Ji Chang-Wook görünce diziye balıklama atladım ama Healer ve K2’den sonra 1 adım ileri gidememiş olduğunu görünce hayal kırıklığı yaşadım. Kadın karakterimiz Nam Ji-Hyun ondan da beterdi. Daha başlamadan tadını kaçırmış gibi oldum, üzgünüm.
No Ji-Wook(Ji Chang-Wook) babasını küçük yaşta kaybetmiş, babasının izinden savcı olmuş başarılı bir adamdır. Bir klişe olarak sabah metroda tartıştığı hukuk öğrencisi Eun Bong-Hee(Nam Ji-Hyun) onun ofisine staja gelir. Diziye giriş kısmında stajerine bol bol eziyet eden Ji-Wook, staj bittiğinde görüşmemek üzere diyerek onu gönderir. İşte o kadar birbirlerini çekemezler, siz düşünün.
Eun Bong-Hee (Nam Ji-Hyun)’da babasını küçük yaşta kaybetmiş annesine destek olabilmek için avukat olmak isteyen bir kızdır. Uzun süreli bir ilişkisi vardır ama bir akşam tesadüfen erkek arkadaşı tarafından aldatıldığını görür. Burada uzun bir süre hanım efendinin buhranını izliyoruz. Biraz süre geçtikten sonra evde ders çalıştığı bir gece polisler eski erkek arkadaşı Jang Hee-Joon(Chansung)’u Bong-Hee’nin evinde ölü buluyor. Konu atlaya atlaya anlatıyormuşum gibi gelebilir ama zaten böyle atlaya atlaya yaşanıyor.
Ve sonuç olarak savcı Ji-Wook, bu kez Bong-Hee ile suçlu koltuğunda karşılaşıyor. Bong-Hee’nin ise tek umudu Ji-Wook’tur. Çünkü bütün deliller onu göstermektedir. İşte dizi böyle başlar gibi oluyor. 16 bölümlük olabilecek bir dizi 20 bölüme yayılmışta yayılmış. Bir süre sonra buhranlar basmaya başlıyor.
Yanlış anlama ve davacı/davalı mevzusu bütün sezon devam etmiyor. Bir süre sonra vıcık aşk moduna geçiliyor. Ama bu mod sürekli bir küs bir barışık şekilde sakız kıvamında sunuluyor. Gerçekten sonralara doğru sinir bozmaya başlıyor. Kadın başrolü hiç beğenmedim. Oyunculuğu abartılıydı, set makyajı ekstra onu çirkinleştirmişti. Oyunculuğunu da beğenmedim, senaristin yazdığı karakteri de beğenmedim. Beğenemedim yani. Haliyle çift olarak asla bir uyum içinde değillerdi. Ji Chang-Wook ise karakterine yeni hiçbir şey katmıyordu. Aynı mimikler, aynı bakışlar ile bundan önceki rollerin devamı gibiydi. Bence bu durum kendi ajansının rol seçmesindeki başarısızlığından da kaynaklanıyor. Dizideki rolüne de değinecek olursam, çok başarılı sert bir savcı gibi anlatılırken karakter sakar, şapşal biri olarak resmedilmişti. O “allah allah” savcı hiç hissedilmedi. İnsan ister istemez böyle bir konuda bir tık ciddiyet arıyor.
Ne anlatacaklarını bir türlü bilemediler. Bir gönül işlerine daldılar. Hop çıktı savcılık olaylarına girdiler. Hop tekar aşk meşke değindiler. Bir baktık yine davalar suçlular konular karıştı. Hele ikilinin sonlara doğru ayrıl-barış küs-sev git gelleri inanılmaz sıkıcıydı. Dizi güzel bir dizi değildi. Ortalama altına ramak kalmış bir diziydi. Dizinin sürükleyiciliği de eksikti. Bölümler gereksiz bir anda bitiyordu. Bunun nedenini platform için bölüm sürelerini tekrar düzenlemelerine yoruyorum. Yayınlanırken 30dklık 40 bölüm olarak yayınlanırken platformda 1 saatlik 20 bölümden oluşuyordu. Ama tabi bunun kendimi kandırmak için bir bahane olduğunu hepimiz biliyoruz.
Yani sonuç olarak Nam Ji-Hyun’un oyunculuğu nedeni ile bundan sonraki dizilerine bir ön yargı sahibi oldum. Ji Chang-Wook’un ise acilen ajansını değiştirmesi ve farklı rollerde yer alması gerektiğini düşünüyorum. Ve söylemeden edemeyeceğim bol bol cringe oldum. Yan rollere hiç değinmedim. Yan roller çok daha başarılıydı onu belirteyim. Savcının babalığı Byeon Young-Hee rolünde kötü adam rollerinde görmeye alıştığımız Lee Deok-Hwa vardı. Savcımızın eski sevgilisi Cha Yoo-Jung rolünde keşke esas kız olsaymış dediğim Kwon Na-Ra vardı. Ofiste savcımızın yardımcısı rolünde Jang Hyuk-Jin oynuyordu. Kendisini pek severim. Ve isminin söylenmesi gereken bir diğer oyuncu da; Bong-Hee’nin hem yakın arkadaşı hem ezeli düşmanı Kim Ye-Won rolünde Na Ji-Hae vardı.
İzleyecek hiçbir şey bulamazsanız yoklukta gideri var ama kaliteli bir dizi değil. Beklentiyi düşürün izleyin.
“He’s my brother, who I found after ten years. My brother was deceived by bad people, had his organs taken from him, and lived a hard life all his life. I can’t lose my brother without trying something.”
after rewatching bloodhounds again, of all the deaths in ep. 6, duyeong's & his wife's still gets me the most...he was so happy that he was about to become a father 🥺
You spent so much money to fly over there, but you couldn’t even get a photo of me. Why? Because you didn’t know the Gebauers already abandoned me 12 years ago.
[ID: 6 gifs of woo do-hwan as kim min-joon & yoo ji-tae as choi kang-woo in "mad dog". the purples and greens have been emphasized. kang-woo grabs min-joon by the throat and slams him back into the wall, baring his teeth and asking, "are you here to die?" after the initial shock wears off, min-joon only smiles and tauntingly answers, "kill me, if you can." /end ID]
Director & Writer: Kim Joo Hwan (based on the webtoon by Jeong Chan)
Mini-review:
I'm gonna be honest: I'm not usually a big fan of these type of movies/shows and I only started this one because of the wonderful Woo Do Hwan. However, color me surprised, cause I ended up loving Bloodhounds. Sure, this story has been told a million times before, but the bromance, the incredibly lovable characters (and incredibly hateful villains!) and the showstopping action scenes take this show to the next level. I'm telling you, it's a really enjoyable experience.
On top of that, the cast absolutely delivers. The show is filled with knockout (pun intended) performances, there's not a single weak link. You can tell just how hard these actors worked to prepare for all the fights and action sequences. Oh, and I can't leave out Kim Joo Hwan's propulsive directing, which left me breathless in several episodes. I do think the final scene cut off way too suddenly, and the sort-of-time-jump in episode 7 is also rather awkward, but I guess it's understandable, considering all the trouble the show went through during post-production. Anyway, Bloodhounds took me by surprise, and I think most people who like action movies/shows focused on hand-to-hand combat will love this.