Tumgik
#Hayalperest Kitap
dipnotski · 3 months
Text
Tony Godfrey – Çağdaş Sanatın Öyküsü (2024)
Çağdaş sanat yalnızca merak uyandırma etkisine değil, kafa karıştırma gücüne de sahip. Bu şey de nesi? Ne anlama geliyor? Gerçekten sanat mı bu? Neden bu kadar yüksek fiyata satılıyor? Bu konuda sayısız kitap var ama bunlar okuyucuya pek bir şey öğrenmediğini, partizanca görüşlerin kavranamayan dili nedeniyle de dışlandığını ya da bunaldığını hissettirmekten öteye geçemiyor. Tony Godfrey’in…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
ashabellq · 11 months
Text
“Görüyorsun, ağlıyorum Nastenka. Ama önemli değil. Yanaklarımdan gözyaşları süzülse ne olur ? Bırak süzülsünler, kimseyi incitmiyorlar. Kısa süre içinde kuruyacaklar.”
3 notes · View notes
vinceverbatim · 1 year
Text
Hayalperestin dünyasına yalnızlık egemendir: bütün coşkular, sevinçler yaşama hazırlık sürecinde tadılır. Bunlar, bir tek yalnızken çıkagelir. Ama eylem başlayınca endişeler, korkular da başlar... Hayale uymak, uydurmak için harcanan çabanın ayrılmaz bir parçası olan o abeslik, başa çıkılamazlık duygusu, bunun getirdiği bitkinlik, yılgınlık; sonra yeniden yalnızlığa kaçış. Ve yalnızlıkta, anımsamanın, yad etmenin o afyonlu odacığında, yeniden beliren zevk olasılığı..
- Anais Nin, Albatrosun Çocukları
7 notes · View notes
tanrimunutmabeni · 1 year
Text
Tumblr media
Ben bu denizde boğuluyorum dedi balık [ Rolan Aybey - Kurdikan]
4 notes · View notes
almaderosaa · 1 year
Text
𝗛𝗮𝘆𝗮𝗹𝗹𝗲𝗿𝗶𝗺𝗲 𝘀𝛊𝗺𝘀𝛊𝗸𝛊 𝘀𝗮𝗿𝛊𝗹𝗮𝗰𝗮𝗴̆𝛊𝗺.༄
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
ᶜᵘⁿᵏᵘ ᵒⁿˡᵃʳ ᵇᵉⁿⁱᵐ ʰᵉʳ ˢᵉʸⁱᵐ
3 notes · View notes
iiremll · 2 years
Text
Tumblr media
1 note · View note
annemkedimvekahvem · 3 months
Text
İyi ki doğdun, iyi ki varsın canım annem. Her yıl sana anlamlı olabilecek hediyeler seçmeye çalışıyorum ama hiçbiri bunun kadar anlamlı olamamış olabilir. Doğduğun güne özel olarak seçtiğim bu kitap yalnızca benden sana değil, hatırlıyor musun geçtiğimiz günlerde bir akşam bir kez de olsa dedemle bağ kurabildiğimden söz etmiştim, onun bir bilge olduğunu biliyorum ve bana anlatmak istediğinin ne olduğunu da. O olmasaydı ben bu kadar derin düşünemezdim eminim, onun mirası zihnimde derinleşen bu yollar hele ki babamın da senin de pek kitap okuma alışkanlığınız yokken, daha evimizdeki kütüphanemizdekileri henüz okumamışsınızken, benim içime doğan kültürel erdemlerin, kişisel bir ilgi olarak gerçeğe ulaşma arzumdaki kuvvetli isteğin, kitapların açtığı kapıların kudretini görebilme kabiliyetimi dedemden aldığımı biliyorum ve ne yazık ki ailemiz onun kütüphanesine sahip çıkamadığı için hiçbir kitap kalmadı onun ardına, onun bilgilerinin kaynağı torununa miras olmadı ama torunu ondan genini miras aldı, hem de dünyanın en yaratıcı, hayalperest, renkli ve duygusal zihnine sahip oluşumu senden alırken babamdan pratik zeka ve orijinalliğini alıp dedemin de bilgeliğini alabilmişim.
Diğer bazı güçlü olarak alamadığım özelliklerim de olabilir ailemizden ama ben şikayet etmeyi bir süre önce bıraktım çünkü söylenmek, şikayet etmek çaresizliğin bir sonucu. Şimdi sadece "bunu nasıl iyileştirebilirim, iyileştiremediğim süreçte nasıl dönüştürebilirim kendi içimde" diye düşünerek yaşamayı daha akıllıca buluyorum. Dedem sana kendi kitabını vermiş sen bahsetmiştin, okuyamadığını söylemiştin, hatta sana trip attığından. Şimdi bu hediye kitap bizden, onun da mirasıyım ben, her halükarda ailemiz bir kolektifi taşıyor, hep çok iyiler olmasa da bir yanda hem özel hem de güzel özelliklerimiz var. Eğer kötüleri iyileştiremiyorsak -ki çalıştıkça iyileşiyorlar ama bazıları uzun vadede- o sırada iyileri "daha iyiye" götürmek bizim aile mirasımızı korumanın sorumluluğu olduğunu düşünüyorum yoksa adın, soyadın, bu hayatın başka ne değeri olabilir ki. Hele ki sizin gibi yalnızca ailesi, evi için çalışan insanlar için aile olmak daha da önemli bir kavram olmalı diye düşünüyorum, en azından içimizde biz yaşarken dolaylı dolaysız gelişimine katkıda bulunduğumuz bu kültürel mirasa saygı duyulacak kadar olmalı ve de en önemlisi dolaysız olarak, biz istediğimiz için geliştirdiğimiz bu cevherin gücüne inanmak önemli olmalı.
Dedemin kültürel mirasını daha yeni algılayabiliyorum. Babannem de aynı Kismo gibi devamlı kaderine sövdüğü ve kendini geliştirmek için hiç bir şey yapmadığı için o haliyle sevilemeden terk etti yaşamı, kendi çocukları bile timsah yaşlarla durdular cenazede, benim canım babam ve amcam haricinde kimse de ağlamadı zaten, sadece bir insanın yaşlılıktan ölümüne geçisi haricindekinde başka da pek göz yaşı döktüren değerleri olmadı çünkü babaannemin, olduğu gibi geldi ve olduğu gibi gitti, ne bana, ne çocuklarına yararlı hiç bir şey aktaramadan, onlara gerçekten ilgi ve sevgi veremeden...
Ve biliyor musun sevgili annem, eğer biz Kısmo'nun gençliğini bilmeseydik, o eskiden hayattan zevk alan, yeni şeyler öğrenen, bize öğrendiklerini anlatan, bizle emeğini paylaşan, heyecanları, hayalleri olan o canlı halini bilmeseydik, yani babaannemin hep olduğu gibi Kısmo da şimdiki haliyle hep şuanki gibi olsaydı onun cenazesi de benzer geçerdi, istesekte ağlayamazdık çünkü hayatta kendini kurban gören herkes gibi, kendi hayatlarında yeterince istemedikleri ve kıymet vermedikleri hayalleri için hayatın akışında üretmeye salık verip şikayet ede ede oldukları yerde öyle kalakaldılar. Düşünsene bir ağaç olsalar çürümüşlerdi çoktan, hareket etmeden, kıymet bilmeden sadece kötüye odaklanarak yaşadıkları bir cehennem var ve çevrelerinde onları önemseyenleri de oraya çekmek zorunda kalıyorlar, çünkü mücadele edip kendi yeteneklerini partlatmak yerine başkalarını dinleyip kendilerinin ne kadar da işe yaramaz olduklarına dair inançları geliştirdiler. Kendi kalplerinin seslerini duyamaz oldular. Hayatta yetenekleri için yeni şeyler deneyimlemek yerine kendilerini içinde hapis sandıkları aynı tekerin içinde yuvarlanmayı seçtiler çünkü kolay olan yol bu ve kolay olanın sonu acı veriyor bu hayatta, zor olanın sonu ise hata bile olsa ders alınarak parlatılabiliyor. Kolay olanı seçtiklerini fark etmeyerek bu aciz kalışlarına "kader" dediler ve bu yazılı sandıkları kadere teslim oldular. Kısmo yıllarca piyango oynadı zengin olmak için, kaderi, hayatı ordan zengin olursa değişir sandı halbuki kaderi hiç yazılmamıştı, o yalnızca tek şansını bu gördüğü için "bambaşka" bir kaderi hayal ederek önündeki gerçek yaşamı kaçırdı, yapabileceklerinin sınırsızlığını kavrayamadı. Yeni öğrenebileceklerini göz ardı etti, onun yerine şikayet etmekti işte kolay olan, durmaksızın aynı şeyleri yaparken farklı sonuçlar bekleyerek geçiriyor zamanı, gitgide çürüyor ama istemiyor da böyle olmasını, sadece cesareti yok çünkü devamlı hayal kırıklığına uğramaktan yıldı, çaresizliği öğrendi ve ne oldu sonra? Pes etti ve bıraktı kendini, kalbinin sesine, onun çırpınış heyecanlarına değil de başkalarının yarım ağızla söyledikleri dış seslerin gerçekliğine inandı. Şimdi her geçen gün hastalıklarına +1 eklenmesini bekleyen birine dönüştü ve bize (hayattaki tek sevdiklerine) halinden üzüntü veren birine dönüştürdü kendini. Ee pes etmemek kolay mıydı bu yolda sanki, hayır zordu, hatta belki çok zor. Ama imkansız asla değildi. Ben de bazen çok zorlanıyorum pes etmemekte.
Senin bana "seni seviyorum" deyip de sevgiyi bazı davranışlarında gösteriyor, bazen hiç göstermiyor olmanı kabulleniyorum mesela ama bir tartışma anında senden gerçekten anlayış, şefkat görmeyi beklediğim, senden destek ve dayanışma beklediğim, senden sadece beni dinledikten sonra bana içten bir cevap vermeni beklediğim, seninle samimi olarak paylaşmak istediğim anlarda ve güvende olmaya ihtiyaç duyduğum bazı anlarda senin kendi duygularına kapılıp benim duygularımı, bana neler hissettiriyor olduğunu anlayamıyor oluşun, bana neredeyse hiç empati yapamayışın, yaptığında bile yapmacık hissettirmesi, üstü kapalı olması, kendini sürekli suçlu, suçlanıyor gibi hissetmenden dolayı seninle gerçek bir şey paylaştığımda benim ne söylediğimi duyamadan, anlamadan, düşünmeden kendini savunmaya geçiyor oluşun karşısında ben de arkamda, yanımda annemin olduğunu hissedemiyorum ve "hata yapmayı" kabul edemediğin için, etsen de gerçekten bunu telafi etmek istemediğin için, hatta ben öyle bir şey yapmadım, ben seni üzmedim diyerek kendi niyetini ortaya atarken benim hislerimi fark edemiyor oluşun, benimle gerçek bir bağ kuramayacak kadar beni duyamıyor oluşun, başka şeylere veya kimselere duyduğun öfkeyi ya da başkasına, hayata duyduğun yoğun hisleri benden çıkarabiliyor oluşun karşısında kaskatı kesilen kalbimin, hayal kırıklıkları yaşayan, sevgiyi ve şefkati arayan ve senden anlayış bekleyen bu yumoş kalbimin bunları yaşarken pes etmeden ilerlemesi kolay mı sanıyorsun? Pes etmemek bazen öyle zor ki, hiç sevmediğin bir kitabı sırf başka bakış açılarını anlayıp kendini geliştirmek için baştan sona okumaktan çok daha zor olabiliyor hayatta. Gerçeklere suratını da çevirsen, bana küssen de, trip de atsan, ben sana kızsam da, sen bana kırılsan da her ne olursa olsun kendi ulaştığım gerçeklerin ardına yürürken, sen sırt çeviriyorsun diye ben sana anlatmaktan vazgeçmiyorum çünkü biliyorum, inandığım tek bir şey dahi varsa onun yoluna gitmeyip de pes edersem inandığım şeyin öyle olmadığını kendim çürüteceğim demek aslında, bak gördün mü olmadı diyen daima pes eden oluyor sonuçta, ya da durup şikayet eden ve hevesini kaybeden... Benim artık pes etmeyecek cesaretim var çünkü neyin gerçek olduğunu anlamak için yürüdüğüm yollarda inandıklarımı kendim gerçekleştirebileceğimi biliyorum.
Ben ne babaannem, ne Kısmo, ne sen, ne babam ne de bir başkasıyım. Ben Damla'yım, senin ve babamın biricik kızı. Sizin anne ve baba olma kimliğinizin yaratıcısı benim, ben olmasam ailemiz diye bir şey, sizlerin bir mirası olmayacaktı. Dedem bu kadar okumasa, benim zihnimde de okudukça gelişen bu zihin yolakları olamazdı. İsterdim ki sizler de okuyun annem, hiçbir şey yapmasanız da okuyun çünkü eğer okumazsanız hep birilerine muhtaç olursunuz ve muhtaç olunan her şey pişmanlıkları hatırlatıyor. Siz sandınız ki okuyunca para kazanılıyor, ev, araba alınıyor, halbuki okuyunca esas para değil deger kazanılıyor. Hayatın bile veremeyeceği dersler veriyor kitaplar insanlara. Öyle gerçek bilgiler oluyor ki, dedemin kendi eczanesini oluşturması gibi, herkesin kendi eczanesini oluşturabileceği kitap havuzları var dünyada çünkü insanız ya insan insana benziyor, benim bildiğimi bir başkası bilse iki insan kadar güçlü oluyor, ne kadar kitap o kadar insanın görüsü demek ve bana göre insanın en insanca var olanı, şimdiyi şimdide yaşayan erdemli insanlardan oluşuyor. Erdemli olan insan özsaygı, özdeğer, özgüven ve özbakım kavramlarının farkındalar, tanımlarını yapmış ve kendi erdemlerini oluşturarak potansiyellerini gerçekleştirmek için yaşıyorlar. Özlerinin farkında olan insanların hayatları kendini tekrar etmiyor, devamlı gelişiyor ve onlar geliştikçe çevrelerini, ailelerini ve hatta kendinden sonraki nesli yani yaşamlarını geliştiriyorlar.
Benim sizden başka ailem yok, sizle var oldum, bir gün adımın içinde olduğu bir aile kurar mıyım bilmiyorum. Siz benim değerimsiniz ve ben pes etmiyorum. Bir şeyleri sizler de bilemediniz ben de bilemedim, ama ben bilmek istiyorum. Bilemediğinizle kalıp tekrar eden o döngüye hapsolmayı da seçebilirsiniz ya da hayatı yalnızca kendi değerlerinize, yaşam enerjinizin varlığına sahip çıkmak için değerlerinizi geliştirerek ve koruyarak ve de yaşamda farklı yolları keşfederken dolayısıyla doyasıya, anlamlı yaşayarak, daha önce görüp duygularınızın, bildiklerinizin aksine günden güne ileriye giderek, iyileşerek, günden güne gelişerek, hayatta tatmadığınız hazları tadarak yaşamayı da seçebilirsiniz. Bu saksıya daha önce ekilmemiş bir çiçek olur, bir atkı örmek olur ve biliyorsun ki öğrenmenin ne yaşı ne de zamanı olur.
Umarım bu kitap senin için sahip çıkmak isteyeceğin bir değer, ailemiz için bir miras olur canım annem ve senin yeni yaşından benim dileğim; bu yıl kalbinden gelen o sesi duyarak parlamayı istemen ve seni heyecanlandıran, sana umut veren o ufacık şeylerin peşinden giderek, pes etmeden, vazgeçmeden o yollara devam etmen çünkü sen ve senin yeteneklerin, senin varlığın yalnızca sana özel, bir başkası yok ve senin emeklerinden, gelişiminden faydalanacak bir çok insan var bu dünyada. Ben de onlardan biriyim. Yalnızca yaşam denen bu mucizenin içinde, başkalarının seslerini duymazdan gelme hakkımız var çünkü bu bizim hayatımız. Bunu görmeyi reddedenler pes ettiler ve başkalarının seslerini kendi gerçeklikleri haline getirdiler. Halbuki en gerçek ses içimizdeki çocuğun sesi, o hiç büyümedi. Kendi potansiyeline inandığın sürece herkesin özel güçleri var ve hepimizin herkesten iyi yaptığı bir şeyler var, onların farkında olmak yetmiyor, onları geliştirmedikçe işlevsizleşiyorlar, tekerin içinde dönen farelere dönüşüyoruz. Doğa ana senin hem kendi hayatına, hem bizlere, çevrene, dünyaya katacağın değerlerin farkında ve artık senin de kendine inanmanı bekliyor. Umarım bu mektuptaki armağanı görebilirsin bir tanecik annem, aydınlığının önünde duran duvarları yıkma cesaretinle bana güç verir ve bu kitabı okursun. Umuyorum benim gerçekleri aramam ve yıkılsam da, defalarca düşsem yaralansam da gerçeği anlamak ve anlatmak için pes etmeden devam etme ve sevme arzum gibi kudretli olan kalp sesleri senin içine de doğar. Bunun için doğa ananın gücüne de ihtiyaç yok, sen yeterki kalbinin sesini duy 💗
İyi ki varsın anneciğim, sağlıklı ve dolu dolu bir hayatı keşfetmeni diliyorum.
🍃🎐🌸
0 notes
ucratakibi · 5 months
Text
Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok ?
Tumblr media
Bu kitabı Kartal kitap fuarından satın almıştım, Hayalperest yayınevine ait bir kitap sanat ve sanat tarihi severler için iyi bir yayınevi ciltli ciltsiz çok iyi kitaplar var.
Linda Nochlin'in “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” (Why Have There Been No Great Women Artists?, ArtNews) makalesi 1971 yılında yayınlandığında hem sanat tarihsel hem de güncel anlamda kadın sanatçının yerini sorgularken doğru cevaplar bulmak için doğru sorular sormanın önemine de değiniyordu, Bu etkili makale, tek başına kitap halinde basılan yıldönümü baskısında yazarın kendi makalesini değerlendirdiği “Otuz Yıl Sonra” makalesiyle birlikte yayımlanıyor. Feminist, queer, ırk ve postkolonyal kuram ve çalışmalarının filizlenip yayıldığı bir dönemde “Otuz Yıl Sonra” makalesi yepyeni bir kanonun ortaya çıkışına dair çarpıcı bir değerlendirme. Louise Bourgeois, Cindy Sherman ve başka birçok sanatçıya göndermeler yapan bu makalede Nochlin eşsiz bir tutku ve hassasiyetle kadınlar ve sanat arasındaki ilişkiyi çözümlüyor. “Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?” çeşitli kültür ve toplumlarda etkisi yankılanan birleştirici bir çağrı niteliğinde. Nochlin’in mesajı hiç bu kadar acil olmamıştı: 2015 yılında söylediği gibi, “daha yapacak çok iş var.”
0 notes
operasyon · 6 months
Text
Tek Adam'ın henüz birinci cildini bile bitirmedim. Bana özel midir değil midir bilemiyorum. Tarihte ciddi bir eksiğim varmış. 1900-1918 arası benim için bulanık bir devirdi. Bu aralığa balkan savaşları ve ayrıca 1. dünya savaşı sığıyor. İmparatorluk parçalanıyor ama yönetimde kim var, önemli karakterler az bildiğim konularmış.
Belki Türkiye de ki tarih eğitiminin bir sonucudur. Aynı dönem de de anlatılacak tek şey Atatürkmüş gibi anlatır okullarda ki resmi tarih. Tarih anlayışı için ilginç sayılır bence. İttihat Terakki'nin Enveri'ni bizim tarihçiler nerdeyse hayalet etmiş.
Vay vay vayy... Bir Enver paşa var ki Mustafa Kemal onun yanında teferruat bile değil. Tarihi tek başına dolduruyor adam. 1909'un hürriyet kahramanı olduğu andan itibaren yükselen yeni yıldız Enver. Adam yanında kırk kişiyle sarayı basıp padişahı değiştiriyor. Buna güç denmez mi?
Yine ilginç bir yan, Mustafa Kemal'le aynı yaştalar. Aynı yaştalar ama Mustafa Kemal kimsenin tanımadığı bir yüzbaşıyken, binbaşıyken Enver imparatorluğun en güçlü adamı. Bir haftada iki rütbe birden alıp önce albay sonra general oluyor falan filan...
Tarihçiler Enveri neden saklamak istiyorlar?
Ben Enver'in bu kadar önemli biri olduğunu ancak bu kitap sayesinde öğrendim.
Hem kemalist tarihçilerin hem karşıtlarının Enveri saklama, tarihsel rolünün küçültme nedeni farklıdır. Kemalistler Atatürk'le aynı yaşta aynı dönemde başka ve şeklen bile olsa ondan daha yüksek bir otorite olduğunu görmek- göstermek istemediler belkide.
Atatürk karşıtları da tarihin bütün suçunu Mustafa Kemal'in üstüne yıkmak istediklerinden Enver'i görmeyi - göstermeyi - anlatmayı istemediler sanırım.
Hepsinin ortak nedenleri de olabilir. Daha ermeni tehcirine bile girmedim. Tek başına Sarıkamış faciasına yol açan, orda doksan bin askeri dondurarak ölüme sürükleyen Enver bu Enver. İmparatorluğu bir oldu bittiyle 1. Dünya savaşına sokan, tek başına bu kararı alabilen Enver bu Enver. Yani nerden baksak yüzbinlerce insanın katlinden sorumlu. Bu kadar kanlı bir adamı tarihin tozlu sayfalarına saklamak, adı silinemiyorsa bile en azından önemsizmiş gibi gölgede kalmasını sağlamak istediler belkide.
Bir öğretmen arkadaşıma da bahsetmiştim kitaptan ve bu yorumlarımdan. O katılmadı "Osmanlı nasıl olsa yıkılacaktı, şimdi çöken imparatorluğun bütün sorumluluğunu Enver paşanın üstüne atamayız, tam tersine onlar yıkımı görüp hayatları pahasına imparatorluğu kurtarmak için umutsuzca son kurtarma girişimlerini yapan adamlar" diye yorumladı.
Sadece bir kısmına katılıyorum. Osmanlı artık bitmişti. 1.Dünya savaşına hiç girmese de yıkılacaktı ama Enverler'in amacı imparatorluğu kurtarmak mıydı gerçekten?
Sarıkamış üstünden ruslara saldırmaya çalışırken Enver'in bir yakınına söylediği hayaller şöyle " Rusları geçtikten sonra Afganistan üstünden direk Hindistan'a saldıracak"
Arkadaşları da kendinden farklı değil. Arap çöllerine gönderdikleri cemal paşa Mısır'ı yeniden fethedip Mısır kralı olma hayali görüyor.
Bir başkası Hicazdan İngilizleri süpürge sapıyla kovalayacağına dair uçuk hayallerle yaşıyor ve tabii daha ilk saldırılarında İngilizler hem askerlerini hem kendisini öldürüyor.
Kısacası bana imparatorluğu kurtarmaya çalışıyor gibi gelmediler tam tersine dünyanın bu emperyalist paylaşım savaşı kargaşasında, herkes birbirine girmişken biz de yeni yüzyılın fatihleri olabilir miyiz diyen, fetih hayalleri kuran, asker bir yüksek komutana yakışmayacak derecede hayalperest, maceracı silahşörler olarak göründüler.
0 notes
akilfikirgezegeni · 7 months
Text
Tumblr media
#LeonoraCarrington tıpkı yaşantısı, tutkusu olduğu resim aşkı (sürrealist) gibi edebi anlamda da tam bir hayalperest diyebilirim. #sırdaştrompet yer yer Alice Harikalar Diyarında ile başa baş ve fantazmagorik ögelerle dolu bir kitap. Kitapta yarattığı kişiler, fantastik yaratıklar ve sürreal bakışla işlenen kurguların yanısıra doğaya ve insanlığın o doğayı nasılda görmezden gelerek tektipleştirmek istediğine dair pek çok bölüm bulabilirsiniz. İngiliz asıllı Meksika'lı ressam, aktivist, yazar Leonora Carrington (1917- 2011) ilginç yaşam öyküsünün yanında hem resimleriyle hem de öyküleriyle tanışılması gereken bir yazar. Kitap hakkında şunu söylebilirm: Başlarda ana karakter Marian Leatherby ve en yakın dostu Carmella (ki özelikle Carmella karakteri bile tek başına bir kitapta okunası bir karakter...) alıcı ve hoş bir okuma deneyimi verirken ortalara doğru genişleyen kurgu, tarihsellik ve fantastik öğelerin artmasıyla biraz o ilk akıcı halini yitiriyor gibi olsa da, genel anlamda temposu ve kurgusu güzel bir kitap olduğunu söylemek isterim.
İşte kitaptan bazı alıntılar:
📍Evler aslında birer beden. Kendimizi duvarlara, çatılara ve nesnelere tıpkı karaciğerimize, iskeletimize, etimize ve kan dolaşımımıza tutunduğumuz gibi bağlıyoruz.
📍İnsan bir yerden sonsuza dek ayrıldığında yanına alacağı şeylerle ilgili çok dikkatli olmak zorundadır, görünüşte yararsız olan bir şey belirli koşullar altında elzem olabilir.
📍Şahsen ben zamanın önemli olmadığını düşünüyorum ve sonbahar yapraklarını ve karı, ilkbaharı ve yazı, kanı kaynayan kuşlarla arıları düşündüğüm zaman, zamanın önemli olmadığını fark ediyorum, yine de insanlar saatlere çok fazla önem atfediyorlar. Bense esinlenmeye inanıyorum, gizemli bir benzerliğe sahip iki kişi arasındaki esinlenmiş bir sohbet yaşama, en pahalısından bir saatten bile daha fazla sevinç katabilir. Ne yazık ki çok az esinlenmiş insan var ve insan çareyi kendi yaşam ateşinde bulmak zorunda kalıyor.
#okuyunpişmanolmazsınız
0 notes
dipnotski · 10 months
Text
Serap Yüzgüller – Sembol ve Anlam (2023)
Sembol ve anlam ilişkisine dayanan sanat, üretildiği toplumların iç dinamiklerinin yanı sıra inançlarıyla, gelenekleriyle, kültürel birikimleriyle belirlenen bir görsel dil kullanıyor. Özellikle her coğrafyanın klasik sanatıyla ilgilenmek isteyenlerin, o coğrafyaların ilgili dönemlerinde sahip oldukları sembolik dili anlayabilmesi için kültür ve dinler tarihi hakkında bilgi sahibi olması…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
yedossxx · 8 months
Text
Mustafa Kemal Atatürk dünyanın en büyük lideri...
Bize bıraktığı bu güzel yurdu terk etmemeliyiz.Yoksa Suriyelilerden ne farkımız kalır.Onlar silahla savaşmaktan kaçtılar bizse cahillikle yapılan savaştan kaçıyoruz.
"Cahillikle yapilan savaş silahla yapılan savaştan daha az önemli değildir."
en sevdiğim sözü ise "Muhtac oldugun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur"Türklüğün ne kadar asil ve güzel bir şey olduğunu ne de güzel anlatmış Atam🫶 Ben milliyetçiyim kardeşim ırkçi değil ikisi cok farklı seyler örneklemem gerekirse
Milliyetçilik=>YAŞASIN TÜRKLÜK
Irkçılık=>TÜRKLUK DİSİNDA BUTUN MİLLETLER OLSUN
bunun ikisinin aynı olmadığını ve bana farkını öğreten hocama cok müteşekkirimm🫶🥹
Atatürk çok gercekciydi; hayalperest değildi...
Celal Şengör Atatürkün gerçekçi olduğunu;yapabileceği şeyden asla vazgeçmedigini amma velakin yapamayacağı şeyin peşine dusmedigini söylüyor buna ÖNSEZGİ deriz..yani canım atam Gazi Mustafa Kemal Atatürk öngörüsluydu.
Atatürkun bir eşsiz ozelligi ise medeni olması medeni olmak demek o bar senin bu pavyon benim değil.Medeniyet kitap okumak gereksiz kelam etmemektir ...
Bir de Atatürke dikdator diyorlar kusura bakın evet kusura bakmayın değil BAKİN bu kadar medeni ve çocukları seven bir insana diktatör diyorlar ya resmen ana avrat kufrediyorlar.evet Atatürk ceza verirdi ama hak etmeyene değil.
Şu din konusu beni delirtiyor
1)Daha gitmediği escort kalmamış , kitap açmamış,ayakta 40 türlu yalan söyleyen , insanların kalbini kıran ve en önemlisi VATANİNA MİLLETİNE HAYRİ OLMAYAN adamlar çıkıp namaz kılıyor ve dua ediyor die Atatürk e İmansiz Dinsiz diyemez.
2 )İçki içmesi seni hiç alakadar etmez sen ahlak bekcisi misin Allah misin gerizekalı sanane o Allah ve kendisi arasında seni ilgilendiren şey seni ve daha nice insanı kurtarmasıdir .
Ve Atatürkun yaptıklarında ben bir imkansızlık göremiyorum din oncelikle Ahlaktır sonra İbadettir Atatürk gayet terbiyeli bir insandı ,Din kadınlara değer verin diyor Atatürk alasını veriyordu .Din oku cehaletten kurtul diyor Atatürk bunun için elinden geleni yapmiş...
Bazı insanlara bunlari anlatmıyorum bile çünkü onlar sevmicekler biliyorum ve bosbosuna ağzımı açmicam .
En sevdiğim şehir İzmir çünkü biliyorum ki benim bastıgim her adıma Gazi Mustafa Kemal Atatürk de bastı .🥹💞🫶
Ben karşılastigim her erkeği Gazi Mustafa Kemal Atatürke göre karşılaştırıyorum.Gercekten Atatürke hayranım..😻
Ve son olarak ona söz verdim birgün ülkemi temsil edeceğim çok büyük bir şekilde söz veriyorum Atam Mustafa Kemal Paşamm sözümü tutucamm şuan ülkenin durumu kotu ama umutsuz değilim" Umutsuz durum yoktur umutsuz insanlar vardır."
1283 'ü MİNNET SAYGİ SEVGİ içinde anıyoruz 😻🫶🥹💞💕💘💝💖💗💓
1 note · View note
ashabellq · 11 months
Text
"Hayaller içinde geçirilen gecelerden sonra ayılmanın, gerçek dünyaya dönmenin ne kadar korkunç olduğunu bilemezsiniz."
''En güzel yıllarımı heba etmişim! Artık bunun farkındayım ve fark etmiş olmaktan acı duyuyorum.''
1 note · View note
loreleii07 · 10 months
Text
Kendini kafese sıkışmış ürkek bir kuş gibi hisseden oldu mu? Bakmayın sıkıştığı falan yok aslında sözde sevdiklerinin korkularının esiri sadece. İnsanların bencilliğiyle başbaşa kalmış koca bir çaresizlik. Hani, artık kanat çırpmaya bile mecali kalmayıp çırpınmaktan tamamen vazgeçiş. Manzarayı kabullenip bir şekilde devam etmek hayata..
Yakında bir yaşıma daha veda edeceğim. Kafamın içi karma karışık. Her geçen gün gerçeklikle yüzleşiyorum. Gördükçe kabuğuma çekiliyorum. Geleceğe yönelik beklentilerim sınırlı. İçinde büyük bir gizem barındıran ama daha en başında ilgisini yitirip artık açılmadığı için üzeri tozlanmış yavaş yavaş izleri silinen bir kitap gibi.
Bazen ruhumla yüzleşiyorum. Bambaşka bir kızla karşılaşıyorum onda. Özgür, istekli, tozpembe bakış açısı, her an umutlu ve evet fazlasıyla hayalperest. Benliğine yabancı olan bir kişi daha var mı acaba. Ben sıkıştım, ona ulaşabilmek için çırpınıyorum. Her defasında engellere çarpa çarpa kanıyorum içten içe.
Sanki birileri beni korumaya çalışıyor " Ben" 'den.
Ne gülünç ama.. Öyle ki eriyorum usulca. Belki o zaman sığarım dünyama..
Tumblr media Tumblr media
1 note · View note
veveylat · 10 months
Text
Kurbağa, ön ayaklarını sudan çıkarıp bağdaş kurdu. Başka bir suyu hayal ediyordu. Gidebilirse ne âlâ! Çıkıp gitmek, öyle kolay değil, dedi, pasaport, şu bu... Bir de haydi gitti, gidilen suda yüzebilecek miydi? Dahası yaşı da yok değil, orta yaşı çoktan geçmiş... Su, viyak, viyak... Gün oluyor, dedi, su boz bulanık, iğrenç... Yaşam sevincini alıp götürüyor. Sudakilerle başım dertte, kafa dengi kimsecikler yok. Kenarda durmayı öğreniyorum, belki de iyice öğrendiğim tek şey bu. Ben bir kafayım, dedi, yanlış yapılanmış bir kafa... Herkesten kaçan bir kafa... Su, dalgalarıyla bütün her şeyiyle üstüme üstüme geliyor. Kaçsam bile üstüme sıçramış oluyor, tümden kaçmam gerek, o zaman da... Derin derin nefes aldı. Bende her şey kafaya varıyor, bir yol bulup kafama tünüyor ne varsa... Ağaç altlarına varıp kafamı dinlemek istesem de olmuyor... Burada, altta, kafamın içinde viyak, viyak, viyak... Tüm gün boyunca bende durum bu, ömür boyu bu... Diğerlerine bakıyorum nasıl da mutlular! Bir defasında ben de mutlu olmuştum, canhıraş sesler, toynak sesleri... Atlar, atlar; binicileri... Devasa bir gürültü, su bile ürkütücüydü. O güzelim vals gitmiş, su, herkesi ayakta tutmaya yetecek o yüksek sesli müziğe eşlik etmek istercesine coşmuştu. Atların ve binicilerinin görüntüsünden büyülenmiştim. O sahne, her sayfası aynı ayarda, çok güçlü bir kitap gibiydi. Önümden gecerken onlar birer birer, kafam, atların ve binicilerin gürültüsü ile dolup taşmıştı, büyük bir gürültüyü duyuyordum, doğayı canlı tutan gürültünün o olduğuna inandığım gürültüyü... Belki de bir daha hiçbir zaman şahit olamayacağım o gürültü, herkesi güçlü bir birey kılan dış görünüştü. Tüm atların ve binicilerin tek bir kişi olduğunu düşündüm, olmak istediğim kişi. Viyak, viyak, zıp, zıp... Hayır, toynak sesleri ve ritimli, hareketli bir yaşam... Onlar her şeyin üstesinden gelebilirdi, gelebilecek bir görüntüleri vardı... Ve yığıldım kaldım son atlının arkası sıra, geçip gitti hepsi de. Hiçbirini tutamadım, hiçbirine yetişemedim.
Kurbağalar, gidemez, çok uzağa gidemez, ondandır ki tüm canlılar arasında en büyük hayalperest onlardır, diye sürdürdü sözlerini... Bak, dedi, burada yaşlanıyorum, dert içinde, yalnızlık içinde, bir başka kurbağa da kendi suyunda yaşlanıyordur ama benden farklı duyuyordur suyu, kim bilir? Bir kurbağa da olsam isterdim ki bir kral gibi, locada oturup solo piyano dinleyeyim. Bunu az çok hak ettiğimi düşünüyorum, hak etmesem de ömür boyu bu huzuru diliyorum. Tanrılar, sanırım kurbağaların bu tür isteklerini ciddiye almıyor, her gün suya girmem konusunu işliyorlar gündemlerinde... Bir b...k olmuyor işte benden, kurbağa olmam dışında, dedi üzgün bir sesle... Aslında hiç kimseden farklı bir şey olmuyor, tüm gün kurbağaların hasta sesleri ile sıkıntılı sıkıntılı viyakladığını duyuyorum.
0 notes
almaderosaa · 1 year
Text
❥︎𝘏𝘢𝘺𝘢𝘭𝘭𝘦𝘳𝘪𝘯𝘦 𝘢ş𝚤𝘬 𝘣𝘪𝘳 𝘬𝚤𝘻 ...~
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
3 notes · View notes