Tumgik
#İnsan Hakları
imarpanosu · 2 years
Link
#TÜGEM Başkanı #HakanAkdoğan @HakanAkdoganTR, "Bekara ev vermem, çocuklu aile istemem, yabancılar aramasın, memuriyet şartım var, dul kadınlara ev kiralamıyorum" diyen  ev sahipleri, emlakçılar ve site yöneticilerini uyarıyor: Ayrımcılık yapan yanar
0 notes
i-am-freedom · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
351 notes · View notes
uzaylimonalisaa · 3 years
Text
Ülke o kadar boka batıyor ki tecavüze uğrayan kadınlar intihar ediyor, 17 18 yaşında kızlar apartmanlardan düşüyor (nedeni belli değil). Artık bir elimde biber gazı bir elimde de şok cihazı ile gezmeyi düşünüyorum çünkü CANIM HER AN TEHLİKEDE
14 notes · View notes
manyakejderha · 7 years
Photo
Tumblr media
11 notes · View notes
sahrahaber · 3 years
Text
Tumblr media
Cumhurbaşkanı Erdoğan, İnsan Hakları Eylem Planı'nı yarın açıklayacak http://dlvr.it/RtjKx3
0 notes
refahpartisirize · 5 years
Photo
Tumblr media
#İnsan haklarının korunmasını ve geliştirilmesini sağlamak, insan #hakları ihlallerini belirlemek ve #çözüm önerilerinde bulunmak üzere "İnsan Hakları #Yüksek Kurulu" ve “İnsan Hakları #Müsteşarlığı”nın kurulması sağlanacaktır. #YenidenRefahPartisi (Rize) https://www.instagram.com/p/Bu6zTFuHNnc/?utm_source=ig_tumblr_share&igshid=1r6nm4gmaib73
0 notes
yenihabergazetesi · 3 years
Text
AK PARTİ İNSAN HAKLARI BAŞKANLIĞI 27 MAYIS DEMOKRASİ DARBESİ YIL DÖNÜMÜ BASIN AÇIKLAMASI
AK PARTİ İNSAN HAKLARI BAŞKANLIĞI 27 MAYIS DEMOKRASİ DARBESİ YIL DÖNÜMÜ BASIN AÇIKLAMASI
Medeniyet geleneği denildiğinde ilk akıllara gelen Türkiye ve Aziz Milletimiz, demokrasi ve insan hakları adına birçok fedakarlığı göze almış, bu uğurda çok sayıda bedel ödemiştir. Her bir vatandaşımızın gönlünde yer edinen, hamuru vatan sevgisi ile yoğrulan milletin evlatları hukukun vesayet altına alındığı dönemlerde işkenceler görmüş ve idam sehpalarında şehit edilmişlerdir.…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
mdahukuk · 3 years
Text
1215 Magna Carta Sözleşmesi
Tumblr media
Giriş
Bu kâğıt düz, önemsiz bir parşömen parçası gibi gözükebilir ama aslında dünyadaki en ünlü belgelerden biridir. “Büyük Şart” anlamına gelen Magna Carta, yüzyıllar boyunca Thomas Jefferson’dan Mahatma Gandi’ye kadar birçok insana ilham verdi. Peki bu belge neden yaratıldı, ve aslında ne diyor?
Magna Carta’nın etimolojisi ne şekilde?
Magna, Latince’de great yani büyük, azametli anlamına geliyor. Carta, imtiyaz, ayrıcalık anlamını taşıyor. Dolayısıyla Magna Carta, isyan eden baronlara büyük ayrıcalıklar veren sözleşme olarak çevrilebilir.
Magna Carta Nedir?
Magna Carta, bundan 800 yıl önce İngiltere kralı olan John, Papa III. Innocent ve 25 Baron arasında imzalanan ve kralın bazı haklarından feragat edip keyfi hareket etmeyeceğini garanti eden bir anlaşmadır. İlk defa bu anlaşma ile kralın-devletin yetkileri halk lehine kısıtlandığı için bugün dahi pek çok sözleşmede ya da mahkeme kararında kendisine atıf yapılmaktadır. Anayasal yönetimler için bir milat taşıdır. Günümüz İngiliz Hukukçularından Tom Denning bu anlaşma için ‘tüm zamanların en büyük anayasal belgesi’ der.
Bu belgenin elbette kral ile feodal beyler arasında yapılmış bir centilmenlik anlaşması olduğu tarihçilerin malumu. Zira feodal beylerin vergi koyma yetkisi hala mevcut, kral sadece feodal beylerden kafasına göre vergi toplamayacaktır. Ancak yapıldığı zamana bakarsak henüz Osman Gazi’nin doğmadığı Osmanlı öncesi bir zamanda hukukun üstünlüğünü tescil eden bir sözleşmeden bahsediyoruz. O zamandan bu güne değin geçerliliğini koruyan üç önemli husus vardır; hukukun üstünlüğü, yargıda bağımsızlık ve insan hakları. Özellikle hukukun temellerini oluşturan 39. maddesine bu sunumun sonunda değineceğiz.
Gerçekten Bir Demokrasi Zaferi Midir?
Magna Carta kişi haklarına güvence getiren bir demokrasi sözleşmesi değildir. Demokrasiye giden uzun ince yolun önünü açmıştır. En basit ifadeyle demiştir ki: ‘kral kimseye danışmadan vergi toplayamaz’. Kralın yani devletin yetkilerini zayıflatmış, yasanın üstünlüğünü tescil etmiş, çok sesliliğin önünü açarak kişi hakları ve özgürlükleri için bir milat taşı olmuştur. Bu özelliğinden dolayı da Magna Carta Libertium yani özgürlük belgesi olarak da anılmaktadır.
Doğuda Benzerleri Var Mıydı?
Bu belgenin benzerleri İslam Devleti ve Osmanlı Devleti’nde de mevcut. Mesela Sened-i İttifak ve Medine Anayasası. Ancak bu belgelerin etkisi uzun sürmediği için günümüz modern ulus devletlerine herhangi bir etkisi olmamıştır. Bir normun hukuk dünyasına konulduğu zamanki geçerliliğinden ziyade etki süresi daha önemlidir. Hem Sened-i İttifak hem Medine Anayasası yürürlüklerinden bir süre sonra unutulup rafa kaldırılmışlardır. Ancak Magna Carta, Kral John’dan sonra genellikle her kral döneminde onaylanarak tekrar tekrar yürürlüğe girdi ta ki burdaki hakların bir adım önüne geçen İngiliz Haklar Bildirgesi 1689’da onun bir adım önüne geçerek onu yeniden tescil edene kadar.
Magna Carta’nın Background’u Nedir?
Peki bu sözleşmenin arka planı nasıl oluştu? 11. yy’da Fransızlar, William önderliğinde İngiltere adasını ele geçirir. Kral Richard ve kardeşi John da Fransız kökenli olup burdaki soylu kesimle birlikte sadece Fransızca konuşabilmektedir. Yerel halk ise anadili Saksonca olan Saksonlardan oluşmaktadır. Richard sürekli seferler düzenleyen, Kudüs’ü ele geçirmeye çalışan, Selahaddin Eyyubi ile savaşan, haçlı seferlerine önderlik eden biridir. O, bu şekilde doğuda seferde iken, kardeşi John da yaptığı başka seferleri finanse edebilmek için ülkeyi etrafına topladığı soylularla birlikte talan etmektedir. Hatta Robin Hood bu talanlar sebebiyle, ortaya çıkmıştır.
Bu talanlar, yani keyfi vergi toplama eylemleri sonucunda ülkede nüfuz sahibi olan baronlar isyan eder ve büyük güç kazanırlar. Bu esnada da Richard çıktığı doğu seferlerinden ülkeye geri döner ve yönetime geçer. Yönetime geçtikten sonra da bir kuşatma sırasında okla vurularak hayatını kaybeder. Bu sebeple yönetime kardeşi John geçecekken baronlar, John’un kötü sicilinden dolayı onu bir anlaşma yapmaya zorlarlar. Yurtsuz John, Baronlara boyun eğer ve aralarında yetkilerini sınırlandıran Magna Carta imzalanır. Yani özü itibariyle Magna Carta, John’un kral olabilmek için baronlara verdiği tavizleri içeren bir anlaşmadır.
Magna Carta ile Gelen Haklar Nelerdir?
Bu anlaşma ile Kral John; kimsenin keyfi olarak tutuklanmayacağına, hiçkimsenin adil şekilde yargılanmadan cezalandırılmayacağına, keyfi olarak vergi koymayacağına dair söz verir.
Bütçe Hakkı
Burda, bütçe hakkı dediğimiz bir kavramdan bahsediliyor. Bütçe hakkı, halktan toplanan vergilerin halk adına parlamento aracılığıyla harcanması anlamına geliyor. Magna Carta, keyfi vergilendirmeyi ilk sınırlandıran anlaşmadır. Açtığı yolu daha sonra 1688 İngiliz Devrimi’nde imzalanan Bill Of Rights belgesi tamamlayacak bütçe hakkı tam anlamıyla parlamentoya verilecektir.
Magna Carta’nın Simgesel Anlamı Nedir?
Bu saydığımız kuralların yer aldığı en eski belge Magna Carta olduğu için hukuk yazınında çok özel bir yere sahiptir, çok önemli bir belgedir.
Bu sözleşme; kralın sınırsız yetkilerinden feragat ettiği, hukukun kendi arzularından daha üstün olduğunu kabul ettiği, dünyanın özgürlük adına attığı en büyük adımı bir devrimi, bir miladı temsil eder. Sesi hala Amerikan Bağımsızlık Bildirisi ile İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi metinlerinde yankılanmaktadır. Bu anayasal metinlere esin kaynağı olması ile uluslararası bir özgürlük sembolüne dönüşmüştür.
Son Söz
Magna Carta, 13. yüzyıl boyunca birçok kez yeniden yürürlüğe girdi ve nihayetinde bugün İngiliz hukukunun bir parçası olarak kaldı. Bugün hala kanunların bir parçası olan en meşhur madde, ilk kez tüm “özgür insanlara” adalet ve adil yargılanma hakkı verdi. Gelin 1200’lü yıllarda yazılmış olan bu sözleşmedeki bu en önemli maddeyi okuyalım: ‘Özgür hiç kimse kendi eşitleri tarafından ülke kanunlarına göre yasal bir şekilde muhakeme edilip hüküm giymeden tutuklanmayacak, hapsedilmeyecek, mal ve mülkünden yoksun bırakılmayacak, kanun dışı ilan edilmeyecek, sürgün edilmeyecek veya hangi şekilde olursa olsun zarara uğratılmayacaktır.’
0 notes
Tumblr media
#Repost @bagimsizhayvan • • • 21. YÜZYILDA İNSAN, HAYVAN VE ROBOT... Robotları kendi çıkarı için insanlaştırmaya çalışan insanlık, var olduğu günden bu yana da hayvanları kendi çıkarı için “mal” olarak kullanıyor, hissiz birer eşya gibi sömürüyor, katlediyor. Fakat robotların bile vatandaşlığının söz konusu olabildiği bir dünyada, hayvanlar yasalara göre hâlâ “mal” statüsünde... Bilim onların da insan gibi bilinç sahibi duyarlı canlı olduklarını kanıtlasa da hayvanlar hâlâ “mal” statüsünde... Alınıp satılan, Yaşam hakları tanınmayan, Hiçbir suçları olmasa da ömür boyu kafeslere tıkılan, Köle gibi sömürülüp zincirlere vurulan, Tecavüz edilen, Bedenlerinin her bir zerresi “malzeme” denilerek kullanılan, Sürekli aşağılanan hayvanlar, 21. yüzyılda “mal” statüsünde... *** İnsan-hayvan-robot arasındaki ilişkilere bakınca çarpıcı bir gerçek ortaya çıkıyor. İnsan, kendi türünden farklı olanların duygularına ve acılarına duyarsızlık geliştirince empati kurma yeteneği köreldi ve bencilleşti. Belki de robot ile insan arasındaki farkın bu dönemde iyice azalmasında, robot teknolojisinin gelişmesi kadar, insanın zalimleşmesinin de etkisi vardır... Asıl mesele, göğsünü açınca içinden kalp çıkan, kan fışkıran, acı çeken, hisseden, sevinen, korkan, strese giren, sosyalleşebilen, koşarak, yüzerek, sürünerek ve uçarak yaşamak için mücadele eden hayvanlara yakınlaşmak... Onlara yakınlaştığınız ölçüde robottan uzaklaşıyorsunuz. (Yazının tümü için bağlantı hikayede.) https://www.instagram.com/p/CJGElLDAqzu/?igshid=16wz1royn16hm
0 notes
dolarkactl · 4 years
Text
Cumhurbaşkanı Erdoğan'a yönelik hakaret içeren paylaşımlara suç duyurusu
Tumblr media
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın avukatı Ahmet Özel tarafından İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan 7 ayrı dilekçede, Twitter'da paylaşım meydana getiren 6 ve Facebook'ta paylaşım meydana getiren 1 kullanıcının, "kamu görevlisine hakaret " ve "Cumhurbaşkanına hakaret" suçlarını işledikleri açıklandı. Suç duyurusu dilekçelerinde, @DilaKoyurga, alevdoga1, @uykututulmasi,@yasinergull, @volkangurboga, @cinarozcan_tr adlı kullananların Twitter, "Halil Arda" adlı kullanıcının ise Facebook üstünden yaptığı paylaşımla suç işledikleri ifade edildi. Şüphelilerden bazılarının geçmiş dönemde yaptıkları paylaşımlar sebebiyle, basın ve yayın kanalıyla o dönem Başbakan olarak vazife yapmakta olan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a karşı "basın kanalıyla kamu görevlisine hakaret" suçundan, bazı güncel paylaşımları sebebiyle de "Cumhurbaşkanına hakaret" suçundan yargılanması istenen dilekçede, açılacak kamu davalarında müdahillik talebinde bulunulmuş oldu. "Ağır hakaret ve saldırı" Dilekçelerde, bu kullanıcıların adı geçen toplumsal paylaşım siteleri üstünden yazdıkları yorumlarla Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kişilik haklarına saldırı kastıyla onur, haysiyet ve onuruna yönelik alaycı ifadelerle ağır hakaret ve saldırıda bulundukları dile getirildi. Kullanıcıların yaptıkları paylaşımlara ve paylaşım zamanlarına yer verilen dilekçelerde, ilk olarak şüphelilerin sorumluluklarının 5651 sayılı İnternet Ortamında Meydana getirilen Yayınların Düzenlenmesi ve Bu Yayınlar Yoluyla İşlenen Suçlarla Mücadele Edilmesi Ile alakalı Kanun gereğince belirlenmesi talep edilirken, bu kişilerin "toplumsal medya kullanıcıları" anılan kanunun 1/f maddesi uyarınca içerik sağlayıcılar olduğu aktarıldı. İçerik sağlayıcının, web ortamı üstünden kullanıcılara sunulan her türlü data yada veriyi üreten, değiştiren ve sağlayan gerçek yada tüzel kişileri temsil ettiğine dikkat çekilen dilekçelerde, aynı kanunun 4. maddesinin ise içerik sağlayıcının sorumluluğunu düzenlemiş olduğu, buna gore paylaşımı yapanların görevli tutulması gerektiği ifade edildi. "İfade özgürlüğü kapsamına giremez" Şüphelilerin küfür ve hakaret içeren iddia ve ithamlarının açıkça kabahat teşkil ettiği, Anayasa, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve mahkeme kararları ile koruma altına alınmış olan kişilik haklarının açıkca ihlal edilmiş olduğu aktarılan dilekçelerde, şikayetlere mevzu paylaşımların bu sebeple ifade özgürlüğü kapsamına giremeyeceği vurgulandı. Dilekçelerde, şüpheliler tarafınca gerçekleştirilen eylemlerin Türk Ceza Kanunu'nun (TCK) "Şerefe karşı suçlar" bölümündeki yer edinen "hakaret" suçlarını oluşturduğu belirtilerek, suçun yasal unsurlarının gerçekleştiği, eylemlerin ifade özgürlüğü kapsamında değerlendirilemeyeceği, ifade özgürlüğü ile başkalarının hak ve itibarına saygı hakkı içinde demokratik toplumun gerekleri dikkate alınarak adil bir denge kurulması gerektiği, iç hukukta ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde güvence altına alınan her iki hakkın da aynı derecede ve eşit saygıyı hak etmiş olduğu, ifade özgürlüğünün, sınırsız bir hak niteliği taşımadığı, sözleşmenin 10. maddesinin 2. fıkrasında belirtilen amaçlarla sınırlandırılabileceği ve demokratik toplumdaki önemine rağmen ifade özgürlüğünün, mutlak özellikte olmayıp bazı sınırlamalara doğal olarak olduğu ifade edildi. "Kişisel saldırı içeren sözlerin kabul edilebilir sınırları aşması..." İfade özgürlüğünün sınırları mevzusunda Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa'nın ilgili maddelerine yer verilen dilekçelerde, şu ifadeler yer aldı: "Başkalarının şöhret ve haklarının korunması hakkı ifade özgürlüğünün sınırlandırılmasında meşru amaçlardan biri olarak hem sözleşme hem de Anayasa tarafınca kabul edilmektedir. Kişinin şeref ve itibarının korunması hakkı, ifade özgürlüğüne sözleşmeyle getirilmiş en mühim sınırlama sebeplerinden birini oluşturmaktadır. Dolayısıyla kara çalma, sövgü, onur, şeref ve saygınlığı zedeleyici söz ve beyanlar, müstehcen içerikli söz, yazı, fotoğraf ve açıklamalar, savaş kışkırtıcılığı, hukuk düzenini cebir kanalıyla değiştirmeye yönelen, nefret, ayrımcılık, düşmanlık ve şiddet yaratmaya yönelik bulunan ifadeler ise düşünce özgürlüğü bağlamında hukuki koruma görmemekte, kabahat sayılmak suretiyle cezai yaptırımlara bağlanabilmektedir. Anayasa Mahkemesi'nin 2014/1577 numaralı başvuru hakkında verdiği 25 Ekim 2017 tarihindeki kararda, ifade özgürlüğünün sınırsız olmadığı ve kaba, aşağılayıcı, ufak düşürücü, abartılı kişisel saldırı içeren sözlerin (olayın tarafları ve konuşmanın çerçevesi politik alanda kalsa bile) kabul edilebilir sınırları aşması sebebiyle siyasal bir tartışma içindeki bir görüş olarak değerlendirilemeyeceği, siyasal kimliği de olsa kişilerin kaba, sert, aşağılayıcı ifadelere katlanmak zorunda olmadığı ifade edilmiştir. Böylece Anayasa'nın 26. maddesinde güvence altına alınan ifade özgürlüğünün bazı sınırlarının olduğuna karar verilmiştir." Dilekçelerde, şüphelilerin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı cemiyet nezdinde ufak düşürmek ve Erdoğan'a hakaret etmek kastıyla gerçekleştirdiği eylemleri sebebiyle, şahsa yönelik meydana getirilen saldırının önlenmesi ve suçu sabit olan şüphelilerin cezalandırılması maksadıyla başsavcılığa başvurma zarureti doğduğu da aktarıldı. İzmir Cumhuriyet Başsavcılığına sunulan değişik dilekçelerde, şüpheli toplumsal medya kullanıcılarının gerçekleştirdikleri paylaşımlar ek olarak sunuldu. Türk Ceza Kanunu'nun "kamu görevlisine hakaret" suçunu düzenleyen 125. maddesinde, 1 yıldan 2 yıl 4 aya, "Cumhurbaşkanına hakaret" suçunu düzenleyen 299. maddesinde ise 1 yıldan 4 yıl 8 aya kadar hapis cezası öngörülüyor. Avukat Ahmet Özel'den açıklama Ahmet Özel, mevzuya ilişkin yapmış olduğu açıklamada, dün itibarıyla Cumhurbaşkanı Erdoğan'a galiz şekilde hakaret ve küfür eden CHP İzmir Teşkilatında değişik kademelerde görevde bulunan 5 şahıs hakkında kabahat duyurusunda bulunduklarını söylemiş oldu. Özel, şöyle devam etti: "İçinde parti yönetiminde üst konumda bulunan, belediye başkanlığı, il yönetim kurulu üyeliği, gençlik kolları başkanlığı, belediye meclis üyeliğinde bulunanlar var. Bu şahısların hepsinin benzer şekilde ağır hakaretlerle Cumhurbaşkanımızı hedef alması, bu işin dizgesel olarak parti politikası şeklinde uygulandığını göstermektedir. Her fırsatta, siyasette terbiye, erdem ve etik ilkelerden bahseden CHP yöneticilerinin Cumhurbaşkanımızı hedef alarak hakaret etmeleri, bizlere bunların hiçbir değerinin olmadığını göstermektedir." Bu durumun kural dışı bir durum olmayıp artık CHP'nin genel durumunu gösterdiğini özetleyen avukat Hususi, şunları kaydetti: "Nitekim son olarak kısa sürede CHP Genel Başkan Yardımcısı Engin Özkoç olmak suretiyle, bundan önceki süreçlerde de CHP'de politika meydana getiren milletvekillerinden, grup başkan vekillerine birçok şahıs Sayın Cumhurbaşkanımıza galiz şekilde hakaretler etmişlerdi. Dolayısıyla bu durum CHP'li yöneticilerin demokratik değerlerden ne kadar uzak bulunduğunu bir kere daha bizlere göstermiştir. Bugün 27 Mayıs darbesinin 60. yılı, o gün bu darbeyi yapanlara en büyük destek veren, tabiri caizse darbenin ortağı olan siyasal fikir, şimdi de bu dili kullananların babalarından dedelerinden başkası olması imkansız kanaatindeyim. Sadece biz devamlı Cumhurbaşkanımıza karşı bu dili kullananların takip edeni olacağız. Hem teşhir edeceğiz ve hem de gerek cezai gerek hukuki müracaatlarımızı yaparak hukuk önünde hesap soracağız. Kimse bu hakaretleri şu süre oldu, geçti vesaire diye yada insan hakları ve fikir özgürlüğü söylemi ile lütfen savunmasın. Hakaret ve sövgü içerikleri delildir ve sabittir." Kabahat duyurusunda şüpheli olarak yer edinen 7 kişiden Halil Arda'nın Gaziemir Belediye Başkanı, Dila Koyurga'nın CHP Karabağlar Belediye Meclis Üyesi, Yasin Ergül'ün CHP İzmir İl Başkan Yardımcısı, Volkan Gürboğa'nın CHP İzmir/Karabağlar eski gençlik kolları başkanı ve halen İl Yönetim Kurulu Üyesi ve Caner Gül'ün İzmir CHP Teşkilatı üyesi oldukları öğrenildi. Read the full article
0 notes
Photo
Tumblr media
İrlanda’nın yedinci cumhurbaşkanıdır. ⁣ ⁣ Ülkenin ilk kadın cumhurbaşkanı olan Robinson, 1990-1997 arasında cumhurbaşkanlığı yaptıktan sonra bu görevi ülkenin sekizinci cumhurbaşkanı ve ikinci kadın cumhurbaşkanı Mary McAleese'e devretti. ⁣ ⁣ 1997-2002 arasında Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiserliği yaptı.⁣ 1990 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bağımsız aday olan Robinson, İşçi Partisi, İrlanda İşçi Partisi ve bağımsız senatörler tarafından aday gösterilmiş ve Fianna Fáil tarafından desteklenmeden bu göreve gelen ilk cumhurbaşkanı olmuştur. ⁣ ⁣ Robinson, cumhurbaşkanlığı sırasında dünyadaki insan hakları sorunlarına dikkat çekmeye çalıştı; 1992'de Somali'yi ülkedeki iç savaş ve açlıktan sonra, 1994’te Ruanda'yı soykırımdan sonra ziyaret eden ilk devlet başkanı oldu.⁣ ⁣ #irlanda #cumburbaşkanı #maryrobinson #tarih #bilgi #siyaset #politika https://www.instagram.com/p/CAJFcpmJkxk/?igshid=13m4to22enpiu
0 notes
i-am-freedom · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
138 notes · View notes
gozel · 4 years
Text
https://www.academia.edu/30949891/Gelenekselden_K%C3%BCre_yerele_Laz_M%C3%BCzi%C4%9Fi_Onur_Kahveci_pdf?auto=download
GELENEKSELDEN KÜRE-YERELE LAZ MÜZİĞİ1 Summary
With traditional practices before 90s and the following industrial production, this work analyzes the change of the repertoire and performance, which are called “Music of Laz” since 90s.
Historically, the Laz society who migrated to big areas because of the ’93 war and mostly to big cities due to the inadequacy of economic conditions after 1950s combined their traditional performance with the urban ones. In 90s, Laz music repertoire and performance style,
which started to become popular with the influence of one of the efficient titles that exists in neoliberal platform of the international music industry, the “world music” to the national market, started to create different styles in this period that glocal commercial market turned onto local identities. With the influence of technological process and accessibility, the songs which are sang in collective works, local dances and highland fests gave its place to the popular songs or new glocal sounds that are products of popular culture.
Throughout the process of this study, historical production and performances in traditional forms and rituals are going to be elaborated by analyzing them comparatively with the popular and current ones. The people who practice the Laz music which holds traditional forms of pre-90s; Hasan Helimişi, Ahmet Güngör, Erkan Ocaklı ve Yaşar Turna, the people and the bands who interpret the Laz music with different sounds and styles during and after 90s; Zuğaşi Berepe, Kazım Koyuncu, Birol Topaloğlu, are the main sources of elaboration mentioned above in terms of language-music relationship and the style of songs reflecting the traditional structure. Moreover, the way that TV series and movies about Laz culture in the late 20 years reflect the music of Laz is evaluated and the interviews with Laz people about how much they adopt these new glocal sounds are done.
1 Onur Kahveci- İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı Müzikoloji Bölümü E posta: [email protected]
1. Lazların kısa tarihi
Laz terimi; Türkiye’nin kuzeydoğusundaki Pazar ilçesinden Gürcistan sınırına kadar olan bölgede yaşayan, anadili Lazca olan etnik grubu tanımlamak için kullanılır. “Laz teriminin, antik çağda doğu Karadeniz bölgesi kültürünü tanımlamak için kullanılan Kolhi teriminden geldiği görülmektedir. Bu terim, Bizans dönemiyle birlikte, yerini Lazi terimine bırakmıştır “(Zehiroğlu, 2000: 11). “Tarihsel süreç içerisinde Laz terimi anadili Lazca olan etnik grubu tanımlamanın yanı sıra bölgesel bir tanımlama olarak da kullanıldığı görülmektedir “(Meeker, 1971: 326- 330)2. Ancak bu çalışmada kullanılan Laz terimi bölgesel bir tanımlamanın dışında farklı bir kimliğe ve kültüre sahip olan etnik grubu ifade etmektedir.
“Tartışmalı bir konu olsa da birçok araştırmacı Lazların antik çağdaki Kolhlarla aynı halk olduğu yönünde hemfikirlerdir.” (Zehiroğlu, 2000: 16) “Tarihsel süreç içerisinde Lazlar Bizans ve Osmanlı döneminde Kafkasya sınırının muhafızlığını üstlenmişlerdir.” (Meeker, 1971: 325). Osmanlı döneminde Lazlar, Lazistan sancağını oluşturmaktaydı.
Bu konuyla ilgili Laz kültürü araştırmacısı İsmail Avcı 1851’de Trabzon Vilayetine bağlı idari bir birim olarak kurulan Lazistan Sancağı ve sonrasındaki süreçle ilgili şunları aktarıyor:
“Acara bölgesi ve Yukarı Gurya, merkezi Batum olan Lazistan sancağına bağlandı. 16. ve 17. yüzyıllarda Rize yöresi Lazistan Sancağına dahil olmayıp Trabzon merkez sancağına bağlıydı. Batum’un 1878’de Osmanlı-Rus Harbi sonrası Rusların eline geçmesi üzerine Sancak merkezi Rize’ye alındı. 19. yüzyılda Lazistan Sancağı Trabzon vilayetinin doğu ucunu oluşturuyordu. 1896’da Lazistan Sancağı, Rize, Atina (Pazar), Hopa kazalarından oluşmaktaydı. Bu durum idari durum 1903’de değişmeyerek, 1918’e kadar korumuştur” (Avcı, 2002: 31)
“Cumhuriyetin ilanıyla birlikte Lazistan sancağı kalkmış ve 20 Nisan 1924 tarihli Teşkilat-ı Esasiye Kanununa göre Pazar (Atina) Hopa ve Rize merkez kazalarından oluşan bir vilayet haline getirilmiştir.” (Çapa, 1997: 297) Günümüze kadar olan süreçte idari yapılar bazı değişikliklere uğramış ve yer adları değiştirilmiştir. Bugün Türkiye’de Laz yerleşimleri; Rize’nin Pazar, Ardeşen, Çamlıhemşin, Fındıklı, Artvin’in Arhavi, Hopa, Borçka ilçelerinde, ayrıca Gürcistan’ının Sarp ve Batum kentlerinde yaşamaktadırlar. Ayrıca Lazlar, 93 harbi olarak bilinen 1877 – 1878 Osmanlı – Rus savaşı sonrası Türkiye’nin Batı Karadeniz ve Marmara bölgesi başta olmak üzere farklı yerlerine göç etmişlerdir.
Literatürde konuyla ilgili araştırmalara bakarsak, Lazlar üzerine yapılan kimlik konulu çalışmaların 90’lı yıllarda başladığını söylemek mümkün, temel başlıkların da tarih, kültür ve müzik
2 Meeker, M. E. 1971. Akt; Hann, Beller Ildiko. (1999). Doğu Karadenizde Efsane Tarih ve Kültür. Çiviyazıları:İstanbul.
alanında yoğunlaştığı görülür. “İlk olarak 1992 yılında Laz Kültür Vakfı kurma girişimi olmuştur fakat vakıf kurulamamıştır.” (Avcı, 2002: 99) “Daha sonra Türkiye’de, Laz dili ve kültürünü yaşatma amacı güden ve Lazca isim taşıyan ilk yayın organı “OGNİ” adlı kültür dergisi 1993 yılında yayınlanmıştır.” (Avcı, 2002: 100) Gelişmeleri 1996 yılında kurulan SİMA Doğu Karadenizliler Hizmet Vakfı takip etmiştir. 2002’de Mjora dergisi, 2009’da Laz Kültür Derneği’nin kurulması ve Skani Nena dergisi, 2011’de Lazika Yayın Kolektifinin kurulması ve Tanura Dergisi, 2013 yılında Laz Enstitüsü’nün kurulması bu kimlik çalışmalarının bir süreci olarak karşımıza çıkmaktadır. Ayrıca 2011’de Boğaziçi Ünivertesi’nde, 2015’de Bilgi Üniversitesi’nde(BilgiLazuri) seçmeli ders olarak ve Millî Eğitim Bakanlığınca Yaşayan Diller ve Lehçeler adı altında orta okullarda seçmeli Lazca dersi okutulmaya başladı. Bu süreç içerisinde yayınlanan birçok kitap, tez, makale gibi yayınların yanı sıra yapılan alan araştırmaları bugün Lazların kültürüne ve tarihine ışık tutmaktadır. Bu bahsettiğim vakıf, dernek, enstitü gibi kuruluşlar ve yayın organlarının ortak amacı Lazların tarihini araştırmak, dilini ve kültürünü gelecek nesillere aktarmaktı.
2. Geleneksel Laz müziği; ‘Laz müziği’ teriminin ortaya çıkışı ve popülerleşme süreci
Lazların yüzyıllardır yaşadıkları yerlerde kültürel pratiklerini gerçekleştirirken icra ettikleri müzik ve o müziğin repertuvarı 90’lı yıllar sonrası ‘Laz müziği’ tanımını ortaya çıkarmıştır. Döneme tanıklık eden İsmail Avcı kendi kişisel deneyimlerini anlattığı bir yazıda bu konu ile ilgili şunları söylemektedir:
Yanılmıyorsam 1991 senesinin sonbaharıydı. Kadıköy Caferağa spor salonunda bir etkinlik yapılacağını (İnsan hakları derneğinin bir etkinliği) ve orada Lazca şarkılar söyleneceğini öğrendiğimde fena halde heyecanlanmıştım.
Hayatımda Lazca şarkı ya da şarkılar duyabileceğim ilk konser olacaktı. Doğrusu hazır olmadığım bir şeydi bu. Daha evvel, büyük bir etkinliğin içinde Lazca şarkılar dinlemek bir yana düşüncesi bile oluşmamıştı bende. Lazcayı dert etmiş, müziğini düşünmüş, bunu bir konsere taşıyacak kadar ciddiye almış birilerinin olması da konuyu başka bir açıdan ilginç kılıyordu. Aslında beni heyecanlandıran şey Lazca şarkı duymaktan çok, şehirde Lazca şarkı söylenebilmesi ve bir kavram olarak Laz müziği ifadesinin aklıma düşmüş olmasıydı. Beni heyecanlandıran asıl şeyi şimdi daha iyi anlıyorum.3
3 Avcı, İsmail. (08.09.2016). “Laz Müziği Bireysel Keşif 1” < http://www.jinepsgazetesi.com/makale/laz- muzigi-bireysel-bir-kesif-1-1503>
Laz müziği sözlü kültürün bir ürünüdür ve Laz halk şarkıları bu sözlü kültürün repertuvarını oluşturmaktadır. Bu repertuvarı oluşturan formlar; destanlar(desthani), atışmalı şarkılar(Okhobalu), mola şarkıları (oşvacu khaide), ağlama(bgara), ninni(nani), iş şarkıları (helessa Yalessa, heyamo-heymoli), horon şarkıları (xoroni birapa) olarak kategorize edilmiştir4. Bu kategorizasyon 90’lı yıllarda başlayan kimlik tartışmaları sürecinde İstanbul merkezinde yoğunlaşan, Laz yayıncılar ve konunun üzerine düşünen Laz “aydınlar” tarafından yapılmıştır.
Fakat bu kategorizasyon Laz müziğini oluşturan repertuvarı araştırırken ortaya çıkmıştır. Dolayısıyla, kültürel anlamda Laz pratikleriyle yaşanan gündelik hayatta pek de yeri olmayan bir başlık, yapılan araştırmalar aracılığıyla farkındalık yaratmaya başlar. Konuyla ilgili araştırmalar yapan Nilüfer Taşkın’ın tespiti bu yönde:
“Zira modern yaşam tarzından uzakta olan yaşlı bir Laz kadına Laz müziğinden örnekler sorsanız bir bgara(ağlama) ya da nani(ninni) örneği ile karşılaşamazsınız, çünkü bgara müzikal bir form olarak algılanmaz.” (Taşkın 2016: 151)
Geleneksel olarak Laz müziği formları bir imece5 yapılırken imece şarkıları, horon oynanırken horon şarkıları, köy halkının toplandığı festival, düğün gibi etkinliklerde eğlence şarkıları ve cenazelerde ağlama kendi ortamlarında söylenir.
Bu bağlamda aynı araştırma kapsamında gittiğim Rize’nin Fındıklı ilçesinde Hatice Şahin ile gerçekleştirdiğim sohbet sırasında düğünlerden bahsederken gerçekleştirilen bir ritüeli anlattı:
“Düğün esnasında gerçekleşen ritüellerden birisinde; pişmiş tavuk masaya konulurdu ve damat tavuğu çalardı. Sonrasında hep birlikte ‘gelur mola gelmez mola sica moxtay tiremola’ adlı şarkı söylenirdi.” 6
Bu konuyla ilgili Ermeni müzikolog Gomidas şu sözleri aktarmıştır:
“Köylüler farklı türdeki şarkıların, kurallarla belirlenmiş kullanımlarına sıkı sıkıya bağlıdırlar. Her şarkı uygun yer ve zamanda öğrenilmeli ve seslendirilmelidir. İş şarkılarını çalışırken, ev şarkılarını evdeyken söylerler. Hiçbir köylü evde harman şarkısı söylemez çünkü o şarkının yeri harman yeridir. Bu nedenle köylüler köylü olmayan birinin istediği şarkıyı söylemeyi çoğu zaman redderler çünkü yeri ve zamanı olmayan şarkıları söylemek onlar için tuhaftır. Her şarkı köy ve yaşamında
4 Topaloğlu, Birol. (2000). Lazeburi Arşiv. İstanbul: Kalan Müzik 5 İmece: Fındık ve mısır ayıklarken ya da farklı amaçlarla köy halkının bir araya gelmesiyle yapılan ortak yardımlaşma 6 Hatice Şahin ile kişisel görüşme, (17.07.2016). Fındıklı
bir anla ilişkilidir ve sadece bu anla bağlantılıdır. Köylü o andan koparılan bir şarkıyı idrak edemez, yaratamaz ya da kullanamaz.”7
Bu örneklerle anlayabileceğimiz üzere Laz müziğini oluşturan geleneksel formlar, kültürel pratiklerin uygulanışı sırasında icra edilmektedir. Günümüzde orta yaş ve daha çok yaşlı kuşakların hafızalarında yer alan bu geleneksel icra ve ritüellerin büyük çoğunluğu unutulmuş, dil ve kültürün yeniden üretimi zorlaştığı için sekteye uğramıştır. Ancak son yıllarda bazı gelenekler ve o geleneğe bağlı olarak ortaya çıkan müzikal icra kişisel çabalarla yaşatılmaya çalışılmaktadır.8 Bu geleneksel formlar günümüzde bir konser verilirken peş peşe söylenebilir. Örneğin; önce destan veya ağıt gibi ağıt bir form ile başlayıp daha sonra horon şarkısı söylemek konserlerde sık rastlanan bir durumdur. Ancak müzikal pratiğin bağlamı doğal ortamındaki icra esnasında birincil önem taşımaktadır. Blacking’in hipotezine göre, müzik “toplumun nasıl göründüğünü anlatan bir dil değildir, toplumun gerçekte ne olduğuyla ilintili duyguların mecazi bir anlatımıdır” (Blacking, 1973) “Bu ve benzeri araştırmalar, müziğin bilinen “eğlencelik” niteliğini çok aşan bir kültürel öneme sahip olduğuna dair kesin kanıtlar ortaya koymuştur. Müzik birçok kültürel alanın çözümlenmesi için başvurulan zengin bir kaynaktır.” (Lull 2000: 29)
Laz müziğinin bir kavram olarak araştırmalarla ortaya çıkışının 90’lı yıllara denk geldiğini daha önce ifade etmiştim. Fakat pratikte daha erken örnekler görmek mümkün.
“Örneğin; Radyolarda Lazca şarkıyı ilk kez duyuran kişi Yaşar Turna’dır. Yaşar Turna “Kemençeci Yaşar” ve “Arhavili Yaşar” olarak tanınırdı. “(Ertaş 2113: 75) Yaşar Turna 1968 yılında bilinen ilk Lazca plağı çıkardı. Yaşar Turna’nın yanı sıra Erkan Ocaklı, Ahmet Güngör ve Ayhan Alptekin büyük çoğunlukla Lazların tanıdığı sanatçılar olarak karşımıza çıkar. Bu sanatçılar dönemin yaygın ve popüler müzikleri olan arabesk, taverna gibi tarzları benimsediler. (Taşkın 2016: 156)
1991 yılında SSCB’nin dağılmasıyla ve Sarp Sınır Kapısı’nın açılmasıyla birlikte sınırın Gürcistan tarafındaki Lazlarla Türkiye tarafındaki Lazlar arasında gidip gelmeler başladı. Bu kültürel etkileşimin yaşandığı zamanda Helimişi Hasan’ın kayıtlarına ulaşıldı.9 Hasan Helimişi’nin 45’lik plaklara kayıt ettiği birçok Lazca şarkı daha sonra “Laz müziği” yapan grup ve kişiler tarafından yorumlandı.10 Bu çalışmaları Laz müziğinin kategorize edilmemiş ve kimliklendirilmemiş ilk
7 Tamar Nalcı (ed.), Gomidas Bu Toprağın Sesi, Doğumunun 140. ve Ölümünün 75. Yılında, MAS Matbaacılık, İstanbul 2010 (“İstanbul 2010 Kültür Başkenti Projesi” kapsamında basılmıştır), s.51-52; Taşkın, Nilüfer. (2016). Bu Bir İsyan Şarkısı Değil. İstanbul: İletişim Yayınları 8 Laz köy düğünü. 2016. <https://www.youtube.com/watch?v=YRwhJcf3CxI>
9 İsmail Avcı ile kişisel Görüşme. (04.10.2016). Kadıköy 10 Bkz: Kazım Koyuncu’nun “Viya” albümü, Erdal Bayrakoğlu “Zifona” albümü
kayıtları olarak görebiliriz. Ancak 90’lı yıllar sonrasındaki popülerleşme dönemi farklı dinamikler içerir.
İsmail Avcı, 90’lı yıllarda başlayan kimlik çalışmaları nihayetinde “Laz müziği” ile ilgili fikirlerin ortaya çıktığını söyler ve konuyla ilgili şu sözleri aktarıyor;
1991 senesinin sonbaharında, Lazlıkla ilgili ilk kez benimle benzer düşüncelere sahip birinin varlığından haberdar oldum. Telefon numarasına ulaşabilmem için sonbaharı beklemem gerekecekti. Arkadaşla bir telefon görüşmesi sonrası Kadıköy sahilde biraraya geldik. İkimiz de dil, kültür, kimlik konularında aynı fikirleri paylaşıyorduk. Kendisine iki şey önerdim. Birincisi, bir horon grubu kurmak ki bir horoncu olarak bunu ben yapabilirdim. Diğeri de bir müzik grubunun kurulması idi.11
İsmail Avcı’nın da tanıklık ettiği dönemde Zuğaşi Berepe adlı ilk Lazca rock müzik yapan grup 1993’de kuruldu. (Öztürk 2014: 107) Kazım Koyuncu’nun dahil olduğu bu grup Lazca rock yapıyordu ve gençler arasında heyecanla karşılandı.12 Kendi bestelerinden ve bazı otantik Lazca şarkılarında yer aldığı Va mişkunan, Bruxel Live ve İgzas adlı 3 tane albüm yayınladılar. Fakat bu müzik o güne kadar Lazlar’ın aşina olduğu müzikten biraz farklıydı. Sözler Lazcaydı ancak Lazlar’ın yabancı olduğu gitar, bateri, bas gitar gibi batı enstrümanları kullanılmıştı. Zuğaşi Berepe’nin müziği; kentte yaşayıp, kamusal alanda kendisini ifade etmenin yollarını arayan Lazlar’ın ve müzik endüstrisinin ilgisini çekmişti. Nitekim İgzas albümü dönemin en çok satan albümleri arasında yer alıyordu. (Kar 2009: 57)
Zuğaşi Berepe, ana akım medya ve basın tarafından ilgi çekmiş olsa da Laz kültürü araştırmacılarının farklı beklentileri vardı. Laz müziğinin geleneksel icrasını sahneye taşımak istiyorlardı. İsmail Avcı, Laz müziğinin geleneksel formlarından örneklerini yorumlayan ve bazı alan çalışmalarında bulunan Birol Topaloğlu ile bu ihtiyaçla tanışıklığını şöyle anlatıyor;
Birol Topaloğlu’nu Pazar’da yapılan bir şenlikte tanımıştım. Bağlama çalıp Türkçe şarkılar söylüyordu. Benim derdim Laz halk şarkıları söyleyebilecek bir müzisyenin olması ve işi sahiplenmesiydi. Detayını hatırlamıyorum ancak bir şekilde kendisi ile randevu ayarladım ve bir çay bahçesinde buluştuk. Otantik Lazca şarkı söylemeyi düşünür müsün diye sordum. Cevap olumluydu ancak ortada bir kaset yapacak kadar Lazca şarkı var mıydı, bilmiyorduk. Ama, Laz müziğinin ötesinde Lazcanın sahipsizliği ve yitip gitmesi konusunda aynı duyguları paylaşıyorduk.13
11 Avcı, İsmail. (08.09.2016). “Laz Müziği Bireysel Keşif 1” < http://www.jinepsgazetesi.com/makale/laz- muzigi-bireysel-bir-kesif-1-1503> 12 Avcı, İsmail. (08.09.2016). “Laz Müziği Bireysel Keşif 1” < http://www.jinepsgazetesi.com/makale/laz- muzigi-bireysel-bir-kesif-1-1503>
13 Avcı, İsmail. (08.09.2016). “Laz Müziği Bireysel Keşif 2” < http://www.jinepsgazetesi.com/makale/laz- muzigi-bireysel-bir-kesif-ii-1507>
Birol Topaloğlu Laz müziğinde önemli bir ayağı temsil ediyor. Genç kuşağın büyüklerinden duyduğu ağlama, ninni, destan gibi Laz müziğinin geleneksel ezgilerine albümlerinde yer verdi. Bu sayede köyde bir iş sırasında söylenen şarkı ve cenaze sonrasında söylenen ağlama örneği kitle iletişim araçları sayesinde köyden kentlere ulaştı. Topaloğlu’nun yaptığı müzik geleneksel olana en yakın temsildi.
Öte yandan, Caz armonisini Karadeniz müzikleriyle birleştiren ve farklı bir tarz ortaya çıkaran Fuat Saka, 1982 yılında başlayan serüvenini 1997’de Karadeniz’e özgü müziklere ağırlıklı olarak yer verdiği albüm çalışmalarıyla renklendirdi.
Fuat Saka’da albümlerinde Lazca şarkılara yer verdi. (Ertaş 2113: 16) Zuğaşi Berepe’nin 1997’de dağılmasıyla solo kariyerine başlayan Kazım Koyuncu, Karadeniz müziklerinin çeşitliliğini ve neticede Laz müziğini özellikle Viya14 ve Hayde 15 albümleriyle kitlelere ulaştırmıştı. Koyuncunun Laz müziğinin temsiliyeti noktasında büyük katkısı olduğu şüphesizdir. Viya albümünde yayınladığı 11 şarkının 8’i Lazcaydı. Ayrıca albümdeki Lazca şarkılar geleneksel Laz müziğine ait bir çok temayı da barındırıyordu.
Kazım Koyuncunun ölümünün ardından birçok grup ve Karadeniz müzikleri yapan müzisyenler ortaya çıktı16. Gökhan Birben, Ayşenur Kolivar, Karmate otantik müziği benimsedi. Albümlerinde Lazca şarkılara yer verdiler. Onların dışındaki Marsis, Niyazi Koyuncu, Selim Bölükbaşı, Teona, Gurgula, Erdal Bayrakoğlu gibi gruplar Kazım Koyuncu ile birlikte başlayan yeni akım Karadeniz- rock soundunu benimsedi. Bu anlamda Laz müziğinin popülerleşme sürecindeki kayıtları temelde iki grupta toplayabiliriz: Geleneksel icralar, füzyon tarzlar.
Bu müzik tarzları göçebe Lazların kent yaşamına alışma sürecinde kendilerini ifade edebildiği kimliksel bir araca dönüştü. Müzik endüstrisi ve popüler medya bu yeni tarzı destekledi ve popülerleştirdi. Türkiye’nin en bilinen müzik dağıtıcıları Karadeniz müziklerine büyük ilgi gösterdi. Bizzat tanıklık ettiğim bir olayı aktarmak isterim. Marsis grubunda müzisyen olarak yer aldığım dönemde (2012 - 2015) ulusal müzik pazarının önde gelen şirketleri grubun solistine sürekli albüm teklifleri getirmekteydi. Nitekim ulusal müzik endüstrisinin yerel müziklere ilgisi bir tesadüf değildir.
“Taylor (1997) dünya müziğinde yaygın temanın egzotizm olduğundan bahseder. Ancak bu alan müzik pazarı için iyi bir kaynak oluşturan egzotik sunumları içeriğinde olduğu gibi, melez olması ve füzyon bir ses yaratabilme potansiyeli açısından da yapımcıların iştahını kabartır. Bu kategorinin ilk örnekleri incelendiğinde karşıt uçlar olarak kurgulanan Doğu’yla Batı’nın,
14 Kazım Koyuncu. (2001). Viya. İstanbul: Metropol Müzik 15 Kazım Koyuncu. (2004). Hayde. İstanbul: Metropol Müzik 16 Bkz: Marsis, Niyazi Koyuncu, Selim Bölükbaşı, Nena, Gurgula, Teona, Erdal Bayrakoğlu.
gelenekselle popülerin, minimalle mistiğin, modernle ilkelin aynı potada eritilmesi (Feld 2004) yaklaşımı ön plandadır. Bölgesel pazarda da durum farklı değildir; tarihsel süreçte çeşitli sebeplerle (göç, yayılma vb.) birleşen ve karışan bazı türler dünya müzik pazarı stratejileri için çok önceden hazırlanmış, elverişli bir sermaye alanıdır.” (Girgin 2015:80)
Müzik endüstrisinin bu pazara yöneldiği dönemlerde yerel soundların küresel soundlarla birleştiği yeni küre-yerel soundlar ortaya çıkmıştır. “Daha çok, “ya evrensel-çeşnili yerel müzik ya da yerel- çeşnili evrensel müzik” şeklinde çeşitli “melez” biçimler ortaya çıkmaktadır.(Lull:2000: 32) Müzikolog Gonca Girgin yerel soundların küresel soundlarla birlikte müzik endüstrisinin ilişkisini şöyle açıklamaktadır:
Yeni ürünler dünyanın herhangi bir yerindeki lokal niteliğin, pazar sayesinde dünyanın geri kalanında bilinmesini sağlar ve bunun tam tersi durumunda yerel yaşamın içine sızan küresel ürünleri yaratır. Diğer taraftan, küre yerel ağlar temel çatışma ortamını da yerel olanın etrafında yaratmaya başlamıştır. Çünkü küre-yerel pazar, yereli güçlendiriyormuş gibi gösterdiği anlarda aslında gücünü zayıflatmaktadır. Uluslararası dolaşımda o kültürün özgünlüğünü bir taraftan görünür kılarken, bir taraftan da sıradanlaştırarak ve tüketime yönelik bir ürün haline getirerek silikleştirmektedir. (Girgin 2015: 79)
Geleneksel icra tarzı, modern yaşamla birlikte, 90’lı yıllarda ve özellikle 2000’lerde popülerleşen Laz müziği, geleneksel dans olan “horon” ile birlikte ikili bir ürün olarak pazara sunulmuştur. Yine bu alana yakın bir başka örnek olarak Kolbastı popülerleşmesinden bahsedebiliriz. (Ötken; Kızmaz 2012) Nitekim 90’ların dünya müziği tabiri de “dünyadaki eğlence biçimleri ve ticari harita üzerinden dans etmeye uygun etnisite ve egzotik çeşitliliğin pazarlanmasına odaklanmış küresel endüstriye” işaret eder. (Feld 2004:88)17
2000lerle beraber iyiden iyiye tüketim alanına yerleşmiş örnekler, kendini tekrar etmeye ve ihtiyacı karşılayamaya başlayınca Laz kavramından kopmadan yeni türler üretilmiştir. Laz - arabesk, Laz – rap bu yeni türlere örnek gösterilebilir. Ayhan Alptekin’in 2010 yılında yayınladığı “Karadeniz Tavernası” adlı albümünde “Nakore” adlı şarkısı Laz-arabesk tarza verebileceğimiz en iyi örneklerden birisidir. 18 Laz – arabesk tarzına bir başka örnek için İbrahim Sarı’nın19 ve Hülya Polat’ın türün bu şekline uygun şarkılarını inceleyebiliriz.20
17 Akt: Girgin, Gonca. 2015. 9/8 Roman Dansı – Kültür, Kimlik, Dönüşüm ve Yeniden İnşa. İstanbul: Kolektif Kitap 18 Ayhan Alptekin. (2010). Karadeniz Tavernası. İstanbul: Camses Müzik 19 <https://www.youtube.com/watch?v=4HQZlLUVC6I>
20 Hülya Polat. (2006). Aha. İstanbul: Esen Müzik
Laz – rap tarzının ortaya çıkışı 2009’yılına denk gelmektedir. Grup Tfasinalar(Çatlaklar) adlıyla kurulan grup iki üyeden oluşmakta ve popüler müziklerin alt yapısıyla Lazca rap türünde söyledikleri şarkılarıyla öne çıkmaktadır. 21
Bu yeni tarzlar yeni medya ve müzik endüstrisinin yanı sıra dizi ve film sektöründe de pazarlanır hale gelmiştir. Son yıllarda yayınlanan “Benim İçin Üzülme” dizisi “Laz müziğinin kullanımı açısından bu duruma örnek olabilir.
3. Sonuç
Küresel pazarın yerel kimliklere yöneldiği sürecin sonucu olarak ortaya çıkan yeni türler melez müzikleri doğurdu. Yeni medyanın popülerleştirdiği küre-yerel soundlar geleneksel Laz müziğini bir açıdan tek tipleştirdi ve yeniden üretimini zorlaştırdı. Aynı zamanda müzik endüstrisinin kontrolünde ticari kaygılarla üretilen popüler tarzlar geleneksel müzikte var olan Lazca şarkıların Türkçe ’ye çevrilip söylenmesi sonucunu da yarattı.22 Nitekim günümüzde birçok grubun ‘Karadeniz müziği’ başlığı altında çıkarttıkları yeni ürünler genellikle bir Lazca, Hemşince ve Gürcüce dillerindeki popüler anonim şarkılar ya da bağlamından kopuk yeni besteler olarak listelenmekte. Dolayısıyla Karadeniz gibi büyük bir coğrafyada yöreden yöreye değişen tınıların sıradanlaştırılması yönelimi yaygınlaştı. Müzik piyasasının isteğine göre şekillenen yeni ve ticari kaygılı üretimler geleneksel Laz müziğini bir köşede bırakmaktadır. Nitekim bunun sonucunda genç nesiller yeni melez üretimleri, küre-yerel soundları daha fazla dinlemektedir. Yörede yapılan festivallerde dahi yine bu müzikler tüketilmektedir. Bunun sonucu olarak kültürel zenginliklerden biri olan geleneksel müziğin yaşam alanı, ticari müziklerin hegemonyası altında daralmaktadır. 90’larda kimlik çalışmalarının bir uzantısı olarak ortaya çıkan “Laz müziği” kavramı artık içi boşatılmış ve anlamlarından uzaklaştırılmıştır. Bugün “Laz müziği” birkaç çalışmadan ibarettir. Yeni çıkan grupların geleneksel müziğe enstrüman eklemekle farklı bir yeniliğe yol açtıkları kanaati yeniden inşayı zorlaştırmakta ve bu müziği kimliksizleştirmektedir. “Her türlü müzik öncelikle “kendisi gibi” yapılmalıdır. Ancak o zaman “yeni” bir şeylerin çıkma şansı olur.” (Solmaz, 1996: 53) Çıkış yolu bizlerin elindedir. Ticari kaygı olmadan halkın üretimleri tercih edilebilir ve bu sayede geleneksel müzik yeniden üretilir hale gelebilir.
21 <https://www.youtube.com/watch?v=C3EUj7oDbVo> 22<https://www.youtube.com/watch?v=whC4xCw3Dt8>
Referanslar
Avcı, İsmail. (2002). “Lazlarda SosyoKültürel Değişim”, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, İstanbul Üniversitesi, İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü, İstanbul.
Blacking, John. (1973). How Musical is Man. University of Washington Press: United States of America
ÇAPA, Mesut: “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Rize”, Toplumsal Tarih dergisi, İstanbul, 2001. Ertaş, Akif Mehmet. 2014. Armoni Karadeniz. Pan Yayıncılık: İstanbul
Girgin, Gonca. (2015). 9/8 Roman Dansı: Kültür, Kimlik, Dönüşüm ve Yeniden İnşa. Kolektif Kitap: İstanbul
Kar, Sultan Fatih. (2009). “Kazım Koyuncu ile Röportaj” Skani Nena. 2:55-59. Lull, James. (2000). Popüler Müzik ve İletişim. Çiviyazıları: İstanbul
Ötken, Nihal, Kızmaz, İlke. (2012) “Bir halk oyununun popülerleşmesi; endüstrinin yeni ürünü “Kolbastı” Uluslararası İnsan Bilimleri Dergisi. 1:1-12
Öztürk, Birol. 2014. Kazım Koyuncu Didou Nana. Yason Yayınları: Ankara Solmaz, Metin. (1996). Türkiye’de Pop Müzik: Dünü bugünü ile bir infilak masalı. Pan Yayıncılık:
İstanbul
Taşkın, Nilüfer. (2016). Bu Bir İsyan Şarkısı Değil: Lazlar, Kimlik, Müzik. İletişim Yayınları: İstanbul
Zehiroğlu, A. Mircan. 2000. Antik Çağlarda Doğu Karadeniz. Çiviyazıları: İstanbul
0 notes
manyakejderha · 7 years
Text
Kadın herşeyi yapar ,besler ,büyütür,doğurur,kısıtlamalara maruz kalır,psikolojik şiddete maruz kalır,fiziksel şiddete maruz kalır,acı çeker ,insanlığın tamamını o doğurur ,ama hiç değeri olmaz ,haklarına sahip çıkılmaz bir erkek gelip de demez saygı duymaz onun da bir insan oldugunu düşünmez ..işte insanoğlunun nankörlüğü ilk başta tamda burda başlıyor
13 notes · View notes
yenihabergazetesi · 3 years
Text
27 Mayıs 1960 Darbesi’nin vicdanlarda açtığı yaraların unutulmaması amacıyla basın açıklaması düzenlendi.
27 Mayıs 1960 Darbesi’nin vicdanlarda açtığı yaraların unutulmaması amacıyla basın açıklaması düzenlendi.
AK Parti Tekirdağ İl İnsan Hakları Başkanlığı olarak; demokrasi tarihimizde kara bir leke olan 27 Mayıs 1960 Darbesi’nin vicdanlarda açtığı yaraların unutulmaması amacıyla basın açıklaması düzenledi.
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
Text
İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNAMESİ
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu'nun 10 Aralık 1948 tarih ve 217 A(III) sayılı Kararıyla ilan edilmiştir. 6 Nisan 1949 tarih ve 9119 Sayılı Bakanlar Kurulu ile "İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi'nin Resmi Gazete ile yayınlanması yayımdan sonra okullarda ve diğer eğitim müesseselerinde okutulması ve yorumlanması ve bu Beyanname hakkında radyo ve gazetelerde münasip neşriyatta bulunulması" kararlaştırılmıştır. Bakanlar Kurulu Kararı 27 Mayıs 1949 tarih ve 7217 Sayılı Resmi Gazete'de yayınlanmıştır.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu;
İnsanlık topluluğunun bütün bireyleriyle kuruluşlarının bu Bildirgeyi her zaman göz önünde tutarak eğitim ve öğretim yoluyla bu hak ve özgürlüklere saygıyı geliştirmeye, giderek artan ulusal ve uluslararası önlemlerle gerek üye devletlerin halkları ve gerekse bu devletlerin yönetimi altındaki ülkeler halkları arasında bu hakların dünyaca etkin olarak tanınmasını ve uygulanmasını sağlamaya çaba göstermeleri amacıyla tüm halklar ve uluslar için ortak ideal ölçüleri belirleyen bu İnsan Hakları Evrensel Bildirgesini ilan eder.
Madde 1- Bütün insanlar özgür, onur ve haklar bakımından eşit doğarlar. Akıl ve vicdana sahiptirler, birbirlerine karşı kardeşlik anlayışıyla davranmalıdırlar.
Madde 2- Herkes, ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal veya başka bir görüş, ulusal veya sosyal köken, mülkiyet, doğuş veya herhangi başka bir ayrım gözetmeksizin bu Bildirge ile ilan olunan bütün haklardan ve bütün özgürlüklerden yararlanabilir. Ayrıca, ister bağımsız olsun, ister vesayet altında veya özerk olmayan ya da başka bir egemenlik kısıtlamasına bağlı ülke yurttaşı olsun, bir kimse hakkında, uyruğunda bulunduğu devlet veya ülkenin siyasal, hukuksal veya uluslararası statüsü bakımından hiçbir ayrım gözetilmeyecektir.
Madde 3 -Yaşamak, özgürlük ve kişi güvenliği herkesin hakkıdır.
Madde 4- Hiç kimse kölelik veya kulluk altında bulundurulamaz,
kölelik ve köle ticareti her türlü biçimde yasaktır.
Madde 5- Hiç kimseye işkence yapılamaz, zalimce, insanlık dışı veya onur kırıcı davranışlarda bulunulamaz ve ceza verilemez.
Madde 6- Herkesin, her nerede olursa olsun, hukuksal kişiliğinin tanınması hakkı vardır.
Madde 7- Herkes yasa önünde eşittir ve ayrım gözetilmeksizin yasanın korunmasından eşit olarak yararlanma hakkına sahiptir. Herkesin bu Bildirgeye aykırı her türlü ayrım gözetici işleme karşı ve böyle işlemler için yapılacak her türlü kışkırtmaya karşı eşit korunma hakkı vardır.
Madde 8- Herkesin anayasa yada yasayla tanınmış temel haklarını çiğneyen eylemlere karşı yetkili ulusal mahkemeler eliyle etkin bir yargı yoluna başvurma hakkı vardır.
Madde 9- Hiç kimse keyfi olarak yakalanamaz, tutuklanamaz ve sürgün edilemez.
Madde 10- Herkesin, hak ve yükümlülükleri belirlenirken ve kendisine bir suç yüklenirken, tam bir şekilde davasının bağımsız ve tarafsız bir mahkeme tarafından hakça ve açık olarak görülmesini istemeye hakkı vardır.
Madde 11
1. Kendisine bir suç yüklenen herkes, savunması için gerekli olan tüm güvencelerin tanındığı açık bir yargılama sonunda, yasaya göre suçlu olduğu saptanmadıkça, suçsuz sayılır.
2. Hiç kimse işlendiği sırada ulusal yada uluslararası hukuka göre bir suç oluşturmayan herhangi bir eylem veya ihmalden dolayı suçlu sayılamaz. Kimseye suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez.
Madde 12- Kimsenin özel yaşamına, ailesine konutuna ya da haberleşmesine keyfi olarak karışılamaz, şeref ve adına saldırılamaz. Herkesin bu gibi karışma ve saldırılara karşı yasa tarafından korunmaya hakkı vardır.
Madde 13
1. Herkesin bir devletin toprakları üzerinde serbestçe dolaşma ve
oturma hakkı vardır.
2. Herkes , kendi ülkesi de dahil olmak üzere, herhangi bir ülkeden ayrılmak ve ülkesine yeniden dönmek hakkına sahiptir.
Madde 14
1. Herkesin zulüm altında başka ülkelere sığınma ve sığınma
olanaklarından yararlanma hakkı vardır.
2. Gerçekten siyasal nitelik taşımayan suçlardan veya Birleşmiş Milletlerin amaç ve ülkelerine aykırı eylemlerden doğan kovuşturma durumunda bu haktan yararlanılamaz.
Madde 15
1. Herkesin bir yurttaşlığa hakkı vardır.
2. Hiç kimse keyfi olarak yurttaşlığından veya yurttaşlığını değiştirme hakkından yoksun bırakılamaz.
Madde 16
1. Yetişkin her erkeğin ve kadının, ırk, yurttaşlık veya din bakımlarından herhangi bir kısıtlamaya uğramaksızın evlenme ve aile kurmaya hakkı vardır.
2. Evlenme sözleşmesi, ancak evleneceklerin özgür ve tam iradeleriyle yapılır.
3. Aile, toplumun, doğal ve temel unsurudur, toplum ve devlet tarafından korunur.
Madde 17
1. Herkesin tek başına veya başkalarıyla ortaklaşa mülkiyet hakkı
vardır.
2. Hiç kimse keyfi olarak mülkiyetinden yoksun bırakılamaz.
Madde 18- Herkesin düşünce, vicdan ve din özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak, din veya topluca, açık olarak ya da özel biçimde öğrenim, uygulama, ibadet ve dinsel törenlerle açığa vurma özgürlüğünü içerir.
Madde 19- Herkesin düşünce ve anlatım özgürlüğüne hakkı vardır. Bu hak düşüncelerinden dolayı rahatsız edilmemek, ülke sınırları söz konusu olmaksızın, bilgi ve düşünceleri her yoldan araştırmak, elde etmek ve yaymak hakkını gerekli kılar.
Madde 20
1. Herkesin silahsız ve saldırısız toplanma, dernek kurma ve derneğe
katılma özgürlüğü vardır.
2. Hiç kimse bir derneğe girmeye zorlanamaz.
Madde 21
1. Herkes, doğrudan veya serbestçe seçilmiş temsilciler aracılığı ile ülkesinin yönetimine katılma hakkına sahiptir.
2. Herkesin ülkesinin kamu hizmetlerinden eşit olarak yararlanma hakkı vardır.
3. Halkın iradesi hükümet otoritesinin temelidir. Bu irade, gizli veya serbestliği sağlayacak benzeri bir yöntemle genel ve eşit oy verme yoluyla yapılacak ve belirli aralıklarla tekrarlanacak dürüst seçimlerle belirlenir.
Madde 22- Herkesin, toplumun bir üyesi olarak, sosyal güvenliğe hakkı vardır. Ulusal çabalarla ve uluslararası işbirliği yoluyla ve her devletin örgütlenmesine ve kaynaklarına göre, herkes onur ve kişiliğinin serbestçe gelişim için gerekli olan ekonomik, sosyal ve kültürel haklarının gerçekleştirilmesi hakkına sahiptir.
Madde 23
1. Herkesin çalışma, işini serbestçe seçme, adaletli ve elverişli
koşullarda çalışma ve işsizliğe karşı korunma hakkı vardır.
2. Herkesin, herhangi bir ayrım gözetmeksizin, eşit iş için eşit ücrete hakkı vardır.
3. Herkesin kendisi ve ailesi için insan onuruna yaraşır ve gerekirse her türlü sosyal koruma önlemleriyle desteklenmiş bir yaşam sağlayacak adil ve elverişli bir ücrete hakkı vardır.
4. Herkesin çıkarını korumak için sendika kurma veya sendikaya üye olma hakkı vardır.
Madde 24- Herkesin dinlenmeye, eğlenmeye, özellikle çalışma süresinin makul ölçüde sınırlandırılmasına ve belirli dönemlerde ücretli izne çıkmaya hakkı vardır.
Madde 25
1. Herkesin kendisinin ve ailesinin sağlık ve refahı için beslenme, giyim, konut ve tıbbi bakım hakkı vardır. Herkes, işsizlik, hastalık, sakatlık, dulluk, yaşlılık ve kendi iradesi dışındaki koşullardan doğan geçim sıkıntısı durumunda güvenlik hakkına sahiptir.
2. Anaların ve çocukların özel bakım ve yardım görme hakları vardır. Bütün çocuklar, evlilik içi veya evlilik dışı doğmuş olsunlar, aynı sosyal güvenceden yararlanırlar.
Madde 26
1. Herkes eğitim hakkına sahiptir. Eğitim, en azından ilk ve temel eğitim aşamasında parasızdır. İlköğretim zorunludur. Teknik ve mesleksel eğitim herkese açıktır. Yüksek öğretim, yeteneklerine göre herkese tam bir eşitlikle açık olmalıdır.
2. Eğitim insan kişiliğini tam geliştirmeye ve insan haklarıyla temel özgürlüklere saygıyı güçlendirmeye yönelik olmalıdır. Eğitim, bütün uluslar, ırklar ve dinsel topluluklar arasında anlayış, hoşgörü ve dostluğu özendirmeli ve Birleşmiş Milletlerin barışı koruma yolundaki çalışmalarını geliştirmelidir.
3. Çocuklara verilecek eğitimin türünü seçmek, öncelikle ana ve babanın hakkıdır.
Madde 27
1. Herkes toplumun kültürel yaşamına serbestçe katılma, güzel sanatlardan yararlanma, bilimsel gelişmeye katılma ve bundan yararlanma hakkına sahiptir.
2. Herkesin yaratıcısı olduğu bilim, edebiyat ve sanat ürünlerinden doğan maddi ve manevi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.
Madde 28- Herkesin bu Bildirgede öngörülen hak ve özgürlüklerin gerçekleşeceği bir toplumsal ve uluslararası düzene hakkı vardır.
Madde 29
1. Herkesin, kişiliğinin serbestçe ve tam gelişmesine olanak veren topluma karşı ödevleri vardır.
2. Herkes haklarını kullanırken ve özgürlüklerinden yararlanırken, başkalarının hak ve özgürlüklerinin tanınması ve bunlara saygı gösterilmesinin sağlanması ve demokratik bir toplumda genel ahlak ve kamu düzeniyle genel refahın gereklerinin karşılanması amacıyla yalnız yasayla belirlenmiş sınırlamalara bağlı olur.
3. Bu hak ve özgürlükler hiçbir koşulda Birleşmiş Milletlerin amaç ve ilkelerine aykırı olarak kullanılamaz.
Madde 30- Bu bildirgenin hiçbir kuralı, herhangi bir devlet, topluluk veya kişiye, burada açıklanan hak ve özgürlüklerden herhangi birinin yok edilmesini amaçlayan bir girişimde veya eylemde bulunma hakkını verir biçimde yorumlanamaz.
0 notes