Tumgik
#abdülkadir selvi
gazetelinkmedya · 2 years
Text
AKP, yine Öcalan kartını masaya koydu
AKP, yine Öcalan kartını masaya koydu
AKP, yine Öcalan kartını masaya koydu Hürriyet yazarı AKP destekçisi Abdülkadir Selvi, Öcalan’ın bir yakınıyla görüşmesine izin verileceğini yazdı. Abdulkadir Selvi, Hürriyet gazetesinde “Öcalan’a görüş izni verilecek” başlıklı yazısında “Öcalan’ın görüşmesine bir defalığına mı izin verilecek yoksa bu belirli aralıklarla devam mı edecek, orasını bilmiyorum. Ama önemli olan bu görüşmeden ne…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
seslimeram · 11 months
Text
Sus, Konuşma!
Tumblr media
Bariz bir denklem var ediliyor. Bütünüyle kıyıcı, yıkıcı, tüketen bir medyumun ortasında, hayat ehveninden alıkonulurken, susun buyruluyor, bu sizin işiniz değil. En küçümen hal ve yaşlardan kazık kadar insanı suretlere dönüşmüş olsanız da asla geçerliliği eksilmeyen bir önerme, ön alma hali her gün yeniden biçimlendiriliyor. Evden, okula, okuldan kışlaya ya da staj yapılan iş yerlerine, bunlar aşıldığında da gündelik yaşam pratiğinin evi kılınan o iş yerlerinde hep ama her dem sürekli güncellenen bir meselle sus konuşma vaz ediliyor artık. Kes, kopyala, yapıştır söylem yığını içerisinde müşterek itiraz hakkının, ortaklaşma halinin var ettiği sorgulama önceliğinin önü alınmak istenir. Belirsiz, nedensiz, yok yere değil tam da doğrudan bir müdahale istemine sahip çıkarak / arka çıkarak topyekun itiraz da imkansız kılmak istenir. Her güne içkin kılınan tahakküm / tehdit ve bir dolu yönelim, uyarı ve ikazlarla birlikte bu cerahat sarmalı haline dönüşmüş ülkede susun buyrulur.
Gelişigüzel değil doğrudan bilinçli bir yönelim hali içerisinde memleket sathı mahallinde itiraz hakkı gasp edilir. Sus konuşma, aman düşünme, bırak şimdi ağzımızın tadı / tuzu da kaçmasın, şöyle olursa bu, böyle olursa şu evlerden ırak gibi silsile halinde bir tepkimeler ile var edilmiş olan katran karanlığı es geçilsin istenir. İyi de sadece son birkaç aylık değil aşağı yukarı yirmi bir koca yıllık bir iktidar pratiğinin günbegün var ettiği hemen hemen her şey bu ön alma / engel / takoz olma halleriyle bir bilinci hücceten yok etmiştir. Hepsi bir, hep birden var edilmiş olagelen denklemlerle / yapılandırma ve büyük bir korku hali içerisine rehin ederek bir ülkeyi bildiğimizi var saydığımız eleştirinin de köküne kibrit suyu dökülmesi sağlama alınır. Bugün, son kertede pazarlıklar, şöyle dedik böyle oldu hal ve istemlerinin kıyısında canhıraş bir biçimde hayat hakkı yerle bir edilirken buna itirazın dahi var edilemediği bir yurt / ülke / yer gerçek kılınmaktadır. Üstümüze biçimlendirilip, her gün bir yerinden teyellenen demokrasi mefhumunun böyle bir şey olmadığı ilkten bildirmek farzdır!
Bianet’ten Evrim Kepenek’in haberini aktaralım: “Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın mitinglerde Millet İttifakı adayı Kemal Kılıçdaroğlu’nu PKK’lilerle birlikte gösteren ve gerçek olmayan montaj olan videoyu göstermesi TRT Haber'de Abdülkadir Selvi'nin programında da konu oldu.
Selvi, "Konuşmanızda iki defa 'bunlarla video çekmişlerdir' dediniz. Ben onu tam anlayamadım. Yani kim, neyle video çekmiş?" sorusuna Erdoğan'ın "Kılıçdaroğlu'nun Kandil'dekilerle [...] ama montaj ama şu ama bu video çekimlerini yaptılar" şeklindeki yanıtına, Kılıçdaroğlu "Montajcı sahtekâr" ifadesiyle karşılık verdi.
Ayrıca senarist Murat Çobanoğlu da sosyal medya hesabından bugüne kadar Kılıçdaroğlu ile ilgili yapılmış olan montaj video ve fotoğraflara dikkat çekti.
Peki AKP iktidarının “dezenformasyonu engellemek” adına çıkardığını iddia ettiği “Dezenformasyon Yasası”nda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “montaj” diye açıkladığı videonun bir karşılığı var mı?
İfade Özgürlüğü Derneği Başkanı Prof. Dr. Yaman Akdeniz ve İstanbul Barosu eski başkanlarından avukat Turgut Kazan bianet’e yorumladı.
“Türkiye açısından çok tehlikeli”
Prof. Dr. Yaman Akdeniz de bianet’e şu değerlendirmeyi yaptı:
“Dezenformasyon suçunu Meclis’ten geçirenlerle dezenformasyon suçunu işleyenler aynı kişiler. Mesela dezenformasyon suçuyla ilgili ilk soruşturma Kemal Kılıçdaroğlu hakkında açılmıştı. Uyuşturucu haberiyle ilgiliydi. Hem Emniyet Genel Müdürlüğü hem de Jandarma hem tweet atmış hem de suç duyurusu yapmıştı."
“Bir taraftan dezenformasyon içermeyen ve üst düzey bir ana muhalefet partisi liderinin sözlerine dezenformasyon olarak kabul ediliyor. Tabii dokunulmazlığı olduğu için soruşturma havada kaldı. Fakat yine de bu soruşturmanın gündeme gelmesi dahi facia. Ama bir diğer taraftan Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi mevcut Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın gerçek olmadığı çok belli, muhalif kesim tarafından bilinen bir video hakkında bu şekilde konuşması bir dezenformasyon. “O videolar var. Biz bunları görüyoruz” dedi. Bunu TRT'de canlı yayında söyledi."
"Gerçek olmayan bir videonun gerçek olduğunu beyan etmiş oldu. Çok tehlikeli ve Türkiye'de Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında soruşturma açacak herhangi savcı yok. Mesela pazar günü seçilemezse sade vatandaş olacak. Hakkında bir soruşturma açılacak mı? Bilmiyoruz."
“Biz şu anda uzun zamandır Türkiye'de olanları hukukçular olarak hukuk bilgisiyle açıklayamıyoruz. Mümkün değil. Buradaki paradoksu ortaya koymak lazım. Bir tarafta Kemal Kılıçdaroğlu hakkında soruşturma açılırken dezenformasyon soruşturması açılırken Cumhurbaşkanı Erdoğan istediği şekilde dezenformasyon yapabiliyor. Tabi çok tehlikeli bir durum.”
Kazan: Bunların inancına göre düşmana karşı her şey mübah
İstanbul Barosu eski başkanlarından avukat Turgut Kazan da şunları belirtti:
“2017 referandumunda yalnız Cumhurbaşkanı'nın yetkileri artmadı bir de korumaya alındı. O yüzden Cumhurbaşkanı için suç işlediği yolunda bir girişimin ulaşabileceği bir durum yok. Meclis’te 400 oyla Yüce Divan’a sevki gerekir. Bir cumhurbaşkanı için sözünü ettiğiniz öyle bir yaklaşım ve öyle bir ifade kullanmış olmak da inanılır bir şey değil."
“Çünkü Cumhurbaşkanı bir çeşit devletin başıdır. Devletin başı herkese örnek olmalı olmak zorundadır. “Böyle bir yaklaşım asla kabul edilemez. Demek ki siz bunu hem yaptınız yaptığınızı biliyorsunuz. Üstelik de savunuyorsunuz. Çünkü karşı taraf onlar açısından düşmandır. Bunların inancına göre düşmana karşı her şey mübahtır."
“O yüzden hiç şaşırmadım. Ben zaten Cumhurbaşkanlığı'nın işte kendisini eleştiren herkesi düşman saydığını görüyorum. O yüzden de şaşırmadım. öyle bir yaklaşım içinde bulunmasına yani onu ifade etmesine şaşırmadım. Zaten kendisi de gayet doğal olarak. ‘Evet, evet, evet...'Biz bunu hep böyle yaparız demiş oluyor.’ Ne yazık ki. Ama siz bunu eleştirirken biraz daha sert ifadeler kullanırsanız, yargılanma tehlikesi ile karşı karşıya kalırsınız. Cumhurbaşkanı bu yaptığı şeyi inanılmaz gayet doğal sayıyor. Siz Cumhurbaşkanını eleştiremezsiniz ama o size her türlü hakareti edebilir. O yargılanmaz, siz ona ‘dezenformasyon yapıyorsun’ derseniz yargılanırsınız. Türkiye'de rejim budur.”
“28 Mayıs seçimi bizim önümüzde demokrasiye ve hukuk devletine giden yolun açılabilmesi için son şanstır. Bu şansla kullanılamazsa doğru kullanılamazsa sandığa bir daha sandık yoluyla Türkiye'yi değiştirebilme imkanı da kalmayacaktır."
Ne olmuştu?
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın seçim öncesi mitinglerinde ve gençlerle buluştuğu programda gösterilen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun montajlanmış bir videosu dün tekrar gündeme geldi.
Pazartesi günü TRT ortak yayınında Cumhurbaşkanı Erdoğan soru üzerine, “Kılıçdaroğlu'nun Kandil'dekilerle video çekimleri var. Ama montaj ama şu ama bu” dedi.
Erdoğan’ın bahsettiği görüntünün orijinali, Millet İttifakı’nın 2023 Türkiye Genel Seçimleri için yayınladığı kampanya filmi. Bu kampanya filminde Kılıçdaroğlu’nun arkasına Murat Karayılan’ın da aralarında olduğu PKK’liler montajlanmıştı.”
Bütünüyle haber metni meramını var ediyor. Sorgusuz, sualsiz demokrasicilik oyununa devam derken Baş Efendi, montaj bir kayıtla, yılların sultasına dur demeye gayret eden, artık birbirinin gırtlağına çöktürülmekten, düşman, hain, mihrak bilinip, atanmaktan da fevkalade yorulan / bıkan bir halka çözümü sulhu vaat eden Kılıçdaroğlu hedefe konulur. Mesele her zamankinden farklı olarak aidiyeti, kimliği, inancındaki farklılıklarla yara bere içinde konulmaya devam denilen bir menzilde, ilk defa halkın haklılığından dem vurup, mevzuyu hakkaniyetle yüzleşmeye getirmek isteyen bir temsile bir de böylesi bir kuru iftira ile hayat dar edilmek istenir. Cerahat eli yükseltildikçe, montajsa montajdan, Kandil’de dağdakilerle görüştü bahsine bir şecere ortaya karışık dökülüverir. Biteviye hiç kesintisiz bir biçimde noksansız bir kötülük haliyle Baş Efendi, Soylu, vekil bozuntusu kimi tiplemeler, Fahrettin Efendinin beslemesi troller, nice yüreğini kine boğdurmuş, aklını çoktan ipotek altına almış temsiller ve nicesiyle ve o herkesi kuşatan yavşak medya eliyle Kılıçdaroğlu’nun umudu var etme istemi yok sayılır. Yok olsun istenir. Hukuki hal, var edilmiş cerahat çeşitlemesi bir yandan, bir de böylesi bir toplumsal ayrıştırma gayreti o darbeleri yok ettik, demokrasiyi var ettik diyen AKP’nin aslında nasıl da despotizmin ta kendisi olduğunu da ifşa eder.
Kemal Kılıçdaroğlu, CHP’den başlayarak, yıllar yılıdır sürdürülen ötekileştirme, HDP ve tüm öncüllere reva görülen ‘terörist’ bunlar şartlanmışlığı bir kere daha utanmazca birinci elden işlenir. Bütün bunların gümbürtüsü kafi gelmez, ekonomik çöküş konuşulmasın varılan ülke dert edilmesin diye çıkagelen tüm ikazlar engellenir. Dahası seçimin son dönemecinde Kılıçdaroğlu’nun aksettirdiği, ne yapacağına dair o kısa mesajların dahi yollanmasına mani olunur. Televizyon ekranları baş efendi için sonuna kadar açıkken, bizatihi o montaj lafzını iftiharla paylaşırken dahi göründüğü TRT ekranlarında Kemal Kılıçdaroğlu’nun varlığı %1’i bile geçmez. Bütünüyle, her şekilde cerahat politikasının üstünde, kötücül, nefrete tutunan bir dille, aralıksız ayrıştırma hallerinin ortasında bir seçim / tam da Kemal Kılıçdaroğlu’nun bahsettiği gibi / referanduma dönüştürülür. Ya sonrası...
Seçim öncesindeki son yirmi dört saate sığdırılan, hedef almalar, gözaltılar, tehditler ve ekranlardan neredeyse hiç inmeyen baş efendi, baş faşistin son mitingleri, son en son dakika çıkagelen geçen Ayasofya’da, şimdi Eyüp Sultan’da gerçekleştirilen camii-miting tahayyülleri, yine buralardan verilen mesajlar ve nicesiyle, arasız, fasılasız ötekileştirmeyi önceleyip toplumu hedefe koyan bir zihni garabetlik ve ötesiyle seçim sathı mahallinde son düzlük tamama erdirilir. Nihayetinde bir beş senenin daha nasıl yönlendirileceği her nereye doğru koşulduğu zaten kendiliğinden ortaya dökülürken, paldır küldür var edilen her tahakküm veçhesi, her biyopolitik hamleyle birlikte sorgu / sual bitirilmeye çalışılır. Dememiz odur ki, susun buyrulur, itaat etmenin ötesindeki en ufak itirazın zapturaptının her ne olduğuna dair emareler belirir. YSP gibi CHP de tüm ortaklarıyla birlikte bir terör organizasyonu ilan edilip, terörize edilirken sonuç Bakur Kürdistan’ında biber gazlarıyla müdahale ve gözaltılar, şehri İstanbul’da sırf Soylu efendiye eliyle kalp yaptığı için bir gencin darp edilerek gözaltına alınmasına mahal verdirir. Demokrasi hep bir beden büyük, hep bu ülkeye fazla diye bildirilir. Bunca düşmanlaştırmayla yol nereyedir ki bir katran karanlığından gayri.
Susun denilmeye devam ediliyor. Siyasetin hayatın politize edilmiş olagelen güncesindeki varlığı, gölgesi, değdiği yerdeki yaraların akıbeti merak edilmesin isteniyor. Bir oy verilip geçilip gidilsin isteniyor. O oyun kullanıldığı sandıklardan başlayarak, türlü çeşit avantür, tam da şarka özgün hile / hurda, toplu oy kullanmalardan, oy kaydırmalara, torba torba oy hazır etmelere, yurt dışında kullanılan oyların tasnifleri sırasında araya kaynatılan temiz, pak, helal oyların(!) sayıma dahil edilmesine, eski istihbaratçı bir temsilin var ettiği trajik müdahalelere kadar geçişken bir yıldırı tezgahta işlenirken, susup durmak bir şeyleri sahi ama sahiden de değiştirecek midir? Seçimin son düzlüğünde, görünen köy kılavuz istemiyor artık. Kurduğu şematik yapısıyla, dün o bu şu bugün bambaşka temsillerle var ettiği akçeli işleriyle, beşli çetesinden uyuşturucu ticaretinden silah tüccarlığına yolunu kesiştiren, bir biçimde dünyanın çöplüğü kılınmış bir rantiye pazarına dönüştürülen ülke gerçekliğini koruyor. Yoksullaştırılan halkın gözlerinin önünde sergilenen nefret halleri, o, bu, şu terörist, bu, beriki hain, mihrak, militan, ipe çekilesi korkak vesaire tanımlarıyla birlikte üç otuz kuruşluk demokrasi de sizlere ömür kılınmak isteniyor. Gidilen istikametin bir karanlık mı, uçurum mu, girdap mı, cehennemin ta kendisi mi olabileceği vurgusu unutturulup her şey güllük gülistanlık denilirken ortaya çıkan irin konuşulmasın istenir. Hal de, gidişat da, yönelim de, projeksiyonuna devam olunan yüzyılın yenisinin de nereye doğru olduğu 28 Mayıs gecesi belirli olacaktır. Susun karışmayın buyuranlar, ne etsin sıradan insanlar bunca kapkaranlık karşısında, sahiden ne!...
Misak TUNÇBOYACI – İstan’2023
Görsel: Getty Images via The Middle East Institute
0 notes
yuksekovahaber · 1 year
Text
Abdülkadir Selvi: Sinan Oğan, Erdoğan’la dört maddelik mutabakat yaptı
http://dlvr.it/SpQB8W
0 notes
baybaykus · 1 year
Text
Kürtler Terörist değildir.!
📌PKK ile görüşen arkadaşları ben gönderdim. Sorunu olan bana gelsin
— R. T. Erdoğan
📌Apo’nun resimlerini ve PKK bayrağı taşımayı suç olmaktan çıkardık
— Bülent Arınç
📌Abdullah Öcalan Kürtlerin lideridir. O’nun mesajları bizim de düşüncemizdir
—Beşir Atalay
📌Öcalan’ın durduğu yer çok değerlidir, Türkiye’ye katkı sağlıyor
— Mehmet Metiner
📌Abdullah Öcalan dünyanın geleceğini iyi okuyor. O’nun talepleri meşrudur, normaldir
— Yasin Aktay
📌PKK terör örgütü değildir. Apo Türkiye için fırsattır.
— Orhan Miroğlu
📌Apo sorumluluk içinde hareket ediyor. Türkiye O’nun konumumu tartışmalıdır
— Abdülkadir Selvi
✅3-5 oy için kardeşliğe,birliğimize bizi birleştiren kadere kimsenin zarar vermesine izin vermeyeceğim.
— Kemal Kılıçdaroğlu
#Sanasöz GeliyorGelmekteOlan
Uğur Işık
0 notes
morkedisblog · 1 year
Text
Dün akşam Meral hanım Ersan Şeni Cumhurbaşkanı adaylığına davet etti neyse ki kurmayları"görüş almak için çağırdı"diyerek durumu kurtardılar siz başkanınıza önce Gülseren Buğdaycıyı çağırın tedavi etsin sonra hayat hikayesini senaryo yapıp yapımcılara satar dizi film olur izleriz niçin öyle saçma davranıyor satış yapıyor bilinçaltını öğreniriz?öğreniriz de hiç değilse verdiğim oyun cevapını almış olurum neyse! şimdi Özgür Demirtaş söylentisi vardı Demirtaş olayı yalanladı anlayamadığım niye kendisi aday değil onca şeyden sonra Muharrem bey adayım diye ortaya çıkıyor Meral hanım aday olmak için kimden neden çekiniyor arkanda halk desteği yoksa masaya oturmuşsun kalkmışsın ne fark eder?Benim de vatandaş olarak aday tekliflerim var👉Cem Küçük/Nagehan Alçı/Mehmet Barlas/Abdülkadir Selvi/Ahmet Hakan/Engin Ardıç/tüm Akit yazarları ve son 2 gündür yaptığı Meral hanım güzellemeleri için Yılmaz Özdil ödülü haketti sanırım Chp ve Kılıçdaroğluyla kişisel meseleleri var aynı şeyi İnce'ye de yapmıştı yerden yere vurmuştu yok onlar olmaz derseniz ben iktidar-muhalefet- onların yancıları her partiden adayım ama parti başkanlarını beceriksiz kurmaylar ve danışmanları kapı dışarı ederim ayrıca depremde yapılan bunca yolsuzluk diğer zamanlar yapılan haksızlık yanlışlık hakaret hiç gelip sistem değişsin birilerinin burnu sürtülsün aday isterse kanlım olsun oy veririm diyecek zekâsı olmayıp şu Chp'li istemem o Hdp'li tuuu bu Meral hanım vs deyip düzeni devam ettiren ıq'su yüksek seçmenleri de kayıttan silerim suriyelileri öperim sonra demedi demeyin😤😠😈
instagram
0 notes
hetesiya · 2 years
Text
Üst Akıl - Tanıl Bora | Birikim Yayınları
Üst Akıl
Tanıl Bora
Ankara Garı katliamının birinci yılını geçirdik. Katliamı geçiştirmeye ve asla kamusal bir matem konusu olarak tanımamaya dönük resmî siyaset, felâketin ilk anlarında ayan olmuştu. “Seçmen memnuniyeti” anketlerinin konusuydu olay (“Ankara’daki terör saldırısı sonrasında anket yaptık, oylarımızda bir yükseliş trendi var”.)
Katliamın üzerinden iki ay geçtikten sonra, 10 Aralık’ta yapılan anmada, orada canını kaybedenlerden 17 yaşındaki Dicle Deli’nin babası Faik Deli, şunları söylemişti:
“Bu ülkede insan hakları yok, insana verilen bir değer yok. Canlarımız bir değer ortaya koyabilmek için buraya geldi. Egemenler bunu içine sindiremedi. Saltanatlarının son bulacağını bildiklerinden dolayı IŞİD barbarlarının buraya gelmesini sağladılar. O gün bir üst akıl bu alanı onlara açtı. Bombaların patlatılmasına izin verdiler. Bu alanın her noktasında olan güvenlik güçleri o gün yoktu.” [1] 
Bu açık seçik hakikat sözleri içinde “üst akıl”, 7/24 tedavülde olduğundan, Faik Deli’nin diline öylesine takılıvermişti belki; belki de resmî dili ters yüz etmek için sarf etmişti bu lâfı.
***
10 Ekim’in haftasında, iktidar sahasındaki gazete yazarları, gayet emin, bir “üst akıl”a işaret etmişlerdi. Abdülkadir Selvi, 18 Ekim’de “Ankara’daki terör saldırısının arka planında bir üst akıl ve dış gücün destek olduğunu” yazdı: “Üst akıl bir görev paylaşımı yapmış”tı, PKK ve DEAŞ “onun gereğini yerine getiriyorlar”dı. Abdurrahman Dilipak da “Bir ‘üst akıl’ tavşana kaç, tazıya tut’ diyor,” diye çözüyordu meseleyi.
Onların lisanında, resmî dilde yani, üst akıl: “dış güçler”dir. Dış güçlerin en azametli olanları.
***
İlk kullanan Bülent Arınç’tı galiba. 2 Mart 2014’te, bir televizyon programında 17-25 Aralık “hadisesiyle ilgili şöyle konuşmuştu: “Ben zannediyorum, bir üst akıl -bunda Hocaefendi'yi de kastetmiyorum- belki daha yukarıda bir üst akıl Türkiye'de böyle bir operasyonu planlamış.” Gazetecilerin “üst akıl nedir efendim?” diye üstelemelerine: “Söylemem. Bilsem de söylemem,” cevabını vermişti. Ergenekon Davası’nda “birinci ismin” hiç ortaya çıkmamış olmasıyla, örnekliyordu bu esrarı.
***
Sonra, bilhassa Recep Tayyip Erdoğan’ın dillendirmeye başlamasıyla, resmî siyaset diline yerleşti. 
2015 Haziran seçimleri öncesinde, CHP, MHP ve HDP’nin “üst akıl aracılığıyla koalisyon kurmak istediği,” buna hazırlanıldığı söylendi mesela. Bu iddiayı dillendiren Melih Gökçek, “Selahattin Demirtaş’ın HDP’ye yeni bir strateji çizmek için Kanada’da ‘üst akıl’ın temsilcileriyle görüştüğü” ‘duyumunu’ da ortaya atmıştı.
Daha geçende, Numan Kurtulmuş, “darbeyi planlayan üst aklın özellikle ‘Türkiye ekonomisi kötüye gidiyor’ algısı oluşturmak için her şeyi yapacağını” söyleyerek, Moody’s’in Türkiye’nin kredi notunu düşürmesini üst akla bağladı.
***
Üst akıl, bazen, “Paralel Yapı-FETÖ”yü imâ ediyordu fakat onun da üstünde akıllar vardı. (Akıl akıldan üstündür!) Erdoğan, “Üst akıl Pensilvanya’daki değil, üst akıl başka. Onun kafası o kadar çalışmaz,” diyecektir nitekim.
Bir ara Gezi isyanının üst aklının Almanya olduğu imâsı yapılmıştı mesela. Sonra, Almanya parlamentosu Ermeni Soykırımı’nı tanıma kararı alınca, bunun “üst aklın işi” olduğu söylendi. Bizzat Erdoğan, “Üst akıldan kendilerine böyle bir talimat gelmiş olmalı ki böyle bir adım attılar,” dedi.
***
İlmî tabir kesinliği ve güveniyle kullanılan üst akıl lâfının daha “soyut”, “kavramsal” olma iddiasındaki tarifleri de var. Yeni Şafak genel yayın yönetmeni İbrahim Karagül, 29 Kasım 2014’te, beynelmilel bir vesayet rejimi olarak tanımlıyor bunu: 
“Üst akıl bir vesayettir. Birinci Dünya Savaşı sonrası yaşadığımız coğrafyanın sınırlarını belirleyen, ülkelerin rejimlerini biçimlendiren, yüz yıl boyunca vesayet yönetimini devam ettiren akıldır. Bu denetim, söz konusu ülkelerin dış politikasından güvenlik stratejilerine, kaynaklarının kontrolünden iç toplumsal uyum ya da uyumsuzluklarına, lider biçimlerinden kendileri adına ülkeleri yönetecek taşeron iktidar gruplarına kadar her konuda karar verdi.” 
Neticede yine “dış güçler”e çıkıyoruz. Murat Akan’ın geçtiğimiz Şubat’ta çıkan Derin İktidarın Küresel Efendileri: Üst Akıl kitabı da öyle: “Tanzimat’tan günümüze kadar Türk/İslâm coğrafyası üzerinde yürütülen küresel operasyonlar… Dün ‘hasta adam’ Osmanlı’nın güçlenip ihtişamlı günlerine dönmemesi için yapılan planlarla, bugün güçlü bir Türkiye’nin önünü kesmek için Ortadoğu’da uygulanan palanlar aynı aklın ürünü” olması… 
***
Onun asıl “İngiliz derin devleti” olduğunu ileri süren jeopolitikçiler de var, “konsorsiyum” dendiği oluyor, fakat üst akıl imâsı, esasen ABD’yi gösteriyor. Bazen bu açıkça dile getiriliyor zaten. Mesela Millî Gazete, 24 Ağustos’ta “Darbenin ‘üst aklı’ ABD’nin iki numaralı ismi Biden bugün Ankara’da” manşetini atmıştı. 
Milli Gazete, Necmettin Erbakan’ın başbakanlığı döneminde “ülkenin yönünü ‘Üst akıl’ın rotasından çevirmiş,” olduğunu hatırlatarak “üst akıl tasallutundan kurtulma” davasının telif hakkını sahipleniyor. Bir Aydınlık yazarı (27 Ekim 2014), “Kendi aklı bağımsız mıdır, kendisi de o üst aklın programını uygulamamakta mıdır?” gibi soruları yedeğe çekerek, Erdoğan’ın şu cümlesinin “hakkını teslim” etmemizi istiyor: “Kobani’de tuzak kuran, PYD’yi aşan bir üst akıl var.” Öz-Millî Görüşçülük’ten ulusalcılığa, komplo zihniyetinin her rengi için üst akıl lâfı, belli ki sağlam bir tutamak.
***
Star’da Ahmet Taşgetiren, 23 Ağustos’ta, “üst akıl belası” olarak Amerika’yı “parmakla gösteriyor” olup halen stratejik ortak olmanın çelişkisinden yakındı: “‘Üst akıl’ diye bir şeytanı işaret edeceğiz, sonra da dostluk?” Onun özlediği çare, “bizim bir ‘Üst akıl’ üretmemiz”dir: “Şayet ‘Üst akıl’ büyük operasyonların kotarıldığı bir odaksa, neden o bizde olmasın?” Taşgetiren, yazılarında “süper akıl” da diyor bu özlemine. 
Bu “üst akıl” tarifini ve en önemlisi onun “keşke!” makamından çalınıyor olmasını bir kenara yazalım: Büyük operasyonlar kotarabilen bir odak olmak. Yatıp kalkıp “üst akıl”dan bahsetmede, o keşke’nin hevesi de saklı değil mi?[2] 
***
2015 Mart’ında A Haber kanalı, yayımladığı “Üst Akıl belgeseli”ni şöyle patlangaçlarla duyurmuştu: 
“Bütün sırlar çözülüyor, gizem perdesi aralanıyor… Kim bu üst akıl? Neden yakıyor, yıkıyor, ötekileştiriyor… Komplo teorisi değil gerçekler...” “Üst Akıl Oyunları” adlı internet ve facebook sayfası, üst akıl’ı “gizli ecnebi örgüt” diye tanımlıyor: “Üst Aklın, Nam-ı diğer; Gizli Ecnebi Örgüt’ün, tarih boyunca yaptığı ve insanlığın geleceği üzerine planladığı oyunlar…”  
Hem “komplo teorisi” ithamını peşinen reddeden ya da dünyada komploların pekâlâ vuku bulduğunu (ki öyledir) hatırlatarak kendini haklılaştıran, hem de “gizem, sır, gizli planlar” esrarından vazgeçmeyen bir dil kuruyor, üst akıl söylemi. Somut jeostratejik ‘çözümlemeleri’, gizem sosuna bulamadan sunmanın tadı yok zira. 
Komplo ideolojisinin temel nassını zihinlere kakıyor: Kimse, kendi aklıyla bir şey yapıyor olamaz. Herkes, “büyük oyunun” bir piyonu, “bir yerlerin” aleti, “sahibinin sesi”dir. Komplo aklı, vesayetçi zihniyetin fundamentalidir.
***
Ahmet İnsel, 17-25 Aralık yolsuzluk operasyonu saldırısının Gülen Cemaati’nin polis-yargı ayağından geldiğini ilk başlarda açıkça dile getirmek istemeyen iktidarın, “esas suçlu olarak üst akıl adlı, ne yerde ne gökte bulunan, elle dokunulup gözle görünmeyen bu heyûlayı icat ettiğini” yazmıştı. [3] 
Evet, üst akıl, bir yandan ananevi komplo zihniyetinin devamıdır; milliyetçi söylemin ezelî “dış mihraklar”ını, milliyetçi-muhafazakâr söylemin “masonlar, beynelmilel siyonizm, Amerika, Batı”sını tekrar ediyor… Fakat bu örtülü, gizemci yeni lehçesi, bu heyûla imgesi, bir şey söylüyor olabilir bize.
Bir “Kim olduğunu bilirsin sen” tonu taşıyor bu lâf. Masalsı, çocuksu, heroik… Adı anılamayacak kadar dehşetli, tekinsiz olanı, tabuyu işaretliyor. Bazen açık adını imâ etmekle, o dehşetli güçle yüzleşme iddiasını, cesaretini de işaretliyor. (Ancak Dumbledore ve Harry Potter telaffuz edebilirler ya Voldemort’un adını… Yerli ve millîsi lâzımsa, Kurtlar Vadisi’nin Konsey’i olsun.) ‘Üst akıl keşke biz olaydık!’ hevesiyle beraber düşünün bunu. Heyûlaların kaynağı, rüyalardır, malûm…
[1] Faik Deli ve katliamın hayatta kalan kurbanları hakkında Pınar Öğünç’ün röportajı: link
[2]Düz İngilizce çevirisi, Overmind olmaz mıydı üst aklın? Bilimkurgu yazarı Arthur S. Clarke’ın bir romanında ve ondan uyarlanan StarCraft bilgisayar oyununda Zerg ırkının ana beyni, bütün diğer figürleri kontrolünde tutan yegâne özgür iradeli aktördür Overmind. Şahane olmaz mıydı!
[3]link
0 notes
turkudostu61 · 2 years
Text
Ekrem İmamoğlu'ndan fotoğraf yorumu: Bugün Nagehan Hanım gelmiştir, yarın örneğin Abdülkadir Selvi.. Biz küs kalın demedik, ama dünü unutupta kol kolada olmayın. 20 yıldır sizlere atılan iftiralarla mücadele etmiş profosyonel vatandaş eleştrisidir. Tek adayım #MansurYavaş
0 notes
cagdasyatirim · 3 years
Text
Tumblr media
2 notes · View notes
sondakikadunyacomtr · 3 years
Photo
Tumblr media
Sitemize "Whatsapp tartışması AK Parti MYK toplantısına da taşındı! Erdoğan'dan 'Ruberu, yani yüz yüze görüşme' talimatı" konusu eklenmiştir. Detaylar için ziyaret ediniz. Whatsapp tartışması AK Parti MYK toplantısına da taşındı! Erdoğan'dan 'Ruberu, yani yüz yüze görüşme' talimatı Son Dakika Son Dakika Dünya
0 notes
almanyalilar · 4 years
Text
Türkiye’nin İdlib’de Ne İşi Var?
Türkiye’nin İdlib’de Ne İşi Var?
Tumblr media
Türk askeri neden İdlib’de?
Türk askerinin İdlib’de bulunmasının temel nedeni, bölge halkının kendi topraklarında güven içinde yaşamasını sağlamak ve böylece milyonlarca göçmenin Türkiye, dolayısıyla da Avrupa kapılarını zorlamasının önüne geçmek…
SURİYE’de 2011’den bu yana devam eden iç savaşta başta Doğu Guta olmak üzere birçok bölgede, evlerini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler kendileri…
View On WordPress
0 notes
Text
Abdülkadir Selvi anlattı: Elektrik faturalarına nasıl çözümler aranıyor?
Abdülkadir Selvi anlattı: Elektrik faturalarına nasıl çözümler aranıyor?
Elektrik ve doğalgaz fiyatlarındaki artış ile ağır kış şartları bir araya gelince ısınma giderleri yükseldi. Sanayide ise en önemli girdi olan elektrik ve doğalgaz fiyatlarındaki artış faturalara yansıdı. Böyle olunca elektrik ve doğalgaz faturaları hem vatandaş açısından hem de ticari işletmeler açısından dayanılmaz hale geldi. Enerji Bakanlığı tarafından ticari işletmeler ile cemevleri başta…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
gazetelinkmedya · 2 years
Text
Selvi, yine yağlamak için bir gerekçe buldu: ‘Büyüksün Erdoğan’ diyorum, başka bir şey demiyorum!
Selvi, yine yağlamak için bir gerekçe buldu: ‘Büyüksün Erdoğan’ diyorum, başka bir şey demiyorum! Selvi, anket sonuçlarında ve ekonomide Erdoğan’ı övmek için bir sebep bulamayınca yine “türbana” sarıldı! Selvi, SONAR’a dayandırdığı anket sonuçlarını yazdı! Hürriyet yazarı, en sadık yandaş Abdulkadir Selvi, SONAR’ın anket sonuçlarını değerlendirdi. Selvi’nin aktardığı, kamuoyuna yansıyan “anket…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
34-ist-34 · 4 years
Text
Tumblr media
13. 02. 2020
Erdoğan'dan Işık Koşaner'e sert yanıt!. 'Otur oturduğun yerde.!'
Balyoz darbe planı yargılamasında 102 asker tutuklanınca Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, soluğu Dolmabahçe’de Erdoğan’ın yanında alıyor.
Erdoğan da gelişmeden dolayı rahatsız ancak Koşaner o denli sert bir üslupla konuşuyor ki, Başbakan bundan rahatsız oluyor.
Başbakan’ın bunu hissettirmesine rağmen Koşaner aynı tonda konuşmasını sürdürünce Erdoğan, “Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası’na mı götüreceksin” diye uyarıyor.
Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, o dönem yaşananları köşesine taşıdı:
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Nejat Uygur’u GATA’da tedavi gördüğü sırada ziyaret etmek istediklerinde “Başbakan’ın eşi gelmesin” cevabının verildiğini anlatırken, bir an sesinin tonu değişti. Başbakan olmuşsunuz ancak eşiniz başörtülü diye askeri hastanede hasta ziyaretine götüremiyorsunuz.
Erdoğan bunu hatırlattıktan sonra, “Tabii ondan sonra toplanan YAŞ biraz tatsız geçti” dedi.
O dönem başbakan olan Erdoğan’ın bunun üzerine Genelkurmay Başkanı’nı aradığı ve sert bir dille uyardığı biliniyor. Ancak Erdoğan’ın Genelkurmay başkanlarına yönelik sert çıkışları sadece bu değil. Birkaç anekdotu paylaşmak istiyorum.
27 Nisan e-muhtırası verildiğinde telefonuna çıkmayan Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, AK Parti’nin açıklama yapacağı duyurulunca 28 Nisan günü Erdoğan’ın telefonuna geri dönüş yapıyor. Erdoğan’ın ilk sözü “Paşa, bu ülkeyi sen mi yöneteceksin, yoksa ben mi?” oluyor.
Bir MGK toplantısında ise; Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur hükümeti itham eden bir konuşma yapıyor. Başbakan’ın uyarmasına rağmen Eruygur aynı tonda konuşmasını sürdürünce, Erdoğan masaya vurup “Kes ulan!” diye bağırıyor.
Balyoz darbe planı yargılamasında 102 asker tutuklanınca Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, soluğu Dolmabahçe’de Erdoğan’ın yanında alıyor. Erdoğan da gelişmeden dolayı rahatsız ancak Koşaner o denli sert bir üslupla konuşuyor ki, Başbakan bundan rahatsız oluyor. Başbakan’ın bunu hissettirmesine rağmen Koşaner aynı tonda konuşmasını sürdürünce Erdoğan, “Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası’na mı götüreceksin” diye uyarıyor.
Askerlerin temel yanlışı burada yatıyor. Onlar FETÖ’yü değil, Erdoğan’ı tasfiye etmeye çalıştılar. Oysa muhtıra verip partisini kapatmaya kalkışmak yerine Erdoğan’la işbirliği yapmayı tercih etselerdi FETÖ, TSK’da bu denli etkili olamazdı.
Sonuç şu ki; Reîs ne badirelerden geçmiş. Faşist zihniyet diş gösterdikçe, Reîs Allâh'ın izniyle "şîr-i jiyân veş" kükremiş vesselâm.!!!
Onun yerinde kim olsa dayanamazdı?
En dirençlisi Ecevitdir, o bile buna dahil.!!!
Hele hele Morrinson Süleymân tengerleğini alıp çokdan kaçardı.!!!
Bizlerin parça parça bildiği şeyleri topluca yazan Gazeteci Abdülkadîr Selvi Bey"e teşekkür ederim.
9 notes · View notes
baybaykus · 3 years
Text
Bildiğim kadarıyla namazla-niyazla alakası olmayan düşkün Abdülkadir Selvi, ‘baş yağcılık’ görevini yine kimseye bırakmamış🤓
Erdoğan’a karşı olan herkesi din düşmanı ilan etmiş.🤬🤬🤬🤬
Tumblr media
1 note · View note
kanalmalatya · 7 years
Text
"Esad ’ı bile satar YPG ’yi satmazlar gibi"
“Esad ’ı bile satar YPG ’yi satmazlar gibi”
“Esad ’ı bile satar YPG ’yi satmazlar gibi” “Esad ’ı bile satar YPG ’yi satmazlar gibi” Hürriyet gazetesi köşe yazarı Akif Beki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump’ın görüşmesini değerlendirdi. “Esad ’ı bile satar YPG ’yi satmazlar gibi” Hürriyet gazetesi köşe yazarı Akif Beki, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile Başkan Trump’ın görüşmesini değerlendirdi. İşte Akif Beki’nin konuyla ilgili yazısı;…
View On WordPress
1 note · View note
mukemmeltweetler · 3 years
Text
Tumblr media
0 notes