Bu olay İslam tarihinde şöyle geçer: Halife Mutasım döneminde Rum valisi yağmaladığı Müslüman kasabalarından birinde Müslüman bir kadını esir alır. Kadına işkence ederlerken kadın "Va Mutasımah! Neredesin Mutasım!" şeklinde bağırır.
Bunun üzerine Rum valisi dalga geçerek kadına: “Tabi, Mu’tasım beyaz atlı ordularıyla şimdi gelir ve seni kurtarır” der. Bu haber hilafet sarayına ulaştığında Mutasım sevdiği bir içeceği yudumluyordur. Haberi öğrenince: “O kadını esaretten kurtarmadan, bana yeme içme yok!” der.
Rum valisinin söylediği gibi büyük bir süvari birliği hazırlar ve kendisi bu orduya komutanlık eder. Halife Mutasım Billah şehri fetheder ve Rum valisini öldürür, kendisine haykıran kadının elinin bağlarını çözer, onu tutsaklıktan kurtarır.
Mescid-i Aksa her Ramazan kadınların ümmete çağrılarıyla yankılanıyor...
“Cahil bir toplum, özgür bırakılıp kendine seçim hakkı verilse dahi, hiçbir zaman özgür bir seçim yapamaz. Sadece seçim yaptığını zanneder. Cahil toplumla seçim yapmak, okuma yazma bilmeyen adama hangi kitabı okuyacağını sormak kadar ahmaklıktır. Böyle bir seçimle iktidara gelenler, düzenledikleri tiyatro ile halkın egemenliğini çalan zalim ve madrabaz hainlerdir.”
İmâm Gazâlî, İhyâ-u Ulûmi'd-Dîn’de şöyle der:"Bir kimse, bilmediği konularda Allah rızası için susarsa, bilerek konuşan kimsenin alacağı sevaptan daha az almış olmaz. Çünkü bilmediğini itiraf etmek, nefse daha ağır gelir."
Bugün ölseniz, yarınki namazın hesabını Allah sizden sorar mı? dedi. Hayır, dediler. Ha işte öylece siz de ondan, yarınki rızkınızı bugünden istemeyin!.
Ey kimsesiz, garib, bîçare hasta! Hastalığınla beraber kimsesizlik ve gurbet, sana karşı en katı kalpleri rikkate getirirse ve nazar-ı şefkati celbederse; acaba Kur’an’ın bütün surelerinin başlarında kendini Rahmanu’r-Rahîm sıfatıyla bize takdim eden ve bir lem’a-i şefkatiyle umum yavrulara karşı umum valideleri, o hârika şefkatiyle terbiye ettiren ve her baharda bir cilve-i rahmetiyle zemin yüzünü nimetlerle dolduran ve ebedî bir hayattaki cennet, bütün mehasiniyle bir cilve-i rahmeti olan senin Hâlık-ı Rahîm’ine iman ile intisabın ve onu tanıyıp hastalığın lisan-ı acziyle niyazın, elbette senin bu gurbetteki kimsesizlik hastalığın, her şeye bedel onun nazar-ı rahmetini sana celbeder. Madem o var, sana bakar, sana her şey var.
Asıl gurbette, kimsesizlikte kalan odur ki iman ve teslimiyetle ona intisap etmesin veya intisabına ehemmiyet vermesin.
Küçük bir not. Çekimdeki müzik bize ait deyil Resim çeken çok olunca kimseye bir şey diyemiyorsun. Halbuki ki doğanın sesi ne kadar güzel.
"Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Sizin için en çok küçük şirkten endişe ediyorum."
'Ey
Allah'ın Rasulü! Küçük şirk de ne oluyor?' diye sorduklarında:
"Riyadır" karşılığını verdi ve şöyle devam etti:
"Allah kıyamet
gününde herkes amellerinin karşılığını alacağı sırada
riyakarlara:
"Dünyadayken amellerinizi kime göstermek için
yaptıysanız onların yanına gidin, bakalım yanlarında bu
amellere bir kar��ılık bulacak mısınız!" buyurdu."
Allah’ım! Bana öğrettiğin ilim ile beni faydalandır, bana fayda verecek ilmi bana öğret ve benim ilmimi artır. Her hâl üzere Allah’a hamd olsun. Cehennem ehlinin hâlinden Allah’a sığınırım.”
güzelce sabretmektir. Sizin bu anlattıklarınız karşısında yardımına müracaat edilecek sadece Allah var.” (Yûsuf, 12/18) demesi; sabr-ı cemîl ile sabretmesi.
. إِنَّمَا أَشْكُو بَثِّي وَحُزْنِي إِلَى اللهِ
“Ben, bütün dertlerimi, keder ve hüznümü Allah’a arz ediyor, O’na şikâyette bulunuyorum.” diyerek halini Allah’a arz etmesi
“Bu arada, önderler içinde Eyyûb’u da an, hatırla. Hani O, ‘Rabbim, bu dert bana iyice dokundu (ve Sana gerektiği gibi ibadet edemez hale geldim). Sen, Merhametlilerin En Merhametlisisin!’ diye yalvarmıştı.” (Enbiyâ, 21/83) buyurulduğu gibi,
Musab bin Umeyr, İslam peygamberi Hz. Muhammed'in sahabesi ve İslam'ın ilk dönemlerinde önemli bir rol oynayan bir kişidir. Musab bin Umeyr'in naklettiği hadisler, İslam'ın temel prensipleri ve pratikleri hakkında önemli bilgiler içerir. İşte Musab bin Umeyr'in naklettiği hadislerden bazı örnekler:
"Allah'ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Allah'ı bir şekilde zikredin, sizi de O zikredecektir." (Buhari)
"Allah'ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Size iki şey bırakıyorum, onlara sımsıkı sarıldığınız sürece sapıtmazsınız: Allah'ın Kitabı ve Benim Sünnetim." (Müslim)
"Allah'ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Kim bir Müslümanın kusurunu örterse, Allah da onun kusurunu örter." (Buhari)
"Allah'ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: "En iyi Müslüman, insanların yararına olanlardır." (Tirmizi)
"Allah'ın Resulü (s.a.v.) şöyle buyurdu: "Müminler birbirlerini sevmede, birbirlerine merhamet etmede ve birbirlerine yardım etmede bir vücuda benzerler. Vücudun bir parçası ağrıdığında bütün vücut da onunla birlikte ağrır." (Müslim)
Bu hadisler, İslam'ın temel öğretilerini ve pratiklerini öğrenmek için önemli bir kaynak olarak kullanılabilirler.
Üstad, talebeleriyle birlikte ders mütalaa ediyorlarmış. Ben de iştirak ettim. Ders bittikten sonra: “Efendim, Kütahya’dan sizi ziyarete geldim.”dedim. Hoca Efendi:
“—Kardeşim, eserleri temin edip okusanız daha fazla fayda temin edersiniz” dedi.
Kendisine hediye olarak getirmiş olduğum üzerinde Kur’an hattıyla İhlâs Suresi yazılı olan kâğıda sarılı bir çini tabağı uzatarak:
“—Efendim, bu hediyeyi de size getirmiştim, dedim.Eline aldı, ambalajını açtı. “Maşallah, ne kadar da göz nuru dökülmüş.”diyerek takdir etti
ve dedi ki:“
-Kardeşim, senden bu hediyeyi alsam,benim yeryüzünde ne dikili bir ağacım ne de çakılı bir çivim var, bunu nereye asayım.Amma senin bu hediyen reddedilmez, ben bunu kabul edeyim. Artık bu benim malımdır, tekrar sana hediye etmiş olayım.”dedi.
Kim bizim bu dinimizde ondan olmayan bir şey ortaya çıkarırsa, o şey kabul edilmez.
”Bidatlardan sakınmak hakkında ayet ve hadisler.
BİDATLARDAN SAKINMAK İLE İLGİLİ AYETLER
1. “Gerçeğin ötesinde sapıklıktan başka ne var ki?” (Yûnus sûresi, 32)
Bu âyet-i kerîme, hak ile dalâlet arasında bir bağ olmadığını ortaya koymaktadır. Haktan ayrılan mutlaka dalâlete düşer, sapıklık batağına saplanır. Allah’dan başka rab arayan, bâtıl yollara dalar, uydurma ilahlara inanır, tevhid akidesinden ayrılarak şirke sapar.
Gerçeği gören, bilen ve tanıyan kimse, nasıl olur da sapıklığa değer verip onu tercih eder? İnsana yakışan hakkın yanında ve hakta olmaktır. Her çeşit bid’at ve temeli dine dayanmayan, sonradan uydurulmuş her şey sapıklıktır. Sapıklığın her türü reddedilmiştir, makbul değildir.
2. “Biz kitapta hiçbir şeyi eksik bırakmadık.” (En’âm sûresi, 38)