Tumgik
#Demek o yüzden
turkudostu61 · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media
0 notes
bulutlardan4 · 11 months
Text
Bir şeyler bana hala fazla geliyor
3 notes · View notes
uzaklarasavrulalim · 1 year
Text
Bir şey demeye geldim
4 notes · View notes
estellamila · 1 year
Text
Aslında aşırı sinirli ve üzgünüm. Regl yalnızım dostlarım cinleriyle geliyor, eteklerinde depresyon zilleriyle. Noldu da şimdi böyle oldum derken, regl takvimime baktım ve anladım ki evet geliyor her ay geldiğinde ortalığı yakıp yıkan biyolojik bela. Sonra her ay olduğu gibi internette hızlı bir araştırma yaparken şu görsel sağolsun yüzümü güldürdü.
Tumblr media
Dünkü evi kırklama perilerinin nasıl geldiğini şimdi anladım gereksiz enerji fırtınadan önceki o tatlı yağmur... Keşke daha eğlenceli bir şeye harcasaydım o enerjiyi :((
5 notes · View notes
Text
Tumblr media
Ya film güzel gibiydi ama bence değiştirmeler yapılmasaydı çok daha güzel olurdu tabi çok büyük bi emek var o yüzden pek bi şey demek istemiyorum o yüzden emeği olan herkesin eline sağlık
136 notes · View notes
alexay76 · 9 months
Text
Demek Ki Benim İçimde De Orospuluk Yatıyormuş
Sırayla 5 bayan, ayda bir, birimizde kahvaltı partisi yapardık. O gün 4 arkadaşımla beraber, Filiz ablaya kahvaltıya gitmiştik. Filiz ablamız 44 yaşında olduğundan yaşça hepimizden büyük, ama yaşını göstermeyen, daima güleryüzlü, tombul, genelde hep mutlu tanıdığımız ve çevresine mutluluk veren biriydi. Bazen kendisiyle bukadar barışık olan bu kadının mutluluk sırrını merak ederdim. Neyse, kahvaltıdan sonra, çaylar içildi, sohbet eşliğinde kahvelerimizi de içtikten sonra, benden hariç herkes gitmişti. Kocamın ve çocuklarımın eve gelmesine daha çok vardı, o yüzden ben biraz daha kalmıştım…
Filiz abla bana, “Necla sen TV‘ye takıl, ben masayı toplayım, sonra birer kahve daha içeriz!” dedi. Ben de kumandayı aldım elime, kanalları yoklarken yanlış uyduya girmişim, birden pørnø kanalı açıldı ve adamın birinin kadına tam sikini sokması koca ekrana gelmişti. Panikleyip, delice tuşlara basıyor, o uydudan çıkmak istiyordum, ama nafile, sanki uydu alıcısı kilitlenmişti. Tam o arada Filiz abla mutfaktan geldi. Benim perişan halimi görünce kahkayı bastı, “Bu kanalda işin ne kız? Yoksa sen de benim herif gibi böyle şeylere mi meraklısın?” dedi. “Ya abla sende yani, bilerek mi açtım sanki?” dedim, ama çok utanmıştım…
Filiz abla kumandayı alıp, ekranda sikişenlere son kez bakıp, “Adamınki de güzelmiş, aynı benim herifinkine benziyor!” dedi ve kanalı değiştirdi. Hakikatten adamın siki güzeldi, orta boy, kalın ve dimdikti. Utanmıştım, ama böyle bir filmi ilk gördüğüm için, aynı zamanda hoşumada gitmişti. “Aman abla, sende amma yaptın, Hıdır abim 48 yaşında, yoksa eski halinden mi bahsediyorsun?” dedim. “Olurmu kız, Hıdır eski halinden hiç taviz vermedi, tam tersine cinsel hayatımız dahada kaliteli olmaya başladı!” dedi. “Nasıl yani?” derken, aklımdan bizim evdeki halimiz aklıma geldi. Oğlumdan sonra 8 yıl önce kızımız dünyaya geldikten sonra, eşimin istek gücü bayağı zayıflamış, bazen 2 ay kardeş gibi yanyana yatardık, ben de artık bu duruma alışık olmuştum, hiç bir istekte bulunmuyordum…
Filiz abla anlatmaya devam ederek, “Eskiden yaptığımız hızlı ve kısa sevişmelerden daha ziyade, şimdi uzun uzun sevişip, ilişki arasında fantaziler kurup birbirimizi zirvelere taşıyoruz!” dediğinde ciddi olduğu belliydi. Ben yine sadece, “Nasıl yani?” diyebildim. “Bak mesela, bazen, tabi her seferinde değil, böyle bir toplantı gününden sonra, Hıdırla sevişirken, bana sorar kimler vardı diye, ben de isimleri sayarım. O da, (Hayırsız kadın, hepsini niye yolladın, birisini yatağımda bıraksaydın ya!) der!. Ben de kocamı tamamen çıldırtmak için, (Hepsini yollamadım, bak Vildanı sana bıraktım, şimdi Vildanı sikeceksin!) derim. O da hemen Vildan yataktaymış gibi bana, (Vildan hanım hoşgeldin, niye geldin?) der. Ben de Vildanmışım gibi, (Hıdır abi amım sikini çekti, sana siktirmeye geldim!) derim. O da, (Madem öyle, hemen amına takayım!) der. Sonra, (Amın çok güzel Vildan, sokuyorum bak dibine kadar girdim!) der. Ben de, (Sok Hıdır abi, sok!) derim. O da, (Dayanamıyorum Vildan, amına fışkırtacam!) der. (Fışkırt Hıdır abi, döllerini içime akıt!) derim, ve iştahla içime boşalır! İşte buna benzer çok fantaziler yaparız. Bazen de benim başka bir erkekle sikiştiğim fantaziler yaparız. Ama herşey yatakta kalır ve biter!” dedi.
Kulaklarıma inanamıyordum, böylesini ne duymuş, nede yaşamıştım. Ama muazzam tahrik olmuştum. Kaybettiğim sandığım istek duygusu birden içimi parçalamış, amım sulanmaya başlamıştı. Filiz ablanın, “Noldu kız, şok mu oldun? Yoksa aklın halen deminki sikte mi?” dedi ve yine kahkahayı bastı. Utanarak güldüm, “Gerçekten içimi kıpırtdattı abla!” dedim ve birazcık bizim yatak odasında olan bitenden bahsettim, yani daha doğrusu olmayanlardan. Bana, “Vah zavallım!” dedi, biraz durdu, sonra, “Aklıma birşey geldi kız, Hıdırıma süpriz yapmak istiyorum, sen şimdi gidip soyunup yatağa yatacaksın, birazdan o da gelir seninle ilgilenir!” dedi. İşte buna şok olmuştum, “Saçmalama abla! Söylediğin ne biçim bir laf öyle?” dedim, ama gerçekten kızmıştım…
“Bak güzelim, 32 yaşındasın, şimdiden hayata küsmüş gibisin, hem sen biraz zevk, heyecan ve kadınlığını yaşarsın, hem ben de Hıdırımın en büyük arzusunu, fantazisini gerçekleştirmiş olurum!” dedi. “Asla yapamam ve yapmam!” dediysem de, o ısrar ettikçe bu fikre yatkın oluyordum. O da ne yaptı etti, sonunda bana kabul ettirdi ve öocuk gibi sevinerek, “Yaşasın!!! Bakalım bizim Hıdır bey fantaziden ileri gidebilecek mi?” dedi…
Üst kata çıkıp, çırılçıplak soyunup, yatağa girmiştim. Tahminen ateşim 45 derece vardı. Yorganı kafama çektim. Tanrım, ben burda yabancı bir yatakta çırılçıplak neler yapıyordum? Yorganı tekrar indirdim, vazgeçmeyi kafaya koymuştum, tam giyinip gitmek isterken kapı açıldı, Hıdır abi içeri girdi. Beni öyle görünce afallayıp kaldı. Yaklaşık 1 dakika kadar taş kesilmiş heykel gibi odanın girişinde durdu, sonra toparlanıp, aşağıya seslendi, “S��rprizine bayıldım karıcığım, harikasın, seni çok seviyorum!” diye ve kapıyı kapattı. “Hoşgeldin Necla hanım!” deyip, gömleğini çıkartmaya basladığında, ben başımı yana çevirmiş, deminki ateşimin yerini soğukluk almış, resmen havale geçiriyordum…
Hıdır abi soyunmuş olmalı ki, yatağa geldi, bir eliyle elimi tutarken, diğerini de yorganın altına atıp, ayağımı okşadı. Biraz olsun yumuşamıştım, ama yine gergindim. “Pişman olmayacaksın güzelim!” deyip, yanağımı hafifden öperken, sıcak nefesini yüzümde hissediyordum. Hıdır abinin sakin konuşmaları ruhumu okşuyor, gittikçe rahatlıyordum. Demin elinin bulundugu ayak kısmına şimdi yüzünü getirmişti, ayaklarımdan başlayarak yukarıya doğru, süt beyaz tenimi öpe öpe, inceleye inceleye çıkıyordu. Şimdi baldırlarıma varmış, parmak uçlarını baldırlarımın iç kısmında gezdirirken, sanki o büyük elleriyle değil de, bir kuştüyü ile okşuyor gibiydi…
Deminki tedirginliğimin yerini zevk ve istek almış, bundan sonra olacakları sabırsızlıkla bekliyordum. Şimdi kafası baldırlarımın arasında, öperek bana ilk orgazmımı yaşatıyordu. Nihayet dudakları amıma kavuşmuş, diliyle klitorisime çok hafif değiyordu. Okadar ustaydı ki, bacaklarım açıldıkça açılmış, bale dansçısı gibi ayırmıştım onları. Kendimden geçmek üzereydim, iki elimle başını kavramış, bazen bastırıp bazen çekiyor, orgazmlarıma destek oluyordum. O bölgeden yalayarak göbeğime, sonradan memelerime gelip, susamış bebek gibi onları avuçlayıp, hoyratça emmeye başladı. Uçlarını ısırıp, acıyla zevk arasında oyunlar yapıyordu süt beyaz diri göğüslerime. Dekoltemden çıkıp boynuma, boğazıma yapışmış, tenimi yalarken, benim içimde fırtınalar kopmuştu…
Kendimi zevk seline kaptırmış gidiyorken, birden amcığımın içine kalın sikinin hiç zorlanmadan oturduğunu hissettim. Artık akıntıya kapılmış, şelaleye doğru sürükleniyordum. Bu dakikadan sonra seks ve sevişmek benim için yeni bir defter acmıştı hayatımda. Hıdır abi sikini köküne kadar içime sokmuş, bir müddet böyle durduktan sonra, çekip geri gömmüştü. Şimdi gelip giderken, “Harikasın Necla hanım, daracıksın, çok mutlu ettin beni!” deyip, hoş sözleri bir yandan, amıma vuruşları öbür yandan, zincirleme orgazmlar yaratıyordu bende. Yaklaşık 9-10 dakika beni böyle sikti…
Sonra birden değişmeye başladı, sanki Hıdır abi deminki narin ince ruhunu terketmiş, gittikce kabalaşıyordu. Hoyratca amıma çarparken, benden de tepki gelmeyince dahada vahşileşiyor, buda bana ayrı bir zevk veriyordu. Kullandığı kelimeler argolaşmış, ikimizi de inanılmaz senaryolara sürüklüyordu. “Yarrağım amında Necla, hoşuna gidiyormu?”. “Gidiyor abi, sok amıma, sok, sertçe sok!”. “Vay kaltak vaay! Demin utanırken şimdi yarrağım yetmez oldu haa?”. “Ohhhh, ahhhh, abi harika yarrağın var, vur amıma, kudurt kaltak Neclanı!”. “Al ozaman kaltak karı! Ayır amını, amına soktuğumun orospusu!”. “Öyle deme abi…”. “Sus orospu! Orospu! Orospu! Orospu! Sen adi bir orospusun! Utanmıyor musun arkadaşının kocasına amını dayamaya?”. “Utanmıyorum lan pezevenk! Senin o Filiz denen orospu karın istedi, ben de açtım amımı! Kapa çeneni de, amıma geçir pezevenk!”. “Geçiriyorum lan orospu, senin pezevengin olacam, satacam seni, siktirecem herkese, kaltak karı, adi fahişe seni!”. “Oohhh geçir koçum! Offf offff, sok, sok, daha hızlı, fışkırt içime, döllendir beni!”…
Ve ikimiz de çığlık atarak aynı anda boşaldık. Hıdır abi üstümde yığılıp kaldı. İkimiz de bitmiştik. 2 dakika sonra, “Neclacığım, güzelim, umarım demin söylediklerimden dolayı bana kızmadın?” dedi. Gülümseyerek, “Yok abi, neden kızayım? Bana hiç yaşamadığım harika şeyler yaşattın, demek ki benim de içimde orospuluk yatıyormuş!” dedim, gülüştük. Doğrulup yatakta oturduk. Hıdır abi bana sarılıp uzun müddet saçımı okşadı. Sonra kalkıp ıslak mendille biraz temizlenip giyindim. Hıdır abiye sarılırken sonsuz minnettardım ona. O sırada Filiz abla kapıyı tıklatıp, müsade isteyip içeri geldi. Hemen koşup ona da sarıldım, “İyi ki varsın ablacığım, seni çok seviyorum!” deyip, muhteşem çifti başbaşa bıraktım.
246 notes · View notes
layezalll · 9 months
Text
Her fidan vaktinden önce kuruyup gider
Her deniz kendi ufkunda yiter..
Kırılan ayna olmak için hep çok gençtir ümitler ve her gün daha geç bitmeyi hak eder…
Gözbebeğime ilişen bu sızı neden mütevellit, orası muamma..
Umulmadık anlarda bir gölge oluveriyorum akşamüstü alacasında, rengi utancından kırmızıya çalmış gökyüzünde.
biliyorum ki şiirler uzayıp gittikçe biter ve üzerine titrendikçe güzelleşir manalı deliliklerim..
İki dudak arası mesafeyi on günde kateden bir üşengeç, bir tembellik abidesi,bir vurgun simgesiyim
Yani ben,, yani biraz da sen.
Biliyorum Her kuyu bir Yusuf için
Her Züleyha bir sınav için…
Ademle Havva’nın tohumundan vücuda gelenler için yasak elmalar.
Her gece bir masal için ve her pervane ateş için…
Ben o yüzden her gün satırlar dolusu kelime yoğuruyorum, kelimelerin oyuncağı oluyorum hayalhanem de
Bir harf çarpıntısı yüreğimde,,, sen de havadan, ben diyeyim aşktan..
Biraz hasret gelsin.
Yani ben,, biz yani. Ve en çok da sen!
Salkım saçak rüyalar aman vermez ki zulmetimin selametine!!
Hep aynı duaya amin demeler külfetten kurtarmaz ki sızım sızım sızlayan benliğimi..!
Pürtelaş meftuniyetim perdeleyebilir belki gamlarımı…
Yorgun değilim aslında.
Hamuruma karışan iki damla gözyaşı, tek katre alev yüzünden oluyor her ne oluyorsa!
Bundandır baharı hazan sanmalarım, samanlıkta iğne aramalarım…
Hala merak ediyorum.
Meftuniyetim diyorum,hani şöyle en pürtelaşından olsa..
Yahut pervasız,,? Tıpkı benim gibi,  biraz da sen, ve gene sen,  aldığı kadar da biz…
Haddi hesabı olmayan bu erteleyişlerle nereye kadar gidilir ki!!
Hep aynı kapıyı zorlamalar önleyemez ki sonunda havlu atmaları..!
Şu halde kesinkes inanmış bulunmaktayım hamuruma gözyaşı karıştığına, gözyaşının da alevle karıldığına…
Yoksa nereden gelsin bu aşinalık, bu yakınlık?
Nasıl oluyorsa ne alev tutuşturmuş suyu, ne su söndürmüş alevi..
Ruhum gidip geliyor ikisi arasında. Yanıyorum, kâh ağlıyorum.
Can tutulması yaşıyorum, cankurtaran arıyorum.
Gökte kaç yıldız var, onu saymaya giriştim gene bu akşam.
Bir yerden sonra sayıların aklıma oyun oynayacağını bile bile…
Ve okyanuslara bıraktım kendimi, arınayım diye.
Irmağın da benimle beraber kaynağında boğulacağını bile bile.
Senden sonra başka omuzlar aramadım ağlamak için, tek damla gözyaşımın dokunmadığı omzunun yerini doldursun diye..,
Nasıl olsa dolmaz o boşluk diye diye, söz yaşı döke döke,mehtaba diş bileye bileye, gelmeyeceğini bile bile!
Bünyesinde son çare ayrılıklarla bilmecburi aykırılıkların el ele verdiği kalbim, tüm bitişlere hak veren aklımla daimi savaş halinde.
Mühimmat yetersiz, menzil belirsiz…
Ölüme nazır terk edişler yaşamaya hazır, ölüme daha fazla, buna yaşamak da denemez esasında.
Uzun savaşlar hep böyle biter.
Kaybedilenler candan bir parça, can kimi zamansa..
Oysa kazanılanlar hiçten bile az, esire muhalefet boşluklardan daha boş,,..
Ama bu kez yerle gök çarpışıyor sol yanımda.
Ummanlar taşıyor, bulutlar semaya fedai… Şimşekler bir an bile susmuyor, gök gürlüyor.
Yer altında ne kadar su varsa coşmuş, öfkeden köpürüyor.
Gayzer demek haksızlık olur bu ihtişama… Bir aşk kalıyor işte,,, kıyıda köşede.
Günü gelince savaştan sıyrılıp her zerreme sirayet etmek üzere…
186 notes · View notes
olafkardanadam · 19 days
Text
Tumblr media Tumblr media
Çok mutluydu kadın.. Dünyanın nasıl bir yer olduğu konusunda hiçbir fikri yoktu. Sadece iyi düşünen, güzel bakan çocuksu bir yanı vardı. Yirmi yaşına kadar her şeyden bihaber olarak yaşadı. İçinde hep saf duygular besliyor, dışarda çocukların oyunlarına katılıyor ve hep şarkı söyleyerek danslar ediyordu. Sonra...
Sonra aşık oldu. Saftı. Bihaberdi olacaklardan.
Kalbi gibi temiz sevdi… Heyecanlıydı…
Daha da çocuk oldu sevilince.
Haberi yoktu, sevgisiyle sınanacaktı. Ve bir gün yitirdi tüm çocuksu duygularını, büyüdü kadın. Kendinde olmayan duyguları keşfetmeye başladı. Özlem yerini öfkeye, aşk yerini nefrete, heyecan yerini kırık bir kalbe bıraktı.
Işıl ışıl gözlerinde tahammülsüzlüğün soğuk karanlığı vardı artık. Bu değildi o, buna dönüştürüldü. Midesinde uçuşan kelebekler bir anda dikenli tel örgülere dönüştü.
Öyle ya, aslında hiçbirimiz mutsuz değiliz, hepimiz sadece sevdiklerimizin ittikleriyiz karanlığa. O kız çocuğu artık kadın oldu, kendisinden çalınan duygularıyla. Afalladı... Daha önce güçlü olmaya hiç ihtiyaç duymamıştı.
Savunmasızlık ne demek, kandırılmak ne demek, kalp ve hayal kırıklığı, güvensizlik ne demek bilmiyordu, hazır da değildi o yüzden. Büyüdü kadın ama kendi değildi artık.
Arayacak arayacak ama bir daha kendine rastlamayacaktı...
53 notes · View notes
girifit · 2 months
Text
tüm karaladıklarımı, buruşmuş bir kağıda yazdığım her şeyi veda say. çünkü ben bu durumdan artık nasıl kurtulacağımı bilmiyorum. bir batalıkta çırpındıkça daha da dibe batmak gibi bir şey bu. ağzımı açtığım an silahın namlusu bana doğrultuluyor. başımı kaldırdığım an şiddetli bir tokatla yana düşüyor başım, geriye savruluyor bedenim. bak, bu yüzden veda say dediklerimi ve yazdıklarımı. kaçıncı sigaramı yaktığımı bilmediğim dakikalardayım. başımdaki ağrı dinmiyor, ilaçlar etki etmiyor. adımlarım eskisi kadar sağlam basmıyor artık yere, takılıyorum bazen. düşmek istiyorum, düşemiyorum. çok güçlü olduğumu söylüyorlar bana, benim yerimde olsalarmış kaldıramazlarmış öyle dediler. ufak bir tebessüm sunup geçtim. ama hayır o an tek yapmak istediğim bağırmaktı. ben kaldıramadım zaten, öldüm bin defa demek istedim. cesetten bir farkım kalmadı demek istedim. olur olmadık krizlerimi anlatmak, gerekirse bana acısınlar istedim. ama olmadı. güldüm ve geçtim. oysa o an ve o anlardan herhangi birinde gülüp geçtiğim hep bendim. ezip geçtiğim bendim. hâline acıdığım da bendim.
şimdi o yüzden diyorum sana, veda say dediklerimi diye. hiç dinlemediysen kulak kesilmediysen bana bu sefer ,tek sefer dâhi olsa, kulak kesil. çünkü olmuyor artık. nefes aldıkça canım acıyor, ciğerlerim yerinden çıkıyor. olur olmadık anlarda doluyor gözlerim. ben ne yapacağımı şaşırıyorum. gizlenmek istiyorum. herkesten ve her şeyden saklamak. daha da ilerisi, kaybolmak istiyorum. biraz daha dayan, diyorum kendime. biraz daha. bitecek ve geçecek. oysa ne bitecek ne de geçecek. ben de biliyorum. yalnızca inandırdıkları bir yalana ben de kendimi inandırıyorum. veya inandırmaya çalışıyorum artık hangisiyse, ben bilmiyorum. ellerim titriyor, gözlerim kararıyor, üşüyorum. annem iyi olup olmadığımı soruyor. iyiyim, diyorum. üsteliyor. biliyorum, aynı gece tekrarlansın istemiyor. gözlerimdeki çaresizliği almak istediğini ama bana bir adım dâhi yaklaşamadığını söylüyor. susuyorum. kelimelerin tükendiği noktaya sürüklüyor beni. ağzımı açamaz oluyorum. sonra bin bir çaba iyiyim annem, diyorum. gözleri ışıldıyor. beni bağrına basmak istiyor ama yapamıyor. çünkü zamanında ben bir gül misali dikenlerimle delik deşik ettim bedenini, herkese yaptığım gibi. acımasızca ve duygusuzca.
zaman geçiyor, evet kabul. ama ben de benden geçiyorum. her geçen gün biraz daha eksiliyorum kendimde. kendi canımı yakıp yaşadığımı hissetmeye çalışıyorum. olmuyor veya ben başaramıyorum. şimdi bir sigara daha yakıyorum, titrek ellerimde duran çakmakla. yine geçeceğine inandıracağım kendimi ama ben bile inanmayacağım buna. biraz ağlayacak biraz da sızlayacağım. ardından ise yüzümde kurumuş gözyaşlarım ve akmış makyajım ile kaynar suyun altına girip bekleyeceğim. geçecek ve geçecek. yalan, geçmeyecek. ağla kendim. bu sefer ağla. çünkü sahiden geçmeyecek.
75 notes · View notes
arbrenu · 10 months
Note
insanların kendini önemsemeni, düşünmeni bencillik ve ego olarak adlandırmaları sence de tuhaf değil mi? hani kastettiğim kötü anlamda söylüyorlar bunları. insan kendini düşünmezse kimi düşünecek? bazen gerçekten kendimi önemsediğim için tuhaf hissediyorum.. hatta sırf bu yüzden değil aptal normallik yargıları yüzünden, bu "elalem" yüzünden sürekli kendimi tuhaf ve yaftalanmış hissetmekten yoruldum. ama sonra bakıyorum ve diyorum ki bu insanlar ve yaptıkları normalse ben normal olmak istemiyorum
Birkaç yıl önce linç yediğim zaman çok üzülmüştüm ve haksızlığa uğradığımı hissetmiştim, birisi bana dedi ki “bunları görecek kadar boş zamanın var mı?” ne demek istediğini hemen anlamadım ama sonra düşününce atıyorum magazinsel bir olaya bakmak yerine yapabileceğim bin tane şey var en basitinden güzel bir film izlemek ya da bana yazılan ve kontrol edemeyeceğim şeylerle zaman harcamak yerine de yapacağım çok şey var. Diyeceğim o ki ne başkaları hakkında bu kadar yani öyleymiş böyleymiş diyecek kadar boş zamanınız olsun ne de sizin hakkınızda söylenenleri duyacak kadar. Zaman çok kıymetli, her saniye öyle benim bildiğim tek şey bu
141 notes · View notes
tipitip213 · 4 days
Text
Sınava annemle hazırlandım (ALINTI)
Uzun hikaye olduğu için bir kaç bölüme ayırarak paylaşıyorum.
3. Bölüm ve Son bölüm
Annem kendini çekerek “oğlum istemiyorum ben senin gibi genç değilim” dedi. Benden kurtulmaya çalışıyordu. Ben “sen şimdiye kadar benim yorgunluğumla hiç ilgilenmiyordun ama işin gücün beni sürekli ders çalıştırmaktı” dedim. Annem “fena mı herkesi geçtin işte” dedi. “hadi bırak beni işimi yapayım” dedi. Ben “demek öyle, o zaman şimdi de sıra sende” dedim. Annemin arkadan saçlarını tutarak kanepenin arka kısmına doğru yürüttüm.
Boynundan bastırarak kanepenin arkasından kanepenin üstüne domalttım. Annem bir yandan “ya bırak istemiyorum” diyordu. Annemin elleri kanepenin yastıklarının üstündeydi. “benim vaktim yok ne zaman istersem o zaman beceririm seni
bunu kafana sok” dedim. Annem “ya bana çok kötü davranıyorsun” dedi. “sen de beni kızdıracak laflar söylüyorsun” dedim. “laflarına dikkat etmezsen ben de sana orospu gibi davranırım” dedim. Annem duyduklarından hoşnut değildi. “yeter artık benimle böyle konuşma” dedi. Uzun eteğini kaldırıp kilodunu biraz indirerek kalçalarını ortaya çıkardım. Boxerımı indirirken “böyle konuşunca rahatlıyorum” dedim. Annem “dur bi dakka konuşucam seninle” dedi. Arkadan annemin üstüne yatıp kulağına eğilerek “şu anda sadece bacaklarını açmanı istiyorum konuşmayı sonra yaparız” dedim. Annem daha fazla direnmeden bacaklarını açmaya başladı.
Sikimi amına dayayıp sokmaya çalıştım. Fakat banyodan yeni çıktığım için sikim kupkuruydu ve annemin amı daha ıslanmamıştı. Bu yüzden zor giriyordu. Anneme açsana iyice bacaklarını, şöyle orospu gibi dedim. Annem dediğimi yaparak sikimi içine aldı yavaşça. penisim girip çıkmaya başlayınca omuzlarından tutup sertçe arkadan vurmaya başladım. Annem ileri geri giderken “yavaş biraz” diyordu. Annem zar zor da olsa konuşmaya çalışıyordu. Annem “ben en önde olman için zorladım seni” dedi. Ben de “bak başardın işte” dedim. “beni hem başarılı bir öğrenci hem de tam bir erkek yaptın gurur duymalısın” dedim. “sen olmasan başaramazdım bunları” dedim.
Amına sertçe geçirirken “memnunsun değil mi” diye soruyordum. Annem “haklısın oğlum” dedi ve artık sadece inliyordu. Nefesim sıklaşmaya başladı. Iyice üstüne yatıp sıkıca sarılarak abanmaya devam ettim. Boşalma zamanım gelmişti. “seni mahçup etmeyeceğim anne” diyerek amının içinde patladım. Inleyerek amını spermlerimle iyice doldurdum. Annem “hadi kalk üstümden oğlum” dedi. Ben kalktıktan sonra annem bana bir daha zorla tecavüz eder gibi hareketler yapmamamı söyledi. Biraz konuştuk. Annem gitti ben mutluydum. Ilerleyen günlerde annem artık sorun çıkarmadan bana istediğim zaman vermeye başladı. Ertesi hafta benim doğum günüm vardı. Doğum günümü aile içinde kutlayacaktık. Annem beni kamp hayatına soktuğundan fazla zaman harcamayayım diye sadece teyzemi, dayımın karısını ve iki kuzenimi eve çağırdı. Doğum günümü arkadaşlarımla kutlayacak sosyal hayatım da yoktu zaten. O sabah anneme doğum günümün çok özel olduğunu söyleyerek benim için çok güzel giyinmesini istedim. Annem de kabul etti. önce bacaklarının parlaması için krem sürmesini istedim. Anneme dolabında bulduğum vücudunu sıkıca saran, çok kısa, yazlık, tek parça bir elbise giydirdim. Beyaz renkli elbisenin üstünde çok güzel çiçek desenleri vardı. Etek kısmı çok dar değildi ama kalçalarının hatları belli oluyordu. Dolabından çıkardığım yazlık, bilekten bağlı, beyaz topuklu ayakkabıları da giydirdim. güzel bir makyaj ve açık saçlarıyla mükemmel görünüyordu. Annem masayı hazırlarken ben de onu izliyordum. Bacakları parlıyor, arkasını dönüp yürüdüğünde arkadan müthiş görünüyordu. Daha sonra teyzemler geldi. Uzun zamandır görüşmemiştik.
Teyzemle, dayımın karısı pek güzel değildi. Anneme “ay çok güzel olmuşsun kız” falan dediler. Ama kıskandıkları belli oluyordu. Annem de bu işten hoşnut olmuştu. çünkü zaten kendini herkesten üstün görmeye bayılırdı. Annem de onlarla konuşurken böyle burnu yukarıda bi havalar içindeydi. Kuzenlerimin ikisi de benden küçüktü. Ben de onlarla konuşmaya başladım. Annemin konuşmaları gerçekten çok gıcıktı. Herhalde hiç akıllanmayacak diye düşündüm. Annem pastayı getirdi. Doğum günümü kutladılar. Pasta kesildi. Bana küçük hediyeler almışlardı. Annem herkesin önüne sehpa koyup hazırladığı yiyecekleri bu sehpalara koydu. Bir an ilgimi çeken birşey oldu. Kuzenlerimin ikisinin de gözleri annemin üzerindeydi. Sürekli annemi takip ediyorlardı. Sanırım hayatlarında ilk kez bu kadar seksi bir kadın görüyorlardı.
Annem çaylarına şeker atarken ikisi de önü açılan elbisesinden görünen göğüslerine bakakaldılar. çok heyecanlandıkları belliydi. Annem otururken bacak bacak üstüne atıyor, ikisinin de gözleri annemin bacaklarının arasına kayıyordu. Bu gördüklerim ilgimi çekmişti. Annem bu hareketlerini farketmeyerek bilmeden ergenlik çağındaki bu çocuklara güzel bir şov sunuyordu. Ben geçen bayramda kuzenlerimin aralarında konuştukları şeylere gizliden kulak misafiri olmuştum. Porno dergilere baktıklarından, okuldaki kızların popolarına değdiklerinden falan bahsetmişlerdi. Içimden tebessüm ederek zavallı çocuklar, baktıkları porno dergiler şu anda izledikleri şeyin yanında ikinci planda kalır herhalde diye düşündüm. Daha sonra hava sıcak olduğundan bunlar balkona çıkıp oturdular. Derslerden falan konuştuk. Bir süre daha konuştuktan sonra ben sıkılarak içeri gittim. çocuklar da sıkılarak içeri girip salondaki dergilere bakmaya başladılar. kadınlar balkonda sohbete devam ediyorlardı. Ben odama gidip biraz kitaplara baktım. Canım kitapları görmek bile istemiyordu. Annemin üstündekiler beni de heyecanlandırmıştı. Misafirlerin bir an önce gitmesini istiyordum.
Odamdan çıkarak salona doğru gittim. Salonun kapısına geldiğimde annemi gördüm. Masada çayları doldurarak balkona götürdü. Oğlanlar da onu izliyorlardı. Annem tekrar birşey almak için masanın yanına geldi. Annemin arkası çocuklara dönük şekilde eline bir tabak aldı ve masaya doğru eğilip uzanarak tabağa küçük çöreklerden koymaya başladı. Arada ileridekilere uzanmak için tek bacağını hafifçe kaldırıyordu. Uzanırken eteği yukarı kalkıyor bacakları olduğu gibi ortaya çıkıyordu. Biraz daha eğilse donu gözükecekti. Ben gizliden izlemeye devam ediyordum. çocuklara baktığımda ikisi de gördüklerine inanamıyor, aralarında heyecanlı biçimde konuşuyorlardı. Onların bu hali hoşuma gitmişti. Annem elindeki tabakla tekrar balkona gitti. Annem gidince bunlar aralarında birşeyler konuşmaya başladılar. Ne konuştuklarını merak ediyordum. Annem içeri gelerek çocuklara istedikleri bir şeyin olup olmadığını sordu. Meyve suyu istediler. Annem gelin vereyim dedi. Ben hemen kapıdan ayrıldım. Uzaktan izledim. Annem elinde tabaklarla salondan çıkıp mutfağa gitti. çocuklar da arkasından. Ben de mutfağın kapısına doğru giderek gizlice izlemeye başladım. Annem tabaklardaki artıkları çöpe dökerken domalmıştı. götünün yuvarlaklığı muhteşem görünüyordu. Büyük olan kuzen anneme “al teyzecim” diyerek tabakları veriyordu. Tabakları verirken arkadan götüne hafifçe sürtünmeye başladı. şortunun önünü yavaşça annemin poposuna sürtüyordu. Annem rahatsız olmuştu ki “tamam yavrum ben hallederim” dedi. Mutfağın camı açıktı. Büyük olan cama doğru giderek dışarı baktı. Sonra anneme “teyze bak babam bize yeni araba aldı” dedi. Annem merakla “aa bakayım” diyerek cama gitti. Oğlan çekilerek anneme yer verdi. Annem “hangisi” diye sorunca bu annemin arkasına yapışarak göstermeye başladı. Diğer kuzen de hemen cama gelerek “ben de bakayım” dedi. çocuk anneme “şurda yanda” falan diyerek direktifler veriyordu. Annem görmek için iyice domalmıştı. Bu iki velet, annemin poposunun iki tarafına geçmiş, annemi taciz ediyorlardı. Annem durumu farketmiş, “evet çok güzel, tamam, anladım” gibi şeyler söyleyerek gitmek istiyordu.
Ama oğlan “tekerlekleri şöyle motoru şöyle” diyerek annemi orada tutuyordu. çocuklar annemin arkasında deliye dönmüşlerdi. Annemin kalçalarının ortasından dayanmaya başladılar. Iki oğlan da değişmeli olarak annemin kalçalarının ortasına geçti. Annem “hadi çocuklar size içeceklerinizi vereyim” diyerek oradan kurtuldu. Annem alt raftan meyve suyunu çıkarırken yine domaldı. Büyük olan yine annemin arkasından sürtünerek geçti. Annem kutuyu alıp bu sefer bardak almak için üst dolabı açtı. Uzanıp bardak alırken bu sefer küçük oğlan annemin poposuna arkadan yapışarak anneme istediği bardağı gösterdi. Annem yeğenleri tarafından taciz edilirken bundan hoşnut görünmüyordu. Bardaklarını doldurarak “hadi bakalım salona” dedi. Ben hemen oradan içeri kaçtım. Bunlar mutfaktan çıkarken “teyze çok güzel olmuşsun” falan diyerek anneme övgüler yağdıyorlardı. Salona gittiklerinde ben de arkalarından gittim. Annem salonda bana sinirli bi bakış attı. Annemin durumuna içimden gülüyordum. Annemden hırsımı çıkarıyordum. Bu oğlanlara uzun zaman yetecek 31 malzemesi çıkmıştı. Misafirlerle vedalaşıp onları uğurladıktan sonra annemle konuşmaya başladık. Annem bana “bravo emre beni ne hale soktuğunu biliyor musun” dedi. Ben de “merak etme anne gizlice izledim seni” dedim. “çocuklar sayende biraz sevindi işte ne olacak” dedim. Annem “nasıl utandım ama biliyor musun resmen popoma şeylerini bastırıp arkamda debelenip durdular” dedi. Ben de “tamam anne onlar da benim doğum günümde kendi hediyelerini aldılar” dedim. “akşam evlerinde siklerini sıvazlarken seni düşünecekler” dedim. Annem “ay sus daha fazla duymak istemiyorum” dedi. Ben de “ama ergenlikteki her erkek zaten o çağlarda gördükleri güzel kadınların hayalini kurarlar bu normal birşey zaten” dedim. Annem “neyse beni bir daha böyle durumlara düşürme” dedi.
Ben “tamam anne anladım ama şimdi benim hediyemi verme vaktin geldi” dedim. Annemi kolundan tutup mutfağa götürdüm. Annem giderken “dur oğlum önce şuraları bi toplasaydım” dedi. “sonra toplarsın” diyip annemi mutfağa soktum. Annemi mutfak setine getirip arkasını kendime çevirdim. Müthiş elbisesinin üstünden kalçalarına dayanarak arkadan göğüslerini avuçladım. Anneme “şu veletler seni iyi sıkıştırdı anne” dedim. Annem “onlar benim yeğenim oğlum çok utandım” dedi. Anne “şu küçük çocukların bile başını döndürdün valla bu yaşta bile çok güzelsin” dedim. Kalkmış sikimi poposuna bastırarak “çocuk arkandan öyle bir yapıştı ki elbisenin üstünden becerecekti seni” dedim. Annemi sırtından bastırarak tezgaha domalttım ve elimi bacaklarına atıp elbisesini yukarıya doğru kaldırdım. Kalçaları ortaya çıktı. Kilodunu iki yanından tutup indirmeye başladım. Anneme “ama onlar bunu yapamaz bir tek ben yaparım” dedim. Kilodunu tamamen çıkarıp kenara koydum. Ben de üstümdekilerden çabucak kurtulup çırılçıplak kaldım.
Sikimi arkadan amına sokup gidip gelmeye başladım. Bir süre böyle siktikten sonra annemi ayağa kaldırıp yüzünü kendime çevirdim ve duvara doğru yürüttüm. Annemin sırtını duvara dayayıp bacaklarını baldırlarından tutup havaya kaldırdım. Bacaklarını belime sarmasını söyleyerek sikimi amına hizalayıp soktum. Annem inlemeye başlamıştı. Bundan da sıkılıp annemi kucaklayıp içinden çıkmadan yatak odasına kadar taşıdım. Annemi yatağa atıp üstüne çıktım. Bacaklarını bileklerinden tutup havaya kaldırdım amına sertçe girip çıkmaya başladım.
Annemi elbisesi ve topuklu ayakkabıları üstündeyken sikmek harika bir şeydi. Annem “devam et daha hızlı” diyordu. Bacaklarını bırakarak kollarını tuttum ve eğilerek dudaklarına yumuldum. Ilk defa dudaklarından öpmüştüm. Annem de şaşırmış suratını benden kaçırmak istiyordu. Geri çekildiğimde “bunu da bari kız arkadaşınla yap iyice suyunu çıkarttın, aramızda ciddiyet kalmadı” dedi. “tamam anne zaten sınavdan sonra seninle işim bitecek merak etme” dedim. “anne konuşma geliyorum” deyip içine boşalmaya başladığımda bulutların üstündeydim. Yine boşalmam durmak bilmiyordu.
Sıcak spermlerim annemin amından taşarken annem yine söyleniyordu. Sınava kadar annemi bu şekilde sikmeye devam ettim. Sınavım da süper geçti ve istediğim okula girdim. Annem sonuçlar geldiğinde başarı ve mutluluğu bir arada yaşıyordu. çünkü onun sayesinde sınava rahatça hazırlanabilmiştim. Bu olanlar aramızda bir sır olarak kalacak, annem de daha iyi karakterli bir insan olmak için uğraşacaktı.
27 notes · View notes
hepeksikk · 8 months
Text
Yaşım kimine göre henüz genç kimine göre yaşlı ,Mesela bana soracak olursanız ,Ne gencim ne yaşlı...
Ben bu devrin insanı değilim Bu dönemin epeyce bir gerisindeyim...
Benim ruhum hâlâ mektupları seviyor Hâlâ mahcubiyet nedir yüreğinde hissediyor.. Hâlâ plakları görünce tuhaf bir hüzne dalıp gidiyor...
Ben hâlâ minnet vefa arıyorum insanlarda
Hâlâ merhameti baz alıyorum iyi insan demek için gördüğüm meziyetler arasında...Hâlâ maddiyatı manevi değerlerimden sonraya koyuyorum önceliklerim sıralamasında...
Kitap kokusunda huzur buluyor Müzik dinlerken kendime geliyorum ...
Çocukları mutlu görünce yüzüm gülüyor
Ağlayan birini görünce içim burkuluyor ...
Ben hâlâ eski adetlerle yaşıyor,modern hayat denilen rezilliği
Tüm benliğimle red ediyorum ...
Modernlik demek mutasyona uğramış insanlık ise sağ olun ben böyle eski kafalı kalayım...Benim modernlik anlayışım çok farklı ,
Nezaket güler yüzlü olmak Açı açığı korumak Haksızlığın karşında durmak teşekkür etmeyi özür dilemeyi bilmek
Dahası haddini hududunu bilmek , İşte modernlik anlayışım benim bu ve buna benzer şeyler...
O yüzden sevilmez benim gibiler , çünkü doğruyu söyleyenler
Hiç bir devirde sevilmediler ..
80 notes · View notes
Text
Felaketin üzerinden tam bir yıl geçmiş. Yıl geçmiş demek manasız geliyor aslında, ne geçmiş efendim? Ben o tarihte kaldım mesela… Bugünü yaşayan beni tanımıyorum bile. Sadece depremin değil, çaresizliğin, haksızlığın, pişkinliğin, bencilliğin ve tam manasıyla gerçek kötülüğün de günüydü o gün. Başlasam yazmaya roman olur, olur ama okumanıza lüzum yok. Her sayfasını ezbere biliyorsunuz siz de. Susabilirsiniz ama bilmiyormuş gibi yapamazsınız.
Nasıl yaşayacağımızı bırakıp, nasıl ve ne şekilde öleceğimizi düşünür olduk o gün. Artık hiçbirimiz eskisi gibi değiliz, kıyas kabul etmez ama 10!değil, 81 il hasar aldık o gün. Hatırlatmak için iki kelam et dediler… İnsan unutulmayanı nasıl hatırlatsın? Geçmeyeni nasıl ansın? Deprem benim dünümde değil maalesef… Yaşananlara çaresiz bugünümde. Benim de başıma gelir mi korkusuyla yarınımda. O yüzden süslü cümlelerle edebiyat parçalayacak halim yok bu gece. O insanların gözyaşı kurumadan, her biri sıcak yuvasına, işine, aşına kavuşmadan olmaz. Hukuk önünde hakkını arayan, yitirdiği canların hesabını soranların içi soğumadan olmaz. Yıl geçmiş… Ne geçmiş efendim? Üç ay olmadı daha göçük altından cenaze çıkalı… Hayatını kaybedenlere rahmet, geride kalanlara sabır diliyorum. Bir gram dahi hafifletebilme ihtimalim varsa yükünüzü, namus sözüdür, ömrüm yettiğince çabalayacağım. Bu amaçta yalnız olmadığımın da farkındayım..
50 notes · View notes
kosmazsankosamazsin · 2 months
Text
Giderek daha çok seviyorum seni demişti. O yüzden gitti demek ki
26 notes · View notes
layezalll · 8 months
Text
Her fidan vaktinden önce kuruyup gider Her deniz kendi ufkunda yiter..
Kırılan ayna olmak için hep çok gençtir ümitler ve her gün daha geç bitmeyi hak eder…
Gözbebeğime ilişen bu sızı neden mütevellit, orası muamma..
Umulmadık anlarda bir gölge oluveriyorum akşamüstü alacasında, rengi utancından kırmızıya çalmış gökyüzünde.
Biliyorum ki şiirler uzayıp gittikçe biter ve üzerine titrendikçe güzelleşir manalı deliliklerim..
İki dudak arası mesafeyi on günde kateden bir üşengeç, bir tembellik abidesi,bir vurgun simgesiyim yani ben,, yani biraz da sen.
Biliyorum Her kuyu bir Yusuf için Her Züleyha bir sınav için…
Ademle Havva’nın tohumundan vücuda gelenler için yasak elmalar.
Her gece bir masal için ve her pervane ateş için…
Ben o yüzden her gün satırlar dolusu kelime yoğuruyorum, kelimelerin oyuncağı oluyorum hayalhanemin tozlu raflarında,
Bir harf çarpıntısı yüreğimde,,, sen de havadan, ben diyeyim aşktan..
Biraz hasret gelsin.
Yani ben,, biz yani.
Ve en çok da sen!
Salkım saçak rüyalar aman vermez ki zulmetimin selametine!!
Hep aynı duaya amin demeler külfetten kurtarmaz ki sızım sızım sızlayan benliğimi..!
Pürtelaş meftuniyetim perdeleyebilir belki gamlarımı…Yorgun değilim aslında.
Hamuruma karışan iki damla gözyaşı, tek katre alev yüzünden oluyor her ne oluyorsa!
Bundandır baharı hazan sanmalarım, samanlıkta iğne aramalarım…
Hala merak ediyorum.
Meftuniyetim diyorum,hani şöyle en pürtelaşından olsa..
Yahut pervasız,,?
Tıpkı benim gibi,  biraz da sen, ve gene sen,  aldığı kadar da biz…
Haddi hesabı olmayan bu erteleyişlerle nereye kadar gidilir ki!!
Hep aynı kapıyı zorlamalar önleyemez ki sonunda havlu atmaları..!
Şu halde kesinkes inanmış bulunmaktayım hamuruma gözyaşı karıştığına, gözyaşının da alevle karıldığına…Yoksa nereden gelsin bu aşinalık, bu yakınlık?
Nasıl oluyorsa ne alev tutuşturmuş suyu, ne su söndürmüş alevi..
Ruhum gidip geliyor ikisi arasında.
Yanıyorum, kâh ağlıyorum.
Can tutulması yaşıyorum, cankurtaran arıyorum.
Gökte kaç yıldız var, onu saymaya giriştim gene bu akşam.
Bir yerden sonra sayıların aklıma oyun oynayacağını bile bile…
Ve okyanuslara bıraktım kendimi, arınayım diye.
Irmağın da benimle beraber kaynağında boğulacağını bile bile.
Senden sonra başka omuzlar aramadım ağlamak için, tek damla gözyaşımın dokunmadığı omzunun yerini doldursun diye..,Nasıl olsa dolmaz o boşluk diye diye, söz yaşı döke döke,mehtaba diş bileye bileye, gelmeyeceğini bile bile!
Bünyesinde son çare ayrılıklarla bilmecburi aykırılıkların el ele verdiği kalbim, tüm bitişlere hak veren aklımla daimi savaş halinde.
Mühimmat yetersiz, menzil belirsiz…
Ölüme nazır terk edişler yaşamaya hazır, ölüme daha fazla, buna yaşamak da denemez esasında.
Uzun savaşlar hep böyle biter.
Kaybedilenler candan bir parça, can kimi zamansa..
Oysa kazanılanlar hiçten bile az, esire muhalefet boşluklardan daha boş,,..
Ama bu kez yerle gök çarpışıyor sol yanımda.Ummanlar taşıyor, bulutlar semaya fedai…
Şimşekler bir an bile susmuyor, gök gürlüyor.
Yer altında ne kadar su varsa coşmuş, öfkeden köpürüyor.
Gayzer demek haksızlık olur bu ihtişama…
Bir aşk kalıyor işte,,, kıyıda köşede.
Günü gelince savaştan sıyrılıp her zerreme sirayet etmek üzere…
150 notes · View notes
murat-o41 · 9 months
Text
İtiraflarım! (2) (Rabia 45 Y., İstanbul)
Birkaç gün sonra akşamüstü Emine'nin evinde oturuyordum. Beraber çay içip sohbet ediyorduk. Kapı çalındı. Gelen Tahir'di. "Nasılsın Rabia Abla? İyi misin?" dedi. Ben de, "Sağ ol evladım, iyiyim, sen nasılsın?" dedim. "Çok heyecanlıyım, baba olacağım!" diye karşılık verdi. "Allah tamamına erdirsin!" dedim nazikçe. Çocuğu olacağı için çok sevinçliydi.
"Ben artık kalkayım!" dediğimde ikisi birden "Olmaz abla, otur beraber yemek yiyelim!" dediler. "Çocuklar bekler beni!" dediğimdeyse, Tahir, "Hepsi eşek kadar, biraz da kendine bak, onlar bakarlar başının çaresine, hem isteyen olursa buyursunlar, soframızda herkese yer var!" dedi. Bir şey diyemedim bu durumda. Emine ve Tahir masayı hazırlarken ben de yardım ettim. Ardından beraber masaya oturduk.
Bir ara Emine'ye tuzluğu uzatmasını söyledim ama kızcağız beni duymadı. Tahir hemen tuzluğu uzatıp, "Al abla!" dedi, uzatırken elim onun eline değdi, bir saniye kadar kaldı öyle, gözlerime bakıp gülümsedi. Benimse içim bir hoş olmuştu. Onu düşünerek kendimi tatmin ettiğim genç adam bana dokunmuştu. Hafifçe kızardığımı fark ettim, çok utanmıştım. Yemekten sonra Emine çay yaptı, çayımızı içtik. Çaydan sonra, "Ben artık kalkayım!" dediğimde, "Nasıl istersen!" diyerek beni kırmadılar...
Başka bir akşam kapım çalındı. Açtım, karşımda Tahir'i gördüm. Telaşla, "Abla Emine biraz rahatsızlandı, bir bakabilir misin?" dedi. "Tabii evladım!" deyip evlerine geçtim. Emine yatakta yatıyordu, biraz ateşi vardı, biraz da öksürüyordu. Hamile olduğu için ilaç vermek istemedim. Tahir'e dönüp evde ıhlamur olup olmadığını sordum. "Bilmiyorum abla, sen bak istersen!" dedi.
Mutfağa geçtim, eğilmiş dolapları karıştırırken Tahir de geldi. "Abla şurada bir şeyler olacaktı!" deyip çekmeceleri açtı. O sırada tam yanımdaydı, sıcak nefesini hissedebiliyordum. Elini bir anda elime attı. Ben hemen çektim. Çok utandı, bir şey demeden çıktı. Ben de çok utanmıştım. Yoksa bu çocuk da benden mi hoşlanıyordu? Aman Yarabbim, böyle bir şey nasıl olabilirdi? Benim onun hakkında düşündüklerim hep hayal olarak kalacak şeylerken, o benimle ilgili hisler besliyor ve bunu gerçeğe dönüştürüyordu bana dokunarak.
Ihlamuru kaynattım, Tahir'in yüzüne bile bakmadan Emine'ye içirmesini söyleyip evime geçtim. "Bu nasıl olabilir?" diye kendi kendime soruyordum. Emine gebeydi ve Tahir onunla sikişmiyordu. Yani aslında Emine sikişmek istiyor, ama Tahir istemiyordu. Galiba amsızlık Tahir'in başına vurmuştu. Beni görünce, "Abla, abla!" diyen adamın bana bir kadın olarak baktığını görüyordum. Tuzluğu uzatırken elimi tutması, bakışları, mutfaktaki dokunuşu... Demek ki bunların hepsi bu nedenleymiş diye düşündüm. Bu şekilde içim içimi yiyordu... Ama sonra belki de ben biraz büyütüyorum diye düşündüm, günahını almayayım çocuğun dedim...
Bir zaman sonra kaynanam ve eltilerimle beraber Emine'ye oturmaya gittik. Kızcağız üzgün görünüyordu. Neyin var desek de, "Yok bir şeyim!" deyip kestirip atıyordu. Yalnız gözünün kenarında hafif bir morluk olduğu belliydi. Türbanı ile kapatmak istese de tam kapatamıyordu. Yaptığı makyaj da morluğu kapatmaya yetmemişti. Meselenin ne olduğunu anlamıştık, Tahir Emine'yi dövmüştü. Hepimiz Tahir için, "Elleri kırılsın!" desek de bu onların iç meselesiydi sonuçta.
Lafı gediğine yine her zamanki densizliğiyle kaynanam koydu: "Kızım bu sonuçta senin kocandır. Siker de döver de. Bak bize, içimizde kocasından dayak yemeyen var mı? Benim oğullarım bu karılarını dövmüyor mu sanıyorsun? Dövüyor, ama o kadarı olur. Onlar sonuçta evimizin direğidir. Boş ver unut gitsin. Güldür, dikenine katlanacaksın. Sikerken iyi de döverken mi kötü? Şimdi sen gebesin, o da seni sikemiyor ya, bundandır kızgınlığı..."
Emine bu sözler karşısında çok utanmıştı. Ben de böyle laflardan hiç hoşlanmasam da kaynanam olduğu için bir şey diyemiyordum. Eltilerim ise bu sözlere gülerek karşılık verdiler. Gerçi eltiler olarak bazen böyle açık saçık konuşurduk aramızda. Çok üstünde durmadım o yüzden.
Yine bir akşamüstü Emine'ye uğrayayım dedim. Beni içeri buyur etti. Tahir'in gece mesaiye kaldığını ve yatak odasında uyuduğunu söyledi. "Ben rahatsız etmeyeyim!" desem de bırakmadı. İçeri geçtik, tatlı ikram etti. Tahir'le aralarının düzeldiğini söyledi. Çok sevinmiştim. Derken, "Tuvalete gitmem lazım, ben eve geçeyim!" dediğimde, "Abla Allah aşkına, bunun için eve mi geçeceksin, git burada!" diye karşılık verdi. "Sağ ol canım, ama büyük tuvaletim geldi!" dedim utanarak. Ama Emine, "Abla büyük küçük, ne fark eder, git burada, kendi evin gibi kullan, utanma!" diyerek gülünce, "İyi tamam!" deyip banyonun yolunu tuttum.
Banyo arka tarafta yatak odasının tam karşısında kalıyordu. Aralık olan kapıdan yatakta yatan Tahir'i gördüm. Sırtüstü yatmıştı. Üzerinde dizlerinin üstüne gelen gri bir şort ve atlet vardı. Şortunun üzerindeki kabarıklığı kolayca gördüm. Yatarken yarağı sertleşmişti. Rahmetli kocamın da çoğu zaman uykusunda yarağının sertleştiğini bildiğim için garipsemedim bunu, ama utancımdan kızardım.
Banyoya geçtim. Kapının kolu bozulduğu için kasaya çaktıkları küçük bir çivi ve çengelle kapanıyordu. Ben de o şekilde kapattım. Eteğimi kaldırıp külotumu indirdim, klozete oturdum. Öğlen yediğim nohuttan dolayı içimde biriken gaz birden yoğun bir sesle çıkınca utancımdan ne yapacağımı şaşırdım. İçimden (Keşke eve gitseydim!) dedim ama artık iş işten geçmişti. Hemen karşı odada yatan Tahir acaba bu sesi duymuş mudur diye düşünmeden edemedim.
Aklıma Tahir gelince şortunun altında kabaran erkekliği de geliverdi kendiliğinden. Onunla sikmişti Emine'yi onca zaman. Onunla gebe bırakmıştı. Bir taraftan tuvaletimi yapıp bir taraftan onu düşünüyordum. Aklım gidip geliyordu. Ne kadar ayıp ne kadar günah olduğunu bilsem de kendime, nefsime hakim olamıyordum.
Banyonun kapısı klozetin tam karşısında kalıyordu. Kapının üst kısmı buzlu camdı, arkasında bir hareket olduğunu sezdim, bir gölge geçer gibi oldu. Acaba Emine'mi geçmişti kapının önünden? Tuvaletimi yapmış kalkacakken kapının anahtar deliğinde bir hareket gördüm bu kez. Anahtar deliğinden yansıyan ışık kaybolduğunda aklım başımdan gidecek gibi oldu. Kapının arkasındakinin Tahir olduğunu anladım. Beni gözetliyor, daha doğrusu röntgenliyordu. Elim ayağım titremeye başladı. Yerimden kalkamıyordum. Belden aşağım çıplaktı.
Birkaç kez öksürdüğümde anahtar deliğindeki göz kayboldu, ışık yeniden yansımaya başladığında rahatladım. Hemen kalktım. Sifonu çekip ellerimi yıkadım. Üstümü başımı düzelttikten sonra çıktım banyodan. Yatak odasının kapısı yine aralıktı ama aralık daralmıştı. Bu da Tahir'in beni izlediğinin kanıtlarından biriydi. Serçe parmağım kadar olan aralıktan baktığımda Tahir'in gözleri kapalı halde elini şortunun içine sokmuş yarağını okşadığını görünce kıpkırmızı oldum. Emine'ye teşekkür edip evime geçtim. Çok utanmıştım. Artık Emine'ye gitmemeye karar verdim.
Ertesi akşam yan daireden bağırma çağırma sesleri geldi. Ama onların kendi işidir deyip karışmadık. Sabah erkenden Emine geldi. Ağlıyordu. Yüzünde yine şişlik ve morarma vardı. Israrlı sorularıma hıçkırarak ağladığından cevap veremiyordu. "Aranızda bir şey mi oldu? Anlat kızım, belki bir çaresini buluruz!" diyordum sürekli. Sonunda ağlamaları azalınca konuşmaya başladı. Konuştukça kızarıyordu. O anlattıkça benim de hayretten ağzım açık kalıyordu.
Emine, Tahir'in kendisiyle ilişkiye giremediği için çok sinirli ve kızgın biri olup çıktığını, her şeye çok çabuk öfkelendiğini söyledi. Sonra dün akşam Tahir'in, "Madem gebesin ve önden seninle olamıyorum, o zaman seni arkadan yapacam!" dediğini ve üzerine saldırdığını söyledi. "Arka ne kızım?" deyince Emine daha da kızarıp fısıltılı bir sesle, "Şey işte abla, anla yani, arkamdan, götümden!" dedi. Elimi ağzıma götürüp "Hiiii!" deyiverdim. "Vay alçak, namussuz herif; bunu da mı yaptı sana?" dediğimde, Emine, yapamadığını kendisinin karşılık verdiğini, bunun üzerine kendisine vurmaya başladığını, ama gebe olduğu için de fazla dövmeden bıraktığını söyledi.
Tahir o akşam dışarı çıkmış ve eve dönmemişti. Gösterdiğim tepkiye rağmen ben de rahmetli kocamla birkaç kez 'Götten' ilişkide bulunmuştum zamanında. Daha doğrusu denemelerimiz olmuştu. Hatta kocamı buna ikna eden ben olmuştum. Aybaşlarımda ve gebe olduğum dönemlerde isterse benimle 'Götten' ilişkiye girebileceğini söylemiştim. Ancak kocam dini bütün bir adam olduğu için birkaç seferin ardından vazgeçmiş ve daha sonra konusu bile açılmamıştı aramızda.
Taşınmış olan ortanca kayınımın karısı Pembe ile 'Götten' ilişkiye girdiğini de kaynanam söylemişti bana. Zaten ona da söyleyen Pembe idi. Pembe dört elti içinde en tutucu ve dindar olanımızdı, ama buna rağmen kocası ile 'Götten' ilişkiye giriyordu. Bunun için bir hocadan icazet aldıklarını, doğum kontrol yöntemi olarak bunu yaptıklarını söylemişti kaynanama. 5 çocuk annesi bir kadın olarak daha fazla hamile kalmamak için kocası ile 'Götten' ilişkiye giriyordu kendi rızasıyla.
Kızcağız evliliği ile ilgili benden yardım istiyordu, ama ben ne yapabilirdim? Hem Tahir'in benimle ilgili düşünceleri ortadaydı. Aileme bunu açsam kan dökülürdü. "Kızım, iyisi mi siz konuşup anlaşın aranızda, beni katmayın işinize!" dedim. Emine bozulmuştu sözlerime, ama yapacağım başka bir şey yoktu.
Kısa bir zaman sonra Emine kendi annesinde kalmak için İzmit'e gitti. Tahir evde yalnızdı. Kendi başına gidip geldiğini görüyordum kapı deliğinden baktığımda. Ona görünmek istemiyordum çünkü. Ancak bir Cumartesi akşamı oğlum Burak yanında Tahir ile geldi. "Anne, Emine yenge olmadığı için Tahir abim özlemiştir ev yemeğini, onun için yanımda getirdim!" dedi. Tahir Burak'ın yanında sessizce ayakta duruyordu. Bana bakmamaya çalışıyordu tabii ben de ona.
Misafir olduğu için, hele de oğlumun yanında bir şey diyemedim. Beraber akşam yemeği yedik. Biraz da baklava açmıştım. Burak bir tabağa baklava koydu, giderken Tahir'e, "Al abi, evde de yersin!" dedi. Tahir, "Çok teşekkür ederim, tabağınızı yarın getiririm!" dedi ve evine geçti.
Ertesi gün Pazar'dı. Bizim köyün derneğinin pikniği vardı. Binadakilerin hepsi o gün pikniğe gitmişti. Benimse sabah uyandığımda başım fena ağrıyordu. O nedenle çocuklarımın tüm ısrarlarına rağmen gidemedim. O gün koca binada tek başımaydım. Ama yan dairede Tahir'in de olduğunu unutmuştum. Saat 11:00 gibi kapım çalındı. Çekyatta uzanmıştım. "Kim o?" dedim. "Abla benim, Tahir!" deyince, (Allah Allah ne istiyor şimdi bu?) diye geçirdim içimden.
"Ne oldu Tahir?" diye sorunca, "Abla tabağı vereceğim!" dedi. "Tamam Tahir, ben sonra alırım, biraz hastayım, kusura bakma!" dedim. "Abla, çok kısa, bir sözüm var, hemen gideceğim!" dedi karşılığında. Meraklanmıştım, istemeyerek de olsa kapıyı açtım. Tahir elinde tabakla karşımdaydı. Ayıp olmasın diye içine birkaç parça meyve koymuştu. "İçeri geçebilir miyim?" dedi nazikçe, "Tabii!" dedim.
Biraz önce uzandığım çekyata oturdu. Gözlerimin içine bakarak, "Abla senden özür dilerim, Emine'yi kendi kızın gibi seversin. Ben ona biraz kötü davrandım!" deyince, "Yok oğlum, siz iyi olun, anlaşın yeter!" dedim. Bunları bana niye anlatıyordu ki? Şaşırmıştım. Tabak halen elindeydi. "Ha kusura bakma, unuttum onu!" deyip tabağı almak için elimi uzattım, o sırada aynen tuzluk olayındaki gibi elimi tuttu. Birkaç saniye boyunca da bırakmadı. "Tahir sen gitsen iyi olur!" dedim.
Sessiz kaldı önce, sonra da, "Özür dilerim!" diyerek ayağa kalktı, kapıya yöneldi. Mutfağa geçip tabağı tezgaha koymuştum ki arkamdan belime sarıldı. "Ne yapıyorsun? Bırak beni!" dedimse de bırakmadı. Sağ eliyle ağzımı kapatıp, sol eliyle de bileğime bastırmaya başladı, canım fena yanıyordu. O sırada, "Amına koyduğumun kaltağı, karım senin yüzünden annesine gitti. Hep sen akıl verdin, dolduruşa getirdin onu. Şimdi senin cezanı verecem!" diyordu durmadan.
Çok korkuyordum. Tahir'in kollarının arasında çırpınıyordum, ama hiçbir şey yapamıyor, sesimi çıkaramıyordum. Tahir beni mutfaktan sürükleyerek yatak odama getirdi. Binada kimse olmadığından yardım edecek kimsem de yoktu. Çaresizce kendi başıma kurtulmaya çalışıyordum. Tahir'in ağzımdaki elini ısırınca bir feryat kopardı, ama arkasından şiddetli bir tokat yüzümde patladı. Neye uğradığımı şaşırmıştım. Arkasından bir ikinci tokat daha attı. Yanağımdan çıkan ses odanın içinde çınlıyordu, kulağımın zarı patladı sandım. Bu iki tokadın ardından Tahir beni yatağa fırlattı.
Perdeler çekili olduğundan içerisi biraz karanlıktı. Yatağın üzerine sırt üstü düştüm. "Kurban olayım, ne istiyorsun? Ben bir şey demedim karına, ben bir şey yapmadım!" dediysem de o yine, "Şimdi sen görürsün!" diyordu. O sırada pantolonun kemerini çözdü ve çıkardı. Kemeri sağ eline sıkıca sardı ve ben ne olduğunu anlayamadan bana bununla vurmaya başladı. Böyle bir acıyı daha önce duymamıştım. Kocam beni kaynanamın dediği gibi bazen dövmüştü, ama böyle bir işkence yapmamıştı.
Deri kemer üzerime her seferinde daha büyük bir hınç ve şiddetle iniyordu. Bense ellerimi başıma koymuş, "Yapmaaa, yapmaaa!" diyebiliyordum sadece. Başımı koruyordum ama vücudum açıkta kalmıştı. Sırtıma, götüme, memelerime, bacaklarıma şiddetli darbeler iniyordu. Tahir ise aynı kocamın beni sikerken çıkardığına benzer şekilde bir domuz gibi homurduyordu. Bu dayak sonucu sesim gittikçe kısıldı. Gücüm kalmamıştı, Tahir ise vurdukça vuruyordu.
Sonunda o da yorgunluktan olacak ki durdu. Bense ellerim başımın üzerinde hüngür hüngür ağlıyordum. Kendi yatak odamda bir adam tarafından dövülüyordum ve yardım edenim yoktu, çaresizdim. Tahir elindeki kemeri yere fırlattı ve üzerindekileri çıkardı. Tamamen çıplak kalmıştı. O sıra ellerimi başımdan çekmiş ona bakıyordum. "Ne yapıyorsun, dur, ne oluyor?" dememe rağmen, Tahir önünde kabaran yarağı ile karşıma dikilmişti. Bir anda üzerime çullandı. Her halde 100 kilo civarı vardı, bense 70 kilo idim. Bir şey yapamıyordum.
Altımda kendi diktiğim uzun ve geniş krem eteğim vardı, üzerini pullarla süslemiştim. Üstüne ise mor renkli uzun kollu bluzumu giymiştim. Aslında bu bluz büyük kızımındı. Ama o gün benim üzerimdeydi. Bana biraz dar geliyordu. O nedenle vücudumu sıkıca sarmıştı. İri memelerim böylece daha da ortaya çıkmıştı. Hafif bir göbeğim vardı ve bunu da belli ediyordu. Başımda ise siyah, kenarları işlemeli türbanım vardı, kapı çalınca omuzlarımı ve memelerimi örtecek şekilde aceleyle bağlamıştım.
Başımdaki türbanımı çekip çıkardı önce. Belime inen uçlarından beyazlamış kahverengi saçlarım açığa çıkarken bir anda elini bluzuma attı ve iki eliyle cart diye yırttı. Bir hayvan gibi bluzu parçaladı ve kollarımdan çıkarıp attı. Şimdi sadece kırmızı renkli kenarları dantelli sutyenimle kalmıştım. Onu da bir hayvan gibi elleriyle koparınca memelerim kendilerini tutan set yıkılmış gibi sallandılar. Kocamın öpmeye, emmeye, yalamaya doyamadığı ve 4 çocuğumu emzirdiğim memelerim şimdi yabancı bir adamın önünde ortadaydı.
Bacaklarımla kurtulmaya çalışıyordum, ama Tahir bir heyula gibi üzerime çıkmıştı. Derken suratıma bir tokat daha vurdu. Gözlerimde şimşekler çaktı. Ben artık yarı baygın gibiydim. Olanlar karşısında çaresiz yatakta yatıyordum. Tahir türbanımla ellerimi arkadan sıkıca bağladı. Sonra etekliğimi vahşice göbek hizamdan tutup yırttı ve parçalayıp attı. Şimdi altımda kırmızı renkli, kenarları dantelli külotumla kalmıştım. Sutyen ve külotumu takım giyme gibi bir hastalığım vardı. Çıplak ve bir gün bile güneş görmemiş beyaz vücudumda kemer darbelerinin izlerini görebiliyordum.
Tahir kalçalarımı ve bacaklarımı elleriyle okşamaya başladı. "Vay orospu, sende benim Emine'den daha iyi mal varmış!" dedikten sonra dişlerini memelerime attı. Hayvan gibi ısırıp emmeye başladı. Kanatırcasına ısırıyordu, canım yanıyordu ama bir şey yapamıyordum. Memelerimin ön kısmı hafif kahverengi ve çay tabağı altı büyüklüğündeydi. Bu tabağın ortasında ise iki iri erik tanesi gibi meme uçlarım duruyordu ve şimdi Tahir bu erikleri dalından koparacakmışçasına ısırıyordu.
Dişlerini memelerimden çekip hafif tüylü göbeğime dilini koydu ve yalamaya başladı. Gıdıklanıyordum, çünkü böyle bir şey daha önce olmamıştı. Kocamın hiç böyle bir huyu yoktu. Duvardaki saat 11:30 idi ve çocuklarımın gelmesine daha çok vardı. Bu işkencenin bitmesi için yalvarıyordum, ama duyanım yoktu.
Tahir sonra dili ile külotumun üzerinden amımı yalamaya başladı. O sabah çocuklarım gittikten sonra duş almıştım belki baş ağrım geçer diye, ama faydası olmamıştı ve o arada etek tıraşımı da olmuştum. Zaten her hafta olurdum. Yani amımda tek bir kıl tanesi bile yoktu. Amım o sabah kaymak gibiydi ve bu kaymağı tatmak Tahir'e nasip olacaktı.
Daha sonra külotumu dişleriyle kenarlarından ısırmaya başladı. Kasıklarıma dilini sürüyor, yalıyordu; bu ise tarif edemeyeceğim şekilde beni tahrik ediyordu. Bunlar benim için yeni şeylerdi. Ellerini memelerimde ve göbeğimde gezdiriyor, kasıklarımı emiyor ve yalıyordu.
Bir anda büyük bir hınçla külotumu kopardı. Küçük külot bir kağıt mendil gibi Tahir'in ellerinin arasındaydı. Külotumu kokladı, şampuan ve hafif bir parfüm koktuğunu biliyordum, çünkü temiz kalmak için kasıklarıma da parfüm sıkardım. Tahir kendinden geçmiş bir haldeydi.
"Abla sende ne mal varmış be, niye sakladın onu benden?" dedi sırıtarak. "Yapma Tahir, sen de benim evladımsın, yapma, bırak tüm bunlar aramızda kalsın, kimseye söylemem, yeter artık bırak!" dedimse de, "Neyi yeter lan sürtük, senin yüzünden karım evden gitti, ben şimdi kimi sikecem o olmayınca, ha kimi, tabii ki seni!" dedi pis sırıtmalar eşliğinde.
Ağlamaya başladım. Tahir bu arada üzerimden kalktı, yarağının sertleşip kalktığını gördüm. Yarağı kocamınkinden daha büyük ve kalındı. Kocam iri yarı bir adamdı, Tahir ondan uzun ve zayıf kalıyordu, ama buna rağmen yarağı daha büyüktü. Eline tükürüp yarağını sıvazladı. Sonra da belimin altına bir yastık koydu. Bacaklarımı iki eliyle yana doğru iyice açtı ve ayak bileklerimden tutarak kaldırdı. Şimdi uzun beyaz bacaklarım tavana doğru dikilmişti. Başımı iki yana, "Yapma, yapma!" diyerek sallıyordum, ama nafile.
Tahir kalkan yarağını iyice belirmiş tüysüz amıma bir anda soktu. "Ağğhhh!" diyebildim; çıkardı ve tekrar soktu, tekrar, "Ağğhhh!" diye bağırdım. Sonra yarağını amıma dibine kadar sokup çıkarmaya başladı. Her seferinde vahşi bir şekilde gülüyordu, bense acı çekiyordum. Bu salatalığa veya kabağa benzemiyordu. Böylesini yememiştim. Amımın içine biber sürülmüş gibiydi. Kupkuru amım Tahir'in yarağını almakta zorlanıyordu.
Tahir bir süre sonra daha hızlı ve sert sikmeye başladı. Her bir yarak darbesiyle memelerim bir aşağı, bir yukarı löpürdüyordu. Yatak kırılacakmış gibi sallanıyordu. Acıdan kıvranıyordum. Tahir ise benim acı haykırışlarımdan daha da keyif almış gibiydi. İyice köklemeye başladı. Taşaklarına kadar amıma sokuyordu yarağını. Yanıyordum resmen acıdan.
Tahir bu kez ayaklarımı tutmayı bıraktı. Bir bacağımı altına aldı, diğerini omzuna koydu. İki bacağımı koparacakmışçasına ayırıyordu. Amım tabak gibi ortadaydı. Yarağını amıma tekrar köklemeye başladı. Bu sefer yatak başından elleriyle destek alarak amıma daha çok yükleniyordu. Yatak acayip şekilde gıcırdıyor, zangırdıyordu. Binada biri olsa giriş kapısından bile duyabilirdi. Hayatımda hiç böyle sikilmemiştim. Bir hayvan gibi ırzıma geçiliyordu. Sadece acı acı kıvranıyor, dudaklarımı ısırıyordum. Tahir ise adeta intikam alır gibi daha fazla, daha fazla zorluyordu. Amım yırtılacak gibiydi.
Kasıklarım ter içinde kalmıştı. Tahir'in yarak darbeleri kasıklarımda şiddetli ses patlamaları yapıyordu. Odanın içi 'Şlap şlap şlap!' sesleri ile yankılanıyordu. Tahir'ın altında iki büklüm olmuş, can çekişiyordum resmen. Boşalmaya yaklaştıkça daha hızlı sokup çıkarıyordu yarağını. Ellerimi iki yana açmış yataktan sıkıca tutunmaktan başka çarem kalmamıştı. İri memelerimin sallanışlarını seyrediyordum.
Bir zaman sonra, "Ağğhhh, ağğğhhh, ohhh!" diye diye amıma boşaldı. Amımın içine sanki itfaiye hortumuyla su tutulmuş gibiydi. Bir dere gibi Tahir'in dölleri amımdan kasıklarıma ve yatağıma akıyordu. Boşalma sonrası Tahir'in nefesi kesilir gibi olmuştu, hızlı hızlı nefes alıp veriyordu. "Rabia abla, Emine'yi o kadar siktim ama hiçbirinde şimdiki gibi zevk almadım!" dedi. Bense uğradığım şok karşısında donakalmış, konuşamıyordum.
Tahir üzerimden kalktı. Tuvalete gitti, işediğini duydum. Yatakta ağrı ve sızı içinde yatıyordum. Tahir tekrar geldi, kağıt peçete getirmişti. Yarağını, amımı ve kasıklarımı peçete ile sildi. Yatağımın üzeri ter ve döl ile dolmuştu. Yıllar sonra yatağımda tekrar sikilmiştim, ama bu kez sikicim kocam değil, hayallerimi süsleyen genç bir adam olmuştu...
[Rabia]
85 notes · View notes