Tumgik
mustafakemalbatur · 2 months
Text
Türk vatandaşlığının kazanılması ve dava
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin İPTALİNE, aşağıda dökümü yapılan 410,55 TL yargılama gideri ile karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 2.590,00 TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi’ne istinaf yolu açık olmak üzere, xx xx tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
0 notes
mustafakemalbatur · 2 months
Text
KKDF İADESİ HAKKINDA KARAR. İADE EMSAL KARARI
İlgili karar ihracat işlemi için yurtdışından gelen ödemenin daha sonra çeşitli nedenlerle ihracatın yapılamaması ve ardından iade edilmesine yönelik verilen emsal nitelikte çok önemli bir karardır. KKDF kesintisinin usulsuz, haksız olarak yapılmış olmasına yönelik kesinleşmiş önemli bir karardır. İdare mahkemesinden alınan karar ve KKDF kesintisi nedeniyle istinaf aşamasında alınan emsal karara aşağıda ulaşabilirsiniz.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI
DAVACI                            :
VEKİLİ                               : AV. MUSTAFA KEMAL BATUR
DAVALI                               : BÜYÜK MÜKELLEFLER VERGİ DAİRESİ BAŞKANLIĞI
VEKİLİ                               :
                                              Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı – Barbaros Mahallesi Ardıç Sokak No:10 Ataşehir/İSTANBUL
DAVANIN ÖZETİ              : Davacı şirket tarafından, xx.xx.xx tarihinde haksız olarak kesildiği ileri sürülen xxx.xxx.xxx-TL KKDF bedelinin iadesi talebinin reddine ilişkin xx.xx.xxxx günlü, xx sayılı işlemin; hukuka aykırı olduğu iddia edilerek iptali ile kesilen xxx.xxx.xxxx-TL’nin davacıya ödenmesine karar verilmesi istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ     : Yapılan işlemde hukuka ve mevzuata aykırılık bulunmadığı belirtilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren İstanbul x. İdare Mahkemesi’nce duruşma için önceden belirlenerek taraflara tebliğ edilen xx.xx.xxxx günü saat 10:00’da davacı şirket vekili Av. Tuğçe Hacer Aslan ‘nın ve davalı idare vekili  ‘ın geldiği görülerek duruşma açılıp gelen taraf vekillerine usulüne göre söz verildi, duruşma bitirildikten sonra dava dosyası incelendi, işin gereği görüşüldü:
Dava, davacı şirket tarafından, xx.xx.xxxx tarihinde kesilen xxx.xxx.xxxx-TL KKDF bedelinin iadesi talebinin reddine ilişkin xx.xx.xxxxgünlü, xx sayılı işlemin iptali ile kesilen xxx.xxx.xxx-TL’nin davacıya ödenmesine karar verilmesi istemiyle açılmıştır.
12.5.1988 tarih ve 88/12944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararnamesi’nin 1. maddesinde; kalkınma planı ve yıllık programlarda öngörülen hedeflere uygun olarak yatırımların yönlendirilebilmesi ve ihtisas kredilerinde kredi maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla 1211 sayılı Kanun’un 3098 sayılı Kanun’la değişik 40. maddesinin II-(b) ve (c) fıkralarına dayanılarak Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası nezdinde “Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu” kurulması hükme bağlanmış; 2. maddesinde, teşviki öngörülen yatırımlar ile ihtisas kredilerinin bu Kararın kapsamında bulunduğu belirtilmiş; 3. maddesinde, Fonun kaynakları ile Fona yapılacak kesinti oranlarına yer verilmiş; 4. maddesinde de Fona kesinti yapılmayacak krediler açıklanmıştır.
              Yukarıda yer alan Kararnameye dayanılarak Fona yapılacak kesintiler ile bu Fondan ihtisas kredilerine ödenecek primlerin oranı uygulamaya ilişkin esas ve usullerini belirlemek amacıyla çıkarılan 6 sıra no.lu Tebliğ’de, Kararname’ye paralel düzenlemelere yer verilerek, 2. maddesi uyarınca da bankalar ve finansman şirketleri dışında Türkiye’de yerleşik kişilerin yurtdışından sağladıkları kredilerden % 3 oranında fon kesintisi yapılacağı hükme bağlanmıştır.
4389 sayılı Bankalar Kanunu’nun, Bakanlar Kurulunun kredilerin kalkınma planlarının amaçlarına uygun olarak yönlendirilmesi için fon kurmaya, kaldırmaya, kaynağını kredilere tahakkuk ettirilen faizlerden veya sair suretlerle sağlamaya yetkili olduğuna ilişkin 20. maddesinin 1 numaralı fıkrasının (b) bendi, 3.7.2001 tarih ve 24451 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 4684 sayılı Kanun’un 16. maddesinin (e) bendi ile 1.1.2002 tarihinden itibaren yürürlükten kaldırılmış, aynı Yasanın Geçici 3. maddesinin (d) bendinde ise, Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu kesintilerinin, bu konuda yeni birdüzenleme yapılıncaya kadar yürürlükten kaldırılan hükümlere göre tahsil edilmeye devam olunacağı ve doğrudan bütçeye gelir yazılmak üzere hesaplarına intikal ettirileceği, kesinti oranlarını sıfıra kadar indirmeye ve onbeş puana kadar yükseltmeye ve tümüyle kaldırmaya Bakanlar Kurulunun yetkili olduğu kuralına yer verilmiştir.
Dosyanın incelenmesinden; xx.xx.xxxx tarihinde davacı şirket ile xx. S.A. tarafından sözleşmeye istinaden davacı şirketin Türkiye İş Bankası A.Ş. xx Şubesinde bulunan hesabına xxx.xxx.xxx USD ödeme bedeli gönderildiği, sözleşmenin şartları yerine getirilemediğinden sona erdirilmesi üzerine ihracatın gerçekleştirilemediği, davacı şirket tarafından peşin ödeme bedelinin geri gönderilmesi aşamasında söz konusu bedelin yurtdışından sağlanan kredi olarak nitelendirilmesi suretiyle Türkiye İş Bankası A.Ş. xx Şubesi tarafından %3 oranındaKKDF kesinti bildirimi ile tahakkuk ettirilerek davalı idareye ödendiği, davacı şirket tarafından, sözleşmenin sona erdirilmesi nedeniyle iade edilen ve hiçbir işlem görmeyen bedelin kredi olarak nitelendirilmesi ve buna bağlı olarak KKDF kesintisi yapılmasının hukuka aykırı olduğu belirtilerek iptali ile KKDF bedeli olarak kesilen xxx.xxx.xxxTL’nin iadesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Dava konusu olayda; KKDF kesintisi yapılmasına neden olan olayın, davacı şirket ile xx  S.A.arasında sözleşme şartlarının birtakım nedenlerle yerine getirilememesi nedeniyle sona erdirilen ve bu nedenle davacı şirket tarafından peşin ödeme bedelinin yurtdışına iade edilmesinden kaynaklandığı görülmektedir.
Bu durumda yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri ve tarafların dosyaya sunmuş olduğu belge ve bilgilerin birlikte değerlendirilmesinden; dava konusu KKDF kesintisinin, davacı şirketin xx S.A. ile akdettiği ancak birtakım nedenlerle sona erdirilerek iade edilen peşin ödeme bedeli üzerinden gerçekleştirildiği dolayısıyla davacı şirket tarafından yurtdışından sağlanan bir kredinin söz konusu olmadığı, davacı şirket tarafından iade edilen bedelin fon kaynağı olarak “yurtdışından sağlanan kredi” şeklinde nitelendirilmesinin ve bu nitelendirmeye dayanılarak iade bedelinden KKDF tahsil edilmesinin hukuka aykırı olduğu sonucuna varılmıştır.
Öte yandan, Anayasanın 125. maddesi ile düzenlenen, idarelerin her türlü işlem ve eylemlerinden doğan zararları tazminle yükümlü olduklarına yönelik kural uyarınca, yapılan yargılama ile hukuka aykırılığı saptanan işlem nedeniyle davacının mahrum kaldığı parasal haklarının davalı idare tarafından davacıya ödenmesi gerekmektedir.
Açıklanan nedenlerle; dava konusu işlemin iptaline, davacının tazmin talebinin kabulü ile, xxx.xxx.xxx-TL’nin davalı idarece davacıya ödenmesine, aşağıda dökümü yapılan xxxxxxxTL yargılama gideri ile Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen xxxxxxx-TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta ücreti avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğ tarihini izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde İstanbul Bölge İdare Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere, xx.xx.xxxx tarihinde karar verildi.
KESİN KARAR İSTİNAF
İstinaf Yoluna Başvuran (Davalı)    : Büyük Mükellefler Vergi Dairesi Başkanlığı
Vekili                                                   :
Karşı Taraf (Davacı)                         :
Vekili                                                   : Av. Mustafa Kemal Batur
İstemin Özeti                                       : Davacı şirket tarafından, xx.xx.xxxx tarihinde haksız olarak kesildiği ileri sürülen xxx.xxx.xxx-TL KKDF bedelinin iadesi talebinin reddine ilişkin xx.xx.xxxx günlü, xx sayılı işlemin hukuka aykırı olduğu iddia edilerek iptali ile kesilen xxx.xxx.xxx TL’nin davacıya ödenmesi istemiyle açılan davada; mevzuat hükümleri ve tarafların dosyaya sunmuş olduğu belge ve bilgilerin birlikte değerlendirilmesinden; dava konusu KKDF kesintisinin, davacı şirketin xx S.A. ile akdettiği ancak birtakım nedenlerle sona erdirilerek iade edilen peşin ödeme bedeli üzerinden gerçekleştirildiği dolayısıyladavacı şirket tarafından yurtdışından sağlanan bir kredinin söz konusu olmadığı, davacı şirket tarafından iade edilen bedelin fon kaynağı olarak “yurtdışından sağlanan kredi” şeklinde nitelendirilmesinin ve bu nitelendirmeye dayanılarak iade bedelinden KKDF tahsil edilmesinin hukuka aykırı olduğu öte yandan, Anayasanın 125. maddesi ile düzenlenen, idarelerin her türlü işlem ve eylemlerinden doğan zararları tazminle yükümlü olduklarına yönelik kural uyarınca, yapılan yargılama ile hukuka aykırılığı saptanan işlem nedeniyle davacının mahrum kaldığı parasal haklarının davalı idare tarafından davacıya ödenmesi gerekmektedir.” gerekçesiyle dava konusu işlemin iptaline, davanın davanın kabulüne ilişkin İstanbul x. İdare Mahkemesi Hakimliğince verilen xx.xx.xxxx tarih veE: 202x/xxxx, K: 202x/xxxx sayılı kararın, KKDF kesintisinin mevzuata uygun olduğu davacının dilekçede belirtilen hususlarla ilgili idareye yaptığı herhangi bir başvurusunun bulunmadığı iddialarıyla kaldırılması ve işin esası hakkında yeniden karar verilmesi davalı idare tarafından istenilmektedir.
Savunmanın Özeti                              : Kararın hukuka uygun olduğu, istinaf başvurusunun reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRKMİLLETİADINA
Karar veren İstanbul Bölge İdare Mahkemesi xx İdari Dava Dairesince gereği görüşüldü:
07.06.1988 tarih ve 19835 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 12.05.1988 tarih ve 88/12944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının amaç başlıklı 1 inci maddesinde ” Kalkınma planı ve yıllık programlarda öngörülen hedeflere uygun olarak yatırımların yönlendirilebilmesi ve ihtisas kredilerinde kredi maliyetlerinin düşürülmesi amacıyla 1211 sayılı Kanunun 3098 sayılı Kanunla değişik 40 ıncı madde II-b, c fıkralarına dayanılarak Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası nezdinde ‘Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu’ kurulmuştur.” düzenlemesi yapılmış, 20.06.2001 tarih ve 4684 sayılı Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun Geçici 3 üncü maddesinin (a) bendinde “Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu kesintileri, bu konuda yeni bir düzenleme yapılıncaya kadar yürürlükten kaldırılan hükümlere göre tahsil edilmeye devam olunur ve doğrudan genel bütçeye gelir yazılmak üzere Hazine hesaplarına intikal ettirilir. Kesinti oranlarını sıfıra kadar indirmeye veya onbeş puana kadar yükseltmeye veya kesintiyi tümüyle kaldırmaya Bakanlar Kurulu yetkilidir. Bu kesintiler vergi kanunlarındaki tahakkuk ve tahsilat hükümlerine göre takip edilir. Kaynak Kullanımını Destekleme Fonundan ihtisas kredilerine ödenmesi gereken destekleme primleri nedeniyle bankalara ödenmemiş birikmiş borçlar, Hazinenin görev zararı borcu olarak kabul edilir ve bu borçların tasfiyesine ilişkin hükümler çerçevesinde işlem yapılır.” hükmüne yer verilmiştir.
01/01/2013 tarih ve 28515 sayılı Resmi Gazete’de 02/01/2013 tarihinden itibarenkullanılacak kredilere uygulanmak üzere yayımlanan 2012/4116 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile bankalar ve finansman şirketleri dışında Türkiye’de yerleşik kişilerin yurt dışından sağladıkları döviz ve altın kredilerinde KKDF kesintisi oranı; ortalama vadesi bir yıla kadar olanlarda %3, ortalama vadesi 1 yıl (1 yıl dahil) ile 2 yıl arasında olanlarda %1, ortalama vadesi 2 yıl (2 yıl dahil) ile 3 yıl arasında olanlarda %0,5, ortalama vadesi 3 yıl (3 yıl dahil) ve üzerinde olanlarda %0 olarak belirlenmiştir.
07/06/1988 tarih ve 19835 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 88/12944 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı eki “Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Hakkında Karar“ın “Müeyyide Uygulaması” başlığını taşıyan 8. maddesi, 96/9006 sayılı Bakanlar Kurulu Kararının 5. maddesi ile yeniden düzenlenmiş ve “Müeyyide uygulaması ile ilgili olarak,
a) Zamanında ve tam olarak yatırılmayan fon kesintileri ile fon kesintisi indirimi uygulanan kredilerde, vergi, resim ve harç istisnası uygulaması paralelinde, ihracatın veya taahhüdün gerçekleşmemesi veya ihracat veya taahhüdün kısmen gerçekleşmesi durumunda indirimli uygulanan fon kesintileri tama iblağ edilir ve tahsili gereken fon kesintileri bankalar, özel finans kurumları veya finansman şirketlerinden, …
Fon’a yatırılması gereken, fon kesintisi istisnasının uygulandığı, destekleme priminin ödendiği tarihler ile Fon’a yatırıldığı tarih arasında geçen süre için ve bu sürede yürürlükte bulunan cezai faiz oranları üzerinden hesaplanacak cezai faizi ile birlikte geri alınır.
d) Fon kesintisi indirimi uygulanan ithalat işlemlerinde, vergi, resim ve harç istisnası uygulaması paralelinde ihracatın veya taahhüdün gerçekleşmemesi veya ihracat ve taahhüdün kısmen gerçekleşmesi durumunda indirimli uygulanan fon kesintileri tama iblağ edilir ve tahsili gereken fon kesintileri, fon kesintisi istisnasının uygulandığı tarih ile tahsil edildiği tarih arasında geçen süre için ve bu sürede yürürlükte bulunan cezai faiz oranları üzerinden hesaplanacak cezai faizi ile birlikte gümrük idarelerince firmalardan tahsil edilir.
İlgili idarelerin maddi hata veya hatalı yorumu sonucu ödenen destekleme primlerinin geri alınmasında cezai faiz tahsil edilmez. Para-Kredi ve Koordinasyon Kurulu’nca yapılacak incelemeler sonucunda ihracat ve taahhüdü mücbir sebep halleri nedeniyle gerçekleşmediğine karar verilen kredilere ait fon kesintileri alınmaz.
Bu madde esaslarına göre Fon’a yatırılacak tutarların ve bunlara tahakkuk ettirilecek cezai faizlerin tahsilinde 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümleri uygulanır.” hükmüne yer verilmiştir. Cezai faiz oranı, 04/11/2000 tarih ve 24220 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanan 28/09/2000 tarih ve 2000/1387 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile yeniden kanuni faiz oranının iki katı olarak belirlenmiştir.
12/05/1988 tarih ve 88/12944 sayılı Kaynak Kullanımını Destekleme Fonu Hakkında 6 nolu Tebliğ‘in 2. maddesinde de aynı yönde düzenlemeler yer almıştır
Dosyanın incelenmesinden; davacı şirket ile x Amerikada faaliyet gösteren xx S.A.arasında xxxxxxxx adlı ürünün ihracı için xx.xx.xxxx tarihinde sözleşme yapıldığı, bu şirket tarafından xx.xx.xxxx tarihinde ürün bedeli olarak xxx.xxx.xxx USD ödeme bedelini davacı şirketin İşbankası xx Şubesinde bulunan hesabına yatırıldığı, bu dönemde Covit-19 pandemisi nedeniyle xx.xx.xxxx tarihli ve xx sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İhracı Kayda Bağlı Mallara İlişkin Tebliğ ile Hidrojen Peroksit ihracatının yasaklandığı, bu Tebliğin ilanı üzerine davacı şirketin ihracatın gerçekleşeceği şirket ile yazışma yapılarak xxxxxxxx ihracatının yasaklandığı ve sonrasında ise üretiminin sağlanamadığının bildirildiği, xx S.A’nın bedelin iadesini talep etmesi üzerine xx.xx.xxxx tarihinde bu bedelin iade edildiği, peşin ödeme bedelinin geri gönderilmesi aşamasında söz konusu bedelin yurtdışından sağlanan kredi olarak nitelendirilmesi suretiyle Türkiye İş Bankası A.Ş. xx Şubesi tarafından %3 oranındaKKDF kesinti bildirimi ile tahakkuk ettirilerek davalı idareye ödendiği, davacı şirket tarafından, sözleşmenin sona erdirilmesi nedeniyle iade edilen ve hiçbir işlem görmeyen bedelin kredi olarak nitelendirilmesi ve buna bağlı olarak KKDF kesintisi yapılmasının hukuka aykırı olduğu belirtilerek KKDF bedelinin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali ile KKDF bedeli olarak kesilen xxx.xxx.xxx-TL’nin iadesine karar verilmesi istemiyle bakılmakta olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Davacı şirketin, Hidrojen Peroksit adlı ürünün ihracı için döviz olarak peşin ihracat bedeli aldığı, Hidrojen Peroksit cinsi eşyanın xx.xx.xxxx tarihli ve x sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İhracı Kayda Bağlı Mallara İlişkin Tebliğ ile Hidrojen Peroksit ihracatının yasaklanması nedeniyle ihracatının gerçekleştirilmediği görülmektedir.
Davacı şirketin döviz olarak aldığı peşin ihracat bedelinin ihracatın gerçekleşmemesi nedeniyle 1 yıldan önce iade edildiği, ortada gerçek anlamda bir ihracaatın bulunmaması karşısında ihracat nedeniyle yurt dışından temin edilen döviz cinsi bedel iade işleminin kredi olarak değerlendirilmesinde hukuka aykırılık bulunmamaktadır.
Nitekim, Danıştay 10.Dairesinin 11.03.2019 tarih veE: 2016/763, K: 2019/1890 Sayılı kararı da bu yöndedir.
Gelir İdaresi Başkanlığı tarafından verilen 08.04.2014 tarih ve 39861 sayılı ve 10.06.2016 tarih ve 62668 sayılı,25.04.2014 tarih ve 47678 sayılı özelgelerde,3 yıldan önce yurt dışına iade edilen ve karşılığında ihracat gerçekleşmeyen peşin ihracat bedellerinin yurt dışından sağlanan kredi olarak değerlendirilmesi ve %3 oranında KKDF kesintisine tabi olması gerektiği açıklamasına yer verildiği görülmektedir.
Bu durumda dava dosyasında yer alan bilgi ve belgelerin değerlendirilmesinden, Covit-19 pandemisi nedeniyle xx.xx.xxxx tarihli ve x sayılı Resmi Gazetede yayımlanan İhracı Kayda Bağlı Mallara İlişkin Tebliğ ile Hidrojen Peroksit ihracatının yasaklanması   nedeniyle davacı şirket tarafından Hidrojen Peroksit adlı ürünün ihracatının gerçekleştirilemediği ve ihracatın gerçekleşmemesi olayının mücbir sebep olarak kabul edilecek bir olaya dayandığı dikkate alındığında yapılacak ihracat karşılığında döviz cinsinden davacı şirketin  Türkiye İş Bankası A.Ş. xx Şubesine yatırılan peşin ödeme bedelinin iadesinden Türkiye İş Bankası A.Ş. xx Şubesi tarafından %3 oranındaKKDF kesinti bildirimi ile tahakkuk ettirilerek davalı idareye ödenen bedelin iadesi istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemde bu gerekçeyle hukuka uyarlık dava konusu işlemin iptali ile kesilen KKDF’nin davacıya iadesine ilişkin mahkeme kararında sonucu itibariyle hukuki isabetsizlik görülmemiştir.
Açıklanan nedenlerle; dilekçede ileri sürülen iddialar söz konusu kararın kaldırılmasını sağlayacak nitelikte görülmediğinden, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunun 45. maddesinin 3. fıkrası uyarınca istinaf başvurusunun yukarıda belirtilen gerekçeyle reddine, aşağıda dökümü gösterilen kanun yolu aşamasına ait yargılama giderlerinin istinaf yoluna başvuranın üzerinde bırakılmasına, posta gideri için alınan paranın kullanılmayan kısmının ilgilisine iadesine, kararın taraflara tebliği için dosyanın ait olduğu Mahkemeye gönderilmesine, 2577 sayılı Kanun’un 45. maddesinin 6. fıkrası uyarınca kesin olarak, xx.xx.xxxx tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
Bu karar önemli olmakla beraber emsal niteliğindedir.
Tam metne ulaşmak için: https://www.batur.av.tr/blog-post/gerceklesmeyen-ihracat-sonrasi-kkdf-kesintisi-ve-iadesi
0 notes
mustafakemalbatur · 3 years
Text
Türk vatandaşı ile evlenmek ve vatandaş olmak, red takdir yetkisi
Evlenme yoluyla vatandaşlığın kazanılması Türk Vatandaşlığı Kanununun 16. Maddesinde düzenlenmiş olup, en az 3 yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancıların evliliğinin aile birliği içerisinde olduğunun tespit edilmesi, evlilik birliği içerisinde bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmadığının tespiti ve milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil eden herhangi bir davranışının bulunmaması halinde bu yola başvurabilmektedir.
Türk vatandaşlığının evlenme yoluyla kazanılması
Madde 16
(1) Bir Türk vatandaşı ile evlenme doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Ancak bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilir. Başvuru sahiplerinde;
a) Aile birliği içinde yaşama,
Kanun koyucu evlenme yolu ile vatandaşlık kazanımında aile birliğini koruma ve muhafaza etme amacı taşıdığından genel vatandaşlık yollarında aranan şartların hepsini aramamıştır. Bu nedenle, ilgili başvurunun kesinlikle formalite olmaması ve gerçekten bir evlilik ilişkisini yansıtması gerekmektedir. Ayrıca, aile birliği içerisinde yaşama olgusu Bakanlıkça aile konutunda birlikte yaşamama zorunluluğu olarak değerlendirilmemekle birlikte, eşlerin arasında evliliğin gerçek bir ilişki olduğunun tespitini yeterli saymaktadır. Bu sebeple, uzak mesafe yolu ile dahi evliliğini yürüten çiftlerin bu yol ile vatandaşlık kazanımı mümkündür.
b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama
En az 3 yıldan beri Türk vatandaşı ile evli olan ve evliliğini devam ettiren eşin, başvuru tarihinden itibaren gözetilecek olan evlilik birliği ile bağdaşmayacak herhangi bir faaliyette bulunup bulunamadığı araştırılarak, bu hususa herhangi engel bir davranışın olup olmadığı tespit edilecektir. Nitekim, bu faaliyetlerin başında, fuhuş yapmak, aracılık etmek vb. faaliyetlerde bulunmamış olunması gerekmektedir.
c) Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmama,
Milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmama durumu uygulamada karşımıza en çok çıkan vatandaşlığın reddi sebeplerindendir. Genel olarak, ülkenin mevcut siyasi istikrarı gözetilmesi mahiyeti ile oluşturulmuş kamu düzeni ve ulusal bilince halel gelmemesi adına düzenlenen milli güvenlik, Türkiye toplum yapısını temelden sarsan bir ilişkinin bir parçası veya herhangi bir terör örgütü üyesi mensubu olan, bu örgütlere ilişkin herhangi bir sempati besleyen veyahut iltisak sahibi kişilerin vatandaşlık başvurusunu kabul etmemektedir. Nitekim, ilgili hususa ilişkin somut bir delile rastlanılması halinde milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunması gerekçesiyle vatandaşlık başvurusu reddedilmektedir.
Vatandaşlık başvurusu yapmış iseniz ve vatandaşlık başvuru ret gerekçenizde, Milli Güvenlik ve Kamu Düzeni yazmakta ise vatandaşlık başvurunuzda ülkenin milli güvenliği ve kamu düzenine engel teşkil edecek herhangi bir durumunuzun olduğu ifade edilmektedir. Yalnızca, terör örgütü ile ilgili olmasının yanı sıra /eşiniz/aileniz veyahut sizin hakkınızda süren herhangi bir soruşturma veyahut kovuşturma dahi dolayısıyla bu sebeple ret gerekçesi verilmiş olabilir. Nitekim, birçok kuruma hakkınızda yazılan yazılara istinaden celp olunan ilgili belgelerin gizli olması dolayısıyla İçişleri Bakanlığı tarafından bilgi almanın oldukça zor olduğu düşünüldüğünde, bu hususun sebebinin ve dayandırılan ve delil gösterilen belgelerin mahiyetini öğrenebilmek amacıyla İdari Dava açmak son derece önemlidir. Kaldı ki, milli güvenliğe veya kamu düzenine engel teşkil eden durum şahsi olarak sizin ile ilgili olmadığı sonuçlarına bile ulaşılabilmektedir.
Ancak Vatandaşlık başvuru ret gerekçenizde Taktir Yetkisi yazması halinde ise, tüm şartları taşımış olmanızın yanı sıra idare tarafından olumsuz kanaat kullanıldığı ifade edilmek istenmektedir. İlgili başvuru ret gerekçeleri esasen Bakanlık tarafından spesifik olarak açıklanmamakla birlikte, ret gerekçesini idari dava yoluyla öğrenme şansımız bulunmaktadır. Ayrıca işbu kanaatin kamusal sınırlarının aşması halinde de idari işlemin iptali için iptal davası gündeme gelmektedir.
Madde 16
(2) Başvurudan sonra Türk vatandaşı eşin ölümü nedeniyle evliliğin sona ermesi halinde birinci fıkranın (a) bendindeki şart aranmaz.
(3) Evlenme ile Türk vatandaşlığını kazanan yabancılar evlenmenin butlanına karar verilmesi halinde evlenmede iyiniyetli iseler Türk vatandaşlığını muhafaza ederler.
Türk Vatandaşlığı Kanunun 16. Maddesinin 2. Maddesinde, vatandaşlık başvurusunda sonra destekleyicinin ölmesi hususu düzenlenmiştir. Nitekim bu madde uyarınca Türk vatandaşı eşin ölümü halinde kazanılmış vatandaşlığa olumsuz bir etkisi olmamakla birlikte kazanılmış vatandaşlık bakidir. Başvuru sonuçlanmadan ölen Türk Vatandaşı eşin durumunda ise yine bir değişiklik olmayarak, vatandaşlık başvurusu sonuçlandırılacaktır. Türk vatandaş eşin ölümü vatandaşlık kazanmaya engel olmayacaktır.
Bu maddeden hareketle, evliliğin boşanma yolu ile sona ermesi durumundaki sonuçlarının akıbeti akla gelmektedir. Nitekim, Türk Vatandaşlığı kanunda bu hususa ilişkin özel bir düzenleme bulunmasa dahi, evliliğin iyi niyet çerçevesinde kurulduğu ve evlilik birliği içerisinde aile birliği içerisinde devam ettiği halinde, ölüm halinde Türk Vatandaşlığının korunması yorumundan hareketle, evliliğin boşanma ile sona ermesi haline de bu yorumun kıyas yolu ile uygulanabileceği ve başvuru sonrası boşanma halinin başvuruya etkisi olmaksızın sonuçlandırılması gerekmektedir.
Av. Tuğçe ASLAN / Batur Bölükbaşı Avukatlık Ortaklığı
https://www.batur.av.tr/blog-post/turk-vatandasi-ile-evlenmek-ve-vatandas-olmak-red-takdir-yetkisi
0 notes
mustafakemalbatur · 3 years
Text
Olumsuz güvenlik soruşturması ve iptal kararı. Emsal karar niteliğinde
Kamu görevinden yakını veya yakınları nedeniyle ilişiği kesilen kişi için açılan emsal nitelikte önemli bir karar. Bir kimsenin bir başka kişinin durumu nedeniyle güvenlik soruşturmasının olumsuz olmaması gerektiği ve ilişiğinin kesilmesinin hukuksuz olduğuna dair verilen adeta ders niteliğinde bir iptal kararıdır. Suç ve cezanın şahsi olması hukukun olmaz olmaz kuralıdır.
DAVACI :xx xxxx
VEKİLİ : AV. MUSTAFA KEMAL BATUR Akar Cad. No:3/58 İtower Plaza Bomonti Şişli/İSTANBUL
DAVALI :MİLLİ SAVUNMA BAKANLIĞI/ANKARA
VEKİLİ :AV. Xx xxx-Aynı adreste.
DAVANIN ÖZETİ :Kara Kuvvetleri Komutanlığı Balıkesir Astsubay Meslek Yüksek Okulunda muvazzaf astsubay adayı/kursiyer olarak eğitim almakta davacının, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle Astsubay Temel Kursundan çıkarılmasına ilişkin xx tarihli işlem ile xx tarihli maaş iadesi konulu işlemin; ilişik kesme belgesinin kendisine verilmediği, hangi gerekçeyle ilişiğinin kesildiğinin belirtilmediği, kendisinin ve ailesinin sakıncalı bir halinin bulunmadığı, tesis edilen işlemin hukuka ve mevzuata aykırı olduğu ileri sürülerek iptaline karar verilmesi istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliğinin 6. maddesinin 5. fıkrası uyarınca “yapılacak güvenlik soruşturmasından olumlu sonuç almak” şartının bulunduğu, davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlanmış olması sebebiyle bu şartı sağlamadığı, tesis edilen işlemin hukuka ve mevzuata uygun olduğu ileri sürülerek davanın reddi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Balıkesir x. İdare Mahkemesince duruşma için önceden belirlenerek taraflara bildirilen xxx tarihinde, davacı xxx xx ve vekili AV. MUSTAFA KEMAL BATUR ile davalı idare vekili xx ‘in geldiği görülerek açık duruşmaya başlandı. Taraflara usulüne uygun olarak söz hakkı verilerek dinlendikten sonra duruşmaya son verildi. Dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü: Dava, Kara Kuvvetleri Komutanlığı Balıkesir Astsubay Meslek Yüksek Okulunda muvazzaf astsubay adayı/kursiyer olarak eğitim almakta davacının, güvenlik soruşturmasının olumsuz sonuçlandığından bahisle Astsubay Temel Kursundan çıkarılmasına ilişkin xx tarihli işlem ile xx tarihli maaş iadesi konulu işlemin iptali istemiyle açılmıştır. Anayasa’nın “Kanun önünde eşitlik” başlıklı 10. maddesinde, “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayrım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir. Kadınlar ve erkekler eşit haklara sahiptir. Devlet, bu eşitliğin yaşama geçmesini sağlamakla yükümlüdür. Hiçbir kişiye zümreye veya sınıfa imtiyaz tanınmaz. Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.” hükmü yer almış bulunmaktadır.
4045 sayılı Güvenlik Soruşturması, Bazı Nedenlerle Görevlerine Son Verilen Kamu Personeli ile Kamu Görevine Alınmayanların Haklarının Geri Verilmesine ve 1402 Numaralı Sıkıyönetim Kanununda Değişiklik Yapılmasına İlişkin Kanun’un 1.maddesinde, “Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması; kamu kurum ve kuruluşlarında, yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde devlet güvenliğinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün, iç ve dış menfaatlerin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu gizlilik dereceli birimler ile askeri, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında çalıştırılacak kamu personeli ve ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılır.
Devletin güvenliğini, ulusal varlığını ve bütünlüğünü, iç ve dış menfaatlerinin zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeleri ile gizlilik dereceli kamu personeli ile meslek gruplarının tespiti, birim ve kısımların tanımlarının yapılması, güvenlik soruşturmasının ve arşiv araştırmasının usul ve esasları ile bunu yapacak merciler ve üst kademe yöneticilerinin kimler olduğu Bakanlar Kurulu Kararı ile yürürlüğe konulacak yönetmelik ile düzenlenir.” hükmüne yer verilmiştir.
12/04/2000 Tarih ve 24018 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Güvenlik Soruşturması ve Arşiv Araştırması Yönetmeliği’nin “Amaç” başlıklı 1.maddesinde, “Bu Yönetmeliğin amacı; yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde Devletin güvenliğinin, iç ve dış menfaatlerinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgelerin bulunduğu bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının gizlilik dereceli birim ve kısımlarını belirlemek, Türk Silahlı Kuvvetlerinde, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personel hakkında yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasını düzenlemektir.”, “Kapsam” başlıklı 2.maddesinde, “Bu Yönetmelik; yetkili olmayan kişilerin bilgi sahibi olmaları halinde Devletin güvenliğinin, iç ve dış menfaatlerinin, ulusal varlığın ve bütünlüğün zarar görebileceği veya tehlikeye düşebileceği bilgi ve belgeleri, bunların toplanmasını ve işlemini yürüten bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının ilgili birim ve kısımlarının belirlenmesini, Türk Silahlı Kuvvetlerinde, emniyet ve istihbarat teşkilatlarında, ceza infaz kurumları ve tutukevlerinde çalışacak personeli, ayrıca bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının yurtdışı teşkilatlarında sürekli görevlendirilecek bütün personel için yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasının esas ve usullerini, bunu yapacak mercileri, hakkında güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması yapılacak gizlilik dereceli yerlerde çalışan kamu personeli ile meslek grupları ve üst kademe yöneticilerini kapsar.”, “Türk Silahlı Kuvvetlerince yapılacak güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması” başlıklı 9.maddesinde ise “Türk Silahlı Kuvvetlerinin kadro ve kuruluşlarında yer alacak personelin güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması, Türk Silahlı Kuvvetlerince bu Yönetmeliğe uygun olarak hazırlanacak yönerge uyarınca yapılır.” düzenlemesine yer verilmiş bulunmaktadır.
Öte yandan, Dış Kaynaktan Muvazzaf Astsubay Temin Yönetmeliği’nin “Aranılacak nitelikler” başlıklı 6.maddesinde, “Muvazzaf astsubay adaylarında aranacak nitelikler aşağıda belirtilmiştir: a) Genel şartlar:… 5)Yapılacak güvenlik soruşturmasında olumlu sonuç almak, …” genel şartlar arasında sayılmış bulunmaktadır.
Dosyanın incelenmesinden, davacının, Kara Kuvvetleri Komutanlığı’nın muvazzaf astsubay temini kapsamında yapılan seçim aşaması sınavlarında başarılı olarak dış kaynaktan muvazzaf astsubay adayı olarak Balıkesir Astsubay Meslek Yüksekokulunda astsubay temel eğitimine başladığı, astsubay temel eğitimine başlamasından sonra yapılan güvenlik soruşturması sonucunda, davacının kendisi hakkında bir bilgi bulunmadığı, ancak “kardeşi x x hakkında Bank Asya’da hesap açanlar arasında “Hesap Açma Tarihi xx/2015, Müşteri Durumu “Aktif” ibarelerinin yer aldığı, eşi xx xx ‘ın babası hakkında xx xx mensubu olduğunun belirtildiği, kaynanası xx xx hakkında xx yılı sonrasında FETÖ /PDY’ye müzahir bankadaki hesabının aktif olduğu,xx/117,36-TL, xx/123,31-TL şeklinde hesabının olduğu” şeklinde istihbari mahiyette bilgilere ulaşıldığından bahisle Milli Savunma Bakanlığı, Üst Değerlendirme Komisyonu tarafından davacının güvenlik soruşturmasının olumsuz olarak değerlendirilmesi sonucunda dava konusu işlem ile astsubay temel eğitimi ile ilişiğinin kesilmesi üzerine bakılan davanın açıldığı anlaşılmıştır.
Bu durumda, hukukun evrensel bir prensibi olan cezai sorumluluğun şahsiliği ve hiç kimsenin başkasının fiilinden dolayı sorumlu tutulamayacağı gözönüne alındığında, Devletin güvenliğine tehdit oluşturan örgütlerle bir bağlantısı tespit edilmeyen ve herhangi bir suçtan hüküm giymemiş olan davacının, yakınları ile ilgili istihbari mahiyetteki bilgilere göre güvenlik soruşturmasının olumsuz değerlendirilerek astsubay temel eğitimi ile ilişiğinin kesilmesine ilişkin dava konusu işlem ile maaş iadesi konulu işlemde hukuka uyarlık bulunmamaktadır.
Nitekim, İzmir Bölge İdare Mahkemesi 5. İdari Dava Dairesi’nin 16/02/2018 gün ve Y.D İtiraz No:2018/93, 08/03/2018 gün ve Y.D İtiraz No:2018/153, ve 16/02/2018 gün ve Y.D İtiraz No:2018/94, sayılı kararları da bu yöndedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin İPTALİNE, aşağıda dökümü yapılan 414,25-TL yargılama giderinin ve Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 2.075,00-TL avukatlık ücretinin davalı idare tarafından davacı tarafa verilmesine, posta ücreti avansından artan kısmın kararın kesinleşmesinden sonra davacı tarafa iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren (30) gün içerisinde İzmir Bölge İdare Mahkemesi’nde istinaf yolu açık olmak üzere, xx tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
https://www.batur.av.tr/blog-post/olumsuz-guvenlik-sorusturmasi-ve-iptal-karari-emsal-karar-niteliginde
0 notes
mustafakemalbatur · 3 years
Text
Türk vatandaşlığının kazanılması ve emsal niteliğinde iptal kararı
Türk vatandaşı ile evlenen yabancı uyruklu kişiye vatandaşlık başvurusunda olumsuz (red) kararı veilmiştir. Türk vatandaşlığının kazanılması için açılan iptal davası ile verilen adeta emsal niteliğinde önemli bir karardır. Kararda aynı zamanda aile birliğine ve Anayasaya değinilmiştir. Önemli bir iptal davası ve akabinde verilen iptal kararıdır. Kişinin dava sonunda vatandaşlık kazanmasına karar verilmiştir.
DAVACI : xx xx VEKİLİ : AV. MUSTAFA KEMAL BATUR
DAVALI : İÇİŞLERİ BAKANLIĞI VEKİLİ : HUKUK MÜŞAVİRİ xx xx -Aynı adreste
DAVANIN ÖZETİ : xx uyruklu olan davacı tarafından, evlenme yoluyla vatandaşlığa alınması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin xx tarih ve xx sayılı işlemin; Türk Vatandaşı xx xx ile xx xx tarihinde evlendiği, bu evlilikten bir çocuklarının bulunduğu, 5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 16. maddesinin 1. fıkrasındaki bütün şartları taşıdığı ileri sürülerek iptali istenilmektedir.
SAVUNMANIN ÖZETİ : Davacının ve eşinin xx xx tarihinde sonra Bank Asya’da hesap hareketlerinin bulunduğu, davacının eşinin doğrudan örgütsel faaliyetine rastlanılmadığı ancak FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı şahıslara müzahir olabileceği yönünde bilgiler elde edilmesi üzerine davacının vatandaşlık talebinin reddedildiği belirtilerek davanın reddine karar verilmesi gerektiği savunulmaktadır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Ankara xx. İdare Mahkemesi’nce duruşma için önceden belirlenen xx tarihinde davacı vekili Av. Tuğçe Hacer Aslan’ın ve davalı idareyi temsilen xx ‘ın geldiği görülerek, taraflara usulüne uygun söz verilip açıklamaları dinlendikten sonra kararın daha sonra tebliğ edileceği belirtilerek duruşmaya son verildi. Dava dosyası incelenerek işin gereği görüşüldü: Dava, xx uyruklu olan davacı tarafından, evlenme yoluyla vatandaşlığa alınması istemiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin xx xx tarih ve xx sayılı işlemin iptali istemiyle açılmıştır. 2709 sayılı Türkiye Cumhuriyeti Anayasasının “Ailenin korunması ve çocuk hakları” başlıklı 41. maddesinde, “Aile, Türk toplumunun temelidir ve eşler arasında eşitliğe dayanır. Devlet, ailenin huzur ve refahı ile özellikle ananın ve çocukların korunması ve aile planlamasının öğretimi ile uygulanmasını sağlamak için gerekli tedbirleri alır, teşkilatı kurar. Her çocuk, korunma ve bakımdan yararlanma, yüksek yararına açıkça aykırı olmadıkça, ana ve babasıyla kişisel ve doğrudan ilişki kurma ve sürdürme hakkına sahiptir. Devlet, her türlü istismara ve şiddete karşı çocukları koruyucu tedbirleri alır.” düzenlemesine yer verilmiştir.
5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun “Türk Vatandaşlığının Evlenme Yoluyla Kazanılması” başlıklı 16. maddesinde; ” (1) Bir Türk vatandaşı ile evlenme doğrudan Türk vatandaşlığını kazandırmaz. Ancak bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldan beri evli olan ve evliliği devam eden yabancılar Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilir. Başvuru sahiplerinde; a) Aile birliği içinde yaşama, b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmama, c)Millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali bulunmama, şartları aranır. (2) Başvurudan sonra Türk vatandaşı eşin ölümü nedeniyle evliliğin sona ermesi halinde birinci fıkranın (a) bendindeki şart aranmaz. (3) Evlenme ile Türk vatandaşlığını kazanan yabancılar evlenmenin butlanına karar verilmesi halinde evlenmede iyiniyetli iseler Türk vatandaşlığını muhafaza ederler.” hükmü öngörülmüştür.
Öte yandan, Türk Vatandaşlığı Kanununun Uygulanmasına İlişkin Yönetmeliğin 25. maddesinde; “(1) Kanunun 16 ncı maddesinde sayılan şartları taşıyanlar evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunabilir. (2) Başvuruda bulunan yabancı hakkında müracaat makamlarınca araştırma yapılır. Araştırma sonucunda yabancının; a) Bir Türk vatandaşı ile üç yıldan beri evli olmadığı, b) Evliliğin boşanma veya müracaat tarihinden önce ölüm gibi nedenlerle son bulduğu, c) Herhangi bir suçtan dolayı yargılamasının devam ettiği veya hükümlü ya da tutuklu olduğu, ç) 26 ncı madde uyarınca istenen belgeleri ibraz edemediği, anlaşıldığı takdirde başvurusu kabul edilmez ve bu hususta ilgilisine gerekli tebligat yapılır…” hükmü, 26. maddesinde; (1) Türk vatandaşlığını kazanmak üzere başvuruda bulunan yabancı adına müracaat makamlarınca aşağıda belirtilen belgelerden oluşan dosya düzenlenir: a) İsteği belirten form dilekçe. b) Türk vatandaşı eşe ait müracaat makamlarınca sistemden alınan nüfus kayıt örneği. c) Kişinin hangi devlet vatandaşı olduğunu gösteren pasaport veya benzeri belge, vatansız ise temininin mümkün olması halinde buna ilişkin belge. ç) Kişinin kimlik bilgilerini gösteren doğum belgesi veya nüfus kayıt örneği gibi belge. d) Yerleşim yeri Türkiye’de bulunuyor ise en son tarihli ikamet tezkeresi. e)Herhangi bir suç nedeniyle hakkında kesinleşmiş mahkeme kararı bulunuyor ise onaylı bir örneği. f) Kişinin doğum tarihinin ay ve günü bulunmuyorsa, doğum tarihinin tamamlanması için ülkesinin yetkili makamlarından alınmış belge, belgenin temin edilememesi halinde ise 5490 sayılı Nüfus Hizmetleri Kanununun 39 uncu maddesi gereğince işlem yapılmasını kabul ettiğine dair imzalı beyanı. g) Hizmet bedelinin Maliye veznesine yatırıldığını gösteren makbuz.” hükmü, 27. maddesinde; “(1) Evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen ve başvuruda aranan şartları taşıdığı anlaşılan yabancı adına 26 ncı maddede belirtilen belgelerden oluşan dosya düzenlenir ve yabancı hakkında il emniyet müdürlüğünden soruşturma yapılması istenir.” hükmü, 28. maddesinde; “(1) İl emniyet müdürlüğünce evlenme yoluyla Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancının; a) Aile birliği içinde yaşayıp yaşamadığı, b) Evlilik birliği ile bağdaşmayacak şekilde fuhuş yapmak ve fuhuşa aracılık etmek gibi davranışlarının olup olmadığı, c) Türk vatandaşlığını kazanmasında millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir halinin bulunup bulunmadığı,mhususları araştırılır ve oluşan olumlu veya olumsuz kanaat soruşturma formuna açık bir şekilde yazılır. Soruşturma formuna soruşturmaya ilişkin tutanaklar da eklenir. (2) Soruşturması tamamlanan yabancının dosyası il müdürlüğüne iade edilir. Dosya gerekli inceleme ve araştırma yapılmak üzere il müdürlüğünce komisyona gönderilir.” hükmü, 29. maddesinde; “(1) Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen yabancı ve eşi, komisyon tarafından ayrı ayrı ve birlikte mülakata tabi tutulmak suretiyle evliliğin gerçek bir evlilik ya da Türk vatandaşlığını kazanmak amacıyla yapılmış bir evlilik olup olmadığı araştırılır. (2) Mülakat sonucunda oluşan kanaat evlenme yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılmasına ilişkin mülakat formuna yazılır. İl müdürlüğünce dosya karar alınmak üzere Bakanlığa gönderilir.” hükmü , 30. maddesinde; “(1) Türk vatandaşlığını kazanmak isteyen ve başvuru için gerekli şartları taşıyan yabancı adına 26 ncı maddede belirtilen belgelerden oluşan dosya düzenlenir. (2) Konsolosluk işlemlerinden sorumlu muavin konsolos veya daha üst yetkili tarafından yabancı kişi ve eşi ayrı ayrı ve birlikte, evliliğin gerçek bir evlilik ya da Türk vatandaşlığını kazanmak amacıyla yapılmış bir evlilik olup olmadığının tespiti için mülakata tabi tutulur. (3) Mülakat sonucunda oluşan olumlu veya olumsuz kanaat evlenme yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılmasına ilişkin mülakat formuna açık bir şekilde yazılır. (4) Yabancının bulunduğu devletin kanunları izin verdiği takdirde sabıka kaydı istenir ve yabancının Türk vatandaşı eşi ile evlilik kaydının resmi makamlarda bulunup bulunmadığı araştırılarak elde edilen bilgi ve belgeler dosyaya eklenir ve karar alınmak üzere Bakanlığa gönderilir.” , ”Araştırma, soruşturma ve geçerlilik süresi” başlıklı 72. maddesinin 5. fıkrasında ise, “İlgili kurumlarca yapılan araştırma sonucunda Anayasa ile kurulu devlet düzenini yıkma yolunda faaliyette bulunduğu, bu faaliyetlerde bulunanlarla işbirliği yaptığı veya bunları maddi olarak desteklediği, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı yurt içinde veya dışında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarla ilgili faaliyetlerde bulunduğu, isyan, casusluk ve vatana ihanet suçlarına katıldığı, silah ve uyuşturucu madde kaçakçılığı, insan kaçakçılığı ve insan ticareti yaptığı veya bunlarla ilişki içerisinde bulunduğu tespit edilenler ile taksirli suçlar hariç olmak üzere ertelenmiş, zamanaşımına uğramış, hükmün açıklanması geriye bırakılmış, paraya çevrilmiş veya affa uğramış olsa dahi, altı aydan fazla hapis cezası alanlar Türk vatandaşlığını kazanamaz. “İlgili kurumlarca yapılan araştırma sonucunda Anayasa ile kurulu devlet düzenini yıkma yolunda faaliyette bulunduğu, bu faaliyetlerde bulunanlarla işbirliği yaptığı veya bunları maddi olarak desteklediği, Türkiye Cumhuriyetinin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğüne karşı yurt içinde veya dışında, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamına giren suçlarla ilgili faaliyetlerde bulunduğu, isyan, casusluk ve vatana ihanet suçlarına katıldığı, silah ve uyuşturucu madde kaçakçılığı, insan kaçakçılığı ve insan ticareti yaptığı veya bunlarla ilişki içerisinde bulunduğu tespit edilenler ile taksirli suçlar hariç olmak üzere ertelenmiş, zamanaşımına uğramış, hükmün açıklanması geriye bırakılmış, paraya çevrilmiş veya affa uğramış olsa dahi, altı aydan fazla hapis cezası alanlar Türk vatandaşlığını kazanamaz.” düzenlemeleri yer almıştır.
Yukarıda yer verilen mevzuat hükümleri uyarınca, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığının kazanılabilmesi için talepte bulunan kişinin öncelikle bir Türk vatandaşı ile en az üç yıldır evli olması, aile birliği içinde yaşaması, evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmaması, millî güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir halinin bulunmaması ve vatandaşlık için başvuran kişilerin bu şartların tümünü taşıyıp taşımadıklarının tespitinin Yönetmelik hükmü uyarınca İl Emniyet Müdürlükleri tarafından yapılacak detaylı bir araştırma sonucu ortaya konulması gerekmektedir.
Dava dosyasının incelenmesinden, xx uyruklu davacının xx xx tarihinde Türk vatandaşı olan xx xx adlı kişiyle evlendiği, bu evliliğinden bir çocuğunun bulunduğu, evlenme yoluyla Türk vatandaşlığına alınma talebiyle xx Valiliği’ne müracaatta bulunduğu, davacı hakkında yapılan araştırma ve inceleme sonucunda mevzuatta aranan şartları taşımadığının değerlendirilerek başvurusunun reddine karar verilmesi üzerine görülmekte olan davanın açıldığı anlaşılmaktadır.
Bakılan davada, davalı idarece davacı ve eşi hakkında hakkında yapılan tahkikat neticesinde düzenlenen formlarda; evliliklerin aile birliğini kurmaya yönelik olduğu, evliliklerinin aynı çatı altında devam ettiği, davacının ahlaki durumunun iyi olduğu ve suç kaydının bulunmadığı ancak davacının ve eşinin xx xx tarihinde sonra Bank Asya’da hesap hareketlerinin bulunduğu, davacının eşinin doğrudan örgütsel faaliyetine rastlanılmadığı ancak FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisaklı şahıslara müzahir olabileceği yönünde bilgiler elde edilmesi nedeniyle davacının milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir halinin bulunduğu gerekçesiyle vatandaşlık talebinin reddedildiği görülmekte ise de; UYAP ortamında yapılan araştırmada davacı ve eşi hakkında FETÖ/PDY terör örgütü ile iltisakı nedeniyle açılan herhangi bir ceza soruşturması veya kovuşturması bulunmadığı, yine davacıya ait Bank Asya hesap hareketleri incelendiğinde; FETÖ/PDY terör örgütüne yardım mahiyetinde herhangi bir kayda rastlanmadığı ve dava dosyasında davacının FETÖ/PDY terör örgütü ile irtibatlı veya iltisaklı olduğunu gösteren başkaca somut bir bilgi veya belge bulunmadığı anlaşıldığından davacının mili güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir halinin bulunduğunun kabulü mümkün görülmemiştir.
5901 sayılı Türk Vatandaşlığı Kanunu’nun 10.maddesinde, aranan şartları taşımanın vatandaşlığın kazanılmasında kişiye mutlak bir hak sağlamayacağı kurala bağlanmak suretiyle Devletin hükümranlık hakkının doğal bir sonucu olarak yabancıları Türk Vatandaşlığına kabul edip etmeme konusunda idarenin takdir yetkisi bulunduğu açıktır. Bu yetkinin ancak kanunun temel ilkeleri, kamu yararı ve hizmet gerekleri gözardı edilerek kullanıldığının kanıtlanması ya da idari yargı merciince saptanması halinde, dava konusu edilen idari işlemin sebep ve maksat yönlerinden hukuka aykırılığı sebebiyle iptalini gerektireceği kuşkusuzdur.
Bütün idari işlemler, nihai olarak kamu yararını gerçekleştirme hedefine yönelmek durumunda olduğundan idari işlemin amaç unsuru bakımından hukuka aykırı sayılabilmesi için idari işlemin tesis edilmesinde kamu yararı dışında bir amacın gözetilmiş olması gerekir. Anayasa Mahkemesi kararlarında kamu yararı kavramından ne anlaşılması gerektiği “genel olarak, bireysel, özel çıkarlardan ayrı ve bunlara üstün olan toplumsal yarar” şeklinde ifade edilmiştir.
Bu durumda, evlilik yoluyla Türk Vatandaşlığını kazanmasına engel bir mahkumiyeti bulunmayan xx uyruklu davacının 5901 sayılı Kanun’un 16. maddesinde öngörülen aile birliği içinde yaşadığı, evlilik birliği ile bağdaşmayacak bir faaliyette bulunmadığı, milli güvenlik ve kamu düzeni bakımından engel teşkil edecek bir hali olmadığı, soruşturma ve mülakat formlarında evlilikleri ile ilgili değerlendirmelerin olumlu olduğu, davacının eşinden bir çocuğunun bulunduğu dikkate alındığında, Anayasanın yukarıda metni verilen 41. maddesi ile güvence altına alınan aile birliğinin zarar görebileceği sonucuna varıldığından, davacının vatandaşlık başvurusunun reddedilmesinin hukuka aykırı olduğu, çocukların korunması bağlamında hakkaniyetle bağdaştırılamayacağı sonucuna varılmıştır.
Nitekim Ankara Bölge İdare Mahkemesi 10.İdari Dava Dairesi’nin 02.10.2019 tarih ve E:2019/1476, K:2019/1591 sayılı kararı da bu yöndedir.
Açıklanan nedenlerle, dava konusu işlemin İPTALİNE, aşağıda dökümü yapılan 410,55 TL yargılama gideri ile karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca duruşmalı işler için belirlenen 2.590,00 TL vekalet ücretinin davalı idareden alınarak davacıya verilmesine, artan posta avansının kararın kesinleşmesinden sonra davacıya iadesine, kararın tebliğini izleyen günden itibaren 30 gün içerisinde Ankara Bölge İdare Mahkemesi’ne istinaf yolu açık olmak üzere, xx xx tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
https://www.batur.av.tr/blog-post/turk-vatandasliginin-kazanilmasi-ve-emsal-niteliginde-iptal-karari
2 notes · View notes
mustafakemalbatur · 3 years
Text
İkinci El Araç Satışı ve Galeri ile Eksperin Sorumluluğu
İkinci el motorlu araç satış pazarının ülkemizde oldukça yaygın olması ve bu satışların sonuçlarında alıcı ve satıcı arasında birçok hukuki ihtilaf çıkmaktadır. Alıcı ile satıcı arasında ki hukuki sürecin nasıl yürüyeceği ise en merak edilen konuların başında gelmektedir.
Öncelikle, ikinci el motorlu araç alım ve satımında, satıcının bu işle iştigalinin ticari olup olmaması alıcının haklarının Borçlar Hukuku veya Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun yönünden irdelenmesine sebebiyet verecektir. Nitekim, Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun her türlü tüketici işleminin korunması amacıyla tüketiciye yönelik uygulamaları kapsayarak, satıcının ticari ve mesleki gaye ile gerçekleştirmiş eylemleri cihetinde alıcının tüketici olduğu kabul edilecektir. Diğer yandan, satıcının ticari ve mesleki gaye gütmediği durumlarda ise ihtilaf Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca çözümlenecektir. İkinci El Motorlu taşıtların ticaretine dair 30331 Sayılı Yönetmelik düzenlenmiş olup, tacirler arasındaki ikinci el satışı bu yönetmelik kapsamında bırakılmıştır.
Uygulamada birçok tüketici aracın ekspertiz incelemesini talep etmekle birlikte günümüz itibari ile ticaret ile iştigal etmeyen şahıslar için bu hususun zorunluluk teşkil etmemesi sebebiyle ekspertiz incelemesi yapılmaksızın da araç satın alınabilmektedir. Ancak, ikinci el araç satışına ilişkin İkinci El Motorlu Kara Taşıtlarının Ticareti Hakkında Yönetmelik uyarınca ikinci el motorlu kara taşıtlarının ticareti ile iştigal eden, tacir, esnaf ve sanatkârlar için aracın satışının gerçekleştirilmesi için ekspertiz raporunun alınması zaruri kılınmıştır.
1 Nisan 2019 tarihinde yürürlüğe giren uygulama uyarınca, işbu tarihten itibaren yapılacak satış işlemlerinden önce TSE (Türk Standartları Enstitüsü) hizmet yeterlilik belgesine haiz firmalardan araç nezdinde eksper raporu alması gerekmektedir.
Ekspertiz raporu
MADDE 14 – (1) (Değişik: RG-8/9/2018-30529) Yetki belgesine sahip işletme tarafından ikinci el otomobil veya arazi taşıtı satışından hemen önce ekspertiz raporu alınır ve raporun bir nüshası satış esnasında alıcıya teslim edilir. Ekspertiz raporunun ücreti, satış işleminin alıcıdan kaynaklanan bir nedenle gerçekleşmemesi durumunda alıcı, diğer hallerde yetki belgesine sahip işletme tarafından ödenir.
Nitekim, ekspertiz incelemesi yapılmış olsa dahi, ekspertiz raporunda belirtilmemiş ayıplar çıkmaktadır. İşbu ayıplara karşı alıcı, araçta meydana gelen ayıpları makul süre içerisinde satıcıya bildirme külfeti altındadır. Ekspertiz incelemesi yapılan aracın ekspertiz raporunda belirtilmemiş bir ayıp çıkması halinde ise ekspertiz şirketinin de ayrıca sorumluluğu doğacaktır. Her ne kadar ikinci el ticareti ile uğraşanlara eksper raporu alındırılması zorunlu kılınmış olsa dahi yönetmelikte,
8 yaş üstü ve 160.000 km üzerindeki araçlar için ekspertiz raporunun alındırılması zorunluluğu şart kılınmamıştır.
Yönetmelik kapsamında alınması zaruri ekspertiz raporunda taşıtın motor, şanzıman, tork konvektörü, diferansiyel ve elektrik sistemi için herhangi bir arıza veyahut sorun olduğu yazılmamış ise de galerinin sorumluluğu, bu tür sorunlar yönetmelikte garanti kapsamına alınarak ayıplı kabul edilmektedir. Bu sebeple, satış tarihinden itibaren 3 ay veya 5.000 km’ye kadar bu tür ayıplar garanti kapsamında olup, azami 30 gün içinde işletme tarafından giderilmek zorundadır. Garanti süresi bittikten sonra meydana gelen arızılar için, alıcı işletmeye arızayı makul süre içerisinde bildirerek, Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanunda belirtili seçimlik haklarından yararlanabilecektir.
Yönetmeliğin 14. maddesinin 5. fıkrasında ekspertiz raporunu düzenleyen kişilerin taşıtın gerçek durumunun yansıtılmamasından dolayı meydana gelecek durumlarda sorumlu olduğunu belirtmesi eksper firmalarının hukuki ve cezai durumlarını meydana getirmektedir. Bu sebeple, tüketici ekspertiz raporunda arıza belirtilmemiş olmasına karşın esasen taşıtta arızanın olması durumlarında işletmeye yöneltilecek seçimlik hakları dışında ayrıca ekspertiz firmaya zararın giderilmesi talebinde bulunabilecek olup, nitelikli dolandırıcılıktan ötürü de suç duyurusunda bulunabileceği kuşkusuzdur.
Nitekim gizli ayıplar haricinde, satış tarihinde ekspertiz raporunda belirtilen arıza ve hasarlar, aracın olağan kullanımı veya hatalı kullanımı sebebiyle meydana gelen kayışlar vb. haller, bakım ve muayene yapılmadığı gerekçesiyle meydana gelen hasarlardan ötürü satıcının sorumluluğu meydana gelmeyecek olup bu tür arıza ve hasarların yönetmelik kapsamı dışında bırakıldığı kararlaştırılmıştır.
Peki Galerinin Sorumluluğunda Olan Gizli Ayıp Halinde Tüketicinin Seçimlik Hakları Nelerdir?
Ayıbın garanti kapsamı süresi bittikten sonra ortaya çıkmış olması halinde tüketici satıcıya yazılı veya şifahi yol ile bildirimde bulunarak, kanunda belirtilen seçimlik haklarından yararlanabilir. Dolayısıyla, tüketici dilerse,
Aracın Ücretsiz Onarımı
Ayıp Oranında Bedel İndirimi İsteme
Aracın Değiştirilmesini
Aracın iadesi ile Sözleşmeden Dönme haklarından birini kullanabilir. Kullanılan tercihin satıcı tarafından yerine getirilmesi zorunludur.
Tüketici, seçimlik ayıbı ve seçimlik hakkını satıcıya bildirmesine rağmen, satıcı bu yükümlülüğü yerine getirmezse genel mahkemelerde dava ikame edilebilecektir.
Av. Tuğçe Aslan
https://www.batur.av.tr/blog-post/ikinci-el-arac-satisi-ve-galeri-ile-eksperin-sorumlulugu
0 notes
mustafakemalbatur · 3 years
Text
5549 Sayılı Kanun ve 19/A maddesi ile Hesaba Bloke
5549 Sayılı Kanun’un Kabulü ve MASAK
Suç örgütlerince hukuka aykırı yollar ile iktisap edilen paranın kaynağının meşru gösterme faaliyeti karapara aklama olarak addedilmiş olup hukuk sistemimizde buna ilişkin birçok kuruma yetki tanınarak önleme faaliyetleri sürdürülmektedir. Nitekim, 11.06.2006 tarihinde suç gelirlerinin aklanmasının önlenmesi amacıyla Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun kabul edilmiştir. Bu kanun uyarınca, Mali Suçları Araştırma Kurulu Başkanlığı (MASAK) kurularak, spesifik olarak suç gelirlerinin aklanmasına ve terör finansmanına yönelik şüpheli faaliyetlerin araştırılması hedeflenmiştir.
Yükümlüler ve Şüpheli İşlemin MASAK’a Bildirilme Zorunluluğu
5549 Sayılı Kanun’da aklama suçuna TCK’nın 282. maddesine atıf yapılması ile yer verilmiştir. Nitekim MASAK tarafından soruşturulacak husus esasen TCK uyarınca düzenleme altına alınmış olup işbu kanun dışılıkla mücadele için ayrıca yetkilendirilen Mali Suçları Araştırma Kuruluna, kanunda belirtilen yükümlüler tarafından şüpheli işlem veya eylemler bildirilecektir. MASAK’a bilgi verme yükümlülüğünde bulunan kurum ve kuruluşlar ise Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmeliğin 4. maddesinde sırasıyla sayılmış olup bankalar da işbu yükümlülerin başında gelmektedir. Bilhassa yükümlüler tarafından veya yükümlüler aracılığıyla yapılmaya veya yapılmaya teşebbüs edilen; örneğin uzun süredir pasif hesaba yüklü miktar para girişi veya sık para transferi gibi işlemlerin şüpheli olduğunun tespit edilmesi halinde MASAK’a bildirim yapılması zorunlu kılındığından, bankalar bu işlemi tespit ettiği taktirde, şüphenin doğumundan en geç 10 iş günü içinde MASAK’a bildirmek zorundadır.
1Madde 282. Alt sınırı altı ay veya daha fazla hapis cezasını gerektiren bir suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini, yurt dışına çıkaran veya bunların gayrimeşru kaynağını gizlemek veya meşru bir yolla elde edildiği konusunda kanaat uyandırmak maksadıyla, çeşitli işlemlere tâbi tutan kişi, üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve yirmi bin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
2 Bankalar, bankalar dışında banka kartı veya kredi kartı düzenleme yetkisini haiz kuruluşlar(..)
3 Bkz: Yön. Madde 28/2.
MASAK tarafından Hesaba Konulan Bloke
5549 Sayılı Kanun’un 19/A maddesi uyarınca, kanunda sayılan yükümlüler nezdinde, örneğin bankada veya banka aracılığı ile yapılmış/işleme devam olunan yasa dışı bahis ile elde hukuka aykırı geliri aklama veya teröre finansman suçu ile ilişkili olduğuna dair şüphenin mevcut olması akabinde MASAK’a bildirim yapıldıktan sonra işlemin analizi veya yetkili Cumhuriyet Başsavcılığına intikalini sağlamak amacıyla 7 gün itibari ile işlemler askıya alınabilmektedir.
Nitekim, aynı kanunun 17. Maddesinde de el koyma düzenlenmiş olup, aklama ve terörün finansmanı suçunun işlendiğine dair kuvvetli şüphe bulunan hallerde de malvarlığı değerlerine el konulabileceği düzenlendiğinden, işbu şüphenin varlığı halinde uygulamada MASAK tarafından hesaba bloke konulduğu görülmektedir. Her ne kadar kanunda askıya alınma tarihinin 7 gün olduğu ifade edilmiş ise dahi günümüz uygulamasında bloke işlemi daha uzun bir vadeye yayıldığı tartışmasızdır. MASAK tarafından bloke işlemi uygulaması ile devam olunan soruşturma neticesinde TCK kapsamında nitelendirilen bir suç oluştuğunun tespit edilmesi ile Cumhuriyet Başsavcılığına bildirimde bulunacaktır.
Hesaba Konulan Blokenin Kaldırılması ve İtiraz
MASAK tarafından hesaba konulan blokenin kaldırılması amacıyla mağdur veya şüpheli kuruma başvurarak bilgi verilmesini ve blokenin kaldırılmasını talep etmektedir. Nitekim, suç gelirlerinin aklanması ve terörün finansmanın önlenmesi amacıyla soruşturmanın gizli yürütüldüğü sebebiyle MASAK ve bahse konu banka bilgi vermekten kaçındığından birçok vatandaşın hesaplarındaki bloke ya kaldırılmamaktadır ya da kaldırılması uzun sürmektedir.
Av. Tuğçe Aslan
https://www.batur.av.tr/blog-post/5549-sayili-kanun-ve-19-a-maddesi-ile-hesaba-bloke
www.batur.av.tr
1 note · View note
mustafakemalbatur · 3 years
Text
Malvarlığı ve Miras Hukuku Kapsamında Dijital Miras
Yargı kararlarında ve doktrinde kendine yer bulmaya başlamış dijital malvarlığı ve dijital miras, özellikle zamanın ruhu göze alındığında üzerinde özenle durulması gereken kavramlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Gelişen teknoloji ve bu teknolojinin yarattığı pazar göz önünde bulundurulduğunda hususiyetle üzerinde durulması gereken bu kavramlar, ileride yaşanabilecek hukuki uyuşmazlıklara hazırlıklı olabilmemizi sağlayacaktır. Bununla birlikte hukukun ne kadar dinamik bir alan olduğunu da bize gösterecektir.
Teknolojik ilerlemeler neticesinde, kişiler sosyal medyayı ve interneti son derece yoğun kullanır hale gelmiştir. Bu kullanım kişilere maddi kazanç kaynağı olmuş hatta tek geçim kaynakları sosyal medya haline gelmiştir. Bununla birlikte, elektronik para birimlerinin (bitcoin, etherium, ripple ve diğer altcoinler) bir yatırım aracı haline gelmiştir. Kişilerin elektronik cüzdanlarında yüklü meblağların bulunmasına, fiziksel olarak sahibi olunmayan elektronik paraların bir alışveriş sujesi haline gelmesine sebep olmuştur.
Öncelikle açıklamak gerekir, bu alan öyle bir alandır ki anayasada kendine yer bulmuş olan özel hayatın gizliliği, haberleşmenin gizliliği, mülkiyet ve miras haklarının bir bakıma kesişimi niteliğindedir. Dijital mirasın hukuki bir zemine oturtulmaması halinde bu haklardan birinin yahut birkaçının zarar göreceği açıkça ortadadır. Örnek vermek gerekirse, ölen kişinin Instagram hesabının mirasçılarına intikal edecektir. Instagram platformunun mesajlaşmaya olanak sağladığı da göz önüne alınacak olursa, hukuka aykırı yapılmış bir intikal söz konusu olabilir. Müteveffa ile bu platform aracılığıyla iletişime geçmiş kişilerin özel hayatlarının gizliliği ve haberleşmelerinin gizliliğinin ihlal edildiği söylenebilecektir.
Herhangi bir mal üzerinde bir hakkı varlığı, ancak ona sahip kılınan kişinin varlığına bağlanmış bulunmaktadır. O halde kişi öldüğü veya ölüme denk tutulan bir halde bulunduğunda ne olacaktır? Başka bir deyişle hak sahibi olma yeteneğini yitirdiği, kişiliği sona erdiği zaman, onun sahip olduğu hakları, borçları ve diğer özel hukuk ilişkileri ne olacaktır? İşte bu soruya cevap veren hukuk dalı miras hukukudur.
Her ne kadar istisnaları bulunuyor olsa da, kural olarak malvarlığı hukuku ile ilgili ilişkilerin tümü miras hukukuna konu olur. Miras hukukunun ilk ve en önemli amacı, ölümünden itibaren kişinin malvarlığı hukukuna ait, başka bir deyişle ekonomik değeri olan ve dolayısıyla para ile ölçülebilen ilişkilerin geleceğini belirleme, yani onların, mirasçılarına geçişini düzenlemektir.
Türk Medeni Kanununun 599. maddesine göre “Mirasçılar, mirasbırakanın ölümü ile mirası bir bütün olarak, kanun gereğince kazanırlar. Kanunda öngörülen ayrık durumlar saklı kalmak üzere mirasçılar, mirasbırakanın ayni haklarını, alacaklarını, diğer malvarlığı haklarını, taşınır ve taşınmazlar üzerindeki zilyetliklerini doğrudan doğruya kazanırlar ve mirasbırakanın borçlarından kişisel olarak sorumlu olurlar.” Kural olarak, bir kişinin ölümünden sonra intikale elverişli, devri mümkün olan özel hukuk ilişkileri mirasçılarına geçmekte fakat kişiye sıkı sıkıya bağlı hakları ölümle son bulmaktadır. Bu sebeple, bir hakkın miras yoluyla intikalinin mümkün olup olmadığı konusunda tereddüt bulunması halinde kıyas yoluyla ve yorum yaparak söz konusu hakkın intikale elverişli olup olmadığı hakkında inceleme yapılmalıdır ki, dijital malvarlığı işte tam da böyle bir çizgide bulunmaktadır.
Öncelikle, salt şahsi kullanım amaçlı sosyal medya hesaplarının incelemesi yapılacak olursa, Facebook gibi sitelerin “ölümden sonra hesap şifrelerinin paylaşılacağı kişiler”in seçiminin sağlanabilmesi imkanını sunduğu görülebilecek olsa da, bu şekilde yapılacak bir intikalin hukuken karşılığı bulunmamaktadır. Ölüme bağlı tasarruf niteliği taşıyan bu isteğin, kanuna uygun olarak yapılması gerekir ve bahse konu usul kanunumuzda öngörülmüş bir usul değildir. Ancak, bu hesapların özel anı niteliği taşıyan eşya niteliğinde kabul edilerek kanuni mirasçılarına intikal ettirilmesi gerekliliği doktrinde tartışılmaktadır. Ayrıca, Alman Federal Yüksek Mahkemesince verilen bir kararda, dijital materyallerin mektup ve günlük gibi değerlendirilerek mirasçılara intikal etmesi gerektiğine dijital miras kapsamında karar verilmiştir.
Bununla birlikte, maddi kazanç elde edilen sosyal medya hesaplarını da incelemek gerekir ki, kanımızca elektronik para cüzdanlarına erişim ve bunların intikali, icloud hesabı ve bu hesaba bağlanmış başkaca hesapların şifreleri de bu kapsamda sayılacaktır. Bilindiği üzere günümüzde sosyal medya hesapları tıpkı bir ticaret malıymışcasına satış sözleşmesine konu olabilmektedir. Hal böyleyken, murisin ölümünden sonra bu hesapların mirasçılara dijital miras olsa da intikal etmesi gerekliliği açıktır.
Her ne kadar malvarlığı kavramı ve algısı, “fiziksel” olanı düşünmemize sebebiyet veriyor olsa da, bu algının ve kavramın değişmesi gerekliliği hasıl olmuştur. Dijital dünyada algı sınırlarını zorlayacak derecede büyük bir maddi kazanç sağlama imkanı bulunmaktayken, dijital malvarlığını yok saymanın artık mümkünatı kalmamıştır. Bu sebeple, hukukun ve mevzuatın değişen ihtiyaçlara uyum sağlamasıyla, bu nev’iden malvarlıklarının da külli haleflere intikal etmesi gerektiği kanısındayız.
Av. Gizem Bölükbaşı
https://www.batur.av.tr/blog-post/malvarligi-ve-miras-hukuku-kapsaminda-dijital-miras
www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
Mirastan Mal Kaçırmak – Muris Muvazaası
Miras bırakanın, tüm mirasçılarından veya bir kısmından mirasını saklamak/kaçırmak amacıyla yaptığı davranışa muris muvazaası denilmektedir. Muris yani miras bırakan çeşitli nedenlerle bu gibi yöntemlere gitmek isteyebilmektedir.
Ülkemizde sıklıkla yaşanan durum ise kız çocuğundan mal kaçırmaktır. Ülkemizde kız çocuklarına miras bırakmanın doğru olmadığı yönünde çeşitli görüşler vardır. Genellikle kırsal kesimlerde yaşanan bu durum yasalarımıza göre hukuka aykırıdır. Miras bırakan mirasçılara yasada öngörülen nedenler olmadığı sürece mirasından yine yasada öngörülen oranda miras payı vermek zorundadır.
Miras bırakan ölümünden önce de mirasçılarından mal kaçırmak isteyebilmektedir. Daha çok sevdiği çocuğuna, önceki eşine, sonraki eşine, sevgilisine veya diğer çocuklarına daha fazla miras bırakmak amacıyla muvazaalı işlemler yapabilmektedir. Bunun yanında hiç mirasçısı olmayan kişilere mal bırakmakta amaçlanabilmektedir ve sıklıkla bu durumda görülmektedir.
PEKİ YARGITAY NE DİYOR?
Yüksek mahkememiz Yargıtay’ın verdiği çok önemli bir inançları birleştirme kararı günümüzde halen miras kaçırmaya dair yapılan hukuksuzluğu önlemekte ve dayanağımız olarak kullanmaktayız. Tapu iptal ve resmi sözleşmenin iptalini mirasçı sıfatına sahip her kişi talep edebilmektedir. Burada saklı paya sahip olunup olunmaması dava açıp açamayacağınızı etkilememektedir. Aynı zamanda bu davayı hukuki yararı olan kişilerde açabilirler. Açılacak davada kişiler kendi başlarına açabileceği gibi tüm mirasçılar bir araya gelerek de bu davayı açabilecektirler.
Ülkemizde muris muvazaası nedeniyle açılacak davalarda en önemli konu zamanaşımının bu davada olmayışıdır. Miras muvazaası durumunda kişi bu durumu ne zaman öğrenirse (miras bırakanın vefat etmiş olması artıyla) o tarihte davayı açabilir. Bu hak mirasçılara verilen son derece önemli bir haktır. Miras bırakan eğer hayatta ise bu dava veya benzer başka bir dava açılamayacaktır; çünkü henüz kimsenin mirasçı sıfatı bulunmamaktadır. Dava gerekli deliller ve dayanaklar hazırlanıp, bölgenin örf, adet kuralları incelendikten sonra açılır. Davada gerçek değer tespit edilmelidir. Gerçek delil ile satış değeri arasında fark olup olmaması çok önemlidir, arada büyük oranda fark olması zaten miras muvazaasının en önemli delilidir. Aynı zamanda bağışlama yolu ile belli kişilere mal aktarmakta delil olarak önemli bir unsurdur. Tüm bunların yanında özellikle eski tarihli miras muvazaasında tanık beyanları da dinlenmektedir.
01/04/1974 “özellikle küçük kırsal bölgelerde kız çocuklarını mirastan mahrum etmek amacıyla muris erkek çocuğu ile anlaşarak gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını, kötü niyetle satış göstermek suretiyle devir işlemi gerçekleştirmektedir. Bunun yanında eşin ölümü veya boşanma sebebiyle yeniden evlenen erkek, önceki eşinden olma çocuklarını sonraki eşin etkisiyle mirastan mahrum etmek amacıyla sonraki çocuklara gerçekte bağışlamak istediği malvarlığını satış göstermek suretiyle onlara intikal ettirmektedir. Bu türlü muvazaalı tasarruflar karşısında gerek kız çocuklarını erkek çocuklarla eşit miras hakkına kavuşturmak ve gerekse murisin çocukları arasında eşitliği sağlamak amacıyla muvazaa hukuksal nedenine dayanarak dava açabilme hakkına sahiptirler”
Av. Mustafa Kemal Batur
www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
Polis Meslek Eğitim Merkezi POMEM Sağlık Şartları Nedeniyle İlişik Kesilme
pomem sağlık şartları nedeniyle ilişik kesilmesine dair emsal mahkeme kararı
T.C. ANKARA x. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2017/x YÜRÜTMENİN DURDURULMASINI İSTEYEN (DAVACI) : VEKİLİ : Av. Mustafa Kemal Batur İtower Plaza. Akar Cad. No:3/58 Kat:8 Bomonti Şişli/İstanbul
KARŞI TARAF (DAVALI) : Emniyet Genel Müdürlüğü/Ankara
İSTEMİN ÖZETİ : x Polis Meslek Eğitim Merkezi‘nde (POMEM) “aday öğrenci” konumunda bulunan davacının, sağlık kurulu raporlarının incelenmesi neticesinde Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği uyarınca “Polis Meslek Eğitim Merkezi Öğrenci Adayı Olamayacağı gerekçesiyle polis okulu öğrenciliğinden ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin iptali ile yürütmesinin durdurulması istenilmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Ankara x. İdare Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü:
Davalı İdareden; Dava konusu işlemin tesis edilmesine dayanak oluşturan tüm bilgi ve belgelerin onaylı örneklerinin istenilmesine,
Davacıdan;
Uyuşmazlığın çözümü için davacının bu kararın tebliğinden ve davalı idarenin savunması geldikten sonra 15 (onbeş) gün içinde iki adet fotoğraf ile Mahkememize başvurması halinde sağlık koşulları itibariyle aktif olarak polislik yapıp yapamayacağının tespiti için, dosyada bulunan sağlık kurulu raporları ile birlikte Ankara Atatürk Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ne sevki yapılacağından, belirlenen süre içinde mahkemeye başvurması gerektiğinin, başvurmaması halinde dosyadaki belgelere göre karar verileceğinin tebliğine, Dava konusu işlemin davacının öğrencilikten ilişiğinin kesilmesine ilişkin olması sebebiyle uygulanması halinde etkisi tükeneceği gibi telafisi güç zarar doğurabilecek nitelikte bulunması nedeniyle, davalı idarenin savunması ve ara kararı cevabı alınıp ya da savunma ve ara kararına cevap verme süresi geçip yeni bir karar verilinceye kadar dava konusu işlemin yürütülmesinin durdurulmasına, savunma ve ara kararına cevap verilebilmesi için davalı idareye (15) gün süre tanınmasına, /2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
POMEM Sağlık Şartları Nedeniyle Elenme İlişik Kesme – Yürütme Durdurma
pomem sağlık şartları nedeniyle elenme
Polis Meslek Eğitim Merkezinde öğrenim görürken sağlık şartları nedeniyle yaşanan elenmeye dair yürütme durdurma kararı. Sağlık Şartları Yönetmeliğine göre
T.C. ANKARA x. İDARE MAHKEMESİ ESAS NO : 2017/
YÜRÜTMENİN DURDURULMASINI İSTEYEN (DAVACI) : VEKİLİ : Av. Mustafa Kemal BATUR İtower Plaza. Akar Cad. No:3/58 Kat:8 Bomonti Şişli/İSTANBUL
KARŞI TARAF (DAVALI) : Emniyet Genel Müdürlüğü/ANKARA
İSTEMİN ÖZETİ : xPolis Meslek Eğitim Merkezi Müdürlüğü’ne geçici kaydı yapılan davacının, Emniyet Teşkilatı Sağlık Şartları Yönetmeliği‘nin EK-3-V-A maddesinde yer alan sağlık şartlarını taşımadığından bahisle Merkezle ilişiğinin kesilmesine ilişkin işlemin iptali ve yürütmenin durdurulması istenilmektedir.
TÜRK MİLLETİ ADINA
Karar veren Ankara x. İdare Mahkemesi’nce işin gereği görüşüldü:
Olayda, iptali istenilen işlemin davacının öğrenim gördüğü polis meslek eğitim merkezinden ilişiğinin kesilmesine ilişkin olması nedeniyle uygulanmakla etkisi tükenebilecek nitelikte bulunduğundan davalı idarenin savunması alınıncaya ya da savunma süresi geçtikten sonra yeniden bir karar verilinceye kadar yürütmenin durdurulmasına, savunma süresinin (15) gün olarak belirlenmesine, 2577 sayılı İdari Yargılama Usul Kanununun 27/2. maddesi uyarınca, 23/03/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
isim değiştirmek ve isim eklemek. isim düzeltme davası
isim değiştirmek ve isim ekleme davası
İsim değiştirme ve isim ekleme günümüzde sanılan durumun tam tersine sıklıkla uygulaması bulunan bir durumdur. Doğumda belirlenen ismin daha sonraları değiştirilmek istenmesi, veya yeni isim eklemek ülkemizde uygulaması olan bir süreçtir.
İsim eklemek
gereken süreç Türkiye yasalarına göre sadece ve sadece mahkeme yolu ile gerçekleşebilmektedir. Son zamanlarda yayılan duyumların aksine bu durum ancak hakim kararı ile gerçekleştirilebilmektedir. Genellikle isim benzerliği olan kişilerce veya isminden hoşlanmayan kişilerce talep edilmektedir. Zaman zaman ise ismin konulduğu tarihte beğenilen bir isim daha sonra herhangi bir sebeple istenmeyen bir isim haline gelebilmektedir. Örneği Fatmagül ismi eski tarihlerde oldukça kullanılan bir isim iken bir televizyon dizisi sonrasında bu isme sahip kimi kişiler isim değiştirme veya başka bir isim daha eklenmesi yoluna gitmişlerdir.
İsim değiştirmek
mevcut ismin tamamen değiştirilmesi yoludur. Bu süreçte yine mahkeme kararı ile sonuca erdirilebilmektedir. İsim değiştirmede isim veya soyisim tümden değiştirilebilmektedir. Bu aşamada kişinin TCKN değişmemekte, sadece isim ve/veya soyisim değiştirilmektedir. Bu aşamada yasanın öngördüğü bazı durumlar vardır ve bunların gerçekleşmesi gerekmektedir. Doğrudan bir sebep olmadan isim değişikliği zorluklarla karşılaşmaktadır. Bu nedenle muhakkak bir gerekçeye dayandırılarak isim ekleme, isim değiştirme ve isim düzeltmeyapılabilmektedir. Aynı zamanda isim çıkarma da yapılabilmektedir. İki isimli olan bir kişi isminin birinden hoşlanmıyor ise bu ismi değiştirebileceği gibi ismi tamamen de kayıtlardan çıkartabilmektedir.
Türk Medeni Kanunu bu hakkı tanımakta ve yazımızın başında da belirttiğimiz üzere sıklıkla uygulaması olan bir durumdur. Mahkeme aşamasında 2 tanık bulundurulan isim konulu davalarda süreç çok uzun olmamakta ve karardan sonra mahkeme kararı ile ilanı da yaptırılmaktadır. Ad değiştirme sonuca erdiğinde kimlik nüfus müdürlüğü tarafından yeniden düzenlenir.
www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
İflas Erteleme Müessesesi ve Hukuki Niteliği
Çoğunlukla İflas erteleme yahut İflasın ertelenmesi terimleriyle kullanılan iflas erteleme müesesesi, finansal risk kapsamına girecek yahut girmiş olacak olan sermaye şirketinin ticari faaliyetlerine devam edebilmesi için o şirketin iflasının önlenmesi amacıyla başvurulan kurumdur. Ticari hayatın olağan akışı içerisinde; genellikle ticari hayat içerisinde birçok şirket ülkemizde çeşitli sebeplerle kriz yaşamakta işbu kriz sebebinden de çoğunlukla iflas etmektedir.
Nitekim, ticari hayat içerisinde de bahsedileceği üzere bir çok şirket vadeli satış yapmakta yahut kambiyo senetlerini ödeme aracı olarak kullanmaktadır. Örneğin; Bir fabrika vadeli satış yapmak suretiyle üretimini piyasaya yayıp, ham maddeyi de peşin aldığını düşündüğümüzde, satış oranı ile orantılı şekilde ham madde tedarik etmesi gerekecektir. Söz konusu üretimin artması ve alacaklarını piyasadan yeterince toplayamaması, örnek fabrikanın ödemelerinde aksama meydana getireceğinden, söz konusu fabrikanın belirli şart ve koşullarla korunması gerekecektir. Zira, bu durum kamuyu ilgilendiren bir durum olup, söz konusu fabrikada çalışan işçiler, işçilerin aileleri çalışması ve satışlarıyla ödemek durumunda olduğu kamu alacakları, fabrikanın kamunun yararına devamı için yeterlidir.
Türk Ticaret Kanunu (TTK) 377. madde  ve İcra İflas Kanunu 179/ a- b maddeleri, fabrikayı kamu yararı adına fabrikayı kurtarmak için istenen şart ve koşulları açıkça belirtmiştir. Türk Ticaret Kanunu(TTK) Md 376’ dan da açıkça anlaşıldığı üzere; borca batık olan ya da borcunu ödemede acze düşen şirketler için kanunen yönetim merciinin şirketin merkezinin bulunduğu yer Asliye Ticaret Mahkemesi’ nden şirketin iflasının istenmesine yönelik zarureti hasıl olup, aynı zamanda mezkur zaruret Türk Ceza Kanunu hükümlerince de güçlendirilmiş durumdadır. Türk Ticaret Kanunu( TTK) Md. 377’ den de açıkça anlaşıldığı üzere; şirketin yönetim kurulunun veyahut şirketin alacaklılarından herhangi birinin, yeni nakit sermaye girişi dahil somut ve inandırıcı bir proje sunmak üzere, şirketin iflasının ertelenmesini talep edeceği açıktır. Söz konusu talebe ilişkin koşul ve şartlar İcra İflas Kanunu (İİK) 179-a- b maddelerince belirtilmiş olup, İcra İflas Kanunu( İİK) 180. Md.’ Si de iflas ertelemenin, talep eden şirkete sağladığı olanakları ifade etmektedir.
İflas erteleme kararıyla mahkeme, şirketin yönetim organının yetkilerini tamamiyle kayyuma devrederek kayyumun da yetki çerçevesini ortaya koymak suretiyle açık anlaşılabilir ve uygulamada 1 yıllık iflas erteleme kararı verir( En fazla 4 yıl 1’ er yıllık kontrol sürelerince uzatılabilir). Kayyum iflas erteleme kararı ile birlikte şirketin kurtarılmasına yönelik tüm işlemleri yönetim organı adına düzenler, şirket yönetimini sağlar, aynı zamanda 3 ay da bir olmak yahut mahkemece re’ sen istenecek hallerde karar veren mahkemenin denetimine sunulmak üzere rapor tanzim eder. Kayyum mahkemenin takdirinde atanacağı gibi talep eden taraf tarafından da şirketle ilgili olmamak kaydıyla bulunan kişiler arasında istenebilmektedir. Uygulamada söz konusu takdir yetkisi mahkemeye bırakılmıştır.
İcra İflas Kanunu (İİK) Md. 180. De açıkça anlaşıldığı üzere; iflas erteleme kararı, şirkete 6183 Sayılı Amme Alacaklarının Tahsili Hakkındaki Kanun’ da dahil olmak üzere, başlatışmış olan yasal takiplerin durduracak ve sonraki alacaklar içinde takip yapılamayacaktır. İflas erteleme kararı zamanaşımını kesecektir. İflas Erteleme Kararı, sadece ve sadece taşınır taşınmaz rehni ile ilgili takipleri durduramamakla birlikte, taşınır yahut taşınmaz rehni takiplerinde satışı engellemektedir. Yani iflas erteleme kararı verilmesi halinde taşınır taşınmaz rehnine ilişkin takip yapılsa dahi, satış yapılamayacaktır. Ancak, iflas erteleme alan şirketin rehin sözleşmesinden kaynaklı faiz ödemesi teminatlandırılmak zorunda olup, teminatlandırılmaması halinde satışına gidilebilecektir.
Yukarıda da bahsedildiği üzere İflas Erteleme Müesesesi uygulama bakımından oldukça güç şartlar altında acze düşen şirketlerde azımsanmayacak kadar büyük bir fayda sağlamakta olup, talep eden şirketin, kanunun öngördüğü şartları taşıyıp taşımadığı nitelikli bir araştırmaya tabi tutulmakla birlikte, nihai kararı hakimin takdir yetkisine bırakmaktadır. Dolayısıyla, iflas erteleme şartlarını taşıyan şirketin iyileştirme projesini somut gerekçelere dayandırılması ve şirketin aczinin ortadan kalkması için belirlenen muhtemel süre içerisinde projeye sadık kalınarak uygulanması gerekmektedir. Aksi takdirde kararı veren mahkemece iflas erteleme kararından dönüleceği gibi, iflas erteleme alan şirketin alacaklılarının kararı temyiziyle de birçok karar Yargıtay tarafından bozulmaktadır.
www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
Taksirle Yaralama Suçu ve Cezası
Taksirle yaralama suçu Türk Ceza Kanununda yer alan bir suç türüdür. Ülkemizde cezalandırma yapılmakta ancak kimi zaman suçun/durumun ağırlığına göre cezaverilmeyebilmektedir.
Taksirle yaralama,
istenmeyen bir şekilde bir başkasının veya başkalarının yaralanmasına sebep olmaktır. Burada kasttan ayrılan en önemli unsur yaralama isteği olmamasıdır. Yapılan eylem sonucunda başkasının yaralanacağını öngörememek, düşünememektir.
Günümüzde trafik kazalarında sıklıkla rastlanan bir durumdur.
Yolda kurallara uygun olarak giderken bir anda önünüze atlayan bir yayaya çarpmanız durumunda kişi yara aldıysa bu durumda taksirle yaralama suçunu işlediniz demektir. Siz kişinin yaralanmasını istemediniz ancak kişi yaralandı. İstemeyerek yapmış olsanız da kişi yara aldığı için Türk Ceza Kanununa göre cezalandırılabilirsiniz demektir. Burada cezanın ağırlığını belirleyen önemli bir unsur vardır. Siz yaptığınız eylem sonucunda kişinin yaralanabileceğini biliyor ancak yaralanmayacağını düşünerek hareket ediyorsanız bilinçli taksirdir. Ancak eyleminizde hiç kimsenin yaralanacağını düşünmüyor ve uygun davranışlarda bulunuyorsanız burada taksir vardır.
Ceza yasalarımız taksiri bir suç olarak öngörmüştür.
üç aydan bir yıla kadar hapis cezası öngörmüştür. Ancak organ kaybı gibi, iz kalma gibi riskli durumlarda ise ceza oranı artırılmaktadır. Aynı şekilde yaralanan kişi sayısı birden fazla ise cezada altı aydan üç yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Taksirle yaralamada en iyi ceza avukatı savunacaktır. Taksirle yaralama suçu şikayete bağlıdır, bilinçli taksirle yaralama suçunda ise şikayet aranmaz ve yarılama işlemi kendiliğinden başlar.
Av. Mustafa Kemal Batur
Taksirle yaralama (1) Taksirle başkasının vücuduna acı veren veya sağlığının ya da algılama yeteneğinin bozulmasına neden olan kişi, üç aydan bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası ile cezalandırılır.
(2) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,
b) Vücudunda kemik kırılmasına,
c) Konuşmasında sürekli zorluğa,
d) Yüzünde sabit ize,
e) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,
f) Gebe bir kadının çocuğunun vaktinden önce doğmasına,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, yarısı oranında artırılır.
(3) Taksirle yaralama fiili, mağdurun;
a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,
b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,
c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,
d) Yüzünün sürekli değişikliğine,
e) Gebe bir kadının çocuğunun düşmesine,
Neden olmuşsa, birinci fıkraya göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.
(4) Fiilin birden fazla kişinin yaralanmasına neden olması halinde, altı aydan üç yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(5) (Değişik: 6/12/2006 – 5560/5 md.) Taksirle yaralama suçunun soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlıdır. Ancak, birinci fıkra kapsamına giren yaralama hariç, suçun bilinçli taksirle işlenmesi işlenmesi halinde şikayet aranmaz.
T.C. YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ
E. 2012/6709  K. 2012/5105  T. 23.2.2012
• TAKSİRLE YARALAMA ( Sanığın 101 Promil Alkollü Olarak Araç Kullandığı – Bir Kişinin Nitelikli Şekilde Yaralanmasına Neden Olmak Şeklinde Gelişen Eyleminde Bilinçli Taksir Koşullarının Oluştuğu )
• BİLİNÇLİ TAKSİR ( Sanığın 101 Promil Alkollü Olarak Araç Kullandığı – Bir Kişinin Nitelikli Şekilde Yaralanmasına Neden Olmak Şeklinde Gelişen Eyleminde Bilinçli Taksir Koşullarının Oluştuğu )
• SEÇENEK OLARAK BELİRLENEN CEZA ( Hapis Cezası İle Adli Para Cezasının Seçenek Olarak Öngörüldüğü Hallerde Hapis Cezasına Hükmedilmişse Cezanın Adli Para Cezasına Çevrilmeyeceği – Taksirle Yaralama )
• ALKOLLÜ ARAÇ KULLANMA ( Sanığın 101 Promil Alkollü Olarak Araç Kullandığı – Hapis Cezası İle Adli Para Cezasının Seçenek Olarak Öngörüldüğü Hallerde Hapis Cezasına Hükmedilmişse Cezanın Adli Para Cezasına Çevrilmeyeceği )
5237/m.22,50, 89
ÖZET : Taksirle yaralama suçunda; kaza sırasında 101 promil alkollü olarak araç kullanan sanığın, yönetimindeki otomobili ile karıştığı kaza sonucunda bir kişinin nitelikli şekilde yaralanmasına neden olmak şeklinde gelişen eyleminde bilinçli taksir koşullarının oluştuğunun gözetilmemesi;
Suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adli para cezasına çevrilmez. sanığa verilen hapis cezasının kanuna aykırı olarak adli para cezasına çevrilmiş olması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedenleri sayılmamıştır.
DAVA : Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Dosya içeriğine göre, kaza sırasında 101 promil alkollü olarak araç kullanan sanığın, yönetimindeki otomobili ile karıştığı kaza sonucunda bir kişinin nitelikli şekilde yaralanmasına neden olmak şeklinde gelişen eyleminde bilinçli taksir koşullarının oluştuğunun gözetilmemesi; ayrıca 5237 sayılı TCK’nın 50/2. maddesinde yer alan, “suç tanımında hapis cezası ile adli para cezasının seçenek olarak öngörüldüğü hallerde, hapis cezasına hükmedilmişse; bu ceza artık adli para cezasına çevrilmez.” düzenlemesine rağmen sanığa verilen hapis cezasının kanuna aykırı olarak adli para cezasına çevrilmiş olması aleyhe temyiz bulunmadığından bozma nedenleri sayılmamıştır.
SONUÇ : Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin sanığın kusuru olmadığına, kazaya katılanın eşinin neden olduğuna, erteleme yapılmadığına, katılanın tutumu nedeniyle uzlaşma sağlanamadığına ilişkin tüm temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ( ONANMASINA ), 23.02.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
T.C.
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ
E. 2012/3990
K. 2012/8937
T. 3.4.2012
• TAKSİRLE YARALAMA ( Kararın Kesin Olması Nedeniyle Temyiz İsteminin Reddine Karar Verileceği )
• KESİNLİK SINIRI ( Kararın Kesin Olması Nedeniyle Temyiz İsteminin Reddine Karar Verileceği – Taksirle Yaralama )
• TEMYİZ BAŞVURUSU ( Kararın Kesin Olması Nedeniyle Temyiz İsteminin Reddine Karar Verileceği ��� Taksirle Yaralama )
5237/m.89
ÖZET : Taksirle yaralama suçunda; temyiz sınırı, katılan sanıklar hakkında hükmolunan para cezalarının miktarı ve hüküm tarihi itibariyle kararın kesin olması nedeniyle temyiz isteminin reddine dair verilen karar hukuka uygundur.
DAVA : Taksirle yaralama suçundan katılan sanıkların mahkumiyetlerine ilişkin hükümlerin katılan sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine, kararın kesin nitelikte olduğu belirtilerek katılan sanık H. Ö. müdafinin temyiz isteminin reddine dair verilen 05.03.2009; katılan sanık F. T. müdafinin temyiz isteminin reddine dair verilen 10.03.2009 tarihli ek kararlar temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
KARAR : Anayasa Mahkemesinin 07.10.2009 gün ve 27369 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07.10.2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23.07.2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK’nın 50 ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2000 TL’ye kadar ( 2000 TL dahil ) adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümleri 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanunun 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olup, 07.10.2010 ila 6217 sayılı Kanunun yürürlüğe girdiği 14.04.2011 tarihine kadar ise mahkumiyet hükümlerinin hiçbir istisna öngörülmeksizin temyizinin mümkün olduğu, 14.04.2011 ve sonrasında ise, doğrudan hükmedilen 3000 TL’ye kadar ( 3000 TL dahil ) para cezalarının 5320 sayılı Kanunun Geçici 2. maddesi uyarınca kesin nitelikte olduğu anlaşılmakla,
SONUÇ : 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi yollamasıyla halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’un 305. maddesindeki temyiz sınırı, katılan sanıklar hakkında hükmolunan para cezalarının miktarı ve hüküm tarihi itibariyle kararın kesin olması nedeniyle aynı Kanunun 315. maddesi uyarınca katılan sanık H. Ö. müdafinin temyiz isteminin reddine dair verilen 05.03.2009; katılan sanık F. T. müdafinin temyiz isteminin reddine dair verilen 10.03.2009 tarihli ek kararlar usul ve yasaya uygun bulunduğundan, katılan sanık müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle, redde ilişkin hükümlerin isteme uygun olarak ONANMASINA, 03.04.2012 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
Taksirle Öldürme Suçu ve Cezası
Türk Ceza Kanunu Madde 85 de yer alan bir suç olan Taksirle Öldürme suçu geçmiş tarihlerde olduğu gibi günümüzde de çok sık karşılaşılan bir suç türüdür. Taksirle Adam Öldürme suçu istenmeden gerçekleşen ancak sonucu son derece ağır olan bir suç türüdür.
Tüm dünya hukuk sistemlerinde de yer alan bu suç ne yazık ki çok sık rastlanılan ve suçu işleyen için büyük sıkıntılara yol açan bir durumdur. Burada suç bilinçli olarak mı yapıldı yani bilinçli taksir mi, yoksa suç istenmeden mi yapıldı yani basit taksir mi olup olmadığına göre ceza oranı belirlenmektedir.
Bir kişi yaptığı eylem sonucunda bir kişinin ölme ihtimalinin olduğunu ancak bu eylem ile buna sebebiyet vermeyeceğini öngörüyor ise bu bilinçli taksirdir. Düğünde havaya ateş etmek genel anlamıyla bu kapsama girmektedir. Çünkü kişi o silahın birinin ölümüne sebep olabileceğini bilmekte ancak havaya sıkacağı için kimsenin ölmeyeceğini düşünmektedir. Fail düz yolda arabayla kurallara uygun olarak giderken önüne aniden koşarak çıkan bir kişiye çarpması ve kişinin hayatını yitirmesi durumunda ise taksirle adam öldürme suçundan bahsedebiliriz.
Araba ile yaşanan trafik kazalarında
maalesef ki hayatlar sönmekte, fail ağır cezalar alabilmektedir. Burada asıl unsur kişinin kurallara uyup uymadığıdır. Çünkü kurala uyan kişi kaza yapmak istemez ve kaza olmayacağını düşünmektedir, kurallara uymayan kişi ise genel manada her an bir kaza olabileceğini ancak kaza yapmayacağını, kimseyi öldürmeyeceğini düşünmektedir. Trafik kazalarının ise büyük bölümü bu öz güven ile gerçekleşmekte ve sonuç olarak maddi ve manevi büyük kayıplar ortaya çıkmaktadır.
Taksir ile öldürme suçu çok çeşitle olaylarda kendini göstermektedir.
Herhangi bir kişinin ölümünün istenmemesi ama sonuç olarak kişinin hayatını kaybetmesi durumudur. Sonuç olarak ise hayat kaybedilmekte, kişinin yaşam hakkı elinden alınmaktadır. Tüm dünyada kabul gören görüşe göre en önemli hak yaşam hakkıdır. Bu nedenle de taksirle dahi olsa ölüme sebep olan kişi cezalandırılmaktadır. Burada en önemli husus ise yargılama aşamasında sanık koltuğunda oturacak kişinin kendini en iyi şekilde ifade edebilmesi ve en iyi şekilde savunulmasıdır. Yukarıda bahsettiğimiz bilinçli taksir ile taksir arasında büyük oranda ceza ve yaptırım farkı vardır. Yasada taksirle birinin ölümüne sebep olan kişiye iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası öngörülmektedir. Birden fazla kişinin ölümüne sebep olundu ise ceza dahada artmaktadır. Yargılama aşamasında ise bu hususlara değinilmeli ve gerekli her türlü hukuki savunma yapılmalıdır. Deliller, tanıklar bulunmalı ve dosyaya eklenmelidir. Aksi durumda büyük ve geri dönüşü olmayan ağır cezalara maruz kalınabilecektir.
Av. Mustafa Kemal Batur
TCK 85Taksirle öldürme
(1) Taksirle bir insanın ölümüne neden olan kişi, iki yıldan altı yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Fiil, birden fazla insanın ölümüne ya da bir veya birden fazla kişinin ölümü ile birlikte bir veya birden fazla kişinin yaralanmasına neden olmuş ise, kişi iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
T.C. YARGITAY 1. C.D. 2007/693 E. 2007/2059 K. İçtihat
Yargılamanın konusu, sanıkların müstakil faili belli olmayacak şekilde adam öldürme suçudur. Olay günü sanıklar maktülü darp ederek öldürmüşlerdir. Dosya kapsamında maktülde mevcut bulunan kronik kalp rahatsızlığının akut hale geçmesi nedeniyle ölümün gerçekleştiği anlaşılmaktadır. Sanıkların maktüldeki kalp rahatsızlığını bilip bilmedikleri araştırılmalıdır.
(Karar Tarihi : 28.03.2007)
DAVA : E_____’yi müstakil faili belli olmayacak şekilde öldürmekten sanıklar B_____ ile S_____’nin bozma üzerine yapılan yargılanmaları sonunda; hükümlülüklerine ilişkin (K____) İKİNCİ Ağır Ceza Mahkemesi’nden verilen 04.04.2006 gün ve 34/166 sayılı hükmün Yargıtay’ca incelenmesi sanıklar müdafi tarafından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığı’ndan tebliğname ile dairemize gönderilmekle incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:
KARAR : Toplanan deliller karar yerinde incelenip, sanıkların suçlarının sübutu kabul, oluşa ve soruşturma sonuçlarına uygun şekilde suç niteliği tayin, cezayı azaltıcı sebebinin nitelik ve derecesi takdir kılınmış, savunması inandırıcı gerekçelerle reddedilmiş, bozma üzerine incelenen dosyaya göre verilen hükümde bozma nedeni dışında isabetsizlik görülmemiş olduğundan, sanık B_____ müdafiinin, yasal savunmasında sınırın aşılmasına, haksız tahrik indirimi uygulanması gerektiğine, yaralama ya da kavgada maktüle el uzatma yönünden suç vasfına, sanık S____’nin sübuta ve suç kastı olmadığına yönelen ve yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
1-) Olay günü maktül ve arkadaşlarının afiş asmak istemesi nedeniyle meydana gelen tartışmada sanıkların birlikte maktülü darp ettikleri ve bunun neticesinde maktülün kendinde mevcut olan kronik kalp hastalığının akut hale geçmesinden ileri gelen nedenle öldüğü tüm dosya kapsamından anlaşılmakla sanıkların maktuldeki kalp rahatsızlığını önceden bilip bilmediği araştırılarak sonucuna göre, bildikleri tespit edildiği takdirde 5237 sayılı TCK’nun 22/3, 23 ve 86/2. maddeleri delaletiyle 85. maddesi uyarınca bilinçli taksirle öldürme suçundan, bilmedikleri tespit edildiği takdirde 22/2, 23, 86/2. maddeleri delaletiyle 85. maddesi uyarınca taksirle öldürme suçundan mahkumiyetleri gerekirken lehe olan yasanın tespiti amacıyla, 765 sayılı TCK’nun 452/2. maddesinin uygulama yeri olmayan 5237 sayılı TCK’nun 87/4. maddesi ile karşılaştırılması suretiyle yazılı şekilde 765 sayılı TCK’nun 452/2 maddesinin lehe kabul edilerek bu suçtan hüküm kurulması,
2-) Sanıklar ve müdafileri duruşmada hazır edilmeden gıyaplarında karar verilmek suretiyle savunma haklarının kısıtlanması,
KARAR : Bozmayı gerektirmiş, sanık B____ müdafii ve sanık S_____’nin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan hükmün tebliğnamedeki düşünce gibi değişik bir gerekçe ile (BOZULMASINA) , 28.03.2007 gününde oybirliği ile karar verildi.
www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar
Ülkemizde insan vücudunun mahremiyetine karşı işlenen suçlar Türk Ceza Kanunu’nun 102 ile 105’inci maddeleri arasında düzenlenmiştir. 5237 Sayılı Kanuna son getirilen düzenlemelerle süreleri artırılan insan vücudunun mahremiyetine karşı işlenen suçlar; aynı zamanda farklı tarihlerde yapılan ceza indirimleri ve infaz iyileştirmelerinde de kapsam dışı tutulmaktadır.
Cinsel Dokunulmazlığa İşlenen Suçlar ve 5237 Sayılı TCK’daki Karşılıkları
5237 Sayılı TCK’da insan vücudunun mahremiyetine karşı işlenen suçlar dört gruba ayrılmıştır. Her suç grubunun cezai yaptırım dereceleri birbirinden farklı olsa da toplu olarak bakıldığında her ceza maddesi oldukça caydırıcı bir niteliğe sahiptir. Aşağıda maddeler halinde insan vücudunun mahremiyetine karşı işlenen suçlar ve bu suç türlerine verilen cezalar belirtilmiştir.
– TCK 102. Madde: Bir bireyin vücut dokunulmazlığını herhangi bir şekilde ihlal eden kişiye iki yıldan yedi yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür. Maddede suçun ağırlaştırılmış halleri de ayrıca belirtilerek her bir fiilin niteliğine göre daha ağır cezaya tabi tutulması mümkün kılınmıştır. Suçun vücuda organ veya başka bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda ise verilecek ceza alt sınırı 7 yıla üst sınırı 12 yıla yükseltilmektedir.
– TCK 103. Madde: Ülkemizde sık sık karşılaştığımız çocuklara karşı işlenen cinsel suçlar için cezai yaptırım uygulayan kanun maddesidir. Bir çocuğun vücut dokunulmazlığının ihlal edilmesi durumunda verilecek ceza 3 yıldan 8 yıla kadar hapis cezası olarak tanımlanmıştır. Suçun; çocuğun vücuduna organ veya herhangi bir cisim sokulması suretiyle işlenmesi durumunda ise verilecek cezanın alt sınırı 8 yıl üst sınırı 15 yıl olarak düzenlenmiştir.
– TCK Madde 104 ve 105: 104. maddede reşit olmayan birey (15 ila 18 yaş arası) ile cinsel ilişki için 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası öngörülmüştür.105. Maddede ise cinsel taciz suçuna karşı 3 aydan 2 yıla kadar hapis cezası belirtilmiştir.
Cinsel Suçların Diğer Suçlarla Birlikte İşlenmesi
Cinsel suçlar , tecavüz, cinsel taciz pek çok kez kişiyi hürriyetinden alıkoyma suçu ile birlikte işlenmektedir. Bu durumda oluşan diğer suçlar için de TCK’da belirtilen ilgili maddelere göre ayrıca ceza verilmektedir.
Av. Mustafa Kemal Batur www.batur.av.tr
0 notes
mustafakemalbatur · 7 years
Text
Bilişim Sistemine Girme Suçu ve Cezası
Teknoloji ilerledikçe günümüzde suç çeşitliliğide artmaktadır. Eski yıllarda Türk Ceza Kanununda olmayan suçlar ortaya çıkmakta ve ağır yaptırımlar öngörmektedir. Bugün sıradan/basit gibi görünsede bir kişinin Facebook, Instagram veya mail adresine girildiğinde kısa yoldan Bilişim Sistemine Girme ve Orada Kalma Suçu işlenmiş olmakta ve yaptırım olarakta hapis cezası öngörülmektedir.
Türk Ceza Kanunu Madde 243 ile getirilen bu suç bir bilişim sisteminin bir kısmına veya bütününe hukuka aykırı olarak yani izin olmadan giren kişiye 1 yıla kadar hapis cezasıverileceğini öngörmektedir. TCK 243/3 de ise girilen sistemde yer alan bilgiler, veriler, yazılar, resimler vb değiştirilir veya silinir ise cezanın üst sınırı 2 yıla çıkmaktadır.
Basit gibi görünen başka bir kişinin sosyal medya hesabına giriş yapılmasında da aynı maddeden ceza uygulanmakta, daha büyük şirket verilerine erişim gibi konularda da aynı ceza uygulanmaktadır.
TCK 244 ise konuyu dahada detaylı olarak ele almaktadır. Bu madde ise bilişim sisteminin çalışmasını engellemekten bahsetmektedir. Bir bilişim sistemi bir web siteside olabilir, bir online oyun sistemide olabilir veya bir şirket altyapısıda olabilir. Bu konuda alınacak ceza oranı ise 5 yıla kadar yükselmektedir. Ayrıca bu maddeye göre banka üzerinde veya finans sektöründe bu suç işlenir ise ceza dahada yükselmektedir.
Günümüzde böylesine ağır yaptırımları olan bir suç ve binlerce olay, binlerce mağdur ve binlerce sanık vardır. Ancak yargılama aşamasında eğer ki suçsuz iseniz bunu ispatlayabilmeniz oldukça zor bir hal almaktadır. Yargı faaliyetini yürüten hakimler, savcılar ve avukatların büyük bölümü bilişim ve teknolojiden kısmende olsa uzaktırlar. Bu nedenle dosyaya vakıf olamamakta ve dosyalar sürekli olarak dahada karmaşık hale gelmekte, işin içinden çıkılamamakta ve ağır hukuk hatalarına sebebiyet verilmektedir. Bu nedenle öncelikle şüpheli veya sanık koltuğunda iseniz kendinizi anlatabileceğiniz ve bilişim alanında uzman bir avukat bulmak zorundasınızdır.
Diğer yandan eğer mağdur tarafsanız ve sistemleriniz, siteleriniz, altyapınız, sosyal medya hesaplarınız saldırıya uğruyor ise öncelikle bu alanda uzmanlığını kanıtlamış bir avukatadurumu anlatıp yola bu şekilde başlamanızı önermekteyiz.
Bilişim alanında yaşanan suçlar ve hükümlüler her geçen gün artmakla beraber büyük bölümünün hatalı veya eksik kararlar nedeniyle sorun yaşadığını görmekteyiz. Kimi zamanda basit bir konu çok daha büyük ve içinden çıkılmaz konular haline gelmektedir.
Bilişim sistemine girme suçu ve Orada Kalma Suçu konusunda bilişim avukatı olarak sizlere bilişim alanının her noktasında hizmet sağlayabilecek, konuya vakıf olabilecek, dilinizden anlayabilecek uzman avukat ile konuyu en iyi şekilde çözüme götürmekteyiz. Bilişim avukatları bu konuda sizinle aynı dilden konuşacak ve gereken hukuki desteği bilişim avukatı olarak sağlayacaktır.
Av. Mustafa Kemal Batur
Bilişim Alanında Suçlar
Madde 243- (1) Bir bilişim sisteminin bütününe veya bir kısmına, hukuka aykırı olarak giren veya orada kalmaya devam eden kimseye bir yıla kadar hapis veya adlî para cezası verilir. (1)
(2) Yukarıdaki fıkrada tanımlanan fiillerin bedeli karşılığı yararlanılabilen sistemler hakkında işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranına kadar indirilir.
(3) Bu fiil nedeniyle sistemin içerdiği veriler yok olur veya değişirse, altı aydan iki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.
(4) (Ek: 24/3/2016-6698/30 md.) Bir bilişim sisteminin kendi içinde veya bilişim sistemleri arasında gerçekleşen veri nakillerini, sisteme girmeksizin teknik araçlarla hukuka aykırı olarak izleyen kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
Sistemi engelleme, bozma, verileri yok etme veya değiştirme
Madde 244- (1) Bir bilişim sisteminin işleyişini engelleyen veya bozan kişi, bir yıldan beş yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(2) Bir bilişim sistemindeki verileri bozan, yok eden, değiştiren veya erişilmez kılan, sisteme veri yerleştiren, var olan verileri başka bir yere gönderen kişi, altı aydan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.
(3) Bu fiillerin bir banka veya kredi kurumuna ya da bir kamu kurum veya kuruluşuna ait bilişim sistemi üzerinde işlenmesi halinde, verilecek ceza yarı oranında artırılır.
(4) Yukarıdaki fıkralarda tanımlanan fiillerin işlenmesi suretiyle kişinin kendisinin veya başkasının yararına haksız bir çıkar sağlamasının başka bir suç oluşturmaması halinde, iki yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezasına hükmolunur.
Banka veya kredi kartlarının kötüye kullanılması
Madde 245 – (Değişik: 29/6/2005 – 5377/27 md.)
(1) Başkasına ait bir banka veya kredi kartını, her ne suretle olursa olsun ele geçiren veya elinde bulunduran kimse, kart sahibinin veya kartın kendisine verilmesi gereken kişinin rızası olmaksızın bunu kullanarak veya kullandırtarak kendisine veya başkasına yarar sağlarsa, üç yıldan altı yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır. ––––––––––––
(1) 24/3/2016 tarihli ve 6698 sayılı Kanunun 30 uncu maddesiyle, bu fıkrada yer alan “ve” ibaresi “veya” şeklinde değiştirilmiştir.
9024-1
(2) Başkalarına ait banka hesaplarıyla ilişkilendirilerek sahte banka veya kredi kartı üreten, satan, devreden, satın alan veya kabul eden kişi üç yıldan yedi yıla kadar hapis ve onbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(3) Sahte oluşturulan veya üzerinde sahtecilik yapılan bir banka veya kredi kartını kullanmak suretiyle kendisine veya başkasına yarar sağlayan kişi, fiil daha ağır cezayı gerektiren başka bir suç oluşturmadığı takdirde, dört yıldan sekiz yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adlî para cezası ile cezalandırılır.
(4) Birinci fıkrada yer alan suçun;
a) Haklarında ayrılık kararı verilmemiş eşlerden birinin,
b) Üstsoy veya altsoyunun veya bu derecede kayın hısımlarından birinin veya evlat edinen veya evlâtlığın,
c) Aynı konutta beraber yaşayan kardeşlerden birinin,
Zararına olarak işlenmesi hâlinde, ilgili akraba hakkında cezaya hükmolunmaz.
(5) (Ek: 6/12/2006 – 5560/11 md.) Birinci fıkra kapsamına giren fiillerle ilgili olarak bu Kanunun malvarlığına karşı
suçlara ilişkin etkin pişmanlık hükümleri uygulanır.
Yasak cihaz veya programlar
Madde 245/A- (Ek: 24/3/2016-6698/30 md.)
(1) Bir cihazın, bilgisayar programının, şifrenin veya sair güvenlik kodunun; münhasıran bu Bölümde yer alan suçlar ile bilişim sistemlerinin araç olarak kullanılması suretiyle işlenebilen diğer suçların işlenmesi için yapılması veya oluşturulması durumunda, bunları imal eden, ithal eden, sevk eden, nakleden, depolayan, kabul eden, satan, satışa arz eden, satın alan, başkalarına veren veya bulunduran kişi, bir yıldan üç yıla kadar hapis ve beşbin güne kadar adli para cezası ile cezalandırılır.
Tüzel kişiler hakkında güvenlik tedbiri uygulanması
Madde 246- (1) Bu bölümde yer alan suçların işlenmesi suretiyle yararına haksız menfaat sağlanan tüzel kişiler hakkında bunlara özgü güvenlik tedbirlerine hükmolunur.
Avukat Mustafa Kemal Batur www.batur.av.tr
0 notes