Tumgik
#kuşbakışı
turkkusu · 2 years
Photo
Tumblr media
HER #FESTİVAL BİR DÜNYADIR ama her dünya bir festival değildir. Bu sıradışı görseller #fotoistanbul yarışması finalistlerinden fotoğraf sanatçısı sevgili Hasan Urey‘e ait. Büyük bir cömertlikle bizimle paylaştı. Bir kuşun gözü ile tam anlamıyla #kuşbakışı #istanbulfestivali de diyebiliriz. Havadan bakamayacaksınız gelip görmenizi öneririm... (at Yenikapı, Istanbul, Turkey) https://www.instagram.com/p/CgRBUYbLuvE/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
nevzatboyraz44 · 7 months
Text
Adana, Türkiye 🇹🇷
44 notes · View notes
nebez · 4 months
Text
Güney Afrika‘daki sınıfsal eşitsizliği gözler önüne koyan kuşbakışı görsel.
Tumblr media
92 notes · View notes
sillagen · 3 months
Text
Bir gün erkek kardeşim ile hastaneye gittik. Sabahın nurunda hastanede in cin top oynuyor. Sıra kapmak için bir yandan da nerde gideceğimiz bu poliklinik diye ararken iki tane kadının yanında geçiyordum koridor gibi yerde. Doktor mu? Hemşire mi? bilmiyorum o sıra ölüm haberi verdi. O sıra yanından geçip gittiğimiz hayatlardan hiç haberimiz olmuyor ya. Benim derdim başka bir şey onun başka demistim. Milyonlarca insana kuşbakışı baktirmisti o durum.
21 notes · View notes
lanausee44 · 11 months
Text
Tumblr media
Orson Welles, hayatı boyunca, henüz çocukken yüksek sesle okuduğu Shakespeare'in etkisinde kalmıştır. Onun bir olaya veya bir duruma kuşbakışı bakma yeteneği, yalnızlık üzerine her bir kelimesi bütün dünyayı sorgulayan, zaman ve mekân kavramlarının silinip gittiği kozmopolit, felsefi ve ahlâki diyaloglar yazma yeteneği kimsede yoktur.
Hayatımın Filmleri, François Truffaut...
73 notes · View notes
siir-defterim · 1 month
Text
Dün gece rüyamı gezdirdim sana
Tutup elinden
Kurulmakta olan bu yapıya çıktık
İskelelerden geçip
Kirişlerden tuğlalardan atlayarak
Merdivenlerden duvarlardan
Onbirinci kattaymışız
Birden bir erik ağacındasın sen
Kucağıma alıp indiriyorum dallardan
Kuştan hafifsin
Benimse hiç ağırlığım yok
Çok daha yükselecek bu yapı diyorum
Dahaca olmayan katları gösteriyorum
Bak onbeşinci yirminci kat
Bulutlara yükseliyoruz
Saatine bakıyorsun
Gitmek istediğini sezinliyorum
Seni kandırmak için diller döküyorum
Rüyamın her yerini gezmedin ki daha
Sonra kuşbakışı gösteriyorum
Şurda havuzumuz olacak
Kıyısında incir ağacı dut ağacı
Gölgesinde ikimiz
Rüyada bile sürmez ki mutluluğum
Başlamasıyla biter
İşte yatağımız yastığımız bulutlardan
Rüyamın en güzel yerini gezdirecekken
Uyanıyorum birden
Sen kimbilir nerelerdeydin
Ben o rüyada seni yaşıyorken
Tumblr media
7 notes · View notes
ysfogzdgrz51 · 1 year
Text
Artık biri var demiyorum soranlara öldü diyorum kısaca.Senden kalan birşey yok artık elimde.Gömdüm senle olan herşeyi.Hani eskimiş bir resim vardıya elimde bugün onuda attım ateşe.Şimdi kuşbakışı bakıyorum koca şehre ha yalnız degilim.Artık mücadelem var dik duruşum ve kalemim var.Sitemlerimi yazıyorum geçmişe dair.Merak etme senle ilgili birşey yazmıyorum istesemde yazamam.Gömülmüş hatıraların dili olmaz.Kararmış bir kac hayalin bile artık degeri kalmadı bende.Resmini çizemiyorum gökyüzüne.Unuttum artık vefasız yüregini.Artık bakmıyorum o gözlere.Adı yeşil olsa siyah olsa ne farkeder artık.Üstüne koskaca bir çizgi çektim.Unuttum unutamam dedigim sana dair ne varsa...
Tumblr media
51 notes · View notes
guzyazi · 9 months
Text
kuşadası'ndan çıkarken kafamı çevirip şöyle bir şehre baktım. zaten izmir istikametinden çıkıyorsanız şehir kuşbakışı. önüme döndüğümde katıla katıla ağladım. herkesi sığdırdın da bir ben mi gibi birtakım arabesklikler işte.
9 notes · View notes
beyinsiz-filozof · 8 months
Text
İnsan yaptığı şeylere bazen kuşbakışı bakabilmeli aksi halde sadece tek başıma utanıyorum
2 notes · View notes
Text
Buçuk
Ah şu acıyan kalbimin tahterevalliye binişi! Nasıl da seviyor hortlak geçmişini, her gecenin o gecelere makas attığı öksüzlükte saat hep acıya kin, hatıralara nefret buçuk. Ah şu acıyan kalbimin belirsizliği bir türlü itemeyişi! Yutkunması nasıl da zor boğazımın mühürlü durağında, otobüsü hep kahkahaya bir dakika kala kaçırıyor. Ben, beni anlatmakla yükümlü; ben, bana suskunlukta hükümlüyüm.
Ah! Şu acıyan kalbimin dönme dolaptan bir türlü inemeyişi! Balonlara hasret, uçurtmalara hep uzaktan bakışı… Nasıl da seviyor kendine acımayı, her günün sabahında kendine dikiş attığı sancılarda saati hep muallaklara kin, haftalara bilinmezliği buçuk.
Ah şu acıyan ayağımın nasırlarıyla yürümeye çalışışı! Koşmalara hasret, adımlara korkak ve hep kendine basışı… Nasıl da seviyor durmayı, her turnanın gözünde bir avcıyken parmakları; kendine yük anlarda saati hep yönlülüğe kin, yorulmalara nefret buçuk.
Vazgeçti kalbim; gözlerime baktığı tanımazlığın hangi sicimiyken yağmurları; kendiliğimden…
Vazgeçti, kendim olamamanın kaymak gibi sürülen en saygıdeğer sürgünlüğünden.
Nereye pranga alafranga oluyorsa oraya alaturkaydı atmayışı kalbimin…
Ah! Şu acıyan kelimelerimin ense tıraşı! Her gece o gecelere giderken suskunluğa maruzatı olan öksüzlükte saat hep acıya sat, mutluluğa nefret buçuk.
Nerede peki anahtarı mutluluğun; hangi şahidin cebinden çalmalı da şahit olmalı kahkahalara?
Ah! Şu acıyan boynumun bir türlü hayatı bütünüyle dönemeyip sadece acılı tanrılara kuşbakışı; Saat safranı katran ve demli çayları nefret buçukken…
Şimdi iznim bana tayyardan müsaade…
Fakat ne mümkün?
Kinli yağmurun durmayışı…
Sesteş gidişlerde kayıp aranıyor telaşı…
Ben, bana nispet gergef mutlulukların isimsiz sokağıyım.
Noktayı koydum, umurumdan kin; varlığımdan nefret buçuk…
Dilara AKSOY
12 notes · View notes
mnsrykt · 2 years
Text
"Mü'min insan olaylara, kuş kafası ile değil de kuşbakışı bakarsa, Allah Tealâ'nın hükümlerinde hiçbir çelişki olmadığını görür. İman güç kazanır."
40 notes · View notes
ahlann · 1 year
Text
Kelimelerimi bulamıyorum günlerdir.Zihnim uçsuz bucaksız bir kuyu...Kaos var sanki içerisinde.Ama Çıkıpta hiçbir ses, hiçbir fikir ben buradayım diğemedikçe duyduklarım uğultudan ibaret kalıyor sadece. Sanki bir tepeye çıkmışım, kuşbakışı bakıyorum şehre.Heryeri görüyorum lakin gördüğüm hiçbir yerde olamıyorum,dokunamıyorum, yaşayamıyorum.Kaybolmuş hissettiriyor bana,aslında en kaybolmadığım yerde olduğumu söylüyor bilincim.Şehrindeki yollar ayaklarının altında diyor,haklıda.Fakat baktığım tepeden evimi seçemediğimin idrakini yaşıyorum.Meğerse bana kaybolmuş hissettiren buymuş.Yolları görmek, gördüğüm yolların hangisinin evime ait olduğunu bilememek.Uğultuları da hala duyuyorum,ama seçemiyorum.Kelimelerim kayıplar çünkü.Anlıyorum ki kimliğim kelimelerimmiş meğer...
4 notes · View notes
nillintheblanks · 2 years
Text
Dük De L’Omelette - Edgar Allan Poe
                  “Ve hemen daha serin bir diyara adım attı” COWPER
Keats bir eleştiri yüzünden can verdi. “The Andromache” (1) yüzünden ölen kimdi? Aşağılık ruhlar! De L’Omelette bir ortolan (2) yüzünden öldü. L’historie en est brève. (Bunun öyküsü kısadır.) Yardım et bana, Apicius’un ruhu!
Küçük kanatlı gezgin Peru’daki evinden Chausèe D’Antin’e aşık, gevşemiş, üşengeç bir halde, altın bir kafesle taşındı. Sahibi Kraliçe La Bellissima tarafından gönderilen o talihli kuşu Dük De L’Omelette’e imparatorluğun altı baronu götürdü.
Dük o gece yemeğini tek başına yiyecekti. Dairesinin mahremiyeti içinde, uğrunda açık arttırmada kralından fazla para vererek sadakatini feda ettiği o kanepenin -o kötü şöhretli Cadêt kanepenin üstüne yavaşça uzandı.
Yüzünü yastığına gömüyor. Saat çalıyor! Duygularına hakim olamayan Dük bir zeytin tanesi yutuyor. Tam bu anda hafif bir müzik sesi ile birlikte kapı usulca açılıyor ve birden! Kuşların en güzeli erkeklerin en aşağının önünde duruyor! Ama Dük’ün yüzü şimdi hangi tarifsiz dehşetli allak bullak oldu? –“Horreur! – Chien! – Baptiste! – L’oiseau! Ah, bon dieu! Cet oiseau modeste que tu as dèshabillè de ses plumes. Et que tu as servi sans papier!” (Korkunç! Köpek! Baptist! Kuş! Ah, ulu Tanrım! Bu basit kuşun kanatlarını yolup kağıt süslemeler olmadan servis yapmışsın!) Daha fazlasını söylemek gereksiz: -Dük ani ve şiddetli bir tiksinti kriziyle son nefesini verdi.
“Ha! Ha! Ha!” dedi Dük, ölümünden sonraki üçüncü günde.
“He! He! He!” diye yanıtladı Şeytan hafifçe, bir hauteur (3) havasıyla doğrularak.
“Ama ciddi olamazsınız,” diye karşılık verdi De L’Omelette. “Günah işledim –c’est vrai (Bu doğru)– ama, saygıdeğer bayım, lütfen bir düşünün! Böylesine – böylesine barbarca tehditleri eyleme geçirmek gibi bir niyetiniz yok herhalde.”
“Böylesine neyi?” dedi Majesteleri – “Haydi bayım, soyunun!”
“Soyunun ha! –Aman ne güzel! Hayır efendim, soyunmayacağım. Söyler misiniz, siz kim oluyorsunuz da ben, Dük De L’Omelette, Foie Gras’ın (4) yeni reşit olmuş prensi, “Mazurkiad’ın yazarı ve Akademi Üyesi, Bourdon tarafından yapılmış en güzel pantolonu, Rombêrt’in diktiği en zarif robe-de-chambre’ı emriniz üzerine çıkaracağım –saçlarımı bozacağım- eldivenlerimi çıkarmak için zahmet de cabası!?”
“Ben kim mi oluyorum? Ah evet! Ben Baal-Zebub’ım (5), Sineklerin Prensi. Seni şimdi içi fildişi kaplı, gül ağacından bir tabuttan çıkardım. Tuhaf bir kokun vardı ve irsaliye üstüne iliştirilmişti. Seni Belial gönderdi, Mezarlıklar Müfettişim. Bourdon tarafından yapıldığını söylediğin pantolonun mükemmel bir keten don, robe-de-chambre’ın ise geniş bir kefen.”
“Bayım!” diye yanıtladı Dük. “Hakaretinizi karşılıksız bırakamam! Bayım! Bu hakaretin intikamını sizden ilk fırsatta alacağım! Bayım! Yine görüşeceğiz! Şimdilik au revoir!” ve Dük eğilerek Şeytan’ın huzurundan çekiliyordu ki, beklemekte olan bir beyefendi tarafından durdurulup geri getirildi. Bunun üzerine Dük Hazretleri gözlerini ovuşturdu, esnedi, omuz silkti, düşündü. Kimliği konusunda tatmin olduktan sonra etrafını kuşbakışı bir incelemeye tabi tutttu.
Daire muhteşemdi. De L’Omelette bile orayı bien comme il faut (olması gerektiği gibi) ilan etti. Şaşırtıcı olan uzunluğu ya da genişliği değil –ah, yüksekliğiydi! Tavan yoktu, onun yerinde yoğun bir ateş renkli bulutlar girdabı vardı. Yukarı bakınca Dük’ün başı döndü. Tepeden kan renginde, bilinmeyen bir metalden yapılma bir zincir sarkıyordu –üst ucu görünmüyordu, tıpkı Boston şehri gibi, parmi les nues (bulutların arasında) idi. Alt ucunda büyük bir fener sallanmaktaydı. Dük bunun yakuttan yapılma olduğunu biliyordu; ama öyle yoğun, öyle dingin, öyle korkunç bir ışık yayıyordu ki, İran böylesine asla tapmamıştı. Gheber böylesini asla hayal etmemişti. Mussulman afyonun etkisi altındayken, sırtı çiçeklere, yüzü Tanrı Apollo’ya dönük halde bir haşhaş tarlasında sendeleyerek yürürken böylesini asla düşlememişti. Dük hafif, kesin olarak tasvipkar bir küfür mırıldandı.
Odanın köşelerinde yuvarlak oyuklar vardı. Bunların üçünde dev heykeller duruyordu. Güzellikleri Yunan, biçimsizlikleri Mısır, tout ensembleleri (yarattığı tüm etki) Fransız tarzında idi. Dördüncü oyuktaki heykelin üstü örtülüydü; devasa da değildi. Ama ince bir ayak bileği, sandaletli bir ayak görünüyordu. De L’Omelette elini kalbine bastırdı, gözlerini kapadı, yukarı kaldırdı ve Majesteleri Şeytanı görerek kızardı.
Ama tablolar! Kupris! Astarte! Astoreth! Bin bir tane! Ve Rafaelle onları görmüş! Evet, Rafaelle buraya gelmiş; ne de olsa o _______’yi çizmedi mi? Ve bu yüzden de lanetlenmedi mi? Tablolar! Tablolar! Ah lüks! Ah aşk! Bu yasak güzellikleri gören kim, sümbül rengi ve somaki duvarlarda yıldızlar gibi parıldayan altın çerçevelerin zarafetine bakar ki?
Ama Dük kendini kaybediyor. Ancak sandığınız gibi görkemden başı dönmüş ya da o sayısız tütsünün muhteşem kokularıyla sarhoş olmuş değil. C’est vrai que de toutes ces choses il a pensè beaucoup mais! (Böyle şeyler üstüne epey kafa yorduğu doğru ama!) Dük De L’Omelette dehşete kapılmış durumda çünkü tek bir perdesiz pencerenin sergilediği kurşuni manzarada ateşlerin en korkuncu parıldıyor!
Le pauvre Duc! (Zavallı Dük!) O salonu dolduran yüce, haz verici, bitimsiz melodilerin büyülü pencere camlarının simyasından geçerken süzülen ve dönüşüme uğratılan, umutsuzların ve lanetlilerin inlemeleri ve ulumaları olduğunu düşünmeden edemiyor! Ve oradaki! Oradaki! O kanepenin üstündeki! Kim olabilir? Petit-mâitre (züppe) -hayır Tanrı- olabilir mi, soluk çehresiyle, si amèrement, et qui sourit (öylesine haşince gülümseyerek), mermerden yapılmışçasına oturan?
Mais il faut agir (Ama harekete geçmeli), yani bir Fransız asla ulu orta bayılmaz. Hem Dük Hazretleri olay çıkarmaktan nefret ederdi. De L’Omelette kendine geldi. Masada kartlar vardı, puan fişleri de. Dük, B_____’nin öğrencisiydi; il avait tuè ses six hommes (altı kişi öldürmüştü). Öyleyse, il peut s’èchapper (öyleyse kurtulabilir). İki fişi eline alıyor ve taklit edilemez bir zarafetle Majestelerine seçimi sunuyor. Horreur! Majesteleri hamle yapmıyor!
Mais il joue! (Ama kumar oynuyor!) Ne mutluluk verici bir düşünce! Ama Dük’ün hep kusursuz bir hafızası olmuştu. Abbè Gualtier’in Diable’ını gözden geçirmişti. Orada “que le Diable n’ose pas refuser un jeu d’ècarte” (şeytanın bir el kumar oynamaya hayır diyemeyeceği) deniyordu.
Ama ihtimaller –ihtimaller! Evet –umutsuzdu ama Dük’ün kendisinden daha umutsuz olamazlardı. Hem o işin sırrını bilmiyor muydu? Père Le Brun’u üstünkörü okumamış mıydı? Vingtun Kulübü’nün bir üyesi değil miydi? “Si je perds,” dedi, “je serai deux fois perdu –eğer kaybedersem iki kez lanetleneceğim- voilà tout (hepsi bu)!” Burada Dük Hazretleri omuz silkti. “Si je gagne, je reviendrai à mes ortolans –que les cartes soient prèparèes! (Kazanırsam ortolanlarıma geri döneceğim, kağıtlar hazırlansın!)”
Dük dikkat kesilmişti, Majsteleri özgüvenle doluydu. Bir izleyicinin aklına Francis ve Charles gelirdi. Dük Hazretleri oyununu düşündü. Majesteleri düşünmedi; kartları karıştırdı. Dük kesti.
Kartlar dağıtıldı. Koz belli oldu –koz –koz –papaz! Hayır –kızdı. Majesteleri kızın üstündeki erkeksi giysilere küfretti. De L’Omelette elini kalbinin üstüne koydu.
Oynuyorlar. Dük sayıyor. El dağıtılıyor. Majesteleri de ağır ağır sayıyor, gülümsüyor, şarap içiyor. Dük bir kart veriyor.
“C’est à vous à faire! (Sıra sende!)” dedi Majesteleri keserken. Dük Hazretleri başını eğerek selam verdi, sağıttı ve masadan kalktı, en prèsentant le Roi (papazı gösterirken).
Majesteleri hayal kırıklığına uğramış gibi görünüyordu.
İskender İskender olmasa Diyojen olurdu ve Dük çıkıp giderken hasmını şu konuda temin etti: “que s’il n’eut pas ètè De L’Omelette il n’aurait point d’objection d’ètre le Diable. (Eğer De L’Omelette olmasa Şeytan olmaya itiraz etmezdi).”
1836
(1) Montfleury. Parnasse Rèformè’nin yazarı onu Hades’te şöyle konuşturur: “L’homme donc qui voudrait savoir ce dont je suis mort, qu’il ne demande pas s’il fut de fièvre ou de pondagre ou d’autre chose, mais qu’il entende que ce ful de L’Andromaque.” 
(2) Tadı leziz bir tür Avrupa kuşu.
(3) Mağrurluk.
(4) Kaz ciğerinden yapılan ünlü bir Fransız yemeği.
(5) Şeytan.
5 notes · View notes
gamekoliknet · 26 days
Text
En Yeni Zombi Oyunları, Indie Oyunlar ve Dahası
Tumblr media
Son çıkan en yeni zombi oyunlarını bu yazımızda sizlere sunduk. Yenilikçi ve gelecek vadedenleri arasından iyi olanları bulup oynadık.
Tumblr media
En Yeni Zombi Oyunları, Indie Oyunlar ve Dahası Bu yazımızda sizlere gelecek vadeden en yeni zombi oyunlarını derledik, umarım hoşunuza gider. Listedeki oyunlar biraz sistem kastırabilirler ancak yeni oldukları ve çoğu beta aşamasına olduğu için göz kırpılabilir hatalar bunlar. Zamanla gelecek güncellemelerle düzeltileceğine inanıyorum.
İnfection Free Zone - En Yeni Zombi Oyunları
Tumblr media
Bu listedeki diğer oyunlara kıyasla oldukça sevdiğim bir oyun oldu İnfection Free Zone. Daha çıkalı neredeyse 1 hafta falan oluyor ve şu an steam de 4 bin civarı bir değerlendirmeye sahip. Geliştiricisi ve yayıncısını daha önce hiç duymamıştım ancak çok iyi bir iş çıkarmışlar, tebrik ederiz.  Oyunun amacı yok. Sandbox türünde bir oyun bu. Ama bir hedef arıyorsanız, her zombi oyununda olan şey, hayatta kalmak. Belli büyüklükteki bir gruba sahipsiniz ve bu insan grubunu çevredeki düşmanlara karşı savunmaya çalışıyorsunuz. Bu düşmanlar hem insan unsurlar, hem de enfekte unsurlar olarak karşımıza çıkıyor. Oyunun en dikkat çeken kısmı ise dünya üzerindeki herhangi bir yerde oynayabiliyor oluşunuz. Oyunda bulunan bu sistem sayesinde kendi köyünüzde bile, grubunuzla birlikte hayatta kalmaya çalışabiliyorsunuz. O derece iyi bir harita sistemi var oyunda.  Ancak, tabii ki bu sistem de pek iyi çalışmıyor. Bazen seçtiğiniz bölgeyi düzgün yaratamıyor, binalar vesaire yerinde olmuyor veya farklı yerlerde oluyor. En iyi çalıştığı yerler, dünyanın önemli ve kalabalık şehirleri oluyor. İşte İstanbul, Berlin, New York, Paris gibi gibi. Oyun betada olduğu için bu hatalar zamanla geçecektir diye düşünüyorum.
Tumblr media
Bunun dışında oynanışı biraz yavan geliyor ilk oynayışınızda ama devam ettikçe alışmaya başlıyorsunuz. Yine de bu kötü bir şey çünkü adam oyuna ısınamadan sıkılıp bırakabilir. Ayrıca zorluk olarakta zor diyebileceğimiz bir oyun. Gerek hayatta kalmak olsun, gerekse etraftaki unsurlar olsun, oyun çok zor geçiyor. İlk 4-5 gece sizi süründürüyor oyun ama zamanla bununda üstesinden geliyorsunuz. Kaynak bulmakta mid game’e doğru zorlaşıyor. Bunu bir şekilde çözmeniz gerekecek. Yemekler hadi neyse ama diğer kaynaklar, metal, inşaat malzemeleri vesaire bulması baya zorlanıyor.  Ayrıca oyunda çok fazla bug bulunuyor. Ben oynarken birkaç tanesine denk geldim ama zamanla bunları da düzeltirler diye ümit ediyorum. Bu saydıklarım dışında gayet normal bir zombi - hayatta kalma oyunu İnfection Free Zone. Oynamanızı öneririm, fiyatı şu an 11 dolar civarında. O da yaklaşık 330 lira civarı bir şey yapıyor. Ve bu indirimli fiyatı. Normal fiyatı 13 dolar mı neydi. Çok geçmeden alıp oynayın çünkü daha buna birçok güncelleme, dlc gelir. Fiyatının da aynı kalacağını düşünmüyorum. Son olarak oyun kasabilir. Şu anki minimum sistem gereksinimleri de pek iyi değil. Düşük sistemler için kötü bir tercih olacaktır. Optimizasyonu da pek iyi değil, oyun ilerledikçe daha da çok kasıyor. Bu da aklınızda bulunsun.
Last Hope Bunker: Zombie Survival - En Yeni Zombi Oyunları
Tumblr media
Last Hope Bunker’da İnfection Free Zone’dan 2 gün önce çıkmış bir başka zombi temalı oyun. Ancak bu seferki oyunumuzun yapısı, mekanikleri komple farklı. Tabii İnfection Free Zone’dan farklı yoksa oyun sektöründe çığır falan açacak türden bir değişiklik yapmamışlar.  Oyunumuz kuşbakışı, 3D hayatta kalma oyunu. Açıkçası o kadar da hoşuma giden bir yapım olmadı bu çünkü bilindik şeyler bunlar. Az önceki oyunda en azından yeni şeyler vardı, harita sistemi falan. Ama bu dümdüz bilindik zombi oyunlarından birisi.  Bu türde çok oyun çıktı ama isimlerini hatırlamıyorum çünkü hepsi birbirinin aynısı gibiydi. Ama bu oyuna bir şans verilebilir sanırım. Çünkü steam yorumları çoğunlukla olumlu yönünde. Şu an SteamDB verilerine göre yaklaşık 3-4 bin kişi oyuna sahip ama sadece şu an 9 kişi oyunda görünüyor. 140 civarı da değerlendirme var.  Hikayesi de varmış gördüğüm kadarıyla. Ailesini kurtarmaya ve bu salgına bir tedavi arıyan baba konsepti. Oyundaki zombiler World War Z zombileri gibi, üzerinize yığınla atılıyor zombiler. Ancak zombiler o kadar da güçlü değiller, birkaç vuruşa yok oluyorlar. Mini boss zombiler de var ama onlar da aynı, daha fazla mermiye ölüyorlar. Kısaca pek bir özelliği yok bu oyunun. Normal bi hayatta kalma, - zombi oyunu Last Hope Bunker. Grafiksel olarak çok hoş görünüyor, hayatta kalma mekanikleri de aynı şekilde iyi denebilir sanırım. Bunlar dışında sıkıcı bir oyun. Eğer çok sıkıldıysanız deneyebileceğiniz bir zombi oyunu. En yeni zombi oyunları listemizin sonuna geldik. Onca oyun arasından bahsetmeye değer gördüğüm sadece bu ikisi olduğunu düşünüyorum. Piyasa şu sıralar durgun ve fazla zombi temalı oyun çıkmıyor. Zombi türü de kendi içinde belli bir doygunluğa ulaştı sanırım. Bu türde oynaması güzel ve yenilikçi işler göreceğimizden şüpheliyim. Umarım yanılırım. Yazımızı okuduğunuz için teşekkürler. Bizi takip etmeyi unutmayın. - Eu5 Hakkında Son Gelişmeler, Oyun Ne Durumda? Eu5 Ne Zaman Çıkacak? - Rimworld Benzeri Oyunlar, Hayatta Kalma Oyunları Read the full article
0 notes
tripuck · 2 months
Link
0 notes
diyarbakirhaberleri · 3 months
Text
Çin Seddi’ni kuşbakışı görmek isteyenler için helikopter turları başlatıldı
ICYMI: https://www.haberidiyarbakir.com/cin-seddini-kusbakisi-gormek-isteyenler-icin-helikopter-turlari-baslatildi/?utm_source=dlvr.it&utm_medium=tumblr
0 notes