Bu olay İslam tarihinde şöyle geçer: Halife Mutasım döneminde Rum valisi yağmaladığı Müslüman kasabalarından birinde Müslüman bir kadını esir alır. Kadına işkence ederlerken kadın "Va Mutasımah! Neredesin Mutasım!" şeklinde bağırır.
Bunun üzerine Rum valisi dalga geçerek kadına: “Tabi, Mu’tasım beyaz atlı ordularıyla şimdi gelir ve seni kurtarır” der. Bu haber hilafet sarayına ulaştığında Mutasım sevdiği bir içeceği yudumluyordur. Haberi öğrenince: “O kadını esaretten kurtarmadan, bana yeme içme yok!” der.
Rum valisinin söylediği gibi büyük bir süvari birliği hazırlar ve kendisi bu orduya komutanlık eder. Halife Mutasım Billah şehri fetheder ve Rum valisini öldürür, kendisine haykıran kadının elinin bağlarını çözer, onu tutsaklıktan kurtarır.
Mescid-i Aksa her Ramazan kadınların ümmete çağrılarıyla yankılanıyor...
"Bilesiniz ki göklerin de yerin de hükümranlığı Allah’ındır. Yaşatan O’dur, öldüren O’dur. Allah’tan başka sizin için ne bir dost ne bir yardımcı vardır."
“Lâ İlâhe İllâ Ente Sübhâneke İnnî Kûntû Mine'z-zâlimîn...”
Yunus Peygamber.
'Senden (Allah'tan) başka ilah olacak yoktur, Sen her türlü noksanlıklardan ve ortaklıktan berisin. Şüphesiz ben (Hz. Yunus) kendine yazık eden kimselerden oldum.
İmam Gazâlî rahmetullahi aleyh, tevbe hakkında şunları söyler:
Tevbenin evveli Allah'ı bilme ve iman nurudur. Bu nur ortaya çıkınca günahın bir zehir olduğu görülür. Bu zehirden çok yediğini öğrenen kimsenin içine mutlaka korku düşer. Bu durum tıpkı bir kimsenin zehir yediğinin farkına varıp da bundan dolayı pişmanlık duyması, üzülmesi, korkması gibidir. Bu korku sebebiyle ilaç ve tedavi yoluna başvurur. Günah zehrini içmiş kişi de aynı şekilde pişman olur ve içine bir korku ateşi düşer. Böylece başından geçenleri düzeltmeye ve gelecekte bir daha yapmamaya azmeder. Bütün hareket ve davranışları değişmeye başlar. Daha önce bütün işi yemek, uyku, gafletken, artık hali üzüntü, hasret ve pişmanlık olur.
Beyhaki (rahmetullahi aleyh)'nin rivayet eylediği hadisi şerifte Peygamberimiz sallallâhu Aleyhi ve Sellem hazretleri buyurmuşlar ki: "Kişiye tenha bir yerde oturma ve günahlarını anma ve onlardan Allah'a tövbe ve istiğfar eylemeye tahsis edilmiş birtakım toplantıları, meclisleri, zamanları olması yaraşır, yakışık alır, doğru olur."
Bu bize günlük hayatımızı programlama hususunda Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretlerinin vermiş olduğu mühim bir işarettir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem hazretleri günümüzün bir zamanını Allah'ın zikrine ayırmamızı istiyor. Kendi günahlarımızı düşünmeye, tefekküre yönelmemizi ve onlardan tevbe ve istiğfar eylememizi istiyor. Bunu herkesin yanında değil tenha bir yerde, kendi kendini iyice duyup, dinleyip, düşünebileceği bir yerde yapmasını istiyor Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem.
"İleride tövbe ederim diye günaha devam edenler, daha yaşarız ümidiyle tövbeyi geciktirenler, hatta Allah Teâlâ'nın azâbını düşünmeyip rahmetini ümit ederek tövbe etmeyenler, çok büyük gaflet ve felâket içindedirler."