Tumgik
#uzaktan sevgi olmaz
yanlizgecelerr · 1 month
Text
O yüzleşme şansını istiyorum.
209 notes · View notes
master1wayne · 8 months
Text
Gençlik Öfkesi S1 - B2
BÖLÜM 2 [SAHTEKÂR]
Spiker: ŞURA Holding sahibi Sayın Ahmet Şura Bey ve ailesi yardım balosuna geldiler hemen sizlere çalışanımız Leyal ile aktarıyorum, evet Leyal sendeyiz.
L: Evet Hande Hanım, burası çok kalabalık bir sürü zengin aile Türkiye ve bazı Avrupa devletlerinde büyük işler yapan, zengin isimler hepsi burada, bu gece ki büyük yardım bağışı için toplanmış durumda.
Sp: Gördüğünüz üzere bu gece söylediğimiz gibi. Bir sürü önemli aile, bir sürü insan için mazlumlar ve yoksullar ayrıca hastalık derdi olanlar için büyük bir bağış toplanacak ve gelir vakıf aracılığı ile dağıtılacak.
L: Ahmet Bey, Ahmet Bey açıklama yapmak ister misiniz, bu bağışlar sizce yetecek mi?
Ah: Halkımız merak etmesin! Burada toplanan 1 kuruş bile cebimize girmeyecektir, bütün yardımlar gerekli yerlere yollanacaktır.
L: Ahmet Bey, aileniz ile sizi görmek bizleri şaşırttı normalde her gittiğiniz yerde tek görürdük sizleri.
Ah: Ben de bir babayım yoksulluk çektim azim ettim, zengin oldum ve şimdi buradayım hayatta değişmeyen tek şey ailem oldu bugün onlarla burada olmak istedim.
L: Başka bir açıklama yapmak ister misiniz efendim.
Ah: Fazla insanları bekletmeyeyim Hanımefendi ben artık içeri geçeyim bütün emekçi kardeşlerime iyi geceler.
L: İyi geceler efendim. Evet Hande Hanım şu an burada başka bir gelişme yok sizdeyiz efendim.
Sp: Leyal Hanım'a teşekkür ederiz. İşte gördüğünüz gibi ŞURA Holding sahibi ve ailesi'nin katılımıyla herkes gelmiş oldu sayın izleyenler, ileri ki saatte olacak gelişmelerden sizleri haberdar edeceğiz.
Babamın yaptığı konuşmadan sonra içeri girdik, babam sağına annemi soluna da ablamı almıştı bütün arkadaşları ile, teker teker konuşarak selamlaşıyor, annem ve ablamı onlara tanıtıyordu. Ben arkadan bir masaya geçtim ve kenardan insanları izliyordum.
Babam kenardan hiç olmadığı kadar sakin ve tatlı bir seslenmesiyle kendime geldim.
B: Oğlumm gel arkadaşlarımla tanış!
Hafifçe yerimden kalktım ve yanlarına doğru gittim. Bir adam elini uzattı ve bana "merhaba delikanlı!" dedi.
Ben de kendisine "Merhaba Beyefendi!" dedim. Diğer adamlarla da tokalaştım ve tanıştım. Babam kenardan beni yalandan övüyor ve sevgi dolu yaklaşıyor ablam da, annem de babama katılıyordu.
X: Ee genç adam, böyle bir aileye sahip olmak seni mutlu ediyordur, sonuçta baban hem Türkiye'de hem de Avrupa'daki işlerde başarılı bir adam.
İlk baş biraz bekledim, tam lafa girecekken hemen annemin omzumu sertçe sıkması ile içimden sinirlendim.
Fakat bazı şeyleri belli etmeden, normal bir şekilde cevap verdim.
Evet efendim, çok iyi bir aileye sahibim onlar benim için çook değerlidir (gülerek) hakları ödenemez!
Ablam araya girdi ve; sen istersen etrafta dolaş biz bir şey olursa sana haber veririz!
İyi siz bilirsiniz!
Uzak bir köşeye çekildim fakat ne olur, ne olmaz diye babamın hareketlerini takip ediyordum.
Bir süre sonra şık giyimli, buğday tenli, 1.70 boyunda, güzel bir vücuda sahip mankenleri andıran bir kadın yanıma yanaştı.
Xk: Merhaba!
Merhaba!
Xk: Siz Ahmet Bey'in oğlu olmalısınız!
Evet, siz kimsiniz acaba?
[Elini Uzattı]
Xk: Ben babanızın ortaklarından biriyim, uzun zamandır bizimle çalışıyor, daha doğrusu biz ona çalışıyoruz.
Anladım, siz de mi bağış yapacaksınız?
Xk: Evet, burada toplanacak her para tamamen yerine ulaşacaktır.
Umarım...
Kenardan babam bizi görmüştü hemen yanıma geldi ve yüksek bir sesle "hoş geldiniz, gelin bizim tarafımıza diğer ortaklarla konuşuyoruz hem" dedi.
Kadın "Oğlunuz da pek maşallah yakışıklı çocukmuş!" demişti. Babam da bana sarılıp "öyledir bir tanedir benim oğlum" diyordu.
Bu yapmacık tavırlarından hemen soğumuş, babamı iktirmiştim.
Hanımefendi size iyi geceler, umarım büyük bağışlarda bulunursunuz!
Xk: Çok bağış yapacağız merak etmeyin genç beyefendi iyi geceler!
Hızlı adımlarla yanlarından uzaklaştım. Babamı uzaktan takip ediyordum, aradan biraz süre geçti ve bir an ablam dibime geldi.
A: Babamı mı izliyorsun sen?
Çok bayılıyorum ya zaten babana!
A: Dua et eskisi gibi pek davranmıyor sana, yoksa kapıda köleydin hala!
Derdin ne kızım senin, eğlence merkezi miyim ben? Git aptal olan mal arkadaşlarınla, oyna, takıl ne yapıyorsan yap!
A: Bak Aras...
Ne Aras'ı kızım ha, ne Aras'ı. Benden başarılı değilsin, benim kadar dürüst, adil, akıllı birisi değilsin, insanlar senden nefret ediyor. Sırf baba parası ile buradasın, bentley'e biniyorsun ama haketmiyorsun.
Çevrendeki insanlar seni para için yanında tutuyor. Benim belki bir ailem yok ama bazı şeylere sahibim ve senin bunlara sahip olman çok zor.
A:...
[Babam gözden kaybolmuştu, hemen etrafa bakındım.]
A: Bana baakkk.
Ya bi siktir git.
A:...
Babanı bulunca ağlarsın ona hadi görüşürüz.
Hemen ablamın yanından ayrıldım ve etrafta babamı aramaya başladım. Etrafı iyice arıyor, didik didik ediyordum. Hemen aklıma bir kaç arkadaşına sormak geldi. Yanlarına gidip teker teker soruyordum ama kimse nereye gittiğini bilmiyordu.
Biraz sonra erkekler tuvaletinin olduğu taraftan babam sakince çıkmıştı. Fakat bu sefer dikkat etmiştim ki kravat yoktu. Yeni aldığı kravat yok ve babam o kadar para veriyordu bu kravatlara. İlginç?
Hemen hızlıca babama görünmeden erkekler tuvaletine doğru gittim, ilk baş başkaları var mı diye, bütün kapıları tıklattım fakat sonra kapıyı açtığımda hepsinin boş olduğunu gördüm. Aklıma içeride çöp kutusu olduğu geldi ve hemen çöpün kapağını açtım.
Biraz karıştırdıktan sonra babamın kravatı elime geldi hemen çektim ve biraz inceledikten sonra gördüğüm şeyler beni şaşırtmıştı. Diş izleri ve ıslaklık ile beraber küçük delikler vardı. Ayriyeten siyah bir ruj lekesi de belli oluyordu.
Tahmin ettiğim gibi kadın bu bağış balosuna gelmişti, acaba kimdi?
Hemen kravatı cebime koydum ve ellerimi yıkayıp lavabo'dan çıktım.
Hızlı adımlarla birlikte tekrar geri döndüm.
Etrafıma bakıyor, terleme ya da makyajını tazeleyen biri var mı diye. Fakat herkes neredeyse kırmızı ya da koyu tonlarda kullanıyordu rujunu. Büyük ihtimal ile kadını göremeyecek hatta kim olduğunu bulamayacaktım.
Fakat Derya abla bana adrese git demişti ancak ben kadını ilk baş kendi gözüm ile görmek istiyordum. Neden böyle bir düşüncedeyim anlayamıyorum fakat içim içimi yiyordu bir nevi...
[Kısa bir süre sonra]
B-bir dakika, ya az önce konuştuğum kadınsa. İsmini söylememişti!
Allah! Belki o kadın babamın annemi aldattığı kadın dı. Amacım şu an onu bulmak ve ismini sormak olmalıydı ama etrafta görmüyordum.
Düşünüyorum, etrafıma da bakıyorum ama yoktu. 5 dakika düşündükten sonra davetli listesine bakmak gelmişti aklıma. Yavaşça acelem yokmuş gibi kapı'daki görevlilerin yanına gittim, uzun olan adam'a listeyi görebilmek için ricada bulundum.
Adam koca listeyi bana uzatmıştı, iyi ki liste alfabetik sıra ile yazılmıştı. Hemen yukarıdan okumaya başladım.
Sıra ile bütün isimleri gözden geçiriyordum. Biraz daha baktıktan sonra Alya Rhamil isminde bir kadın gözüme çarptı.
Listede tek bu isim A.R kısaltmasına uygundu, hemen telefonumu açtım ve ismini yazdım. Biraz araştırınca da şirketimize çalışan bir kadın olduğunu tamamen teyit etmiştim.
2 dakika hava aldım ve sonra tekrar içeri geçtim. Biraz daha babamı takip ettikten sonra, Alya Rhamil isimli kadın arkadan gelip babamın yanında duruyordu. Annem saf olmasa belki işkillenebilirdi ama maalesef ki anlayamayacak kadar saf kalıyordu bu konumda.
Biraz daha sıkıcı atmosferde bulunduktan sonra arka kapıdan çıktım, telefonumu çıkardım ve Derya abla ile konuşmaya başladım.
Abla.
De: Evet canım?
Kadını buldum!
De: Nasıl orada mı o kadın da?
Evet ismini öğrendim zaten adresi biliyorduk, tek yapmamız gereken şu an bir fikir üretmek. Ben senin yanına geliyorum evindesin değil mi?
De: Evet canım!
20 daikaya oradayım, görüşürüz!
Telefonu kapattığım gibi bir taksi çevirdim ve adresi verip Derya abla'nın yanına yol aldım.
[!Burada, sizleri sıkmamak için olayları Derya'ya anlatılmış olarak gösterdim buradan sonrası plan yapma aşamasıdır!]
De: Peki şimdi ne olacak?
Güzel ve kaliteli bir kamera ve birazcık çaba lazım.
De: Baba'nın videosunu mu çekeceksin?
Başka ne yapabilirim sence kamerayı?
De: Haklısın...
Neyse ablam ben gideyim, kendine iyi bak!
De: Sen de...
De: Şeyy ya da, yani istersen kalabilirsin yarın tatilim var sonuçta.
Hmm? Aslında iyi olur. Hem tekrar dönmek taksi tutmak falan, biraz yorar beni!
De: Aç mısın?
Ne yalan söyleyeyim, evet açım.
De: Lazanya var, gel masaya yiyelim beraber.
Beraber yemek yerken, gözüm hep Derya abla'nın üstündeydi. Derya abla çok güzel bir kadındır keşke bir şansım olabilseydi ona karşı ama bu imkansız gibi duruyor.
De: (gülerek) Neden öyle bakıyorsun bana?
Hiç. Sadece...
De: Söyle bakalım canım benim.
(ne söylesem kifayetsiz kalacaktı, büyük ihtimalle ona olan duygularımı anlayacak ve belki de benden uzak duracak ya da bu düşüncemi kafamdan silmemi isteyecekti)
Y-yok abla bir şey merak etme.
Lavabo ne tarafta acaba?
De: Koridor'da sol 3.kapı canım.
Sakin ve içimde buruk bir duygu haliyle lavabo'ya gittim, kapıyı açtığımda ışık otomatik olarak yanmıştı. Hemen elimi sabunlayıp yıkamaya başladım, nedense içime bir ateş düşmüştü. Yanıyor gibiydim, gömleğimi çıkardım, göğüs kafesimden başlayarak yüzüme doğru soğuk su tutmuş, bir nebzede olsa ferahlamıştım.
Gözüm bir an arkamda duran kirli sepetine takıldı. İçimde olan merak arzusu ile yöneldim hızlıca. Kirli sepetine açtığımda kıyafetleri vardı biraz aşağıya elimi soktuğumda beyaz dantelli içini gösteren bir külot vardı.
Kafamdaki karanlık köşeden bir ses "İçine çek, kokla onu, koklamalısın hadi!" diyordu.
Bir taraftan gelen "Sen bu değilsin, haydi bırak onu yerine" diyordu.
Alnımdan yavaş yavaş terler akıyor, ellerim titriyor, vücudumu tekrar ateş sarıyordu. Kalbimin atışı hızlanmaya ve ortamın gerginliği artmaya devam ediyordu...
En sonunda, kendimi kaybetmiş bir şekilde. Bir canavar gibi burnuma doğru külotunu götürdüm. Sanki hiç nefes almamış gibi kokusunu içime çekiyordum. Gözlerim kapanmış koku içimde dolaşıyor beynimin derinliklerine işliyordu. Kokusu müthişti...
[Bir an çalan kapı sesiyle]
De: Aras! İyi misin?
Bu sesle gözlerim açıldı ve hemen kendime geldim, elimde duran külotu yerine tekrar koydum ve tok bir sesle; İyiyim abla, iyiyim sadece biraz başım dönüyor merak etme.
Elimi lavaboya dayamış diğer elimle de gözlerimi ovuşturuyor boğazımı kaşıyordum.
De: Gelebilir miyim?
Gelebilirsin.
De: İyi misin?
İyiyim abla yok bir şey.
De: Bak bir şey varsa söyle!
Yok abla, hatta ben gideyim!
De: Nereye?
O an cevap vermeden gömleğimi ve ceketimi alıp çıktım, merdivenden aşağı doğru inerken gömleğini giymiş ceketimi de hızlıca giymiştim.
Kapıyı açtım dışarısı yağmurluydu ağır ağır yağan yağmur asfalt zemine mermi gibi düşüyordu.
Bir an yağmura aldırmadan dışarı çıktım yavaş yavaş yolun karşısına yürüdüm, taksi gelmesini bekliyor, yağmurdan ıslanan takım elbisem vücuduma yapışıyor soğuktan titremeye başlıyordum.
Bir an gözlerim gökyüzüne doğru kayarken, gözüm Derya abla'nın evinin camlarına kaydı. Derya abla beni yukarıdan izliyordu.
Onu görünce yine aynı duygular kafamdan geçmeye başladı, içimde o yine daralma ve aşırı sıcaklık duygusu beni kemiriyordu.
Boğazım sanki düğümlenmiş içim daralmıştı, elimi göğüs kafesime attım, derin derin nefesler alıyordum.
Ama sanki aldığım her nefes beni daha fazla çökertiyordu.
Gözlerim kararmaya ve dengemi kaybetmeye başlamıştım, göz kapaklarım sanki ağırlık altında eziliyor ama yine de ayakta kalmaya çalışan bir asker gibiydi.
Ve bir anda kendimi kaybettim ve yere devrildim...
Herkese merhaba maalesef bu bölümde yine sex yok. Ama merak etmeyin ilk sezon uzun sürecek potansiyelde ve sex olacak.
-HERKESE İYİ SEYİRLER AMINA KOYAYIM-
31 notes · View notes
mesutbahtiyarolacak · 2 years
Text
Tumblr media
29-
Olmadı tabii.
Yemyeşil çimenlerde de o siyah, o saf rengi bulamamıştım.
Uzaktan gülümseyen bir sarı çiçekten başka.
Karahindiba olması muhtemel bu çiçek de olmasa, yeşil bir denizin içinde boğuluyor gibi hissetmiştim.
Renkleri ayırt etmeye başladığının farkına varmıştım. Her şeyi siyah ve gri bir şekilde tanımladıktan sonra bu renklerle baş edebileceğimi sanmıyordum.
Uzunca bir süre ortalıkta görünmemeye karar vermiştim. Sessizliğin içerisinde, karanlığın kucağında ruhumu bulmaya, artık hiçbir şeyi tanımlamamaya…
Yalnızlığım hafiften gülümsedi;
- sen yine hayal kurmaya başladın!!! diyerek alaycı bir bakış fırlattı.
Yanağımda hafif bir kızarmayla gözlerimi kaçırdım.
- ama güzel olmaz mıydı? Sevgilinin elinden tutarak denizin kenarında ayaklarını öpen bir deniz dalgasıyla hafifçe ve uçarak yürümek.
Saçlarının kokusuyla hayalden hayale dalmak ve denizin içerisinde kaybolmak.
- hadi daha gerçekçi ol. Acı çekiyorsun sonra. Ben bile çıkaramıyorum seni oradan.
Haklıydı. Gerçekle hayalin arasında kaybolmak ve arafta kalma hissi. Dehşetti.
Ama orayı da mesken edinenler yok değildi. Ben her ne kadar gerçekle hayali ayırt edemesem de, en azından tamamen bir tarafta oluyor, deneme yanılma, el yordamıyla gerekirse iki taraftan diğerine geçiş yapabiliyor, ne tarafın gerçek olduğunu bir süre sonra keşfedebiliyordum. Ama o araf hali…
Burada yaşayan ve uzunca bir süre orayı mesken edinenlerin tercihlerini ve seçeneklerini, üstüne çektikleri sızıyı, acıyı bir tahmin edin.
Kalbinize bağlı bir ana damarın gerçek tarafta bir kişiye bağlı olması hali ile hislerinizin ve tüm hayallerinizin hayal tarafında kalması hali gibi.
Anlatabildim mi bilmiyorum. Ama gerçek tarafa geçtiğinizde hayalleriniz ölüyor, hayal tarafında da siz.
Kesif bir ölüm kokusu. Kesif bir ceset…
Çürüyen beden ile ölen hislerin arasında çarmıha gerilmiş bir ruh.
Ve bununla yaşamaya alışmış, dikkat edin alışmış bir beden. Burnunda yakıcı bir acı kokusu. Can çekişen hayallerin çığlıkları…
Yalnızlığıma anlatmadım bunları. Korkmasını istemem sonuçta. Öyle ya boş yere acı çekmek iyi bir marifet sayılmazdı. Sonunda bir tanımlama, bir mükafat veya bir yara izi kalmalıydı.
Şimdi… yalnızlığıma doğru sevgi dolu bir bakış fırlatarak, hadi… dedim usulca.
Adımlayalım kaldırımları. Kimsesiz hisleri kurtaralım. Kahraman olalım kendi çapımızda.
İki kişilik ama yalnızca…
21 notes · View notes
kagittankayik · 1 year
Text
Uzaktan bir tanıdığın önce annesi, sonra eşi en sonunda oğlu öldü hepsı 15, 16 ay da oldu. Ara ara mezarlık fotoğrafı atıyordu sosyal medyaya en son bugün atmış. Bütün mezarlar bır yerde etrafını çevirmiş. Köydeki mezarlıkta ork olmaz bu her yeri çiçeklerle donatmış. Ben size layık olamadım vs diyo şimdi de... İnsan üzülüyor. Annesi yaşlıydı. Duyduğum kadarıyla eşine de şiddet uygularmışkadın elinden çok çekti diyorlardı yakın akrabaları. Oğlu da torbacılık yapıyordu Esrarkeş... Kafasına sıktılar. Diyeceğim şu vaktinde gelmeyen sevgi büyük yaralar açıyor. Hem vermeyene hem de sevgisizliğe maruz kalana. Yazık gerçekten
12 notes · View notes
click-to-tweet · 10 months
Text
Gündüzleri havanın yeni yeni aydınlandığı saatlerde, deniz henüz durgun ve gökyüzü berrakken ufka doğru bakarsanız, belli belirsiz bir siluet görebilirsiniz uçsuz bucaksız maviliğin arasında. Benim siluetimdir o. Güneş kendini gösterene kadar her gün birkaç dakika dolaşırım denizlerin üzerinde, başka kimse gözünü açmamışken açık denizlere ağlarını atan balıkçıları izlerim. Görürseniz beni, korkmanıza gerek yok, zaten ayırt edemezsiniz uykulu, mahmur gözlerinizle. Yaz sabahlarının hayaletiyim ben, balıkları selamlamaya kalkarım, son bir kez güzel sözler söylemeye onlara, balıkçılar onları sudan çekip almadan. Sünger avcılarını arar gözlerim denizin dibinde, vurgun yemekten ağrımıştır zavallı kalbim- dalgıçların ağrısını, balıkların haykırışlarını, balıkçıların sevincini duyarım yüreğimde. Su yüzeyinin hafif kızıllığının rengini alır ayaklarım, sabahın sükuneti hiç rahatsız olmaz benden. Kuşlar bile görmez beni, sessiz sessiz, ama çok uzaktan, ötüşürler. Her sabah, denizin üstüne gelir hayaletim, ben bir balıkçıyı ararım. Vurgun yemiş, elinde zıpkınıyla denizin dibine vurmuş, balıklara yem olmuş bir balıkçının kemiklerini ararım. Aşağılara, güneş ışığının inemediği derinliklere bakarım, bakarım, bakarım.
Kışları gece sinsi sinsi indikten sonra üstünüze, karsız, yaĝmursuz, ışıksız, buz kesmiş havayı yaran tiz bir ses duyarsanız belli belirsiz, benim sesimdir o. Tüm geceyi kaplar sesim, dinlerseniz, belki arabaların gürültülerinin ve başları eğik, elleri ceplerinde yürüyen kırmızı burunlu insanların ayak seslerinin arasında benim çığlığımı da duyarsınız- korkmayın. Kuşlar uykudadır, zavallı hayvanlar soğuktan donmuştur. Ben gece bağırırım, sesimi duyurmaya çalışırım. Buz kesmiş kaldırımlarda kayanları görürüm, "Tak!" diye vururlar taşlara. Kalın, kışlık kumaşlar birbirlerine sürter, ayaklar yerlere birer asker edasıyla çarpar. Kemikleri zangır zangır titrer insanların. Dikkatli dinlerseniz, bütün bu seslerin arasında sesimi duyarsınız. Gece çöktükten sonra omuzlarınıza, hayaletim musallattır karanlığa, ben çaresizce seslenirim. Sesimi duyarsa diye seslenirim. Çocuklarını o gün okula bırakmış, bir daha da gelip alamamış bir babanın yere damlayan kanına seslenirim, seslenirim, seslenirim. Gecenin içinde boğulur sesim.
Beni çok ararsanız, ilkbaharda, kuzuların yeni yeni doğdukları ilkyaz aylarında, çiçekli, çimenli, verimli çayırlarda da bulursunuz. Rüzgar eser geçerken okşayıverirse elinizi, bilin ki tenim kaynaşmıştır karayelin arasına. Saçınızı şöyle bir karıştırmış, bozuvermiş de geçmişimdir, koyunlar melerken gerdanlarını sevmişimdir. Kuzular hisseder beni, bana bakar da göremez, meler zavallıcıklar ne yapsınlar, siz ise hissetmezsiniz bile size rüzgardan da zayıf dokunan hayaletimi. Zavallı tenleriniz bir ürperir, tüyleriniz hiç yoktan diken diken olursa ilkyazın yakıcı güneşinin altında, belki o zaman anlarsınız size değenin hiçliğin bir parçası olmadığını; yüreğinize değerse mosmor olmuş dudaklarım belki fark edersiniz etrafınızda dolaştığımı. Buz kesmiş parmak uçlarım çimenlere sürtünür ümitsizce. Evim dediğim dünyanın güzel çayırlarında, papatyalar ve gelinciklerin arasında, genç bir çoban ararım. Bir zamanlar beni aramış, ellerimi tutmuş, yüzümü avuçlamış, dudaklarımdan öpmüş, sonra da alabildiğine uzağa kaçmış bir çobanın teninin dokunuşudur aradığım. Ellerim uzanır, arkanızdan belli belirsiz dokunursa korkmayın; kollarım onu bulana kadar uzanır, uzanır, uzanır.
Yediğiniz en güzel yemek hangisiydi? Ben annemin yaptığı yaz menemeninin üstüne tanımam. Konservelik, kokulu domatesler, taze toplanmış mis gibi yeşil biberle soğan, kümesten koşa koşa getirdiğim yumurtalar... Evin ocağında yanan dalların kokusu sinmiştir üstüne ve isin eşsiz lezzeti işlemiştir yemeğe. Annem, kardeşlerim, babam, iştahla ekmeği banar banar yeriz, sofraya bile oturmadan. Beni böyle güzel bir günde, güzel bir sofrada bulamazsınız. Hayaletim özenle pişirilmiş, iştahla yenmiş yemeklerin, sevgi dolu sofraların etrafında dolaşmaz. Yedirmez bunu kendine. Kendinin olmayan bir bedeni iştahla tüketmiş, koca bir adamı arar onun yerine. Dolaşır, dolaşır, ama ölüdür zavallı hayaletim. Anlayamaz kendini öylesine pisboğazlıkla, dakikalar içinde tüketmiş olan görünüşte bilge bir adamı. Anlayamaz, aklı almaz bir insanın nasıl böylesine oburca yalayıp yutulabildiğini, tüm çığlıklarına, itirazlarına rağmen vücudunu ele geçirmenin verdiği hazzı, can acısına kapalı olan gözleri. Acısını anlayamaz, kendi acısını, ademoğlu naıl kıymıştür canına anlayamaz. Hayaletimi bir bedeni diri diri gömmüş bir adamın damağına bulaşmış bulabilirsiniz ancak. Zavallıcık, anlamadığı bir açlığı yaşayan cani bir adamı arar.
Toprağın kokusunu duydunuz mu hiç? Hele de bir de yağmur, bardaktan boşalırcasına yağdıktan sonra, üstünde çimenler bittikten, böcekler gün yüzüne çıktıktan sonra nefis olur dışarısı! Ben toprak kokusunu duydum, çok duydum ağustosun ortasında güneşten kavrulmuş tarladaki toprağın, yoluna çıkan her şeyi yakıp geçmiş güneşin acısını toprakta kokladım. İyi sulanmış bahçelerdeki gübreli toprağın burun, göz, çilt yakan kokusunu ezbere bilirim. Çöplerden akan suları emmiş zavallı ormanların düşen iğne iğne yapraklarla kaplı toprağının kokusunu çektim içime. Öyle kolay kolay ortaya çıkmam ama, arayacak olursanız, toprak kokusundadır hayaletim, zayıfçacık bir hayal gibi benim de kokum karışmıştır toprağa. Koklaya koklaya, insan yüzü görmemiş, zavallı, tuhaf ve korkunç böceklerin kemirdiği bedenimi ararım toprağın altında. Hayaletim bir burundan ibarettir, o koklar, kokladıkça içine ölü hayvanların, mantarların kokuları dolar ciğerlerine. Ben, ben oradayım. Çürümüş bedenim toprağın altında bir yerlerde, kendimi ararım. Bedenimin üstünde çürüdüğü yol kenarını anımsamaya çalışırım ölürken ciğerlerime, oradan da ezberime işlemiş kokusundan.
Siz, toprak kokusunu duymuş olanlar, söylesenize! Toprağın altında, ağzınız tıkalı hiçbir şey duyamazken, üstünüze basıp geçenleri hissetti mi bedeniniz, kemikleriniz kırıldı mı ormanda bir ceset arayan askerlerin postallarıyla? Köklerini ciğerlerinize saldi mı onca ot, sahipsiz köpekler ziyafet çekti mi etinizle? Gözlerinizi yaktı mı üst üste binmiş onca toz, kir, ve ceset parçaları? Yağmuru görmüşsünüzdür, peki bilir misiniz gözyaşlarıyla ıslanmış taze mezar toprağının nasıl koktuğunu? Yüreğiniz belki sevdiğinizin acısıyla dağlanmıştır, benimkini kimin vurduğu belli olmayan bir kurşun dağladı. Sevginin yumuşaklığını hissettiğim ellerim kendi etimin de yumuşaklığını gördü. Şimdi hayaletim, hayaletim arar durur. Çürümüş bedeninin kokusundadır hayaletim, kendinden iğrenir. Gündüzün denizi, geceleyin sokakları arar karış karış. Babasını ve babası gibi onca adamı arar. Geceleri kendini ve kendi gibi onca ölü kadını koklar, kardeşi gibi onca yalnız çocuğa seslenir hayaletim.
Duyan olmaz.
Zavallı hayaletim, arar, arar, arar.
2 notes · View notes
gotuboyalicivciv · 11 months
Text
gitme diye çok yalvardığım zaman oldu ama şimdi yalvarmadım çünkü ne kadar zorlarsam o kadar çok gittin ne kadar kal desem o kadar gittin kadere inanmam ama kaderimde varsan gel gene kabul ederim seni hayatıma hep kabulümdün git ama kal da bir şekilde oluyorsak bir şekilde olmuyoruz ne kadar çabalarsak o kadar yıprandık belki de beceremedik ama girme ben daha ayrılığa hazır değilim muhtemelen de hiç hazır olmayacağım olamadım da zaten öyle olmaz mı insan en çok böyle zamanlarda bilmez ne olacağını beynim çalışmıyor iyi ki dediğim çok oldu keşke dediğim de çok oldu ama iyi kim oldu bilemeyeceğiz sadece bir kaç saat geçti ayrılığımızın üstünden ama ağlayamıyorum çünkü kendimi hazırlamıştım biliyordum bu sene değilse bile gelecek seneye kesindi bu son hem doğum gününü kutlayacağız hem de ayrılacağız ne delilik ama yazım pek kuvvetli değildir kelimelerim de sevgimi pek anlatamam belki de babamdan kalan bir mirastı bu sevgimi gösteremem bazen yazarım bazen çizerim bazen çok konuşur bazen çok susarım bazen çok güler bazen çok ağlarım biliyorum dengesizim ama kim mükemmeldir ki sadece sen kusurların bile mükemmel benim için bir sene nasıl dayanacağım özlemine bilmiyorum gitme demem ama özle çokça özle ama ağlama pişman da olma bilirim hep kendini suçladın ama sen hiç suçlu olmadın sevgilim bu satırlarıma hiç denk gelmeyeceksin biliyorum ama gene de bir ümit yazıyorum Rasim'im tek dikkat ettiğim belki ilk değildin belki son da olmazsın bilemiyorum ne getirir zaman ama seni benden götürdü olsun ben sana değil zamana kırgınım karşılıklı çok ağladık ama gene de birbirimize dürüst olduk yani ben öyle umuyorum çok yazıp sildim derdime derman kelimeler de yok gene de sadece seni haftalardır aramıza koymak zorunda kaldığın duvarların arkasında özledim hep o duvarların arkasında bekledim seni sevdim seni bir kere başkasını bu denli sevemem deli miyim hayır deseler de değişemem daha yolun başındasın diyor annem oysa sana çıktı gittiğim yollar sevgi anlaşamayarak da oluyor bir küçük anımıza bir ömür veririm ben önemli de değil aylar sonra bu kadar çok sigara içtim hatta baya içtim bir paket belki iki emin değilim aşkın en güzel halini yaşattın bana teşekkür ederim her şey için sen bana iyi geldin ben sana iyi geldim mi bilmiyorum ama gene de teşekkür ederim bir daha böyle sever miyim bilemem ama aklımda hep adın son defa söyledim sana bu gün seni sevdiğimi ağladın başlarsak tekrardan istemiyor kalbim ve fikrim başkasıyla gülmeyi ki beceremem sensiz direnemem çok zor böyle sevmek severek ayrı kalmak çok zor böylesi işte durdu sanki bütün saatler bizim için sevgilim uzaklarda kaldı sanki mutluluk bize bir an gelirsem aklına bir tebessüm gönder rüzgarla bana kokunu da getirsin rüzgar uzun uzun çekeyim içime kokunu hasret kaldım günlerdir tam iki hafta üç gündür hasretim kokuna bir köpeğim var bir de sessizliğim gözlerini özledim yorgun olan tek sen değilsin güzelce uyu şimdi bebeğim ki unutmazsın biliyorum ama gene de uyu durup durup masal okurdun bana uyuyayım diye sonra kızardın uyumadım diye bazen eve gelmek için çaba sarf etmem ama yanına gelmek için çırpınırım öpmüştün bizde kaldığın gece sarılıp uyumuştuk saat altı civarı masal da okumuştun gene bana benim masalımı anlatırdın hep bir intihar gibi oldun benim için defalarca kez düşünüp cesaret edemediğim bu gidişin deli etti belki de beni her cümlene takıldım alırsan bir gün haberimi üzülme kolay kolay silemeyeceğim hatıranı edepsiz bir şair değilim kırmam kalbini uzun hecelerim oldu çok yazdım çok sildim sesinde ki huzura kapılıp gözlerimde ki yosunları sildim artık yabancı mıyız gözümde ki umut hiç bitmeyecek belki özlersin ki özlersin biliyorum o yüzden çokça sevgi ayırdım sana sesinde ki huzuru unutmam mümkün değil ama uzaktan öyle bakma bana aklım zaten başımda değil geçerken günler peş peşe sokak lambaları alev almış gibi saçımda yanağımda izin var dudağımda ama elime hiçbir şey kalmadı hayatımın çıkmaz sokağı oldun sen benim karanlık bir yerde bulursan beni şaşırma beni tanırsın ondan diyorum Ankara en sevdiğim şehir orada oturup uzun uzun konuşalım uzaklığın en büyük yara oldu..
2 notes · View notes
yazmayolculugu · 1 year
Text
Şahit
Limana yaklaştıkça, uzun zaman önce terk edilmiş gemilerin ana hatlarını görebiliyordum, gövdeleri sümüksü deniz yosunu ve paslı demirle kaplıydı. Ekşi salamura kokusu havada esiyor, midemi bulandırıyor ve kötü kokuyla boğulmama neden oluyordu. Kızıl yakalığımı hafifçe kaldırıp burnumu ve ağzımı kapattım. Kokuyu engellemese bile daha iyi hissetmeme sebep oldu.
Limanın kendisi paslı iskelelerden oluşan bir labirent. Tehditkar bir şekilde göğe eren terk edilmiş ambarların, tuzun, çürüme kokusunun ve gıcırdayan ahşap sesinin hakimiyet kurduğu bir yer. Etrafı yılan gibi dolanarak kavramış olan sisin biraz arkasında, Kaptan Ripley’in yuvası olan denizin olduğunu biliyorum, fakat sesini alamıyorum. Göremiyorum. Buranın havası her zaman kasvetli, ama Kaptan Ripley üç gün önce limana demir attığından beri bir farklılık seziyorum.
Çakıl taşlarını ezerek yürürken sonunda onu gördüm. Kaptanın yüzü yıpranmış, acımasız denizde savaşarak geçen bir ömürden dolayı derin çizgiler ve yarıklarla oyulmuş gibiydi. Gözleri ürkütücü bir yoğunlukla parlıyor, sisin ardından bile kendilerini belli ediyorlardı.
Ona yaklaştıkça kalbim daha da hızlı atıyordu.
“Burada olmamalısın.”
“Hoşgeldin,” dedi Kaptan Ripley beni gördüğü zaman. Sağ gözü kapalı bir şekilde sırıtıyordu. Sırtımı sıvazladıktan sonra kara paltosunun cebinden piposunu çıkardı. Birkaç saniye sessizlikle onu izledim. Yaktıktan sonra derin bir nefes aldı ve yalpalayarak rıhtıma doğru yürümeye başladı. “Gel benimle.”
Rıhtıma doğru yavaşça ilerledik. Beni neden çağırdığını bilmiyordum, fakat adı duyulan bir kaptana yapabileceğim herhangi bir yardım, bir gemide iş almamda bana destek olabilirdi. Bugün eğer doğru ilerlersem o zaman Kaptan Ripley ile bile çalışabilirdim. İşte o zaman hayat tamam olurdu. Para, içki ve tabii ki de güzel hatunların hepsi avcumun içinde, tastamam yaşayıp giderdim. Sadece bir başlangıca ihtiyacım vardı.
Yaşlı kaptan gözlerini sadece kendisinin görebildiği uzak bir ufka sabitlemişti. Arkasından suratını göremiyordum. Rıhtımda siyah bir monolit gibi duruyordu. Konuşmaya başladığında sesi alçak ve derindi.
“Hayatın tamam olmazdı,” dedi kaptan. Kulaklarımın dikleştiğini ve sıcak bir dalganın kalbimden başlayıp bütün bedenime yayıldığını hissettim. Ne düşündüğümü anlamış olmalıydı yaşlı denizci. Kaptan tok bir şekilde güldü. “Utanmana gerek yok. Hayatın tamam olmazdı. Hayat asla tamam olmaz.”
Hala arkası dönüktü, ama geçen birkaç saniyelik sessizlikte, vücudunun daha da dikleştiğini, sertleştiğini hissettim. Soğuk, tuzlu bir rüzgar denizden tarafımıza doğru esti.
"Haksızlık," diye tükürdü, "Hayat böyle bir şey. Zalim ve adaletsiz. Sahip olduğun her şeyi denize veriyorsun ve karşılığında sana ne veriyor? Hiçbir şey. Sadece ölüm ve sefalet. Bütün paranı biriktirerek bir gemi alabilirsin, ama ertesi gün batmayacağı anlamına gelmiyor. Bunun bir güvencesi yok, ne dersin?”
Uzaktan bir gemi kornasının sesi yankılandı. Sessizlikte aniden beliren bu ses irkilmeye sebep oldu.
Kaptan Ripley cebinden parlak bir şey çıkardı. İki eli önde bir şeyler yapıyordu, ama ne yaptığını göremiyordum.
“Ya da hayatının aşkı ile evlendiğini düşün. Düğünden sonra hemen ertesi gün birden ölebilir değil mi? Bir çocuk doğurup ona senelerce bakabilir, sevgi verebilirsin, ama saniyeler içinde bir kazadan dolayı hayatı bitebilir, öyle değil mi?”
Kaptan Ripley sağ elini yanına tuttuğu zaman bir adım geri attım. Kanla kaplı küçük bir çakı tutuyordu. Sol elini göremiyordum, hala önünde tutuyordu.
"Hayat en esasında her zaman acı ve sefalete yatkındır. Bu konuda hiç kuşkunuz olmasın. Temelinde iyi olan bir şey ona bir etki gelmese bile iyi halinde kalır. Peki hayat? Eğer hiçbir şey yapmazsan, çalışmazsan, kendini harcamazsan gitgide para kaybedersin, sağlığın azalır, sevdiklerin onlara önem vermediğin için seni terkeder. Hayat temelinde yorgunluktur. Kendi haline bırakıldığında göğe değil, yere eğilen bir ağaç dalıdır.”
“Kaptan, elin-”
“Hepsini gördüm evlat, biliyor musun? Denizin derinliklerinde pusuda bekleyen dehşeti, insanların aklını çelen çılgınlığı. Değişmeyen acıyı, ıstırabı ve sefaleti… Hiçbiri, yaşamanın verdiği yorgunluğun ve her şeyini kaybetme riskinin dolaştığı bu hayattan daha korkunç değildi.”
Yutkundum. Kaptan hafifçe bana doğru döndüğünde sol avucunda olan kesikten siyah kan damlalarının denize aktığını gördüm. Sırıtıyordu.
“Hepimiz kurbanız, delikanlı. Bir yeniliğe ihtiyacımız var. Bu gezegen hepimizden daha eski, yaşamdan bile daha eski. Kökten değişiklikler yapılması için en başına dönmemiz gerekiyor. Çok üzgünüm, ama benden Başlangıç’a bir şahit getirmemi istedi.”
Sesim titreyerek sordum. “Kim?”
Önceden duyduğumuz o gemi kornası tekrar yankılandı, çok, hem de çok daha yakından. Sis yavaşça ayrılmaya başladı ve suyun yüzeyini gördüm. Duyduğumuz sesin aslında bir gemiden gelmediğini anladığım an diz kapaklarımın üstüne düştüm. Kaptan tekrar arkasını döndü, ve Başlangıç adına denizler dalgalandı.
-Ein Sof, 04/05/2023
Konu: "Ve denizler dalgalandı."
Yolculuğumuzu ve sürecimizi takip etmek için blogumuzu takip etmeyi unutma!
2 notes · View notes
yoshitices · 1 month
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
uzar mı yol giderken?
insanın organik kimya çalışırken sınıf aşkı tutar mı? tutar yeter ki ders çalışmak istemesin.
bazen zemzem suyunu rakı yapıp içtim mi diye soruyorum kendime hani neyin karması neyin sınavı bu diyorum bazen de şükür moment'larım oluyor ve "sonunda he sonunda ohh" diyorum. 7. sınıftan beri sınıf kültürünün bir parçası olmak istedim deli gibi ne 7 ne 8 ne 9 ne 10 hiçbirinde olmadı. dedim "tamam olmuyor zorlamayalım."
sonra 11. sınıf geldi hayatın sillesini erken yaşta yedirten sayısal bölümde ve yeni sınıfımda ilk günüm tek tanıdık elçin o da uzaktan tanıdık kategorisinde. o kadar kimseyi tanımıyorum ki ilk günlerden tek hatırladığım feyza'nın hocaların "ne istiyorsunuz" sorusuna "yaa bilmiyorum çok erken şimdi nasıl karar vereyim" demesi ama tanımlayamdığım bir tavır ve ses tonuyla. bi de galiba aytül hoca'nın dersinde kendimi "iyi bir dert dinleyici" olarak tanımlamam. yazarken bile güldürdü. aslında gerçekten dertleşilecek insanım ama kriterim çok. sevdiğim biri olacak, melankolik takılmakta ısrar etmeyecek biraz çözüm odaklı olacak, (kendimi hala keşfediyorum ve iflah olmaz bir melankoliğim. özür dilerim 11. sınıf elif) dertlerini açtığı gün benim keyfim yerinde olacak. bunlar uyuyorsa değme keyfimize hayatı yeniden başlatırım. hatta o gün miraç da "ben de iyi bir dert ortağıyım" demişti. sanırım çok üzgün olsam ve tek ihtiyacım biraz gülmek ve kafa dağıtmak olsa gideceğim ilk adres miraç, resul, ali, dede ortamına gitmek olurdu. hiç dertleşmediğim için değerlendiremiyorum ama halimden anlardı. ve son hatırladığım şeyse "ne istiyorsun" sorusu bana gelince 2-3 dakika konuştuktan sonra ŞAK diye ağlamam oldu. hayatımın en beklenilmedik ağlamasıydı. her şeyi atlatırım da 8. sınıftaki toy elifin yaşadığı akademik travmaları atlatamam galiba. neyse allah yolumu çiçek eylesin inşallah boşuna derde tasaya odaklanmayalım.
o günün çıkışında falan ne yaptım bilmiyorum açıkçası 11. sınıftan en net hatırladığım şey depresif hallerim ve amansız bir uyku sevdası yaşamam. annem bazı şeyleri reddettiğim için uyuduğumu söylüyor ve söyler. haklı da. ama neyi reddettiğini kelimelerle açıklayamayınca insan daha da beter oluyor. neysecime sıralama hataları olabilir ama şu an ilk hatırladığım şey ders ortasında resulle bakışmamızdı. aynı bıkkınlık ve göz devirmeyi görmüştü ikimizde de ve ilk şükür momentlarımdan biri olmuştu.
ay bi de ilk hafta yanıma elçin oturmuştu çok net hatırlıyorum içimden "keşke bi izin alsaydı ya" demiştim. tek oturmayı seviyordum gayet. hiç yaşamadım ama şımartılan çocuğun kardeşi olunca pabucunun dama atılmaı gibi hissettirmişti. açıkçası 11 biterken de "canım sıra arkadaşım" diyerek bağrıma basmadım ama hakikaten alışmıştım. neredeyse her gün geldiği için yokluğuyla da sınanamadım pek ama 11. sınıf halime göre ufak bir sevgi vardı.
aslı ve zeyneple ne şekil yakın olduk böyle bilmiyorum. ilk pilav date'lerimizden birinde vardık hepimiz onu hatırlıyorum ama başka anı yok. ben yaşlanıyor muyum anlamadım bu hafıza kaybı gerçek olamaz. ve bu süreçte yeni insan tanımak bana gerçekten yük oluyordu. kendimi sınıfa katamıyordum. belki benim için bu sınıfın bu kadar değerli olması da "bu" yüzdendir. kendimi katmak için extra bir çabam olmadı sanki dokum uyuştu ve hiçbir yabancılık çekmeden güvenli bölgeye alındım.
ayşe, sena, dede, (enes o zamanlar yok), musab, tolunay, feyza, berna, esra, süleyman hiçbiri ama hiçbiri 11. sınıf hatıralarımda net olarak yok. uykudan vakit kalmamıştır diye yorumladım.
1 yıl su gibi geçip gitti inanılmaz bir şekilde ve o illet sene geldi. akademik kadın unvanı benden gideli baya olmuştu. son fizik sınavımdan kopya çekerek 25 alışımla da imzamı atmıştım. sevemiyorum ya gelemiyorum hırs ortamına. herkesin bambaşka yolları varken bir tane sistemin gelip yollarımızı birleştirmeye çalışmasına gelemiyorum. sene başında kendime light sayısalcı adını koydum yani fizik yapamayan sayısalcı. hala da sorguluyorum eşit ağırlık mı okusaydım diye ama o soru da cevapsız kalıyor. psikolojiye ilgiliyim ama günün sonuna birini iyileştirme arzusunda değil hayatımın kalitesini arttırma konusunda ilgiliyim. ekonomi okuyan arkadaşım var bir sorguladım "ekonomi mi okusak ya" diye çk o da değil bir sevemedim. e hukuk da değil. yalan yok hakim olmak istedim. anayasal zeminde otorite olmak çok havalı olurdu ama sanki bu yaklaşım pek uzun süre götürmez dedim. e meslek kalmadı. ama ama ama şu gönül bir anaokul öğretmenliği istedi bir de tarih okumak. resmen "siz bakmayın evli barklı olduğuna esas hikayesi uğur abladır" repliği gibi bir meslek seçimim oldu. e tıp da istemiyoruz kaldı mühendislik. E MAKİNE MÜHENDİSLİĞİ DE ÇK kaldı endüstri. ben çok güzel uyku mühendisi olur. endüstri mühendisiyim caanım yüksek lisansım uyku verimi üzerine bizzat deneyerek. ay nasip et ya rab!
neyseciğime yazın yalnızlıktan kurudum bi ara miraç falan aradı ilaç gibi gelmişti. bir aralar "of vallahi insana katlanamıyorum sevmiyorum insan falan" diyordum. şimdi insansız hava aracı teknolojisine bile karşı çıkacak cahillikteyim, öyle bir insansever durumdayım. heh bi de ali yazıyordu hep netlerini falan söylüyordu ilk başta "ne alaka ya" tepkisini vermiştim özel bir sohbetimiz yoktu yani ama sonra ona da alıştım.
12. sınıf era'ya geçmeden önce ufak bir parantez 11. sınıfta ufuk hoca okuldan ayrılmıştı ve okulda en sevdiğim öğretmenin gidişiyle benim içsel yas süreci başlamıştı. dersimize girmyor diye kimya dinlemiyordum. eğitim eğitim olalı böyle protesto görmemiştir. ama zaman geçtikçe unuttum. bir de erkan hoca hakikaten kafa biriydi aramıza espri kültürü bile vardı. canım hocam.
AY OKUL AÇILDI. nasıllllllll özlemişim arkadaşlarımı anlatamam.
"aman tanrım"lık bir şey olmadı açıldığında bir de nedenini bilmediğim bir burukluk, kırıklık vardı içimde. hala da anlamamışımdır nedenini. kendimce vloglar çekmeye başladım (ayyyy o kadar zevkli ki sanırım anılarımı kaybetmekten çok korkuyorum hep kayıt alltında olsun istiyorum) benim için terapi gibi bir aktivitedir kendisi. miraçla ceset kokulu minibüs serüvenlerimiz resullere katılmamızla son buldu ve ilk duraktan oturmak, minibüse kıyasla daha temiz bir toplu taşımada bulunmak gibi heyecanlarımız oldu. o test çözüyordu ben ise hayal kuruyordum günün geri kalan tüm saatlerinde olduğu gibi. yenimahalle yolunu severim, seveceğim. arkadaşlarımdan ötürü.
sınıfa enes gelmişti. benim için tamamen yabancı biriydi. tek sıfatı zeynep'in çantasını alıp kaçan çocuk olmasıydı. şu ansa hayatımda gördüğüm en tatlı kalpli ve delikanlı insanlardan biri. ve bir taş kağıt makas ustası. tolu baba var bi de aklıma gelen herkesi yazmaya çalışacağım. yazmanın sınırı yok. allah bahtını sesi gibi eylesin. türkü söylemeye başladığında benim terapi seansı başlıyor. toluyla ilgili en çok merak ettiğim şey 12F reunion'daki kız arkadaşı veya eşinin kim olacağı. benim de sorunum bu napabilirim gelecek hallerimizi merak etmeden yaşayamıyorum. dede'ye geleyimm. 11. sınıfta dedeyle konuşurken zeynep private'ine bizi atmıştı şaşkınlıktan. ben kendi ön yargılarımı aştıkça insanlar bana yaklaşıyor. bu senenin en keskin kazanımlarından biri buydu. yenimahalle yolundaki "antep" sohbetleriyle biraz konuşmaya başladık ve evdim ya. art niyet sezmediğim her insanı sevme kapasitem varmış. onu da bu sene fark ettim. süleyman<333 dünyanın değil evrenin en minnoş kalpli ve iyi insanı. anı dünyamda süleyman sayesinde yeni bir özellik açıldı. "başkasının yaptığı bir şeyi çekirdek anı olarak algılama" messssela süleyman art arda iki matematik sorusu yapınca içimde sarı ışık parlıyordu ters yüz'deki gibi ve beni tam ihtiyacım olan anlarda bilmeden çok güzel motive ediyordu. "awww" oluyordum. geldik musab'a. onun sınıfa geldiği gün benim ilk defa iyi olduğum resmen en manik halimi yaşadığım gündü o yüzden beni çok güzel tanıştık ama asıl tanışmamız benim tabiri caizse majöre döndüğüm, insanlara bir anda kurulduğum anlarda oldu haahsahs. dilerim enerjisi hep böyle olur. 1 gramını bile kaybetmez. çünkü benim baktığımda bile yorulduğum o enerjiyi o içinde nasıl taşıyor imrenerek bakıyorum. sıra resul'e geldi. üniveristede o kadar çok özleyeceğim ki inşallah onun gibi durum komedisi yapan birine denk gelirim. okuduğunda "benim gibisi gelmez kızım" tepkisini falan verir muhtemelen ahdjhjajdj. kaldırabileceğim şekilde bir egosu olmasını seviyorum sohbet devamlılığı sağlıyor. uzun süredir hobi olarak erkek düşmanlığı yapıyorum. ama gün geçtikçe azalıyor belki insan olan erkeklerle tanıştığımdandır. çünkü zaten yaşına göre olgun olan biriyim ve akıl yaşı 10 falan olan lise erkekleriyle değil sohbete girmek nefes almak bile benim sinirimi bozmama yetiyor (ilk migren deneyimimi erkeklere kurulup eve gelip sinirden ağlamamla yaşamıştım). resul'de hiç böyle bir şey görmediğim için arkadaşlığa yeşil ışık vermiştim. ve tabiki daha demin dediğim gibi art niyet sezmemiştim. tanıdıım en tahmmül edilebilir koç burcu bir de. bu detay önemli. çok anımız oldu ama bu yazıyı okuğumda tekrar hatırlamak istediğim 2 tane var. ilki 11. sınıfta resul ben ve miraç'ın okuldan bağcılar meydan'a kadar yürüdükten sonra ara sokakta yaklaşık 1-1.30 saat sohbet etmemiz. o zamanların en çekirdek anısıydı ÇÜNKÜ MİRAÇLA HAYATIMIZIN İLK OTOSTOBUNU ÇEKMİŞTİK. arkadaşlarımla beraber 0 kaygı 0 utanma 0 korku olduğumu öğrendiğim o gün. günümüz türkiye'si için gayet özgüvenli bir hareketti. ikincisi de 12. sınıfta çiğköfte partisinde resul kolonya sıkarken benim "sıkma" diyişimi duymamasından sonra "of YA yeter bıktım ya" diyip tuvalette ağlamamdı. dünyanın en non- elif öztütüncü olayıydı. garibim ayşem tuvaletten beni çıkarmaya çalışmıştı hahhdndjss. koridorda yürürken de "yeter ya kimseyi sevmicem resul'u de sevmicem bıktım" diyordum. bazen kınadığım ilgi manyaklığını yaşamak iyi geliyor. onra zaten barıştık? küsmemiştik de işte normale döndük.
ve ayşe. sadece bir gün önünde oturdum sonra nikahımız kalpte kıyıldı öyle bir olay. bi anda çay keyfi, simit keyfi, mandalina keyfi. bir sürü detay birikti. kastamonu geni midir bilmiyorum ama o da çok komik. yetmiyormuş gibi babası da çok komik hashsjdjndj. bizi babasının pilavcısında ağırlamıştı. dünyanın en eğlenceli dateiydi. bir de ilk defa gönül almayı denemiştim. süper kötü bir deneyimdi. daha önceden hiç gönül almadığım baya belli oluyordu. deneyimin baş kahramanları ben ve ayşe. ilk soslu döner deneyimimde de ayşeyle oldu. sempatik birisi. "her şeyin bir zamanı var" mottosunu aklıma getirerek geç tanıdığım için üzülmüyorum. yoktan anı var edebiliyoruz çünkü ajjsdnadjn.
elçin, zeynep, aslı üçlüsüne gelirsek. benle dörtlü oluyorruz. bence tam kıvam bir grup hiçbiriyle tam olarak çok sohbette olamazmışım gibi geliyor. ilk başta sevgimden emin değildim ama şimdi eminim o yüzden daha rahat anlayabiliyorum hislerimi. 12. sınıfta aslıyla çok etkileşimdeydik çünkü ben aynı kişi olduğumuzu düşünüyorum. bi cilt alt tonlarımız, favori renklerimiz falan farklıdır yani. yanında oversharelemekten korkmadığım insanlardan kendisi. gerçi bu gruba oversharelemeken hiç çekinmedim. yoldaki simitçiye sürdüğüm kapatıcının rengine kadar anlatacak bir dil ve anlatma isteği var. aa resul'un ennnnnnnn sevdiğim yöbü benden beter bir oversharingi olması. bilmiyorum kendisine sakladıkları vardır belki ama ben daha "neden" demeden bütün olayı bütün geçmişiyle anlatması beni o kadar rahatlatıyor ki. ben ne anlatsam az kalıyor. zeynep'e gelirsek anı defterine yazdığım her şey hala kelimesine kadar aynı. sadece çok yengeç biri. temmuz yengeci konusunda idmanlı olmasam donup kalcağım biri ama onund dışında "iyi ki tanımışım" listesine direkt girenlerde. ve elçin. hayatımın en ironik ve komik arkadaşlığı. çoğu konuda taban tabana zıt iki karakteriz. normal şartlarda bir elif öztütüncü şu an adını ağzına almazdı çünkü "çıkarlarıma uygun değil, uyuşmuyoruz" derdi ama bu sınııfın bana öğrettiği en güzel şey kalbe önem vermek galiba. kalbi çok güzel ne yapabilirim bir de çok büyük yani beynim bir süreden sonra sahiplendi. gördüğüm en organizatör insanı tanıdım bir de elçinle arkadaş olarak.
hafiften kapanışa geçeyim. 12. sınıfa kadar okuldan nefret ederdim. "yakıcam bu okulu" insanıydım ama bu ekosisteme dahil olunca haftasonu bitsin diye dua ettim. "sınıf'ımmm" diyerek bağrıma basabileceğim insanlarla hayatımı paylaşmak hoşuma gitmişti. küçük kek ve her daim yanımda taşıdığım mumlarla sevdiklerimi mutlu etmek benim sosyal pilimi dolduruyordu. polemiğe girmek bile güzeldi. cv'me otoriter bir insan olduğumu anlatmak için matematik dersinde "hocam niye bağrıyorsunuz ki?" ile başlayan konuşmayı ekleyeceğim hatta. HATTA HATTA mandıra filozofluğu bölümü yüksek lisansım için ödev yapmama bahanemi "hocam ya bugün kimya günüm değil" çıkışını yaparak söylediğimi yazacağım. bir yerden sonra anlamsız alkışlar bile batmamaya başladı. yapılan günler, saz-gitar saatleri, izlemesini daha eğlenceli bulduğum vampir köylü saatleri hepsinin gözümün önünden cıvıltıyla geçmesi biraz duygulandırıyor beni. hatta bu cıvıldamayı ilk duyduğum yer bağış kampanyamı yürüttüğüm o haftaydı. nazımın geçtiğini hissetmek, süleymanın tam para gözükün diye kartındaki 100 lirayı atması, kızlarla ders arasında kaçıncı olmuşum heyecanını yaşamak, umut'un (yapmasa da) yanıma gelip "nereye atıyoruz ben kahvedekilere söyleyeyim" demesi. o hafta bambaşkaydı.
12. sınıfı öğretmenlerimden bahsetmeden kapatmak beni çok nankör yapardı o yüzden dünyanın en "öğretmen sevici" insanı olarak (sevdiğim tüm öğretmenleri ölümüne savunma yeteneğine sahibim) başlıyorumm. 11. sınıfta "öcü" olarak gördüğüm nesrin hocam<3 sanırım melek. değilse de ben ilan ederim. niye herkes korkuyordu hala anlamış değilim en sevdiğim öğretmen tipine sahip. çok özlemiştim ortaokul matematik öğretmenimden sonra hiç denk gelememiştim. prensipli ama eğlenmesini de biliyor. o ve dr. biyoloji sayesinde beni akademik safe place ayt biyoloji olmuştu. bitkinin kökünü öğrenmek bile güzel geliyordu. ve asıl taht kurduğu nokta: atatürk. bir ara bir konuşma yapmıştı benim bütün milliyetçilik hormonları kabarmıştı. üzerine tartışma yapılması yasak biri benim için. sibel hocammm allah'ım böyle anne sıcaklığını hissettiren biri olamaz YA. bizi ciddiyete davet etme konuşmaları bile anne gibiydi. yumoşla yıkandığını düşünmekteyim. erkan hoca ahhsjdaj. en realist, kolpa, eforsuz komik insanı yazarken bile gülüyorum. "kuzum" diyişi o kadar işledi ki içime demediği her an boş hissediyorum. dövmelerini okumaya çalışmaktan ayt kimyayı saldığım zamanlar, ödevlerini ghostlamamı türlü bahanelerle anlattıtkan sonra "inandınız di mi?" bakışları. büyük bir insan. şeyhmus hoca da bence eforsuz komik biri. "elçin boş yapma" "dede sus" "oo ne yiyosunuz" diyişlerindeki mimikleri beni bitiriyordu. integrali 10 dakikada bitirmesi falan en büyük mü bilmiyorum ama çok büyük. bi de hatice hoca var bence okulun görüp görebileceği en kafa hoca. tam yarınlar yokmuşçasına dertleşilecek biri. bir görselciden fazlası. sistem karşısında en öğrenci dostu hoca diye düşünmekteyim.
nemrut suratla geldiğim bu liseye beni daha evcil daha sevebilir ve daha sevilebilir yapan insanları tanıyarak bitirdiğim için çok keyifliyim. sınava bir kere daha girilir. belki o dersler bir kere daha çalışılır belki de çalışılmaz. bilemiyorum. ama "o an bi daha yaşanmayacak" diyerek hatırladığımız anılar bir kere inşaa edilir. böyle diyenleri ilk defa şimdi anlıyorum. ters yüz evreninde olsaydık sarı mavi çekirdek anı kapsülünden bütün yaşadıklarım bir film şeridi gibi aktarılırdı galiba.
inanır mıınız ben bi bu kadar daha yazardım da yeter ehh yani.
iyi ki.
0 notes
balosuzmaskeler · 4 months
Note
Ya normalde yazmicaktim ama dayanamadım çünkü sana katılmıyorum bende kızım bu arada burdaki herkesin erkek olduğunu düşündüğüm için belirtmek istedim ben şuan uzak mesafe ilişkisi yaşıyorum ve ikinci senemizdeyiz biraz uzun yazicam çünkü anlatmak istiyorum bence yanlış düşünüyorsun benim daha önce uzak mesafe ilişkim de olmuştu ve ilk başta çok iyi olmasına rağmen sonra çok ilgisiz olmaya başladı ve güvensizlik de işin içine girince gerçekten kötü bitti ve bidaha uzak mesafe ilişkisi yaşamak istemedim yapmiycagima da kendime söz verdim sonra işte başka ilişkilerim de oldu neyse işte sonra şuan birlikte olduğum kişiyle tanıştık instagramdan üç ay falan konuştuk ama ben çok istemediğim için baya zorluk yaşattım ona ne zaman tam baglanicagimi anlasam konuşmayı kestim onu zorladım falan ama o bırakmadı beni bu aslında bi yandan çok mutlu ediyordu beni bi yandan da korkuyodum ya gerçekten baglanirsam tamamen sonra beni diğeri gibi bırakırsa diye neyse biz konuşmaya devam ettik 4. Ay buluştuk geldi o çok da güzel geçti ama tedirgindim ben yine kotu bi tecrübeden sonra çünkü hatta bi kaç ay konuştuktan sonra ki biz bu ilk buluşmadan sonra her hafta bulusuykduk ben yine ayrıldım hiç bi sebep yokken çünkü korktum çok ama o yine bırakmadı ve şu zamana kadar geldik seneye okulum bitiyor bizim de 3 bucuk sene olmuş olucak okulum bittiğinde ve eğer maddi olarak da bi sorun olmazsa evlilik için ilk adımları aticaz biz ilk buluştuğumuz zamandan sonra her hafta buluştuk genelde o geldi ben çok gidemedim okulumdan dolayı ama okul uzun aralara girdiğinde ya da sınav dönemi girdiğinde onun yanına gidiyodum ve baya vakit geçirmiş oluyorduk uzun şekilde ve işte şimdi de çok mutluyum yani bende hiç istememiştim hatta o da istemesin diye elimden geleni yaptım ama o vazgeçmedi bu durumdan anladı her seferinde beni ve buralara kadar geldik gerçekten çok güzel hissediyorum onunla olduğum için ve beni bu kadar mutlu ettiği için de gerçekten çok özel hissediyorum sana bu yüzden katilmamistim umarım yanlış anlamazsın beni çünkü asıl doğru güzel ilişki böyle olur illa yanyana olmana gerek yok sevince birbirini anlayınca cabalayinca özellikle erkekler cabalayinca tabiki :) çok güzel oluyor ve bence uzaktan daha da güzel oluyor umarım yeni yılda sende çok mutlu olacağın bir ilişki yaşarsın ve bence bu ilişki de böyle bi ilişki olur çünkü uzak mesafe olursa sonu bil ki evliliğe kadar gider eğer sende ciddi istiyorsan bence böyle olsun istemelisin sana şans diliyorum bu konuda kendine çok iyi bak görüşürüz
Selamlar önceliklee
Benim uzak mesafe iliskim oldu iki yıllık ben hala savunurum uzak mesafe olmaz diyenlerden hiç olmadım olmam da yas mesafe bunlar benim icin sayılardan ibaret seyler ben sadece uzak mesafe istemiyorum dedim çünkü hiçbir sevgilim okuldan falan olmadı ya uzak ya baska okul bu tarzdı bir şeyler yapmak istediğimde sevgilimle yapmak istiyorum yani eğer ailemin düsüncesi farklı olsa ben aynı evde yasamak bile isterim hatta bence insanlar evlenmeden bi hafta aynı evde yaşayıp değerlendirmeli çünkü insanlar evde bambaska birine dönüşebiliyor sevgi bazen her seyi halledemiyor bence cogu evlilik de zaten bu yüzden bitiyor evde anlaşamıyorlar ama normalde mükemmeller
Sizin adınıza cok sevindim cok mutlu olursunuz umarım benim kastettiğim şey haftada bir buluşulan uzak mesafe iliskisi değildi aslında yani ülkenin bi ucundan bi ucuna hatta dünyanın bi ucundan bi ucuna olan mesafeler yoksa ben yakın mesafe sevgilimle da haftada bir bulusuyordum bi ara o yüzden öyle düsünme cidden cook uzak olan mesafeleri düsün tabi dediğim gibi bu bana absürt gelmiyor şimdi izmir ege edebiyatı yaptırmayın banaa
1 note · View note
baglamabuyuleri · 1 year
Text
Bağlama büyüsü nedir ? nasıl yapılır ? Etkileri nelerdir ?
Bağlama büyüsü nedir ?
Bağlama büyüsü dünya üzerinde yapılan ilk ak büyü olarak literatüre geçmiş bir büyüdür. Harut ve marut adı verilen kanadı kırılmış melekler ya da düşmüş melekler olarak da bilinen meleklerin yer yüzüne inerek insanlara öğrettikleri ilk büyüdür. Burada ilk olarak kullanıldığı yer arası bozuk olan bir karı kocanın arasını düzeltmek için kullanılmıştır. Büyünün amacı birbirini seven insanlar arasında ki soğuklukları, küslükleri gidermek ve aralarında bulunan sevgi bağını kuvvetlendirerek bu bağın ömür boyu bozulmadan yaşanmasını sağlamaktır.
Bağlama büyüsü nasıl yapılır ?
Bu büyüyü yapmanın bir çok şekli ve yöntemi vardır. Bu yöntemler çalışacağınız medyumun dini, mezhebi, ırkı gibi etnik ve coğrafi faktörlere göre değişmektedir. Ben sizlere en çok kullanılan yöntemi anlatacağım. Günümüzde insanlar mahalle baskısı adı verilen olaydan ötürü utanıp sıkıldıkları için direk medyumların kapılarını çalmak istemezler.
Bunun yerine çağımızın en gelişmiş ve kullanımı en yaygın olan iletişim ağı olan interneti kullanırlar. İnternet üzerinden yaptıkları araştırmalar ile ulaştıkları medyumlara uzaktan bağlama büyüsü işlemi yaptırırlar. Bu büyü içinde istenilen bilgiler iki tarafında adı, soyadı, anne adı, doğum tarihi bilgileri ile birlikte kişilere ait fotoğraflar kullanılmaktadır. Alınan bilgiler ile ruhani varlıklar üzerinden kişilerin bilinçaltlarına hükmetmek suretiyle bu işlem yapılmaktadır. Bunun yanı sıra bir çok farkl�� yöntemle de bağlama büyüsü yapılmaktadır. Bunları makalemizin ilerleyen satırlarında göreceksiniz.
Bağlama büyüsü kaç günde etki eder ?
Yapan medyumun tecrübesine ve kullandığı büyü çeşidine göre değişiklik gösteren bir durumdur. Süre olarak vermek gerekirse minimum 5 gün ile maksimum 14 gün arasında değişen sürelerde etkileri görülmektedir.
Bağlama büyüsünün etkileri nelerdir ?
Bu etkiler kişinin bilinçaltını hükmetmek suretiyle görülen etkilerdir. Kişini sürekli karşı tarafı düşünmesi, rüyalarında bu kişiyi görmesi, gün içinde kulaklarında bu kişinin sesinin çınlaması, ilerleyen safhalarda baktığı her yerde bu kişiyi görmesi, kişi bekar ise evlenmek istemesi gibi etkilerin yanı sıra kişinin asosyal bir hale gelmesi, içine kapanması, iştahtan kesilmesi gibi etkileri de vardır. nadir de olsa bünyesi zayıf kişilerde fiziksel etki olarak mide bulantısı, baş dönmesi, zayıflama, gibi etkiler görülebilir.
Bağlama büyüsü bozulabilir mi ?
Büyüler ak ve kara büyüler olarak ikiye ayrılmaktadır. Birbirinin zıttı olan bu büyüler birbirlerini bozmak için kullanılan yöntemlerdir. Bağlama büyüsünü bozmak içinde kara büyü sınıfında olan soğutma büyüsü kullanılarak bu büyü bozulabilir. Tecrübeli bir medyum en fazla büyünün bozulmasını geciktirmek adına bir koruma yaparak işi zorlaştırabilir. Bunun dışında dünya üzerinde bozulmayacak bir büyü olmadığını belirtmek isterim.
Bağlama büyüsünün zararı var mı ?
Ak büyüler genel anlamda zararı olmayan işlemlerdir. Sadece yanlış yapılan büyüler ak büyü dahi olsa kişiye zarar verebilir. Bunun sebebi ruhani varlıkları davet ettikten sonra onlara hükmetme yeteneği olmayan insanların kendi başlarına bu büyüyü evde denemelerinden ötürü olmaktadır. Bunun dışında bu büyülerin kişilere doğrudan ya da dolayı yoldan bir zararı olmaz. yeter ki bu işlemi evde kendi başınıza denemeyin
Bağlama büyüsünü kimler yapabilir ?
İşin ehli, yeterli tecrübeye sahip, daha önce bir çok kez bu işlemi yapmış, duru görü yeteneği sahibi, büyü konusunda ihtisas yapmış her medyum tarafından rahatlıkla yapılabilecek bir işlemdir. Burada önemli olan şey çalışacağınız medyumu iyi seçmek olacaktır.
Bağlama büyüsünün fiyatı nedir ?
Bu soru için kesin ve net bir cevap vermek pek akıllıca değildir. Çünkü büyüler belirli ritüeller üzerinden çeşitli malzemeler kullanılarak yapılan işlemlerdir. İşlemlerde kullanılan malzemeler ise büyüyü yapacak kişinin kullandığı yönteme göre farklılık göstermektedir. Bu yüzden bir medyumun yaptığı işlemde kullandığı malzeme ve işlem için harcamış olduğu zaman fiyat konusunda belirleyici unsurlardır. A medyumu bu işlem için 1500 lira isterken B medyumu aynı iş için 5000 lira isteyebilir. Kaliteyi ucuza satın alamazsınız…
Kaç çeşit bağlama büyüsü vardır ?
Bu büyü birden fazla yöntemle yapılabilmektedir. Bu yöntemler işlemi yapan medyumun kullandığı ritüele göre farklılık gösterir.
İp ile bağlama büyüsü
Nohut ile bağlama büyüsü
Fotoğraf ile yapılan bağlama büyüsü
Kalem ve kağıtla yapılan bağlama büyüsü
Mumla yapılan bağlama büyüsü
Uzaktan yapılan (ruhaniler) bağlama büyüsü
Kaşık ile yapılan bağlama büyüsü
daha sayılabilecek bir çok bağlama büyüsü çeşidi vardır. Burada yazmış olduklarım sizler tarafından en çok bilinen yöntemlerdir.
0 notes
vadimedya · 1 year
Link
0 notes
falcibaba · 2 years
Text
Pişman Etme Büyüsü 2022
Tumblr media
Pişman etme büyüsü, kişilerin pişman olmasında etkili olan büyülerden biridir. İnsanlar genellikle yaptıkları hataları kabullenmek istemezler. Bu nedenle de hatasını kabul edip özür dileyebilen insan sayısı çok azdır. Sevgili olsun arkadaş olsun bu durum değişmez. Bazen hiç hak etmediğimiz durumları bize yaşatan insanın pişman olmasını isteriz. Deyim yerindeyse köpek gibi bana yalvarsın düşüncesine girebiliriz. Bunu normal yollarla yapamadığımızda pişman etme büyüsü başvuracağımız yollardan bir tanesidir. Genellikle sevgililer ve eşler için kullanılan bu büyü aile ya da arkadaşa da yaptırılabilir. Burada düşünülmesi gereken en önemli unsur karşı tarafın gerçekten pişman olmasını istediğinize emin olmaktır. Büyü sonrasında sizi terk eden, size karşı bir hata yapan kişi eskisinden çok daha büyük bir sadakat ve sevgiyle geri döner. Bu nedenle sonradan sıkılacağınız bir işlemi yaptırmak hem para kaybı hem de psikolojik yorgunluk demektir.
Tumblr media
Pişman Etme Büyüsü
Bu Büyü Nasıl Yapılır?
- Büyünün yapılış sürecinde belli dua ve tılsımlar kullanılır. Çalışılan hoca dua ve tılsımlı sözcükleri okunacak süre ve sayıya tabi olarak okur. - Pişman etme büyüsü yapılışı tek taraflıdır. Sadece pişman edilecek kişiye yapılacağından dolayı ona ait eşya ve fotoğraflar istenir. - Uzaktan yapılan pişman etme büyüsünde doğum tarihi, anne adı kişinin adı ve fotoğrafı yeterlidir. - Kişiye ulaşabiliyorsanız yapılan işlemi yedirerek büyünün daha etkili olmasını ve kısa sürede tutmasını sağlayabilirsiniz. - Kişiye ait tırnak, saç, meni, kan gibi materyaller de işlem yapılırken hocanın isteyebileceği malzemelerdendir. - Çalışma uzaktan yapılıyorsa kişiye öteki alemden bir varlık gönderilir. Gönderilen varlık kişinin bilinç altına etki ederek size karşı içinde bir pişmanlığın oluşmasını sağlar. - Büyü bir şey yedirilerek ya da içirilerek yapılıyorsa kişi büyülenmiş malzemeyi yediği andan itibaren içinde size karşı büyük bir sevgi oluşmaya başlar. Yaptığı tüm hatalardan pişman olur. - Öteki alemlerden varlıklarla anlaşma yapmak için adak kesilir. Bunun yanında ruhani varlığı davet etmek için çok etkili pişman etme büyüsü ritüeli uygulanır. - Mum, farklı bitkiler, kireç tozu, birkaç değerli taş ve altın tozu Davet sırasında kullanılan malzemelerdendir. Büyü Belirtileri Pişman etme büyüsü belirtileri nelerdir sorusuyla sıklıkla karşılaşıyoruz. Aslında aşık etme büyüsüne yakın belirtileri olan büyünün minimal farklarının olduğu görülüyor. - Büyü etkisindeki kişi geçmişte yaptığı tüm hatalarla yüzleşir. Büyü yaptıran kişiye karşı sevgisi hat safhadadır. - Affedilmek için adeta peşinde pervane olur. Bu büyüyü yaptırarak intikam almak istediğiniz bir kişinin ayaklarınıza kapanmasını sağlayabilirsiniz. - Kişi büyüyü yaptıranla görüşebilmek için her yolu dener. Gerekirse onu adım adım takip ederek her yerde karşısına çıkmaya çalışır. - Büyü etkisindeki kişi karşı tarafı göremediğinde hayata küser. Diğer her şey onun için anlamsızdır. - Kişide aşırı öfke nöbetleri, sık sık mide bulantısı görülür. - Çok etkili pişman etme büyüsü etkisindeki kişi zaman zaman karşı tarafa yaptığı haksızlıkları hatırlayıp ağlama nöbetleri geçirebilir. Yaşadığı acının haddi hesabı yoktur. - Kişi dini unsurların olduğu yerde çok fazla kalamaz. Öyle ki yanında okunan dini kitaplar olduğunda saldırganlaşabilir. - Kişi rüyalarında yaptığı hataları tekrar tekrar görür. Bu da karşısındakine duyduğu sevgiyi artırır. - Kişinin hayatında biri varsa tamamen şansını kaybetmiş demektir. Onun için sıradan bir insan kadar bile değeri olmaz. Büyü Ne Kadar Sürede Tutar? En etkili pişman etme büyüsü tutma süreci işleme başlamadan medyuma olay örgüsünü ne kadar açık anlatıldığına göre değişir. Hoca sizi dinledikten sonra uygulayacağı yöntemi seçer. Bu genelde en çabuk ve en fazla tesir eden uygulama olur. Sabredip beklediğinizde kesin sonuca ulaşırsınız. Karşınızdaki kişinin yalvarışlarını görmek için sabırlı olmaya değer değil mi? Büyü Nasıl Bozulur? Eski sevgilisi, eşi ya da nişanlısı hayatınızdaki kişiye pişman etme büyüsü yaptırabilir. Böyle bir durum yaşandığında onu tamamen kaybetmeye mahkumsunuz. Eğer hayatınızdaki kişiyle her şey yolunda giderken bir anda değiştiğini görüyorsanız derhal ilmi gücü yeterli bir hocadan yardım almanızı öneririz. Hoca gerekli dualar ve tılsımlı sözcüklerle büyüyü en kısa sürede bozacaktır. Büyü yaptırmak için güvenilir medyum kategorisinde kalmayı yıllardır başaran Yasin Hoca pişman etme büyüsü yapımı ve bozumu için danışanlarına hizmet etmekten gurur duyar. İnsanların sorunlarının çözülmesini paradan daha fazla önemsediğinden sıklıkla tercih edilen güvenilir medyum hocamız danışanlarıyla sürekli iletişimde kalır. Ayrıntılı bilgi için kendisine internet adresindeki iletişim adreslerini kullanarak ulaşabilirsiniz. Read the full article
0 notes
nsmsa · 2 years
Text
her şey çok tuhaf. her sey tersine dondu. düz muydu, düz neydi ondan bile emin değilim aslında.
ben selimiyedeyim. ne uzak ne de yakın. 
ama deniz bu. bakıyorsun, deridni de tasanı da ona sunuyorsun, olmadı gunese. goklere. içinden taşıyor soruların. yıldızlara değiyor ve sonra bulut oluyor zamanla, sana yuzune dokunması ise kim bilir ne zaman...
evet buradayım, bu beni ne kadar kötü bir insan yapar biliyorum ancak insan kendiyle beraber düşüncelerini de getiriyormuş. iyi mi kötü mü bilmiyorum. niyetim biraz daha uzaktan bakmaktı aslında. çok yakından baktığım için mi tam göremiyordum acaba? kaybolmuş hissediyorum, bu halde ne senin ne de kendi adıma doğru düşünebilirim, konuşamam bile. zaten konuşamadım ve dusunemedim bile. elimde olmayan seylere agladım, alınmaya alındığım için... aglamaya ise yerim, göz yaşım kalmadı. 
zihnimde seninle konuşmaktan, sana cevap vermekten yoruldum. bir sevgi anlayışım var ki sana ifade edemiyor, ifade etmenin lüzümsuzlugunu da açıkçası sıklıkla düşünüyorum. 
halen daha fikrim sabit. sevgi gözle görülür bir yogunlukta olabilir ve kişiler tarafından hissedilmelidir.
sen ki bunu yuzeysel çabalarla taçlandırma niyetindesin. niyet de değil bu şarttasın. ben ise bu şartın dışında, eksikli biriyim sence. 
işte burada ayrışıyoruz. bir ayrışma ki beni çok yaralayan, bana cok ayıp edilen. senin için rahat etsin ve sen huzurla dolasın diye.. ne sorular ne konular. ne gerek vardı? ayıp değil mi bana, iletişimimize ve bu işe? ben sana ayıp etmedim. seni yormadım ve uzmedim. bilerek kırıcı olmadım bilerek söz vermekteb kaçınmadım, sevgimi hesaplı sermedim. 
üstelik de senin için nasıl da rahat etmez benimle hala? hayır bu hırs değil, o yuzden ip sende, dümen sende. ne istersen yap. ben yorudum ve de gucendim. kimseye guvenmediğim dünyada kendimi tumuyle teslim etmek isterdim sana. ve bunu diledim de. kabul etmedin. istemedin. bu senin arzunun altında bir standarttı. bir standart ki.. üzerine neler demek istediğim. demem, diyemem. cunku sen kendinle oyle ozdeslestirmişsin ki ne diyebilirim.
sadece dileyebilirim, benim seni sevdiğim ilgi, alaka, sabır ve düşkünlükle sevimeyi.
ben seni guzel sevdim MSA. seni nasıl sevdiğimle gurur duyuyorum. taa buradan. bu saatte, bu yalnızlıkla. 
dilerim hayalini kurdugun standadı bulur ve çok sevilirsin. ancak biliyorum boyle sevilemezsin. olmaz cunku. kaç kişi ile olabilir ki?
0 notes
huseyinerol3453 · 2 years
Photo
Tumblr media
Dostlar ırmak gibidir Kiminin suyu az, kiminin çok, Kiminde elleriniz ıslanır yalnızca Kiminde ruhunuz yıkanır boydan boya, İnsanlar vardır; üstü nilüferlerle kaplı, Bulanık bir göl gibi... Ne kadar uğraşsanız görünmez dibi. Uzaktan görünüşü çekici, aldatıcı, İçine daldığınızda ne kadar yanıltıcı... . Ne zaman ne geleceğini bilemezsiniz; Sokulmaktan korkarsınız, güvenemezsiniz! İnsanlar vardır; derin bir okyanus... İlk anda ürkütür, korkutur sizi. Derinliklerinde saklıdır gizi, Daldıkça anlarsınız, daldıkça tanırsınız; Yanında kendinizi içi boş sanırsınız. İnsanlar vardır, coşkun bir akarsu... Yaklaşmaya gelmez, alır sürükler. Tutunacak yer göstermez beyaz köpükler! Ne zaman nerede bırakacağı belli olmaz; Bu tip insanla bir ömür dolmaz. İnsanlar vardır; sakin akan bir dere... İnsanı rahatlatır, huzur verir gönüllere. Yanında olmak başlı başına bir mutluluk. Sesinde, görüntüsünde tatlı bir durgunluk. İnsanlar vardır; çeşit çeşit, tip tip. Her biri başka bir karaktere sahip. Görmeli, incelemeli, doğruyu bulmalı. Her şeyden önemlisi insan, insan olmalı... İnsanlar vardır; berrak, pırıl pırıl bir deniz. Boşa gitmez ne kadar güvenseniz. Dibini görürsünüz her şey meydanda. Korkmadan dalarsınız, sizi sarar bir anda. İçi dışı birdir çekinme ondan. Her sözü içtendir, her davranışı candan... CAN YÜCEL Dilerim her şey gönlümüzce, kardeşçe, Hakça, sağlıklı, başarılı, tüm sevdiklerimizle birlikte, barış, refah ve güven içinde, sevgi ve huzur dolu olsun. Amin inşaAllah. En içten dileklerimle selam, sevgi, saygı ve dua ile. https://www.instagram.com/p/CdjbwWfqa5x/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
ucanhemss · 3 years
Text
Tumblr media
Bazen bitmiyor.
7 notes · View notes