
100 bin subhanallah
Hibe ettim
bütün herkese hediyedir Allah kabul etsin sizde 3 ihlas 1 fatiha okuyup AMİN deyin bütün geçmişlerimize hastalarımıza derdi olanlara niyetlenip hediye edin ne kadar hediye o kadar cok dua demektir inşallah bu 100 binleri binlerden yukarı çıkacaktır hafızlık öğrencilerimizden gelmiştir paylaşalım daha da çoğalsın istedik.Rabbim okuyanlardan da okutanlardan da amin deyip paylaşanlardan da dünya ahiret razı olsun inşaallahurahman.
56 notes · View notes
nazenderr · 2 years
Text
Bi' lodos lazım şimdi bana bi' kürek bi' kayık bi' İsmet Özel bi' Amentü...
Kendimce, kederimce, ruh halimce, yürek dilimce, kelimelere aktarabildiğim anlam yüklemince.. Nece olursa, hangi dilde okunursa veya anlaşılırsa... Kendime ait bu sayfamda bana çok yer veririm daha... İyi ki kelimer, şarkılar, şiirler ve o güzel adamlar var. İyi ki... 📝
51 notes · View notes
mnsrykt · 1 year
Text
"İman edeceksiniz, dendiğinde bunun, hayatın orada bitip Medine 'de başlayacağı anlamına geldiğini biliyorlar. Mesela Ebu Zer ile Bilal radıyallahu anh tartışıyorlar, Ebu Zer'e ithamı ne oluyor Efendimiz'in: 'Hâlâ cahiliye kalıntısı mı!?' Çünkü iman, insanları renklerine göre ayrı tutmaya veda etmeyi gerektiriyordu. Bu nedenle imanı, ince harflerle yazılmış bir kontratı imzalamak değil, göklerdeki bir yıldızı izler gibi maddeleri izlenebilecek şey olarak görmek gerekiyor. Allah, melekler... Bunları saymak çok kolay. Önce hangisini sayacaktın; çok da önemli değil. Ama bir mü'minin, sabahleyin ezan okunduğunda, vaktin geçmek üzere olduğunu yani kalkmazsa namazın kazaya kalacağını saate bakarak anladığında, meleğin de yanı başında elinde defterle beklediğini hissediyor ve bu melek beni yazacak diye hemen kalkıyorsa 'Amentü billahi ve melaiketihi..' var demektir."
28 notes · View notes
savasbitti · 4 months
Text
"İnsan eşref-i mahlûkattır derdi babam bu sözün sözler içinde bir yeri vardı ama bir eylül günü bilek damarlarımı kestiğim zaman bu söz asıl anlamını kavradı geçti çıvgınların, çıbanların, reklamların arasından geçti tarih denilen tamahkâr tüccarı kararmış rakamların yarıklarından sızarak bu söz yüreğime kadar alçaldı damar kesildi, kandır akacak ama kan kesilince damardan sıcak sımsıcak kelimeler boşandı aşk için karnıma ve göğsüme ölüm için yüreğime sürdüğüm eczâ uçtu birden aşk ve ölüm bana yeniden su ve ateş ve toprak yeniden yorumlandı.
..."
24 notes · View notes
denizeyuruyen · 2 years
Text
"Dilce susup bedence konuşulan bir çağda biliyorum kolay anlaşılmayacak kanatları kara fücur çiçekleri açmış olan dünyanın yanık yağda boğulan yapıların arasında delirmek hakkını elde bulundurmak"
- İsmet Özel
14 notes · View notes
dusunebiliyorum · 2 years
Text
Hangi cisimdir açıkça bilmek isterim
takvim yapraklarının arasını dolduran
nedir o katı şey
ki gücü
gönlün dağdağasını durultacak?
18 notes · View notes
reyliika · 11 months
Text
7 notes · View notes
birbeyefendii · 11 months
Text
" Ey falanca! Yatağına girdiğin zaman şöyle de : ' Allahümme eslemtü nefsi ileyke ve veccehtü vechi ileyke ve fevveztü emri ileyke lâ melcee velâ menca minke illâ ileyke amentü bi kitabikellezi enzelte ve bi nebiyikellezi erselte .' ( Allah'ım, nefsimi sana teslim ettim , yüzümü sana döndüm,korkum da, ümidim de senden olduğu için her işimi sana havale ettim , senden kaçıp sığınılacak, başvurulacak merci senden başkası değildir, indirdiğin kitaba ve gönderdiğin Peygambere iman ettim.) O gece ölürsen doğduğun zamanki gibi günahsız olarak ölürsün, eğer sabaha çıkarsan hayırlı bir sabaha erersin ."
3 notes · View notes