Tumgik
#Gürültü Çağında Sessizlik
pervinposts · 1 year
Text
Gürültü çağında hayatta kalmak için bize gereken biraz daha fazla sessizlik...
Tumblr media
17 notes · View notes
sairceketli · 2 years
Quote
Geleceğin artık hiçbir anlamı yoktu, geçmiş ise umursadığım bir şey değildi, kendi hayatım içinde o anda var olmaktaydım.
Erling Kagge
13 notes · View notes
ruhumunmuzesi · 2 years
Text
"Bu yüzyılda bizi bizden eden, dikkatimizi dağıtan fırsatlar elbette önemli ölçüde arttı ve bu halen aynı yönelime sahip. Bizler gürültü çağında yaşıyoruz. Sessizlik baskı altında."
Gürültü Çağında Sessizlik-Erling Kagge
9 notes · View notes
yorgunherakles · 3 years
Text
Tumblr media
Duy bu ince gürültüyü, akıyor; sessizlik bu.
Dinle, hiçbir şey duyulmazken ne duyduğunu dinle
Paul Valéry’nin bu tavsiyesine uyup dinleyebilir miyiz sessizliği yoksa yaşadığımız gürültü çağında unuttuk mu ne olduğunu? Bugünlerde birçoğumuz için sessizlik doldurulması gereken tekinsiz bir boşlukken, kimilerimiz de sessizliğin hikmetini yeniden öğrenmeye çalışıyor.
Fransa’nın yaşayan en önemli tarihçilerinden biri kabul edilen Alain Corbin gürültünün mekândan uzaya her yeri işgal ettiği bu çağdan hareketle, sessizliğe eğitici bir değer atfedilen, konuşmanın nadide görüldüğü çağlara bakıyor. Sessizlik sesin yokluğu değil de meditasyonun bir koşulu olarak çıkıyor karşımıza, tefekkür ve derin düşünüş olarak; sözün tezahür ettiği içsel bir yer olarak...
Sessizliği deneyimleme biçimlerinin, sessizlik arayışlarının muazzam çeşitliliğini ve geçirdikleri evrimi edebiyat ve düşünce metinlerine, resim ve sinemaya atıflarla irdeleyen Corbin sessizliğin tarihi üzerine bir ilk çalışma olarak gördüğü bu kitabında, insanın sessizlikle ilişkisinin yaşam için ne kadar kurucu olduğuna dair önemli ipuçları veriyor.
8 notes · View notes
kbremir · 4 years
Text
Sessizlik, gürültü çağında şifadır. Her gün yarım saatimizi 'sessizliğin sesi'ni dinlemeye ayıralım. O kadar sessiz olalım ki 'yağmurun sesindeki müziği', 'duvardaki taşların sesi'ni duyalım.
| Kemal Sayar
12 notes · View notes
bluesyemre · 4 years
Text
Sessizlik Beyni ve Yaratıcılığı Nasıl Geliştiriyor?
Sessizlik Beyni ve Yaratıcılığı Nasıl Geliştiriyor?
Ses ve gürültü ile çevrelenmiş bir şekilde hayatlarımızı sürdürüyoruz. Gerçek sessizlikle karşılaşırsak neler olur?
Trafiğin gürültüsü, sirenlerin tiz sesleri, yüksek sesle konuşanlar, cep telefonlarının bildiri mesajları ve daha onlarcası…
Gezgin, felsefeci ve yazar Erling Kagge, “Gürültü çağında yaşıyoruz. Sessizliğin neredeyse soyu tükenmiş” sözleriyle durumu çok iyi özetliyor aslında.…
View On WordPress
0 notes
yalcinarsan · 5 years
Photo
Tumblr media
Havalı poza aldanmayın, hayatımda tam üç el ateş ettim. Hepsi askerde. Benim hedef tahtamda sıfır, yanımdaki Hasan'in hedef tahtasında beş delik çıktı. Hasan da üç el ateş ettiğine göre ikimizden biri bir atışını boşa atmıştı. Hasan ben boş atmadım dedi, bana da mantıklı geldi. Yanıma gelip "Karavana" dedi çavuş. O ne dedim, hepsini boşa attın, ona karavana dedir dedi. En azından ikisini Hasan tahtasına isabet ettirmeyi başarmışım dedim. Olmaz dedi, o da karavana. Iyi peki dedim. Enseme şaplattı bir tane, dikkat et bir dahakine dedi. Bir şey demedim, bir dahaki sefer diye bir şey olmayacak diyemedim. Olmadı da; ne yaptım ne ettim, bir daha hiç atışa gitmedim. Sevmiyorum silahı. Savaşı. Hiç bir türlüsünü sevmiyorum. Özellikle de ulusal güvenlik palavraları ile haklı gösterilmeye çalışılanları. Propaganda çağında yaşadığımızın güzel örneği "gerekli savaş" söylemi. Ne yazık ki hayatımızın her yerinde artık. Akşam haberlerinde, gündüz çevredeki insanların davranışında, ballandıra ballandıra anlatılan kötüyle savaş masallarında. Ekonomik olanı bile çıktı son dönemde; savaşsız anımız kalmadı neredeyse. Öyle bulaşıcı bir enerji ki direnmek zor ona. Ülkesel olunca teröre karşı savaş oluyor, aynısı bireysel olunca öfkelenip ağzını burnunu dağıtmak, ya da en hafifinden ağzının payını vermek oluyor içerik. Aslında hepsi aynı. Ölçek farklı, içerik aynı: Vur, kır, öldür, yok et, popüler tabiri ile etkisiz hale getir. Ama bir sır vereyim: Tersi de eşit seviyede güçlü duygular. Sevgi. Saygı. Hoşgörü. Tevazu. Kısa vadede onun kadar güçlü olmasa da, uzun vadede sessizlik en az gürültü kadar güçlü. Her şeyi saniyeler içinde tükettiğimiz bugünlerde yaşadığımız en büyük sorun bu gerçekleri gözden uzak tutan bu kuru gürültü. Şuna inanıyorum: Bugünler geçecek. Önce her şey çok daha kötü, sonra da çok daha iyi olacak. Askere giderken sayılı gün çabuk geçer demişti biri, kimdi hatırlamıyorum. Gerçekten çabuk geçti. Düşünecek çok zamanın oluyor. Tek yapmak gerekenin yaşadığın zamanı hakkını vererek yaşamak olduğunu fark ettikten sonra rahatlıyor biraz insan. Zorluğu da, güzelligi de. Bugünler de böyle yaşanması gerekenler. Hakkını verin derim. Çünkü geçtikten sonra verilmiyor o hak. https://ift.tt/2DVHxAa
0 notes
birkarebirmakale · 7 years
Photo
Tumblr media
DİKKAT EKONOMİSİ
Düşünmek inziva ister. Tefekkür, dünyaya gitmek, onunla konuşmak ama sonra yaşadıklarımızı hazmedebileceğimiz bir tecrit hücresi bulmakla gerçekleşir. İçe dönüş olmadan ne güzel bir dize çıkar, ne de ilham verici bir düşünce. İbadet de önünde sonunda bir sevgi yoğunlaşmasıdır, Tanrı’yla aradaki perdelerin kalkması, onun varlığına dikkat kesilerek sadece huzurda olma halidir. Dikkat, hayret ve şükranı besler. Bir çiçeği dikkatle inceleyen kişi onun yaratılışındaki güzelliği görmezden gelemez. Yıllar geçtikçe daha da meşgul bir adam oluyorum. E-posta kutum daha hızlı doluyor, benden acele cevap bekleyen konuşma veya yazı talepleri, görüşme temennileri, uzman soruları derken zihnim öylesine dağılıyor ki kendimi bunların hiçbirine karşılık veremez halde buluyorum. Bazen de sevdiğim bir insanın yüzüne dalgın bakarken buluyorum kendimi, zihnim bir yerlerde gezindiği için onun hal ve sözlerini kaçırmış oluyorum. Zaten dikkat gerektiren bir işim var, bana emanet edilen öyküleri dikkatle dinlemeli ve süzebilmeliyim ki onca kelimenin arasına gizlenmiş değerli madeni bulabileyim. Bilmiyorum belki yaşlanmaktan, belki de modern hayatın hızlı temposuna katılıp sürüklenmekten ama, bir yazılı metne yoğunlaşmam giderek daha da güçleşiyor. (Birisi Yavaşla diye bir kitap yazmış mıydı?) Elbette şehir hayatı içinde sessizlik oyukları bulmak da zorlaşıyor, reklam endüstrisi tarafından kirletilmemiş bir boşluk bulmak da. Zihinlerimiz sürekli bir bombardıman altında. Türkiye’de hayat sanki dünyadan daha hızlı akıyor, sayısız olay biz daha onları hazmetmeye zaman bulamadan hızla güncelliğini yitiriyor. Günümüzde kıtlığı çekilen şeylerden birisi de dikkat. Derinleşme ve adanma zorluğu çekiyoruz, büyük emek gerektirecek işleri daha ucuz ve kolay yollarla halledebilmek, derin mevzulara şıpın işi formüller bulmak istiyoruz. Felsefeyi elli soruda bir el kitabından halletmek gibi. Bu yazıda kendi kel başıma bir merhem arayacağım, konumuz dikkatin ekonomisi. Georg Simmel yüz yıl önce sinir sisteminin modern şehirde aşırı uyarılmasından söz etmişti. Bugün sosyal medyadan üzerimize yağmur gibi yağan mesajlarla birlikte kişinin kendine sahip olma ve dikkatini iradesi yönünde celbetme iktidarımızı kaybetmiş durumdayız. Anda tam manasıyla olamıyor, bir kitaba veya sohbete kendimizi kolaylıkla kaptıramıyoruz. Değişen teknolojik çevremiz daha fazla uyarılma ihtiyacı yaratıyor gün be gün. Uyarının muhtevası anlamsızlaşıyor. Neyin değerli ve dikkate değer olduğuna dair sarih bir cevabımız bulunmuyor. "Dikkat, en üst seviyeye vardığında dua ile aynı şeydir. Ön şart olarak inanç ve sevgiyi gereksinir. Katıksız dikkat, duadır" der Yerçekimi ve Tanrı'nın Lütfu'nda Simone Weil. Endişe, sıkıntı veya çatışmayla başa çıkmak yerine dikkatimizi yüzeysel olana yönlendiriyor ve orada teselli arıyoruz. Yüzeysel ilgiler derin düşüncenin yerini alıyor. Medya, özellikle ergenlerin kendileri üzerine eleştirel bir biçimde düşünebilme, ahlaki bir tutum ve sorumluluk geliştirme yeteneklerini köreltiyor. Giderek artan sayıda çocuk ve ergen; bir düşünce, duygu veya ödevde kalabilme, onun üzerine yoğunlaşabilme melekelerini kaybediyor. Gürültü ve çelinme her yerde, hep daha fazla uyaran aranıyor ve odaklanma, nadir bulunur bir meziyet haline geliyor. Sonuç: Büyük bir dikkat eksikliği salgını. Seçimlerin oluşturduğu bir siste, neyin kayda ve seçilmeye değer olduğuna dair bir kararsızlık içinde bocalıyoruz. Ruhsal hayatlarımız biçimsizleşiyor ve önüne sunulan her şeyi şuursuzca tüketen obez bir bünyeye dönüşüyor. Ivır zıvır, hayatı sömürgeleştiriyor. Zihinlerimiz artık bedenlerimizin olduğu yerde değil, bu yüzden kendiliğinden bir etkileşim giderek daha az gerçekleşiyor. Geçtiğimiz günlerde bir kafenin masaları arasından seyirtirken, şaşkınlıkla neredeyse her masada birilerinin önündeki telefon veya tablet ekranına baktığını fark etmiştim. Karşılıklı sessiz oturmak bile bir keyfiyettir, en azından muhatabınızın varlığının farkındasınız. Önümüzdeki ekrana baktığımızda ise muhatabımızı görmemiş oluruz, onun görülme talebini geri çeviririz. Kamusal alanların dikkat çekici teknolojiler tarafından işgal edilmesi insanı insandan uzaklaştırıyor ve üretilmiş bir gerçekliğe yönlendiriyor. Bu üretilmiş gerçeklik de özel şirketlerin mutfağında pişirilip maddi kazanç amacıyla soframıza konuyor. Oysa nefes almak için nasıl temiz havaya ihtiyaç duyuyorsak, düşünmek için de sessizliğe ihtiyaç duyarız. Dikkatimiz bize aittir. Her şeyin normal seyrettiği bir zamanda neye dikkat edeceğimizi biz seçeriz ve bu da bizim için neyin gerçekten değerli olduğunu gösterir. Ama aynı zamanda dikkatimizi paylaşılan bir dünyaya yöneltiyoruz, bizim nazarımızı celbeden şey bir başkasının nazarını da celbediyor. Dikkatimizi dünyaya çevirerek başka ses ve sözleri dinlemek, başka insanların ve onların iddialarının farkına varmak, ahlaki bir görevdir de. Başkalarının acılarına dikkat kesildiğimiz her seferinde içimizdeki kötülüğün bir kısmını yok ederiz. Nasıl gıda mühendisleri şeker, tuz ve yağ seviyeleriyle oynayarak damak tadımızı okşayan gıdalar oluşturuyorsa medya da uyaranlarını en cazip paketler halinde, karşı konulamaz bir biçimde sunar. Dikkatin çelinebilirliği, obezitenin zihinsel eşdeğeri olmuştur. Uyarım daha çok uyarılma ihtiyacını beraberinde getirir. Uyarım olmazsa huzursuzlanırız. Hızla akan imgeler, yüz kırk harfe sıkıştırılmış düşünceler ve gün boyu bizden bir cevap isteyen kısa mesajlar, bize bir kitabın sunduğundan çok daha fazla uyarım vaat eder. Modern tüketici benlik, sabır ve adanmışlığı sevmez. Al ve git. Bak ve git. Sığlaşan dikkat. Liberal agnostisizm bize insan için iyi olanın seçme imkânında saklı olduğunu söyler. Ancak tercihlerimiz çoğu zaman bize bile ait değildir, biz seçtiğimizi sansak da birileri bizim yerimize seçer, kapitalizm çağında tercih bir sosyal mühendislik eseridir. Büyük veriye sahip zengin şirketler, internet ve diğer sosyal sosyal mecralarda izimizi sürer ve bize neyi seçebileceğimize dair bir paket sunar. Geçenlerde sosyal medya uzmanı bir arkadaşım, sosyal medya ağlarının bizi bilgisayar ve telefonlarımız üzerinden dinleyebildiğini ve konuşma içeriğimizi analiz ederek, önümüze yeni alışveriş seçenekleri yığdığını söylemişti. Dehşet verici değil mi? Düşünmek inziva ister. Tefekkür, dünyaya gitmek, onunla konuşmak ama sonra yaşadıklarımızı hazmedebileceğimiz bir tecrit hücresi bulmakla gerçekleşir. İçe dönüş olmadan ne güzel bir dize çıkar, ne de ilham verici bir düşünce. İbadet de önünde sonunda bir sevgi yoğunlaşmasıdır, Tanrı’yla aradaki perdelerin kalkması, onun varlığına dikkat kesilerek sadece huzurda olma halidir. Dikkat, hayret ve şükranı besler. Bir çiçeği dikkatle inceleyen kişi onun yaratılışındaki güzelliği görmezden gelemez. Dikkat, bizi kendimizden alıp güzelliğe taşır. Dikkatimize el koyan teknolojilerle doymuş bir kültürde, içsel hayatlarımız ekilip biçilecek boş bir arazi gibi düşünülüyor. Reklam ek, tüketim biç. Reklamın zihnimize çarpmadığı bir zaman ve mekan aralığı bulmak zorlaşıyor. Teknolojinin ne amaçla kullanıldığına ve insanı nasıl suiistimal ettiğine bakmamız gerekiyor. Neden bu biçimde tasarlandı ve hayatın her alanına nüfuz etmesine izin verildi? Yakın zamanda açıklanan Pisa verileri ülke olarak gençlerimizin okuduğunu anlamak konusunda hiç de iyi olmadığını gösterdi. Eğitim zahmet ve çile ister. Bir kitabın sayfalarında ısrarla kalabilmeyi, bir meseleyi anlayabilmek için saatler boyunca masadan kalkmadan didinmeyi gereksinir. Dikkat ve dirayet. Yıllardır bu sınav sisteminin Türkiye’nin nesillerini mahvettiğini yazıyorum. Çocuklarımızı gerçek olana geri çağırmalıyız. Bu haliyle eğitim dünyanın soyut ve uzak bir resmini sunuyor bize. Okulda öğretilen pek az şeyin gerçek hayatta bir mütekabiliyeti var. Çocuklar elleriyle de öğrenmeli, bir şey yaparak, bir tahtayı sabırla oyarak, kendi elinden çıkan şeyi tutkuyla ve hevesle inşa ederek. Çocuklarımıza bir dizenin güzelliğinde kaybolmayı da öğretebilmeliyiz. Aman dikkat.
0 notes
sairceketli · 2 years
Quote
Yürüyerek, tırmanarak veya yelkenleri açarak dünyadan uzaklaşamıyorsam eğer, onu tamamıyla dışarıda bırakmayı öğrendim.
Erling Kagge
10 notes · View notes
sairceketli · 2 years
Quote
Biz hepimiz evimizi sırtımızda taşıyabiliriz - sahip olduğumuz her şey, bizim içimizde.
Erling Kagge
12 notes · View notes
ruhumunmuzesi · 2 years
Text
“Dünyayı dışarda bırakmak, çevrene sırtını dönmek anlamına gelmez; tam aksine, dünyayı biraz daha açık seçik bir şekilde görmek, bir yön tutturmak ve hayata aşık olmaktır.”
Gürültü Çağında Sessizlik-Erling Kagge
1 note · View note
ruhumunmuzesi · 2 years
Text
Konuşmak tam da sessizliğin yapacağı şey. Sessizlik konuşmalı ve siz de onunla konuşarak orada bulunan potansiyeli gün yüzüne çıkarıp bundan fayda sağlamalısınız. "Belki de sessizlik beraberinde merakı getirdiği içindir, ama sessizlik kendi içinde bir görkeme de sahiptir; evet bir deniz gibi veya sonsuz, karlarla kaplı bir plato gibi," dedi. "Ve bu görkemi merak etmeyenler, bundan korkar." Muhtemelen bu nedenle çok sayıda kişi sessizlikten korkar.
Gürültü Çağında Sessizlik-Erling Kagge
0 notes
ruhumunmuzesi · 2 years
Text
Sessizlik bir fikirden çok daha fazlası. Bir duygu. Bir mefhum Etrafındaki sessizlik çok şeyi kapsayabilir ama benim için en ilginç sessizlik, benim kendi içimdeki sessizlik. Bir şekilde kendimizin yarattığı sessizlik: Dolayısıyla etrafımda daha fazla mutlak bir sessizlik aramıyorum. Peşinden gittiğim sessizlik, kişisel bir deneyim
Gürültü Çağında Sessizlik-Erling Kagge
0 notes