''Ömer b. Hattâb (radıyallahu anh), Medine’de insanlara yemek ikram etmişti. Elinde asâ olduğu halde yemek yiyenlerin etrafında dolaşıyordu. Sol eliyle yemek yiyen bir adama uğradı.
Hz. Ömer (radıyallahu anh): “Ey Allah’ın kulu, sağ elinle ye!” dedi. Adam: “Ey Allah’ın kulu, sağ elim meşgul” dedi.
Bir müddet geçti, sonra Hz. Ömer (radıyallahu anh) ona tekrar uğradı, adam sol eliyle yemek yemeye devam ediyordu.
Hz. Ömer (radıyallahu anh): “Ey Allah’ın kulu, sağ elinle ye!” dedi. Adam: “Ey Allah’ın kulu, sağ elim meşgul” dedi. Bu, üç defa tekrar etti.
Bunun üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh): “Neyle meşgul?” diye sordu. Adam: “Mûte savaşında sağ elim koptu” dedi.
Bu cevap üzerine Hz. Ömer (radıyallahu anh) onun yanına oturdu: “Sana kim abdest aldırıyor? Senin başını ve elbiselerini kim yıkıyor? Şu işini kim yapıyor?” diyerek ağlamaya başladı. Sonra ona hizmetçi, binek, yemek, nafaka ve onun işine yarayacak şeyler verilmesini emretti.
Bunu gören Hz. Peygamber’in ashabı, insanlara karşı şefkatini ve Müslümanların işlerine göstermiş olduğu ihtimamı gördükleri Hz. Ömer’e (radıyallahu anh) yüksek sesle dua etmeye başladılar.''
Şöyle bir düşünce var kafamda. Bu kadar hedef cart curt koyuyoruz da tam olarak ne istiyoruz? Mutluluk benim için nedir? Ulaşılacak bir şey olmaması lazım mutluluğum, sürekli bir şey olması lazım.
Mesela benim için mutluluk sürekli iyi ilişkiler sahibi olmak ve iyi insanlarla birlikte olmak, bir şeyler paylaşmak, bir yandan da güzel şeyler üretmek, bunları üretirken de geçimimi sağlamak. Tabi bunlar biraz genel. Biraz örnek vermeye çalışayım.
Mutlu Bir Gün
Mesela mutlu bir günüm nasıl geçebilir? Sabah erken kalkarım, şöyle daha kimse kalkmamışken. Bir çay koyarım, doğayla iç içe bir şeyler yaparım. Ne bileyim belki deniz manzarasına karşı çay içer kitap okurum veya belki sessiz bir yürüyüş yaparım. Ondan sonra huzurlu bir ortamda bilgisayarımın karşısında çalışırım.
Ne iş yaparım bilmiyorum ama şu tarz işler olabilir. Kurduğum birkaç işle ilgilenirim. Veya kimbilir belki yazar olmuşumdur yazarım, ilgi alanlarımda bir şeyler kısacası. Gün böyle geçer herhalde ama çalışma günüm erken biter, maksimum 4-5. Sonrasında çıkarım evden deniz kenarı sevdiğim bir yere giderim, denize karşı bir bira içerim. Sonrasında belki arkadaşlarla güzel bir akşam yemeği, sonra yine arkadaşlarla güzel bir Catan döneriz belki, kırmızı şarap eşliğinde. Sonrasında eve dönüş ve uyku.
Bu rutin beni pek baymaz bence ama illa ki rutinlerin dışına da çıkmak gerekir. Gönül ister ki bu rutin şöyle şeylerle bozulsun. Üç dört günlük bir Ankara seyahati veya bir haftalık yurtdışı veya yurtiçi bir seyahat. Yakın bazı arkadaşlarımızın gelip bende kalması bir süre. Yeni bir proje için bir yerlere gitmek, iş için olur başka bir şey olur. Konser olur, bir konuda konferans olur, çeşitli etkinlikler için seyahat etmek. Bu tarz şeyler işte.
Bu çok zor bir hayat mı, çok zor değil bence, biraz zor, ama çok zor değil. Bu hayata ulaşmak için çalışmak lazım. Peki ilk konumuza geri dönersek, şöyle demiştik, mutluluk sürekli bir şey olmalı, sadece ulaşılabilecek bir nokta değil. Böyle bir hayata ulaşmak için çabalamak da insanı mutlu eder mi? Bence eder.
Tabi böyle sürekli mutluluk nedir, ben mutlu muyum diyen insan pek mutlu mudur sorgulamak lazım. Bunların aklımıza gelmediği günlerde görüşmek dileğiyle.
“Gerçek manada meslek, para kazanmaktan çok daha önce edep, erkan ve yol öğrenmektir; terbiye olup o yolda kendini, hayatı ve eşyanın doğasını tanımaktır. Dünyaya sahip olacağı açıkça bilinen Kanuni Sultan Süleyman'a küçükken meslek öğretilmesi, paraya ihtiyacı olduğundan değildi...”
İşini severek ve gönülden yapan insanların yoluna taş koymasalar keşke. Bırakmasalar heveslerimizi kursağımızda. Güle oynaya gideceğimiz yerlere ayağımızı sürterek gitmesek.