Tumgik
#Sünni
cuneytyardimci · 1 year
Text
Söyleyin, hangi yanımızdan vazgeçelim? 🫶
5 notes · View notes
siirzen · 9 months
Text
64.
Olamaz Hüseyn'in kanı yas u kinin bahanesi. Sırtına vurduğun zincir Yezid'e hırz-ı candır. Sünnete düşman değildi şol Resulün dürdanesi. Sünniye düşmanlık eden Âl-i Beyte düşmandır.
0 notes
belkidebirharfimben · 2 years
Text
Sünnetin de 'müteşabihatı' olur mu?
Bediüzzaman'ın Minhacü's-Sünne'si üç ayetle başlıyor. İlk ikisinin kısacık bir meali şöyledir: "(128:) Size, içinizden öyle bir peygamber geldi ki, sizin sıkıntıya uğramanız ona pek ağır gelir. O size çok düşkün, mü'minlere çok şefkatli, çok merhametlidir. (129:) Ey Peygamber, eğer senden yüz çevirecek olurlarsa, de ki: Allah bana yeter. Ondan başka ibadete lâyık hiçbir ilâh yoktur. Ben Ona tevekkül ettim. Yüce Arşın Rabbi de Odur." 4. Lem'a'ya Tevbe sûresinden misafir edilen bu inciler, mürşidim için, sünnete bakarken kalpten çıkarılmaması gereken mihenkler mesabesindedirler. Zira, Aleyhissalatuvesselam Efendimizin sözlerini-tavırlarını doğru şekilde anlamak, iki şeyi birden hatırda tutmakla olur: 1) Ümmetine olan 'iştiyakı'nı. 2) Ümmetine karşı 'istiğnası'nı. Evet. Bu ikisini kalbinin terazisine yerleştirenler ancak Onun amellerini doğru tartarlar. Koymayanlarsa hataya müsaittirler.
Eserinin başında yer verdiği üçüncü ayetse ilk iki ayeti daha iyi anlamamız için seçtiği konuyu gösterir: "De ki: Vazifem karşılığında sizden bir ücret istemiyorum. Sizden istediğim ancak akrabaya sevgi ve Ehl-i Beytime muhabbettir." Malumunuz üzere, Şûra sûresinin bu ayeti, Ehl-i Sünnet ile Şiiler arasında temel bir farklılığın kaynağı olmuştur. Ehl-i Sünnet 'Ehl-i Beyt' kavramlaştırmasını 'liyakat' zemininde kavrar. Şiilerse Ehl-i Beyti 'kanbağı' noktasında açıklamaya mutaassıbdırlar. Yani ki: Sünniler nazarında 'sünnete hakkıyla ittiba edenler' de veraset-i nübüvvetten hisse sahibidirler. Şialar içinse 'neseb bağı' dışında veraset hakkı yoktur. Bu nedenle iki ekolün imamet meselesine yaklaşımı başkadır. İstikametse, her zaman olduğu gibi, sünnilerin tarafındadır. Allah bizi onların dairesinden ayırmasın.
İşte, tam burada Bediüzzaman, Tevbe sûresinden aldığı mihenkleri kullanmaya başlar: 1) Peygamber aleyhissalatuvesselamın hiçbir ameli 'ümmetinin bütününe gösterdiği iştiyak' hesaba katılmadan ele alınmamalıdır. 2) Yine Peygamber aleyhissalatuvesselamın hiçbir ameli 'beşeriyet noktasında ümmetine karşı sahip olduğu istiğna' hesaba katılmadan değerlendirilmemelidir. Öyleyse, mesela, 'ümmetinin hadsiz salâvatına hadsiz ihtiyaç göstermesi' nefsine dair bir talepten değildir. (O noktada istiğnası vardır.) Ya? Ümmetine daha çok şefkat edebilmek için arzuladığı destektir. Çünkü aldığı salavatlarla makamı yükselir. Yükselen makamıyla daha çoğumuza şefaat eder. Hem de salat u selam sayesinde ümmetin nübüvvetle dinamik ilişkisi korunur. Mü'minler Efendilerine dua ettikçe bereket bulurlar. Zira Ona edilen dua da bir vesile-i rahmettir. Ki Zât-ı Mübareki de âlemlere rahmettir. Yani getirilen savalatlarla menfaat ve saadet bulan, inşaallah, salavatı getirenlerin ta kendileridir.
 "Hazret-i Hasan'ın (r.a.) başını öpmesinden Şah-ı Geylânî'nin hisse-i azîmesi var..." diye bitirdiği 2. Nükte'de büyük bir uyanış yaşarsınız. Demek, Aleyhissalatuvesselam Efendimiz, torunlarını dahi 'sırf torunları oldukları için' sevmemektedir. Hayır. Onun her türlü fiilinde/sözünde makam-ı nübüvvetin geniş okuyuşu vardır. Evet. O, Ehl-i Beytten geleceklerin gelecekte sünnetin himayesinde göreceği mühim hizmeti görmüş, onları temsilen Hz. Hasan ve Hüseyin efendilerimizin başlarını öpmüştür. Yani bu yoğun sevgi 'dünyevî bir akraba sevgisi' değildir. Arkasında ümmetin bütününü kapsayan bir anlam vardır. Hepsini kollayan bir uhrevî menfaat vardır. Hem zaten Hâtemü'l-Enbiya aleyhissalatuvesselam  sırf bir karabet-i nesliye saikiyle, yakınlarına kıyak olsun diye, böyle birşey arzulayacak değildir. Onun eteği böylesi çamurlardan da münezzehtir. Nübüvvetin istiğnası böyle ücretlere talip olmaktan beridir. Peygamberler ecirlerini, Kur'an'da buyrulduğu gibi, yalnız Allah'tan isterler. Kullara minnet etmezler.
"Bu hakikati teyid eden mükerrer rivayetlerde ferman etmiş: 'Size iki şey bırakıyorum; onlara temessük etseniz necat bulursunuz: biri Kitabullah, biri Âl-i Beytim.' Çünkü Sünnet-i Seniyyenin menbaı ve muhafızı ve her cihetle iltizam etmesiyle mükellef olan Âl-i Beyttir. İşte bu sırra binaendir ki, Kitap ve Sünnete ittibâ ünvanıyla, bu hakikat-i hadîsiye bildirilmiştir. Demek Âl-i Beytten, vazife-i risaletçe muradı, Sünnet-i Seniyyesidir. Sünnet-i Seniyyeye ittibâı terk eden, hakikî Âl-i Beytten olmadığı gibi, Âl-i Beyte hakiki dost da olamaz."
4. Lem'a'dan aldığımız bu mihenkleri, artık, Efendimiz aleyhissalatuvesselamın hayatında 'müteşabih gibi görünen' her detaya karşı istimal edebiliriz. Özellikle de Oryantalistlerin (ve onların yerli mukallidlerinin) çoklukla dillerine doladıkları mevzulara karşı... Mesela? Mesela: Efendimizin eşlerinin çokluğu meselesi. Mesela: Zeyneb radyallahu anha annemizle izdivacı meselesi. Mesela... Neyse. Uzatmayayım. Sayısını çoğaltabiliriz. Fakat hepsinin cevabı aynıdır. Yani aynı zeminden verilir. Böylesi hiçbir meselede Aleyhissalatuvesselam Efendimizin sözü-tavrı 'nefsini önceleyen' bir tutumdan kaynaklanmamıştır. Onun her amel edişinde ümmeti için gözetilmiş faydalar vardır. Oryantalistlerin geviş getirdikleri "İnsanî zaafları onu böyle şeylere itmiştir!" tarzı okumalar tastamam iftiradır. Yazıktır. Rezilliktir. Kur'an'da haber verilen istiğnasına da aykırı düşer. Onun bizden gelecek hiçbir menfaate ihtiyacı yoktur. Aksine bizim sıkıntıya düşmemek için sünnetine ihtiyacımız vardır. Eğer hâlâ hikmetini kavrayamadıklarımız mevcutsa, zihnimizdeki bulanıklık, şüphe yok ki cahilliğimizdendir. Hüda'dan açılmasını dileyebiliriz. Yoksa sünnetine iftira edip şefkatini zedelememeliyiz. Terbiyesizlik etmemeliyiz. Onun sünneti de hep şefkatindendir. Şefkati de hep sünnettindedir. Sünneti yitiren şefkate liyakatini kaybeder. Öyle olmaktan Allah'a sığınalım arkadaşım. Dünyada bundan büyük bedbahtlık yoktur.
0 notes
Photo
Tumblr media
I Hədislər Quranın açıqlaması deyil. Quranı kim açıqlayır? Bunun cavabını Qurana baxaraq öyrənə bilərik. Sonra, sözsüz ki, onu izah etmək də Bizə aiddir. (Qiyamət surəsi, 19) “Beyyinə” ifadəsindən Quranda açıq dəlil kimi istifadə edilmişdir. Bu ifadənin keçdiyi “Ənfal” surəsinin 42-ci ayəsini araşdıraq: “…həlak olan açıq-aydın bir dəlillə həlak olsun, sağ qalan da açıq-aydın bir dəlillə sağ qalsın…” (Ənfal surəsi, 42) Qurana görə, insan “beyyinə” (açıq dəlil) üzərində olmalıdır. Yəni ənənələrdən irəli gələn “belə gördük, ona görə də belə edirik” məntiqi və çoxluğun tabe olduğu əməllər Quranın anlatdığı İslama uyğun gəlməz. Qurana əsasən, Quranın özü “beyyinə”dir (açıq dəlildir). Buna görə də ancaq Quranı dinin tək qaynağı kimi görənlər açıq dəlilə tabe olmuş olurlar. Qurana bütövlükdə nəzər saldıqda bir çox möhkəm ayədə Quranın Allah tərəfindən açıqlanmış olaraq göndərildiyini tam anlamaq mümkündür: ...(Bu,) müdrik, xəbərdar (olan Allah) tərəfindən, ayələri mükəmməlləşdirilmiş, sonra da ətraflı izah edilmiş bir kitabdır. (Hud surəsi, 1) Biz sizə açıq-aydın ayələr, sizdən əvvəl gəlib-gedənlər barəsində məsəllər və müttəqilər üçün öyüd-nəsihət nazil etdik. (Nur surəsi, 34) Biz bu Quranda izah etdik ki, onlar düşünüb ibrət alsınlar. Lakin (bu) onların yalnız nifrətini artırır. (İsra surəsi, 41) Biz bu Quranda insanlar üçün hər cür məsəli müfəssəl izah etdik. Lakin insanların çoxu yalnız küfrü seçdi. (İsra surəsi, 89) Gör ayələrimizi onlara nə cür izah edirik ki, bəlkə, başa düşsünlər! (Ənam surəsi, 65) Həqiqətən, Biz onlara elmlə müfəssəl izah etdiyimiz, inanan bir qövm üçün hidayət və mərhəmət olan bir kitab gətirdik. (Əraf surəsi, 52) #quran #islam #dinipaylasimlar #Allah #namaz #dua #din #xurafat #sünni #şiə https://www.instagram.com/p/Chb1ut2MPT3/?igshid=NGJjMDIxMWI=
0 notes
insanzee · 4 months
Text
Şimdi yine anon olup soracaksınız alevimisin diye:) Hayır değilim ama sünni olmaktansa alevi olmayı yeğlerdim! Bi Erzincanlı olarak bu alevi dedesini duymuştum fakat ne erzincanlı ne de alevi olması umrumda değil verdiği mesaj çok yerinde olmuş👍 hoşuma gitti paylaşmak istedim.👇
Tumblr media
Erzincanlı baş köylü Hasan efendi bir Alevi dedesi.
Hacca gidiyor. Hacca gittiğinde insanlar şeytan taşlama zamanında şeytanı taşlarken Baş köylü Hasan Efendi eline bir taşı alıyor ve sinesine vurmaya başlıyor, bunu gören arkadaşları ve yanındakiler soruyorlar;
"Hasan efendi neden kendini taşla dövüyorsun?"
Hasan efendi;
"oğul senin buradaki şeytanla ne işin var, sen kendi içindeki şeytanı taşla. Kendi nefsini terbiye et özünü pakla".. cevabını verir.
Hararet nardadır sacda değildir
Keramet baştadır taçta değildir
Her ne arar isen kendinde ara
Kudüs'te Mekke'de hacda değildir
Hünkar Hacı Bektaş-i Veli
52 notes · View notes
nevzatboyraz44 · 13 days
Text
İRAN MI DEDİNİZ?
Madde madde anlatacağım. Sonuna kadar dikkatli okuyun.
1) Türkiye'deki İran, İran'dan daha tehlikelidir. Türkiye'deki İrancı ekip, İran'ın ajandasını uygulamaya hemen hazırdır. İran bürokrasisinden ve istihbaratından gelen emirle hemen uygulamaya geçerler. İran'ın gece yaptığı havai fişek gösterisinde İrancı kadro hareketliydi. Türkiye'de İrancılık bir "kuluçka operasyonu" ile oluştu. İşte bu konu çok önemli. Dikkat buyurun...
2) 1979'da Humeyni, İslami devrim yaptı ve İslam Cumhuriyetini kurdu. Kurmakla yetinmedi, İslam'ı kullanarak Müslüman ülkelere yayılmak istedi. İlk hedef, Humeyni devriminden etkilenen Müslüman ülkelerdeki İslami kesimlerdi. Buralarda "kuluçka" oluşturacaktı. Operasyon başlattı.
3) Türkiye'de de İran kliği oluşturabilecek İslami oluşumları tespit ettiler. Bunlar, bazı dernek, vakıf ve siyasi oluşumlardı. İran'ın amacı Humeyni ve İran hayranlığı üzerinden "İran hücreleri" oluşturmaktı. Bu, Derin İran operasyonuydu. Bunlar üzerinden operasyon yapacaktı.
4) İran, Türkiye'de kuluçkaya yatacak en iyi siyasi oluşum olarak Erbakan Hoca'nın Milli Görüş Hareketini tespit etti. Burada hiç çıkmayacak derecede, etkili bir kuluçka operasyonu yaptı ve kısmen başarılı oldu. Bazı dernek, vakıf ve STK'ları saymıyorum bile. Hepsi arşivimde. Devam...
5) Derin İran, Humeyni'nin başlattığı İslami atmosferle tüm Müslüman ülkelerde bu "kuluçka operasyonunu" yaptı. İran'ın amacı ne İslam, ne Müslümandı. İran adına propaganda ve hizmet yapacak "klikler, hücreler, ekipler" oluşturmaktı. Dikkatli okuyun.
6) Maalesef Erbakan Hoca'nın hareketi, İran'ın kuluçka merkezi oldu. İran ve Humeyni ekipleri, kendilerini Milli Görüş Hareketine "yazılım ve virüs" olarak işledi. Yani kalıcı olarak sızdı. Yazılım ve virüs, kalıcı operasyon yapma işlemidir. Yani bünyeye fikir olarak sağlam işledi. Kalıcı sekilde. Çoğu, İran'ın yazılımı ile hareket ettiğini bile bilmiyor.
7) Bunlar hala İran'ın derdinin İslam ve Müslüman olduğunu sanıyorlar. İran'ın tek derdi devletinin çıkarlarıdır. Humeyni'ye İslam sosu katılarak kurdurulan rejimle, dertlerinin Müslümanlar olduğunu göstererek sinsi operasyon başlattılar. Sonra kuluçka faaliyetini hızlandırdılar.
8) İran'ın Türkiye'deki kuluçka ekipleriyle 2 amacı var:
Bir, gerektiğinde Türkiye'de İran çıkarına propaganda yaptırmak.
İki, bu kuluçkaları kullanarak Türkiye'yi İran çıkarları doğrultusunda pasifize etmek, önüne set koymak. Yani gerektiğinde kuluçkalar, Türkiye aleyhine kullanılabiliyor. Kafasında beyni olan rahatlıkla görebilir. En önemli yere geldik.
9) 28 Şubat döneminde Erbakan Hoca samimi şekilde İslam birliği kurmak isterken İran, sinsi şekilde Erbakan Hoca ve Milli Görüşü "aşırı, yersiz hareketlere ve eylemlere" teşvik ederek başka şeylere sebep olmuştur. Bunu sinsice yaptılar. Sünni Türkiye liderliğinde olan İslam birliğini İran ister mi? Bu, uzun bir konu. Kazmayı daha derine vurayım.
10) İran, o İslam birliği projesinde "Humeynicilik ve İrancılığı" yaymak için büyük fırsat buldu. Bunu başarılı sekilde yaptı da. Zaten bu fırsat olmazsa İran, o İslam birliğine çelme takar, tökez olur. Buna izin vermez. Tarihe bakın yeter. Derin İran ve "İran istihbaratını" tanımıyorsunuz bile. Herkesin akledemediği bir mesele de şudur.
11) İran, binlerce yıllık "devlet geleneğine" sahiptir. Bu sebeple hafife alınmayacak bir "devlet aklı" vardır. Bodoslama hiçbir yere dalmaz. Ne İsrail'e ne de başka bir yere bodoslama dalmaz. Takiyye ve senaryoda iyidir. Zaten İran sinemasının kaliteli olması bu sebepledir. İran, gaza gelmez, gaz verir. İslam söylemi aldatmacadır, strateji gereğidir. Daha önemlisi şu.
12) İran'ın direkt İsrail'e savaş açması demek Ortadoğu merkezli büyük dünya savaşının başlaması demek. İran devlet aklı, bu savaşı başlatan taraf olmak istemez. Bunu Türkiye'nin yapması için Türkiye'deki İran'ı hareketli tutuyor. Hatta bunun için olaylar tezgahlamaya da hazır.
13) İran, kuluçkaları aracılığı ile Türkiye'nin İsrail'e karşı "aşırı bir eylem ve harekette" bulunmasını istiyor. Türk devlet aklı bu tuzağa düşer mi? Kışkırtmalara rağmen düşmez. Düşmez fakat İran istihbaratının halkı manipüle ettiğini görüyor. İran gaza gelmiyor. Bol gaza getiriyor. Türkiye Ortadoğu merkezli büyük savaşı başlatan taraf olmak istemiyor. Yapmaz da. Ölçüyü biliyor.
14) Şunu ayırt edelim. Türkiye, yönetim olarak çıkarı için İran ile ticari, stratejik anlaşmalar yapabilir. Yapıyor da. Bu, İrancılık ve Humeynicilik değildir. İrancılık ve Humeynicilik apayrı bir olaydır. İyi anlayın. İrancı ve Humeynici, İran ve İran istihbaratının ajandasını uygular. Uygulaması için onlara bu yazılım önceden atıldı. İran ajandası uygulayanlar fazlasıyla mevcut.
15) Devletin, Erbakan Hoca ve Milli Görüş hareketi üzerinden İran istihbaratını ve hareketlerini takip edip kontrol ettiği süreçler de oldu. Unutmayın, bir insan ortalama 20 denklem üzerinden düşünür ve yaşar. Devlet "binlerce" denklemin içinde hareket edip ayakta kalmaya çalışır. Denklemler karmakarışık ve zordur. Gelelim bir başka en önemli konuya.
16) Peki İran'ın asıl gücü ne?
Bugün İran bölgede ve dünyada "20 tane Şii örgütün" lideridir. Bu örgütlerin kimi silahlı, kimi de sivildir. Bu örgütler direkt Derin İran'a bağlıdır. İran kontrolünde eylem ve faaliyet yaparlar. İran'dan gelecek emirle her türlü eylemi yapmaya hazırdırlar. Akla hayale gelmeyen her şeyi yapabilirler. İran'ı tehdit edene, İran'dan önce onlar saldırır.
17) Bunlarda Şiilik İslam'ın önündedir. Pakistan ve Afganistan'dan Fas'a kadar, Yemen'den Avrupa'ya kadar var olan Şii örgüt ve yapıları bilmeden İran'ın neler yaptığını ve yapabileceğini anlayamazsınız. İran, dünyada Şii nüfus olan her yerde örgüt kurmuştur. Bir ahtapot gibidir. Bunları her yönden donatmıştır. Bunlar sadece silahlı değil, sivil yapılardır da.
18) Bu silahlı, sivil örgütleri daha sonra tek tek anlatırım. Arşivimi açarım bir gün. Derin ve sağlam bir ağ ile birbirine bağlıdırlar. İran, bu örgütler ile birçok yerde farklı şekillerde savaş ve mücadeleye giriyor. Direkt kendi savaşa girmiyor. Bu örgütleri kullanıyor. Husiler, Hizbullah en bilineni. En basiti.
19) Bu sivil, silahlı örgütlerle neler yaptığını, yapabileceğini daha sonra detaylı anlatacağım. Bu yapıları gerektiğinde farklı güçlere hizmet edecek şekilde konumlandırabiliyor. Bu arada şunu bir yere not edin. Derin İran, Türkiye'de Ahmedinejat'la sağlam iletişimde olan yeni siyasi bir hareketi kullanmak istiyor. Yönlendirme de yapıyor. Devam edelim...
20) İran, Humeyni devriminden sonra Şiiliği derin hücreler kurmak için kullandı. İran, Şii temelli Humeyni devrimiyle dünyadaki tüm Şiilerin lideri oldu. Tüm Müslüman ülkelerde belli oranda Şii nüfus var. İran, Şii olan her yerde derin hücresini kurdu. Şiilik, Derin İran için kullanışlı araç oldu.
Beş ciltlik bir kitap konusu olan o cümleyi kurarak konuyu bitireyim: "İran'da Şiiliği kazıyınca altından Pers milliyetçiliği çıkar."
Selam ile...
-- Mustafa Güldağı --
36 notes · View notes
sezginer35 · 8 months
Text
Tumblr media
ÇOK DEĞERLİ ARKADAŞLARIM ;
Sayfamdaki Bir
AKP'li,
CHP’li,
HDP’li,
İYİ PARTİ’li,
TKP’li
MHP’li Olabilirsin...!
Veyahut Hangi Partiden Olursan Ol...
Hatta, kime oy vermişsin umrum dışı...
Kimi Baş Tacı Yaparsan Yap..!
Din'in ya da İnancın...;
Müslümanlık...
Hıristiyanlık...
Musevilik Olabilir...
Buda'ya Tapabilirsin...
Ateşe,
Ya Da Öküze...
Agnostik,
Deist,
Ateist Olman da Hiç umurumda olmaz...
Önemli de değil.
İster Siyahi Ol...
İster Eskimo...
İstersen Albino...
Laz,
Ermeni,
Çerkez,
Rum,
Kürt fark etmez...
Ya da Alevî, Sünni, Ortodoks, Katolik, Protestan...
Neye İnanıyorsan Ona İnan..!
Saygı duyarım...
Ama...!!!
* Eğer EBEDİ BAŞKOMUTAN MUSTAFA KEMAL ATATÜRK'e ve Silah Arkadaşlarına...
* LAİK TÜRKİYE CUMHURİYETİNE Dil Uzatıyorsan...
* Teröristi, Haini Savunuyorsan...
* Bu Vatana İhanet Edenlerle Birlikte Saf Tutuyorsan...
* Çalıp Çırpıp Yetim Hakkı Yiyenlere "Eyvallah" Diyorsan...
* İnsanların İnancını Sorguluyorsan...
* Din, Dil, Irk ve Mezhep Ayrımı Yapıyorsan...
* Demokrasiye, Özgürlüklere ve İnsan Haklarına Düşmansan…
* El alemin Yaşam Tarzına Ayar Çekiyorsan...
* Hayvanlara Eziyet Çektiriyorsan...
*Kadına şiddete sessiz kalıyorsan...
*Çoluğa çocuğa kem gözle bakıyorsan...
* İspiyoncu ve Yalakaysan...
* Kula Kulluk Ediyorsan...
Beni engelle, sil ve kendin git.. (gördum okudum beğendim ve kopyaladım)
youtube
94 notes · View notes
zuqan · 5 months
Text
Quranda namaz yazılıb ama nece qılınması, neçe rüket olması, namazda ne oxumaq lazım falan filan yazılmayıb. Tipik Qurandan xeberi olmayan hedisçilerin, mezhebçilerin(sünni, şie ve s. keslerin) dediyi ilk cümle ancaq budur. Yeni Quran Allah terefinden yarımçıq (haşa) yazılıb, heçne tam deyil , orada etraflı heçne yoxdur. Eger yarımçıq olsa idi Allah bizi niye ancaq Qurandan sorğu sual elesinki? (Zuxruf suresi 44)
Üzden ancaq erebce oxuyanda elbetde heçkes orada neyin yazıldığını bilmeyecek. Meselen birinden soruşanda deyir ki, ''he neçe defe oxumuşam, rastlaşmamışam namaz nece qılırlar, namazda ne oxuyurlar '' ve s. tipli cavab verirler. Yeni üzden süretle oxumaqla bilmeyeceksenki içinde ne yazılıb deye. Bi misal vare '' keçel başını yudunmu? Keçelde deyir yudum da, daradım da'' he bax çoxuda Quranı ele oxuyur, ağlını işletmeyerek. Allah Quranda bizlere defelerle düşünüb öyüd alın deyir: Sənə bu mübarək Kitabı, təmiz ağıl sahibləri ondakı ayələri düşünsün və öyüd alsınlar deyə nazil etdik. (Sad surəsi, 29), Düşünüb anlayasınız deyə Allah sizə Öz ayələrini belə bəyan edir. (Bəqərə surəsi, 242), Əgər düşünüb anlayırsınızsa, ayələri artıq sizə izah etmişik. (Ali İmran surəsi, 118), Onlar Quranı düşünməzlərmi? (Nisa surəsi, 82) , Allah ayələri sizə belə açıqlayır ki, bəlkə, düşünüb anlayasınız. (Nur surəsi, 61), Biz sizə ayələri bəyan etdik ki, düşünüb dərk edəsiniz. (Hədid surəsi, 17).
Neticede çoxu aye ile yox, düşünmeyerek hedislerle, dede babaların etdiyi kimi ibadet edirler. Düşünüb oxuyanda da Quranda namazın nece qılınmalı olduğuna dair ayede var.
Tumblr media
Bu ayeni diqqetle oxuyanda bilinirki namazın nece qılınmalı olduğunu Allah terefinden bizlere deyilib. Hedislere ehtiyac yoxdur. Bize sadece düşünüb,öyüd almaq qalır.
35 notes · View notes
nesrin-c · 1 year
Text
BİZ BÜTÜN BUNLARI, MAFYA ARTIKLARININ AÇIKLAMALARIYLA, SEKS KASETLERİYLE, ŞANTAJ VE MONTAJLA, MİLLETİN YATAK ODASINA GİRMEYLE VE FETULLAH GÜLEN CEMAATİ İLE DİRSEK TEMASI KURMAYLA SEÇİM KAZANILACAĞINA İNANAN SALAKLAR VE BU SALAKLARI ALKIŞLAYANLAR YÜZÜNDEN YAŞIYORUZ.
Hatırlar mısınız bilmem,
Bir zaman önce, sosyal medyada fenomen olan sıkıntılı bir çocukcağız vardı.
Bu kardeşimiz önceleri ekranın karşısına geçip travmalarını anlatıp ağlıyordu. Sonra beğeniler gelmeye başladıkça, canlı yayınlarda, bu anlatımların yanına, sağını solunu kesmeyi de ekledi. Öyle ki, kan döküldükçe ve çocuk gözyaşları döktükçe, takipçiler daha çoğalmaya başladı. Hatta yüzbinlere dayandı. Takipçilerin tek istekleri vardı. “Bu kadar saçmalama yetmez. Bize daha fazlasını göster.”
En sonunda “reyting” belasına, çıtayı yükseltmek adına ve büyük ihtimalle, sonuçlarını da düşünüp etmeden, parklarda erkek çocuklara “Birbirinizi dudaklarınızdan öperseniz, size para vereceğim.” gibi videolar çekmeye başladı.
Ve en sonunda da sanırım bu videolar başına bela oldu ve hapis cezası aldı.
Sonra ne oldu biliyor musunuz?
Bu çocukcağızı destekleyen, ona “Yürü koçum, kim tutar seni.” diye gaz verenler, bu kez de dönüp, “Yahu bu kadar da olmaz ki. Ne kadar rezilsin sen.” falan deyip, hakaret etmeye başladılar.
Sonuç olarak,
“Dün kendi elleriyle yarattıklarını, bugün yerin dibine soktular.”
***
Sabah sabah size bunu neden mi anlattım?
Anlatayım.
Seçim tarihi belli olduktan hemen sonra, halen namusunu, onurunu, kavgasını ve vicdanını kaybetmemiş olan muhalefet kanadını insanları, kolları sıvayıp, nihayet, yıllar sonra, bir seçimden iyi sonuçlar alıp, iktidarı alt etmek için çalışmalara başladı.
Sandıkların nasıl korunacağından tutun da, mahalle mahalle gezip, insanlara nasıl ulaşılması gerektiğine kadar, her şey en ince ayrıntısına kadar düşünüldü ve harekete geçildi.
Ülkenin hor görülenleri, eziyet çekenleri, itilip kakılanları ve ötekileştirilenleri…
Kim varsa, ayağa kalktı.
Bahar…
Umut…
Direniş…
Birlik…
Özgürlük…
Barış…
Eşit bir yaşam…
Çoluk çocuk, genç yaşlı, kadın erkek, köylü kentli, Kürt Türk, Alevi Sünni…
Artık aklınıza kim gelirse…
“Bu kez olacak!”
***
Ama olmadı.
Olamadı.
Çünkü, nasıl olduysa, bir anda, içimize ��öreklenen ve kendilerini bizdenmiş gösteren yaratıklar birer ikişer ortaya çıkmaya başladı.
Kanal belliydi.
Suyun akacağı yol belliydi.
Döküleceği deniz belliydi.
İçimizdeki yaratıklar kanalın önünü kapattı, suyun akışını değiştirdi.
Berrak olan suyu bulandırmaya başladı.
İşte “Kaybetmeye mahkumuz” kısmı da tam burada başlıyor.
Çünkü “Devrim ahlaksızlık ve vicdansızlık” kabul etmez.”
Ahlaksızlığın ve vicdansızlığın olduğu yerde devrim olmaz.
Kazara olsa da, kimseye bir hayrı dokunmaz.
***
Biz işimizde gücümüzdeyken,
Biz tam seçime asılmışken,
Biz tam her şeyi yoluna sokmuşken,
İçimizdeki yaratıklar her zaman yaptıkları şeyi yapmaya başladılar.
“Goygoy”!
Önce ne idüğü belirsiz herifleri parlatıp parlatıp önümüze koydular.
“İşte” dediler “İşte biz bu seçimi bu aslan parçalarının açıklamalarıyla kazanacağız.”
Bir avuç insan hariç, kim çıkıp da sormadı.
Kim bunlar?
Nereden çıktılar?
Neden çıktılar?
Ne anlatıyorlar?
Neden susmuşlar susmuşlar da, şimdi anlatıyorlar?
“Direniş ve mücadeleyle elde edilen zafer.” zor iştir ya,
çoğu insan “Amann, şimdi kim uğraşacak mücadele, sokak, direniş falan. En iyisi biz buradan yürüyelim.” dedi ve yüzlerini bu karanlık heriflere döndü.
Herifler “Hükümetle beraber ihalelerden milyonlar yürüttük.” dedi.
Herifler “Bakanların, politikacıların arasında bir sürü ibne var. dedi.
Herifler “hep birlikte arsalara, evlere çöktük.” dedi.
Herifler “Bilmem hangi politikacı, hangi kadınla sevişmiş.” dedi.
Dediler de dediler…
Normal şartlarda, yolda denk gelsek, yüzlerine bile bakmayacağımız bu herifler, işte bu kendilerini Alevi, Yurtsever ve Sosyalist gösteren yaratıklar tarafından “kurtarıcı” diye sunuldu.
Su bulandı bir kere.
Uyanık davranıp da “Ulan biz halkız halk! Bizim böyle abudik gubidik işlere ihtiyacımız yok. Cukkanızı dolduramadınız diye, burada, gelip bizim sırtımızdan höt höt yapmayın. Kaybedersek de onurumuzla kaybederiz. Gidin ötede oynayın.” denilmediği için, çoğu insan ekranların karşısına geçip, günlerce, bu ağızlardan köpükler saça saça konuşan değişiklerden medet ummaya başladı.
***
Biz burada bir avuçtuk.
Kanallar bizi göstermez.
Gazeteler yüzümüze bakmaz.
Sosyal medya tınlamaz.
Biz burada bir avuçtuk.
“Yapmayın, etmeyin kardeşler, yoldaşlar, dostlar, canlar.” dedik. “Biz bu değiliz ve olmamalıyız. Ne işimiz var lan bizim milletin yatak odasında? Bize ne lan insanların cinsel tercihlerinden? Bizler ne zamandan beri insanların uçkurlarını bekler olduk? Bizler ne zamandan beri, kasetlerden, şantajlardan, montajlardan, linç kampanyalarından medet umar olduk? Bu herifler projeden başka bir şey değiller. Birileri sizi yiyor. Yapmayın, etmeyin. Mücadele bu değil. Devrim böyle gelmez. Biz bu değiliz ve olmamalıyız.” dedik.
Birkaç dost hariç, sesimizi duyan olmadı.
Hatta bunları yazıp çizdiğimiz için “Vayy ne iş olumm, yoksa siz de mi geysiniz, yumuşaklar…” diye ta.ak geçildik.
Sonuç olarak,
Bu karanlık tipler ve bu tipleri “mücadele ve devrim” diye sayfalarına taşıyan ne kadar gereksiz varsa, hepsi bizden çok kabul gördü.
***
Şimdi, yazının başında sizlere anlattığım o çocuğa dönebiliriz.
Yüzyılın en büyük hastalığı olan “Alçalarak Yükselmek” her zaman prim yapar.
Sağ sol, okumuş cahil, din, dil, ırk falan önemli değil.
Ezbere yaşayan ve yaşatan herkes bu hastalığın pençesine düşer ve kendini bir daha sittin sene kurtaramaz.
Üzgünüm dostlar ama çok fena kandırıldınız.
Bu herifler toplumu sizden daha iyi okudular ve göz göre göre sözüm ona “haksızlığa uğrayan” “mazlumlar” ve mağdurlar” yarattılar.
Olay öyle bir hal aldı ki,
sanki, çetesi, metesi, kumpasçısı, şantajcısı, teröristi, kim varsa, birlik olmuş da bunlara saldırıyormuş gibi bir algı yarattılar.
Bunu nasıl becerdiler?
İşte bu içimizdeki yaratıkların ve bu yaratıkların goygoylarına alkış tutanların/sesini çıkarmayanların sayesinde.
Dönün bir paylaşımlara bir bakın.
Bizim uyarılarımıza dönüp bakılmadı ama bu yaratıkların paylaşımları beğenilerden “patladı”.
Kim alkışladı bu rezilliği?
Sizler! (İstisnalar hariç)
Sizler bu herifleri alkışladıkça, bunlar daha da coştu.
Ve olay "Hilal'in kocaları varmış"tan “Muharrem sevişmiş” e kadar geldi.
Eee?
Bunlar kaç oy kazandırdı?
Hiç!
Neden?
Çünkü bu içimizdelki yaratıklar durup dururken başımıza "mağdurlar" yarattı.
Düşünün lütfen.
Bu kaset, şantaj, montaj işlerini kimler hayatımıza soktu?
Fetullah Gülen Cemaati.
Yıllarca milletin anasını ağlatan, çocuklarımızın hakkını yiyen, devletin en uç noktalarına yerleşip hepimizi fişleyen, paranın gücüyle devletin içinde devlet oluşturan Fethullah Gülen Cemaati!
Özellikle de “Kürt” ve “Sosyalist” olduğunu iddia eden ama zerre alakası bulunmayanların Fethullah Gülen Cemaati ile dirsek temasına ne demeli?!
“Kim ne desin? Ben bunlara FETÖ demem. Onlar bizim canımızdır.” diyerek kol kanat gerenleri hiç mi görmüyorsunuz?
Neden “Bizim ne işimiz olur kasetle masetle arkadaş? Devrimciyiz biz ulan.” Demiyorsunuz?
Deniz yaşasaydı,
Yaşasaydı İbo, Mahir, Ulaş.
Yaşasaydı Ape Musa,
Yılmaz, Mazlum, Hüseyin, Ahmet,
Hangisi bu yoldan giderdi?
Delirdiniz mi siz?
***
Sabah şöyle bir seçim yorumlarına bakayım dedim.
Bakmaz olaydım.
“Bu halk aptal.”
“Sürünsünler.”
“Ne halleri varsa görsünler.”
"Türk solu Allah belanı versin."
"HDP yönetimi istifa"
"CHP yanlış yaptı."
Daha neler neler…
Halk aptalmış.
Peh!
Halk aptal değil dostlar.
Halk hiç aptal değil.
Bu halk bizim halkımız.
Bu çocuklar bizim çocuklarımız.
Kendi hatalarımızı, kendi suçlarımızı halka yükleyip aradan sıyrılmaya kalkmak ayıptır, günahtır, zulümdür.
Birleşemeyen biz.
Ortaklaşa mücadele edemeyen biz.
"Türk solu" "Kürt milliyetçiliği" diye birbirimizi dövmeye başlamışız ama asıl ağzımıza sıçanlar içimizdeki yaratıklar oldu.
Bütün mesele bu.
***
Geçenlerde bir genç beni aradı ve “Tamer abi, ben de senin mesleğini yapmak istiyorum.” dedi.
Ben de gence, bunu duyduğuma sevindiğimi ve gerçekten bu alanda çok ihtiyaç olduğunu söyledim.
“Peki nasıl çalışabilirim?” diye sordu.
“Önce bir yıl eğitim. Ardından da üç yıl okul. Ondan sonra kendine çok rahat bir yer bulabilirsin.” dedim.
Telefonun diğer ucundaki genç bir süre sustu ve sonra şaşkın
“Haa, yani okula gitmeden olmuyor, öyle mi?” deyiverdi.
Şaşkındı.
Çünkü emek vermeden, okula gitmeden ve eziyet çekmeden benim işin yapılabileceğini düşünmüştü.
O işler öyle olmuyor!
Emek, mücadele, inanç ve direniş.
Sanırım bu “işin kolayını seçme” bizde huy olmuş!
***
Neyse,
siz yine de bizi yok sayın.
Nasıl olsa bu devran bizim değil, "Ayol, tabi ki, bize ahlak dersi verenlerin yatak odalarına girme hakkımız var. Onların özeli mözeli yok. Neleri varsa genel.." diye dudaklarını büze büze ayar veren "ağır" abi ve ablaların devranıdır!
t a m e r d u r s u n
#tamerdursun
67 notes · View notes
spayki · 7 months
Text
Tumblr media Tumblr media
ÇARE
İyi bir Sünni,
İyi bir Alevi,
İyi bir Müslüman,
İyi bir Hristiyan,
İyi bir Yahudi,
İyi bir dindar,
İyi bir ateist,
İyi bir Türk,
İyi bir Kürt,
İyi bir Laz,
İyi bir Çerkez,
İyi bir göçmen,
İyi bir halk,
Olmadan önce,
İyi bir İNSAN olmakta maharet.
İYİ BİR İNSAN:
Sokakta merhaba demek,
Savaşta omuz omuza vermek..
Düğünde birlikte oynamak,
Cenazede birlikte ağlamaktır.
ülkeye beraber sahip çıkmak,
Aynı sofrayı paylaşmak
Aynı iş yerinde çalışmak,
Aynı öğretmeni dinlemektir.
DÜRÜST OLALIM...
Bugün yolda giderken düşseniz,
Size el verip kaldıranın,
Cinsiyetini,
Dilini,
Dinini,
Irkını,
Mezhebini,
Sorgular mısınız?
Hayır.Sorgulamazsınız elbette...
Madem,
Birlikte ağlıyor,
Birlikte gülüyor,
Birlikte derse giriyor,
Birlikte nöbet tutuyor,
Birlikte çalışıyor
Ve
Hatta evleniyorsak.
birbirimizi sevdiğimiz içindir.
Hepimiz çok iyi biliyoruz ki,
Kimse nerede, hangi aileden,
hangi dinden doğacağını
seçemiyor.
Bunlar elimizde değilse,
Bizler de elimizden geleni neden yapmayalım
Birbirimizi sevmememiz için ne sebep olabilir
Siyasilerin bitmez tükenmez açlıklarından başka.
Birbirimizi sevelim,
İnsan olduğumuz için.
Sevelim
Kim,
Neye,
İnanıyorsa,
Saygı saygı saygı
Bir güler yüzü,
Esirgemeyelim birbirimizden.
Belki de ihtiyacımız olan tek şey budur.
Ayrıca;
Unutmayın ki,
Hiç bir din kalp kırmayı,
Onaylamaz.
Bir kalbi yıkmak dünyayı yıkmaktır.
Yaşanabilir bir dünya için ölümü düşünün.
Ölümün olduğu bir dünyada,
Ömrünüz yettiği kadar sevin.
Yoksa işe yaramıyor sonra!
26 notes · View notes
belkidebirharfimben · 2 years
Text
Rafızî olacağına Emevî ol!
İmtihanı bidayetinde bitirmek, bitirdiğini sanmak, yetinmek, tembellerin şanıdır. Hiçbir maksûd ilk adımın garantisi altında olmaz. Her başlayan bitirmez. Bitiremez. Menzile ancak sebat edenler varır. Evet. İmanımız bizi süreçle de sorumlu tutuyor. Kimse yalnız "Kalbim temiz!" demekle kurtulmuyor. Çünkü kalbinin temizliği-kirliliği de süreçle isbatlanıyor. Yaşamak bir isbattır. İblisin iftiralarına karşı delilimizdir. Takva ehli misin? O halde hakikaten kalbin temiz. Fâsık mısın? O halde beyanın yalan. Akıbet aynadır. Yani ki arkadaşım: Delilsiz iddianın yalandan pek bir farkı yok. Burhanın söyleminin canıdır. Zamanda/mekanda bir iz bırakmış olmalısın. Varoluşun ağzından çıkanı doğrulamalı. Ateşli bir sınanmadan geçmedikten sonra altınla toprak bir. Aleyhissalatuvesselam davasıyla parladıktan sonra anlıyorsun kim Ebu Bekir (radyallahu anh) kim Ebu Cehil (aleyhi'l-la'ne). Kim elmas kim kömür? Kim üzerindeki nuru inkâr ediyor. Kim "O söylemişse doğrudur!" diyor. İş her şekilde 'sürecin hakkını vermeye' bakıyor yani. Başlamak bitirmek değil.
Hem biliyor musun: İlk adımdan ötesini düşünmeyenlerin tehlikesi de çoktur. Mürşidim bir yerde musırrane der ki: "Lâkayt Emevîlik, nihayet sünnet cemaate, salâbetli Alevîlik, nihayet Râfizîliğe dayandı."
Neden öyle oldu? Çünkü taraflardan birisi haklı bir noktadan başladığı halde haklı kalmaya konsantre olmadı. İlk adımıyla baştan çıktı. Ehl-i Beyti bahane tuttu. "Bidayetteki haklılığım bana yeter!" dedi. Diğeriyse haksız bir noktadan başladığı halde haklılığı elde etmeye gayret etti. Ümmetin desteğini arzuladı. İtibar kazanmaya çalıştı. O gözünü kendine, bu gözünü ehl-i sünnet ve'l-cemaate, sabitledi. Ötesine bakmayan istikamete çekecekleri de göremedi. Uyarıları işitemedi. Sapmalarını keşfedemedi. Gözünü cemaatten ayırmayansa en nihayet içine dahil oldu. Süreç onu terbiye etti. Çünkü, makamını korumak için bile olsun, ister-istemez, onların temayülünü yokluyordu. Rızalarını arıyordu. Teveccühlerini kazanmaya çalışa çalışa sonunda 'onlardan birisi'leşti. Ümmetin geneline aldırdı. O genel de onu irşad etti.
Metnin devamında mürşidim başka misaller de veriyor: "Hem zâlime karşı miskinliği esas tutan Hıristiyanlık, nihayat tecellüd; cebbarlıkta ve zâlime karşı cihad, izzet-i nefsi esas tutan İslâmiyet—eyvah!—nihayet miskinlikte karar kıldı. Hem mebdei, taassup derecesinde azîmet olsa, nihayeti müsaheleye, ruhsata taraftarsa, nihayeti salâbete müncer olur. Bir kısım Hanbelî, Hanefî gibi. Hatta en garibi, bir kısım mutaassıplar, mesleklerinin zıddına olarak, küffara karşı müsamaha dostluk ve lâkayt Jönler husumet ve salâbet taraftarı çıktılar. Güya mebde-i Hürriyetteki mevkilerini becayiş ettiler."
İşte, arkadaşım, bence bu neviden bütün sıkıntılar bir tür 'ilk adımına kapanma'dan kaynaklanıyor. Bugün de ilk adımının tesellisiyle, belki de kolaycılığıyla, sürecin devamındaki sınanmalara konsantre olmayanlar şaşırtıyorlar. "Ben haklı bir noktadan başlıyorum!" cümlesinden başka ses işitmeyenler pusulalarını da yitirmeye yaklaşıyorlar. Halbuki, sen de bilirsin, bu ümmetin istikameti sünnet ve cemaat üzerinde durur. Onlara yaslananlar onlarla ayakta kalır. İslam cadde dinidir. Sahabe yolu cadde-i kübradır. Bundan ayrılanların, istikametini ümmetle sınamayanların, belki onları elitik bir tavırla küçümseyenlerin akıbeti kötüdür. Arasokakların dini olamaz İslam. Arasokaklarda en doğrusunu arayanlar yollarını şaşırırlar.
Ben, bugünlerde neredeyse CHP'ye oy toplayacak kadar kafasını/kalbini karıştırmış dindarların da, böylesi bir arıza yaşadıklarını düşünüyorum. Çünkü onlar da 'hak-hakikat-istikamet' üzerine cesim iddialarla yola çıktılar. Sonra mesleklerinde öyle boğuldular ki, şimdi nereye doğru gittiklerini, "Delil ve akıbete bakınız!" sisteminde sorgulatmıyorlar. Sağlama yapamıyorlar.
Ha, AK Parti'nin hatası yok mu? Elbette var. O da bir çeşit Emevîliğe gitmiş olabilir. İktidar mutlaka bozar. Güç, maddiyat, siyaset elbette zehirleyicidir. Fakat AK Parti'nin Emevîliği kimsenin Rafizîliğine bahane olamaz. Kimse Yezit'in yezitliğini bahane ederek Bizans ordusuna katılamaz. (Hz. Ali radyallahu anhın en ciddi taraftarlarından olan Ebu Eyyüb el-Ensarî radyallahu anh buna pek kıymetli bir misaldir. Kendisi İstanbul'un kuşatmasına Emevîlerin yönetimindeki bir orduyla katılmıştır.) Burası ne kadar kötüleşse yine dindar halkın teveccühüne bakıyor. İster-istemez desteğini kazandıracak şeyler yapıyor. Yapmaya zorunluluk hissediyor. Çünkü tabanı onlar. Ötekilerin böyle bir arayış içinde olduğu düşünülebilir mi? Takıyyelerine inanılır mı? Şahsen ben hiçbir türlü inanmıyorum. Eğer Emevîlik ve Rafızîlik arasında bir seçim yapmak zorunda bırakılacaksam oyum Emevîliğin olacak. Ehvenü'ş-şerreyn olarak onu destekleyeceğim. Çünkü onların gözü bizde. Nehirden ayrılan yine nehre karışabilir. Gözü dışarıda olan sonra bize karışır mı?
0 notes
teneres · 3 months
Text
Fitne, İran'ın "İsrail ile savaşma" bahanesiyle çocuk öldürmesini gündem etmek değildir.
Fitne hem Müslüman olduğunu iddia etmek hem de İran'ın katliamlarına susmaktır ve İran'ın "İsrail karşıtlığı" kisvesi altında gizlediği ulusal çıkarlarının etki ajanlığını yapmaktır.
İran madem İsrail'e ve Amerika'ya düşmanlık ediyor, o halde gidip İsraillileri, Amerikalıları hedef alsın. Müslümanların çocuklarını öldürmesin.
Kimsenin İsrail ile veya bir başkasıyla hasımlık etme bahanesiyle Müslümanları öldürmeye ve buna sessiz kalınmasını beklemeye hakkı yok.
Müslümanları öldüren İsrail de olsa Suudi Arabistan da olsa İran da olsa öldürülen bebeklerin vebaline ortak olmamak için ses çıkarmamız şart.
-----
Buna Husilerin Yemen'de yaptığı Sünni katliamları da eklenmeli. Şu sıra Kızıldeniz'de İsrail ve ABD gemilerine saldırıyor diye herkes sevgi beslemeye başladı. Ve ağzımızı açtığımız anda gelecek tepkiler belli. Ancak hakikat duygulara göre değil, vakıanın gerçeklerine göre şekillenir. Allah bir batılı, bir batılın eliyle temizliyorsa güzel. Ancak o batılı alıp Hakk gibi başımıza çıkarmayacağız.
7 notes · View notes
zuqan · 7 months
Text
Yazacaq o qeder şey varki adam bilmir hardan başlasın :d.
Neyse birinci növbede sünni, şie, şafi, henefi ve s. kimi mezhebler barede qısa melumat verim. Quranda bunlar barede aye yoxdur. Allah Quranda bu kimi mezheblere ayrılmayın, parçalanmayin deyir. Bezi islam alimleride bu kimi mezheblere ayrılaraq dini çetin veziyyete getirirler. Sonra da bu olmaz, bu haramdı, bu halaldi ve s. deyib her mezhebe göre hökm verirler. Özlerini düzgün çixarmaq üçünde doğru yol budu deyirler. Ama bilmirlerki doğru yol Quran yoludu, Quranda da 'Hökm yalnız Allahındır' deyildiyi halda hökm vermekde davam edirler. Yenisi uşaqlar sünniyem, şieyem söhbetini yiğişdirin. Gerçek islamda onların heç birisi yoxdur.
43 notes · View notes