Tumgik
#bir gün “bir” olacağız; ama zamanı var...
judasizm1 · 5 months
Text
Ülkemin "Kadınları ve Çocuklarımız" geleceğimizi şekillendirecek...
Hiçbir eş cinsim alınmasın ama gerçektende geleceğimiz eğitimli kadınlarımızın elinde.. Kadınlarımız eğitimli olursa çocuklarımızıda eğitir. Çocuklar için eğitim ortlama 7 yaşına kadar aile içinde olur ve ilk eğitimini veren ve de en baskın öğretmen aile içinde annedir..
Ülkemizde Amerikan parasının yeşiliyle müslüman olduğunu sanan cahil ve hain tarikatlar ve cemaatler çıkıp diyebiliyorlarki "Dört kadın bir erkeğe eşittir." Evet, rabia denen o "ucube" zihniyeti algı olarak yerleştirmeye çalışıyorlar. Bu hain BOP'u icat eden Amerikan CIA ajanı Fuller'in zihniyeti müslüman ya da değil Anadolu ve Mezapotamya'da kadınların cahil olmasını ve öyle kalmasını istiyorlar..
Kusura bakma BOP eş başkanı hain ve CIA ajanı Fuller, bizim topraklarımızda bunu yapmanız sizin için daha büyük sorun olur. Hani beşe bölünmüş amerika komploları var ya, işte o gerçek olur ve sizin bölgemizde yaşama şansınızı böyle bitiririz (patronunuz ingiltere ve elmas ticaretini elinde tutan tefeci yahudilere atıfla..)
Kola dökmeyin! Her satın alıp döktüğünüz kolanın geliri faist Netehyahu'ya gidiyor.. Kola dökenler bence tam bir geri zekalı.. :)) İtiraz edecekseniz her ay 450 milyon dolar ihracat yapıp hala gemi gönderen hamasetçi ihtidarı protesto edin.
Filistin devlet olarak bizim "Mavi Vatan" projemizde Rumlarla, İsraille, İtalyanlarla, Fransızlarla, Almanlarla, Amerikanlarla vs birlikte olup bize karşı oy kullandı. Filistin, Arap ülkelerinin umurumda değil, hiçbir yaptırım karı çıkartamadılar ve Recep bey o fasa-fiso bildirime imza attı.. Hani diyordu ya "Nas varken sana bana ne oluyor" diye.. Arapların kararı varken sana ne oluyor Recep? Bir dönem ümmet ayağından seni severlerdi Filistinliler (ama o bölgede sadece onlar), şimdi ne oldu da senden nefret ediyorlar!
Kökten dinci, faşist, savaş suçu işleyen, soykırımcı Netenyahu'ya direnen İsrail halkına selam olsun.. Filistinlilere de en kısa sürede Hamas terör örgütünden kurtulmalarını diliyorum çünkü Hamas Netenyahu'nun kuklasıdır. Planlı bir istilaya zemin hazırlayan bir kukladan başka bir şey değildir Hamas...
Bizim de bir Filistin, Afganistan, Irak, İran, Suriye olmamamız için tek gerekli şey bizim kadınlarımızın eğitimine devam etmeleri.. Diğer durumda hain BOP eşbaşkanı ve avanesi bizi de bu ülkelere benzetecek..
9 notes · View notes
yantekerlek · 11 months
Note
Selamün aleyküm Hanımefendi,ben bir kaç gündür okuyorum yazdıklarınızı.Öncelikle hâlâ size yazan insanları muhatap alıp hepsine tek tek cevap verme nezaktinize hayran olduğumu bilmenizi isterim. Duygularıma tercüman oluşunuz ,belki de birbirinden habersiz kaç kişinin duygularına tercüman oluşunuz ayrı bir güzellik.Yüreğiniz ferahlık bulsun, zafere giden yolda Allah engel teşkil eden her şeyi tek tek temizlesin .Ve sizi müjdesini veren kullarının arasına alsın.Bu bir yarış değil,bu bir savaş,ve bu savaşta zâhir de kim kazanırsa kazansın biz hep kazanan olacağız çünkü küfre ,küfre destek verene karşı duruyoruz, o çetin gün de Allah'a hüccetimiz bu olacak.Net fikrim eğer bir tarafta boş sandalye varsa ,diğer tarafta k.k ve türevleri varsa oyumu boş sandalyeden yana kullanırdım,hiç mecaz yapmıyorum,zira benim işime daha çok yarıyor.Bu cenahın her seçim zamanı nefretlerini defaatle gördüğümüz, sadece tartışma ve suçlama üzerinde kurulan güya fikir beyanları asla arzu ettikleri karşılığı bulmayacak biiznillah.Allah'tan korkmasaydım " lekûm dinikûm veliyedîn derdim hepsine, ama kalplerimizi bilen Allah'tır.Rabbim bizi ve ülkemizi bu sıkıntılı hallerden selamete çıkarsın .amin. Şâd olun.🌹
ve aleyküm selam. söylemlerden kalbe de karar verebilirdiniz, "bu söylem ancak şöyle bir kalpten çıkar" diyebilirdiniz. ama "kalpleri bilen Allah'tır" dediniz. ben de bu müslümanca dilin hayranıyım. tekfir etmeyelim ama İslam'a zeval vermek isteyen üslubun, zihniyetin, tarzın, faaliyetin de karşısında duralım. budur benim de tuttuğum yol. Allah hepimize hidayet versin. dualarınıza bin amin.
size ve ağzını bozmayan argo dahi kullanmayan müslümanlara bir özür borcum var. kulağınıza, gözünüze, gönlünüze, dilinize ağırlık veren kelimeler var verdiğim bazı cevaplarda. sansürlemeyi de bıraktım bir süre sonra. onlar için özür diliyorum. Allah razı olsun ferahlık verdiniz. Rabbim yolumuzu dosdoğru eylesin, hatalardan uzak, tövbeyle en yakın eylesin. bizi bir ve beraber eylesin. kalbimizde müminlere karşı zerre kin ve öfke bırakmasın. korktuklarımızdan emin kılsın. bize ve bizi yönetecek olanlara akıl, fikir, izan, şuur, iffet, hikmet, merhamet, adalet versin. amin.
8 notes · View notes
bakmisonline · 1 year
Text
Youtube Seo Nedir Nasıl Yapılır?
Tumblr media
Youtube SEO Nedir? Nasıl Yapılır? Youtube SEO Nedir? Youtube SEO Nasıl Yapılır? Youtube SEO nedir, Youtube içerik oluşturucular için son derece önemli bir nokta. Bilmeyenler veya yeni başlayanlar için öncelikle Youtube SEO nedir? Bunu açıklayalım. SEO, Youtube’a özel bir terim değildir, açılımı Search Engine Optimization olan SEO, Türkçe Arama Motoru Optimizasyonu manasına gelmektedir. Daha çok web siteler özelinde kullanılan bir terim olsa da Youtube içerik üreticilerinin de kullanması gerekir. Çünkü Youtube hem içerik üretici bolluğu ile hem de kullanıcıların içerikleri arama şekliyle kullanımını her geçen gün daha da artırıyor. Böyle büyük bir rekabet ortamı içerisinde içerik üreticilerin, içeriklerini doğru kullanıcılara ulaştırabilmesi için SEO büyük önem taşımaktadır. Youtube SEO Ne İşe Yarar Youtube SEO, içerik üretici ile kullanıcı arasındaki köprüyü kurmadaki en önemli faktördür. Çünkü kullanıcılar aramakta oldukları içerikleri Youtube’a veya Google, Yandex gibi arama motorlarına yazarak ulaşıyorlar. SEO da bu noktada aramalar karşısında sizin içeriklerinizi nasıl ön plana çıkaracağınızla alakalıdır. Ürettiğiniz içeriklerde SEO uyumu olursa, içeriği arayan kullanıcıların öncelikli olarak karşısına sizin içerikleriniz çıkacaktır. Bu sayede Youtube için ürettiğiniz her içerik, ilgili kullanıcılar tarafından daha çok gösterim alır, görüntüleme sayınız da bu ölçüde paralel olarak artacaktır. Üstelik Youtube kanalınız organik olarak yükselecek. Youtube SEO Nasıl Fayda Sağlar Youtube SEO’nun ne işe yarayacağından bahsettik, görüntüleme sayınızın artması ve organik hit alma ihtimalinizi arttırmada önemli. Fakat bunun yanı sıra içerikleriniz için başka bir artı da sağlıyor. İçeriğinizi arayan kullanıcıların karşısına çıktığınız için, içerikleriniz doğru kullanıcıya ulaşır. Böylelikle videolarınızdaki kitleyi elde tutma oranı yükselecektir. Kitleyi elde tutma oranı, Youtube’un videolarınızı önerilerde çıkarma ihtimalini artırır, videonuzun gerçekten büyük bir bölümü izleniyorsa Youtube bu veriden faydalanarak sizin doğru içerik ürettiğiniz kanısına varır. Böylelikle yalnızca organik aramalarla değil önerilerle de videolarınızın izlenme sayılarını artırabilirsiniz. Yine izlenme süresine bağlı olarak yeni açılmış Youtube kanalları için başka bir avantaj daha var. Bildiğiniz gibi Youtube, para kazanma politikalarını aktif hale getirmek için bazı şartlar getirdi. Bu şartlara göre izlenme sayınız değil, izlenme süreniz önem taşıyor. İçeriklerinizi doğru kişilere ulaştırarak, büyük kısmının izlenmesini sağlamanız önemli. Yeni açtığınız Youtube kanalınız için para kazanma politikalarını içerikleri doğru kişilere ulaştırarak sağlayabilirsiniz. Whatsapp ile Bize Ulaşın! Youtube Seo Nedir Nasıl Yapılır? Neden Bizi Seçmelisiniz? En değerli varlığımız olan zamanı kaybetmeden üretmek istediğiniz içerik için teknik danışmanlık sağlamak istiyorum. Video içeriğinizin üretim süreci sonrasında sürekli değişen youtube algoritması ve sistemi karşısında yıllardır edindiğimiz tecrübeler ile sizlere zirveye giden yolda yardımcı olacağız. 01 Başarı Oranı Yıllardır çeşitli freelancer siteleri ve danışmanlığını yaptığımız youtube kanallarının tavsiyeleri üzerine yüzlerce youtube kanalına ulaştık ve bu kanalların oranında bir başarı sağladık. 02 Zaman verimliliği İçerik ürettiniz veya bir fikriniz var ama bunu youtube alanında nasıl insanlara ulaştıracaksınız bilmiyorsunuz. Biz burada devreye girerek büyük bir okyanus olan youtube da kanalınızın ve videolarınızın öne çıkması için yapmanız gerekenleri basitleştiriyoruz. En değerli varlığımız olan zamanı kaybetmeden üretmek istediğiniz içerik için teknik danışmanlık sağlıyoruz. Read the full article
0 notes
okan1208 · 1 year
Text
Yine bir hafta sonu akşamı... Dün iş çıkışı saçlarımı kestirmek için Maltepeye gittim. Bir gün önceden Aytaç ile buluşacağız diye konuşmuştuk. Benim genelde yalnız gittiğim yere yani bahcelievlere kahve içmeye gidecektik. Berberden çıktığımda Aytacı aradım bahçeli evlerde beklediğini söyleyince zaman kaybetmeden gittim yanına. Kahve dünyasındaki çalışan arkadaşlar artık sürekli gide gele ne içmek istediğimi bildikleri için sormuyorlar artık :) ödememi yapıp kahveleri aldım. Aytaçla kahve eşliğinde takip ettiğimiz dizilerden başlayıp ortak arkadaşlarımızdan devam ettik konulara tabi konu bizi surukleyerek askerlik günlerinde bulu verdik konuşmayı. Bu arada Aytaç da askere gidecek önümüzdeki aylarda. Yaşadıklarımı anlattım ona tecrube olması için hazırlıklı olsun diye konuştuk. O sırada 19 yaşında çalışan bir arkadaş geldi yanımıza "kusura bakmayın istemeden kulak misafiri oldum" durumundan bahsetti bize bende estağferullah kardeşim sana akıl vermek haddim değil ama yaşadıklarımı seninle paylaşabilirim dedim. Askeri personel olmak istiyormuş. Bende anlattım olanı biteni hakkında hayırlısı olsun dedim. O sırada teşekkür etti ve işe döndü aytacla biz sohbete devam ederken 5 dk sonra tekrar yanımıza geldi. Anlattığım şeylerin kendisine mantıklı geldiğini söyledi. Eğer bir gün istediğin mesleği yapacak olursan bu anlattıklarımda senin üzerinde işe yarar ise bu beni çok sevindirir kardeşim dedim kendisine. Çünkü iyimser ve yardımsever bir yanım var. Bu özellik yeri geldi benim gecmiste canımı da sıktı yeri geldi beni sevindirdi de. Bir gün toprak olacağız kendim ya da baskalarının hayallerinde bir payım varsa ne mutlu bana. Bence kayıtsız şartsız herkesin yapması gereken bu olmalı. Art niyetli biri değilim mizacım böyle sadece. Çalışan arkadaş yanımızdan ayrılırken içerdeki bayanlardan 2 kişi seninle ilgileniyor dedi ve gitti. Kim olduklarını bilmiyorum ama daha önce de pek çok yerde bunu yaşadım. Ama üstüne düşmedim. Uzun süreli bir birlikteliğim olmuştu. Hayatta kendime ne kadar güveniyorsam ona da o kadar güveniyordum. Tanıştığım ilk gün bana "mutluyken mutsuz olmaktan korkuyorum" demişti. Ama bilmiyordu ki babamın anneme davranislarindan dolayı bir ant içmistim. Ben kadınıma böyle davranmayacağım diye. Ben ictigim ant ın arkasında durdum fakat karsimdaki insan yasamaktan korktuğu seyi bana yasattı. Canı sağolsun bazı insanlar yapar bazen böyle şeyler :) Aytaç "Okan sen çok şanslısın" dedi bana bende gülerek şanslıydımmm dedim :) bunu söyleyince "neyin şovunu yapıyorsun çevrene baksana herkes senin bulduğun şeyleri arıyor surekli geri tepiyorsun elin oğlu yamyam gibi görmüyor musun" dedi :)) "kimse senin gibi birini kaçırmak istemez. Onca bayan var cevrede hangisi gidip bir erkege açılıyor" dedi. Aytaç ben doğru zamanı bekliyorum ben başkalarının karakteriyle kendi karakterimi aynı kefeye koymuyorum kardeşim yalnız olmak yanlış insanla olmaktan iyidir dedim. Aytaç güldü "Okan çok aşırı efendi birisin" dedi. Günün ilerleyen saatlerinde evlere dağıldık o hafta sonu da öyle geçmiş oldu.
0 notes
bungoustraydogs-tr · 4 years
Text
Bungou Stray Dogs Drama CD- Welcome To the Hot Springs- Side Dedective Agency Türkçe Çeviri
Tumblr media
Ses dosyasını buraya tıklayarak dinleyebilirsiniz.
Kunikida: Atsushi, hala konaklama yerine gelemedik mi? Atsushi: Özür dilerim, Kunikida-san, ryokana* birazdan varmış oluruz. Ranpo: Ah~, çok yoruldum! Ajansın- hayır, tüm Japonyanın en değerli insanını bu kadar çok yürüterek ne yapmaya çalışıyorsun, Kunikida? Kunikida: Özür dilerim Ranpo-san, yakında orada olacağız. Ranpo:  Birazdan! Sürekli ve sürekli “birazdan” demiyor musun? Beni daha çok yürütmeye mi çalışıyorsun? Kunikida: Hayır! Hayır, erm… Ranpo: Söylemem gerekiyor ki daha fazla yürüyemem… Kunikida: Erm, eğer daha fazla yürüyemeyeceksen… kenji, ranpo-san’ı taşıyıver. Kenji: Tamam. Sorun değil. Ranpo: O zaman, teşekkür ederim! Atsushi: Ranpo-san, kenji-kun özür dilerim. Kunikida: Sorun değil ama neler oluyor Atsushi, azıcık yürüdükten sonra ulaşırız dememiş miydin? Atsushi: Demiştim, harıtaya göre 5 dakika yürüdükten sonra gelmemiz gerekiyordu… ah! Kunikida: Ne oldu? Atsushi:  Üzgünüm, gideceğimiz yer yürüyerek 5 dakikalık mesafede değil ama otobüs durağına kadar 10 dakika sürüyor, bu yüzden otobüs durağına 5 daki- Ranpo: Ehhhh? 10 dakikalık otobüs mesafesini mi yürümemiz gerekiyor? O kadar yürüyemem! Kunikida: Yürüyüp yürüyememen önemli değil, zaten birisinin sırtında taşınıyorsun… Ranpo: Mm, Kunikida-kun, bir şey mi dedin? Kunikida: Hayır. Ama zaten yola koyulduk yürümeye devam etmekten başka çaremiz yok. Atsushi: Herkesten özür dilerim. Kenji: Sorun değil! Tanizaki: Atsushi-kun, bu mesafe benim için de sorun değil. Atsushi: Teşekkürler, Kenji-kun, Tanizaki-san. Kunikida: Daha fazla geç kalamayız. Tanizakı, haritayı sen takip et. Tanizaki: Tamam Atsushi: Kunikida-san, lütfen bekle. Kunikida: Ne var, Atsushi-kun? Zaten programdan geri kaldık. Ayrıca benim için en affedilmez olan şey de programımın bozulması. Buna rağmen hala burada zaman kaybetmek mi istiyorsun? Atsushi: Erm, ama… Kunikida: İyi, ne yapacaksan hızlıca yap. Atsushi: Şu andan itibaren, Dazai-san kayboldu… Kunikida: Mmm? Dazai burada değil mi? Oh, gerçekten de yolculuğun başından beri bir çok şey konuştuk ama hala o egzotik sesi duymadık! Dazai, neredesin? Dazai! Dazai: Kunikida-kun~~~~~~~~~~~~~~~~ bana mı seslendin?~~~~~~~~~~~~~~~ Kunikida: Hmm? Sesi nereden geliyor? Tanizaki: Nehirde yüzen şey… Dazai-san mı? Dazai: Kunikida-kun! Kunikida: Ne, nehrin yüzeyindeki… Agh, yine olmaz. Dazai: Beni mi arıyordun? Kunikida: Dazai! Hemen buraya gel! Dazai!!!! — Vahh, ne hoş bir oda! Baksanıza! Manzara da çok güzel! Ah, nehri de görebiliyoruz! Atsushi: Ah, bu nehir Dazai-san’ın akıntıya kapıldığı nehir. Dazai: Ah~~ bu soğuk nehir bedeninin vücut ısısını yavaşça düşürecek kadar güzel~ Kunikida: Böyle korkutucu şeyleri aşıkmışsın gibi söyleme! Tanizaki: Ah, bu odada herkes rahatlayabilir! Ranpo: Herkes mi? Kunikida, mükemmel bir dedektif olduğum için kendime ait bir odam yok mu? Kunikida: Ah, özür dilerim, Ranpo-san. Ryokan sahipleri başkanın eski bir arkadaşı ve sadece bir oda tutarsak bedava kalabilmemizi sağlayacak kadar da naziklerdi. Ranpo: Mmmm? Öyle mi? O zaman başka şansımız yok. Atsushi: Bu yüzden Yosano-sensei ve Naomi gelemedi, kadınların girmesi yasaktı. (yazık be) Kunikida: Doğru, kadınlar ve erkekler aynı odada kalamaz. Tanizaki: Naomi seyehate katılamamasının çok üzücü olduğunu söyledi. Ranpo: (Naomi’yi taklit ederek) “Abimle aynı yatakta uyumak istiyorum.” Gibi şeyler söylüyordu. Tanizaki: Heh, eh?? Hayır, hayır. Ranpo: Ah, bu doğru. Tanizaki-kun genellike Naomi’yle aynı yatakta uyuyor. Tanizaki:Eh! Sen bunu nereden biliyorsun… Kunikida:  Ranpo-san, lütfen buraya gelir gelmez ajans üyelerini kışkırtmayın. Neyse, şimdi onsene* gidelim. Zaten planımızın çok gerisindeyiz, rahatlayıp sohbet etme zamanı değil! Atsushi: “Rahatlayıp sohbet etme zamanı değil!” onsene rahatlamak için gelmedik mi zaten… Kunikida: Bana laf yetiştirme Atsushi. Her şey plana göre gitmeli. Dazai: Hapşu! Hapşu! Üzrime yapışan giysiler beni rahatsız ediyor. Kunikida: Çünkü buraya gelirken nehre atladın! Dazai: Çok soğuk… Kunikida: (iç çeker) Herkes bu salak donmadan önce onsene girsin! Dazai: Ne naziksin… — Kunikida: Tamamdır, herkes onsene girsin. Atsushi: Nanzarayı seyredebiliyoruz, mükemmel! Kenji: Onsen çok güzel! Tanizaki: Atsushi-kun, hemen gir! Atsushi: Tamam. Kunikida: Bekle, sırasına göre yapmamız lazım. İlk önce yıkanmalıyız. Sonra onsenin içine bir anda girmemeliyiz. Önce ayaklarımızı koyup kan dolaşımını hissetmeli sonra belimizi ve göğsümüzü son olarak da omuzlarımızı sokmalıyız. Böylece kalbimizi ve vücudumuzu zorlamamış oluruz. Ranpo: Ahh, bu onsen çok güzel! Dazai: Yorgunluğu alıp götürüyor~ değil mi, ranpo-san? Kunikida: Az önceki dediklerime ne oldu?! Atsushi: Ah, Kunikida-san, ben dinliyordum. Dediklerini anladım. Söylediğin için teşekkürler. İlk ayaklardı, değil mi? Kunikida: Benim için bunları yapmana gerek yok Atsushi. Bunları söylemen beni daha da incitecek. Dazai: Gulugulugulu, güzel değil mi? Burada olduğumuz sürece mutluyuz gulugulugulu… Kunikida: Suya dalma!!! Atsushi: N-neyse, Kunikida-san onsene girerken bile gözlüklerini mi takıyorsun? Yıkanırken çıkartman gerekmiyor mu? Kunikida: Gözlüklerim bedenimin bir parçasıdır. Atsushi: Ö-öyle mii… Kunikida: Atsushi benim gözlüklerini sorun ediyorsan Dazai’nin bandajlarıyla sorunun yok mu? Atsushi: Dazai-san’ın… eh’ suya bandajlarla mı girdi!? Erm, Dazai-san, üstünde hala bandajların var! Dazai: Bandajlarım bedenimin bir parçasıdır. Atsushi: Ö-Öyle mi? Dazai: Jem bir kerecik “birbirimize karşı açık olmak” hoş değil mi? Kunikida-kun? Atsushi-kun? Atsushi: Doğru. Kunikida: Bandajlarla kaplıyken nasıl bize karşı açık olmuş oluyorsun?! Atsushi: Hahaha. Kunikida-san bunu dese de apaçık mutlu gözüküyor. Ah, Tanizaki-san ve Kenji-kun, o tarafa gidelim mi? Kenji: Ah, Atsushi-san — Kenji: Ne güzel bir onsen Atsushi: Evet, kenji-kun Tanizaki: Atsushi-kun biliyor muydun? Buradaki onsenin yaraları iyileştirmek gibi etkileri olduğu söyleniyor! Atsushi: Ehh, ama ajans üyeleri olarak yaralanırsak Yosano-sensei bizi hemen iyileştiriyor. Onsene ihtiyacımız yok ki! Tanizaki: Yosano-sensei mi?!?! Ama atsushi, ah, eğer ölümle dip dibe değilsen, Yosano-sensei, ah, seni iyileştiremez ki? Atsushi: Ah, evet, doğru. Tanizaki: Ah, ve eğer yaraların çok ciddi değilse, ah, o zaman öldürücü bir hasar- Atsushi: Sen… iyi misin? Tanizaki: AH, AH, AHHHHHHHH! HAYIIIIIIIIR1 BANA DOKUNMA!!!! AHHHHH! AHH!! Atsushi: Psikolojik bir travmayı tetikledim gibi hissediyorum. — Kunikida: Yıkanma zamanı geldi. Atsushi: Ah, kunikida-san yıkanacak… arkasını ovalamada yardım etmeliyim… Kenji: Kunikida-san, arkanı yıkamada yardım edeyim! Kunikida: Ah, neyin ne zaman yapılacağını iyi biliyorsun Kenji. Atsushi: Ah, o zaman gidip Dazai-san’a yardım etmeliyim… eh, Dazai-san nereye gitti? Dazai: Mmm,tamam, bir gün yine onsene gelelim. Atsushi: Ah, hemen yıkanmayı bitirmiş… Hep Kunikida-san ve Dazai-san bana bakıyor, yıkanırken onlara yardım etmeliydim. — Kunikida: Ah, çok rahatladım. Ovalamakta  iyisin, kenji Kenji: İneklerin yıkanmasına sürekli ben yardım ederdim. Kunikida: İneklerin mi? Kenji: Bunu yapmak bana Ihatov köyünü hatırlatıyor. Kunikida: Benim sırtımı ovalarken inekleri düşünüyorsan açıkcası biraz tedirgin oluyorum. Kenji: Bu yüzden tüm gücümü kullanacağım. Tüm gücünle ovalama başlasın-! Kunikida: A-acıtıyorsun Ken-kenji, Kenji!  Çok güçlüsün! Gücünü kontrol etmezsen omurgam kırılacak! Kenji: Tamam. Atsushi: Hahaha. Eğlenceli bir ortamdayız. Tamam, bir kere daha kaplıcaya gireceğim. Rampo: -mırıldanır- Atsushi: Ah, Ranpo-san lastik ördekler getirmiş! Ranpo: Hmm, bunlarla oynamak eğlenceli oluyor! Hem ördeği suyla doluyken sıkarsan, bam! Artık bir su tabancan var, haha. Atsushi: Eğlenceli gözüküyor! Lütfen bana da ver! Ranpo: İyi, sırf sana özel denemene izin vereceğim. Atsushi: Çok teşekkür ederim! Ahahaha! Gerçekten de eğlenceliymiş!! Ranpo: Mmm! Atssuhi: Bir kez daha deneyebilir miyim? Hee, eh, yo! Ahahaha! Gerçekten muhteşem bir şey! Kunikida: Atsushi… biliyorum keyifli zaman geçiriyorsun ama az önce… ve hala daha yüzüme su sıçratmaya devam ediyorsun!? Atsushi: Eh! Kunikida-san! Özür dilerim! Kunikida: Ha… Aha… Atsushi bile saçma davranıyor… Dazai: Aman, aman sence burası güzel değil mi Kunikida-kun? Bir kaplıcaya geldiğimizde yapman gereken şey kendini rahatlatmak olmalı- gulgulugulu… Kunikida: Suya dalma! Hayır, iyice rahatlamalarına izin vermem lazım, değil mi? Dazai: Değil mi? Gulugulugulu Kenji: pattapattapattapatta!!! Tanizaki: Mm, ah! Ah, bekle, sıcak, sıcak su yüzüme g-geliyor. Kenji: Bu hamam yüzmemize yetecek kadar geniş! Burayı beğendim!! Kunikida: Ne yapmaya çalışıyorsun Kenji? Kenji: pattapat- Ranpo-san dedi ki bu kadar büyük bir kaplıcaya rastlamak çok sık olmazmış, burada yüzmeye ne dersiniz~ Kunikida: Ranpo-san! Ranpo: Hoş olmaz mı, Kunikida? Burada hiç müşteri yok. Kunikida: Mmm, tamam o zaman, Ranpo-san öyle diyorsa…  ne de olsa tatilde asla tereddüt etmemizi söyleyen bir söz var. Ranpo: Aynen! Bu yüzden Kunikida sen de yüz! Kunikida: Eh? Ben de mi? Ranpo:  Tatilde tereddüt olmaz, değil mi? Kunikida: Mm, mm, sanırım… Ranpo-san iyi vakit geçirirken onu bozamam. A-anladım. Ranpo: Ağır hareket ediyorsun… modunda değil misin? Kunikida: Eh! Ranpo-san’ın keyfini kaçıramam. Eğer böyle davranacaksa, düşünce tarzımı değiştirmem gerek! Kunikida Doppo, yeteneklerimi göstereyim! Ranpo: O zaman, hazır-başla!! Kunikida: Heh! Serbest stil! Kurbağalama! Sırtüstü! Kelebek! Serbest stil! Kurbağalama! Sırtüstü! Kelebek!  Nasıldım, Ranpo-san?! Nasıl yüzdüm- Ah, eh? Ranpo-san? Ranpo-san? Ranpo: Ya~ Kunikida çok masum! Kunikida: Hey Ranpo-san, ne zaman çıktın? Dazai: Gulugulugulu gezide insanlarla dalga geçmeyi seviyor, gulugulugulu Kunikida: Sen neden suya batıp duruyorsun?! ---- Atsushi: Ah~ Lezzetli! Tanizaki:Yediğimiz yemekler oldukça lüks, Naomi'nin de denemesini isterdim. Kenji:Onsen'e gittik, lezzetli yemekler yiyoruz. Karnımı iyice doyurduktan sonra, huwa~ şimdi uykum var. Atsushi: Bekle, bekle Kenji-kun. Çok yakında odamıza gideceğiz, lütfen biraz daha dayan. Kunikida: Neden bu kadar gürültüsünüz! Koridorda sessiz yürüyün! Tanizaki: Ah, özür! Atsushi: Haha! Kunikida-san okul gezisinde öğrencilere yol gösteriyormuş gibi davranıyor! Kunikida: Beğen ya da beğenme, ben aslında öğretmenim! Atsushi: Konusu açılmışken, doğru ya... Kunikida: Geçmişte olanlar önemli değil. Odamıza gidelim. Tanizaki: Ah! Odamızın ortasında asılı bir ceset var!!! Ranpo: Ünlü bir dedektiften beklenildiği gibi! Onsen ryokan gibi yerlere geldiğimde bir cinayetle karşılaşıyorum. Trajik bir kader de denilebilir. Kunikida: Ben de odaya ilk dönenin neden sen olduğunu merak ediyordum. Ne yapıyorsun Dazai! Atsushi, Kenji, Dazai' yi indirin. Kenji&Atsushi: Peki Kenji: Heh Atsushi: Bana bu tarafta yardım edebilir misin? Bir, iki- Kunikida: Ne yapıyorsun? Dazai: Yaa~ Tavandaki kiriş o kadar harika duruyordu ki yukata düğümüyle gücünü test etme gereği duydum. Ama sonra ayağım kaydı ve boynum tesadüfen ipe asılıverdi. Kunikida: Ne biçim bir durum bu? Kendine çeki düzen ver, Dazai. Dazai: Ah, gerçekten de kendimi düzeltmeliyim! Sadece güzel bir kadınla birlikteyken ölebilirim! Kunikida: Neden bu kadar dsiplinsizsin? Ayrıca düzenlice serilmiş futonu darmadağın etmişsin! Ranpo: Ahaha! Durum buysa futona direk atlamamız gerek! Kunikida: Bekle, Ranpo-san!!! Ne yapıyorsun?! Ranpo: Ohh! Futon ve yastıkların herbiri yumuşacık, bu yastık- hah! Tanizaki: Ah! Bekle, ne yapıyorsun Ranpo-san?? Ranpo: Hehe, yastık savaşı! Atsushi-kun ve Kenji-kun, hep beraber! Savaşalım~ Atsushi: Eğlenceli gözüküyor! Öyleyse, hah~ Ranpo: Ohh, epey iyisin! Sıra sende Kenji-kun! Kenji: Oh, anlıyorum. Yastık savaşı yapıyoruz! Öyleyse- Kunikida: Hepiniz durun! Kenji: İşte geliyorum! Kunikida: Duh! Gahhhhh.... Atsushi: Kenji-kun'un tüm gücüyle fırlattığı yastık tam Kunikida-san'ın yüzüne geldi... Ranpo: Çok şanslısın Kunikida! Top yüzde*! ÇN: Yakantopta topun yüze gelmesi durumunda söylenen bir söz. Kunikida: Kenji, senin yeteneğin insanüstü güç, dikkatli ol! Kenji: Tamam! Kunikida: -iç çeker- Öyleyse yastık savaşını bitirin ve yatmaya gidin. Sonra ışıkları kapatacağım. Ranpo: Kunikida-kun~ Etraf tamamen karanlık olursa uyuyamam. Kunikida: Ranpo-san, durumun buysa lütfen daha önce söyle. Tamam öyleyse, küçük lambayı yakalım. Küçük lambayı yaksam olur mu, Ranpo-san? Çn: Geleneksel ryokanlarda ışık bir düğmeyle kısılarak ayarlanır. Kunikida burada parlaklığı ışığı kısarak azaltmaktan bahsediyor.) Ranpo: Mm! Kunikida: Öyleyse uyuyalım. Dazai: Kunikida-kun~ Etraf tamamen karanlık olmazsa uyuyamam~~ Kunikida: Neden daha önceden söylemedin! Dazai: Yah, sorun olmadığını düşünüyordum. Tıpkı beklediğim gibi karanlık olmazsa- Kunikida: O zaman kafanı futonunun altına sok! O zaman karanlık olur! Dazai: Tamamdır! Kunikida: Öyleyse ışıkları kapatıyorum!!! Dazai: Kunikida-kun~ Kafamı futonun altına soktuğumda ayaklarım açıkta kalıyor, böyle çok soğuk! Kunikida: Bu tarz önemsiz sorunlarla kendin uğraş! Atsushi: Erm... Kunikida: Ne var, Atsushi? Tamamen karanlık olursa sen de mi uyuyamıyorsun? Atsushi: Benim için çok da önemli değil ama ışıklar sürekli kapanıp açılırsa uyuyamam. Kunikida: Eh, anlaşıldı. Öyleyse ışıkları kapatıyorum, herkes uykuya dalsın. Tamam mı? Dazai: Bu arada, Kunikida-kun~~~ Kunikida: Bu sefer ne var? Sazai: Sadece sana seslenmek istedim. Kunikida: Çabuk uyu!!! --- Atsushi: Biraz uyudum, tuvalete gittim aniden uyanık hissediyorum. Ah, anlaşılan gece de onsene girebilirim. Hadi bir kez daha gidelim. Atsushi: Eh! Sıcak suda dikilen iki ayak var! Bir hikayeye benziyor (animenin 1. Bölümüne gönderme) ama neler oluyor burada! Dazai: Buah! Atsushi-kun! Çok gürültüsün!! Tüm bedenimle onsende eğleniyordum ama çok yüksek sesle bağırıyorsun! Atsushi: Aniden dikili ayaklar gören herhangi birisi de bağırırdı! Ayrıca ne biçim onsene girme yöntemi bu?! Dazai: Onsene nasıl girdiğim benim kişisel özgürlüğüm! Atsushi: Tabii, kişisel özgürlüğün... Ne zamandır bu şekilde duruyorsun? Dazai: Mm, yaklaşık on dakikadır. Atsushi: O-o-on dakika mı??? O kadar uzun durursan ölürsün! Dazai: Hehheh, ölürsün mü dedin... hayatta değil miyim? Atsushi: Ne tür bir dayanma gücü bu... Dazai-san'ın neden intihar etmekte asla başarılı olamadığını anlıyor gibiyim. Dazai: Ahh, Atsushi-kun çok gürültülü olmaya başladı, yıkanmama izin ver. Atsushi: Dazai-san yıkanıyor, belki bu sırtını keselemesine yardım etmek için iyi bir şanstır! Atsushi: Ah, erm, Dazai-san... Dazai: Ne? Atsushi: Sırtını yıkamada yardımcı olayım. Dazai: Oh, teşekkkürler. Atsushi: Ahh... Dazai: Sorun nedir, Atsushi? Atsushi: Hayır, erm... bandajların hala bedenine sarılı. Dazai: Önceden bandajlarımın bedenimin bir parçası olduğunu söylemiştim. Onları umursama ve kesele. Atsushi: Tamam, eh, eh, öyleyse Bu şekilde ovalayacağım. Normalden farklı hissettiriyor, ne diyeceğimi bilmiyorum. Bilmiyorum, hayır, pek çok şey söylemeliyim... Ama söze nasıl başlasam? Bilmiyorum... Dazai: Atsushi-kun! Atsushi-kun! Atsushi: Huh! Evet? Dazai: Uzun zamandır aynı yeri ovalıyorsun. Diğer kısımları da yıkamama yardım eder misin? Atsushi: Ahhh, ö-özür dilerim! --- Dazai: Huu~ Çok rahat, değil mi, Atsushi? Atsushi: Öyle, Dazai-san. -iç çeker- sonuç olarak hiçbir şey konuşmadım. -karnı guruldar- Agh! Dazai: Oh, bu nedir? Acıktın mı? Atsushi: Eh, ah, evet... Dazai: Mmm, ben de biraz acıktım. Doğru ya, benimle gel. Atsushi:Eh, Dazai-san, nereye gidiyorsun? Dazai-san? Dazai-san, ryokanın mutfağına izinsiz girmek sorun olmaz mı...? Dazai: Endişelenme, yakalansak bile biz müşteriyiz. Azarlanmaktan korkuyorsan, günahkar bir zorba bile bize fırça atamaz. ('Günahkar bir zorba' Dazai Osamu"nun yazdığı Koş, Melos! (走れメロス) kitabına gönderme.) Atsushi: Günahkar bir zorba, erm neyden bahsediyorsun? İyi niyetleri sağolsun, müşteri olsak bile... Dazai: Ah, böyle ufak şeyler umrumda değil. Hmm, buzdolabına bir bakalım, oooh. İşte pilav, kavonozda sıcak su var, ooh! Bunlarla Atsushi-kun'un en sevdiği yemeği yapabiliriz -chazuke! Atsushi: Chazuke!!! Dazai: Bundan söz açılmışken Atsushi-kun, ilk tanıştığımızda da chazuke yemiştik. Atsushi: Faturayı ödeyen kişi Kunikida-san'dı gerçi... Dazai: Atsushi-kun hep minik şeylere kafasını takıyor! Bir bakalım, kase kase~ pilavı koyalım, tavada kızartılmış somon, biraz yosun serpelim, sonra sıcak çayı dökelim~ Atsushi: Lezzetli görünüyor! Artık yiyebilir miyim? Dazai: Bu kadar vahim olma Atsushi-kun. En azından biraz susam serp~ Atsushi: Ahhh~ Dazai: Öylese yiyelim! Atsushi: Evet! Afiyet olsun! Ah, Ah! çok sıcak! Dazai: Hahaha Atsushi-kun, tek seferde çok fazla pirinç yiyorsun. Atsushi: Hayır ama çok lezzetli!!! Atsushi: Yemek için teşekkürler. Dazai: Atsushi-kun, başta "Sorun olmaz mı?" diye sormuştun ama ikinci bir kase istemekten çekinmedin. Atsushi: Çünkü gerçekten lezzetli... Dazai: Hehehe... öyleyse odamıza geri dönelim. Atsushi: Ah, erm, az önce bunu söylemek istemiştim ama söylememiştim. Bana baktığınız için çok teşekkür ederim. O gün, Dazai-san ile karşılaşmamış olsaydım çoktan bir suç işlemiş olabilirdim... belki de açlıktan ölmüş olurdum... Ama ajansa katılmama izin verdiniz, herkesle tanıştım, bugün ise beni tatile bile görürdünüz. Çok minnettarım. Dazai-san, ajansa katılmama izin verdiğiniz için çok teşekkür ederim!!! Dazai: Huuu.... Zzzzz... Atsushi: Eh, uyudun mu? Dazai-san, Dazai-san? Dazai: Ah, onsene girdikten ve karnımı doyurduktan sonra uykum geldi... Gözlerimi bu şekilde sonsuza kadar kapatabilseydim, ne kadar güzel olurdu. Atsushi: Neyden bahsediyorsun, neyse, erm, dediklerimi duydun mu? Dazai: Heh, duydum. Atsushi: Huu, iyi. Dazai: Çok lezzetli olduğundan bir kase daha yedin. Atsushi: Bu arka plandaki bir şeydi, asıl anlatmak istediğim o değil! Dazai: -esner- Atsushi-kun, geç oldu. Uyu. Atsushi: Tamam... Dediklerimi duysaydın daha mutlu olurdum ama ne düşündüğümü sesli bir şekilde söylemek de hoş hissettiriyor, değil mi? --- Kunikida: Oi, ne zaman uyanacaksın? Atsushi: Mm, eh, ah! Kunikida-san, günaydın! Kunikida: Çabuk kalk ve üstünü değiştir. Atsushi: Tamam da neden ki? Kunikida: Nedenini mi soruyorsun. Artık ryokanı temizlemeliyiz! Atsushi: Temizlik mi??? Ranpo: Aniden neden temizlik yapmamız gerektiğini sorduğundan ünlü bir dedektif olarak nedenini açıklayayım. Ryokanın sahibi başkanın arkadaşı. Dün ryokanda bedavaya kaldık ve bugün temizlik yapmak zorundayız. Anlıyorsun, değil mi? Atsushi: Evet, sanırım. Ranpo: Kunikida, ünlü dedektifin temizliğe yardım etmesini söylemeyeceksin, değil mi? Kunikida: T-tabii ki hayır. Ranpo-san'ın bizi denetlemesi yeter. Ranpo:Tamam o zaman, sorun yok. Kunikida: Ranpo-san'ı temizlik yapması için zorlamayı plânlamamıştım. Kenji'nin insanüstü gücü var bu yüzden beş kişi yeterli olur. Atsushi: Beş kişi demiştin ama... Dazai-san burada değil. Kunikida: Ne? Eh, sadece bir dakikalığına gözlerimi başka tarafa çeviriyorum ve... Neredesin Dazai? Tanizaki: Ah, Kunikida-san, nehirde Dazai-san'a benziyen bir şey var... Dazai: Gidiyorum ben! Kunikida: Ne demek "Gidiyorum ben!" Kaçma! Dazai! Oi, Dazai!!! Dazai!!!!
115 notes · View notes
olumsuzsozler · 3 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Alice Walker ABD'li yazar, şair, yayımcı ve feminist
Alice Walker Sözleri:
Sanatçı; Halkın sesidir. Alice Walker
Biz beklediğimiz kişileriz. Alice Walker
Kötülük öldürür insanı, bilirsin. Alice Walker
Elimizde kendimizden başkası da yok. Alice Walker
Özgür olacağız ya da bu uğurda öleceğiz. Alice Walker
Zihin anlamadığı şeye tapar ya da korkar. Alice Walker
Ölsem de konuşmak zorunda kalmasam. Alice Walker
Çok çalışan insanlar genellikle çok çalışırlar. Alice Walker
Kimsenin seveceği özel bir şey yok burada. Alice Walker
Hiçbir şey beklemeyin. Sürprizlerle yaşayın. Alice Walker
Barış içtenlikle davet edildiği her yere gelecektir. Alice Walker
Kimse birini öldürüp de kendini daha iyi hissetmez. Alice Walker
Dünyanın en önemli sorusu 'Çocuk neden ağlıyor?' Alice Walker
Biliyordum ki bir ağaç kesersem kolum kanayacaktı. Alice Walker
Çoğu gün düşünemeyecek kadar yorgun oluyorum. Alice Walker
Hiç kimse bizim düşündüğümüz kadar güçlü değildir. Alice Walker
Cenneti defalarca gördük, onu her seferinde kaybettik. Alice Walker
Ben nasıl savaşılır bilmiyorum. Tek bildiğim hayatta kalmak! Alice Walker
Kelimeler kurşun olsaydı, dedim, şu an ambulansta gidiyor olurdum. Alice Walker
Kendime sahip olamayacağı şeyleri istememeyi öğretmeye çalışıyorum. Alice Walker
İnsanlar güçlerinden en çok, hiç güçleri olmadığına inanarak vazgeçerler. Alice Walker
Sizin için neyin iyi olduğunu bildiğinize karar verin ve devam edin ve yapın. Alice Walker
İnsan şefkati, insan zulmüne eşittir ve dengeyi değiştirmek her birimize bağlıdır. Alice Walker
Herhangi bir şeyin ne kıymeti var? yaşamak bana ağır bir yük gibi gelmeye başladı. Alice Walker
Dünya değişiyor, dedim. Sadece erkek çocuklarının ve adamların dünyası değil artık. Alice Walker
Başkalarının ne düşündüğü bir kadının neden umurunda olsun hiçbir zaman anlayamadım. Alice Walker
Bazen bir şeyi çok fazla isteyebilirsin, sonra onun hiç de gereksindiğin şey olmadığını anlarsın. Alice Walker
Daha iyisini yapmak istiyorsak bir yerden başlamamız gerek, elimizde kendimizden başkası da yok. Alice Walker
Bilirsin herkes er ya da geç birazcık da olsa tecrübe edinmeye mecburdur. Bunun için tek yapılması gereken sağ kalmaktır. Alice Walker
Neden sevgiye ihtiyacımız var diye sormaya başladım. Neden acı çekiyoruz? Neden siyahız? Neden kadın ve erkekler var? Alice Walker
Benim Tanrım dindar bir Tanrı değildir. Benim Tanrım doğadır, benim Tanrım var olan her şeydir. Tanrı bu. Her şey Tanrı'dır. Alice Walker
Tanrı’yı kilisede bulduğun oldu mu hiç? Ben hiç bulamadım. Tanrı’nın ortaya çıkmasını ümit eden bir takım insanlar buldum yalnızca. Alice Walker
Oturup başka insanların sizin adınıza mutlu olmasını beklemeyin. Elde edeceğiniz her tür mutluluğu kendiniz sağlamak zorundasınız. Alice Walker
Hayvanlar dünyada kendileri için bulunurlar. İnsanlar için var olmamışlardır; siyahların beyazlar için, kadınların erkekler için var olmadığı gibi. Alice Walker
Politik olarak, dünya şu anda çok karışık çeşitli partilerin ve hükümette iktidardaki kişilerin çeşitli hareketlerinin neden olduğu çok fazla acı var. Alice Walker
Erkekler kadınlardan daha iyi avcıydı ama bunun tek sebebi kadınların et dışındaki yiyeceklerle de oldukça iyi yaşayabileceklerini fark etmiş olmalarıydı. Alice Walker
Bence yerli halklar, Dünya'da sonsuza kadar sahip oldukları yaşama biçimlerine sahipler. Ve çok fazla para ve güce sahip olan organize din tarafından istila edildiler. Alice Walker
Babam linç edilmiş. Annem delirmiş. Küçük üvey kardeşlerim akrabam bile değilmiş. Çocuklarım kardeşlerim değilmiş. Babam babam değilmiş. Tanrım, sen uyuyorsun galiba. Alice Walker
Tanrıyı nasıl düşündüğümü anlatayım sana. Tanrı senin içinde. Herkesin içinde. Doğarken içindeki tanrıyla doğuyorsun. Ama yalnız kendi içlerine bakmayı bilenler buluyorlar onu. Alice Walker
Erkeklerin kadınlarla bir konuşma şekilleri var ki fazlasıyla babamı hatırlatıyor bana. Anca talimat verecek kadar dinliyorlar kadınları. Kadınlar konuşurken yüzlerine bile bakmıyorlar. Alice Walker
Mutsuz olmalarına ve eşek gibi çalışmalarına rağmen reisin karısı olmayı bir şeref sayıyorlar. reis de bütün gün göbeğini şişirerek ortalarda dolaşıyor, şifacıyla palmiye şarabı içip çene çalıyor. Alice Walker
Amerika Amerika'dır. Kapitalist bir sistemdir. Onlar [liderler] kârın her şeyden daha önemli olduğu inancını benimsediler. Toplumun kutuplaşması sadece bunun yeniden su yüzüne çıkmasıdır. Alice Walker
Kapitalizm büyük bir sorun çünkü kapitalizmle birlikte satın alıp satacak başka bir şey kalmayana kadar bir şeyler alıp satmaya devam edeceksiniz, bu da gezegeni silip süpürmek anlamına geliyor. Alice Walker
Her şey sevilmek ister. Bizler şarkı söyler dans ederiz, gülücükler atıp birbirimize çiçek buketleri veririz, sevilmek uğruna. Ağaçların da dikkat çekmek için, yürümek hariç bizim yaptığımız her şeyi yaptığını fark ettin mi hiç? Alice Walker
Tekbaşınalık aynı zamanda yalnız olmaktır. Lüks içinde, yalnızca kendi seçtiğiniz işlere gömülmek, başkalarının yokluğunun yarattığı boşluğu değil, kendi varlığınızın doldurduğu zamanı yaşamak. Tekbaşınalık bir başarıdır. Alice Walker
Bütün hayatım boyunca savaşmak zorunda kaldım, dedi. Babamla savaşmak zorundaydım. Erkek kardeşlerimle savaşmak zorundaydım. Bir kız çocuğu erkeklerle dolu bir ailede güvende sayılmaz. Ama kendi evimde savaşmak zorunda olacağım hiç aklıma gelmemişti, diyerek iç çekti. Alice Walker
https://i.resmim.net/ufi1C.gif
youtube
1 note · View note
Text
Meleğimmm..
Doğum günün kutlu olsun seni yıldızlar kadar çok seviyorum ve senden de herşey için özür dilerim 5 ay oldu hayatıma girip de renk katalı ama ben seni çok üzdüm ve çalıştığım için fazla ilgi göstermedim özür dilerim tekrardan yan yana olmamız lazım dı bu gün gözlerine bakarak demek lazım dı bunları ama mesafeler var ama mesafeleri hiçe sayıp her zaman seni seveceğim meleğimmmm...Seni yıldızlar kadar çok seviyorum hayatım
-Gözlük
Canımın içi, iyi ki doğmuşsun, iyii ki tanımışım seni. Şu an senin yanında değil uzağında olduğum için o kadar üzgünüm ki ama sende biliyorsun ki bir gün en yakınında biz olacağız. Kilometrelerin hiç bir önemi yok zaten kalbimiz bir iken. Ben senin arkanda değil her zaman yanındayım meleğiim. Seni üzenler ilk beni karşısında bulur. Hep gülsün o güzel güzün. Gülmek sana çoookk yakışıyor çünkü. Seni çoook seviyorum. Sen her şeyin en güzelini hak ediyorsun. Tekrar iyi ki iyi ki doğdun. Hep neşe saç etrafına her zaman gülümse. Yüreğin gibi geçsin tüm hayatın. Bir gün o pastanın mumunu hep birlikte üfleyeceğiz:)) Hep yanındayım hep olucam iyi ki varsın güzellliiiim. Çok seviyorum seni 😻🌞🎈🌼 -cemre
Evet güzelim, yeni yaşına bizsiz giriyorsun bu bizi üzse de yıkılmak yok elbet zamanı geldiğinde beraber kutlayacağız, o günlerde gelicek buna adım kadar eminim... Her ne kadar birbirimizden uzak olsakta, kilometrelerce uzakta olsakta asla dostluğumuza engel olmaz, olamaz da. "ÇÜNKÜ NE KADAR UZAKTA OLURSAK OLALIM AYNI GÖKYÜZÜNE BAKIYORUZ" 💖 Umarım yeni yaşın sana dilediğin her şeyi sunar 💖 İyi ki ama iyi ki varsın...💖🎈Seni çok ama çok seviyorum'💖" -Buket
İyi ki doğdunn, iyi ki varsın. Aslında çok kısa bir süredir tanışıyor olsak da çok fazla şey paylaştık, bir sürü anı biriktirdik. İyi ki de tanışmışız. Hiç yan yana gelmemiş olsak da hiç bir önemi yok, sanki yıllardır birlikteymişiz gibi olduk. Umarım sonraki yaşlarını da yine hep birlikte kutlarız. Her zaman gül, her zaman çok mutlu ol çünkü çoook hakediyorsun. Seni seviyorummm nice mutlu senelere 🖤 -Asya
İlk olarak doğum gününü en içten dileklerimle kutlarım Esram nice mutlu senelere çıkman dileğiyle güzel günler yaşanan ve yüzünün hep gülmesi dileğiyle yeni yaşın sana boooolllca mutluluklar getirsin. Umarım en içten dileklerin gerçek olur bu yaşında. Hayatında hep mutlu olman dileğiyle 💙🌷 -Medine.
Seninle kaç aydır beraberiz bilmiyorum ama bu zaman aralığında birbirimize abla olduk kardeş olduk. Birçok şey paylaştık. Senin dostluğunu kilometrelerce öteden hissedebildim. İyi ki varsın güzelim. Seni çok seviyorum. Her zaman birbirimize yardımcı olmaya çalıştık. Her manada birçok şey kattık dostluğumuza, birbirimize. Arkadaşlarım arasında çok uç bir noktadasın. İyi ki doğdun kuzum benim💖 doğum günün kutlu olsun. Hayatın senin gibi güzelliklerle dolsun taşsın. Nice güzel yaşların olsun 🥰 -İkra
_Biriciğim.. Temiz kalpli kızıımm. Öyle uzun uzun yazmayacağım. Sen bendeki yerini ben ise sendeki yerimi biliyoruz. Fakat şunları eklemeden geçemem. Bana şunu fark ettirdin ki gerçek arkadaşlık yan yana, yüz yüze olan bir şey değil, ben senden sonra hayatımdaki arkadaşlarımın yerini değiştirdim. Gerçekten var olduğunu hissettirdin. Gerçekten tesadüflerin güzel olduğunu gösterdin..Hayatında ne olursa olsun olumlu, olumsuz hiç fark etmez *DAİMA* burada olacağım/olacağız. Mükemmel arkadaşlıklar kurduk ve bu mükemmelliğin içinde ki güzel kızım doğum günün kutlu olsun, iyi ki varsın *hep ol* 🧡🦋 -burçin
29 notes · View notes
tumitutscanlation · 5 years
Text
Mo Dao Zu Shi - 119. Bölüm (Ekstra 6)
Mega // MangaTr
Dikkat dikkat. Yine +18 ve -18 olarak iki versiyonu yüklüyorum!!! +18 versiyon sadece Mega’da bulunuyor.
Açıkçası +18 kısımları çıkartınca geriye pek bir şey kalmadı, o yüzden -18 hali de +18 fena halde yakın oldu. Erişkin hayatınıza yetecek kadar çok (ve iyi) yaoi manga/novel yok! Okumakta acele etmeyin.
Tütsü Kabı – İkinci Kısım
İkinci sabah Wei WuXian nasılsa Lan WangJi’den erken uyanmıştı. Bacakları bütün gün boyunca titremişti.
Tapir tütsü kabı sönmüş ve uzun bir süre boyunca dikkatle incelenmişti. Wei WuXian parçalarına ayırmış, tekrar birleştirmiş ama yine de işin gizemini çözememişti. *Tapir: Arada sırada belgesellerde gördüğümüz ama adını bilmediğimiz bir hayvanmış, vallahi Türkçesi de buymuş. Şaşkınım. Googlelayın. Bu tapirler genelde mitolojilerde rüyalarla ilişkilendirilirmiş. Bknz: Pokemon’daki Hypno
Masada otururken Wei WuXian kafa yordu. “Eğer tütsüyle ilgili bir şey yoksa, işlevi sağlayan tütsü kabı olmalı. Harika bir şey. Empati bile bununla boy ölçüşemez. Köşk Kütüphanesinde tütsü kabına ait kayıt var mı?”
Lan WangJi başını iki yana salladı.
Başını iki yana sallayan oysa, kesinlikle bir kayıt yok demekti. Wei WuXian. “Eh neyse. Tesiri artık geçti. Başka insanlar kazara etkisine maruz kalmasın diye bundan sonra onu düzgün bir şekilde saklamalıyız. Eğer ruhani araçlar konusunda uzman birisinin yolu buraya düşerse, gösterip sorabiliriz.”
Her ikisi de tütsü kabının etkisinin geçtiğini düşünüyorlardı, ancak yaşananlar tahminlerinin çok ötesindeydi.
Geceleyin, bir süre çarşafların arasında oyalandıktan sonra, Wei WuXian ve Lan WangJi yan yana uyuyakalmış, Jingshi’de yatıyorlardı.
Kısa bir süre sonra Wei WuXian tekrar gözlerini açtığında aniden Köşk Kütüphanesinin dışarısındaki manolya ağacının altında uzanmakta olduğunu fark etti. Çiçekli dalların arasından geçen güneş ışıkları yüzüne yansıyordu. Wei WuXian gözlerini kıstı ve elleriyle yüzünü kapattı. Yavaşça ayağa kalktı.
Bu kez, Lan WangJi yanında değildi.
Wei WuXian sağ elini ağzının yanına götürerek bağırdı. “Lan Zhan!”
Cevap yoktu. Wei WuXian meraklandı, görünüşe göre tütsü kabının etkisi henüz geçmemişti, Ama Lan Zhan nerede? Yoksa tütsü kabının arta kalan gücünden sadece ben mi etkilendim?
Manolya ağacının önünde beyaz çakıl taşlarından küçük bir yol vardı. Bir grup GusuLan Sekti genci beyaz kıyafetleri ve alın şeritleriyle, ellerinde birkaç kitapla yoldan geçiyorlardı, sabah dersine katılmaya gidermiş gibiydiler. Hiçbiri Wei WuXian’a bakmadı, onu göremiyorlardı. Wei WuXian Köşk Kütüphanesine gitti ve gizlice içeriye baktı. Lan WangJi içeride değildi, ne büyük olanı ne de küçük olanı. Bu yüzden tekrar aşağıya indi ve Bulut Kovuğunda amaçsızca dolaşmaya başladı.
Kısa bir süre sonra iki gencin konuşması belli belirsiz kulağına çalındı. Yaklaştı, yaklaştıkça seslerin oldukça tanıdık geldiğini fark etti. “…Daha önce kimse Bulut Kovuğunun içinde böyle bir şey tutmadı. Hiç duyulmadık bir şey bu.”
Bir anlık sessizlikten sonra diğer genç cevapladı, sesi karamsar geliyordu. “Biliyorum. Ama… çoktan söz verdim. Sözümden dönemem.”
Wei WuXian bu konuşmanın tamamını yakalamıştı. Gizlice bir bakış attı. Tahmin ettiği gibi yemyeşil çimenlerin üzerinde konuşanlar Lan XiChen ve Lan WangJi’ydi.
Yumuşak rüzgarlarla hareketlenen bir bahar günüydü. Genç kardeşler saf yeşim parçaları gibi görünüyor, birbirlerine çok benziyorlardı. Her ikisinin de kar beyazı, geniş kollu cübbeleri ve alın şeritleri rüzgarda çırpınıyordu, neredeyse bir tablo gibiydiler. Bu zamanki Lan WangJi on altı yaşlarında görünüyordu. Hafifçe kaşlarını çatmış, endişeli gibiydi. Kollarında pembe burnuyla durmadan koklayan beyaz bir tavşan vardı, ayaklarının yanında ise bir başkası, uzun kulaklarını dikmiş, yukarı tırmanmak istermiş gibi çizmelerine tutunmuştu.
Lan XiChen. “İki genç arasında öylesine söylenmiş kelimeler nasıl ciddi bir söz sayılabilir? Konu sahiden sadece bu mu?”
Lan WangJi gözlerini yere çevirdi ve hiçbir şey söylemedi.
Lan XiChen gülümsedi. “Tamam. Eğer Amcam soracak olursa, ona düzgün bir şekilde açıklama yapman gerek. Bu günlerde onlarla biraz fazla zaman geçirmeye başladın.”
Lan WangJi ciddiyetle başını salladı. “Teşekkürler Ağabey.” Bir an durduktan sonra ekledi. “…Çalışmalarımı etkilemeyecekler.”
Lan XiChen. “Biliyorum WangJi. Ancak Amcama onları kimin verdiğini kesinlikle söylememelisin. Yoksa, sinirinden, ne pahasına olursa olsun onları uzaklaştırır.”
Bunu duyunca sanki Lan WangJi kucağındaki tavşana daha sıkı sarılmıştı. Lan XiChen gülümsedi. Uzandı ve parmak ucuyla tavşanın burnuna dokundu, ardından sakin adımlarla uzaklaştı.
O gittikten sonra Lan WangJi bir süre olduğu yerde durarak düşünmeye devam etti. Kolundaki tavşan kulaklarını sallıyor, kollarında rahat bir şekilde dinleniyordu. Bacağındaki ise daha da hevesle tırmanmaya başlamıştı. Lan WangJi bir bakış attıktan sonra yerdekini de kucağına aldı. İki tavşanı da koluna almış nazikçe okşuyordu. Ellerindeki sevecenlikle yüz ifadesinin soğukluğu tam bir tezattı.
Sadece bu sahneyi görmek bile Wei WuXian’ın kalbini titretmişti. Ağacın arkasından çıktı ve genç Lan WangJi’ye biraz daha yaklaştı. Ancak tavşanlar Lan WangJi’nin kucağından düştü ve tavrı aniden değişmişti. Arkasını döndü. Kim olduğunu gördükten sonra delici bakışları anında bocaladı. “…Sen?!”
Şok olmuştu ancak Wei WuXian ondan daha beterdi. “Beni görebiliyor musun?”
Bu çok daha tuhaftı. Mantıken rüyanın içindekiler onu görememeliydi. Ama şu anda Lan WangJi doğrudan ona bakıyordu. “Tabi ki seni görüyorum. Sen… Wei Ying’sin?”
Karşısındaki genç adam yirmili yaşlarını geçmişe benziyordu, on beş yaşından büyük olduğu kesindi. Ancak yine de Wei WuXian’la aynı yüze sahipti. Lan WangJi davetsiz misafirin kimliğini tam olarak kavrayamıyordu bu yüzden son derece dikkatliydi. Eğer kılıcı üzerinde olsaydı, muhtemelen çoktan Bichen’i çekmiş olurdu.
Wei WuXian oldukça çabuk toparlamıştı. Anında yüz ifadesini düzeltti. “Evet benim!”
Bu cevabının ardından birkaç adım gerileyen Lan WangJi’nin yüzü daha da tedirgin görünmeye başlamıştı. Wei WuXian kırılmış bir ifade ve ses tonuyla konuştu. “Lan Zhan, geri dönüp seni bulmak için korkunç çileler çektim – nasıl bana böyle davranırsın?”
Lan WangJi. “Sen sahiden… Wei Ying misin?”
Wei WuXian. “Elbette.”
Lan WangJi. “O zaman neden farklı görünüyorsun?”
Wei WuXian. “Uzun hikaye. Kısaca şöyle: Ben sahiden Wei WuXian’ım, ama yedi sene sonraki Wei WuXian. Yedi sene sonra geçmişe gidebilmemi sağlayan güçlü bir alet keşfettim. Daha inceliyordum sadece ama yanlışlıkla dokudum – ve buradayım işte!”
Açıklaması o kadar absürttü ki küçük bir çocuk bile ona inanmazdı. Lan WangJi’nin sesi soğuktu. “Nasıl kanıtlayabilirsin?”
Wei WuXian. “Nasıl bir kanıt istersin? Senin hakkındaki her şeyi biliyorum. Sarıldığın ve ayağının yanındaki tavşanlar – onları sana ben verdim değil mi? Kabul ederken çok isteksiz görünüyordun, ama şimdi abin hayır dediği halde onları bırakmayı reddediyorsun. Aşık oldun değil mi?”
Bunu duyunca Lan WangJi’nin ifadesi hafifçe değişti. Sanki bir şey söyleyecekmiş gibiydi ama kendisini tuttu. “Ben…”
Wei WuXian birkaç adım yaklaştı, yüzünde geniş bir sırıtmayla kollarını açtı. “Sorun ne? Utandın mı?”
Hareketlerinin ne kadar tuhaf olduğunu görünce Lan WangJi’nin yüzü sanki düşmanla yüzleşirmiş gibi görünmeye başlamıştı, birkaç adım daha gerilerken oldukça tetikteydi. Wei WuXian uzun zamandır Lan WangJi’nin ona karşı böyle davrandığını görmemişti. Sahte bir kızgınlıkla karşılık verirken içten içe kahkahalar atıyordu. “Bu ne demek oluyor? Beni neden görmezden geliyorsun? Aferin Lan Zhan – on yıl sonra sen ve ben karı koca olacağız, beni bu kadar kolay mı unutuyorsun?”
Bu sözleriyle Lan WangJi’nin yakışıklı, buzdan yüzü anında paramparça oldu.
Çabaladı. “…On yıl? Sen… ve ben? …Karı koca?!”
Sadece yedi kelime söylemişti ancak tamamlaması bir sürü duraksamasıyla birlikte çok uzun bir zaman almıştı. Wei WuXian en sonunda bir şeylerin farkına varmış gibi göründü. “Ah sahi unuttum. Sen henüz bilmiyorsun. Zamanı düşünürsek, sanırım daha yeni tanıştık dimi? Bulut Kovuğundan yeni mi ayrıldım? Sıkıntı yok. Sana bir sır vereyim – sadece birkaç yıl sonra sen ve ben efsun eşi olacağız!”
Lan WangJi. “…Efsun eşi?”
Wei WuXian böbürlendi. “Aynen öyle! Hem de her gün birlikte efsun yapanlarından. Son derece düzgün, kuralına uygun bir evlilikti – diz bile çöktük.”
Lan WangJi o kadar sinirlenmişti ki derin bir nefes aldı. Bir an sonra dişlerinin arasından kelimeler zorla çıktı. “…Tamamıyla saçmalık!”
Wei WuXian. “Birazcık daha dinlersen saçmalık mıymış değil miymiş anlayacaksın. Uyuduğun zaman, bana sıkıca sarılmayı çok seviyorsun ve sarılmak zorundasın yoksa uyuyamıyorsun; beni her öptüğünde çok uzun sürüyor ve bittiği zaman dudaklarını ayırırken beni nazikçe ısırmayı seviyorsun; ah sahi, başka şeyler yaparken de beni ısırmayı seviyorsun, mesela vücudumdaki…”
‘Sıkıca sarılmak’ dediği andan itibaren Lan WangJi’nin yüz ifadesi buruşmaya başlamıştı. Dinledikçe tepkisi daha da açık bir hale geliyordu. Sanki bu müstehcen şeyleri duymamak için kulaklarını tıkamak ister gibiydi, saldırmaya hazır bir şekilde öne çıktı. “Saçmalık!”
Wei WuXian kenara çekildi. “Yine mi saçmalık? En azından kelimeni değiştir! Ve saçmaladığımı da nereden bileceksin? Söylediklerim doğru değil mi?”
Lan WangJi ancak kelime kelime konuşabildi. “Ben… daha önce… hiç öpüşmedim… nasıl bilebilirim… … ne… yaptığımı …!”
Wei WuXian bir süre düşündü. “Haksız değilsin. Bu yaştayken henüz kimseyi öpmemiştin bu yüzden tabi ki öpüşürken ne yaptığını bilmiyorsun. Şimdi denemek ister misin?”
“…” Lan WangJi o kadar sinirliydi ki bu tuhaf davetsiz misafiri yakalamaları için birilerini çağırmayı bile unutmuştu. Bir darbe üzerine diğeri geliyordu ve doğrudan bileğine hamle yapıyordu. Ancak henüz çok gençti. Wei WuXian ondan çok daha marifetliydi, saldırılarından kolayca kaçınıyordu. Bir açıklık gördüğü anda Lan WangJi’nin kolunun bir yerini çimdikledi ve Lan WangJi donakaldı. Bu fırsattan yararlanan Wei WuXian yanağına hafif bir öpücük kondurdu. *ÇN: Bilek bir akupunktur noktasıymış. Çok sayıda damar geçtiği için alınan darbe ölümcül olurmuş (olmaz).
“…”
Öpücüğün ardından Wei WuXian Lan WangJi’nin kolunu bıraktı.
Ama Lan WangJi çoktan buzdan bir heykeldi ve uzun bir süre boyunca öyle kaldı, donmuştu.
“Hahahahahhahaahahahhaahahaha…” Wei WuXian o kadar çok güldü ki rüyadan uyandı.
O kadar çok gülüyordu ki neredeyse yataktan yuvarlanacaktı. Şansına Lan WangJi’nin kolları her zaman beline sarılı olurdu. Kahkahayla birlikte, uyandığı anda tüm bedeni titremeye başlamıştı bu yüzden Lan WangJi’yi de uyandırmıştı. İkisi de doğruldular.
Lan WangJi başını eğdi ve bir eliyle şakaklarına masaj yaptı. “Biraz önce, ben…”
Wei WuXian. “Biraz önce rüyanda on beş yaşındayken yirmili yaşlarındaki benimle karşılaştığını gördün değil mi?”
“…” Lan WangJi ona baktı. “Tütsü kabı.”
Wei WuXian başını salladı. “Tütsü kabından arta kalanlar nedeniyle rüyaya girdiğimi sanmıştım ama, etkisinin çok daha güçlü olacağı hiç aklıma gelmezdi.”
Bu gece, öncekinden çok farklıydı. Biraz önce rüyadaki genç Lan Zhan, Lan WangJi’nin kendisiydi.
Rüya gören insan çoğu zaman rüyada olduğunu bilmezdi. Bu yüzden rüyadayken Lan WangJi sahiden on beş yaşında olduğunu sanmıştı. İlk başta normal bir rüyaydı – sabah dersleri, parşömenler, tavşanlarla ilgilenmesi. Ancak aniden rüyasına sızmış ve haylazlıklar planlayan Wei WuXian’la karşılaşmıştı. Bir kez yakalandıktan sonra, ardından her zaman muziplikler gelirdi.
Wei WuXian. “Dayanamıyorum Lan Zhan. O tavşanı tutup bırakmayı reddedişin, abinin ve amcanın onları beslemene izin vermemesinden ölümüne korkuyordun – seni çok seviyorum. Hahahaha…”
Lan WangJi nasıl karşılık vereceğini bilmiyordu. “…Çok geç oldu. Gülmen başkalarını rahatsız edebilir.”
Wei WuXian. “Her akşam sessiz olduğumuzu mu sanıyorsun? Hem neden bu kadar erken uyandın? Biraz daha geç uyansaydın, seni sektinin dağlarına sürükler ve orada sana kötü şeyler yapardım, genç Lan Er-Gege’nin hayattaki güzel şeylerden ilk yudumunu almasını sağlardım, hahahaha…”
Lan WangJi onun yuvarlanmasını izledi. Doğru sözleri hiç bulamadı. Bir süre öylece oturduktan sonra aniden uzandı ve Wei WuXian’ı yatağa bastırdı.
İkinci gece de geçtikten sonra tütsü kabının etkisinin çoktan tükenmiş olduğundan eminlerdi. Ancak üçüncü gece Wei WuXian tekrar Lan WangJi’nin rüyasında uyandı.
Siyah cübbesiyle, Bulut Kovuğunun beyaz çakıl taşlı patikalarında dolaştı, Chenqing’in kırmızı püskülü her adımında sallanıyordu. Kısa bir süre sonra kitap malzemelerini ezberden sayan bir ses kulaklarına ulaştı.
Ses doğrudan Lanshi’den geliyordu. Wei WuXian hemen oraya yöneldi. Tahmin ettiği gibi Lan Sektinin birkaç öğrencisi içeride akşam dersindeydiler. Lan QiRen görünürde yoktu. Çalışmaya devam etmelerini sağlayan kişi Lan WangJi’ydi.
Lan WangJi bu rüyada da gençti ama daha çok Wei WuXian’ın onu Xuanwu’nun mağarasında gördüğü zamankine benziyordu, on yedi belki on sekiz yaşında olmalıydı. Yüz hatları çoktan saygın bir efsuncunun zarafetine sahipti, ancak hala toy bir genç adamı da taşıyordu. Odada dikkatle oturuyordu. Birisinin sorusu olduğunda ve yanına gelip sorduğu zaman, hızla bir bakış atıp ardından anında cevap veriyordu, ciddi yüz ifadesi gençliğiyle büyük bir tezat yaratıyordu.
Wei WuXian Lanshi’nin dışındaki sütuna yaslandı. Bir süre izledikten sonra sessizce çatıya tırmandı ve Chenqing’i dudaklarına götürdü.
Lanshi’nin içindeki Lan WangJi hafifçe dondu. Gençlerden birisi sordu. “Genç Efendi, sorun nedir?”
Lan WangJi. “Böyle bir zamanda kim flüt çalıyor?”
Gençler bakıştılar. İçlerinden birisi hemen cevapladı. “Ben duymuyorum?”
Cevabın ardından Lan WangJi biraz kaşlarını çatmış gibiydi. Ayağa kalktı ve eli kılıcında kapıdan çıktı, Wei WuXian tam zamanında flütü kaldırmış ve hızla başka bir çatıya sıçramıştı.
Lan WangJi hareketi fark etti, kısık bir sesle emretti. “Kimsin?!”
Wei WuXian dilinin altından iki kıvrak ıslık çaldı. Ses çoktan metrelerce uzaklaşmıştı. Kahkaha attı. “Kocan!”
Sesi duyunca Lan WangJi’nin ifadesi değişti. Emin olamıyordu. “Wei Ying?”
Wei WuXian cevap vermedi. Lan WangJi Bichen’i sırtından çekti ve peşinden gitti. Birkaç sıçramanın ardından Wei WuXian çoktan Bulut Kovuğunun duvarlarının tepesine ulaşmıştı. Doğruldu, ayağı duvarın fayansındaydı. Lan WangJi de gelmişti, aralarında sadece birkaç metre vardı. Bichen’i tutarken, alın şeridi, kol yenleri ve cübbesinin alt etekleri gece rüzgarında savruluyor, neredeyse ilahi görünüyordu.
Wei WuXian ellerini arkasına attı, sırıtıyordu. “Ne kadar güzel hareketleri olan güzel bir adam. Böyle bir görüntüye bakarken güzel bir kavanoz İmparator’un Lütfu da olsa tadından yenmezdi.”
Lan WangJi ona bakıyordu. Bir an sonra konuştu. “Wei Ying, neden davet edilmediğin bir gecede Bulut Kovuğuna geldin?”
Wei WuXian. “Tahmin et?”
“…” Lan WangJi. “Gülünç!”
Bichen’in bıçağı savruldu, ancak Wei WuXian kolayca kaçınmıştı. Genç Lan WangJi çoktan kılıç konusunda ustalaşmıştı, ama şu anki Wei WuXian’a karşı pek bir tehdit oluşturamıyordu. Birkaç hamlenin ardından yine bir açıklık yakalayan Wei WuXian, Lan WangJi’nin göğsüne bir tılsım yapıştırmıştı. Lan WangJi’nin bedeni dondu, kımıldayamıyordu, Wei WuXian ise onu yakaladığı gibi Bulut Kovuğunun dağlarına doğru koşmaya başladı.
Wei WuXian yoğun bir çalılık buldu. Lan WangJi oraya bırakılmış, beyaz bir taşa sırtı yaslanmıştı. “Ne istiyorsun?”
Wei WuXian yanağını çimdikledi. “Tecavüz.”
Lan WangJi onun şaka yapıp yapmadığını bilmiyordu, yüzü solmaya başladı. “Wei Ying, sen… fevri bir şey yapmamalısın.”
Wei WuXian güldü. “Beni bilirsin. Fevri benim göbek adım.” Konuşurken Lan WangJi’nin kalın giysilerinin altına uzandı ve hassas bir bölgesini avucuyla sıktı.
Sıkması oldukça becerikli bir şekilde uygulanmıştı ne hafif ne fazla sertti. Lan WangJi’nin yüz ifadesi ise anında komik bir hale gelmişti.
Dudaklarını sıkıca birbirine bastırmış ağzının kenarı titriyordu, güç bela yüzünün kontrolünü tekrar ele aldığı zaman tekrar sakin bir ifadeye büründü. …Wei WuXian tüm kalbiyle övmeye başladı. “Sahiden gençliğinden beri epeyi hünerliymişsin HanGuang-Jun.”
….Lan WangJi sanki sinirden ölecekmiş gibi görünmeye başlamıştı. Bu HanGuang-Jun’un kim olduğunu düşünmeye ayıracak enerjisi bile yoktu, sesi sertti. “Wei Ying!!!” *Unvanlar erişkin olunca (yaklaşık 20 yaşında) veriliyormuş. Bu yüzden Lan WangJi bu ‘HanGuang-Jun denilen herifin’ kim olduğunu hiç bilmiyor ve muhtemelen fena halde kıskanıyor.
Wei WuXian kıs kıs güld��. “İstediğin kadar bağır. Avazın çıktığı kadar bağırsan bile kimse seni kurtarmaya gelmeyecek.”
……………
….Ani göz temasıyla Lan WangJi’yi hazırlıksız yakalamıştı. Lan WangJi anında gözlerini kapattı.
Wei WuXian güldü. “Hey, Lan Zhan, ne yapıyorsun? İçinden Lan Sektinin kurallarını mı sayıyorsun?”
Doğru tahminiyle birlikte Lan WangJi’nin kirpikleri titredi. Gözlerini açmak istiyor gibiydi, ama kendisini tutmuştu.
Wei WuXian tembel bir şekilde devam etti. “Bana baksan olmaz mı? Neden korkuyorsun? Sana kötü bir şey yapacağım yok sonuçta.”
Sesi zaten çok hoştu. O kelimeleri söylerken ki tonu o kadar gevşek ve hoppaydı ki neredeyse küçük birer kanca gibiydiler. Ancak Lan WangJi bakmamaya, duymamaya, konuşmamaya ve ona hiçbir konuda dikkat etmemeye karar vermiş gibi etkilenmeyi reddediyordu. Wei WuXian. “Bana bakmayacak kadar acımasız mı davranacaksın sahiden?”
Birkaç tahrik edici kelimenin daha ardından Lan WangJi’nin gözlerini ne olursa olsun açmayacağını fark edince Wei WuXian tek kaşını kaldırdı. “Pekala, bu durumda, Bichen’i bir süreliğine ödünç almama izin ver. Sorun olmaz değil mi?”
Konuşurken sahiden uzanıp düşmüş olan Bichen’i almıştı.
Lan WangJi’nin gözleri anında açıldı, sert bir sesle. “Ne yapacaksın?!”
Wei WuXian. “Ne yapacağımı düşünüyorsun?”
Lan WangJi. “…Bilmiyorum!”
Wei WuXian. “Madem ne yapacağımı bilmiyorsun, neden bu kadar kaygılandın?”
Lan WangJi. “Ben! Ben…”
Wei WuXian yüzünde bir sırıtışla ona baktı. Bichen’i elinde döndürdükten sonra gözlerini aşağıya çevirerek Bichen’in kabzasına yumuşak bir öpücük bıraktı.
Bichen’in bıçağı sanki buz ve kardan yapılmış gibi neredeyse şeffaftı, ancak kabzası saf, arıtılmış bir gümüşten dövülmüştü. Oldukça ağırdı, üzerindeki işlemeler antik ve zarifti. Bu sahneyi izlerken Lan WangJi sanki üzülmüş gibi görünüyordu. “Bichen’i bırak!”
Wei WuXian. “Neden?”
Lan WangJi. “O benim kılıcım! Onu şey… şey için…”
Wei WuXian düşüncelere daldı. “Senin kılıcın olduğunu biliyorum. Oldukça beğendiğim bir kılıç ve bir süreliğine oynamak istiyorum. Ne yapacağımı düşünmüştün?”
“…” Lan WangJi ne diyeceğini bilmiyordu.
Wei WuXian kahkaha attı. “Hahahahahahaha, aklından neler geçiyor Lan Zhan?! Fazla açık saçık düşünmüyor musun?”
Wei WuXian’ın sadece inkar etmekle kalmayıp suçu onun üzerine atmaya çalışmasını izlerken Lan WangJi’nin yüz ifadesi görülmeye değerdi. Ona bir süre sataştıktan sonra Wei WuXian konuşmaya devam ederken oldukça tatmin olmuştu. “Eğer kılıcına dokunmamı istemiyorsan, onun yerine kendini verebilirsin. Ne dersin? Evet mi hayır mı?”
Lan WangJi ne evet diyebiliyordu ne de hayır. Sorusuna cevap veremiyordu. Wei WuXian sırtı dümdüz bir şekilde yere çömelerek dizleri ve elleri üzerinde ona doğru süründü, dil döküyordu. “Eğer ‘evet’ dersen kılıcını geri vereceğim ve seninle eğlenceli şeyler yapacağız. Evet mi hayır mı?”
Bir süre sonra Lan WangJi’nin sıkılmış dişleri arasından bir kelime çıktı. “…Hayır!”
Wei WuXian kaşlarını kaldırdı. “Hm. Söylediklerini unutma.” Lan WangJi’nin bedeninden geri çekildi ve önünde oturdu, sırıtırken bacaklarını ayırdı. “O zaman Bichen’le oynamamı izleyebilirsin.”
……………
Lan WangJi kaşlarını çatmış, yüzü kararmıştı ve Wei WuXian’ın kalçası yüksek, sert bir tokatla yandı. Ses gevrek bir şekilde yankılandı.
Wei WuXian şaplağın etkisiyle konuşamayacak kadar şaşkına dönmüştü.
Tüm hayatı boyunca, orasına hiç kimse vuramamıştı. Çocukken yaramazlık yaptığı zaman bile Madam Yu sadece sırtını veya ellerini kırbaçlardı, onu çok seven Jiang FengMian ve Jiang YanLi ise ona asla vurmazlardı. Diğer ailelerin çocuklarının pantolonlarını çıkartarak popolarına vurduklarını gördüğünde, bunu her yönüyle rezil bir şey olarak görüyordu, asla bu şekilde cezalandırılmadığı için övünüyordu sürekli. Ama şu anda, Lan WangJi onun bu çizgisini bozmuştu ve sadece o da değil… on yedi yaşındaki Lan WangJi bunu yapmıştı.
Bir anda Wei WuXian’ın yüzü kırmızıya ardından beyaza döndü. İlk defa yataktayken kontrol edilmez bir utanç hissi içinde yükselmişti.
Düşündükçe devam edemeyeceğinden emin oluyordu. Üstelik şaplak atılan yanı hala hafifçe sızlıyordu. Bağırdı. “Bu kadar yeter!” ve kenara yuvarlandı.
İki gevşek bacağı sürükleyerek sürünmeye çabaladı, pantolonunu arıyordu. Lan WangJi ise Wei WuXian tarafından uzun bir süre boyunca sıkıştırılmış, çimdiklenmiş, fiske atılmış, öpülmüş, dokunulmuş, tehdit edilmişti. Müthiş bir öfkeyle ağzına kadar doluydu. Wei WuXian’ın kalçasına vurulmasından korktuğunu bir anda keşfedince, nasıl böylece kaçmasına izin verebilirdi? Lan WangJi onu tutup arkasını çevirdi, bir eliyle bileklerini sırtına yapıştırdı ve diğeriyle kar beyazı tenine ağır bir şaplak daha attı.
Sesle birlikte Wei WuXian’ın tüm bedeni titredi. Feryat etti. “Acıdı!”
Aslında gerçekten acımamıştı. Sadece dayanamayacak kadar utanıyordu.
…………….
Ve sonrasında ikisi de uyandı.
Jingshi’deki ahşap yatağın üzerinde yatarken birkaç dakika boyunca birbirlerine baktılar. Lan WangJi Wei WuXian’ı tekrar kollarına aldı.
Kucaklamasında, Wei WuXian uzun bir süre boyunca öpüldü. Tatmin olmuştu, gözlerini kapattı. “Lan Zhan… Sana bir şey sormama izin ver. Bu kadar çok sevişmemizin nedeni minik bir Genç Efendi Lan taşıyacağımı umman mı?”
Rüyadayken Lan WangJi’ye sataşmış ve eline geçen tek şey kendi mezarını kazmak olmuştu, bu yüzden uyandığı zaman tekrar Lan WangJi’yi görünce yine saçmalamaktan kendini alamamıştı. Ama Lan WangJi önceki gibi kolayca etkilenmiyordu. Sadece soruyla karşılık verdi. “Nasıl olacak ki?”
Wei WuXian sızlayan kollarını kıvırarak başının altına koydu. “Arg, eğer yapabiliyor olsaydım, sürekli üzerimde olman da hesaba katılınca uzun zaman önce burası etrafta koşuşturan ufaklıklarla dolup taşardı.”
Lan WangJi böyle utanmaz sözleri dinlemeye asla dayanamıyordu. “…Kes şunu.”
Wei WuXian bir bacağını katladı, sırıtıyordu. “Yine mi utandın? Ben…” sözlerini bitiremeden aniden Lan WangJi’nin kalçasına yumuşak bir şekilde vurduğunu hissetti. Wei WuXian neredeyse yataktan düşecekti. “Ne yapıyorsun sen?!!”
Lan WangJi. “Bakmama izin ver.”
Wei WuXian hemen ayağa fırladı, titreyen bacaklarını görmezden geliyordu. “Hayır kalsın Lan Zhan, rüyanda bana yaptığın tüm harika şeyleri kesinlikle unutmadım. Daha önce hiç kimse bana böyle davranmadı!!! Bir daha da yapmana izin vermiyorum!!”
Lan WangJi onu tekrar yatağa çekti. “Tamam, yapmam.”
Söz verdiğini duyunca Wei WuXian rahatlamıştı. “HanGuang-Jun, söylediklerini unutma.”
Lan WangJi. “Mn.”
Üç gecelik yorgunlukla birlikte tükenmişlik yavaşça çöktü. Wei WuXian direnmeye devam edemiyordu. Lan WangJi’nin kollarına tekrar sokuldu ve mırıldandı. “Daha önce hiç kimse bana böyle davranmadı…”
Lan WangJi saçlarını okşadı ve alnını öptü. Başını sallarken gülümsüyordu.
Not: Wei WuXian tecavüz fantezisinin en sonunda tümüyle gerçekleşmesiyle (Lan WangJi’ye tecavüz etti, şaplaklar sonrasında kısmen kendisine tecavüz edilmiş oldu. Lan WangJi’nin rüyasında Wei Ying’e tecavüz edilmesini zaten izlemişti) sanırım artık huzura erdi ve çoluk çocuğa karışıp daha sakin bir hayat sürmeye karar verdi.
Not 2: Geriye sadece 8 bölüm kaldı. Çevirmenin sınavları bitmiş midir, yoksa kafasını dağıtmak için fırsat bulup mu çevirdi bilmiyorum, Exiled Rebels Scanlation açıklama yapmadı. Beklemedeyiz yine.
40 notes · View notes
mesut-ciftci-blog · 5 years
Text
DİNLEMEK VE DİNLENMEK
Söz uçar yazı kalır demişler. İnsan kaybolur gider yazı kalır. Ancak yazmak çoğu zaman o kadar da kolay bir iş değildir. Anlatacak çok şeyin olur da çoğu zaman bu anlatılacakları bir araya getirecek gücü bulmazsın kendinde. Bir de yazmak bazen itiraf etmektir. Yani kendine bile söyleyemediğin şeyleri kağıda dökmek o kadar da kolay olmasa gerek ki değildir de zaten. Yani bir de imla hataları, anlatım bozuklukları ile mücadele etmek var. Bunun dışında yazdıklarını paylaşacaksan beğenilme korkusu var. Velhasıl-ı kelam var oğlu var. Tüm bunlara ve dahasına göğüs gerip klavyenin başına oturmak nereden bakarsan bak cesaret isteyen bir iştir. Ben mesela çok oturdum klavyenin başına ancak çoğu zaman yazının sonunda tüm yazdıklarımı delete tuşuyla yok etmek oldu işim. Ya yazdıklarımı beğenmedim ya yazdıklarımı paylaşmak istemedim ya da bu kadar itiraf benim için fazladır diye düşündüm. Bir de bahane bulma işi var elbette. İnsan bir türlü klavyenin başına oturmak istemez. Bu öğrenciyken ders çalışmamak için bahaneler uydurmaya benzer. Çalışmasısındır ama ufak tefek bahaneler dolayısıyla bir türlü çalışamazsın. Yazmalısındır ama ufak tefek bahanelerle bir türlü yazamazsın. Ama bu cümlelerdeki zorunluluk eninde sonunda seni bulur ve belki ufak belki büyük bir bedel ödetir. Öğrenciyken çok sevdiğim bir söz vardı; başlamak bitirmenin yarısıdır diye. İşte bu yüzden başlamak lazımdır. Başlamaklar çoğu zaman yarım kalsa da yeniden ve yeniden hiç usanmadan başlamak lazımdır. Başka türlü olmaz çünkü, olamaz. Yani en azından ben yaşamanın başka türlüsünü bilmiyorum. Ne imla kuralları, ne anlatım bozuklukları, ne akıştaki çelişkiler ne de beğenme kaygısı bunların hiç birini düşünmeden ve hepsine sırt çevirerek yazmak isterdim. Tamamen özgür ve tamamen bağımsız bir biçimde. Bu ruh için bir tür arınma, bir tür rehabilitasyon, bir tür tedavi olurdu biliyorum. Gerçek şu ki insan kafası çok doluyken de yazmakta zorlanıyor, tamamiyle boşken de yazmakta zorlanıyor. Bazılarının ilham perisi dediği şey bu olsa gerek. Elbette doğru zamanı beklemekte fayda var. Ancak bu doğru zaman hiç gelmiyorsa da harekete geçmekte fayda var. İllaki bir şey anlatmak mı lazım peki? Yani kelimelerin ruha dokunmasına izin versek ne olur? Aslında çağımızda yazmak pek o kadar da istenilen, beğenilen, takdir edilen bir iş değil. Çünkü çağımız insanları okumayı pek sevmiyorlar. Bunda teknolojinin yani internetin, sosyal medyanın çok büyük etkisi var ki bende burada kendimi hiç kimseden ayırmak istemem. Teknoloji bizleri hıza alıştırdı ve bu hız alışkanlığı bizi sabırsızlığa itti. Yani birini dinlerken bile sabırsızlanıyoruz. Kitap okurken sabırsızlanıyoruz. Yazı yazarken sabırsızlanıyoruz. Bir an önce sonuca ulaşmak istiyoruz. Sinema filmlerimiz bile öyle. Eski sinema filmlerine bakın iki saat, iki buçuk saat film süreleri ile karşılaşırsınız. Şimdi iki saat, iki buçuk saat hiç kimseyi sinemada tutamazsınız. Eski romanlara bakın iki cilt, üç cilt bir de şimdi ki romanlara bakın yüz sayfa yüz yirmi sayfa. Klasik müzik bile bu sebepten dinlenmiyor. Artık insanlar kısa ve net olan şeylerden hoşlanıyor. Çünkü herkesin dilinde şu bahane var; fazla vaktim yok. Ne oldu Allah aşkına? Yıllar, aylar, günler, saatler ve dakikalar mı kısaldı? Hayır elbette böyle bir şey olmadı. Yalnızca daha hızlı yaşadığımız yanılsamasının içerisindeyiz o kadar. Yolculuklarımız bile öyle değil mi? Önceden 6 ay süren yolculuklar bile şimdi üç dört saat oldu. Bu şöyle bir çelişki ki mesafeler kısaldıkça insana yetmemeye başladı. Artık kimsenin durup dinlemeye, durup dinlenmeye vakti yok maalesef. Bir an önce netice istiyoruz artık. Bu hem iyi hem kötü, bu hem kurtuluş hem felaket insan için. Hayatın neresinde durduğunuzla da alakalı elbette. Bir gün bir bakacağız yaşlanmışız hem de hiç farkına varmadan. Yaşadım bile diyemeyeceğiz. Çünkü bu hayat yolculuğunu o kadar hızlı yapmış olacağız ki yoldaki hiçbir şeyi görmemiş olacağız. Bir çiçek bile koklamamış, bir şiir bile ezberlememiş, bir roman bile okumamış, gökyüzüne şöyle doyasıya bakmamış yani yaşamamış gibi hissedeceğiz kendimizi. Bir yolculuğa çıktığ
1 note · View note
melekmio · 5 years
Text
Dursana dünya
Keşke bu hayata ara vermenin bir yolu olabilseydi. Tüm bu karmaşadan kendimi biraz da olsa sıyırabilseydim. Bütün o koşturmalar, yoruldum düşüyorumlar yerini sakinliğe bırakabilseydi. Duraksayıp rahat rahat soluklanabilseydim. Düşünmeden, hayal kurmadan sadece öylesine varolabilseydim. Ben kendime ihtiyacım varken, en çok kendimi özlüyorum. Kendim için bir şeyler yapmayı özlüyorum. Ben artık rahat rahat nefes bile alamıyorum. Hayatın o karmaşası beni bir an olsun rahat bırakmıyor. Her şey her gün yenilenip, çoğalarak karşıma dikiliyor. Sanki boynumda görünmez zincirler var, ruhumda beni sıkan dürtüler. Asla peşimi bırakmayan, geçip gitmek bilmeyen geçmiş var. Rahatça nefes almayı özlüyorum. Samimi gülmeyi, deliksiz uyumayı, içten sohbetleri ve nicesini. Hayat hep bir şeyleri özlemekle geçiyor sanırım. Hep eskiyi özlüyoruz ama o eski bize dönse bile aynı şekilde hissetmeyeceğimizi de çok iyi biliyoruz. Zaman her şeyi değiştiriyor. Nitekim herkesi de. Kimse yola başladığı gibi kalmıyor. Aynı hevesi kimsede göremiyoruz. Hep bıkkınlık, hep buhran. Gençliğimizde buhran. En güzel yıllarımızı heba mı ediyoruz? Geriye dönüp baktığımızda pişman mı olacağız? Yıllar elimden kayıp gidiyor. Zamanı tutamıyorum, durduramıyorum. Öyle ya dünya kimse için dönmesini durdurmuyor. O zaman, kum saatinden akar gibi hızla akıyor. Bize durup nefes almaya bile izin vermiyor çoğu zaman.. 
1 note · View note
kukagunluk · 6 years
Text
Şeyda,
Tumblr media
Odanın duvarlarına diyorum yakışmaz mı? Başka kimlerin duvarına da olsun diye duaya dursak acep?
Şeyda,
Aile hekimliği stajındayım. Memnun ediyor Ol diyen hamd olsun.
Şeyda,
Evime yakın bir mekândayım. Okul kadar uzak değil. Vazifemi icra edip evime dönmeyi seviyorum. Aileme dönmeyi seviyorum. Şükürler olsun. Allah olmayanlara daha başka güzellikler ihsan etsin. Sakince geçiyor vakit. Hamd olsun. Bugün mesela biraz daha rahat davranabildim. Biraz daha ben oldum mesela, ne ala bir nimet. Mutfak işleri ile vazifeli Ablaya takıldım, durdum bir çocuğu sevdim işin ortasında. Kıdemlim dün yanağımı sıkmıştı, bugün hipertansiyonu anlattı.
Şu an mesela oturdum demet ile hastane arasında uzanan o yol parkında bir miktar ağaç görüyor, güneş ile hemhal oluyorum. Emekli miyim ben acaba şu anda? Yanımda muhtemelen emekli olan amcalar var.
Paket ürün, soğuk su hassasiyetlerime riayet edemeyecek miyim diye bir endişeye düştüm. Şu iki gündür acıkınca paket ürünler bakıyor bizden başka kimse yok diye. Ben de usulca kuruyemiş ürünlerine selam ediyorum.
Söylemeye korkuyorum lakin söylemek istiyorum; sakinliği, az olmayı, tek yürümeyi seviyorum. Çok uzun süre kalabalık kalamıyorum. Oysa hane halkı kalabalık bir insanım nasıl böyle yetiştim merak konusu. Kendi kendime yetebilmeyi seviyorum aslında. Hamd olsun, Allah mahcub etmesin.
Şeyda, ben şu limon bahçesi konusunda ciddiyim ya. Nasip olsun hayr ile Amin. Bol bereketli bir kazancı olsun. Her sene tazecik tazecik limonlar evime gelsin sonra ben onları usulca ziyaretlere giderken yanımda götüreyim. Bahçe ile ilgilenen babacan bir amca olsun. Benim tecrübesizliklerimi hoş görsün, vakitlice işi sevk ve idare edebilmeyi öğretsin. Şeyda resmen işlerim büyüsün diyorum mesela, bunda bir miktar Esma Hocanın etkisi var. Yarın bir gün böyle meseleler ile iç içe olacağız, hazırlıksız kalacağız gibi bir beklenti. Ol bu sebepten ciddiyim ben yaf. Miss gibi limon bahçesi hayr ile Amin ezan okunuyor burada:)
Şeyda, Allah hayr ile muvaffak kılsın. Ezanı dinlerken duaya durdum da. Şeyda, her zaman aynı kıvamda tutturamıyorum duaları. Bu duaların bir tarifi var ama her elin de bir lezzeti var işte. Her zaman olmuyor, ol sebepten öpüyorum dua edenlerin avuç içlerinden. Öpmek istediğim avuç içleri var Şeyda hamd olsun, hayr ile nasip olsun.
Şeyda, dönüp duruyor içimde "yavaşla!" deyişi Kemal Sayar'ın. Bak yavaşladım ve yüzümde tebessüm.
Şeyda,
Sınavım var bu haftasonu. Başıma ne gelecek bilemediğim bir sınav. Hangi sınavda bildim ki dimi? Kaygısı sarmasın beni hayr ile Amin.
Şeyda,
"Kırk gün konuştun sen onunla" konuşuyorum seninle.
Şeyda,
Allah seni Kur'an'ın ahlakı ile ahlaklandırsın. Güzel ahlak ilk mesele. Kıldığın namaz namaz ise sana güzel ahlakı getiriyor lakin değilse? Şimdilik zanlarım o yönde ki insanın ahlakı güzel olunca Rabb olan diğerlerini de peşinden getirecektir. Aynı şey namaz için de geçerli mi aslında evet. Lakin şekli ibadetler konusunda tekrar bizi bazen alışkanlık icra eden bir hal ile imtihanda bırakıyor. Güzel ahlakın zamanı yok. Ibrahim Tenekeci'nin dediğine çıkıyor yol "namaz 5 vakit, ahlak 24 saat farz."
Yürüdükçe yürüdüğüm yolun eğriliklerini görüyorum. Büyük konuşmaktan, taşıyamayacağım yükü istemekten Allah'a sığınırım ki o eğriliklerin düzelmesini, o esnada işin ucunu tutabilmeli istiyorum. Ya Nasip!
Aydınlığım,
Bana müsade yapılacak işlerim var. Seni seviyorum.
3 notes · View notes
marmalaise · 3 years
Photo
Tumblr media
Teknik Direktörü Fatih Terim, UEFA Avrupa Ligi Play-Off Turu'nda Randers ile oynadıkların maçın ardından basın mensuplarına açıklamalarda bulundu. İstanbul'da turu geçeceklerine inandıklarını ifade eden Terim, “Biz onlardan iyi bir takımız. Oyun içinde 1-0'dan sonra 2-0'ı da bulabilirdik. Duran top savunmasını iyi çalışmamıza rağmen bazı hatalar olabiliyor. Ardından skor 1-1 oldu. Kazanmak isterdik ama biraz yorgunluğumuz ortaya çıktı. Üç deplasman üst üste oynamak kolay değil. Allah'ın izniyle İstanbul'da gruplara geçeceğimizi düşünüyorum. Burada bitirmek isterdik; ama rakip de iyi mücadele etti. Bunu da kabul etmek lazım. Maçtan önce temaslı ve bire bir oyun olacağını söylemiştim. Bunun ikili bir maç olduğunu düşünüldüğünde Galatasaray ikinci maçta gereğini yapacaktır” diye konuştu.
"Biz Galatasaray olarak bunlara alışığız"
Marcao'nun 8 maçlık men cezasının, maç oynandığı sırada açıklanması konusunda Fatih Terim, “Schalke'de geçen sene oynamadan önce ceza açıklanmıştı. Biz Galatasaray olarak bunlara alışığız. Bilemiyorum. Onlara sormak lazım. Bazen beklersiniz gece 00.00'da açıklarlar, bazen maç zamanı açıklarlar. Ne düşündüklerini bilemem; ama yarın başkanımızın basın toplantısı var. Muhakkak geniş şekilde her şey konuşulacaktır. Açıklanma saatinin üzerinde durmaya çok gerek yok. Benim kurullarla ilgili düşüncelerim belli. Bu sene aynı şeyleri söylemek istemiyorum açıkçası.” dedi.
"Mohamed çalışarak iyi noktaya gelecek"
Mostafa Mohamed'in formu konusunda ise sarı-kırmızılı takımın teknik patronu, “Çalıştı, uğraştı. İyi de bir kafa golü atabilirdi. Müsait bir pozisyondu. Orada oyuna daha çok katkısını bekliyorum. Topu tutup bizi bizi oraya taşıyan bir Mostafa'yı istiyorum. Onu da çalışarak belirli bir noktaya gelecek inşallah” yorumunu yaptı. Takımın pres gücüyle ilgili olarak Fatih Terim, “Şu anda Avrupa Kupası'nda oynamaya oyuncularımız, üç günde bir oynayan oyuncularımız var. Bazı değişiklikler de yapıyoruz; ama özellikle stoper mevkisinde biraz sıkıntımız var. Şu bir gerçek ki Galatasaray takımının her oyuncusu oynuyor. İsmail Çipe'den Berk'e kadar, diğer oyuncular olmak üzere herkes forma giydi. Bu iyi bir şey. Ayrıca eleştirilen oyuncular da olabilir. Biz de eleştirilebiliriz. Oluyor bunlar zaten. Gerektiği zaman takım pres de yapıyor. Bugün pres de yaptık ama süresi çok uzun değildi. Üçüncü deplasmana gidiyoruz. Bazı şeyler kolay değil. Ekonomik olmak zorundayız. O açıdan toleranslı davranmak lazım. Ben oyuncularımdan memnunum. Her geçen gün daha da iyi olacağız. Mesele burada turu geçip gruba kalmak. Onu da İstanbul'da hallederiz inşallah” şeklinde konuştu.
"Gedson'u vermeyeceklerini söylediler"
Gedson Fernandes hakkındaki transfer iddialarının sorulması üzerine Fatih Terim, “Transferde eylülü işaret etmemin sebebi şudur. Eylülde transfer bitiyor. Bizde 7 Eylül'de bitiyor, orada 31'inde. Bu bizim için bir şans. Türkiye Futbol Federasyonu'nu bu konuda destekliyorum. İyi bir karar. Büyük bir avantaj. O ana kadar daha yapacaklarımız var demek istiyorum. Çünkü bazı eksiklerimiz var. Genç oyuncular alıyoruz, gençleşiyoruz. Bu çok güzel bir hareket ama bazı yerlerde eksiklerimiz var. Bunları tamamlayacağız. En azından alternatif olarak biraz daha genişlememiz lazım. Daha doğru yerlere transfer yapacağız. O yüzden eylülü işaret ediyorum. Eylülde spesifik olarak bir oyuncuyu alacağız demiyorum. Gedson'u sadece biz istemiyoruz; başkaları da istiyor galiba. Benfica'nın şu an için vermeyeceğini düşünüyoruz. Öyle bir şey olursa Gedson'un Galatasaray'ı tercih edeceğinden şüphem yok. Benfica'nın şu ana kadarki cevapları oyuncuyu vermeyecekleri yönünde. Dün de kadrodaydı. Vermek istemediklerini birçok defa söylediler. Eğer bir gün vermeye karar verirlerse hazır olduğumuz onlar da veriyor. Türkiye'den de birçok teklif olduğunu da biliyoruz. Şu anda hayır diyorlar. Vermek istemediklerini söylüyorlar. Bu durumda yapacak bir şeyimiz yok” açıklamasını yaptı.
Arda Turan'ın son dakikadaki sakatlığı konusunda ise Terim, “Arda'nın ayağı kümenin altında kaldı. Yarın MR'dan sonra daha net bir şey söyleyebiliriz. Fedakarca girmek istedi. O güzel bir şey. Daha kötü olmaması için ben de doktorlar birlikte karar vererek çıkmasını söyledim. Fedakarca bir davranışta bulundu ama o istek daha fazla zarar verebilir. O yüzden oyunu 10 kişi tamamladık” diyerek sözlerini tamamladı.
0 notes
olumsuzsozler · 5 years
Photo
Tumblr media
Dünyadaki tüm kötülüklerle baş etmenin en iyi yolu iyi kitaplar okumak olduğunu öğrendim.
Charles Dickens
Tumblr media
>Sözler Gif LİNKİ:
Tumblr media
Charles Dickens Sözleri: (1812-1870)   Umudunuzu yitirmeyin!  Charles Dickens Kötü arkadaş iyi huyu bozar.   Charles Dickens Unutmak sana göre bir şey değil.  Charles Dickens Hayatta kaldığıma inanamıyorum. Charles Dickens Soru sorma, sana yalan söylemez.  Charles Dickens   Yaşamın tadını çıkarın, canını değil!   Charles Dickens Bırakın aklı başında düşünebileyim.  Charles Dickens Genç yaşta ölmüş biri gibiyim ben.!  Charles Dickens Hayatta giydiğimiz zincirleri takarız.  Charles Dickens   Kimsenin kimseye güvendiği yoktu.  Charles Dickens   Dünyamız bir kırık düşler dünyasıdır.    Charles Dickens Acıyla başlayan şeyler acıyla biterler.   Charles Dickens Özgürlük uğruna sabra ihtiyacımız var.   Charles Dickens Yapayalnızım artık. Sanki ölüymüşüm gibi.    Charles Dickens Sevgi ne birden var olur, ne birden yok olur.   Charles Dickens Dayanamadığım bir şey varsa o da belirsizlik!  Charles Dickens Onca kalabalığa rağmen, bu nasıl bir yalnızlık!  Charles Dickens Çaresizlik aslında insanlara büyük birgüç verir.   Charles Dickens Çok küçük bir anahtar çok ağır bir kapı açacaktır.  Charles Dickens İnsan hayatını güvence altında tutmak çok zor..   Charles Dickens Bir yığın insan ama gene de bir kimsesizlik var!    Charles Dickens Ölümden korkmak mı? Asıl trajedi, yaşamaktır..   Charles Dickens Bu dünyaya ait olduğumu hissetmiyorum pek.!   Charles Dickens Zaten sevgi daima nefretten üstün değil midir?   Charles Dickens Soru sorma ve sonra sana yalan söylenmeyecek.  Charles Dickens İnsan hiçbir yerde kendisinden iyi dost bulamaz.  Charles Dickens   Yasanın insana işkence etmesi ağır bir ceza bence.   Charles Dickens En büyük arzum bu düzene ait olduğumu unutmak.   Charles Dickens   Mutsuz bir başlangıçtan da mutlu bir sonuç çıkmıyor.  Charles Dickens Şimdi, ben yalnız değilim, sen öyle sanabilirsin ama.  Charles Dickens Ben bu hayattan bunaldım artık, her gün aynı şeyler.    Charles Dickens   Gözyaşları üzüntü kadar sevinç anlamına da gelebilir.    Charles Dickens Bizi bastırmak için kendi zincirlerimizi oluşturuyoruz.  Charles Dickens Çıkışı insan kendisi bulur, çıkış noktası kendisi gelmez.  Charles Dickens Başarıyı farklı olduğunuzu hissettiğiniz an yakalarsınız.    Charles Dickens Gözyaşlarından utanmamıza hiçbir zaman gerek yoktur.  Charles Dickens Basit gerçekler kadar güçlü ve güvenli hiçbir şey yoktur.  Charles Dickens Zaferi göremeyebiliriz!  Ama o yolda yürümüş olacağız.    Charles Dickens Acı ve ümitsizlik, dedim, müthiş bir güç barındırır içinde.  Charles Dickens Amacıma ulaşmak için gerekli kararı vermek bir felaketti.  Charles Dickens Hepimiz hayatımızı kazanmak için ne cefalalar çekiyoruz!    Charles Dickens Bazı insanlar  kendinden başka kimsenin düşmanı değildir.  Charles Dickens Bilgili olan her kişi işe bilgisizlikten başlamak zorundadır.     Charles Dickens Bazen bir gözü yummak, o gözle bakmaktan daha etkili olur.  Charles Dickens   Dürüstlüğünle övünme! hayatın ne getireceğini bilemezsin.  Charles Dickens Bir memleketin yükselmesi ev ve aile muhabbetine baglıdır.  Charles Dickens Her şey nasıl da tersine dönmüş. Katiller suçsuzları yargılıyor.  Charles Dickens Yapabildiğin kadar yap ve onun hakkında olabildiğince konuş. Charles Dickens Aşağılık yaratıklar, yüksektekilerden daima nefret etmişlerdir.  Charles Dickens Felaketle başlayan bir hayat nasıl mutlulukla sonuçlanacaktı ki? Charles Dicken Şu bir gerçek ki her insan diğerleri için derin bir sır ve gizemdir.  Charles Dickens Yaşanan tüm olaylar dünde kalmıştı; kurduğumuz hayaller de...    Charles Dickens Aptallarla dolu bir dünyada yaşarken sinirlenmemem olanaksız.  Charles Dickens İnsan resimden anlamayan birinin tabloları eleştirmesine kızmaz.  Charles Dickens İnsan başkalarını iyileştirmeden kendisini gerçekten geliştiremez.  Charles Dickens Beklentisi olmamalı insanın, yoksa hep hayal kırıklığına uğrarsınız.   Charles Dickens Bu dünyada kimsenin yükünü hafifleten hiç kimse yararsız değildir.  Charles Dickens İnsan yaşamında ayrılıklar ve kavuşmalar hep gözyaşı ile bezenirdi.   Charles Dickens Gemileri batıranlar, akıntıya kapılmış giden buz dağları olurdu hep.    Charles Dickens Köpeğin havlaması iyidir, ama en büyük erdemi güvenilir olmasıdır.  Charles Dickens   Gerçek renkler inceliklidir. Seçebilmek için daha açık bir görüş ister.    Charles Dickens Hepimizin elinde birçok iyilik var ama çoğumuz değerini bilmiyoruz.     Charles Dickens Siz gönül nedir bilmezsiniz. Sevgi, şefkat gibi duygularınız yoktur sizin.    Charles Dickens Mutlu olmaya ne hakkın var senin? Mutlu olmak için bir nedenin var mı?  Charles Dickens Cumhuriyet Birdir ve Bölünemez. Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik ya da Ölüm.   Charles Dickens Cumhuriyet her şeyden üstündür ve halkın çıkarları her şeyden önemlidir.  Charles Dickens   Ellerinden sadece beklemek geliyordu, hiçbir şey yapamadan beklemek...    Charles Dickens Ne de olsa zihinler da denizler gibidir; derinlik ancak derinliklere yanıt verir. Charles Dickens Aklı başında halinize güvenmeyin, günlerin ne getireceğini bilemiyor insan.!  Charles Dickens Umutsuz menfaatler için umutsuz oyunların döndüğü umutsuz bir zaman bu.   Charles Dickens Hiçbir pişmanlık, iş işten geçtikten sonra duyulan pişmanlık kadar acı değildir.  Charles Dickens Dünyada öyle aç insanlar var ki, onlar Tanrıyı ancak ekmek biçiminde görürler.   Charles Dickens Elinizden geleni yapın. Hayatı bazen boşa harcıyor olsak dahi, uğraşmaya değer.  Charles Dickens Erken yaşta ölmüş biri gibiyim. Tüm yaşantım başka türlü olabilirdi'lerle geçiyor.   Charles Dickens İyi bir şeye sahip olup onu yitirmek mi yoksa ona hiç sahip olmamak mı daha iyi?  Charles Dickens   İnsanlar bazen karşılarındakine zihnen uzak oldukları için anlamakta güçlük çekerler.  Charles Dickens İnsanlar hakkındaki kararlarımı kendim veririm. Başkalarının fikirlerine ihtiyaç duymam. Charles Dickens En önemli şey, olabileceğiniz şey için ne olduğunuzu feda etmeye her zaman hazır olmaktır.  Charles Dickens Dünyadaki tüm kötülüklerle baş etmenin en iyi yolu iyi kitaplar okumak olduğunu öğrendim. Charles Dickens Benim tavsiyem, bugün yapabileceklerinizi asla yarın yapmamaktır. Erteleme zaman hırsızıdır.  Charles Dickens İnsanların kusurları, ihmalleri yüzünden meydana gelen hastalıklar her türden kurban seçerler.   Charles Dickens Bir odanın kapısını kapatıp yalnız kalmak, her zaman hayatımın en güzel şeylerinden biri olmuştur.  Charles Dickens Hiçbir şey yoksulluk kadar ezici olamaz. Hiçbir şey de servet peşinde koşmak kadar aşağılanmamıştır.  Charles Dickens Asla sertleşmeyen bir bilinçe, asla yorulmayan bir mizaç ve asla incinmeyen bir dokunuşa sahip olun.  Charles Dickens   O sayılı günlerden birini yaşamayıp da ilk halkası meydana gelmeseydi, bu zincir belki de hiç örülmezdi.  Charles Dickens Her insanın bir diğeri için engin bir muamma oluşu, üzerine kafa yorulması gereken şaşırtıcı bir gerçektir.   Charles Dickens İnsanın bedenini ne örterse örtsün, beyninden geçen düşünceler bunlardan geçerek kendisini ifade eder.   Charles Dickens Sözlerimin yalnız sözlükteki anlamını değil, içindeki duyguları da anlayabilseydi, bana acıyacağını sanıyorum.  Charles Dickens İnsan hiçbir dostuna para yardımı etmemeli. Çünkü dosta para yatırmak demek o dostu kaybetmek demektir.  Charles Dickens Zaten hayatımız boyunca sergilediğimiz bütün zayıflıklar ve saygısız davranışlar hep sevmediğimiz insanlar yüzündendir.   Charles Dickens Şüphe ve korku bulaşıcı bir hastalık gibi aramızda dolaşıyordu ve yeryüzünde bunun kadar bulaşıcı başka hiçbir şey yoktur.  Charles Dickens Kesinlikle bildiğim bir şey varsa şudur: İnsan ekmek yaparsa kibar olamıyor da bira yaparsa, şarap yaparsa ille kibar sayılıyor.   Charles Dickens Dünyada hiç kimsenin kendisi kadar yakın dostu yoktur. Yalnız bazen de insanlar kendi kendilerinin en büyük düşmanı olurlar.   Charles Dickens Zamanı gelene kadar kimse içinin derinliklerinde ne olduğunu bilmez.. Bazı insanlar için asla böyle bir zaman da gelmez; ne mutlu onlara..!  Charles Dickens Daha az duyarlı olabilsem, insanları daha az sevebilsem, midem de sinirlerim de sağlamlaşır, demir gibi olurdu. Keşke vurdumduymaz olabilseydim.    Charles Dickens Perili Ev bir bakıma aklın kapı eşiğinde bırakıldığı, korkmak için oraya gelip korku ve kuşkularını birbirine bulaştırıp sonunda korkunun hakimiyetine girenlerin evidir.  Charles Dickens Dünyadaki tüm kötülüklerle baş etmenin en iyi yolu iyi kitaplar okumak olduğunu öğrendim. Charles Dickens
youtube
.............................................. ►Facebook: https://www.facebook.com/Pusulasoz ►Tumblr: http://pusulasozler.tumblr.com/ ►Twitter: https://twitter.com/pusula1sozler ►Twitter: https://twitter.com/SozlerOlumsuz ►Pinterest: https://tr.pinterest.com/szler/ ►Site arşiv: https://pusulasozler.tr.gg/   ►Sözler Gif:  https://i.imgyukle.com/2019/10/10/Ex4Qye.gif ..............................................
1 note · View note
yfs-t-t-2623 · 3 years
Link
Demokrasinin temeli nedir ?
Dünya ,Trump gibi bir ahmağın dönemine savruldu , bunu bazı ülke başkanları da izledi , Trump'a gereken ders verildiğinde , bu destek veren ülkelerin başkanları da , domino taşı gibi birer birer yıkılacaklar , göreceksiniz . Demokrasi kim ne derse desin , bir anlam da güçlülerin hükümranlığıdır , dün Trump gücü yetse idi , belki de ABD ye ebedi başkan olabilirdi , yetmedi . Şimdi çark etme zamanı . Gelelim Türkiye ye . Ünlü gazeteci HilAL Kaplan attığı Twitte diyor ki Twitter , bu gün Trump'a yaptığını , yarın Türkiye'ye uygulayacak Ne demek istediğini net biliyoruz... Ama unuttuğu ve inanmak istemediği çok şey var , o da öğrenecek AKP Sözcüsü Çelik: ABD deki darbe girişimi için ; Seçim sonuçlarını ve hukuku tanımayan eylemler meşru değildir dedi dün Tüm dünya güldü ! Hatırlayalım .. Yargı ayak bağı” diyen kimdi ? AİHM kararları bizi bağlamaz” diyen kimdi ? İstanbul seçimlerinin bütünü üsulsüz” diyen kimdi ? 13-14 bin fark ile kimsenin seçimi kazandım deme hakkı yok , diyen kimdi ? İstanbul seçimleri iptal oldu çünkü çaldılar ,diyen kimdi ? Ve , hiçbir şey olmasa bile kesinlikle bir şey oldu diyen, aynı zarftaki dört oydan birini geçersiz saydıran kimdi ? Şu bir gerçek ki ! Mükemmel bir demokrasi yok . Hiç kimse oturduğu koltuktan kolay kalkmak istemiyor Hele ki birde altına pislemiş ise Demokrasinin temeli nedir ?Demokrasinin temeli , adalet ve adil paylaşımdır . Pasta herkese yetiyorsa , paylaşım nispeten adil olur Pasta az ise , kangalların demokrasisi devreye girer . ABD son otuz yıldır kendi ayağına kurşun sıktı Sermayesini ve teknolojisini , daha ucuz iş gücü var diyerek Çin ve Hindistan'a aktardı Bu iki ülke ve nisbeten uzakdoğu , ABD nin bu ahmaklığını çok iyi değerlendirdi Üretim ve ihracatta ABD nin önüne geçti . Trupm bu gidişi ekonomik olarak değiştirmek istiyordu , inadı buydu . Çok geç kalmıştı Olmazdı , Olmadı . Şimdi iktidara gelecek olan demokratlar ise bu gerçeğin ışığında , bozulan dengeyi ticaret ile değil silah ile değiştirecekler diye düşünüyorum. Sonuç olarak Halklar , artık daha yüksek bir yaşam kalitesi sürecek bir gelir elde etmek istiyor Hiç bir ülke bir diğerinin malına mülküne ve gelirine çökmeden , kendi halkına daha yüksek bir gelir seviyesi sağlayamaz . Savaşlar niye çıkar ki ! Tarihte bunu bir örneği yoktur . Demokrasi kavgası diye de bir şey yoktur , geçiniz . Herkesin demokrasi tarifi , kendi çıkarlarına göre şekillenir . Ve , İnsan doğası olarak , oturduğu yerden kalkmak istemez. Ele geçirdiği gücü , kimse kolay kolay bırakmak istemez . Ne demişler , İki el bir boğaz içindir . Tüm kavga , gücü ele geçirme ve elde tutma kavgasıdır İktidarda kalabilmenin yolu Ele geçirdiği güç ile yandaşlara rant dağıtabildikleri ölçüdedir . Bilirler ki ilk önce , aç kalan yandaşlara yem olacaklar . Göz ardı ettikleri bir husus var ki ! Geliri adil dağıtamadıkları müddetçe Tencerenin de , yıkamayacağı iktidar yoktur . Aç tavuk , darı ambarı deler derler . Ölümü gören ise sıtmaya razı gelir Gün gelir Baskı dayak sopa kar etmez Kıyamet kopar ... Yeni dönemde , bu kavganın kana ve vahşete büründüğü günlere şahit olacağız gibi , maalesef . Ahmet Atam
0 notes