Tumgik
#hafız divanı
zeynebn · 23 days
Text
Tumblr media
“Âdemî râ âdemiyyet lâzımest”
Hafız-ı Şirâzi
(İnsana, insanlık gerekir.)
55 notes · View notes
vintages-s · 3 months
Text
Tumblr media Tumblr media
Yarabbi, sürahi ne fenalık etti de küpün kanı kulkul nağmeleriyle boğazında düğümlenip kaldı.
29 notes · View notes
xuxanov · 14 days
Text
Tumblr media
İncə narinlərlə dopdolu bir şəhər hər yanından bir nigar.
Şirazlı Hafiz Hzləri
0 notes
tarikileri · 10 months
Text
A message on the Road | Payami dar rah | Romance Persian Poetry in English/Farsi/Turkish from Sohrab Sepehri
And A Message On The Way – A Poem By Sohrab Sepehri
One day, I will come and I will bring a message, I will come and pour light in the veins. I will chant: “O You! with baskets full of sleep! I brought you apple, The Red Apple of Sun!”
● روزی خواهم آمد، و پیامی خواهم آورد در رگ ها نور خواهم ریخت و صدا خواهم در داد ای سبدهاتان پر خواب سیب آوردم ، سیب سرخ خورشید ● دكلمه شعر پیامی در راه سهراب سپهری روزی خواهم آمد، و پیامی خواهم آورد ● https://youtu.be/Tbl8G9JzQ80
@YouTube
@Google
youtube
1 note · View note
yalnzardc · 5 months
Text
Elimi tut haydi
Toprakları kurak olduğu kadar gönülleri mümbit olan çocukların çoğrafyasına gidelim
Bir yetimin başını okşatabilecek kadar hangi amel temizler kirli ellerimizi
Yollar aşarak, kuyular açarak, ellerimizi ak edip gidelim
Bir küçük hafız dünyanın bir ucunda küçük bir kasabada, küresel ekonominin getirisi faize karşı duran ayetler okusun, biz dizine diz vurup dinleyelim, 'amenna ve sadakna' diyelim
Elimi tut haydi
Allah demenin yasak olduğu halde bodrum katlarında tutuklanmış atalarından yadigar bir seccade üzerinde kuran okuyan çocukların diyarına gidelim
Bir delikanlıyı çin işkencesinden kurtarabilecek kudreti hangi amel verir bileklerimize
Rahatı aşarak, boykot açarak, el ele verip zalime karşı bileklerimizi pek edip gidelim
Bir baba vatanlarını Türk kılan gençlerin yıktığı hapisaneden sağsağlim çıksın, biz kurtuluş şenliklerinde şükür secdesi kılalım, 'vadallahi haggun' diyelim
Elimi tut haydi
Taşların silahlardan daha tehlikeli olduğu, gönülleri tanklardan kudretli olan çocukların vatanına gidelim
Siyonizmin gönlümüzü oyduğu saf fitneden oluşan makinaları durduracak imanı hangi fiil yakar gönüllerimizde
Zulmü aşarak, yolları açarak, gönül gönüle verip yeniden iman edip gidelim
Bilaller yurda döndüp ezan okurken yeniden, sesi işitenlerle miraca duralım, 'Allahu Ekber' diyelim...
Elimi tut haydi
Önce olmaya, sonra oldurmaya, ölüme layık olmaya, divanı huzurda yüzümüz olsun için, elimiz çamur, dizimiz kan, yüzümüz ak gidelim
Elimi tut haydi, gidelim...
17 notes · View notes
ecemsu · 5 months
Text
Fırsat düşer de sevgilimin tabanının bastığı toprak elime geçerse; gözümün levhine güzel bir yazı yazar, bir resim yaparım!
Hafız Divanı
4 notes · View notes
islam-i · 5 years
Photo
Tumblr media
Yarabbi, ateşi İbrahim Peygamber’e nasıl gülistan haline getirdiysen, bu gönüldeki ateşi de öyle güllük gülistanlık yap..
Hafız-ı Şirazi
Medet Ya Rab..
95 notes · View notes
kahveyolcusu · 7 years
Photo
Tumblr media
Gönle mahrem olan,kaldı yarim hareminde bu ne işi bilmeyense kaldı inkar içinde kalbim perdeden çıktıysa ayıplama Allah'a şükür, kalmadı zan perdesinde (Hafız-ı Şirazi)
12 notes · View notes
shaaparakkhanoom · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Nevruz İran’ın en eski geleneklerinden biridir.Bu kutlama baharın ilk gününde yapılmaktadır.
Nevruz, Farsça yeni (nev) ile gün (ruz) sözcüklerinden oluşmuş birleşik bir isimdir. Yılbaşının (Hicri Güneş yılının ilk günüdür) ilk gününe, yeni gün anlamında “Nevroz” veya “Nevruz” denmiştir.
Nevruz, toprak altındaki canlıların uykudan uyanışı, dirilişi ve kısaca baharla buluşmalarını sağlayan kutsal bir gündür. Eski çağlardan beri İran kültürünün bir parçası olan bu törenler doğadan alınmış maddi ve manevi ihtiyaçların bir parçası olarak tarih boyunca devam etmiş ve bugünlere kadar gelmiştir.
Nevruz kutlamaları, günümüzde de İran’ın şehirlerinde ve köylerinde büyük bir özen ve coşkuyla düzenleniyor. İranlılar her yıl yeni yıla girmeden önce yaşamını yapabileceği kadar değiştirmeye çalışır. Bu değişiklerden birisi de temizlik yapma işidir. (Khane Tekani-Ev temizliği) Bu gelenek çoğu zaman Nevruz’a bir veya iki hafta kala gerçekleşir.
İran’da Nevruz bayramında yeni giysileri giymek doğadan esinlenen eski bir adettir. İran halkı ağaçların yeşermesi ve yer yüzünün yeşerip tazelenmesi ile birlikte yeni elbise giymeyi uğurlu ve mutluluk vesilesi olarak algılıyor. İran’daki herkes yılın son ayında takvime bakmak zorunda kalmadan şehrin sokaklarındaki insanların coşkusundan tüm ülkenin büyüleyici bir etkinliğe hazır olduğunu anlayabilir. 
İnsanlar Nevruz’u kutlamak için yaklaşık 25 gün önce doğanın uyanış sembolü olan buğday, arpa, fasulye, mercimek, nohut gibi bitki tohumlarını suda bekletip sebze yetiştirir. Bugün yaşamın sembolü olan sebze geçmişte anlam bakımından daha farklı olarak o dönem de tarıma dayanan ekonomi ile ilgiliydi.
“Heft Sin Sofrası”
Nevruz kutlamalarının en önemli bölümünüyse “s” harfiyle başlayan 7 şeyin bulunduğu sofranın (Sofre-ye Heft Sin) hazırlanması oluşturuyor. Heft Sin Nevruz’da kurulan geleneksel ritüelik bir sofradır. İranlıların özenle kurduğu bu sofrada İran alfabesinde “S” harfiyle başlayan şu yedi madde bulunur: Senced (iğde), Sebze, Samanu (bir çeşit tatlı), Sîr (sarımsak), Sîb (elma), Sumak ve Sirke. Bu 7 şeyin bereket ve uğur getireceğine inanılıyor. Geleneğe pek uymasa da, eksik kalan bir “Sin”, bir başkasıyla değiştirilebilir.
Aslında Heft Sin Sofrası aile halkını bir araya getirmek için güzel bir bahane sayılır. Yeni yıla girmeden önce insanlar sofranın etrafına toplanarak, birbirleriyle doya doya zaman geçirirler. Daha sonra yeni yıl gelir ve herkes birbirine iyi dilekler diler. Ailenin yaşlı üyeleri genellikle çocuklara bayramlık olsun diye bir miktar para hediye eder. Bu kapsamda yapılan diğer bir tören de fal açmaktır. Buna göre Hafız’ın enerjik şiilerinden bir parça seçilip önümüzdeki yılın olayları tahmin edilir.
Heft sin sofrasında yer alan her şey bir değerin simgesidir:
1. Sebze: Buğday başağı haftalar önce suya konulur ve yeşillenmeye bırakılır. Sebze, neşe ve mutluluğun ve güzel ahlakın simgesidir. Yeşillik neşeli ve zinde olmayı, iyilik ve güzelliği beraberinde getirir. Yeşil renk düşünce dalgalarımızı dengede tutar ve bize huzur verir. 
2. Samanu (Tahıldan yapılma bir çeşit tatlı): Sabır ve direnişin, adaletli ve güçlü oluşun nişanesidir.
3. Senced (iğde): Sevgi ve akla yönelişin göstergesidir; ilim ve tefekküre ve bilgeliğe saygı duymaktır. 
4. Sir (Sarımsak): ölçülere ve sınırlara uymanın göstergesidir. Sembolik ilaç olarak sofraya konulan sarımsak aynı zamanda insanın sağlam bir karakterle dünyaya sürekli kanaat ile bakması gerektiğini gösterir. 
5. Sîb (elma) : Güzellik, sağlık ve selamette olmaya bir işarettir. 
6. Sumak: Gün doğumu ve sabırlı olmanın sembolüdür.
7. Sirke: Olgunlaşmak ve bilgeliğin sembolüdür. Sirke, hayatın sıkıntılarını kabullenmenin, rızayet ve teslimiyetin göstergesidir.
Bunlara ek olarak sofrada başka şeyler de yer alabilir. Mesela: Ayna, Hafız Divanı, Kur’an-ı Kerim, kırmızı balık, tütsü ve mum.
Mum; aydınlığı,
ayna; iç güzelliği,
balık; hareketi temsil eder.
Nevruz bayramınız kutlu olsun.
عید نوروز مبارک 🪴🌸
15 notes · View notes
etaali · 4 years
Text
Dünyaya ve gereçlerine gönül verme
Zira ondan kimse vefakârlık görmedi
Kimse iğnesiz bal yemedi bu dükkândan
Kimse bu bahçeden dikensiz hurma devşirmedi
Herkes günlerce uğraşıp bir lamba yaktı
Tam da yakmışken rüzgâr gelip üfledi
Hafız-ı Şirazi / Hafız Divanı
3 notes · View notes
aygultopal35 · 4 years
Text
Saçlar Karışmış Terlemiş
Saçlar karışmış, terlemiş, dudağında gülüş ve sarhoş
Gömleğinin önü açık, gazel okuyor, elinde de sürahi
Nergis gözleri kavgaya hazır, dudağı efsunlu
Gece yarısı yatağıma gelip oturdu
Başını kulağıma yaklaştırıp hazin bir sesle
Dedi ey eski aşığım uykun mu var
Kendisine böyle gece şarabı verilen aşık
Badeye tapınmazsa aşkın kafiri olur
Hafız Divanı, Hafız Şirazi
9 notes · View notes
xuxanov · 15 days
Text
Tumblr media
Bütün yollarda yüzünün xəyalı yoldaşımızdır!
-Şirazlı Hafiz Hzləri🌹
0 notes
ecoamerica · 23 days
Text
youtube
Watch the American Climate Leadership Awards 2024 now: https://youtu.be/bWiW4Rp8vF0?feature=shared
The American Climate Leadership Awards 2024 broadcast recording is now available on ecoAmerica's YouTube channel for viewers to be inspired by active climate leaders. Watch to find out which finalist received the $50,000 grand prize! Hosted by Vanessa Hauc and featuring Bill McKibben and Katharine Hayhoe!
6K notes · View notes
fezaneverd · 7 years
Text
kemal varol // ayrılık provaları
I. olmadım! dağların sabrına sığındığımdan beri olduğum yok artık benim. bulamadım, taş neden yüzünü döndü bana ne söyleyecekti eğilip baktığım su rüzgâra kapılmış sağrısı o atın bana ne dileyecekti?
âh ki durmadım dünyada soluklanmak için.
koyun koyuna uyuduğumuz tepedeki çimenlikten beri çok vaadiyle dünyanın çok gözler gelip geçti canımdan ama olmadım!
hepsi birdi sevgilim nasılsa sonunda hepsi birdi.
II.
filizkıran fırtınasıydı hayatım! iyi hatırla! kimin yüzüyle gelmiştin bana bir begonvil, bir serçe, bir sabah ıslığı kimin yüzüyle hayatım?
ayrıldığımızda kimdik şimdi hangi gövdenin içindeyiz küçük bir çıngırak çalarken sabahları..
bağışla! bazı zamanlar unutuyorum yola uzun bakmayı. bazı şarkılardan geçmeyi örneğin: famous blue raincoat, zu were, in your room ya da o kemanlar bir filmden arta kalan o yara.
nerede battı kadırgam ben bile hatırlamıyorum, hayatım bağışla!
V.
elin alnında otların hışırtısına kulak verdiğimiz o geceyi unutma.
içinde çok dönmüş paslı bir anahtarla gelirdi ölüm sana gözlerin o zamanlar bir dua sessizliğiydi unutma.
halkalanan bir deftere yazdık o geceyi harfler belki susar sandık bütün kelimeler bizi de an der gibi bakıyordu bize unutma.
kimselere demeden çözdük iplerimizi unutuş dedik sabaha karşı dünya uzun bir unutuş bir meleğin kanatlarını elledik o gece unutma.
sabahına ela bir ayrılıkla veda ettik..
konuştuklarımız değil sustuklarımız doğruymuş o gece unutma.
VI.
gittin!
ki,
senden razıydım senden razıydım.
VII.
bazen bir musluk sesine bile uyandı gözlerim, bazen hiçbir şeye uyanmadı. senden önce bin cümleye açılan ağzım, senden sonra bir harfe bile uzanmadı. benden sana ne kaldı, bilmedim. bulutun geçti, rüzgârın geçti, yağmurun geçti. bütün gün elimde bir dal parçası; ikiye bölüp durdum toprağı. bir eve döndüm bazen. her gece açık tutulan bir radyo: pink floyd: hey you! bu taşı kaldırmama yardım edecek misin? bazen, oyuklu bir kayaydım. bir sığırcık sürüsü geçmeyegörsün, bakır çalığı bir dağdım bazen. her yangına ateş taşıdım da seni uğurlarken yoluna su döktüm. üç defa öptüm alnından. üç defa geçtim aşk kelimesinden de artık geçmem harfinden dedim. bazen gökyüzüne baktım, bazen toprağa. her taşın gediğinde bilmediğim bir şey aradım. hayattı, çekiyordu, içine istiyordu bazen. gitmedüm. bir eve döndüm bazen. boşluğuna akşamlar silkelenen bir eve. merdiven sayısı değişmeyen bir eve. bütün duvarlarında su sesi işitilen bir eve. topuk sesleriyle konuşan bir eve. açılıp kapanan kapılarıyla bir eve döndüm bazen.
dünyaya sığdım da, bir yatağa sığmadım bazen.
IX.
Dağından ayrı düşmüş bir kurt uluyor. bir yel esiyor alnımda saçlarımı karıştıran bir el...
göğsünü karla ovduğum bir kış bitiyor.
görüyor musun: yıllar önce attığım ok şimdi düşüyor.
aşk sende heves bende kaldı
çok seneler geçti adın hâlâ bir alaçiçek gibi duruyor, büyüyor şuramda.
X.
köpekler yalaya yalaya iyi edebiliyordu yarasını kurudu dilim ben edemedim.
tarafe'nin avlusunda bütün ayrılık sözleri gibi fazladan bir ses etmeden, oturdum ağladım oturdum ağladım.
XI.
içimden çok geçirip adını anmadan içimden çok geçirip adını anmadan içimden çok geçirip adını anmadan
sargılı kanatlarım duvarlara çarpa çarpa...
XII.
adın geçtiğinde susmasını öğrenecektim güya. her cama kan üfleyip ortancaların sabrıyla bakacaktım dünyaya. sesimi kimin kalbinde düşürdüğümü unutacak uğrun uğrun giden rüzgâra katılacaktım güya. olmadı!
sürdükçe zaman yemin düşürdüğüm kelimeler de döndü sırtını bana.
sesimde hüzün evleri dudaklarımda kuyu: bir kayaya yaslanıp boz bulanık bir sudan içtim:
ölüm içtim ölüm içtim ölüm içtim
yarıldı dünya
duymadın mı sevgilim?
XIV.
tutunduğum zifir sonuna kadar yandı gittiğin gece yedi tas su içtim bir divandan kefenlenen sözler çıkardım başkasının risalesinden yılan çeşmesinde rumî bir rivayetle yıkadım yüzümü.
sen başkasının ateşine gittiğin günden beri bağdatlı ruhi gibi bağırdım her gece:
künc-i mihnetde rakîbâ beni tenhâ sanma yâr ger sende yatursa elemi bende yatur
duydun mu, bazı gazellerin kahrıyla büyüdü içimdeki çukur.
XV.
benim ördüğüm saçı başkası çözdü dedim. alaca akşamda hevesim vardı, yolumda bir kaya duruyor dedim. artık götür bu şakayık selini. bir kürt baladına kar yağıyor her gece: evdal, dedim: evdal, daha incit kendini, daha incit dedim. yıldırım düşür her gecene. ki, kalbini bir gülle değişmeye alıştın sen dedim. bir yüzüm yaz, bir yüzüm ayaz. olmamıştı meyvem, ham kopardın dedim. sende dolaşan çöl beni de aldı içine, talibin unutma dedim. rüzgârın getirdiğini rüzgâr götürüyor. on yıl önce tanrım öldür dedim. neden hâlâ bir inip bir çıkıyor göğsüm, kaldıysa akıt zehrini dedim. biliyordun: düşecektim. biliyordun: olmayacaktım. biliyordun: da neden vurdun nefesin nefesime dedim. bağışla dedin. parmağını şeyh gâlip’in bir gazeline koyup bittü dedin.
XVIII.
yedi kat göğün yetimiydin göğsümde, yol kokusu başın şimdi kimin sesinde uyuyor? kimin ırmağındasın şimdi o dağdan bu ovaya sürdüğün at şimdi kimin ağacına bağlı? yeşerdi mi tarlan acı kök tadın aldın mı dünyadan? bir avlunun karanlığından bakıp her aşk kusur soyundandır dedin mi her kapıda? yarık içinde tırmandığın dut dalı sana da verdi mi yemişin? herkesten bir taş eksiltirken ördün mü duvarın? onca aşk geçtin, hani ne var heybende? her seferinde başka bir kapıdan topuklarken ayrılığın atını dinmek bildi mi içindeki sahra sesi? onca yıl veda ovasını gezip durdun da gördün mü merhamet tepesini?
XXI.
senden kopan taş kapattı kuyumu o harlı bahçede ne yandım, ne söndüm.
sınırım oldun sırrım oldun gelip bana kurdu çadırını iki dağ: sen ilmek ilmek eksilirken ben yunus oldum.
kırıldı tenimdeki testi damlada umman arayan hafız oldum.
XXIII.
ne gerek vardı yıllarla tartmaya yüzüme ışık tutmaya bir vadide o boşluk kokan aynalarda hesap susmaya ne gerek vardı?
aramızda akıp giden ipince bir aşk bizi yetiştiremedi bir cisme. sonu gelmeyen bir avda kaybolduk sonunda..
sen kimin kayığıyla vardın karşıya ben kime kaldım, bilmedik.
yaş aldık ömür geçtik kaç kasırga gelip geçti aramızdan,
ödeşmedik mi hâlâ?
XXVII.
adını bilmediğim bir kuşun suya batıp çıkan gagası. akasya ağacının altında uyuklayan bir adam. ellerini rüzgâra uçak yapan bir çocuk. gün akşam olunca etekliğini taşlara yayıp oturan bir kadın. yamaçtan aşağı yuvarlanan bir çakıl taşı mesela: yamaçtan aşağı kayan çocuklar... yok yere saklanmış bir fıkra diyelim ya da. leyleklerin sadakati üzerine gazeteden koparıp saklanmış bir haber. döne dolaşa dinlenmiş, beraber söylenmeyi beklenmiş bir şarkı: du/ du hast/ du hast mich. büyüsü bozulmasın diye adını yazmadığım çok ağlanmış bir film ya da… sırt ağrılarını dindiren bir ilaç. bazı atların neden ağladığına dair önemli bir bilgi. gelip bende duran bazı kelimeler mesela: du/ du hast/ du hast mich… karşıdaki balkonda her gece gizli gizli sigara içen bir kız. üst katta çaylarını yudumlayan bir anne ile baba. bir elimde kahve fincanı. kırık kolumun sargılarında senden bir işaret ya da… kiraz küpeli fotoğrafın duvarda duruyor: banabakmakta banabakmakta banabakmaktahâlâ: du hast mich. sokaktan geçen köpekler, sokaktan geçen yağmurlar, sokaktan geçen sirenler arasında, hiç geçmeyecek sanılan geceler mesela. senin adınla çağrılmış, senin yâdınla susulmuş aşklar ya da… biriktirdim hepsini. kar topladım. çığım bu yüzden kopuyor. çığlığım bu yüzden kapkara. zaman olur başka şeyler de anlatırım sana. ama şimdilik: can ile ten cam ile taş gibi kelimeler dönüyor ağzımda.
XXIX.
bir gün dön, gel al emanetini.
bir çakıl taşıyım ben hâlâ
nehir boylarında nehir boylarında.
XL.
bir ayrılık divanı boyınca dövüp durduğum bu demir, dilimdeki bu çatal: -hem benüm diyen hem du diye seslenen- bu hafız ile yıldız, daha en başından biliyordu: karacaoğlan gibi bütün kelimelerle tüterken ardından söylenip duracaktım bu ovada:
göğsün cennet, koynun uçmağ dediler
âh ki doymadan kalktım sofrandan!
XLV.
kapkara bir nehir oldum yollarında. sonunda gidip bir çöle döküldüm.
söndü yıldızım senden sonra. odalardan odalara geçtim geceleri yataklardan yataklara.. senin nefesinle üfledim canımdaki sûr'a.
kıyamet kıyamet kıyamete kadar
kimseye çözmedim
çözmem artık gömleğim!
XLVI.
götürdün tozlarımı götürdün tozlarımı götürdün..
esrâr dede gibi inanmıştım sana.
XLVII.
vakti vardırmak sıram geldikçe hep zifir bildim bahçemi. herkes bir defa yanar ateşi avuçlarken artık istesemde dönemem o serin geceyi.
o büyülü aynada ki herkes kendisiyle sınanır yıllar bir harfle gurbet düşürdü beni şimdi ellerimde mor kelebek ölüleri.
tütmeyen ocak boşalan kandil yani kubbelerde bir sala sesi:
denize dokunsam dönemem suyu geri. yıllar.. sade yıllar..
bu yaşımda da gel gör beni. gel sen kapa gözlerimi!
5 notes · View notes
wordpresstemalari · 5 years
Text
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Edebi Kişiliği ve Sanatının Özellikleri
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Edebi Kişiliği ve Sanatının Özellikleri
Murat Karavelioğlu’na göre geleneğin yetiştirdiği şairlerden biri olan Muhibbi, yetiştiği geleneğe sıkı sıkıya bağlı bir şairdir. İstanbul’dan uzaklarda yazdığı ilk şiirleri iptidaidir. Bunlarda çoğunlukla ıstırap ve kanaatkârlık duyguları ağır basar. Padişahlık hayatında yazdığı daha çok sayıdaki şiirinde sanatının olgunlaştığı görülür. Aşk, coşku, heyecan, kahramanlık ve tefekkür şiirleri yazmıştır.
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
beytiyle başlayan gazeli asırlardır milletin hafızasında ve dilindedir. Padişahlığını ve cihangir bir savaşçı oluşunu hatırlatan çok sayıda şiire rastlamak mümkündür. Hürrem Sultan’a duyduğu büyük aşkı terennüm ettiği ince ve zarif söyleyişli gazelleri vardır. Oğullarının ıstırabını dile getirdiği şiirleri de son derece başarılıdır.
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Şairin Sanat Kudreti ve Şiir Dili
Sanat kudreti bakımından vasatın üzerinde bir şair olarak değerlendirilebilecek olan Muhibbi’nin şiirleri, şiirinin unsurları ve özellikleri Divan Şiirinin genelinden farklı değildir. Zülf, dudak, göz ya da kaş, tüm şairlerde olduğu gibi Muhibbi’de de öyledir.
Tumblr media
Şairin kullandığı dil o devrin klasik Osmanlı Türkçesidir. Döneminin şairlerine bakıldığında Muhibbi’nin dili daha sadedir. Arapça-Farsça kelimelerin oranı daha düşüktür. Çünkü Muhibbi, bir padişah olmakla çok geniş kitlelere hitap etme zorunluluğundadır. Vasat bir şair olduğundan şiirlerinde imale ve zihaflar bir hayli çoktur. Mesela şu beyit ne kadar sadedir:
Günde bir kez görmesem halüm nolur dirken benüm
Bir yıl oldı görmez oldum anı andum agladum
Doç. Dr. Karavelioğlu: Muhibbî’nin Üstadları
Muhibbi Türk şairlerinden en çok Nevayi, Ahmet Paşa, Necati, Baki, Fuzuli ve Hayali’nin tesirinde kalmıştır. Mesela Ahmet Paşa:
Gül yüzünde saçdı anber kâkül-i müşkîn-i dost
İtdi can bûyın muattar kâkül-i müşkîn-i dost
Muhibbi:
Gül yüzünde kodı anber kâkül-i müşkîn-i dost
Eyledi kendüyi çenber kâkül-i müşkîn-i dost
Sadi, Hafız, Cami, Selman, Nizami, Attar gibi İran şairlerinin de etkisi altında kalan şair, Arap edebiyatından Hassan’ın etkisindedir. Birçok beytinde bu şairlere övgü dolu ifadeler vardır. Tabi bunda, kendini üstün görme hissi de bulunmaktadır.
Bunların yanı sıra Baki, Mesihi, Sevdayi, Ulvi, Azadi ve oğlu Mustafa gibi şairler onun şiirlerine nazire yazmışlardır.
Murat Karavelioğlu: Muhibbi Şiiri Neleri Anlatır?
Şiirinde Allah’a ve Peygamber’e övgü dolu ifadeler yer alır. Tasavvufi unsurlara tesadüf olunmakla birlikte bunlar Divan Şiirinin malzemeleri arasında gerektiğinde kullanılmışlardır. Asıl gaye olmaktan uzaktır.
Muhibbi’nin şiirlerini muhteva ve üslup bakımından üç gruba ayırmak mümkündür: 1. Hükümdarlığını, sultan şahsiyetini ve havasını yansıtan veya hamasi yönü olan şiirler. 2. Hikemi, fikri, talimi mahiyet ve öğüt verici veya tasavvufi-dini türden şiirler. 3. Âşıkane, rindane mahiyetteki şiirler.
Şiirlerinde devlet, ferman, sultan, abd, kul, asker, leşker, tuğ, liva, şah, kişver, alem, tabl, tuğra, taç vb. kelimelerin çok geçmesi tesadüfi değildir.
Şiirlerinde onun çeşitli görüşlerini bulabiliriz. Sayıca çok olmaları da buna imkân vermektedir. Şair için şiir söylemek bir bakıma başka bir âleme hicret etmektir. Şair hakikatten bahsetmelidir. Şiirinde ayet ve hadislere çokça yer vererek hakikatleri konu edinir.
Muhibbi’nin şiirleri genellikle âşıkane, rindane mahiyettedir. Bu hususla mahlası arasında bir ilişki olduğu muhakkaktır. Şiirinin özüne şu beyitle işaret eder:
Kim ki öğrenmek diler aşkın rümûzın serteser
Okısun görsün Muhibbî defter ü dîvânımuz
Bazı gazellerinde ise Allah’a ve Hz. Peygamber’e olan derin aşk ve saygısını dile getirdiği görülür.
Sonuç olarak Muhibbi aynı zamanda bir söz sultanıdır. Mahlasıyla mütenasip şiirleri daha çok âşıkane ve rindanedir. Tefekkür şiirleri de az değildir. Dili, gayet sade ve akıcı olup bazı çağdaşlarına nazaran tamlamalar ve yabancı kelimeler daha az nispettedir. O içinden geldiği gibi söylemekte ve tasannudan uzak durmaktadır.
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Hâmiliği
Muhibbi’nin Türk kültür ve edebiyatına hizmeti yalnızca şairliği yönüyle değildir. O aynı zamanda Türk tarihinin en görkemli edebiyat ve sanat ortamlarından birini oluşturmakla da büyük hizmet ifa etmiştir. Onun döneminde saray, devlet büyüklerinin konakları, esnaf muhitleri tam bir kültür ve edebiyat mahfeli olarak öne çıkmıştır. İstanbul başta olmak üzere Edirne, Bursa, Kütahya, Manisa, Üsküp, Saraybosna, Kahire, Bağdat gibi merkezler yüzyılın ve sonraki asırların edebi mahfelerinin başında gelmektedir. Bir yandan Halk Edebiyatı Karacaoğlan, Kul Pîrî, Karaoğlan, Âşık Garip, Âşık Kerem, Oğuz Ali gibi şairler elinde gelişirken öte yandan Divan Şiiri altın çağını yaşamaya başlamıştı. Baki, Âgehi, Emri, Figani, Fuzuli, Yahya Bey, Zati gibi şairler devrin önemli isimlerindendir.
Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman, devrini ve zaferlerini kaleme aldırmakla Süleymanname türünde pek çok eserin yazılmasını da sağlamıştır.
“Devrimde Sinan gibi bir mimar, Baki gibi bir şair yetiştiği için pek bahtiyarım” sözünün Kanuni’ye aittir.
Doçent Doktor Murat Ali Karavelioğlu: Muhibbi Divanı’na Dair
Divanı 1987 yılında Coşkun Ak tarafından nesre çevirili olarak yayımlandı. Kaside bulunmayan divanda yaklaşık 2800 gazel yer alıyor. Ayrıca murabba, muhammes, rübai, elifname, kıta, beyit, müfred vb. nazım şekilleriyle yazılmış manzumeler içeriyor. Bu haliyle Edirneli Nazmi’den sonra edebiyat tarihimizin en hacimli divanlarından biridir.
Muhibbi hakkında görüşlerine başvurulan Murat Karavelioğlu’na göre divanın, Türkiye kütüphanelerinde 20 civarında nüshası var. Bunlardan 7 tanesi İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler (Nadir Eserler) Kütüphanesi’nde bulunmakta. Divanın en güzel nüshalarından biri bu kütüphanedeki 5467 numaralı nüsha olup bir özel şirketin katkılarıyla tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır. Kendi hattıyla yazdığı şiirlerden oluşan bir nüsha Prof. Dr. Orhan Yavuz tarafından yayımlanmıştır.  2016 yılında ise Prof. Dr. Kemal Yavuz ve Prof. Dr. Orhan Yavuz, Muhibbi Divanı’nı, mecmualardaki manzumeleri de toplayarak 4000’i aşan şiir sayısıyla yayımlamışlardır.
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’na teşekkür ederiz.
Kaynak: Murat Ali Karavelioğlu, Murat Karavelioğlu
0 notes
turkceforumlar · 5 years
Text
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Edebi Kişiliği ve Sanatının Özellikleri
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Edebi Kişiliği ve Sanatının Özellikleri
Murat Karavelioğlu’na göre geleneğin yetiştirdiği şairlerden biri olan Muhibbi, yetiştiği geleneğe sıkı sıkıya bağlı bir şairdir. İstanbul’dan uzaklarda yazdığı ilk şiirleri iptidaidir. Bunlarda çoğunlukla ıstırap ve kanaatkârlık duyguları ağır basar. Padişahlık hayatında yazdığı daha çok sayıdaki şiirinde sanatının olgunlaştığı görülür. Aşk, coşku, heyecan, kahramanlık ve tefekkür şiirleri yazmıştır.
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
beytiyle başlayan gazeli asırlardır milletin hafızasında ve dilindedir. Padişahlığını ve cihangir bir savaşçı oluşunu hatırlatan çok sayıda şiire rastlamak mümkündür. Hürrem Sultan’a duyduğu büyük aşkı terennüm ettiği ince ve zarif söyleyişli gazelleri vardır. Oğullarının ıstırabını dile getirdiği şiirleri de son derece başarılıdır.
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Şairin Sanat Kudreti ve Şiir Dili
Sanat kudreti bakımından vasatın üzerinde bir şair olarak değerlendirilebilecek olan Muhibbi’nin şiirleri, şiirinin unsurları ve özellikleri Divan Şiirinin genelinden farklı değildir. Zülf, dudak, göz ya da kaş, tüm şairlerde olduğu gibi Muhibbi’de de öyledir.
Şairin kullandığı dil o devrin klasik Osmanlı Türkçesidir. Döneminin şairlerine bakıldığında Muhibbi’nin dili daha sadedir. Arapça-Farsça kelimelerin oranı daha düşüktür. Çünkü Muhibbi, bir padişah olmakla çok geniş kitlelere hitap etme zorunluluğundadır. Vasat bir şair olduğundan şiirlerinde imale ve zihaflar bir hayli çoktur. Mesela şu beyit ne kadar sadedir:
Tumblr media
Günde bir kez görmesem halüm nolur dirken benüm
Bir yıl oldı görmez oldum anı andum agladum
Doç. Dr. Karavelioğlu: Muhibbî’nin Üstadları
Muhibbi Türk şairlerinden en çok Nevayi, Ahmet Paşa, Necati, Baki, Fuzuli ve Hayali’nin tesirinde kalmıştır. Mesela Ahmet Paşa:
Gül yüzünde saçdı anber kâkül-i müşkîn-i dost
İtdi can bûyın muattar kâkül-i müşkîn-i dost
Muhibbi:
Gül yüzünde kodı anber kâkül-i müşkîn-i dost
Eyledi kendüyi çenber kâkül-i müşkîn-i dost
Sadi, Hafız, Cami, Selman, Nizami, Attar gibi İran şairlerinin de etkisi altında kalan şair, Arap edebiyatından Hassan’ın etkisindedir. Birçok beytinde bu şairlere övgü dolu ifadeler vardır. Tabi bunda, kendini üstün görme hissi de bulunmaktadır.
Bunların yanı sıra Baki, Mesihi, Sevdayi, Ulvi, Azadi ve oğlu Mustafa gibi şairler onun şiirlerine nazire yazmışlardır.
Murat Karavelioğlu: Muhibbi Şiiri Neleri Anlatır?
Şiirinde Allah’a ve Peygamber’e övgü dolu ifadeler yer alır. Tasavvufi unsurlara tesadüf olunmakla birlikte bunlar Divan Şiirinin malzemeleri arasında gerektiğinde kullanılmışlardır. Asıl gaye olmaktan uzaktır.
Muhibbi’nin şiirlerini muhteva ve üslup bakımından üç gruba ayırmak mümkündür: 1. Hükümdarlığını, sultan şahsiyetini ve havasını yansıtan veya hamasi yönü olan şiirler. 2. Hikemi, fikri, talimi mahiyet ve öğüt verici veya tasavvufi-dini türden şiirler. 3. Âşıkane, rindane mahiyetteki şiirler.
Şiirlerinde devlet, ferman, sultan, abd, kul, asker, leşker, tuğ, liva, şah, kişver, alem, tabl, tuğra, taç vb. kelimelerin çok geçmesi tesadüfi değildir.
Şiirlerinde onun çeşitli görüşlerini bulabiliriz. Sayıca çok olmaları da buna imkân vermektedir. Şair için şiir söylemek bir bakıma başka bir âleme hicret etmektir. Şair hakikatten bahsetmelidir. Şiirinde ayet ve hadislere çokça yer vererek hakikatleri konu edinir.
Muhibbi’nin şiirleri genellikle âşıkane, rindane mahiyettedir. Bu hususla mahlası arasında bir ilişki olduğu muhakkaktır. Şiirinin özüne şu beyitle işaret eder:
Kim ki öğrenmek diler aşkın rümûzın serteser
Okısun görsün Muhibbî defter ü dîvânımuz
Bazı gazellerinde ise Allah’a ve Hz. Peygamber’e olan derin aşk ve saygısını dile getirdiği görülür.
Sonuç olarak Muhibbi aynı zamanda bir söz sultanıdır. Mahlasıyla mütenasip şiirleri daha çok âşıkane ve rindanedir. Tefekkür şiirleri de az değildir. Dili, gayet sade ve akıcı olup bazı çağdaşlarına nazaran tamlamalar ve yabancı kelimeler daha az nispettedir. O içinden geldiği gibi söylemekte ve tasannudan uzak durmaktadır.
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Hâmiliği
Muhibbi’nin Türk kültür ve edebiyatına hizmeti yalnızca şairliği yönüyle değildir. O aynı zamanda Türk tarihinin en görkemli edebiyat ve sanat ortamlarından birini oluşturmakla da büyük hizmet ifa etmiştir. Onun döneminde saray, devlet büyüklerinin konakları, esnaf muhitleri tam bir kültür ve edebiyat mahfeli olarak öne çıkmıştır. İstanbul başta olmak üzere Edirne, Bursa, Kütahya, Manisa, Üsküp, Saraybosna, Kahire, Bağdat gibi merkezler yüzyılın ve sonraki asırların edebi mahfelerinin başında gelmektedir. Bir yandan Halk Edebiyatı Karacaoğlan, Kul Pîrî, Karaoğlan, Âşık Garip, Âşık Kerem, Oğuz Ali gibi şairler elinde gelişirken öte yandan Divan Şiiri altın çağını yaşamaya başlamıştı. Baki, Âgehi, Emri, Figani, Fuzuli, Yahya Bey, Zati gibi şairler devrin önemli isimlerindendir.
Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman, devrini ve zaferlerini kaleme aldırmakla Süleymanname türünde pek çok eserin yazılmasını da sağlamıştır.
“Devrimde Sinan gibi bir mimar, Baki gibi bir şair yetiştiği için pek bahtiyarım” sözünün Kanuni’ye aittir.
Doçent Doktor Murat Ali Karavelioğlu: Muhibbi Divanı’na Dair
Divanı 1987 yılında Coşkun Ak tarafından nesre çevirili olarak yayımlandı. Kaside bulunmayan divanda yaklaşık 2800 gazel yer alıyor. Ayrıca murabba, muhammes, rübai, elifname, kıta, beyit, müfred vb. nazım şekilleriyle yazılmış manzumeler içeriyor. Bu haliyle Edirneli Nazmi’den sonra edebiyat tarihimizin en hacimli divanlarından biridir.
Muhibbi hakkında görüşlerine başvurulan Murat Karavelioğlu’na göre divanın, Türkiye kütüphanelerinde 20 civarında nüshası var. Bunlardan 7 tanesi İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler (Nadir Eserler) Kütüphanesi’nde bulunmakta. Divanın en güzel nüshalarından biri bu kütüphanedeki 5467 numaralı nüsha olup bir özel şirketin katkılarıyla tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır. Kendi hattıyla yazdığı şiirlerden oluşan bir nüsha Prof. Dr. Orhan Yavuz tarafından yayımlanmıştır.  2016 yılında ise Prof. Dr. Kemal Yavuz ve Prof. Dr. Orhan Yavuz, Muhibbi Divanı’nı, mecmualardaki manzumeleri de toplayarak 4000’i aşan şiir sayısıyla yayımlamışlardır.
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’na teşekkür ederiz.
Kaynak: Murat Ali Karavelioğlu, Murat Karavelioğlu
0 notes
Text
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Edebi Kişiliği ve Sanatının Özellikleri
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Edebi Kişiliği ve Sanatının Özellikleri
Murat Karavelioğlu’na göre geleneğin yetiştirdiği şairlerden biri olan Muhibbi, yetiştiği geleneğe sıkı sıkıya bağlı bir şairdir. İstanbul’dan uzaklarda yazdığı ilk şiirleri iptidaidir. Bunlarda çoğunlukla ıstırap ve kanaatkârlık duyguları ağır basar. Padişahlık hayatında yazdığı daha çok sayıdaki şiirinde sanatının olgunlaştığı görülür. Aşk, coşku, heyecan, kahramanlık ve tefekkür şiirleri yazmıştır.
Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi
Olmaya devlet cihanda bir nefes sıhhat gibi
beytiyle başlayan gazeli asırlardır milletin hafızasında ve dilindedir. Padişahlığını ve cihangir bir savaşçı oluşunu hatırlatan çok sayıda şiire rastlamak mümkündür. Hürrem Sultan’a duyduğu büyük aşkı terennüm ettiği ince ve zarif söyleyişli gazelleri vardır. Oğullarının ıstırabını dile getirdiği şiirleri de son derece başarılıdır.
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Şairin Sanat Kudreti ve Şiir Dili
Sanat kudreti bakımından vasatın üzerinde bir şair olarak değerlendirilebilecek olan Muhibbi’nin şiirleri, şiirinin unsurları ve özellikleri Divan Şiirinin genelinden farklı değildir. Zülf, dudak, göz ya da kaş, tüm şairlerde olduğu gibi Muhibbi’de de öyledir.
Tumblr media
Şairin kullandığı dil o devrin klasik Osmanlı Türkçesidir. Döneminin şairlerine bakıldığında Muhibbi’nin dili daha sadedir. Arapça-Farsça kelimelerin oranı daha düşüktür. Çünkü Muhibbi, bir padişah olmakla çok geniş kitlelere hitap etme zorunluluğundadır. Vasat bir şair olduğundan şiirlerinde imale ve zihaflar bir hayli çoktur. Mesela şu beyit ne kadar sadedir:
Günde bir kez görmesem halüm nolur dirken benüm
Bir yıl oldı görmez oldum anı andum agladum
Doç. Dr. Karavelioğlu: Muhibbî’nin Üstadları
Muhibbi Türk şairlerinden en çok Nevayi, Ahmet Paşa, Necati, Baki, Fuzuli ve Hayali’nin tesirinde kalmıştır. Mesela Ahmet Paşa:
Gül yüzünde saçdı anber kâkül-i müşkîn-i dost
İtdi can bûyın muattar kâkül-i müşkîn-i dost
Muhibbi:
Gül yüzünde kodı anber kâkül-i müşkîn-i dost
Eyledi kendüyi çenber kâkül-i müşkîn-i dost
Sadi, Hafız, Cami, Selman, Nizami, Attar gibi İran şairlerinin de etkisi altında kalan şair, Arap edebiyatından Hassan’ın etkisindedir. Birçok beytinde bu şairlere övgü dolu ifadeler vardır. Tabi bunda, kendini üstün görme hissi de bulunmaktadır.
Bunların yanı sıra Baki, Mesihi, Sevdayi, Ulvi, Azadi ve oğlu Mustafa gibi şairler onun şiirlerine nazire yazmışlardır.
Murat Karavelioğlu: Muhibbi Şiiri Neleri Anlatır?
Şiirinde Allah’a ve Peygamber’e övgü dolu ifadeler yer alır. Tasavvufi unsurlara tesadüf olunmakla birlikte bunlar Divan Şiirinin malzemeleri arasında gerektiğinde kullanılmışlardır. Asıl gaye olmaktan uzaktır.
Muhibbi’nin şiirlerini muhteva ve üslup bakımından üç gruba ayırmak mümkündür: 1. Hükümdarlığını, sultan şahsiyetini ve havasını yansıtan veya hamasi yönü olan şiirler. 2. Hikemi, fikri, talimi mahiyet ve öğüt verici veya tasavvufi-dini türden şiirler. 3. Âşıkane, rindane mahiyetteki şiirler.
Şiirlerinde devlet, ferman, sultan, abd, kul, asker, leşker, tuğ, liva, şah, kişver, alem, tabl, tuğra, taç vb. kelimelerin çok geçmesi tesadüfi değildir.
Şiirlerinde onun çeşitli görüşlerini bulabiliriz. Sayıca çok olmaları da buna imkân vermektedir. Şair için şiir söylemek bir bakıma başka bir âleme hicret etmektir. Şair hakikatten bahsetmelidir. Şiirinde ayet ve hadislere çokça yer vererek hakikatleri konu edinir.
Muhibbi’nin şiirleri genellikle âşıkane, rindane mahiyettedir. Bu hususla mahlası arasında bir ilişki olduğu muhakkaktır. Şiirinin özüne şu beyitle işaret eder:
Kim ki öğrenmek diler aşkın rümûzın serteser
Okısun görsün Muhibbî defter ü dîvânımuz
Bazı gazellerinde ise Allah’a ve Hz. Peygamber’e olan derin aşk ve saygısını dile getirdiği görülür.
Sonuç olarak Muhibbi aynı zamanda bir söz sultanıdır. Mahlasıyla mütenasip şiirleri daha çok âşıkane ve rindanedir. Tefekkür şiirleri de az değildir. Dili, gayet sade ve akıcı olup bazı çağdaşlarına nazaran tamlamalar ve yabancı kelimeler daha az nispettedir. O içinden geldiği gibi söylemekte ve tasannudan uzak durmaktadır.
Doç. Dr. Murat Karavelioğlu: Muhibbi’nin Hâmiliği
Muhibbi’nin Türk kültür ve edebiyatına hizmeti yalnızca şairliği yönüyle değildir. O aynı zamanda Türk tarihinin en görkemli edebiyat ve sanat ortamlarından birini oluşturmakla da büyük hizmet ifa etmiştir. Onun döneminde saray, devlet büyüklerinin konakları, esnaf muhitleri tam bir kültür ve edebiyat mahfeli olarak öne çıkmıştır. İstanbul başta olmak üzere Edirne, Bursa, Kütahya, Manisa, Üsküp, Saraybosna, Kahire, Bağdat gibi merkezler yüzyılın ve sonraki asırların edebi mahfelerinin başında gelmektedir. Bir yandan Halk Edebiyatı Karacaoğlan, Kul Pîrî, Karaoğlan, Âşık Garip, Âşık Kerem, Oğuz Ali gibi şairler elinde gelişirken öte yandan Divan Şiiri altın çağını yaşamaya başlamıştı. Baki, Âgehi, Emri, Figani, Fuzuli, Yahya Bey, Zati gibi şairler devrin önemli isimlerindendir.
Ayrıca Kanuni Sultan Süleyman, devrini ve zaferlerini kaleme aldırmakla Süleymanname türünde pek çok eserin yazılmasını da sağlamıştır.
“Devrimde Sinan gibi bir mimar, Baki gibi bir şair yetiştiği için pek bahtiyarım” sözünün Kanuni’ye aittir.
Doçent Doktor Murat Ali Karavelioğlu: Muhibbi Divanı’na Dair
Divanı 1987 yılında Coşkun Ak tarafından nesre çevirili olarak yayımlandı. Kaside bulunmayan divanda yaklaşık 2800 gazel yer alıyor. Ayrıca murabba, muhammes, rübai, elifname, kıta, beyit, müfred vb. nazım şekilleriyle yazılmış manzumeler içeriyor. Bu haliyle Edirneli Nazmi’den sonra edebiyat tarihimizin en hacimli divanlarından biridir.
Muhibbi hakkında görüşlerine başvurulan Murat Karavelioğlu’na göre divanın, Türkiye kütüphanelerinde 20 civarında nüshası var. Bunlardan 7 tanesi İstanbul Üniversitesi Yazma Eserler (Nadir Eserler) Kütüphanesi’nde bulunmakta. Divanın en güzel nüshalarından biri bu kütüphanedeki 5467 numaralı nüsha olup bir özel şirketin katkılarıyla tıpkıbasım olarak yayımlanmıştır. Kendi hattıyla yazdığı şiirlerden oluşan bir nüsha Prof. Dr. Orhan Yavuz tarafından yayımlanmıştır.  2016 yılında ise Prof. Dr. Kemal Yavuz ve Prof. Dr. Orhan Yavuz, Muhibbi Divanı’nı, mecmualardaki manzumeleri de toplayarak 4000’i aşan şiir sayısıyla yayımlamışlardır.
Doç. Dr. Murat Ali Karavelioğlu’na teşekkür ederiz.
Kaynak: Murat Ali Karavelioğlu, Murat Karavelioğlu
0 notes