Tumgik
#ehli sünnet
ruhurevan-tr · 3 months
Text
Tumblr media
Sünnet ehli aşırı değildir. Bilakis, insanlar dînde laubaliliği / gevşekliği benimsediler.
Mukbil el-Vâdiî rahimahullah
26 notes · View notes
kevkebus-subh · 10 months
Text
“Hakikat herkese istidadı kadarıyla yüz gösterir. Yani herkes kabına göre bu okyanustan istifade eder...”
13 notes · View notes
teneres · 1 month
Text
Tumblr media
Suveyd b. Said el-Herevi'den şöyle rivayet edilmiştir;
Sufyan b. Uyeyne (rahimehullah)'a İrca hakkında sorduk şöyle dedi;
Onlar; "iman sözden ibarettir" diyorlar, biz ise "iman söz ve ameldir" diyoruz. Mürcie farzları terk etse dahi, kalbinden ikrar ile Allah'tan başka ilah olmadığına şahitlik eden herkese Cenneti vacip görüyorlar. Farzların terkini, haramları işlemek babında gördüklerinden dolayı "günah" olarak isimlendiriyorlar. Halbuki bunlar aynı değildir. Zira haramları, helal saymaksızın işlemek "masiyet"tir. Farzları cehalet ve mazeret söz konusu olmaksızın kasten terk etmek ise küfürdür. Bunun açıklaması; Adem (aleyhisselam) , İblis ve Yahudi alimlerinin durumlarıdır. Allah (azze ve celle) Adem (aleyhisselam)'ı ağaçtan yemekten yasaklamış ve O'na bunu haram kılmıştı. O ise melek olmak veyahut kalıcılardan olmak için ağacın meyvesinden kasten yedi. Bunun üzerine o küfürle değil de "asi" olmakla isimlendirildi. İblis'e gelince Allah ona lanet etmiştir. Çünkü Allah ona sadece bir secdeyi farz kılmıştı. O ise kasten karşı çıktı ve "kafir" olarak isimlendirildi.
Yahudi alimlerine gelince, onlar Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem)'in özelliklerini, O'nun bir nebi ve rasul olduğunu, tıpkı kendi oğullarını bildikleri gibi biliyor ve dilleriyle ikrar ediyorlardı. Ancak O'nun dinine tabi olmadılar, bu yüzden Allah (azze ve celle) onları "kafirler" diye isimlendirdi. Sonuç olarak haram işlemek Adem (aleyhisselam)'ın ve diğer nebilerin işledikleri günah gibidir. Farzlara karşı çıkarak terk etmek ise küfürdür. İblis'in (Allah, O'na lanet etsin) küfrü böyledir. Farzları bildiği halde ve inkar etmeksizin kasten terk etmek ise, Yahudi alimlerinin küfrü gibi bir küfürdür. Allah en iyi bilendir.
Ebu Nuaym, Hilyetul Evliya 7/295
İsnadı sahihtir.
2 notes · View notes
derdiderun · 10 months
Text
Bu video denk geldi karşıma herhalde bu yoğun seçim gündeminden olsa gerek söylemiş bilmiyorum. Fark etmez madem konun gereği bir ifrat ve tefrit durumunu anlatacaksın bunun bir usülü vardır. Başımızdaki ulu'l emr-i hemde böylesi bir zamanda böylesi bir ulu'l emr-î firavuna benzetmek ona destek verenleri, ümmetin lideri olarak görenleri şirk işliyorsunuza getirmek ne bileyim bence ehli sünnet hassasiyetiyle söylenmiş bir anlayışa benzemiyor. Dinlemiyordum zaten, dinlememeye de devam edeceğim...
18 notes · View notes
hatiragulzaman · 7 months
Text
💫💫💫
İslam'dan önce Ömer İslam'dan sonra Ömer
Hz Ömer müşrikken darunnedvede Resulullah'ı [sallallahu aleyhi ve sellem] öldürmek için planlar yapılıyordu .
Onu kim öldürür dediklerinde Hz Ömer ortaya çıkarak ben öldürürüm dedi.
Fakat muvaffak olmadı.
Öldürmeye giderken Müslüman oldu.
Allah resulü sallallahu aleyhi ve sellem vefat ettiğinde ise kimin Resulullah öldü derse Onun boynunu vururum dedi.
Bir insan değişecekse böyle değişmeli.
4 notes · View notes
menittebeazzikra · 2 years
Text
https://play.google.com/store/apps/details?id=com.ehlisunnet.medya
Herkes indirip istifade etsin inşaÂllah. Çok güzel bir uygulama olmuş 🌹
48 notes · View notes
313-silistrevi · 2 years
Text
Tumblr media
23 notes · View notes
emretekinresmi · 1 year
Video
Bursa Sohbeti - 30.08.2022
Seyda Feyzullah Konyevi (k.s)
4 notes · View notes
ismailaganet · 1 year
Text
Mektûbât Sohbetleri 82: C1 M286 (2. Bölüm) – Hüsameddin Vanlıoğlu Hoca Efendi
Mektûbât Sohbetleri 82: C1 M286 (2. Bölüm) – Hüsameddin Vanlıoğlu Hoca Efendi
İsmailağa Fıkıh Heyeti Başkanı Hüsameddin Vanlıoğlu Hoca Efendi ile Mektûbât-ı Rabbânî dersleri İsmailağa NET’te devam ediyor. Hüsameddin Vanlıoğlu Hoca Efendi bu hafta sohbetinde; tarikatta seyr-i sülük yapan dervişlerde keşif, keramet ve ilhamların meydana gelebileceğini, bunların doğru mu, yoksa yanlış mı, diye şeriat süzgecinden geçirilmesin şart olduğunu, şeriata uygun olan keşif, keramet ve…
Tumblr media
View On WordPress
2 notes · View notes
hecedarussuffah · 1 year
Text
Tumblr media
Ferdin ve toplumun yaygın ortalama bilgisini artırmadan, din istismarının ve ticaretinin önünü kesemeyiz.
👇👇👇
https://youtu.be/7GmFFkjfDsg
1 note · View note
gurayyildiz · 2 years
Photo
Tumblr media
0 notes
talebetulahla · 9 months
Text
Hayatta olanların ölen kişilere dua ve sadaka vermek gibi hayır işleri Ölülere fayda verir.
Rivayete göre Meryem oğlu İsa Aleyhisselam bir kabrinin yanından geçerken kabirdeki kimseye azap edildiğine dair sesler işitir bunun üzerine hemen geri döner birkaç gün sonra aynı kabre geldiğinde bu defa kabirdeki kimseye rahmetle davranıldığına dair sesler işitir merak edip kabir sahibine seslenerek halini sorar kabiri sahibi durumu şöyle anlatır; Benim bir oğlum var bana dua etti ve benim adıma sadaka vererek beni yad etti diğer. Bir rivayette adam şöyle demiştir; Benim bir arkadaşım var kendisi arkadaşları adına Allah için Tekbir getirdi bunun mükafatından ben de nasiplendim.
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular ; Size ne oluyor da salih bir amel işlediğiniz sırada ana babanızı hatırlamıyorsunuz .Halbuki onları hatırlayacak olursanız sizin mükafatınızdan hiçbir şey eksilmeden onlara da bir pay düşer.
Enes Bin Malik Radıyallahu anh'da peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellemden benzer bir hadis rivayet etmiştir; Ebu Hureyre Radıyallahu rivayet ettiğine göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular; Ölülerinize hediye verin.
- Sahabe de ; Ey Allah'ın elçisi nasıl bir hediye verelim ?diye sorunca cevaben
-Dua ve sadaka ile hediye verin buyurmuştur.
Hz Hasan b. Ali'den gelen rivayete göre Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdular; İnsanlar içinde ana babasına karşı en iyi olanlar onlar adına Hac yaparak sadaka vererek köle Azad ederek veya Allah için adak adayarak onlara kabilelerini iyilik yapan kişidir.
Peygamber Efendimizden rivayet edilen bir Hadis şöyledir sad bin ubade'den şöyle de rivayet edilmiştir ey Allah'ın resulü muhakkak ki Ümmü Sâd öldü .Hangi sadaka daha üstündür; Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu Suavi dedi ki ; Sâd bir kuyu açtı ve bu Ümmü Sâd içindir dedi
22 notes · View notes
kevkebus-subh · 7 months
Text
“Bir kitap aldın bir mesele öğrendin, o kitap masrafını çıkarmıştır. Diğer öğrendiklerin kârındır.” Mahmud Efendi Hazretleri
11 notes · View notes
teneres · 2 years
Text
Tumblr media
Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma diyor ki: "Allah, müminlerin kadınlarına, bir ihtiyaçları için evlerinden çıktıklarında, başlarının üzerinden örtecekleri örtüleriyle yüzlerini örtmelerini ve sadece bir gözlerini açmalaraını emretmektedir.
Taberi (20/324); İbn Ebi Hatim (10/3153); Durru’l-Mensur (8/208); İbn Kesir (6/481) Şevkani Fethu’l-Kadir (6/82); Tefsiru’l-Begavi (6/376)
Abdullah b. Abbas radıyallahu anhuma’dan: “Hür kadınlarda cariyeler gibi giyiniyordu. Bunun üzerine Allah müminlerin kadınlarına bu örtüleriyle kaşlarının üstüne kadar olan bölümü örtmelerini emretti.”
İbn Cerir et-Taberi (20/325)
Muhammed b. Sirin diyor ki: "Ben, Ubeyde es- Selmâni'ye bu âyetten sordum. Ubeyde başını ve yüzünü örttü, Sadece sol gözünü açık bıraktı ve âyetin, o şekli ifade ettiğini söyledi."
Taberi (20/325); İbn Ebi Hatim (10/3154); Cessas (3/458); Suyuti, Durru’l-Mensur (8/209); İbni Kesir (6/482); Begavi Tefsiri (6/376)
Es-Süddî de ayetin tefsirinde "Kadın alnını ve yüzünü yalnız bir gözü açık kalacak şekilde örter" demiştir."
Ebus Suud, İrşadu Akli Selim (5/352); Ebu Hayyan, Bahru’l-Muhit (9/184) Zemahşeri, el-Keşşaf (5/350) Alusi, Ruhu’l-Meani (16/223) el-Ferra, Meaniyu’l-Kuran (4/41) Sabuni, er-Revai (syf.487) Mesaid Bin Kasım, Ahkamu’l-Avret (48)
el-Ferra da şöyle demiştir: “Cahiliyede kadınlar başörtülerini arkalarına salarlar, yüzlerini açık bırakırlardı. Bunun üzerine yüzlerini örtmekle emrolundular”
Aişe radıyallahu anha’dan gelen rivayette;
“Allah ilk muhacir hanımlara rahmet eylesin. “Ey peygamber, hanımlarına, kızlarına ve müminlerin kadınlarına söyle…” ayeti nazil olunca elbiselerinin bir parçasını yırtarak yüzlerini örttüler. Rasulullah ﷺ'in arkasında başlarında kargalar varmış gibi namaz kıldılar.”
Buhari (4759); Ebu Davud (4102); Taberi (18/94); Beyhaki (7/88); İshak b. Rahuye (1280); Hakim (2/431, 4/216); İbnu Katan, Kitabu’n-Nazar (syf.173) İbn Ebi Hatim, Tefsir (8/2575); Fethu’l-Bari (8/490) İbni Habib, Gaye ven Nihaye (syf. 213)
17 notes · View notes
derdiderun · 1 year
Text
Tumblr media
Hz. Muhammed (sallallahu aleyhi vesellem) 'in Peygamberliğine Niçin İnanmalıyım?
Bu sorunun cevabını aramak için gelin on beş asır öncesine, Hicâz bölgesine gidelim. Gözlerinizi kapatın ve bir ortam hayal edin. Öyle bir ortam ki, putlara tapılıyor, kötülüklerin başı olan içki su gibi içiliyor, kadınlar köle gibi satılıyor ve hiçbir hak hukuka muhatap kılınmıyor, kız çocukları diri diri gömülüyor, kabile savaşları almış başını gidiyor, zina son derece yaygın şekilde yapılıyor, insanlar kendilerince uydurdukları çirkin nikah çeşitleriyle kadınlarla beraber olabiliyor, güçlü zayıfı eziyor ve insanlar nefislerinin ve arzularının peşinde ölçüsüz azgınca bir hayat yaşıyorlar.
Böyle bir toplum içinde bir kişi çıkıyor ve insanları tek olan Allah'a (celle celaluhu) ibadet etmeye çağırarak yukarıda saydığımız tüm kötü alışkanlıkları bırakmaya davet ediyor. Bunu yaparken, böylesine azgın bir toplumdan nasıl karşılık göreceğini de gayet iyi biliyor. Hatta bu davetinin onu öldürülme tehlikesiyle karşı karşıya getireceğinin de farkında. Fakat O Rabbi'nden aldığı emirle tüm bunlara bakmaksızın vazifesini yapıyor.
İşin dikkat çeken yanı, bu zatın davet etmiş olduğu şeyler insan nefsinin arzuladığı şeyler de değil. Aksine nefsin zorlanacağı şeylere davet ediyor çevresini. Davet ettiği şeyler içerisinde oruç gibi nefsin azgın arzularını kıran yemekten içmekten kesilme gibi bir ibadet var. Zamanın en büyük kazanç kaynaklarından biri olan faizi ayaklar altına almak var. Nefsin en zayıf noktalarından biri olan şehvet dürtüsünü dizginlemek ve nikahlı olunan kadının dışında namahrem kadınlarla -bırakın zinayı- görüşmemek var.
Buna rağmen zamanla insanların onun davetine birer, birer, onar, onar, yüzer, yüzer icabet ettiğini görüyorsunuz. Oysa o günün şartlarında bu davete icabet eden insanlar bunun bir karşılığının olacağını ve yeri geldiğinde bunu canlarıyla ödeyebileceklerini de bilmekteydiler. Öyleyse hem nefislerinin hoşuna gitmeyen hem de canlarını kaybetmeleriyle sonuçlanabilecek olan bu olumlu tepkiye onları iten şey neydi? Peygamber (sallallahu aleyhi vesellem) onlara para veya kadın gibi dünyalıklar vadetmiyordu ki davete icabet etmenin bir cazibesi olsun! Aksine bu davete icabet karşılığında onlara başlarına gelebilecek her türlü tehlikeyi göze almalarını peşinen söylüyordu.
'Hz. Muhammed'in (sallallahu aleyhi vesellem) peygamberliğine niçin inanmalıyım? sorusunun cevabı tam da burada yatmaktadır. Yani onda normal insanlarda bulunmayan bir `güç`, bir `kabiliyet` vardı demek ki. Bu öyle bir cazibe gücüydü ki, hiçbir zengin bunu mâlî imkanlarıyla, hiçbir devlet başkanı da bunu askeri gücüyle elde edememişti. Edemezdi de zaten. Çünkü bu bambaşka bir şeydi. O kadar başka bir şeydi ki, savaşlarda onun ashabı ona bir zarar gelmesin diye başlarını ona yönelen okların önüne atıyorlardı. Gözlerinden daha titiz şekilde koruyorlardı onu. Halbuki Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) onlardaki bu bağlılığı elde etmek için ne bir askeri gücü vardı ne de bir şeyden korkutuyordu. Bu o kadar başka bir cazibeydi ki, asırlar ve bugün milyarlarca Müslüman hep aynı aşkla bağlanmıştı ona.
Öyle ki, Müslümanlar sırf o yapmış diye birbirlerini gördüklerinde selam veriyor, yemek yediklerinde dua ediyor, sakal bırakıyor, sarık sarıyor ve binlerce sünneti bir askeri disiplin edasıyla yerine getiriyorlar. Tüm dünyadaki Müslümanlar farklı coğrafyalarda yaşamalarına rağmen bu sünnetleri öyle bir yerine getiriyorlar ki dışarıdan bakıldığında sanki tek bir görüntü oluşuyor. Böyle bir mânevî gücün normal bir insan tarafından oluşturabilmesi mümkün mü? Mümkünse buyurun, oluşturun da görelim. Veya oluşturulmuş olanını gösterin de bilelim!
Yıllarca içki içmiş, adeta alkol tutkunu olmuş o topluluğa belli bir sürecin sonunda, içkinin şeytan işi bir pislik olduğuna dair ayeti okuduğunda hepsi birden "vazgeçtik, vazgeçtik" diyorlar. Ellerinde ve evlerinde ne kadar içki şişesi varsa hepsini kırıyorlar. Hatta Medine sokaklarının günlerce şarap akıttığı söyleniyor. Peki şimdi elimizi vicdanımıza koyarak soralım kendimize: Hiçbir askeri güç kullanmaksızın bir topluma bir tek emirle yıllardır alışkın oldukları bir adeti bıraktırmak mümkün müdür? Kaldı ki sadece o gün yaşayan insanlar değil, on beş asırdır tüm müminler aynı emre riayet ederek ağızlarına içkiyi sürmüyorlar. İçki satan dükkandan alışveriş yapmıyor, içki bulanan sofraya oturmuyorlar bile.
Milyarlarca insan üzerinde oluşturulmuş olan bu etkinin `nübüvvet gücü'nden başka bir izahı olabilir mi? Siz bu etkiyi bilimle oluşturabilir misiniz? Sormamıza bile gerek yok, oluşturamazsınız. Zîra bugün sigaranın sağlığa zararlı olduğu bilimsel olarak ispatlanmış ve ilan edilmişken hatta sigara kutularının üzerinde bile "sigara içmek sizi öldürür" yazıyorken pek de etkili olmuyor bu yöntem. İnsanlar gidip sigara paketini satıp alıp, üzerindeki o tembihlere baka baka içiyorlar sigarayı.
Bugün yüz tane bilim adamını bir topluluğa dönüştürmeleri için, onlara alışık oldukları adetlerini bıraktırmaları için bir yöreye göndersek ne yapabilirler acaba? Bir şey yapamayacaklarını biz de biliyoruz değil mi? O halde, manevi gücüyle, nübüvvetin bereketiyle insanlar üzerinde bu kadar tesir oluşturmuş olan Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) peygamberliğine inanmak için başka sebepler aramaya gerek var mıdır kardeşim? Unutma ki dünyada hiç kimse onun kadar sevilmedi ve sevilmeyecek. Bu da onun Allah (celle celaluhu) katından gönderilmiş ve manen takviye edilmiş bir peygamber olduğunun açık delilidir.
Son olarak şu noktaya da değinelim: Düşünün, on beş asır önce Allah (celle celaluhu) indirdiği kitabında Hz. Peygamber'in (sallallahu aleyhi vesellem) şahsı için "Senin şanını ve ününü yüceltmedik mi? (İnşirâh, 4.) buyurmuş. Ve hakikaten de baktığımızda hem yaşadığı dönemde hem de bugüne dek asırlar boyunca kimse onun kadar şanına şan, şerefine şeref katmadı. Hiç kimse onun kadar takip ve taklit edilmedi, edilmiyor. Hiç kimse onun kadar sevilmedi, sevilmiyor. Bir insan eğer bu durumu kendi gayreti, kabiliyeti, imkanı ile elde edebiliyorsa neden bunlara sahip ve talip olan birçok insan için, böyle bir şey söz konusu olmadı? Bu durum da bize Allah Resulü'nün (sallallahu aleyhi vesellem) bu meziyetinin Allah'ın (celle celaluhu) sadece ona verdiği büyük bir nimet olduğunu ve onun hak peygamber olduğunu çok net göstermiyor mu? Düşünenler için bunlarda ne kadar büyük ibretler vardır.
|Sorun Kalmasın - Ömer Faruk Korkmaz
14 notes · View notes
hatiragulzaman · 10 months
Text
Tumblr media
💫💫💫
Sadık bir arkadaş, on bin akrabaya bedeldir.
🌟🌟🌟
Vallahi doğruyu söylemekten dostum kalmadı.
Hz Ömer bir Hattab radıyallahu anh.
5 notes · View notes