Tumgik
#şemseddin muhammed
erenist · 2 years
Text
gülşendeyim elde kadehim yar bana ramdır bir böyle gül için bana şahlar gulamdır.
söyle bu gece bezmimize mum da gerekmez bu meclisimiz dost yüzü nuruyla tamamdır
mey bizde helaldir ama ey serv-i gülendam sen yoksan eğer demde bize mey de haramdır.
söz etme bana ardan utançtan adım ardır sorma nedir ismim ki utancım bana namdır
8 notes · View notes
ehli-kalem · 3 years
Text
Tumblr media
Miftah-ul Kulüb,Muhammed Nuri Şemseddin
1 note · View note
Text
Akşemseddin'in nasihatleri üzerine..
Akşemseddin’in nasihatleri üzerine..
Her işe Besmele ile başla. Temiz ol, (her)dâim iyiliği âdet edin. Tembel olma, namaza önem ver. Nîmete şükr, belâya sabret. Dünyâ’nın mutluluğuna mağrûr olma. Kimseye kızma, eziyet ve cefâ etme. Ömrün uzun olsun istersen, kimsenin nîmetine hased etme. Kimseyi kötüleyip, atıp tutma. Senden üstün kimsenin önünden yürüme. Dişin ile tırnağını kesme. Gece uyanık ol, seher vakti tilâvet kıl, Kur’ân-ı…
Tumblr media
View On WordPress
1 note · View note
inimdeyim · 7 years
Quote
Kimseden vefa umma, umduğunla kalırsın Kaf dağında Anka'yı bulacaksın, öyle mi!
Şemseddin Muhammed
36 notes · View notes
masumcetin · 5 years
Video
youtube
Mem ARARAT - Waran Waran
Gül yaprağına misk kokulu sümbülden nikap ört, yani yüzünü saçlarınla gizle de bütün âlemi harap et. Uykulu sarhoş nergisleri işvelerle aç, güzel nergisin gözlerini hasretinden kapat. Yüzündeki terleri saç, bahçenin her yanını göz çanaklarımız gibi gül suyuyla doldur. Gül mevsimi ömür gibi gelip geçmekte... saki, gül renki şarabı döndürmede acele et. Menekşenin kokusunu duy, sevgilinin saçlarına sarıl... lalenin rengine bak, şarap içmeye koyul! * Senin âşıkları öldürmek âdetindir, âdetine başla da düşmanlarla şarap iç, bizi de azarla! Hafız dualarla vuslat istemekte... Yarabbi, hasta gönüllü âşıkların duasını müstecab et. Habbeler gibi gözünü kadehe aç; bu yıkık dünyayı habbelere benzet. Âlemin yokluğu, geçiciliği hususunda onlardan ibret al!
        Gül -berkra zisunbul-i muşkin-nikab kun         Ya’ni ki ruhu bipu-u cihani herab kun
HAFIZ-I ŞİRAZÎ, Hafız Dîvânı s.417
27 notes · View notes
ehlibeyt-yolu · 2 years
Text
Tumblr media
Vallahi Kur’an’dır
Kul Nesîmî Dede, dû cihân serveri Hz. Muhammed için okuduğu bu nefesinde, insan-ı kâmil olarak peygambere hamd etmekte. Anlatımında engin Kur’an bilgisini de sergileyerek ayetlerle açıklamaktadır. Alevi ve Bektaşi nefeslerinde “ayetleme” örneğidir. Bir çok erenimiz ve Hak aşıklarımızın nefeslerinde ayetleme yaparak topluma Kur’an bilgilerini de izah etmeye çalışmışlardır atalarımız ve ulularımız.
Hak kendi nurundan övmüş yaratmış
Padişah eylemiş ilin üstüne
Gördüm cemalini selâvat verdim
Sokunmuş sünbüller serin üstüne
Vallahi Kur’andır senin yüzlerin
Yâsin-i Şerif’dir iki gözlerin
İnnâ Fetehnâ’dır senin sözlerin
Vedduhâ inmiştir dilin üstüne
Kirpiklerin üste benler dizilir
İkrarından dönen, Hak’dan üzülür
Ak göğsün üstüne “tebbet” yazılır
Veşşemsi inmişdir kolun üstüne
Alnına yazıldı böylece yazı
Gelin hep edelim Hakk’a niyazı
Âyet-el Kürsiyle güzel İhlası
Okuyup gelmişim yolun üstüne
Seyyid Nesîmî’dir şemin çırası
Errahman’dır iki kaşın arası
Güzel Besmeleyle Elham sûresi
Elif Lâm inmiştir dalın üstüne
Kul Seyyid Nesîmî (17. Yüzyıl)
Kaynak:
- Onyedinci Yüzyıl Tekke Şairi Kul Nesîmî, Cavit Öztelli, TÖYKO Matbaası, Ankara 1969, sayfa 26-7
Âşk ile
Ali Yenialtun
Resim:
- Mevlana Celaleddin-i Rumi ve Şemseddin-i Tebriz-i’nin karşılaşması tasvir edilmiştir
- llkitai adlı Rus web sitesinden alınmıştır.. Sixras Sinamil Candan alıntıdır
2 notes · View notes
menittebeazzikra · 4 years
Note
Selamun aleyküm kardeşim. Dinlememizi önerdiğin bir hoca var mı? Şimdiden teşekkür ederim Allah'a emanet olun inşallah 😊
Aleykum selam tabiki olmaz mı :)
Şemseddin Bektaşoğlu
Cübbeli Ahmet Hoca
İhsan Şenocak
Mustafa Özşimşekler
Molla Mahmut Kaya
Mesut Demir
Kerem Önder
Abdurrahman Büyükkörükçü
Mehmet Ildırar
Timurtaş Uçar
Mahmud Esad Coşan
İsmail Hünerlice
Ebubekir Sifil
Muhammed Emin Yıldırım
Şuanlık bu kadarı kâfi zannımca. Hepsi çok özel çok güzel ehli sünnet hocalardır. Rabbim celle celâlühu lâyıkıyla nasiplenmeyi lutfetsin.
Âmin, ecmâin :)
Hayırla geldiniz, dua ile inşaÂllah 🌹
15 notes · View notes
caginmumineleri · 4 years
Text
Tumblr media
12 Zilkade 851’de (19 Ocak 1448) Kahire’de doğan Kastallânî yani Ahmed b. Muhammed, Kur’an’ı ezberledikten sonra kırâat-i seb‘a ve aynı zamanda İbnü’l-Cezerî ve Şâtıbî gibi kıraat âlimlerinin rivayetlerini öğrenmişti. On dört kıraati ve rivayetlerini bildiği kaydedilmiştir. Kendisinden en çok faydalandığı hocası Şemseddin es-Sehâvî’den hadis, Sirâceddin en-Neşşâr’dan kırâat-i seb‘a okumuş; ayrıca beş mecliste Buhârî’nin el-Câmiʿu’ṣ-ṣaḥîḥ’ini dinlemiştir. 873 (1468) yılından itibaren başta el-Câmiu’l-Gumarî olmak üzere çeşitli yerlerde vaaz veren Kastallânî’nin oldukça etkili bir vâiz olduğu ve çok güzel Kur’an okuduğu belirtilmiştir. Biri 884 (1480), diğeri 894 (1489) yılında olmak üzere yaptığı iki hac ziyareti dışında Kahire’den ayrılmayan Kastallânî 7 Muharrem 923’te (30 Ocak 1517) burada vefat etti ve evinin yakınlarında bulunan Medresetü’l-Ayniyye’nin avlusunda Bedreddin el-Aynî’nin yanına defnedildi. Allah ondan razı olsun. Bizlere de onun gibi ömrünü ilme adayan alimlerden olmayı nasip etsin inşallah.
3 notes · View notes
1-yolcu · 5 years
Text
Şemseddin Bektaşoğlu hocamız anlatıyor: ‘’Seydâ Muhammed Râşid (kuddise sirruhu) Hazretleri köy dışında bir ziyârete çıktığında, gittiği yerde kendisine bardakta bir çay getirmişler.Bu çay, demiş.Bu da şeker, demiş. Şekeri almış, çay dolu bardağın içine atmış.Bu da kaşık, demiş.Kaşıkla karıştırmış.Sonra "Bu çayın tadı şimdi nasıl olmuştur?" diye sormuş.Tekrar buyurmuş: "Tatlı... İşte bu şekeri, bu çaya yedirmek, bu tadı verdirmek için bu kaşık lâzımdır.İnsan kalbi de şu bardakla çaya benzer.Bu şeker, Allah’ın nûrunu temsil eder.O kalp, nurla tatlanır, kıvâma gelir, sâfi olur O şekeri, bu çayın içinde karıştırmak için nasıl kaşık lâzımsa, mürşid-i kâmil de o nûru kalbe nüfûz ettirmek için aynı vazifeyi görür, onsuz olmaz.’‘
94 notes · View notes
derdiderun · 5 years
Note
Bugün cami ye bir hanım gidebilirmi. Gidebilirse kaçta gitmemiz gerek abi acaba
Kardeşim, bu ve bunun gibi konular hakkında gidersin gidemezsiz, yaparsın, yapamazsın, caizdir, caiz değildir diyemem asla. Ama ehliyet sahibi hocaların görüşlerini paylaşabilirim. İzleyip, dinleyip, okuyup kendin karar ver inşeAllah...Bir Hanım bugün camiye gidebilir mi sorusundan önce kadınların camiye gitmesi konusunu iyi anlamak lazım. Bu konu gerek diyanetin yanlış fetva vermesi gerek başka çevrelerin özgürlükçü kadın dernekleri gibi yanlış anlatımı sebebiyle bi zatihi bayanlar açısından yanlış anlaşılmasına sebep oluyor.Bu konu hakkında İhsan Şenocak Hoca'nın kapsamlı bir yazısını paylaşıyorum. Sıkılmadan oku inşeAllah...KADIN, CAMİ VE ÖZGÜRLÜKYazar: İhsan ŞenocakAğustos 21, 2015Giriş________________________________________İslam, insanı dünyaya geldiği ilk anda günahsız kabul eder ve ona günah işlemeden nasıl yaşayabileceğinin yolunu gösterir. Fıtratındaki kodlara uygun olarak kadını, kadın, erkeği de erkek olarak kalmaya davet eder.Kendi olabilen kadın ve erkek, sahip oldukları farklılıklar içerisinde daimi ve izafi görev alanlarında varoluşlarının gereğini ifa ile sorumludur. Onlar, kendileri için aktivitede bulunur ya da önlem alırlar. İmanlarıyla ve amelleriyle önce kendilerinin yol emniyetini alır, sonra da tebliğ ile muhataplarının kurtuluşu için çalışırlar.Erkek baba, kadın ise annedir. Bu yüzden ne kadın erkektir; ne de erkek kadındır. Fiziki durumları ve algılayışları itibarıyla farklıdırlar. Birbirleri üzerinde bu farklılıkları da hissederler. Bir erkek bir kadına, kadına baktığı gibi bakar. Bir kadın da erkeğe, erkeğe baktığı gibi bakar. Yani hiçbiri kadınlıklarından ve erkekliklerinden mahrum değillerdir.[ ]İsmet Özel, Sorulunca Söylenen, Şule Yay., İstanbul, 1999, s. 115.[/ ]Mahrum olmamalarının hukuki bir kimlik kazanabilmesi ya da memnunlar içerisinde mağdurlar sınıfı oluşmaması için her şeyi en doğru bilen yaratıcıları[ ]Bkz. Mülk(67): 14.[/ ] onlar için mahremiyeti emretmiştir. Bir araya gelişleri belli ölçülerle kayıt altına alınmıştır. Buna göre her ikisi de gözlerini harama bakmaktan korurlar.[ ]Nûr(24): 30-31.[/ ] Kadınlar ziynetlerini açığa çıkarmaz[ ]Nûr(24): 31.[/ ], yabancı erkelerle çekici eda ile konuşmaz[ ]Ahzâb(33): 32.[/ ], yürüyüşlerine hayâyı egemen kılar[ ]Kasas(28): 25.[/ ], açılıp saçılmaz,[ ]Ahzâb(33): 33.[/ ] üçüncü bir şahsın olmadığı yerde yabancı erkekle baş başa kalmazlar. İslam iki farklı cinsten oluşan insan gerçeğini bu çerçevede ele almış ve emirlerini bu gerçeklik üzerine bina etmiştir.Tahrîru’l-mer’e________________________________________İslam, ailede son sözü söyleyen olması cihetiyle[ ]Nisâ(4): 34.[/ ] bir adım öne çıkardığı erkeğe kadın üzerinde mutlak otorite vermemiş, onları birbirini tamamlayan iki unsur olarak görmüştür. İslam’ın, kadını sahip olduğu özelliklerle değerlendiren bu bakış açısı mustağriblerin “Tahrîru’l-mer’e(kadını özgürleştirme)” hareketinden ya da bizdeki “hocaya, kocaya, paşaya hayır!”ironisinden çok daha öncedir. “Kadın kadındır.” diyen İslam, bugün kadın haklarından bahseden modernizmden çok daha kıdemlidir.Modernitenin öncülük ettiği “kadını özgürleştirme hareketi”nin temelinde kadını kendisi gibi görmeyen din ve ideolojilere başkaldırı vardır.Çünkü modernite, yegâne kadınca yaşam tarzının kendisi tarafından önerildiğine inanır. Bu yüzden kendi anlayışına uymayan yaşam tarzlarını reddeder.Kadını erkek hegemonyasından kurtarmayı vadeden modernite ataerkil yapıya karşı tepkisini ortaya koyarken ölçüyü kaçırdığından kadını yeni argümanların boyunduruğuna mahkûm etmiştir. Koca hâkimiyetinden kurtardığına inandığı kadını, sanayi devriminin ağır çalışma şartları ile gelen modern müstemlekeciliğe kurban eder.İslam geleneği içerisinde kadın probleminin önemli bir yer işgal ettiğini düşünen modernistler, “kadını özgürleştirme” hareketinin gölgesinde kadın lehine(!) orta rezervli bir yenilenmeyi kaçınılmaz çözüm olarak görmüş ve kadınla alakalı içtihatların Kur’an-ı Kerim’in kadın tasavvurunu yansıtmadığını savunmuşlardır. Modernistler, Kur’an-ı Kerim merkezli bir arınma hareketiyle İslam geleneğinde egemen olduğunu iddia ettikleri erkekçe bakış açısının izlerinin silinebileceğini düşünmüşlerdir.Özgürlükçü Dernekler________________________________________Osmanlı Devleti’nin son dönemlerinde eş zamanlı olarak –özellikle- İstanbul ve Kahire’de kurulan dernekler vasıtasıyla “kadını özgürleştirme” hareketi kısmen kurumsallaşmıştır. Dernekler tarafından neşredilen mecmualarda İslam toplumunda kadının eve hapsedildiği, gerçekte ise şeriatın –adeta- kadının her yaptığına evet diyen “izinler manzumesi”nden ibaret olduğu vurgulanmıştır. Osmanlı Müdâfâ’a-yı Hukûk-i Nisvân Cemiyeti’nin yayın organı olan “Kadın Dünyası” dergisi feminist söylemlerin egemen olduğu önemli yayın organlarından biriydi. Batı yanlısı bir yayın politikası izleyen bu derginin yazarları erkekten yana tavır aldığını düşündükleri İslam ulemasına karşı ortak dayanışma platformu oluşturmuşlardı.İlerleyen yıllarda “Kur’an’da, ‘hadiste’ Kadın” gibi başlıklar altında geleneği tenkit üzerine ibtina eden ve yeni kadın imajının nasıl olması gerektiğini konu edinen eserler kaleme alınmıştır. Bu tür eserlerde –sıklıkla- ayetlerin siyak ve sibakından kopartılarak işlenmesi, rivayetlerin dar anlamda değerlendirilmesi, ulemanın bazı rivayetleri kadınlar aleyhine yorumladıkları gibi uç iddiaların[ ]Karen Armstrong, Tanrı’nın Tarihi, Çev: O. Özel, H. Koyukan ve K. Emiroğlu, Ayraç Yayınları, Ankara 1998, s. 211–212.[/ ] yer alması güvenilirliklerini tartışılır hale getirmiştir.Kadın ve Ev_______________________________________Kadının özgür olmasını savunan ve bu savunma ile zımnen de olsa İslam geleneğinde kadının tutsak olduğunu iddia eden modernistler, evini sadece ibâte için kullanan bir kadın modeli önermişlerdir. Bu yüzden fitne olacak durumlarda kadının camide ibadet etmesinin kerahetine işaret eden içtihatları dini ve akli temelden yoksun ve yanlı değerlendirmeler[ ]Bkz: Ebû Muhammed Ali b. Ahmed b. Hazm, el-Muhallâ, Kahire 1969, V, 55; Şemseddin es-Serahsî, el-Mebsud, Beyrut, 1982, II, 20-25; Abdulkerim Zeydan, el-Mufassal fî Ahkâmi’l-Mer’e, Beyrut, 2000, I, 268-269.[/ ] olarak nitelemişlerdir.[ ]Bu makalede İslam, kadına ibadet mekânı olarak nereyi uygun görmektedir.Kadın için daha hayırlı olan cemaatle mi yoksa evinde mi ibadet etmesidir. Bu noktada ulema iddia edildiği gibi ayet ve hadislere rağmen bir sınırlandırmaya gitmiş midir? gibi sorulara cevap arayacağız.[/ ]Kadın ve Cami________________________________________Kadının cami merkezli bir ibadet hayatının olması gerektiğini savunanlar, Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) ve Raşit Halifeler döneminde cami ile iç içe olan kadının, Emeviler döneminden itibaren cami ile münasebetinin giderek zayıfladığını, cinsiyet eşitliği prensibinden uzaklaşılarak sosyal, siyasal, ekonomik ve dini hayattaki konumlarının tekrar sorun haline getirildiğini iddia etmektedirler.[ ]Fıkhın kolaylaştırılmasını talep edenlerin açılımları hep bu şekilde başlar. Allah Resulü’nün kolaylaştırdığı dinin sahabe tarafından bir parça zorlaştırıldığı, tabiunun da dini sahabeden daha zor hale getirdiği ve bu durumun günümüze kadar artarak devem ettiği iddia edilir. İddianın vakıaya aykırı olduğunun en önemli göstergesi hadislerin fıkıh kitaplarında yer alan hükümlere kaynaklık etmesidir.[/ ]Bu iddia şu cihetle tarihi gerçeklerle çelişmektedir: Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine’de mescidini inşa edince ona yakın olmak isteyen sahabe evlerini mescidin çevresine kurmuştu. Evlerin kapıları da mescide açılmakta idi.[ ]Bkz. Eb’u Davûd, Tahare 93.[/ ] Bu yüzden erkekler gibi kadınlar da her ne amaçla olursa olsun evlerinden çıktıklarında öncelikle mescide uğramak zorunda idiler. Bu durum kadınların mescit ortamında daha fazla bulunmalarını temin etti. Kadınların ibadetlerini camilerde yapması gerektiğini savunanların delil olarak ileri sürdüğü “bir kadın sahabinin namazda Allah Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) ağzından ‘Kâf Suresi’ni ezberleyecek kadar camide yer alması” meselesi de Medine’deki bu ilk yerleşim şartları çerçevesinde gerçekleşmişti.Medine döneminin ilerleyen yıllarında mescitle sosyal hayatın münasebeti değişince evlerin mescide bakan kapıları bizzat Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem)’nün emriyle kapatılmıştır. Böylece kadınların cami ortamında yer almaları, yeni düzenleme ile sınırlandırılmıştır. Fakat Hz. Ömer (radiyallahu anh) devrinde teravih namazları cemaatle kılınmaya başlayınca halife erkeler için ayrı, kadınlar için de ayrı mekânda farklı imam görevlendirerek onların daha geniş katılımla cemaatle namaz kılmalarına imkân hazırlamıştır. Hz. Ömer’in bu uygulamasında Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in kadınlar için camiyi ibadetten daha çok eğitim için kullanması başlıca etken olmuştur. Nitekim Ebû Said el-Hudrî’den gelen şu hadis bu hususu açıklamaktadır: “(Bir gün) Kadınlar ‘Ey Allah’ın Resûlü, erkeklerden bize meydan kalmıyor /galebenâ aleyke’r-ricâl, bize özel bir gün ayırır mısın?’ dediler. Rasûlüllah onlara bir gün belirledi. Kadınlar o günde Rasûlüllah’ın huzuruna gelir, O da onlara sohbet ederdi.”[ ]Buharî, İlim 36.[/ ] Kadınların Allah Resulü’ne (sallallahu aleyhi ve sellem) gelip “erkeklerden bize meydan kalmıyor/galebenâ aleyke’r-ricâl, bize özel bir gün ayırır mısın?” demelerinden, ‘erkekler her gün camiye devam ediyor, ilim öğreniyor ve dini meseleleri dinliyorlar. Biz kadınlar zayıfız, onlarla boy ölçüşemeyiz.’[ ]Aynî, Umdetu’l-Kârî, Beyrut, 2001, II, 202.[/ ] gibi bir anlam çıkmaktadır. Allah Resulü’nün bu uygulaması kadınların mescidi genelde ilim tahsil etmek için kullandıklarını bildirdiği gibi beş vakit dâhil diğer namazlar için sıklıkla camiye çıktıkları iddiası ile de çelişmektedir.Kadın sahabilerin cemaate çıkmaları ile alakalı Tahavî şunları söylemektedir: “Kadınların namazgâha gitmeleri İslam’ın ilk yıllarındadır. Bundan gaye ise, düşman nazarında Müslümanları çok göstermektir.”[ ]Aynî, a.g.e., III, 404.[/ ] Allah Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) camiye girmelerinin helal olmadığını söylediği hayızlı kadınların bayram sabahı namazgâha çıkıp arkada durmalarını teşvik etmesi de, bu “çok görünme” fikrini desteklemektedir. İlerleyen yıllarda Müslümanların kemiyet itibarıyla büyük kalabalıklara tekabül etmeleri kadınların cemaate iştiraklerinin gerekçesini ortadan kaldırmıştır. Ayrıca kadınların mescidi amacı dışında kullanmaları da cemaatten geri kalmalarında etkili olmuştur. Konu ile ilgili Hz. Aişe şöyle demektedir: “Eğer Resülüllah (sallallahu aleyhi ve sellem) kadınların (kendisinden sonra) mescitlerde neler ihdas edeceklerini bilseydi, İsrailoğulları’nın kadınları gibi, o da onların mescitlere girmelerini yasaklardı.”[ ]Buharî, Ezan 163.[/ ]Kadınlar Kapısı________________________________________Mescid-i Nebevi’nin başlangıçta kapılarından hiçbiri kadınlara tahsis edilmemişti. Camiye giden kadınların sayısında artış olunca Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem); “Şu kapıyı kadınlara tahsis etseydik.”[ ]Ebû Davûd, Salât 16.[/ ] buyurmuştur. Allah Resulü’nün bu ifadesi delalet cihetiyle tahsis içermektedir. Nitekim ifadeden kapının kadınlara tahsis edilmesi gerektiğini anlayan Abdullah b. Ömer (radiyallahu anhuma) Efendimiz’in -kıblenin Kâbe’ye çevrilmesinden sonra- Beyt-i Makdis yönüne açtırdığı bu kapıdan ölünceye kadar içeri girmemiştir. Eğer diğer sahabiler girdilerse bu ya namaz vakitleri dışındadır ya da onlar Allah Resulü’nden bu konudaki yasaklayıcı hükmü işitmemişlerdir.[ ]Mahmud Muhammed Hattab es-Sübki, el-Menhelü’l-Azbü’lMevrûd, Beyrut, ty., IV, 72. Yani böyle bir tahsisten haberdar değillerdir[/ ] Daha sonra Hz. Ömer (radiyallahu anh) Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) tarafından kadınlara tahsis edilen bu kapıdan erkeklerin girmesini bütünüyle yasaklamıştır.[ ]Bkz.Ebû Davûd, Salât 17.[/]Hayır Nerede?________________________________________Müslüman kadının cami merkezli bir ibadet hayatı olması gerektiğini savunanlar, kadınların ibadet etmeleri için evlerinin camilerden daha hayırlı olduğu görüşünün bir temenni ya da konu ile ilgili hadislerin yorum farklılığından kaynaklandığını, bazı rivayetlerin kadınlar aleyhine yorumlandığını[ ]Bkz: Karen Armstrong, a.g.e., s. 211–212.[/ ] dolayısıyla da kadınların camiye mesafeli durmalarını temin eden anlayışın dinî ve aklî temelden mahrum[ ]Bkz: Ignaz Goldziher, “İslâm’da Eğitim”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, Cilt: 2, Sayı: 7, Ankara, 1988, s. 90.[/ ] olduğunu ileri sürmektedirler. Evin camiden daha hayırlı olduğunu tasrih eden Ümmü Humeyd hadisinin ise o sahabinin ailevi sorunlarına matuf olduğunu bu yüzden genelleme ifade etmeyeceğini iddia etmektedirler.Gerçek şu ki kadınlar için evlerin mescitlerden daha hayırlı olduğunu bildiren hadisler yoruma ihtiyaç duyulmayacak derecede açıktır. Bu durum, Allah Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve sellem) eşleri başta olmak üzere diğer bütün kadın sahabiler tarafından da böyle anlaşılmıştır. Nitekim Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem)’in eşleri, cemaatle kılınan namazın ferdi olana nispetle 27 derece daha faziletli olduğunu bilmelerine rağmen namazlarını mescit yerine, mescide bitişik olan evlerinde eda etmişlerdir.[ ]Bkz. Zeydan, a.g.e., I, 212.[/ ]Ümmü Humeyd hadisi de iddia edilenin aksine genelleme ifade etmektedir. Kadınların ibadetlerini nerede yapmalarının daha faziletli olduğunu bildiren ilgili hadis şu şekildedir: “Odalarınızda kıldığınız namaz, salonlarınızdakinden, salonlarınızda kıldığınız binalarınızdakinden, binalarınızda kıldığınız da cemaatle kıldığınız namazdan daha faziletlidir.”[ ]Ebu’l-Hasan Ali b. Muhammed b. Esîr, Üsdu’l-Gâbe fî Ma’rifeti’s-Sahabe, Beyrut, 1994, VII, 311.[/ ] Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem), Ümmü Humeyd’e “Selâtuki/senin namazın” şeklinde değil de “salatükünne/siz kadınların namazı” diye hitap etmiştir. Konu ile alakalı bir başka rivayet ise şu şekildedir: Ümmü Humeyd, Allah Resulü’ne gelip, Onunla birlikte namaz kılmayı arzuladığını söyler. Bunun üzerine Efendimiz (sallallahu aleyhi ve sellem) kendisini anlayışla karşıladığını fakat –ona- odasında kılacağı namazın salondakinden, salondakinin binadakinden, binadakinin aile mescidinden, aile mescidindekinin de Peygamber mescidindekinden daha hayırlı olacağını söylemiştir.[ ]İbn Abdilberr, el-İstîâb fî Esmai’l-Ashab, Beyrut, 2002, II, 580.[/ ]Ümmü Humeyd’le alakalı bu rivayette de ailevi bir nedene işaret eden herhangi bir unsur mevcut değildir. Konu ile alakalı el-İsabe’deki rivayette ise Ümmü Humeyd bütün kadınlar olarak serzenişte bulunmuş ve “Ey Allah’ın Resulü eşlerimiz seninle birlikte namaz kılmamıza engel oluyorlar.” deyince Hz. Peygamber bütün Müslüman kadınlara hitaben, iç odalarda kılınan namazın diğer bütün mekânlardan daha faziletli olduğunu bildirmiştir.[ ]Hadis metni için bkz. İbn Hacer, el-İsabe fî Temyizi’s-Sahabe, Beyrut, 1995, VIII, 383; Konu ile ilgili hadisler için bkz. Ebû Davud, Salat 53; Tirmizî, Reza’ 18; Ahmed, Müsned, II, 297-301, VI, 371.[/ ]Kadın, Cami ve İrşat________________________________________Asr-ı Saadet ve sonrası dönemlerde kadın, –iddiaların aksine– ihtiyaç hissetmesi durumunda cami ortamında yer almış, gerek çocukluk gerekse de yetişkinlik döneminde irşat hizmetlerinden faydalanmıştır. “Eşleriniz camiye çıkmak için sizden izin istediklerinde onlara engel olmayınız.” hadisi de bunda etkili olmuştur. Fakat tarihin hiçbir döneminde kadın, erkek gibi cami merkezli bir irşat ya da ibadet içerisinde yer almamıştır.Burada göz ardı edilen bir husus var ki, o da Allah Resulü’nün “kadının camiye çıkmak için eş ya da velisinden izin alması” gerektiğini belirtmesidir. Kadının, camiye çıkmasının izne tabi olmasının zımnında daimi ibadet yerinin evi olduğu gerçeği de vardır. Bunun içindir ki eş ya da veli cami ortamının kadın için müsait olmadığı kanaatine sahipse ona izin vermeyebilir.[ ]Zeydan, a.g.e., I, 214.[/ ]Kadın ve Fitne________________________________________Müslüman kadını evinden çıkartıp, tahsil ve iş hayatında erkeğin “paydaşı” yapmayı hedefleyen anlayış, onun rahatsız olacağı ortamlarda bulunmasını “fitne” olarak niteleyen ulemaya “eğer fitne iki cinsin bir arada bulunması şeklinde oluyorsa, bunun bedelini sadece kadınlara ödetmek adalete aykırıdır.”diyerek itiraz etmektedir. Onlara göre, kadının “arz-ı endam”ının din adına engellenmesi anlamına gelen bu durum, modern dönemin müslüman kadını tarafından “tecrit” olarak algılanmaktadır. Konu ile alakalı N. Göle’nin, sözlerini naklettiği bir kadın şunları söylemektedir: “(Müslüman erkekler) Sadece haramları öne sürerek kadınları toplumdan soyutlamaya çalışıyorlar. Mesela Müslüman bir erkek, hanımını okula göndermiyor, (hanımı) otobüse binsin istemiyor. Hanımlar açısından haramları öne sürüyorlar… Şayet ben bu durumda Allah’ın emirlerini uygulamama noktasında kalıyorsam, bu erkek için de söz konusudur. Onun da otobüse binmesi sakıncalıdır.”[ ]Nilüfer Göle, Modern Mahrem, İstanbul 1994, s. 123.[/ ]İslam’ın kadını kadın, erkeği de erkek olarak değerlendiren bakış açısından mahrum olanlar eşitlik adı altında her alanda erkekle boy ölçüşen bir kadın kimliği oluşturmuşlardır. Ne var ki yapay olan bu kimlik, fıtrat realitesine aykırıdır. Nasıl erkek, sahip olduğu özellikler itibarıyla kadınla eşit olamıyorsa; kadın da erkekle eşit olamaz. Çünkü kadın daha duygusal ve kolay incinen, erkekse daha realist ve güçlü yaratılmıştır. “Ay kardeş” diye konuşan erkekle, muhatabına “gel buraya azizim” şeklinde hitap eden kadın tiplerinin garabeti eşitlik iddialarının ne derece havada kaldığını açıkça göstermektedir.Cuma namazının erkeklere farz olması, bayramın da cuma kimlere farz ise onlara vacip olması, ayrıca vakit namazlarına sadece erkelerin devam etmesi geleneği, mazeretsiz olarak gelemeyenlerin Allah Resulü tarafından sert bir dille ikaz edilmeleri göstermektedir ki, camiye devam etmesi mutlaka gerekli olanlar erkeklerdir. Bu durumda “fitne” ifadesinden hareketle kadınlar gibi erkeklerinde camiye çıkmalarını tartışmaya açmak, camiyi erkek için daimi ibadet yeri olarak belirleyen Kur’an-ı Kerim ve sünnetle çelişmektedir.İslam kadına ev, erkeğe ise cemiyet merkezli bir hayat öngördüğünden kadının ev dışı ortamlarda bulunmasını arızî kabul etmiştir. Nitekim Kur’an-ı Kerim kadınlara “Evlerinizde vakarınızla oturun.”[ ]Ahzâb(33): 33.[/ ] derken erkeklere “yerin sırtlarında dolaşın ve Allah’ın rızkından yiyin.”[ ]Mülk(67): 15.[/ ] diye emretmektedir. Buna göre kadın, merkezi yaşam yeri olan evinden cemiyete beli ihtiyaçlar için çıkar ve çıkarken şu hususlara riayet eder: “Eğer sakınıyorsanız, artık sözü çekicilikle söylemeyin ki kalbinde maraz bulunanlar kötü ümide kapılmasınlar. Sözü ciddi ve güzel söyleyin. Vakar ve haşmetinizle evlerinizde oturun. Cahiliye dönemi kadınlarının kırıla döküle ziynetlerini göstererek yürüdükleri gibi süslenip yürümeyin.”[ ]Ahzab(33): 32-34; Allah Resulü’nün eşleri ile ilgili nazil olan bu ayetler bütün Müslüman kadınlara hitap etmektedir.[/ ] Bu uyarıları dikkate alan fakihler ayetten hareketle şöyle bir hükme varmışlardır: “Allah Teâla’nın kadınlara, dışarıya çıkmaya ihtiyaçları olmadığı durumlarda evlerinde oturmalarını emretmesi, boş boş dolaşmalarını da yasakladığı anlamına gelmektedir.” Çünkü kadının ahlakî kriterlere riayet etmeden sokağa çıkması fitneye sebep olur.[ ]Bkz. Alauddin Ebubekr el-Kâsânî, Bedâiu’s-Senâi’, Beyrut, 1997, II, 338.[/ ]Bu ifadelere dayanarak fakihlerin kadınları “fitne” olarak nitelediklerini söylemek maksadını aşan bir yorum olur. Çünkü fakihler bizzat kadınlara “fitne” demiyor, sadece cami vb. mekânlara çıkmalarının fitneye sebep teşkil edeceğini söylüyorlar. Metin ve şerh kitapları bütüncül bir bakış açısıyla okunduğunda bu incelik gözden kaçmayacaktır. Ayrıca İslami literatürde “fitne” sıklıkla “imtihan” anlamında kullanılmaktadır. Nitekim Yüce Allah “Şüphesiz mallarınız ve çocuklarınız sizin için birer fitnedir/imtihandır.”[ ]Teğâbun(64): 15.[/ ] buyurmaktadır. Buna göre fakihlerin “fitne” ifadelerinden kadınların aşağılandığı hükmünü çıkarmak ayete aykırıdır. Ayrıca “fitne” kelimesi ile kadınların aşağılanması hedeflenmiş olsaydı, kadınların ümmetin coşkusuna ortak olma ve kalabalık görünme gibi gayelerin söz konusu olduğu bayram namazlarında namazgâhlarda yer almalarına sınırlama getirilirdi.Hadislerin Kadınlar Aleyhinde Yorumlandığı İddiası________________________________________Modernistler, Müslüman kadının evinde ibadeti camiye tercih etmesinin, ulemanın onu akıl ve din açısından eksik bir varlık olarak tanımlayan bazı rivayetleri Allah Resulü’ne isnat etmesi ve ilgili rivayetleri kadınlar aleyhinde yorumlaması[ ]Bkz: Savaş, Hz. Peygamber (s.a.v.) Devrinde Kadın, s. 46.[/ ] neticesinde oluştuğunu iddia etmektedirler.Modernitenin buyurgan aklının erkekle esaslı fiziksel farklılığa sahip olan kadını, erkeğin olduğu her yerde var olmaya çağırması, bazı Müslümanları mesnetsiz bir şekilde sahih hadisleri inkar gibi uç açılımlara “evet” diyebilen bir anlayışa esir etmiştir.Kadını misyon ve vizyon itibarıyla doğru anlayabilmek ancak onu Allah Teala’nın yarattığı koordinatlar çerçevesinde tanımakla mümkündür. Buna göre derin bir hayâ mevzuu olan kadın annelik vazifesini asıl kabul etmesi şartıyla –her nevi imamlık hariç- cemiyetin bütün noktalarında görev alabilir.[ ]Allah Resulü’nün (sallallahu aleyhi ve selem) uygulamasına baktığımızda kadına toplumsal anlamda ciddi roller yüklendiği görülmektedir. Kadın sahabiler, “ev merkezli” hayatları içerisinde cemiyetin bir çok ünitesinde görev almışlardır. Ümmü Atiye Efendimizle 7 gazveye katıldığını bildirmektedir. Hz. Aişe ve Ümmü Süleym Uhut’ta görev almıştır. Hayber kuşatmasında ordunun içerisinde altı tane kadın sahabi vardır. Nesîbe binti Ka’b Uhut’ta Allah Resulü’ne muhafızlık yapmıştır. Ümmü Haram Kıbrıs’ta şehit düşmüştür.[/ ] Fakat bu, onun erkelerle aynı özelliklere sahip olduğu anlamına gelmez. Hadisenin bu boyutuna vakıf olanlar kadının din açısından eksik olduğunu bildiren hadis-i şerifin İslam’ın özüyle çatışmadığını da göreceklerdir. Nitekim Allah Resulü ilgili hadiste geçen kadının dininin eksikliğinin nedenini; “hayızlı halinde namaz kılmayıp, oruç tutmaması”[ ]Buharî, Hayz 6.[/ ] olarak açıklamıştır.Kadının hayız hâlinde namaz kılmayıp oruç tutmaması erkeğe nispetle bir eksikliktir. Fakat bu eksiklik zannedildiği gibi kadın adına bir nakısa değildir. Bilakis bu durumda kadın namaz ve orucun haram olmasını dikkate alıp haramı terk ettiğinden sevap kazanmaktadır.[ ]Aynî, a.g.e., III, s. 403.[/ ] Yani bu durum, kadının bir zafiyeti değil bilakis sevap kazanmasına vesile olan nevi şahsına münhasır bir özelliğidir.Sonuç________________________________________Camiler, Asr-ı Saadetten günümüze kadar tüm Müslümanlar için ibadet yeri olmanın yanında daha birçok amaç için de kullanılmıştır. Hicretin ilk yıllarında Mescid-i Nebevi etrafında kurulan evlerin kapıları mescide açıldığından, -birçok amaca ilaveten- mescit, bir de geçiş yolu işlevi görmüştür. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı ilk yıllarda kadınların mescitle münasebeti sonraki yıllara nispetle daha yoğun olmuştur.Allah Resulü (sallallahu aleyhi ve sellem) Medine döneminin ilerleyen yıllarında erkekler için cami, kadınlar için de ev merkezli bir ibadet hayatını teşvik etmiş; özürsüz olarak cemaate gelmeyen erkekleri ikaz ederken, kadın sahabilere evlerinin iç odalarında ibadet etmelerinin kendileri için daha hayırlı olacağını buyurmuştur. Bunun içindir ki, Peygamber Mescidi’nin kadın cemaati gün geçtikçe azalmış, evleri mescide bitişik olan peygamber eşleri de namaz için mescide çıkmamışlardır.Müslüman kadınlar efdal olan evde ibadeti, mubah olan camide ibadete tercih etmişler, mescit olarak evlerini kullanmışlardır. Fakat dışarıda bulundukları zamanlarda da vakit namazlarını camilerin kadınlara mahsus bölümlerinde eda etmişlerdir.Hadiseye naklî ve aklî esaslar yerine “erkeğe bedel ödetme” gibi tepkisel olarak yaklaşanlar, konunun eleştirel değerini artırabilmek için mevcut kadın-cami münasebetini var olandan farklı gösterme gayreti içerisine girmişlerdir.İddiaların aksine, kadın Asr-ı Saadetin son yıllarına oranla günümüzde camide daha fazla bulunmaktadır. Nitekim teravih namazlarını camilerde kılmakta ve uygun şartlar oluştuğunda da cuma ve bayram namazlarına katılıp ümmetin ortak sevincine tanıklık etmektedir.Kadınların vakit namazlarını camide kılmaları noktasında ısrarcı davranan, Cuma namazının onlara da farz olduğunu savunanlar[ ]Süleyman Ateş.[/ ] nassa aykırı görüş bildirdikleri gibi toplumun sosyolojik durumunu da göz ardı etmektedirler. Günümüzde birçok köyde vakit namazları ya hiç ya da bir iki cemaatle kılınmaktadır. Buna göre erkek cemaat olmayan kırsal kesimdeki bir camiye gelen kadın imamla baş başa namaz kılacaktır. Bu durum, İslam’ın öngördüğü kadın erkek münasebetine aykırı olduğu gibi, kötü niyetli insanların istismarına da zemin hazırlayacaktır.Batı medeniyetinin kadın sorununu genelleştirip, İslam’la aynîleştirmek ne kadar yanlışsa, ondaki sorunlardan kaynaklanan özgürlük arayışlarını, İslam bünyesinde var farz edip, eğitimden ibadete kadar kapsamlı bir Tahrîru’l-mer’e projesi yürütmek de o kadar yanlıştır. Bu durum sağlam vücudu ilaçla tahrip etmeye benzemektedir.[]Urfa’lı bir taksi şoförünün ilahiyatçı olduğunu öğrendiği bir arkadaşa söylediği şu sözlerin doğruluk payı ne kadar da yüksektir: “Kardeşim! Allah aşkına dinimizle uğraşmayı bırakın!”[/]
2 notes · View notes
netbilge · 2 years
Text
Emir Sultan Hazretleri kimdir?
Emir Sultan Hazretleri kimdir?
Emir Sultan Hazretleri kimdir? Emir Sultan Hazretleri Bursa ilimizde doğmuştur, ölüm tarihi bilinmez lakin 1368 yılında dünyaya gelmiştir. Anadolu’yu aydınlatan bahtiyarlardandır. Adı, Mehmed Şemseddin, babası Seyyid Muhammed b. Ali’dir. Bir za­manların ilim ve irfan beldesi Buhara’da dünyaya gelmiştir. “Emir Sultan” ola­rak meşhur olmuştur. Bursa denilince akla ilk gelen şey Emir Sultan…
View On WordPress
0 notes
dakikamagazin · 2 years
Link
Şems-i Tebrizi'nin ilham veren sözleri
0 notes
almanyalilar · 3 years
Text
Dünyaca ünlü İranlı şair: Hafız-ı Şirazi
Dünyaca ünlü İranlı şair: Hafız-ı Şirazi
Görünmeyenlerin dili, gizemlerin tercümanı, mistiklerin dili olarak bilinen Hafız-ı Şirazi (doğum H. 727 – ölüm H. 792 ), 8. yüzyılın İran şairidir Hafız-ı Şirazi. Hafız-ı Şirazi Kur’an’ı ezberleyerek “hafız” sanını aldığı, yapıtları üzerine yapılan çalışmalardan ise iyi bir medrese eğitimi gördüğü; hadis, fıkıh, kelam ve tasavvuf okuduğu anlaşılmaktadır. Hoca Şemseddin Muhammed Hafız-ı Şirazi,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
inimdeyim · 7 years
Quote
Kuzey rüzgarlarından başka tanıdığım yok Sadece sabah yeli, sırdaşım, dert ortağım
Şemseddin Muhammed
26 notes · View notes
iranbilgi · 3 years
Photo
Tumblr media
📍Hafız-ı Şirazi'nin Türbesi - Şiraz 🇮🇷 . Hafız-ı Şirazı, gerçek adıyla Hace Şemseddin Muhammed 14. yüzyılda yaşamış İranlı şair. Şiraz'da doğmuştur. . Farsça'nın en büyük şairlerinden biri olduğu kabul edilir. Her yıl 12 Ekim günü İran'da Hafız-ı Şirazi Anma Etkinlikleri düzenlenir. Türbesi Fars dili ve edebiyatını sevenlerin uğrak noktasıdır. ___________________________________________ 🔔 İran keşfi için takipte kal 👉 @irandayasam 🔥 Keşfetten gelenler ailemize davetlidir 👆 -----------‐-----------‐-----‐-------------------------------- ❤️ Paylaşılmak için #irandayaşam etiketini kullanabilirsiniz. ❤️ 🗂 Arşivinde bulunması için Kaydetmeyi unutma 👇🏻 📸 Görsel sahibi @thediaryofanomad 👏🏻 ---------------------------------------------------------------- #hafızşirazi #edebiyat #şiir #irandayaşam #irandayasam #iran #shiraz #şiraz #gezi #gezgin #gezmek #visitiran #gezginler #seyahat #irantourism #travel #türbe #mustseeiran #yolculuk #siir #farsça #hafez #poem #poems #persian (at Shiraz, Iran) https://www.instagram.com/p/CLQ0U-0g3Do/?igshid=1cxvn1i97tkbl
0 notes
campplay · 3 years
Text
Who is Hafız-ı Şirazi? »Information
Who is Hafız-ı Şirazi? »Information
Tumblr media
[ad_1]
Who is Hafız-ı Şirazi, one of Iran’s world-famous poets, whom many of us are familiar with as a name? It may be time to get to know him and his poems a little better. He was born in Shiraz, Iran, whose real name was Şemseddin Muhammed and as his name can guess. Although there is no integrity in the information conveyed about his life, the phrase Hafız in his name is also accepted as one of…
View On WordPress
0 notes