Tumgik
#abd başkanı eski
baybaykus · 13 hours
Text
Hatırlamak da fayda var
MHP'Lİ YÖNETİCİNİN İTİRAFLARI
MHP Ankara eski il yönetim kurulu üyesi Mehmet Sakarya'nın kaleminden:
BİZ UYUDUK...
ABD 2002 yılında ülkemizi işgal ettirdi.
Kime mi?
TC kimliği taşıyan, fakat aslında fanatik Türk düşmanı olan mollalara!
Hafızanızla zaman tüneline girin, yaşadıklarımızı bir film gibi seyredin!
* Hafızın şiir okuması ve göstermelik kodese aldırılması... Mağdura bu millet bayılır...
* ABD yani CIA bizi bizden iyi tanır...
* Ben o sırada MHP Ankara İl yönetimindeydim, Bahçeli ani kararla istifa ettirildi, Hükümet yıktırıldı.
* İstifa haberi geldiğinde, İl yönetimi toplantıdayız, Dedim ki,
- Herkes intihar edebilir, Genel başkanımız da siyaseten intihar etmiştir, yalnız partiyi de peşinden sürüklemiş. Onu da öldürmüştür"
Başkan Yaşar Yıldırım kireç gibi oldu.
- Abi ipimizi çekiyorsun, dedi...
- Başkan, benim ipim yok, 1966 yılından beri bu hareketin içindeyim.Her düşündüğümü söylerim... Rahmetli Başbuğumun döneminde de böyleydim, dedim.
Dediğim çıktı,
Bahçeli'nin İsifasıyla hükümet yıkıldı, seçime gidildi... MHP barajın altında kaldı...
Arapçı, daha doğrusu ABD'nin adamları kazandı...
ABD, FETÖ, CIA, Yerli işbirlikçileri elele verdi.
Önce askeriyeyi çökerttiler. En korktukları kesim oydu...Ergenekon, Balyoz filan derken, bütün paşalar kodese tıkıldı.
Kozmik Odaya girildi. NDevlet sırları işportaya düştü...
Laik rejim yanlılarını safdışı bırakmaları
6 -7 senelerini aldı...
Adliyeyi, Mülkiyeyi ve Askeriyeyi ele geçirdiler...
Ondan sonra yavaş yavaş,
ABD uzmanlarının planlarına göre, İşgal kimseyi ürkütmeden devam ettirildi.
TC kaldırıldı - İki üç bağırdık bitti...
"NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE " tabelaları söküldü Vatanın dört yanından...
Kem küm ettik, kapandı gitti konu...
ANDIMIZ kaldırıldı okullardan...
İki üç bağırdık, Üç beş dava açtık...
Ele geçirilmiş yargı mollaya destek oldu...
Bir Yunan mahkemesi olsaydı, o da böyle karar verirdi...
Bu arada vatan toprakları satılmaya başlandı... İmar ve ihale dümenleriyle,
Mollalar sıfırlanamayacak servetler edindiler...
Vatandaşlık dağıttı Arapçı mollalar...
Her gelene pasaport dağıttılar...
ABD emriyle Suriye'ye girdik... Çünkü Linda'lar, Jane'ler Irak'ta çocukları Coniler ölünce isyan etti...ABD Başkanları Linda'dan, Jane'den çok korkar...
Bu nedenle baştan bağladığı mollaya
"Suriye'ye gir" emri verdi...Yüzlerce Mehmetçik şehit oldu... Bizde de Helga olsaydı, "Emevi Camisi başınıza yıkılsın, ülkede cami mi kalmadı, hepsi boş duruyor" derdi.
"Fantaziniz için benim yavrum toprağa düştü" Diyerek yeri göğü inletirdi..
Fakat bizim Ayşe, Fatma :
"Ben şehit anası oldum" diye, için için gurur duydu...Çünkü cahildi. Onu kandırmak
bir bebeği kandırmaktan kolaydı...
Eline Kuranı alan bayrak asılmış
gecekondu evine gitti. İki ayet okudular,
Bu zavallılar hüngür hüngür ağladılar!
Bu arada Yunan adalarımıza el koydu...
Ses eden oldu mu? İki emekli subay feryat etti...Kimse ortalığı ayağa kaldırmadı..
Devlete, devlet ve Türk düşmanlarını doldurdular,
Diplomatları kovup yerlerine imam atadılar...
Bu arada Suriye'den ülkemize
Çapulcu akını başladı...Gelenlere sordu gazeteci:
- Nasıl geldiniz, diye, Suriyeli dedi ki:
- Bize 'kalkın Türkiye'ye gidiyorsunuz
herşeyiniz hazır orada,
çok rahat yaşayacaksınız' dediler, getirip bıraktılar buraya!.
Kimse ağzını açmadı...Mollalar ortalığa velveleye verdi, "Bunlar Ensardır bağrımıza basalım" diye..Cahil kesim anında yuttu bu dümeni... Şu anda 8-10 milyon yabancı, Ülkeye dolmuş durumda. Her an bir olay patlayabilir...
BOP haritasını gördünüz Güneydoğu BOP içinde... Şimdi oralara Arap dolduruldu ki,
düğmeye basınca isyan çıkacak, O topraklar elimizden uçup gidecek!
ABD emriyle orduya operasyon çektiler..Ordu mevcudunu yarıya indirdiler ki,
yarın ülkede bir kalkışma olursa, halimizi düşünün!
Hatay Belediye Başkanı feryat ediyor
"Şehir elden gitti" diye...
Kimsenin umurunda değil... ABD emriyle Suriyelileri yurda sokan molla ne diyor,
- Suriyelileri göndermeyeceğiz...
Senin öyle bir iraden olamaz ki! Sen ABD ne derse onu yapmaya mecbursun.
3 notes · View notes
daldaloglu · 7 months
Text
Canını seven okusun!
Sevmeyen okumasın!
Hatırlatmak bizden!
Uymak sizden!
HAYDİ BİSMİLLAH !!!!!
İnsanlığa saygılı olan yetkilinin 1992’den beri anlattığı gerçekler günümüzde tıp dünyasında da yankı bulmaya başladı.
Kemoterapinin sağlam hasta bütün hücreleri öldürdüğünü kansere çare olmadığını doğal ve iyi beslenme ile bağışıklık sistemimin güçleneceğini Allah Teala’nın lutfettiği sebze ve meyvelerle tüm hastalıkların şifa bulacağını İnsanlığa saygılı olan yetkilinin bilgilendirmesinden öğreniyoruz elhamdulillah.
Bizlere uygulamak ve insanlığa ulaştırmak düşer inşallah.
İnsanlığa saygılı olan yetkilinin Sohbetlerini dinleyenlerin çok iyi bildiği doktorların yeni ulaştığı bilgiyi paylaşıyoruz.
*☘️KANSER ve İLACI☘️*
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
*Prof. Dr. A. Vural Cengiz*
*Gurbetteki Bilim Adamları Derneği Başkanı. ABD.*
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
*2018 yılında Amerika ve Japonya’dan iki bilim adamı, “immüno-onkoloji” olarak adlandırılan yeni bir onkoloji tedavi yöntemi için tıpta Nobel Ödülü aldılar.*
*Bu, yakın bir gelecekte korkunç kanser hastalığının, evde nezle gibi tedavi edilebileceği anlamına geliyor!*
*Bu, bir zamanlar tedavi edilemeyen ve bir çok kişinin korkunç acılar içinde ölümüne sebep olan iskorbüt hastalığı gibidir.
İskorbüt tedavi edilemiyordu ve her hangi bir ilacı yoktu, ancak daha sonra , bu hastalığa C vitamini eksikliğinin yol açtığı ortaya çıkmıştı.
Bugün iskorbüt hastalığına hiç kimse yakalanmıyor.
Öyle görünüyor ki, korkunç ve ölümcül bir hastalık olan “kanseri” de aynı kader bekliyor.*
*Kanserin nedeni, işlenmiş gıdaların kullanımı ve vitamin eksikliğidir.*
*İnsanların bunu önceden bildiği, fakat kâr etme tutkusundan dolayı sessiz kaldığı düşünülünce dehşete kapılmamak mümkün değil.
Bu gün, aldığım bilgiye karşı farklı tutum gösterilebilir, ancak ben sadece sizinle paylaşmak istedim:*
*Unutmayın : “Kanser” denen bir hastalık yoktur. Kanser, sadece B17 vitamini eksikliğinden başka bir şey değildir.*
*🔸 Ağır yan etkileri olan kemoterapi, ilaç tedavisi ve ameliyatı kabul etmeyin!*
*🔸 Eski zamanlarda denizcilerin iskorbüt hastalığından müzdarip olduklarını hatırlayın, bir çok kişi bu hastalıktan ölüyordu! Bazı kişiler de bundan sürekli kazanç elde ediyordu.*
*🔸 Daha sonra ise iskorbütün sadece C vitamini eksikliğinden kaynaklandığı ortaya çıktı. Yani bu bir hastalık değildi!*
*🔸 Kanser de aynı şey. Sömürgeciler ve insanlığın düşmanları tam bir kanser endüstrisi inşa ettiler ve çok büyük paralar kazanıyorlar.*
*🔸 Onkoloji endüstrisi II. Dünya Savaşından sonra büyümeye başladı.
Kanserle mücadele etmek için her hangi bir prosedüre, tedavi kürlerine ve masraflara gerek yok!
Bunların hepsi, sömürgecilerin ceplerini doldurmak içindir, çünkü kanser tedavisi uzun zaman önce bulunmuştur.*
*🔸 Kanserin önlenmesi ve tedavisi hakkında bilmemiz gerekenler:*
*Kanser sadece B17 vitaminin eksikliği olduğundan, her gün 15-20 kayısı çekirdeği tüketmemiz yeterli olur.*
*🔸 Buğday filizi (tomurcukları) yiyin.*
*🔸 Buğday filizi müthiş bir kanser ilacıdır. Bu, tüm kanser önleyici maddelerin en güçlüsü olan sıvı oksijenin ve laetril’in en iyi kaynağıdır.
Bu madde, B 17 vitaminin (amigdalin’in) özüdür ve elma çekirdeklerinde bulunur.*
*“Kanserin Ölümü” adlı kitabında Doktor Harold Manner, letril’in etkisinin kanser tedavisinde % 90’ın üzerinde olduğunu yazmıştır!*
*🔸 Amygdalin (B 17 Vitaminin) kaynakları:*
*🔸 Tohum veya meyve tohumları doğadaki B 17 vitamininin konsantrasyon halidir. Bu, elma, kayısı, şeftali, armut ve kuru erik çekirdeklerini kapsıyor.*
*Fasulye filizi, mercimek filizi, lima fasülyesi ve bezelye gibi baklagiller ve tahıllar.*
*🔸 Acı badem (doğada en zengin B 17 vitamini kaynağı) ve Hint bademi.*
*🔸 Her türlü dut, yabanmersini, ahududu ve çilek.*
*🔸 Susam ve keten tohumu.*
*🔸 Yulaf, arpa, kahverengi pirinç, buğday, darı, keten ve çavdar.*
*Bu Vitamin ayrıca mayada, ham pirinçte ve balkabağında bulunur.*
*🔸 Kanser karşıtı ürünlerin listesi ���
*Kayısılar (çekirdekler). Diğer meyvelerin çekirdekleri / tohumları:*
*1⃣. Elma.*
*2⃣. Vişne.*
*3⃣. Şeftali.*
*4⃣. Kültür eriği.*
*5⃣. Erik.*
*6⃣. Armut.*
*7⃣. Lima fasülyesi.*
*Bulaşık deterjanın ve sıvı sabunun parçacıklarının vücuda girmesi, kanserin başlamasının ana nedenidir.*
*🔸 Bulaşıkları ne kadar iyi durulasanız durulayın, ufak bir deterjan parçası bulaşıkların üzerinde kalır ve vücudunuza girer.*
*🔸 Bu zararlı maddeleri tamamen hayatınızdan çıkartmak istemiyorsanız, bunun da basit bir çözümü var.*
*🔸 Bulaşık deterjanını (ve sıvı sabunu) sirke ile 50: 50 oranında karıştırın. İşte bu kadar!*
*Artık asla kansere yakalanmayacaksınız!*
*Dondurulmuş limonlar - kansere çaredir*
*Bunu bilmiyor muydunuz?*
*Restoranlar ve kafelerdeki birçok uzman, tüm limonları kullanır veya tüketir ve hiçbir şeyi boşa harcamazlar.*
*Bütün limonu israf etmeden nasıl mı kullanabiliriz?*
*Son derece basit!*
*Yıkanmış limonu buzdolabınızın dondurucusuna koyun. Limon dondurulduktan sonra rendeyi alın, tüm limonu rendeleyin (kabuğunu soymadan) ve yemeklerin üzerine serpin.*
*Limonu sebze salatalarına, dondurmaya, çorbalara, pilav ve bulgura, makarnaya, spagettiye, pirince, suşiye, balık yemeklerine vs… katın. Bu liste sonsuza kadar devam edebilir.*
*Tüm yemekler beklenmedik bir şekilde, daha önce hiç tatmadığınız lezzetli bir tada sahip olacak. Genellikle limon denince, sadece limon suyu ve C vitamini akla geliyor.
Şimdi Limonun Sırrını öğrendiğinize göre, limonu, bir bardak hazır erişte çorbasında bile kullanabilirsiniz.*
*Kabuğu atmayı önlemenin ve yemeklere yeni bir lezzet katmanın haricinde bütün limon kullanmanın temel avantajı nedir?*
*Limon kabuğu limon suyundan 5-10 kat daha fazla vitamin içerir. Ve siz genellikle kabuğu atıyorsunuz.
Ancak şimdi, basit bir şekilde tüm limonun dondurulması ve ardından yemeklerin üzerine serpilmesi işleminin ardından tüm bu besin maddelerini tüketebilir ve daha sağlıklı olabilirsiniz.
Limon kabuğu, vücuttaki toksik elementlerin yok edilmesinde güçlü bir indirgeyici ajandır.*
*Yıkanan limonu dondurucuya koyun ve ardından her gün yemeklerin üzerine rendeleyin. Bu, yiyeceklerinizi daha lezzetli, hayatınızı daha sağlıklı ve daha uzun hale getirmenin anahtarıdır!
Bu Limonun muhteşem Sırrıdır!*
*Limon (Citrus), kanser hücrelerini öldüren harika bir üründür. Ayrıca kemoterapiden 10.000 kat daha güçlüdür.*
*Böylece, limon kabuğunun hoş aromasının yanı sıra, limon suyundan 10 kat daha fazla vitamin içerdiği ve vücuttaki toksik elementlerle savaşmaya yardımcı olduğu ortaya çıkmıştır. Fakat en önemlisi, limon kanser hücrelerini öldürmektedir.*
*Neden biz bunu bilmiyoruz? Çünkü büyük şirketler, onlara inanılmaz kârlar getiren sentetik analogların üretimi ile ilgileniyorlar.
Gelirlerini tehlikeye atmamak için, limonun mucizevi özelliklerini gizli tutuyorlar.*
*Limon ağacının bileşenleri, kanser hücrelerinin büyümesini yavaşlatmak için yaygın olarak kemoterapide kullanılan Adriamycin’den 10.000 kez üstündür.
Ve en önemlisi, limon özü ile yapılan terapi sadece kötü huylu hücreleri yok eder.*
*Yan etkisi olmadığı için limonları dondurun, rendeleyin ve sağlık için tüketin!*
*Bu bilgilerin kaynağı heyecan vericidir.
Bu bilgiyi, 1970’ten bu yana 20’den fazla laboratuvar testinin yapıldığını ve basit limonun, kolon, meme, prostat, akciğer ve pankreas kanseri gibi 12 türdeki kanser hücresini öldürdüğünü söyleyen, dünyanın en büyük ilaç üreticilerinden biri verdi…*
*Ve daha da şaşırtıcı olan, limon özü ile yapılan tedavi türü, yalnızca malign kanser hücrelerini yok eder ve sağlıklı hücreleri etkilemez.*
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Bu mesajı sana yakın ve sevdiğin herkese gönder. Tüm ülkenin nüfusunun sağlıklı olması dileği ile!
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Allah cümle hastalara hayırlı şifalar ikram ve ihsan eylesin.
Hasta ziyaretini ihmal etmeyelim!
Hastadan dua istirham edelim ve dua edelim!
Hastaya Peygamberimizin duası gibi “Rabbımız iki hayırlısından birini nasip etsin” duası ve benzeri sözcüklerle bizde içtenlikle dua edelim!
17.09.2023
2 notes · View notes
yavuzbay-fan · 2 years
Text
Tumblr media
ANLAYANA
AHTAPOTUN SEÇİMİNDE:
7 Kasım 2020
TÜRKİYE İÇSEL YANSIMASI.!
Joe Biden,
12 Eylül 1980 darbesinden..
..!.?. Bir süre önce.!
ABD'nin Türkiye'den askeri taleplerini.?
Senato adına iletmek üzere..
Ankara’ya geliyor...
(Talepler yerine getirilmeyince de!!..
"Bizim çocuklar Görevinde!"
İcraatı Tam Yol!)
AMERİKANO <> AHTAPOTİZM
ABD DURUMU.?
■ KAYBEDEN; ÖTEKİLEŞTİREN;
Trump Neden Kaybetti?.
EN ÖNEMİNDEN.!
- Toplumu kutuplaştırma konusunda,
'Deli Trump'
Çok başarılıydı.
EN DEĞERSİZİNDE.!
- Muhteris politikacı olduğundan..
- Kavgacı zihniyetinden..
- Mezhepçi dinci kafadan..
- Çoğunlukçu ilkellikten..
- Adalet yerine,
Nefreti tercih eden vandallık kaybetti…
- Hırsızlık kaybetti…
- Vahşi, ilkel, devlet kapitalizmi kaybetti.
● KAZANAN; BİRLEŞTİREN;
(Bush/Obama/İllüminati)
AmerikaNoNun,
46. Başkanı Joe Biden
46. Başkan Yard. Kamala Harris..
Yardımcısına DİKKAT!
ÇOK EDİNİZ.!!
- Siyahi değil, Tam bir Hintli.
(Hint Kökenli)
- 55 yaşındaki Kamala Harris'in..
Zenci değil Hint kökenli olduğu.
Baba Jamaikalı ekonomi profesörü,
Anne Hindistan kökenli bilim kadını.
O yüzden derisinin rengi farklı.!
- Tam bir Solcu.
- Tam bir İdealist.
- Tam bir Hukukçu.
- Tam bir Türkiye karşıtı!?
Seçimdenn sonraki,
İlk cümlesine dikkat edin.!
"Başardık Joe"
(Dikkat ediniz!
'Sayın Başkanım' Demiyor!..)
▪Bunu bir kenara not edin!..
AmerikaNoNun İlk Siyahi Başkanı;
Barack Obama'nın..
Yardımcısı Biden..
Obama himayesinde..
BİRE BİR;
Sekiz yıl çıraklık, kalfalık, ustalık
Ahtapotluğunda yetişen Biden!
Şimdi İse,
Kamala Harris..
AmerikaNoNun ilk Melez..
Başkan yardımcısı oldu.
California Eyaletinin;
İlk kadın baş savcılığı da yapan..
Harris,
Diasporanın 1915 olaylarının..
ABD tarafından,
Soykırım olarak tanınmasını isteyen..
Önergeyi Senato'ya sunan isimdir.
Yani,
Sözde Diasporanın Azılı Savunucusu.?
▪Bunu da bir kenara not edin!..
- Başkan Biden İrlanda asıllı,
Asıl adı;
Joseph Robinette Biden Jr. Olan,
46. Başkan İrlanda kökenli,
Koyu bir Katolik.
- Tam bir İlluminati cemiyeti üyesi.
- Tam bir politika Duayeni.
- Tam bir Amerika Terminatörü.
- Tam bir Putinizm Düşmanı.
Eski Başkanlar..
Oğul Bush ve Obama'nın..
Politik AKIL Hocası..
- Yapacağı Başkanlıkta da..
Perde arkası Gölge Başkan;
Obama olacaktır.▪ Bunu Daha Önemlice,
Not Ediniz!.
- Kamala Harris Gel­ecek de..
ABD nin Başkanıdır.!
Hem Ülkesini..
Hemde Dünya Ülkeler­ini..
Siyasi, Silah, Aske­ri, Kapital, İlaç..
Stratejik Uygulamal­arla..
Çelik yumruk olacak­tır.
☆ TÜRKİYE ÜZERİNDEN;
Bulunduğumuz Coğraf­ya da..
AmerikaNoNun..
Rusya ile ilişkiler, S-400,
Karadeniz, Kafkasla­r, Orta Asya,
Ege, Yunanistan, Kı­brıs, AB..
Suriye de, Irak, Ka­tar’daki üsler..
İran, Libya, Somali, Balkanlar..
Ilımlı/Ilımsız İsla­mcı ilişkiler..
FETÖ, Zarrab, Halk Bankası..
Her koldan stratejik yaptırımlar.!?
☆ YENİ Politikanın Merkezinde;
İçsel demokrasi, in­san hakları,
İfade ve basın özgü­rlüğü konuları…
YİNE,
TÜRKİYE DEVLETİ ola­cak.
- Olumlu, olumsuz, direkt..
Ya da dolaylı olara­k.
- Kesinkes Kuzey Su­riye de..
Belirlenen bölgede özerkliktir.
YANİ,
Kuzey Irak da;
Barzan Uydusu.
Kuzey Suriye de;
Kobani Uydusu.
▪Bunu daha da.!
Not Ediniz!..
BUGÜNE KADAR OLAN,
PROJELERİ KAPSAMIND­A;
'Mahşerin' emperyal­ist devletleri.
• Geçen y.y. da;
İngilizler Yunanist­anı,
Bize saldırtmıştı..
• Bu y.y. da;
AmerikaNonun..
Mısır, Suud, BAE ve Yunanistanı,
Bize saldırtma çaba­sıydı.
• Bu büyük savaş-lar­ını..
Türkiye Devleti'nin Üzerinden;
TÜRKİYE'NİN; Doğudan değil.?
Batıdan; Ege ve Doğu Akdeniz..
Bölgelerinde olacak­tır.
YANİ,
Ypg/Pyd Ve Doğu Akd­eniz de.!
NATO da dahil.!
ÇÜNKÜ,
ABD ve bölgesel müt­tefikleri ile..
'Doğu Akdeniz ve Ege Denizi'
ÜZERİNDEN;
"TERÖR SEL SAVAŞLAR"
"BÜYÜK SAVAŞ"
Hazırlığı bir planın olabilmesini..
AmerikaNo;
Devam ettirecek mi?
Bundan Sonrası Şudur!
>Eğer Biden, Erdoğa­n’a yüklenirse;
Putin’in işi daha kolaylaşır.
>Eğer Biden, Türkiye­’nin öneminde,
Erdoğan’la dost olm­aya çalışırsa;
Bu defa da Putin zo­rlanır.
DAHA Açıkçası;
Türkiye/Erdoğan'ın..
Sağında; Ahtapotizm AmerikaNo!
Solunda; Moskof Put­inizm!
O ZAMAN?
GÖRÜP; YAŞIYACAĞIZ!­.?
YAŞAYIP; GÖRECEĞİZ.­!?
5 notes · View notes
malumatfurusorg · 2 years
Text
Trump'ın "Türkler Öğle Yemeğine Çıkar Gibi Savaşa Çıkıyor" Dediği İddiası
Trump’ın “Türkler Öğle Yemeğine Çıkar Gibi Savaşa Çıkıyor” Dediği İddiası
Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın “Türkler Öğle Yemeğine Çıkar Gibi Savaşa Çıkıyor” Dediği İddiası Yanlış Çeviri Ürünü   Eski ABD Başkanı Donald Trump’ın 14 Ekim 2019 tarihinde katıldığı Fox TV yayınında Türkiye’nin Barış Pınarı Harekatı’na yönelik yorumda bulunurken “Türkler öğle yemeğine çıkar gibi savaşa çıkıyor.” ifadelerini kullandığı ileri sürülmüştü.   Yeni Şafak:   “📌ABD Başkanı Trump…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
turkudostu61 · 2 years
Text
YANIT BEKLEYEN TARİHİ SORULAR (Dr. Vecdet Öz)
- Devlet Bahçeli’nin ölçüsüz Tayyip Erdoğan düşmanlığı bir anda nasıl vazgeçilmez bir hayranlığa dönüştü? - “Ergenekon’un savcısıyım” diyenler neden bir anda çark etti?
- Ergenekon tutuklusu Doğu Perinçek’in kronik Tayyip Erdoğan düşmanlığı bir anda nasıl “Tayyip Bey desteklenmelidir” söylemine dönüştü? - “BOB eş başkanıyım” diyen biri bir anda nasıl Rusya dostu olabildi?
- Açılım ve demokratikleşme süreci, akil adamlar safsatası nasıl oldu da bir anda ortadan kalktı? - Sınırda teröristlere tören düzenleyen bir zihniyet nasıl oldu da bir anda sınır ötesi terör avı başlattı?
- Daha düne kadar ülkücülere ağza alınmayacak sözler sarf eden,her türlü milliyetçiliği ayaklar altına aldık diyenler nasıl oldu da milliyetçi oluverdi? - “Hoca efendi”deyip gözyaşı dökenler bir gecede nasıl oldu da fikir değiştirip hep bir ağızdan “hain FETÖ”diye haykırdılar?
-Darbe girişimi esnasında 40-50 asker köprü geçişini kapattığında 2 km mesafede bulunan ve emrinde 20.000 asker olan 1.Ordu Komutanlığı neden darbecilere müdahale etmedi? -15Temmuz kalkışmasında ölenlerin otopsi raporları ve ölüme neden olan silahların menşei neden açıklanmadı
-FETÖ’nün iki militanı TBMM'ni bombalarken Bandırma, Balıkesir, Merzifon ve Diyarbakır’daki 120 F16 uçağından hiçbiri neden müdahale etmedi? -Ankara'da 1.Kolordu, 3.Tümen, 6.Tugay’da 20bin asker varken, Genelkurmay’ı işgal eden darbecilere neden bir asker müdahalede bulunmadı?
-Yaklaşık 3.000 civarında darbeci tespit edilmişken bunlardan nedense hiç haberi olmamış olan şimdiki Savunma Bakanı (eski Genelkurmay Başkanı) ile MİT Müsteşarı ve Emniyet Genel Müdürü’ne bu garip durumun sorulması neden engellendi?
15 Temmuz soruşturulsun diye TBMM’ne soruşturma önergesi verenlerin önü neden kesildi? -FETÖ’nün siyasi ayağı konusu neden her seferinde örtbas edildi? -Gülen ve diğer kaçakların iadesi konusu neden gündeme taşınmıyor ve ilgili ülkelere yoğun baskı yapılmıyor?
-Kozmik Oda baskını ve sırların dış güçlerin eline geçmesine sebep olan Bülent Arınç ve diğer failler hakkında neden herhangi bir işlem yapılmadı? -Ayakkabı kutularında yakalanan önce inkâr edilip sonra kabul edilen paraların akıbeti ve menşei konusu neden hasıraltı edildi?
-17/25 Aralık olayı bir FETÖ tezgâhı ve iftira ise bakanlar neden görevden alındı ve sonra neden iadeyi itibar yapılmadı? -Bu konuda Bakan Bayraktar’ın “ne yaptıysam Başbakan’a sorarak yaptım” dediği konular neydi ve neden susturuldu?
-FETÖ’ye her türlü desteği verdiği söylenen Suudi Arabistan’a karşı 180 derece dönüşün asıl sebebi nedir? -Türkiye hangi ülkelerle ve kaç milyar dolarlık swap anlaşması yapmıştır? -Kanalİstanbul projesi konusunda hükümetin ağzını bıçak açmıyor bu projenin akıbeti ne olmuştur?
- Yılsonunda ödenmesi gereken 190 milyar $’lık dış borç hangi imkânlarla kapatılacaktır? -Reza davasının seyrinin perde arkasında hükümeti korkutan ne var? Şu anda sessizliğe bürünen Halkbank dosyasının akıbeti? ABD ile nasıl bir pazarlık yapıldı ve hangi ödünler verildi?
- Eski Başbakan Tansu Çiller’in vazgeçilmez Tayyip Erdoğan dostluğunun ardında neler yatıyor? - Süleyman Soylu ve Numan Kurtulmuş’un hakarete varan Tayyip Erdoğan söylemleri bir anda nasıl hayranlığa ve makama dönüştü?
- Melih Gökçek ve Kadir Topbaş’la başlayan belediye operasyonları sonrası başta her söze bir cevabı olan Melih Gökçek olmak üzere neden hiçbir belediye başkanından ses çıkmadı?
- Onca milletvekili ve başta Arınç olmak üzere önemli bakanlar siyasi bir operasyonla liste dışı bırakıldılar, neden hiçbir reaksiyon gösteremediler? - Gül’ün CB görevi sonrası tüm bağlantıları mercek altına alındı ve hakkında ciddi spekülasyonlar yapıldı, neden hala suskun?
1 note · View note
medya-press · 3 days
Link
ABD Temsilciler Meclisi Eski Başkanı Pelosi’den Netanyahu’ya istifa çağrısı
0 notes
ozel-buro · 5 days
Text
MİLLİ SAVUNMA DOSYASI : "Kürecik'in bize faydası yok ama ABD ve İsrail'e var"
“Kürecik’in bize faydası yok ama ABD ve İsrail’e var” Millî Gazete’ye çok önemli açıklamalarda bulunan Eski Genelkurmay İstihbarat Başkanı İsmail Hakkı Pekin, İncirlik ve Kürecik Üssüne dair dikkat çeken sözler sarf etti. Pekin, “Kürecik’in bize faydası yok ama ABD ve İsrail’e var" dedi. Siyonist İsrail rejimi altı ayı aşkın bir süredir Gazze’de acımasız bir soykırım gerçekleştirirken Ankara’nın…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
bendenbirseyler · 9 days
Text
Kürsel iklim krizinin asıl öldürücü etkisi küresel donma olacak. Biliyorsun değil mi?
Yazın gelmediği yıl: 1816'da ne oldu, yaz neden hiç gelmedi?
Dünya tarihinde bir yıl var ki, o yıl yaz mevsimi hiç gelmedi. Peki, 1816 yılında ne oldu? Neden yaz bir türlü gelemedi?
Tumblr media
Normalde yaz aylarını yeşil ağaçlar, mavi gökyüzü ve sıcak, uzun günlerle ilişkilendiririz. Ancak 1816'da Kuzey Yarımküre’de yaşayan insanlar için o günler hiç gelmedi. Artık anıldığı isimden de tahmin edilebileceği gibi Yazsız Yılda, küresel ölçekte sıcaklıklar yaklaşık 1 ila 4 °C düştü ve bunun sonucunda dünya çapında hava durumu bozuldu.
ABD’de kış soğuğunun yerini yaz sıcaklarına bırakması gerekirken, dondurucu soğuk havalar devam etti. Mayıs ayı normal koşullar altında ara sıra biraz serin olabilir, ancak 1816’da ABD’nin doğu eyaletlerinin çoğunda don devam etti ve Haziran ayında kar yağdı. Pensilvanya’daki nehirler Temmuz ayında hala donmuş durumdaydı.
Avrupa ise şiddetli yağmurlara maruz kaldı. İrlanda’da arka arkaya sekiz hafta boyunca yağmur durmadı. O dönemde Büyük Britanya’nın büyükelçisi olan ve Londra’da yaşayan eski ABD Başkanı John Quincy Adams, günlüğünde, Temmuz başında evden çıkamamasına neden olan soğuk hava, sağanak yağmur ve gök gürültüsünden yakınıyordu.
Küresel sıcaklık düşüşünün etkileri, olağan muson mevsiminin kesintiye uğradığı ve kuraklıklara yol açan Asya’ya bile sıçradı.
Mevsim dışı hava koşullarının bir sonucu olarak, birçok bölgede mahsul toplanamadı. Don olayları ve yoğun yağmurlar, ekinler ve meyveler için ciddi sorunlar yarattı. Asya’daki mahsuller için sorun, yağmur eksikliği ve geciken muson mevsiminin neden olduğu kuraklıktı. Kötü hasat, Kuzey Yarımküre’de etkilenen bölgelerin çoğunda kıtlığa yol açtı.
1816 Yazsız Yılı: Neden böyle oldu?
Bu olağandışı havanın kökeni, bir yıl öncesine, Endonezya’nın bir adası olan Sumbawa’ya dayanıyor. Bu adada, 5 Nisan 1815’te stratovolkan Tambora Dağışiddetli bir şekilde patlamaya başladı.
Volkanik patlamalar gezegenin iklimini aylarca etkileyebilir. Bu, küçük, hafif kül parçacıklarının stratosferde kalması ve sonunda güneş ışığını engellemesi soğumaya yol açabilir. Aynı zamanda bu sıcaklık düşüşleri, kükürt dioksit yayan patlamaların da sonucu olabilir. Bu, stratosferdeki suyla birleşerek sülfürik asit oluşturur, bu da normalde gezegeni ısıtması gereken gelen güneş ışınımını yansıtır.
Kayıtlı tarihteki en güçlü patlamalardan biri olan Tambora Dağı patlamasının boyutu sebebiyle, 1816’da görülen koşulların bunun sonucu olabileceğinden uzun zaman boyunca şüpheleniliyordu, ancak etkisinin tam boyutu belli değildi.
2019’da yer bilimci Dr. Andrew Schurer ve meslektaşları, yanardağ patlaması olmasaydı havanın nasıl olabileceğini incelemek için iklim modellerini kullandılar. Her ne kadar sonuç 1816’nın Avrupa’da hala alışılmadık derecede yağışlı bir yıl olabileceğini öne sürse de model, sıcaklıkları bu kadar soğuk yapan şeyin patlama olduğunu gösteriyordu.
Schurer, yaptığı açıklamada, “İklim modellerine volkanik zorlamanın dahil edilmesi soğumayı açıklayabilir ve bunun aşırı soğuk sıcaklık olasılığını 100 kata kadar artırdığını tahmin ediyoruz” dedi ve ekledi: “Volkanik zorlama olmadan, bu kadar ıslak olma ihtimali daha düşük, bu kadar soğuk olma ihtimali ise oldukça düşük.”
Kaynak: chip.com.tr
0 notes
teknolojihaber · 1 month
Text
Donald Trump TikTok yasağına karşı çıkıyor
Tumblr media
Geçen hafta ABD başkanı Joe Biden,  ByteDance'ın TikTok'u elden çıkarmak için yaklaşık altı ay süre veren bir yasa imzalayacağını söyledi. Eski ABD başkanı Donald Trump, sosyal medya platformu TikTok'taki tutumunu tersine çevirdi ve yasağın  ''halk düşmanı'' Facebook'u güçlendireceğini savundu. TikTok, Çinli teknoloji devi ByteDance'a ait ve düzenleyiciler,  Çin hükümetinin  özel kullanıcı verilerini gözetlediğini savunuyorlar. "Kasım ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Cumhuriyetçi adayı olacak olan Trump, "TikTok olmadan Facebook'u büyütebilirsin ve Facebook'u halkın düşmanı olarak görüyorum, dedi.
Bill ABD'de TikTok'u yasaklayacak
ABD'li milletvekilleri, Kasım ayında yapılacak cumhurbaşkanlığı seçimleri yaklaştıkça TikTok'un yasaklanmasını veya elden çıkarılmasını öneren ayrı mevzuat düzenlemeleri önerdiler. Başkan Joe Biden, Perşembe günü bir komite oybirliğiyle bir TikTok  tasarısını onayladıktan sonra masasına ulaşırsa, ByteDance'a TikTok'u elden çıkarmak için yaklaşık altı ay veren bir yasa imzalayacağını söyledi. ABD Temsilciler Meclisi önümüzdeki hafta tedbir için oy kullanmayı planlıyor. "Trump, "Bence Facebook, özellikle seçimler söz konusu olduğunda ülkemiz için çok kötü oldu.dedi. kaynak:https://www.euronews.com Read the full article
0 notes
piyasahaberleri · 1 month
Link
ABD'nin eski başkanı Donald Trump (solda) ve ABD Başkanı Joe Biden. — AFP/DosyaBaşkan Joe Biden, yaklaşan başkanlık seçimleri için Demokrat Parti'den adaylığı garantiledi. Biden, eski başkan Donald Trump'a karşı partisinin talibi olmaya hazırlanıyor.Biden ile Trump arasındaki başkanlık yarışı, 2020 se��imlerinin rövanşı olacak şekilde şekilleniyor. İki adayın gözü 2024 seçimleri sonrasındaki Beyaz Saray'a çevrildi. [embed]https://www.youtube.com/watch?v=zE11wr8kv7c[/embed] Biden ve Trump'ın tekrardan seçilmesi, 1956'dan bu yana ilk kez bu şekilde bir eşleşmenin gerçekleştiğine işaret ediyor.Her iki aday da birbirini eleştiriyor. Donald Trump, CNBC ile yapmış olduğu röportajda Biden'ın yaşını sert bir halde eleştirdi: "Onun aday olacağını varsayıyorum. Ben onun yaşamdan, yaşamın kendisinden başka tek rakibiyim."Biden ek olarak New Hampshire'daki kampanya ziyareti esnasında Donald Trump'ı "demokrasiye ciddi bir tehdit" olarak nitelendirdi. Seçim zamanı yaklaştıkça iki taraf arasındaki seçim öncesi söylemlerin daha da şiddetlenmesi umut ediliyor.Kendi partisi içinde bazı zorluklarla karşılaşsa da Biden'ın adaylığa giden yolu, ülke çapındaki mühim ön seçimleri ve parti toplantılarını kazanması sebebiyle nispeten sorunsuz geçti. Mahalli medya onu 2024'ün resmi Demokrat talibi olarak gösteriyor.Ayrıca Trump, Gürcistan'da yaklaşan ön seçimlerdeki zaferiyle Cumhuriyetçilerin adaylığını da güvence altına almaya hazırlanıyor.
0 notes
seslimeram · 2 months
Text
Yıkım Sahası...
Tumblr media
Duraksamayan bir yıkım tahayyülünün ortasına demirliyor ülke. Bir viranelik toplama iş bu menzilde evrilen handiyse her gün bambaşka açmazları, yara kılan, eyleyen bir yerde yıkım tahayyülü gündelik bir mefhum kılınıyor. Her şey pejmürde bir katran karanlığının esrarengiz olmayan sisli bir düzlemine rehin. Her an bambaşka bir cerahat istemine doğru dibine kadar esir. Her şey bildiğimiz tüm normallerin yıkımını bildiren bir kısır döngünün insafına terk. Her gün alelade sıradan bir hayatın dahi esirgendiği bir biçimde müdahaleye açık konulduğu bir hamleler toplamına teslim. İnsani olanın çoktandır zayi olunduğu bir zeminde gündelik yıkımın her ana içkin kılınan tahakkümün suretiyle yaşam çepeçevre kuşatılıyor artık. Bildiğimiz tüm anlamlarıyla yaşatan bir yer olan, olması gereken vatanı, memleket kavramını çürütmeye terk eden bütünüyle ve doğrudan müdahalelerin oyuncağı eyleyen bir aklın temsilinde günler geçiriliyor. Demirlenen sahne, yıkım tahayyülünü her anlamda güncel, her günün başat ögesi kılıyor. Bu toplamda, böyle bir hareket tablosunda bir yarının bırakılmayacağı muhakkaktır.
Baş Efendi, baş faşist ve tüm küçük ortakların, ana muhalefetin, birbirilerine vurdu kırdı halleri hiç bitmeyen iyisi, geleceği, deva ya da saadet partileri ve tüm diğer küçük payda temsillerin birlikte, doğrudan çekiştirmeye devam ettikleri ülke gerçekliğinde o cürümler hayatımıza demirler. Covid19 salgın döneminden bu yana günbegün arttırılan bir tehdit, tahakküm ve biyopolitik bir cendere halinin süreğen kılınmasına tanıklık ediyoruz. Tehdit boyutuna, devletin algısına göre şekillendirilen o cerahat isteminin yaşamı doğrularından arındırdığı yerin gerçekliği seçim zamanlarından da belirgin kılınıyor. Bugün, şu raddede o kırılmalar, ayrıştırma, elemeler ve toplumu kutuplaştırma siyasetinin halihazırda ısrarla devam olunan bir mesele dönüşümü günceldir. Her gün o burjuva siyasetinin pragmatist temsilcileri, en baştaki isimlerden bu ülkeyi sahiden yönetmeye çaba sarf edeceğini iddia eden ötekilerine aralıksız birbirileriyle paslaşarak bir kırım tahayyülünü güncelliyorlar. Gösteri toplumunun gereklerini yerine getirirlerken, gerçekten yaraların onarılmasını ya da süreçlerin insani normlara göre şekillendirilmesini değil havanda su döverek günü geçirmeyi var ediyorlar. Her günün kapkaranlık sureti temsile rehineliğinin bunca açmaz, bir dolu kendini tekrar eden pratiklere, onca yaşanmışlığa rağmen halen bir örnek tekil bir hatta çürümeye meyil ettirilmesinin önü alınamıyor. Ne fena...
Bianet’ten aktaralım: “Uluslararası ilişkiler alanında "demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti" ilkelerinin gerçekleşmesini ABD bakış açısından izleyip değerlendiren düşünce kuruluşu Freedom House 2024 raporunda Türkiye'yi Kamboçya, Guatemala, Polonya, ve Zimbabwe ile birlikte iktidarın seçim mücadelesini denetim altına alma çabası içinde olduğu, siyasal muhalifleri engellediği, ya da seçim sonrasında iktidarı devralmaktan alıkoyduğu ülkeler kategorisinde sınıflandırdı.
Rapor 2023 milletvekili ve cumhurbaşkanı seçimlerinde eşit koşullarda rekabetin bulunmadığını kaydetti.
ABD'de Cuma günü yayımlanan "Dünyada Özgürlük 2024: Hileli Seçimler ve Silahlı Çatışmaların Artan Zararı" başlıklı raporda "2023'te küresel özgürlüklerin gerilemesinin önde gelen nedenlerinden biri[nin] seçimlerin manipüle edilmesi" olduğu tespitine yer verildi.
"Eşitsiz oyun sahası"
Türkiye, Kamboçya ve Polonya'daki seçimlerin manipülasyon altında gerçekleştiği ileri sürülen raporda "Muhalefet için eşitsiz bir oyun sahası kuran ve uzun zamandır yerleşik bir hal almış olan seçim manipülasyonları demokrasiyi ciddi bir biçimde tehdidi sürdürerek Kamboçya, Polonya ve Türkiye'deki seçimleri etkilemiştir." dedildi.
14 Mayıs'ta görevdeki Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın, eski Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu karşısında yarışı ikinci turda az farkla kazandığı seçimler sonrasında "ülkenin demokratik açmazları yerine muhalefetin yetmezliklerine odaklandığı" tespit edildi.
Medya manipülasyonu ve gazetecilere baskı
Freedom House raporunda AKP iktidarının siyaset tarzı sert ve açık bir eleştiriye tabi tutuldu: "Türkiye'deki seçimler, uzun zamandan beri muhalefet liderleri ve gazetecilere yönelik taciz, tutuklama ve cezai kovuşturmalar yanında iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi'nin (AKP) medya üzerindeki egemenliği ve devlet kaynaklarını suistimaline sahne oluyor."
"İktidarın ihlalleri yerine, adaletsizliğe uğrayan muhalefet eleştirildi"
Freedom House raporu, "sistematik ihlaller" yerine gündeme muhalefetin adaletsiz bir rekabeti yetirmiş olmasının getirilmesini eleştirdi.
"Sonunda, ifade özgürlüğünün kısıtlanması ve muhaliflerin kovuşturulması türünden hükümetin sıkça başvurduğu büyük sistematik ihlaller, muhalefet güçlerinin adil olmayan bir yarışı kazanamayışının gölgesinde kaldı." denildi.
Türkiye "özgür bir ülke" değil
Araştırmada, 2023'te 15 bölgedeki 195 ülkede özgürlüklerin durumu ele alındı. Ülkeler 100 üzerinden notlanarak "özgür", "kısmen özgür" ya da "özgür olmayan" kategorileri altında sınıflandırıldı.
Rapora göre, dünya nüfusunun yaklaşık 38'i "özgür olmayan", yüzde 42'si "kısmen özgür", yüzde 20'siyse "özgür" ülkelerde yaşıyor.
Avrupa'daki sıralamaya göre, Finlandiya 100/100, İsveç 99/100, Norveç 98/100 puanla "özgür" ülkeler kategorisinin ilk sıralarını paylaşıyor. Türkiye 33/100 puanla "özgür olmayan" kategorisinin en sonunda yer alıyor. Türkiye 51/100 puanla Bosna Hersek ve 57/100 puanla Sırbistan'ın da gerisinde.
Freedom House nedir?
Wikipedia'nın derlediği bilgilere göre, Freedom House, Washington, D.C. merkezli, kâr amacı gütmeyen bir kuruluş. Demokrasi, siyasi özgürlük ve insan hakları konularındaki savunuculuk çalışmalarıyla tanınıyor.
Ekim 1941'de, İkinci Dünya Savaşı'nın başladığı günlerde kurulan Freedom House'un ilk fahri başkanları Wendell Willkie ve Eleanor Roosevelt'ti. Eleanor Roosevelt ABD'nin 32. Başkanı Franklin D. Roosevelt'in eşi ve kuzeni, ABD'nin 26. Başkanı olan Theodore Roosevelt'in yeğeniydi. Başkan Truman döneminde ABD'nin Birleşmiş Milletler temsilciliğini yapmış, İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi'nin hazırlanmasına büyük katkıda bulunmuştu. Wendell Lewis Willkie ise ABD'li bir avukat ve Franklin Roosevelt karşısındaki Cumhuriyetçi Parti Başkan adayıydı.
Kuruluşun yıllık "Dünyada Özgürlük" raporu, her ülkenin siyasi özgürlük ve medeni haklar düzeyini değerlendirir. Freedom House ayrıca her yıl dünyada"İnternet Özgürlüğü" başlığı altında önemli bir başka yıllık rapor yayınlıyor. Siyaset bilimciler, gazeteciler ve politikacılar tarafından sıklıkla referans gösterilmekle birlikte kuruluşun demokrasi endeksleri eleştirilerle de karşılaşıyor.
1970'ler ve 2000'ler arasında eleştiriler çoğunlukla, hükümet fonları nedeniyle kuruluşun Amerikan çıkarlarına öncelik verdiği yönündeydi. Ayrıca kuruluşun neredeyse tek başına Raymond Gastil tarafından oluşturulan demokrasi endekslere olan dayanması başka bir eleştiri kaynağıydı. 2018'de, kuruluşun Sivil Toplum Kuruluşu (STK) olmasına ve "muhafazakara karşı" olduğu algısına yönelik olarak "National Review" adlı muhafazakâr bir gazete tarafından sıralama eleştirildi.
Freedom House'un CIA tarafından fonlandığı da ileri sürülmüştü. 2015'te yayımlanan bir haberde, eski ABD Başkanı Ronald Reagan'ın başkanlık kütüphanesinden çıkan belgelerde, Freedom House'un CIA'in 1980'lerde yürüttüğü propaganda çalışmalarında rol aldığı iddia edilmişti.”
Dünyanın enikonu mutlak tahakkümcü devletinin güdümündeki bir yapı olarak bilinen ol Freedom House için dahi yerin dibinde bir ülke gamının var edilmiş olduğu yerin meselini bildirir demir atılan saha. Cürmün demokrasiyi, cerahatin hürriyeti, sonsuz bir kısır döngü içerisinde terörist ilan etme cüret ve yetisinin tastamam eşitliği altüst ettiği bir yerde halihazırdaki durumun felaketine dair bir önerme karşımıza çıkartılır. Kanunsuzluk devletinin ta kendisinden kopan bir yapının sunduğu perspektif Türkiye gibi modernliği en olmadık hallerinde yaşayan, var ettiği sentezle pek çok yıkıcılığı beraberinde hakikatin ta kendisi kılan ülkenin aciz halini sunar. Türkiye modernlik, muasır medeniyet trenini en olmadık hallerle düzenleyen, o erki bambaşka yıkımlara galebe çalması için kullana gelen bir iktidar tahayyülü elinde bugün dününden de beter bir katran karanlığının esiri olur. O görünen köy kılavuz istemeyen Freedom House raporundaki satır aralarında tekrar tekrar yinelenir.
Mezopotamya Ajansından Tolga Güney’in haberini, Yeni Yaşam Gazetesinden aktaralım: “Kamuoyunda “8. Yargı Paketi” olarak bilinen Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda ve 659 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, 1 Mart’ta Meclis Genel Kurulu’nda kabul edilerek yasalaştı. Emeklilere bayram ikramiyesinden Ceza Kanunu’na kadar birçok alanda değişiklik içeren yasa, AKP’nin yıllardır her şeyi torbaya doldurduğu paketlerden oldu. Muhaliflere yine yargı sopasını gösteren iktidar, 2019 yılından itibaren Meclis’ten geçirdiği 8 “yargı paketi” ile icra ve iflas kanunundan ticaret kanununa, infaz kanunundan ceza kanununa kadar birçok yasayı kendine göre değiştirdi.
Yargı yap boz tahtasına döndü
Son paketle birlikte Anayasa Mahkemesi (AYM) tarafından 26 Ekim 2023 tarihinde iptal edilen “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” maddesi tekrar getirildi.
TCK’de yapılan değişiklikle, “Örgüte üye olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” fiili müstakil bir suç olarak düzenlendi ve bu maddeden yargılananlara ayrıca 2 yıl 6 aydan 6 yıla kadar hapis cezası verilebilecek. “Örgüt adına suç işleyen” kişi, hem işlediği suçtan hem de “Örgüt adına suç işleme” cürmünden ayrı ayrı cezalandırılacak. Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması (HAGB) ve kişisel verilerin saklanması gibi birçok düzenleme yapılırken, yargı adeta yaz-boz tahtasına çevrildi.
Tek adam rejimi güçlendirildi
Bu süreçten sonra elindeki yürütme ve yasama gücüne yargıyı da ekleyen iktidar, Kanun Hükmünde Kararname ve Olağanüstü Hal (OHAL) KHK’leri ile adeta yargıyı kendine bağladı. 2017 yılında gerçekleşen Anayasa değişikliği referandumu ise tüm dengeleri değiştirdi. Yapılan değişiklikle Cumhurbaşkanı hem devletin hem de hükûmetin başı ilan edilerek, başbakanlık kaldırıldı. Cumhurbaşkanı, yardımcılarını ve bakanları hem atama hem de görevlerine son verme yetkisine sahip oldu. Kendisine, Anayasa değişikliği yapan kanunları gerekli görürse halkoyuna sunma ve yürütmeyle ilgili konularda “Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi” çıkarma yetkisi verildi. Yine Cumhurbaşkanı’na OHAL ilan etme yetkisi ve Meclis’e bunu onaylama, süresini uzatma veya kaldırma yetkisi verildi. Meclis’in savaş haricinde OHAL’i dört aya kadar uzatabileceği belirtildi ancak üst üste OHAL ilan edebilme yetkisi kısıtlanmadı.
29. maddeyle AİHM engeli
Düzenlemenin 29’uncu maddesinde “İfade özgürlüğü suçları” olarak tanımlanan suçlara temyiz yolu açıldı. Ancak hukukçular, bu düzenlemeyi “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) Yolunda Bir Yeni Engel” olarak değerlendirerek, AİHM başvuru sürecini geciktirme potansiyeli taşıdığı için tepki gösterdi.
Siyasi tutsaklar yine yok
Nisan 2020’de yapılan düzenlemede ise, yaklaşık 90 bin tutuklunun cezaevlerinden tahliyesini sağlayan ve kamuoyunda “infaz düzenlemesi” olarak bilinen kanun Meclis’ten geçti. Hayatlarını cezaevinde yalnız idame ettiremeyen 65 yaşını bitiren hükümlülerin cezasının denetimli serbestlik tedbiri altında infaz edilmesi imkanı tanınırken, siyasi tutsaklar bu yasanın dışında tutuldu.
5’inci Yargı Paketi olan “İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanun Teklifi” de 25 Kasım 2021’de Meclis’te kabul edildi. Yapılan düzenleme de salgın sebebiyle, açık ceza infaz kurumlarında bulunanlarla kapalı ceza infaz kurumunda bulunup da açık ceza infaz kurumlarına ayrılmaya hak kazanan hükümlülerin, denetimli serbestlik tedbiri uygulanarak, cezasının infazına karar verilen hükümlülerin bu kapsamdaki izin süresi 31 Mayıs 2022’ye kadar uzatıldı. Fakat yine siyasi tutsaklar bu kapsamın dışında bırakıldı.
İstismarcılara yine ödül
9 Haziran 2021’de, 4’üncü Yargı Paketi olarak bilinen “Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi” Meclis’te kabul edilerek yasalaştı. Yargı paketinde, “terör, soykırım, insanlığa karşı suçlar, kasten adam öldürme, çocuğun cinsel istismarı” suçlarının da aralarında bulunduğu “katalog suçlar”dan tutuklamada “somut delil” aranması koşulu getirildi. Bu koşul siyasi suçlarda işletilmezken, “çocuk istismarı” ve “tecavüz” suçlarından yapılan yargılamalarda uygulandı. Kadın örgütleri, bu düzenlemeyle çocuğa yönelik cinsel suç işleyen faillerin tutuklanmasının zorlaştırılmasına tepki gösterdi.”
Freedom House’un neden bu ülkeyi demokrasi liginde en diplere yolladığının da ayan beyan hikayesidir şu yukarıdaki haber metni. Bunun gibi nicesini görebilmek mümkün bu sahanlıkta. Her yargı paketinde biraz daha un ufak edilen, düzenlendiği zikredilirken daha da karmaşık kılınan hakkın, hukukun lağvedilmesini, daha doğrusu erkanı muktedirin aklı ve zikrine göre yönlendirilmesine zemin kılan her tahayyül bambaşka yıkımları beraberinde getirir. Bu hallerin yekununda kurumsallaştırılan bir ülke izleğinde o yıkımın her ana içkin kılınması söz konusudur. Dur durak bilmeksizin bir yıkım tahayyülünün tam da ortasına demirliyor ülke. Birilerinin bildirmesine, kimi kurumların iş işten geçmiş olan şu halde bildirimine gerek kalmaksızın o var edilen cerahat hayatı her nasıl örseliyor bunu bilmek bile ağır geliyor. Bir cendere sarmalına rehin ediliyor ülke denilen sahne. Yönerge ve kanun / nizam diye sunulagelen her şeyin bir biçimde o cendereyi var ettiği gerçekliği sorgulanmıyor artık. Tümüyle yıkım dört bir yanda var edilirken nihai teslimiyet için her gün yeniden güncellenen bir tahakküm haresi ile kuşatılıyor müştereklerimiz. O müşterek mesellerin en büyüğü olanlardan ortak, eşit, adil bir ülke hayalinin köküne de kibrit suyu tüm kibirli hallerle birlikte dökülmeye çabalanıyor. Her günün başat ögesi kılınmış olan o yıkım tahayyülünün kıyısında umut hiç yaşar mı? Bir şeyler yazmamıza gerek olmaksızın kendi gözlerinizle, gündelik yaşama düşürülen gölgeleri takip ettiğinizde zaten her ne demeye çalıştığımız da meydana çıkacaktır. Dönüp, durup, bir saniye bakıyor musunuz?
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2024
Görsel: Inclusion And Diversity – Nanzeeba IBNAT – Behance
1 note · View note
futbolpenceresi · 2 months
Text
KAYZER ve IMPARATOR
Kayzer Franz – imparator Terim
“Franz Beckenbauer koyu sağcı Franz-Josef Strauss’la yakın ahbaptı. Fatih Terim, 1996’daki Susurluk 'kazasından' sonra 'derin devlet' imgesinin timsaline dönüşen Mehmet Ağar’la dosttur. 2000 yılında Galatasaray’ın şampiyonluk kadrosunun resmî hatıra fotoğrafına Ağar'ı sokacak kadar yakın bir dostluk...”
Franz Beckenbauer (solda), Fatih Terim (sağda).
TANIL BORA 20 Ocak 2024
Franz Beckenbauer, modern futbol tarihinin kuşkusuz en büyüklerinden biri, önceki hafta öldü. Alt yaş gruplarından başlayarak 32 yıl, profesyonel düzeyde 20 yıla yakın futbol oynamıştı. Bunun 21 yılı, Bayern Münih’te... 4 Almanya lig şampiyonluğu, 3 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası, bir Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğu; Almanya ulusal takımıyla bir dünya (1974), bir Avrupa (1972) şampiyonluğu kazandı. Teknik direktörlük yaparken Almanya ulusal takımıyla 1990 Dünya Kupası’nı kaldırarak hem futbolcu hem hoca olarak dünya kupası kazanan üç kişiden biri oldu. Hocalık kariyerinde Bayern Münih’le bir lig, bir UEFA Kupası şampiyonluğu da var.
Libero
Futbola forvet olarak başlamıştı aslında; 19 yaşında savunmaya devşirildi, 5 numara oldu. Savunma oyununda bir devrim yaptığını söyleyebiliriz. Ona gelene kadar, savunmanın ortasında serbest oynayan liberodan beklenen görev, adam adama savunma yapan mevkidaşlarından seken rakipleri ve topları karşılamaktı. Nitekim bu eski usul libero kavramının eşanlamlısı “süpürücü” idi. Franz Beckenbauer liberoluk mesleğine geriden oyun kurma vasfını ve ruhsatını kazandırdı. The Guardian bu pozisyonu bizzat onun icat ettiği kanısında. Topu sürerek ileri çıkıyor, hücum başlatıyordu. Dijital bir dakiklikle kullandığı ayak dışıyla isabetli uzun paslar atıyordu.
Evet, gerçekten zarif   bir oyuncuydu. Topu yordamlaması balet gibiydi. Baston yutmuş gibi dimdik, ufukta bir yerlere bakarak top sürüşü fenomenaldir. Robotik “Alman futbolcu” imgesini değiştirdi. Avusturya’nın Kurier gazetesi, “Almanlara rahatlığı öğretti” diye yazıyor ardından. 1974’te Stern dergisinde oyun stilini şöyle tasvir etmişler: “Serin, gevşek, disiplinsiz, ironik – hatta kendine karşı ironik... Biraz alayişli, kendi keyfine göre, bir taktiğe falan fazla tabi olmadan, spontaneliğe geniş yer ayırarak oynuyor.”
Futbol tarihinin baş baletlerinden Johann Cruyff 2016’da Beckenbauer’i, “futbolun kafayla oynanan ve bu arada ayakların da kullanıldığı bir oyun olduğunu” kanıtlayan bir adam olmakla taltif etmişti. (1974 Dünya Kupası finalinde kaptanı olduğu Hollanda’nın finalde yenildiği Almanya’nın kaptanı hakkında söylüyordu bunları.) Aynı zamanda ‘pragmatik’ti Cruyff’a göre Beckenbauer: Topla çıkmayı bildiği gibi, o topu tribüne vuracağı ânı da iyi bilirdi.
Kayzer
Bir futbol oligarkı
Almanya’nın kıdemli spor araştırmacı-yazarlarından Dietrich Schulze-Marmeling, 1997’de yayımlanan Bayern Münih monografisinde, Beckenbauer’in Almanya’nın “yüksek sosyeteye” dahil olan ilk futbolcusu olduğunu yazar.
Henüz 1970’lerde “rical”le, iş insanlarıyla, siyasetçilerle oturup kalkmaya başlamıştı. Özellikle Bavyera’nın koyu milliyetçi-muhafazakâr (“hatta” faşizan) siyasetçisi Franz-Josef Strauss’la iyi ahbaptı.
Emeklilik öncesi son istasyonunda, 1977’de “operet lig” denen ABD liginde New Yok Cosmos şöhretler karmasında forma giyerek gösteri endüstrisine uyumlanma kabiliyetini göstermişti. Cosmos’taki takım arkadaşı Pelé gibi, reklam figürü olarak çok “iş” yaptığı gibi; lobicilik-yöneticilik işlerinde ondan da ileri gitti. 1990’lardan itibaren kariyeri, literatürde “spor siyasetçisi” olarak tanımlanıyor.
1994-2009 Bayern Münih başkanı olarak kulübün Almanya futbol ekotopunun her şeyi yiyen canavarına dönüşmesine ve dünya büyükleri arasına terfi etmesine kilit katkıda bulundu. 1998-2010 arasında Almanya Futbol Federasyonu Başkan Yardımcısı, 2007-2011 arasında FIFA İcra Komitesi üyesiydi. Pelé’den de destek alarak FIFA başkanlığına oynadı.
O aralar çok iyi bir FIFA başkanı veya çok iyi bir spor bakanı olabileceği konuşulurken, Süddeutsche Zeitung şöyle alay etmişti: “Evet, harika bir FIFA başkanı olabileceği gibi, harika bir Papa da olabilir, Greenpeace başkanı da olabilir, Dalay Lama’nın halefi de olabilir, BM genel sekreteri de olabilir, Çin kayzeri de olabilir.” Ne demişti Cruyff? Kayzer müthiş pragmatikti.
2016 Eylülü’nde, federasyonun 2006 Dünya Kupası Organizasyon Komitesi’nde fahri olarak görev yaptığını açıklamasına karşılık, 5,5 milyon Euro para aldığı ortaya çıktı. Bildirimde bulunulmadığı için vergilendirmede de gecikilmişti, ahiren vergi ödemesi icap etti. 2010 Dünya Kupası organizasyonuyla ilgili de FIFA’dan yine usulsüz, “açıktan”, iki ortağıyla beraber 1,7 milyon Euro aldığı, paranın Cebelitarık’ta bir hesaba yatırıldığı ortaya çıktı. 2008-2011 arasında FIFA’dan ayrıca kayıt dışı 5,4 milyon İsviçre Frangı almış, ortaklarından Fedor Radmann parayı aktarırken yarısını kendisine ayırmıştı. Bu da İsviçre’de bir para aklama davasına konu oldu.
İlk olarak bu vaka, ‘biraz’ itibar kaybına uğramasına yol açtı. Yoksa her kusuru ‘yakışıyor haspaya’ faslından hoş görülmüştü. Koyu Katolik Bavyera’da üç defa evlenip üstelik birisinden evlilik dışı çocuk yapması, vergi usulsüzlükleri falan hep idare edilmişti. 2006 skandalı, üzerindeki yıldız tozlarını yele verdi hafiften.
Franz Beckenbauer dünya futbol oligarşisinin bir mensubu olarak namını son olarak 2022 Dünya Kupası[1] öncesinde, köle emeği diye tanımlanabilecek sömürü koşullarıyla ilgili tepkiler üzerine söylediği şu sözlerle taçlandırmıştı:
“Katar’da bunca zaman tek bir köle bile görmedim. Herkes serbestçe dolaşıyor. Ne zincire vurulmuş birisini gördüm, ne de köle başlığı takan birini... Bu haberleri nereden çıkarıyorlar, bilmiyorum.”
Bertolt Brecht’in ünlü sözü var ya: Bir banka kurmak yanında, banka soymak nedir ki! Avusturya’nın futbol dergisi Ballesterer’in Aralık sayısında bu sözü şöyle uyarladılar: Bir futbol kulübü yönetmek yanında, banka sahibi olmak nedir ki...! Kulüpçülerden öte, global futbol endüstrisinin yöneticileri için, futbol oligarşisi için söyleyebiliriz bunu...
“Türk Beckenbauer” kim ola?
‘70’lerde, ‘80’lerde popüler futbol kamuoyu, dünya şöhreti futbolcuların yerli muadillerini bulup buluşturmaya meraklıydı. Maradona Sadık, Scifo Mehmet... “Türk Beckenbauer’i” payesini Beşiktaşlı Gökhan Keskin’e, Galatasaraylı Erhan Önal’a, Karagümrüklü/Fenerbahçeli Abdülkerim Durmaz’a yakıştıranlar olmuştu. Sonraki kuşakta, Oğuz Çetin’e de Beckenbauer’lik atfedildi. Geçenlerde bir TRT spikeri, Galatasaraylı Abdülkerim Bardakçı’ya bu unvanı bahşetti.
2018 Ekimi’nde, bir Galatasaray-Schalke maçı öncesinde, iki takımda da forma giymiş olan Rüdiger Abramczik; 1984/85’te Galatasaray’da birlikte oynadığı Fatih Terim hakkında “Bizim Beckenbauer’imizdi” demişti. Bundan bir buçuk yıl kadar sonra, 2020 Temmuz başında eski Galatasaray yöneticisi Semih Haznedaroğlu’nun benzetmesi daha derindi. O, Fatih Terim’in “Galatasaray’ın Beckenbauer’i olabileceğini” söylerken, Beckenbauer’inki gibi bir futbolculuk-teknik direktörlük-başkanlık üçlemesini kastediyordu: “Beckenbauer çok iyi bir futbolcuydu. Futbolu çok iyi bilen bir futbol adamı. Bayern Münih’e de başkanlık etti. Fatih Terim de aynı şekilde olabilir.”[2]
Sadece oyunculuğuyla değil, asıl futbol oligarklığı bakımından Beckenbauer’le benzerliği aranacak portre, elbette Fatih Terim’dir. Son zamanlarda “adından çok söz ettiren” Terim’e, özellikle 2022 Eylül ortasında yayına giren Netflix belgeseline dönerek bu gözle bir bakalım.
‘Sementha’ Fatih
1970’lerin ikinci yarısında spektaküler bir spesiyalitesi vardı: İki üç maçta bir, uçarak kafayla veya rövaşatayla çizgiden top çıkarırdı. Bu mucizelerinden ötürü, dönemin popüler TV dizisi Tatlı Cadı’ya atıfla ona “Sementha Fatih” lakabı takılmıştı. Beckenbauer’in futbolculuğunda kuşandığı Kayzerliğe denk gelen İmparator lakabını, 2000 yılında teknik direktör olarak UEFA Kupası’nı kazandıktan sonra edinecek.
Futbolculuğunda Fatih Terim, Beckenbauer’in yerlisi denebilecek başarılar elde edemedi. Kariyeri Galatasaray’ın 14 yıl süren şampiyonluksuzluk dönemine denk gelir. Sadece üç Türkiye Kupası vardır bu dönemde. Hatta taraftarlar arasında onu “uğursuz” sayanlar vardı. Parlak futbolculuğunu büyük ödüllerle taçlandıramamış olması, teknik direktörlüğe geçerken hırsını bilemiş olmalı.
Asabiyet zekâsı
Hırs bahsi önemli. Hırstan öte, asabiyet. Dolmabahçe’de defalarca canlı izlediğim Fatih’in “enerjisi” Beckenbauer’e hiç benzemezdi. Sadece sarı değil, kırmızı kartları bile iki haneli rakamları tutabilir. Kırmızı kartı beklemeden sahadan çekip gittiği “müdahaleleri” olmuştur. “Oyun harici” şiddet dahil.
Netflix’teki belgeselde kendi hırsının poetikasını yapar Fatih Terim: “Bir ayağı sakat bir adamın oğluyum. Kabullenemeyen bir adamın oğluyum.” Hayatta kalma, meydan okuma, kendini ispat stratejisi olarak hırs... “Hırçın” denmesine de itiraz etmeyeceğini söylüyor; “Yetiştiğim yerden aldığım terbiye…” diyor. Bağış Erten, Zidane hakkında söylenen meşhur kıssayı hatırlıyordu ya Fatih Terim söz konusu olunca: “Zidane’ın çıktığı köyden Zidane çıkar, ama onun içinden o köyü çıkaramazsınız.”[4] Severek çoğaltılan Adanalı imgesi…
Futbolculuğundan itibaren asabiyet estetiği Fatih Terim’in karizmasının bir parçası oldu. Akli zekânın (IQ) yanı sıra nasıl “duygusal zekâdan” (EQ) bahsediliyorsa, belki Fatih Terim için “asap/sinir zekâsı” kavramını icat etmeli. Gerilim idaresi, racon töresinden de beslenerek, Terim için her zaman temel önemde bir taktik araç oldu. Bünye içi rekabetler, özellikle de kendi patronluğunu/liderliğini kısan otoritelere karşı cephe açmak onun için hırs ve enerji kaynağıydı. Tehditkâr tebessümlerle, zehirli imalarla sinir harbi yürütmek, ona ve “takımına” adrenalin yükledi.
Beckenbauer’in Almanlara rahatlığı öğrettiğini söylüyorlar ya… Fatih Terim Türklere gerginliği öğretmiş değildir elbette; fakat onları gerginliğin zevkine vardırdı. Gerginliğe itibar kazandırdı.
Mehmet Demirkol ta 2008’de, Terim’in o asabi jest ve mimiklerinin muhatabının oyuncular değil, bütün toplumda “delice bir hırsa tapanlar” olduğunu yazmıştı.[5] Hem dövüp hem sevecek “Baba” otoritesinin âşıkları, kaderlerini bir karizmaya emanet etmeyi özleyenler, kurtarıcı kahraman bekleyenler, masaya yumruk vurmanın tutkunları, Terim’in şahsında aradıkları ışığı gördüler. Necati Kola’nın 2001’de Zaman Kitap’tan çıkan kitabına koyduğu başlıkla Terimizm diye bir şey varsa, bu olsa gerek.
“Yeni nesil belgesel”
Ara ara zikrettik, şu belgesele odaklanalım biraz. Yakınlarda gazeteduvar’da Anıl Ergin, “yeni nesil belgeselcilik” örnekleri arasında saydı Netflix’in Fatih Terim belgeselini.[6] Kastedilen, belgesel-olmayan-belgesellerdir; tanıtım ve güzelleme yapımları... Belgesel ilk yayımlandığında birçokları bunu tespit etmişlerdi. Mehmet Demirkol, Sokrates YouTube kanalında bu yapımın bir belgesel değil, Terim’in sevenlerine bir “mektup” olduğunu söylemişti. Eski Galatasaray yöneticisi sıfatı da taşıyan Fatih Altaylı belgeselin “şişirme” olduğu kanısındaydı. Gazeteduvar’da Şenay Aydemir ve Suat Başar Çağlan haksız denemeyecek sert eleştiriler kaleme almışlardı.[7] Yakın zamanların mahir futbol yazarlarından Çağlan, belgeseli Diriliş Ertuğrul, Payitaht Abdülhamid gibi “alaturka dramalarla” aynı kategoriye koyuyor, izleyiciye verilen mesajı “Fatih Terim’in başarılarının biricik sebebinin onun Fatih Terim olması ve başka kimsenin Fatih Terim olmaması” diye özetliyordu.
Suat Başar Çağlan, belgesele “öven yabancı sosu” döküldüğüne değinmişti bir de yazısında. Özellikle Fiorentina ve Milan’ı çalıştırdığı dönemden, İtalyan ahbaplarının methiyeleri gırla gider. AndreaPirlo’nun Türkçeye Düşünüyorum, Öyleyse Oynarım diye çevrilen kitabında, Terim’in “taktik” namına tahtayı karman çorman karalayışının epey alaycı aktarımı mesela, yoktur. “Yabancı” gözü deyince...Fatih Terim belgeseli 11 Freunde dergisinin Nisan 2023 sayısına da konu oldu. Jens Kirschnek “Yarı doğru bile değil” yorumunu yaparken, özellikle Hakan Şükür ve Arif Erdem’in “görünmemesi” için maç sahnelerine bol bol penaltı golü doluşturulduğuna dikkat çekti. Netflix’in böyle bir “sözde belgesele” adını vermesi “utanç verici” idi ona bakılırsa.
Tabii en mühim eksik, birçoklarının dikkat çekmiş olduğu üzere, 2006 Dünya Kupası elemelerindeki meş’um İsviçre maçıdır.
16 Kasım 2005’te oynanan maç başından itibaren bir şiddet ve celal atmosferinde oynanmış, Türkiye’nin elendiğini ilan eden düdüğün ardından ulusal takım oyuncuları bir linç güruhuna dönüşerek rakiplerine saldırmışlardı. Türkiye’nin 6 maç seyircisiz oynama cezası aldığı bu maçta teknik direktör Terim’in “futbol dışı” “hücum!” işareti verdiği izlenimini uyandıran görüntüler izlemiştik. Belgeselde bu maçtan bahsedilmemesindeki kusur, 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerindeki İsviçre maçının “rövanş” olduğu söylenirken neyin rövanşı olduğunun hiç belirtilmemesiyle daha da ağırlaşır. 2005’deki vak’a, adeta meşrulaşır böylece.
Bu “biz-yabancılar” söylemini düşününce, 2000’deki Galatasaray-Leeds United maçı öncesinde İstanbul’da bıçaklanarak öldürülen Leeds’in iki taraftarı hakkında Terim’in belgeselde “Keşke o iki taraftar ölmeyeydi de, biz o maçı kazanmayaydık” demesi elbette insana iyi geliyor. Beri yandan bu maçın rövanşında kendisine –kuşkusuz bu iki ölümün hıncıyla– küfürlü tezahürat yapan taraftarlara “karşılığını verdiğini”, “görüşeceğiz” işareti yaptığını aktarmaktan da geri durmuyor. Sahici bir yas bilinciyle pek bağdaşmıyor, değil mi? Bir teessür beyanıyla her şeyi temize çekip mutlak haklı ve üstün mevkiine geçme kolaylığını da elbette Fatih Terim öğretmedi “bu millete” – fakat bu ebed-müddet haklılık ideolojisinin güçlü bir temsilcisidir.
“Güç istenci”
Franz Beckenbauer koyu sağcı Franz-Josef Strauss’la yakın ahbaptı. Fatih Terim, 1996’daki Susurluk “kazasından” sonra “derin devlet” imgesinin timsaline dönüşen Mehmet Ağar’la dosttur. 2000 yılında Galatasaray’ın şampiyonluk kadrosunun resmî hatıra fotoğrafına Ağar'ı sokacak kadar yakın bir dostluk... Yine birçoklarının dikkat çektiği üzere, Netflix belgeselinde hiç bahsi geçmeyen konulardan biri de bu. Biliyorsunuz, bu yakınlığın “skora dönük” katkıları olduğu iddiaları da –başta Hıncal Uluç tarafından– dile getirilmişti zamanında. Zengin malzeme içeren kitabında Ahmet Çakır, Terim’in fanilere sevimsiz görünen başka yönleri gibi bu ilişkiyi de, kısmen “samimiyet”le, kısmen “bu işlerin” icaplarıyla açıklamıştı.[9]
“İmparator”un –her türlüsünden– güce hep “aç” olduğunu herhalde kimse inkâr edemez. “İmparator” lakabını memnuniyetle bağrına basmasından da belli. Netflix belgeselinin yansıttığı, yeterince dikkat çekmediğini düşündüğüm “güç istenci” sinyali, Galatasaray başkanlığı iddiası idi. Belgesel “sıranın” oraya geldiği havadisiyle bitiyordu. Banu Yelkovan “Onu başkan olarak görmek isteyen büyük bir kitle var” diyor; “Baba, dede, imparator… derken sıranın nereye geldiği açık…” işareti veriliyordu. Eski kulüp yöneticisi, “Fatih Terim, Galatasaray’ın Beckenbauer’i olabilir” derken bunu kastetmemiş miydi? Beckenbauer’lik Galatasaray başkanlığıyla kemale erecekti.
Zamanımızın “süper yıldız”-teknik direktör tipolojisine uygun bir perspektifti bu. Bu tipoloji, taktisyen, idareci, lider, girişimci, halkla ilişkilerci, imaj yaratıcısı, stil ikonu, hepsi birdendir. Futbolun endüstrileşmesinin veçhelerinden biri. Beckenbauer gibi “Başkan” olmak ise bir adım ötesidir. Futbol oligarşisine intisap adımı... Terim anlaşılan bu adıma yeltenmişti. Okan Buruk’un başarısı buna engel oldu; en azından erteletti, kim bilir...
Derken şu “Fatih Terim Fonu” denen şey çıktı. Eh, akçalı problemler de Beckenbauer’liğin rüknündendir. Mesele hâlâ yarı-karanlıkta veya tercihinize göre yarı-aydınlıkta. Gazeteduvar'daki derli toplu bir panoramik özete pas verip çekilelim: "10 Soruda Fatih Terim Fonu".
“Yumuşak güç”
Bu işte bir “yumuşak güç” siyasetinin de payı yok mu? Fatih Terim’in Milan’a transferinde de, Abdullah Öcalan’ın İtalya’ya sığındığı dönemde gerilen İtalya-Türkiye ilişkilerini normalleştirme misyonu rol oynamıştı.[11] Şimdi de Ergin Ataman’ın ardından Fatih Terim’in Panathinaikos’a gidişinde Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yumuşama için bir cep açma taktiğinin izini arayabiliriz.
Kayzer Franz’a da 2022 Nisanı’nda Almanya’nın resmî “futbol elçisi” unvanı bahşedilmemiş miydi? Ha, 2012’de Rusya Gaz Üreticileri Birliği’nin “uluslararası büyükelçisi” olarak atanmıştı bir de...
Banka kurma, fon açtırmak nedir ki...
NOTLAR:
[1] Bkz. Tanıl Bora, “Yan Gözle Katar 2022”, K24
[2] Emrah Karalinç’in haberi: “Fatih terim Galatasaray’ın Beckenbauer’i Olabilir”, Ajansspor 
[3] Vecdi Çıracıoğlu, Gladyatör, İletişim Yayınları, s. 251, 292-293.
[4] Bağış Erten, “Fatih Terim’i Sevmiyorsanız Bile İzleniyor”, Gazete Oksijen
[5] Mehmet Demirkol, “Ayırt Ediyorum”, Milliyet Spor, 23 Haziran 2008
[6] “Robbie Williams’tan Fatih Terim’e Yeni Nesil Belgeselcilik”, Gazeteduvar
[7] Şenay Aydemir, “Oyunu Yine Fatih Terim Kuruyor!”, Gazeteduvar
Suat Başar Çağlan, “’Terim’ ya da Tarihi Yeniden Yazmak”, Gazeteduvar
[8] Tanıl Bora, “Alman Altyapısının Asalağı Olmak”, Aljazeera
[9] Ahmet Çakar, O Bir İmparator, Altın Kitaplar, 2000, 253 s.
[10] “Yunan basınından, ‘Fatih Terim'in imzasında Acun Ilıcalı büyük rol aldı’ iddiası”, T24
[11] “Apo Yıktı, Terim Onardı”, Hürriyet
Bugün bir Yılmaz Özdil de –korkunç-müstehcen “Two size” manşetinin müellifidir– söylüyor bunu. Yunanistan bağlantısı için de söylüyor.
0 notes
umutbagdadioglu-blog · 2 months
Text
Texas Sınır Olayı ve ABD-Texas İlişkileri
Texas Sınır Olayı ve ABD-Texas İlişkileri
Teksas,Amerika Birleşik Devletleri'nin güneyinde,Meksika Körfezi kıyısında bulunan bir eyalettir.Dünya da ve ABD ekonomisinde önemli bir yer tutmaktadır.Texas sınırı,Amerika Birleşik Devletleri'nin en karmaşık ve tartışmalı siyasi konularından biridir.Sorun,Meksika'dan ABD'ye yasadışı göçün artması,uyuşturucu kaçakçılığı ve insan kaçakçılığı gibi birçok faktörden kaynaklanmaktadır.
ABD Anayasa Mahkemesi,Teksas Valisi Gregg Abbott'ın Meksika sınırına dikenli ve jiletli teller kurmasını iptal etti.Bu teller,ABD'nin güney sınırından gelen mültecileri durdurmak amacıyla kurulmuştu.Vali Abbott,federal sınır görevlilerinin telleri kaldırsa bile Teksas'ın dikenli telleri koymaya devam edeceğini belirtti. Abbott'un bu açıklaması,Anayasa Mahkemesi'nin kararına karşı çıkış olarak yorumlandı.ABD'deki 25 eyalet,ortak bir bildiri yayımlayarak Abbott'a destek verdi.Toplam 50 eyaletten yarısının,yani 25 eyaletin,federal hükümete karşı böyle bir bildiriye imza atması,ülkede siyasi çalkantılara yol açabilecek bir durum olarak değerlendiriliyor.Bu 25 eyaletin tamamı Cumhuriyetçi Parti'ye yakın olan eyaletlerdir.Cumhuriyetçi Parti, göçmen politikalarında daha katı ve sınırları korumaya yönelik bir tutum sergiliyor.Bu eyaletler,ABD Başkanı Joe Biden'ın Demokrat Parti'nin göçmen politikalarını uygulamak istemesine karşı çıkıyor.Bu durum,ABD'nin iç siyasi dengelerini etkileyebilir ve federal hükümet ile eyaletler arasındaki ilişkileri daha da gerilimli hale getirebilir.Gelecek günlerde bu konuda yaşanacak gelişmeler,ülkenin siyasi atmosferini ve iç politikalarını şekillendirecek önemli faktörler arasında yer alacak.Texas olayında ABD eski Başkanı Donald Trump da Texas’ın yanında yer almış ve ulusal muhafızların sınıra gönderilmesini istemiştir.Bazı uzmanlar,bu gerginliğin ABD ’de iç savaşa yol açabileceğini düşünmektedir.Ancak bu senaryonun gerçekleşmesi çok uzak bir ihtimaldir.ABD’de daha önce de benzer siyasi krizler yaşanmış,ancak bunlar çözümlenmiştir.Bu nedenle,Texas problemi ABD’yi iç savaşa sürüklemeyecektir.Ancak,bu sorunun barışçıl bir şekilde çözülmesi için tarafların diyalog kurması gerekmektedir.
Texas Sınır Olayında Biden-Trump Gerilimi
Biden yönetimi,Trump’ın Meksika sınırına duvar örme projesini durdurmuş ve göçmenlere daha insani bir yaklaşım sergilemiştir.Bu politika,göçmen sayısında artışa ve sınır bölgelerindeki yerel yönetimlerin zorlanmasına neden olmuştur.Biden yönetimi, göçmenlere insan haklarına uygun bir şekilde davranılması gerektiğini,sınır güvenliğinin duvar inşa etmekten ibaret olmadığını,göçmen sorununun kök nedenlerinin çözülmesi için işbirliği yapılması gerektiğini savunmaktadır.Trump,göçmenlerin ABD’ye yasa dışı yollardan girmesinin ülkenin güvenliğini,ekonomisini ve kültürünü tehdit ettiğini savunuyordu.Trump,Biden yönetiminin göçmen politikasının kaos yarattığını ve sınır güvenliğini ihmal ettiğini iddia ediyordu.
Texas Bağımsızlık İstiyor mu ? 
Teksas'ın bağımsızlık isteyip istemediği karmaşık bir sorudur.2023 yılında yapılan bir ankete göre,Teksaslıların sadece %22'si bağımsızlıktan yana.Fakat bu,Teksas'ın ABD'den ayrılma fikrinin tamamen reddedildiği anlamına gelmez.Teksas'ın bağımsızlık istemesinin arkasında yatan çeşitli faktörler var;
-Federal hükümetle siyasi anlaşmazlıklar
-Ekonomik bağımsızlık arzusu
-Kendine özgü kültürel kimliği koruma arzusu
Teksas'ın yakın zamanda ABD'den ayrılacağını düşünmek pek olası değildir.Bağımsızlık karmaşık ve zorlu bir süreç olacaktır.Ancak,Teksas da bağımsızlık fikrinin tamamen ortadan kalktığı da söylenemez. Gelecekte,siyasi ve ekonomik koşullara bağlı olarak daha gerçekçi bir olasılık haline gelebilir.
Texas-ABD İlişkileri
ABD-Texas ilişkileri,geniş bir yelpazede ekonomi,eğitim,sağlık,göç ve sınır güvenliği,çevre ve enerji politikaları gibi alanlarda önemli bir işbirliği ve etkileşimi içerir.Texas,ABD'nin en büyük ekonomilerinden birine sahip olduğu için federal politikalar eyaletin ekonomisi üzerinde büyük bir etkiye sahiptir.Eyalet,federal hükümetin eğitim ve sağlık politikalarından önemli ölçüde etkilenirken,göç ve sınır güvenliği konularında federal politikalar doğrudan eyaletin günlük yaşamını etkiler. Ayrıca, enerji sektöründe özellikle petrol ve doğal gaz üretiminde önemli olan Texas,federal enerji politikaları ve çevre düzenlemeleriyle de yakından ilişkilidir.Bu nedenle,ABD-Texas ilişkileri,her iki tarafın politikalarının birbirini etkilediği karmaşık ve çok yönlü bir ilişki ağı oluşturur.
Texas'ın Diğer Eyaletlerle İlişkisi
Texas'ın diğer eyaletlerle ilişkileri oldukça karmaşıktır ve çeşitli alanlarda derinlemesine etkileşimler içerir.Ticaret konusunda,eyalet genellikle enerji kaynakları,tarım ürünleri,elektronik eşyalar ve otomobil parçaları gibi çeşitli endüstriyel ürünlerin alım satımını yapar.Ticaret,limanlar,demiryolları,karayolları ve havayolları gibi çeşitli ulaşım modları aracılığıyla gerçekleştirilir.Kültürel açıdan,Texas çeşitli müzik,sanat ve festival etkinlikleriyle diğer eyaletlerle kültürel etkileşimi teşvik eder.Federal hükümetle ilişkilerinde,eyalet yerel yönetimlere saygı duyar ancak federal politikalar ve düzenlemeler eyaletin iç işlerini etkileyebilir.Siyasi platformlarda,Texas federal politikada etkili olmak için diğer eyaletlerle işbirliği yapar.Eğitim alanında,Texas Üniversite Sistemi diğer eyaletlerdeki üniversitelerle sıkı bir işbirliği içindedir.Altyapı ve ulaşım konularında,Texas diğer eyaletlerle karayolu,demiryolu,havayolu ve denizyolu gibi çeşitli ulaşım altyapıları aracılığıyla bağlantı kurar, bu da ticaretin ve insanların serbest hareketini sağlar. Bu ayrıntılı ilişkiler,Texas'ın ekonomisi,kültürü,siyaseti ve eğitim sistemine derin bir şekilde etki eder.
Texas Tarihi
Teksas'a ilk defa 1528 yılında ispanyol gemici Cabeza Da Vaca ile gelenler ayak basmıştır. O günden sonra sırasıyla Fransa,İspanya,Meksika'nın eline geçti.Texas Devrimi 1835-1836 yılları arasında gerçekleşmiştir.Texas'ın bağımsızlığını kazanma sürecidir.Başlıca olaylar arasında Gonzales Muharebesi,Alamo Muharebesi ve San Jacinto Muharebesi yer alır.Bu süreç sonunda,Texas,Meksika'dan bağımsızlığını ilan etmiş ve kısa süre sonra Amerika Birleşik Devletleri'ne katılmıştır.Bu devrim,Amerikan tarihinde önemli bir dönüm noktasıdır ve Texas'ın modern tarihinde önemli bir yer tutar.1836 yılında bağımsız bir cumhuriyet oldu.1845 yılında ABD'ye katıldı.O sıralarda Texas da birkaç küçük şehir ve hayvan beslenen büyük çiftliklerden başka bir şey yoktu.Gerek hayvancılık gerek tarım,gerekse petrolün bulunması XX. yüzyıl içinde Texas'ın gelişmesinde en önemli etkenlerdi. Texas eyaletinin diğer eyaletlere nazaran ayrıcalıklı olduğu söylenebilir.Halk oylaması sonucu gerekli çoğunluğa ulaştığı takdirde Amerika Birleşik Devletleri'nden ayrılma hakkı vardır.
Texas Kızılderili Savaşları 
Teksas-Kızılderili Savaşları,Amerika Birleşik Devletleri'nin Teksas eyaletinde yerli Kızılderili kabileleriyle yerleşimciler ve hükümet güçleri arasında yaşanan çatışmaları ifade eder.Bu çatışmalar 19. yüzyıl boyunca,özellikle Amerika'nın batı genişlemesi sırasında yoğunlaştı.Teksas'ın yerleşimcilere açılması ve toprakların genişlemesiyle birlikte,yerli kabileler arasında topraklar ve kaynaklar üzerinde rekabet arttı.Bu süreçte savaşlar,barış antlaşmaları ve yerli halkların göçleri gibi çeşitli olaylar yaşandı.Savaşlar,yerli halkların topraklarını korumak için verdiği mücadelelerle, yerleşimcilerin toprak genişlemesi ve hükümetin yerli politikalarıyla ilgili karmaşık dinamiklerle şekillendi.Bu süreç,Kızılderili kabilelerinin topraklarını ve kültürel kimliklerini koruma mücadelesi olarak da görülebilir.
Texas sınır olayı için; Greg Abbott’ın Texas sınır olayında haklı olduğunu söylemek zor.Göçmenlik sorununu çözmek amacı ile federal hükümetle işbirliği içerisinde olması ve insan haklarına saygı göstermesi gerekiyor.
---KAYNAKÇA---
Wikipedia
Euronews
BBC
CNN
Habertürk
Milliyet
Voa Türkçe
Gazete Oksijen
Mynet
T24
DEİK
Office of the Historian
Oxford Academic
Taylor Francis
Spectrum News
Texas Public Radio
Library of Congress
City of Houston
The Epoch Times
Reuters
Politico
AB News
The Guardian
NBC News
Washington Post
Los Angeles Times
ACLU of Arizona
Britannica
Texas PBS
The Alamo
The New York Times
1 note · View note
iahaber · 2 months
Text
0 notes
benimpencerelerim · 3 months
Text
KAYZER ve IMPARATOR
Kayzer Franz – imparator Terim
“Franz Beckenbauer koyu sağcı Franz-Josef Strauss’la yakın ahbaptı. Fatih Terim, 1996’daki Susurluk 'kazasından' sonra 'derin devlet' imgesinin timsaline dönüşen Mehmet Ağar’la dosttur. 2000 yılında Galatasaray’ın şampiyonluk kadrosunun resmî hatıra fotoğrafına Ağar'ı sokacak kadar yakın bir dostluk...”
Franz Beckenbauer (solda), Fatih Terim (sağda).
TANIL BORA 20 Ocak 2024
Franz Beckenbauer, modern futbol tarihinin kuşkusuz en büyüklerinden biri, önceki hafta öldü. Alt yaş gruplarından başlayarak 32 yıl, profesyonel düzeyde 20 yıla yakın futbol oynamıştı. Bunun 21 yılı, Bayern Münih’te... 4 Almanya lig şampiyonluğu, 3 Avrupa Şampiyon Kulüpler Kupası, bir Kupa Galipleri Kupası şampiyonluğu; Almanya ulusal takımıyla bir dünya (1974), bir Avrupa (1972) şampiyonluğu kazandı. Teknik direktörlük yaparken Almanya ulusal takımıyla 1990 Dünya Kupası’nı kaldırarak hem futbolcu hem hoca olarak dünya kupası kazanan üç kişiden biri oldu. Hocalık kariyerinde Bayern Münih’le bir lig, bir UEFA Kupası şampiyonluğu da var.
Libero
Futbola forvet olarak başlamıştı aslında; 19 yaşında savunmaya devşirildi, 5 numara oldu. Savunma oyununda bir devrim yaptığını söyleyebiliriz. Ona gelene kadar, savunmanın ortasında serbest oynayan liberodan beklenen görev, adam adama savunma yapan mevkidaşlarından seken rakipleri ve topları karşılamaktı. Nitekim bu eski usul libero kavramının eşanlamlısı “süpürücü” idi. Franz Beckenbauer liberoluk mesleğine geriden oyun kurma vasfını ve ruhsatını kazandırdı. The Guardian bu pozisyonu bizzat onun icat ettiği kanısında. Topu sürerek ileri çıkıyor, hücum başlatıyordu. Dijital bir dakiklikle kullandığı ayak dışıyla isabetli uzun paslar atıyordu.
Evet, gerçekten zarif   bir oyuncuydu. Topu yordamlaması balet gibiydi. Baston yutmuş gibi dimdik, ufukta bir yerlere bakarak top sürüşü fenomenaldir. Robotik “Alman futbolcu” imgesini değiştirdi. Avusturya’nın Kurier gazetesi, “Almanlara rahatlığı öğretti” diye yazıyor ardından. 1974’te Stern dergisinde oyun stilini şöyle tasvir etmişler: “Serin, gevşek, disiplinsiz, ironik – hatta kendine karşı ironik... Biraz alayişli, kendi keyfine göre, bir taktiğe falan fazla tabi olmadan, spontaneliğe geniş yer ayırarak oynuyor.”
Futbol tarihinin baş baletlerinden Johann Cruyff 2016’da Beckenbauer’i, “futbolun kafayla oynanan ve bu arada ayakların da kullanıldığı bir oyun olduğunu” kanıtlayan bir adam olmakla taltif etmişti. (1974 Dünya Kupası finalinde kaptanı olduğu Hollanda’nın finalde yenildiği Almanya’nın kaptanı hakkında söylüyordu bunları.) Aynı zamanda ‘pragmatik’ti Cruyff’a göre Beckenbauer: Topla çıkmayı bildiği gibi, o topu tribüne vuracağı ânı da iyi bilirdi.
Kayzer
Bir futbol oligarkı
Almanya’nın kıdemli spor araştırmacı-yazarlarından Dietrich Schulze-Marmeling, 1997’de yayımlanan Bayern Münih monografisinde, Beckenbauer’in Almanya’nın “yüksek sosyeteye” dahil olan ilk futbolcusu olduğunu yazar.
Henüz 1970’lerde “rical”le, iş insanlarıyla, siyasetçilerle oturup kalkmaya başlamıştı. Özellikle Bavyera’nın koyu milliyetçi-muhafazakâr (“hatta” faşizan) siyasetçisi Franz-Josef Strauss’la iyi ahbaptı.
Emeklilik öncesi son istasyonunda, 1977’de “operet lig” denen ABD liginde New Yok Cosmos şöhretler karmasında forma giyerek gösteri endüstrisine uyumlanma kabiliyetini göstermişti. Cosmos’taki takım arkadaşı Pelé gibi, reklam figürü olarak çok “iş” yaptığı gibi; lobicilik-yöneticilik işlerinde ondan da ileri gitti. 1990’lardan itibaren kariyeri, literatürde “spor siyasetçisi” olarak tanımlanıyor.
1994-2009 Bayern Münih başkanı olarak kulübün Almanya futbol ekotopunun her şeyi yiyen canavarına dönüşmesine ve dünya büyükleri arasına terfi etmesine kilit katkıda bulundu. 1998-2010 arasında Almanya Futbol Federasyonu Başkan Yardımcısı, 2007-2011 arasında FIFA İcra Komitesi üyesiydi. Pelé’den de destek alarak FIFA başkanlığına oynadı.
O aralar çok iyi bir FIFA başkanı veya çok iyi bir spor bakanı olabileceği konuşulurken, Süddeutsche Zeitung şöyle alay etmişti: “Evet, harika bir FIFA başkanı olabileceği gibi, harika bir Papa da olabilir, Greenpeace başkanı da olabilir, Dalay Lama’nın halefi de olabilir, BM genel sekreteri de olabilir, Çin kayzeri de olabilir.” Ne demişti Cruyff? Kayzer müthiş pragmatikti.
2016 Eylülü’nde, federasyonun 2006 Dünya Kupası Organizasyon Komitesi’nde fahri olarak görev yaptığını açıklamasına karşılık, 5,5 milyon Euro para aldığı ortaya çıktı. Bildirimde bulunulmadığı için vergilendirmede de gecikilmişti, ahiren vergi ödemesi icap etti. 2010 Dünya Kupası organizasyonuyla ilgili de FIFA’dan yine usulsüz, “açıktan”, iki ortağıyla beraber 1,7 milyon Euro aldığı, paranın Cebelitarık’ta bir hesaba yatırıldığı ortaya çıktı. 2008-2011 arasında FIFA’dan ayrıca kayıt dışı 5,4 milyon İsviçre Frangı almış, ortaklarından Fedor Radmann parayı aktarırken yarısını kendisine ayırmıştı. Bu da İsviçre’de bir para aklama davasına konu oldu.
İlk olarak bu vaka, ‘biraz’ itibar kaybına uğramasına yol açtı. Yoksa her kusuru ‘yakışıyor haspaya’ faslından hoş görülmüştü. Koyu Katolik Bavyera’da üç defa evlenip üstelik birisinden evlilik dışı çocuk yapması, vergi usulsüzlükleri falan hep idare edilmişti. 2006 skandalı, üzerindeki yıldız tozlarını yele verdi hafiften.
Franz Beckenbauer dünya futbol oligarşisinin bir mensubu olarak namını son olarak 2022 Dünya Kupası[1] öncesinde, köle emeği diye tanımlanabilecek sömürü koşullarıyla ilgili tepkiler üzerine söylediği şu sözlerle taçlandırmıştı:
“Katar’da bunca zaman tek bir köle bile görmedim. Herkes serbestçe dolaşıyor. Ne zincire vurulmuş birisini gördüm, ne de köle başlığı takan birini... Bu haberleri nereden çıkarıyorlar, bilmiyorum.”
Bertolt Brecht’in ünlü sözü var ya: Bir banka kurmak yanında, banka soymak nedir ki! Avusturya’nın futbol dergisi Ballesterer’in Aralık sayısında bu sözü şöyle uyarladılar: Bir futbol kulübü yönetmek yanında, banka sahibi olmak nedir ki...! Kulüpçülerden öte, global futbol endüstrisinin yöneticileri için, futbol oligarşisi için söyleyebiliriz bunu...
“Türk Beckenbauer” kim ola?
‘70’lerde, ‘80’lerde popüler futbol kamuoyu, dünya şöhreti futbolcuların yerli muadillerini bulup buluşturmaya meraklıydı. Maradona Sadık, Scifo Mehmet... “Türk Beckenbauer’i” payesini Beşiktaşlı Gökhan Keskin’e, Galatasaraylı Erhan Önal’a, Karagümrüklü/Fenerbahçeli Abdülkerim Durmaz’a yakıştıranlar olmuştu. Sonraki kuşakta, Oğuz Çetin’e de Beckenbauer’lik atfedildi. Geçenlerde bir TRT spikeri, Galatasaraylı Abdülkerim Bardakçı’ya bu unvanı bahşetti.
2018 Ekimi’nde, bir Galatasaray-Schalke maçı öncesinde, iki takımda da forma giymiş olan Rüdiger Abramczik; 1984/85’te Galatasaray’da birlikte oynadığı Fatih Terim hakkında “Bizim Beckenbauer’imizdi” demişti. Bundan bir buçuk yıl kadar sonra, 2020 Temmuz başında eski Galatasaray yöneticisi Semih Haznedaroğlu’nun benzetmesi daha derindi. O, Fatih Terim’in “Galatasaray’ın Beckenbauer’i olabileceğini” söylerken, Beckenbauer’inki gibi bir futbolculuk-teknik direktörlük-başkanlık üçlemesini kastediyordu: “Beckenbauer çok iyi bir futbolcuydu. Futbolu çok iyi bilen bir futbol adamı. Bayern Münih’e de başkanlık etti. Fatih Terim de aynı şekilde olabilir.”[2]
Sadece oyunculuğuyla değil, asıl futbol oligarklığı bakımından Beckenbauer’le benzerliği aranacak portre, elbette Fatih Terim’dir. Son zamanlarda “adından çok söz ettiren” Terim’e, özellikle 2022 Eylül ortasında yayına giren Netflix belgeseline dönerek bu gözle bir bakalım.
‘Sementha’ Fatih
1970’lerin ikinci yarısında spektaküler bir spesiyalitesi vardı: İki üç maçta bir, uçarak kafayla veya rövaşatayla çizgiden top çıkarırdı. Bu mucizelerinden ötürü, dönemin popüler TV dizisi Tatlı Cadı’ya atıfla ona “Sementha Fatih” lakabı takılmıştı. Beckenbauer’in futbolculuğunda kuşandığı Kayzerliğe denk gelen İmparator lakabını, 2000 yılında teknik direktör olarak UEFA Kupası’nı kazandıktan sonra edinecek.
Futbolculuğunda Fatih Terim, Beckenbauer’in yerlisi denebilecek başarılar elde edemedi. Kariyeri Galatasaray’ın 14 yıl süren şampiyonluksuzluk dönemine denk gelir. Sadece üç Türkiye Kupası vardır bu dönemde. Hatta taraftarlar arasında onu “uğursuz” sayanlar vardı. Parlak futbolculuğunu büyük ödüllerle taçlandıramamış olması, teknik direktörlüğe geçerken hırsını bilemiş olmalı.
Asabiyet zekâsı
Hırs bahsi önemli. Hırstan öte, asabiyet. Dolmabahçe’de defalarca canlı izlediğim Fatih’in “enerjisi” Beckenbauer’e hiç benzemezdi. Sadece sarı değil, kırmızı kartları bile iki haneli rakamları tutabilir. Kırmızı kartı beklemeden sahadan çekip gittiği “müdahaleleri” olmuştur. “Oyun harici” şiddet dahil.
Netflix’teki belgeselde kendi hırsının poetikasını yapar Fatih Terim: “Bir ayağı sakat bir adamın oğluyum. Kabullenemeyen bir adamın oğluyum.” Hayatta kalma, meydan okuma, kendini ispat stratejisi olarak hırs... “Hırçın” denmesine de itiraz etmeyeceğini söylüyor; “Yetiştiğim yerden aldığım terbiye…” diyor. Bağış Erten, Zidane hakkında söylenen meşhur kıssayı hatırlıyordu ya Fatih Terim söz konusu olunca: “Zidane’ın çıktığı köyden Zidane çıkar, ama onun içinden o köyü çıkaramazsınız.”[4] Severek çoğaltılan Adanalı imgesi…
Futbolculuğundan itibaren asabiyet estetiği Fatih Terim’in karizmasının bir parçası oldu. Akli zekânın (IQ) yanı sıra nasıl “duygusal zekâdan” (EQ) bahsediliyorsa, belki Fatih Terim için “asap/sinir zekâsı” kavramını icat etmeli. Gerilim idaresi, racon töresinden de beslenerek, Terim için her zaman temel önemde bir taktik araç oldu. Bünye içi rekabetler, özellikle de kendi patronluğunu/liderliğini kısan otoritelere karşı cephe açmak onun için hırs ve enerji kaynağıydı. Tehditkâr tebessümlerle, zehirli imalarla sinir harbi yürütmek, ona ve “takımına” adrenalin yükledi.
Beckenbauer’in Almanlara rahatlığı öğrettiğini söylüyorlar ya… Fatih Terim Türklere gerginliği öğretmiş değildir elbette; fakat onları gerginliğin zevkine vardırdı. Gerginliğe itibar kazandırdı.
Mehmet Demirkol ta 2008’de, Terim’in o asabi jest ve mimiklerinin muhatabının oyuncular değil, bütün toplumda “delice bir hırsa tapanlar” olduğunu yazmıştı.[5] Hem dövüp hem sevecek “Baba” otoritesinin âşıkları, kaderlerini bir karizmaya emanet etmeyi özleyenler, kurtarıcı kahraman bekleyenler, masaya yumruk vurmanın tutkunları, Terim’in şahsında aradıkları ışığı gördüler. Necati Kola’nın 2001’de Zaman Kitap’tan çıkan kitabına koyduğu başlıkla Terimizm diye bir şey varsa, bu olsa gerek.
“Yeni nesil belgesel”
Ara ara zikrettik, şu belgesele odaklanalım biraz. Yakınlarda gazeteduvar’da Anıl Ergin, “yeni nesil belgeselcilik” örnekleri arasında saydı Netflix’in Fatih Terim belgeselini.[6] Kastedilen, belgesel-olmayan-belgesellerdir; tanıtım ve güzelleme yapımları... Belgesel ilk yayımlandığında birçokları bunu tespit etmişlerdi. Mehmet Demirkol, Sokrates YouTube kanalında bu yapımın bir belgesel değil, Terim’in sevenlerine bir “mektup” olduğunu söylemişti. Eski Galatasaray yöneticisi sıfatı da taşıyan Fatih Altaylı belgeselin “şişirme” olduğu kanısındaydı. Gazeteduvar’da Şenay Aydemir ve Suat Başar Çağlan haksız denemeyecek sert eleştiriler kaleme almışlardı.[7] Yakın zamanların mahir futbol yazarlarından Çağlan, belgeseli Diriliş Ertuğrul, Payitaht Abdülhamid gibi “alaturka dramalarla” aynı kategoriye koyuyor, izleyiciye verilen mesajı “Fatih Terim’in başarılarının biricik sebebinin onun Fatih Terim olması ve başka kimsenin Fatih Terim olmaması” diye özetliyordu.
Suat Başar Çağlan, belgesele “öven yabancı sosu” döküldüğüne değinmişti bir de yazısında. Özellikle Fiorentina ve Milan’ı çalıştırdığı dönemden, İtalyan ahbaplarının methiyeleri gırla gider. AndreaPirlo’nun Türkçeye Düşünüyorum, Öyleyse Oynarım diye çevrilen kitabında, Terim’in “taktik” namına tahtayı karman çorman karalayışının epey alaycı aktarımı mesela, yoktur. “Yabancı” gözü deyince...Fatih Terim belgeseli 11 Freunde dergisinin Nisan 2023 sayısına da konu oldu. Jens Kirschnek “Yarı doğru bile değil” yorumunu yaparken, özellikle Hakan Şükür ve Arif Erdem’in “görünmemesi” için maç sahnelerine bol bol penaltı golü doluşturulduğuna dikkat çekti. Netflix’in böyle bir “sözde belgesele” adını vermesi “utanç verici” idi ona bakılırsa.
Tabii en mühim eksik, birçoklarının dikkat çekmiş olduğu üzere, 2006 Dünya Kupası elemelerindeki meş’um İsviçre maçıdır.
16 Kasım 2005’te oynanan maç başından itibaren bir şiddet ve celal atmosferinde oynanmış, Türkiye’nin elendiğini ilan eden düdüğün ardından ulusal takım oyuncuları bir linç güruhuna dönüşerek rakiplerine saldırmışlardı. Türkiye’nin 6 maç seyircisiz oynama cezası aldığı bu maçta teknik direktör Terim’in “futbol dışı” “hücum!” işareti verdiği izlenimini uyandıran görüntüler izlemiştik. Belgeselde bu maçtan bahsedilmemesindeki kusur, 2008 Avrupa Şampiyonası elemelerindeki İsviçre maçının “rövanş” olduğu söylenirken neyin rövanşı olduğunun hiç belirtilmemesiyle daha da ağırlaşır. 2005’deki vak’a, adeta meşrulaşır böylece.
Bu “biz-yabancılar” söylemini düşününce, 2000’deki Galatasaray-Leeds United maçı öncesinde İstanbul’da bıçaklanarak öldürülen Leeds’in iki taraftarı hakkında Terim’in belgeselde “Keşke o iki taraftar ölmeyeydi de, biz o maçı kazanmayaydık” demesi elbette insana iyi geliyor. Beri yandan bu maçın rövanşında kendisine –kuşkusuz bu iki ölümün hıncıyla– küfürlü tezahürat yapan taraftarlara “karşılığını verdiğini”, “görüşeceğiz” işareti yaptığını aktarmaktan da geri durmuyor. Sahici bir yas bilinciyle pek bağdaşmıyor, değil mi? Bir teessür beyanıyla her şeyi temize çekip mutlak haklı ve üstün mevkiine geçme kolaylığını da elbette Fatih Terim öğretmedi “bu millete” – fakat bu ebed-müddet haklılık ideolojisinin güçlü bir temsilcisidir.
“Güç istenci”
Franz Beckenbauer koyu sağcı Franz-Josef Strauss’la yakın ahbaptı. Fatih Terim, 1996’daki Susurluk “kazasından” sonra “derin devlet” imgesinin timsaline dönüşen Mehmet Ağar’la dosttur. 2000 yılında Galatasaray’ın şampiyonluk kadrosunun resmî hatıra fotoğrafına Ağar'ı sokacak kadar yakın bir dostluk... Yine birçoklarının dikkat çektiği üzere, Netflix belgeselinde hiç bahsi geçmeyen konulardan biri de bu. Biliyorsunuz, bu yakınlığın “skora dönük” katkıları olduğu iddiaları da –başta Hıncal Uluç tarafından– dile getirilmişti zamanında. Zengin malzeme içeren kitabında Ahmet Çakır, Terim’in fanilere sevimsiz görünen başka yönleri gibi bu ilişkiyi de, kısmen “samimiyet”le, kısmen “bu işlerin” icaplarıyla açıklamıştı.[9]
“İmparator”un –her türlüsünden– güce hep “aç” olduğunu herhalde kimse inkâr edemez. “İmparator” lakabını memnuniyetle bağrına basmasından da belli. Netflix belgeselinin yansıttığı, yeterince dikkat çekmediğini düşündüğüm “güç istenci” sinyali, Galatasaray başkanlığı iddiası idi. Belgesel “sıranın” oraya geldiği havadisiyle bitiyordu. Banu Yelkovan “Onu başkan olarak görmek isteyen büyük bir kitle var” diyor; “Baba, dede, imparator… derken sıranın nereye geldiği açık…” işareti veriliyordu. Eski kulüp yöneticisi, “Fatih Terim, Galatasaray’ın Beckenbauer’i olabilir” derken bunu kastetmemiş miydi? Beckenbauer’lik Galatasaray başkanlığıyla kemale erecekti.
Zamanımızın “süper yıldız”-teknik direktör tipolojisine uygun bir perspektifti bu. Bu tipoloji, taktisyen, idareci, lider, girişimci, halkla ilişkilerci, imaj yaratıcısı, stil ikonu, hepsi birdendir. Futbolun endüstrileşmesinin veçhelerinden biri. Beckenbauer gibi “Başkan” olmak ise bir adım ötesidir. Futbol oligarşisine intisap adımı... Terim anlaşılan bu adıma yeltenmişti. Okan Buruk’un başarısı buna engel oldu; en azından erteletti, kim bilir...
Derken şu “Fatih Terim Fonu” denen şey çıktı. Eh, akçalı problemler de Beckenbauer’liğin rüknündendir. Mesele hâlâ yarı-karanlıkta veya tercihinize göre yarı-aydınlıkta. Gazeteduvar'daki derli toplu bir panoramik özete pas verip çekilelim: "10 Soruda Fatih Terim Fonu".
“Yumuşak güç”
Bu işte bir “yumuşak güç” siyasetinin de payı yok mu? Fatih Terim’in Milan’a transferinde de, Abdullah Öcalan’ın İtalya’ya sığındığı dönemde gerilen İtalya-Türkiye ilişkilerini normalleştirme misyonu rol oynamıştı.[11] Şimdi de Ergin Ataman’ın ardından Fatih Terim’in Panathinaikos’a gidişinde Türkiye-Yunanistan ilişkilerinde yumuşama için bir cep açma taktiğinin izini arayabiliriz.
Kayzer Franz’a da 2022 Nisanı’nda Almanya’nın resmî “futbol elçisi” unvanı bahşedilmemiş miydi? Ha, 2012’de Rusya Gaz Üreticileri Birliği’nin “uluslararası büyükelçisi” olarak atanmıştı bir de...
Banka kurma, fon açtırmak nedir ki...
NOTLAR:
[1] Bkz. Tanıl Bora, “Yan Gözle Katar 2022”, K24
[2] Emrah Karalinç’in haberi: “Fatih terim Galatasaray’ın Beckenbauer’i Olabilir”, Ajansspor 
[3] Vecdi Çıracıoğlu, Gladyatör, İletişim Yayınları, s. 251, 292-293.
[4] Bağış Erten, “Fatih Terim’i Sevmiyorsanız Bile İzleniyor”, Gazete Oksijen
[5] Mehmet Demirkol, “Ayırt Ediyorum”, Milliyet Spor, 23 Haziran 2008
[6] “Robbie Williams’tan Fatih Terim’e Yeni Nesil Belgeselcilik”, Gazeteduvar
[7] Şenay Aydemir, “Oyunu Yine Fatih Terim Kuruyor!”, Gazeteduvar
Suat Başar Çağlan, “’Terim’ ya da Tarihi Yeniden Yazmak”, Gazeteduvar
[8] Tanıl Bora, “Alman Altyapısının Asalağı Olmak”, Aljazeera
[9] Ahmet Çakar, O Bir İmparator, Altın Kitaplar, 2000, 253 s.
[10] “Yunan basınından, ‘Fatih Terim'in imzasında Acun Ilıcalı büyük rol aldı’ iddiası”, T24
[11] “Apo Yıktı, Terim Onardı”, Hürriyet
Bugün bir Yılmaz Özdil de –korkunç-müstehcen “Two size” manşetinin müellifidir– söylüyor bunu. Yunanistan bağlantısı için de söylüyor.
0 notes
esmhaber · 3 months
Text
ABD'de iç savaşın ayak sesleri: Teksas Valisi Biden yönetimine resti çekti ulusal muhafızlar devrede
ABD'nin güney sınırındaki Teksas eyaleti ile Başkan Joe Biden yönetimi arasındaki anlaşmazlık derinleşiyor. Teksas Valisi Greg Abbott, sınıra yeni dikenli teller çekme kararı aldığını açıklarken, bu adım 25 Cumhuriyetçi eyalet ve eski ABD Başkanı Donald Trump tarafından desteklendi. Sınır güvenliği konusunda artan gerilim iç savaşın ayak sesleri olarak değerlendiriliyor.
0 notes