Tumgik
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Ne Yazar.
e.e. cummings’in en sevdiğim yanı
sözün kutsallığını kesip
atması,
bize bokluğu,
hoşluk ve kumarla 
dilimleyen dizeler ile vermesi.
Nasıl da gerekliydi!
nasıl da harcanıyorduk
eski
ve yorgun tavırda.
elbette, ardından taklitçileride
geldi e.e. cummings’in.
başkaları Keats’i, Shelley’i
Swinburne’ü, Byron’ı
nasıl taklit ettilerse
onlarda cummings’i
taklit ettiler.
ama
sadece bir 
e.e. cummings vardı.
tabii ki.
bir güneş.
bir ay.
bir şair,
öyle...
Charles Bukowski / Gülün Gölgesinde / 1992
2 notes · View notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Gora.
...
Gora sözünü sürdürdü: “Kardeşim, benim taptığım Tanrıça, beni güzelliği ile kutsamıyor. Onu yalnızca açlıkla yoksulluğun ve acıyla aşağılanmışlığın olduğu yerlerde görüyorum. İbadetimi çiçekler ve ilahilerle değil, yaşamın kurbanlarının kanıyla yapıyorum.
Bu davada bizi hiçbir güzelliğin baştan çıkaramayacağını bilmek bana çok büyük mutluluk veriyor; hepimiz bütün gücümüzü toplayarak harekete geçmeye ve yaşamımızdaki her şeyi gözden çıkarmaya hazır olmalıyız. Böyle bir eylemin eğlenceli bir tarafı yoktur; bu, dayanılması güç, karşı konulmaz bir uyanıştır.
 Acılı ve korkunçtur,
varlığın ipleri öyle acımasızca çekilir ki, gam notalarına ayrılırken her notanın çığlığını ayrı ayrı duyarsın. 
Bunları düşünürken yüreğim yerinden oynuyor, her erkeğin bu coşkuyu duyması gerekir, çünkü bu Şiva’nın yaşam dansıdır.
İnsanoğlu tüm araştırmaları yok olan eskinin alev alev yanan tepeleri üzerinde bütün güzelliğiyle yeniyi görmek için yapar.
Ben günün ilk ışıklarında, bu kan kırmızısı gökyüzünde geçmişle bağlarını koparmış aydınlık bir gelecek görüyorum.
Dinle, göğsümde delice atan kalbim geleceğin zaferini nasıl müjdeliyor!”
Bunu söyledikten sonra Binoy’un elini kalbinin üzerine koydu.
...
Rabindranath Tagore  / Gora / 1910
0 notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Beyoğlu'nun En Güzel Abisi.
...
“ Yeni Dinimiz ve Tapınma Ritüelleri: Matrak bir konuydu.”
“Kapitalizmden söz ediyorlardı,” diye açıklık getirdi. “Naif bir yorum tabii.”
 Yeni din dedikleri paraydı, Tapınma derken ticareti, tapınak olarak da alışveriş merkezlerini kastediyorlardı. İstiklal’deki Demirören alışveriş merkezinden, Gezi Parkı’na yapmayı düşündükleri ama tepkiler sonucu yapamadıkları şu iğrenç binadan söz ediyorlardı...
Elbette yerden göğe haklılardı. Biliyor musunuz Avrupa’da en çok alışveriş merkezi inşa edilen şehir burası. Peki çocuklarımızın nefes alabileceği kaç park kaldı? Kaç yeni müze? Kaç yeni Kültür merkezi?
Bu, sadece bir bina yapımı değil Nevzat Bey, bir yaşam biçimi dayatması...
Nasıl ki Osmanlılar bu kenti aldıklarında külliyeler kurduysa, Uluslar ötesi şirketler de kendi amaçlarına ulaşmak için bu tür merkezler açıyorlar.   Bilirsiniz, Külliyeler; Camileri, Medreseleri, Kütüphaneler, Hastaneleri, Konuk evleri, Aşevleriyle, bir tür kültürel hizmet kurumlarıydı, oysa Markaların, alışveriş merkezlerinin tek derdiyse para ve daha çok kar.
İstanbul’un tarihiymiş, kültürüymüş, güzelliğiymiş kimsenin umurunda değil.Durmadan turistik oteller yapıyorlar, çirkin köprüler, iğrenç gökdelenler...
Tek dertleri daha çok rant, daha çok vurgun, daha çok avanta...
...
Ahmet Ümit / Beyoğlu'nun En Güzel Abisi / 2013 
0 notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Bir Bilim Adamı’nın Romanı.
...
“Şimdi saat 24.00. Bu satırları dizimin üstünde yazıyorum. Herkes uykuda. Yazarken kendimi sana daha yakın hissediyorum. Bugün beni biraz kederli buldun. 
Sevincin verdiği bir durgunluk olacak. Tahtel-şuur da gizli olan hislerin tazyiki olacak. Bilsen, malum ve muayyen saatlerden sonra senden ayrılmak bana ne kadar acı geliyor.
Artık kendimi böyle zamanlar da o kadar mecalsiz hissediyorum ki, trende, vapurda adeta şuursuz, kalabalık içinde sürüklenip gidiyorum.                           Nerede, ne yapıyorum hiç farkında olmuyorum; hareketim tamamen insiyaki oluyor.  Zihnim hep seninle, hep ikimizle meşgul oluyor.
...
Seni bilmeden ve tanımadan önce de ben daima sevdim.
Fuzuli’nin dediği gibi, ben de ezelden beri aşk istidadı var (Bende Mecnun’dan daha füzun aşıklık istidadı var).
Daima kalbimde bir ateş vardı.
öyle muayyen bir şey yoktu.
daima içli, yalnız idim...”
                                                                                Mustafa İnan’dan Jale’ye...
Oğuz Atay / Bir Bilim Adamı’nın Romanı: Mustafa İnan / 1975
1 note · View note
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Sergüzeşt.
...
Bu geçip giden hayatta edebi olmaya değer ne kadar an ve saniye vardır? Gökyüzünde seher vaktinin renkleri, yeryüzünde altın renkli bir sabah, çiçeklerden bir cümle, kuşların ahengiyle alkışlanan ilk aşk öpücüğü, ebedi olmaya layık değil midir?
İnsan, derin tahayyüller içinde kaybolup gittiği zaman, bütün kelimelerin tarif edemeyeceği - ruha karşı şimşek gibi açıldığı anda biten - bir sonsuzluk tebessümü olmaya layık olmaz mı?
Zavallı Hafıza!
Günden güne yok olduğunu hissettiğimiz, vücut denilen şu toprak yığınının üzerinde durmadan yaşamaya çalışır durur. Hüzün verici bir bakışı senelerce hatırlatır. Bir sözü, bir gülüşü yıllarca saklar.
Etrafından baş dönmesi verecek şekilde büyük bir sür'atle geçen bütün hatıra ve üzüntüleri hemen kaydetmeye çalışır. Bu katlanılması güç çalışma ile bütün kuvvet ve takati kaybolunca, bize ümit veren gelecek biter.
Hayatımıza arkadaşlık eden geçmiş, unutma denizi içinde mahvolur.
O zaman, ölüm derecesinde yaralanmış bir asker gibi, bizi mezarın kapısında bırakarak işini terk eder.
...
Samipaşazade Sezai / Sergüzeşt / 1889
0 notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Sokrates'in Savunması. ... Bunun gibi, benim para ile ders vermekte olduğuma dair dolaşan söylentinin hiç bir dayanağı yoktur. Bu da öbürleri kadar asılsızdır. Doğrusu bir kimsenin insanlara gerçekten bir şey öğretmesi mümkün olsaydı ve buna karşılık para alsaydı, Bence o kimse için bir şeref olurdu. Leontinoili Gorgias gibi, Keoslu Prodikos gibi, Elisli Hippias gibi şehir şehir dolaşarak ders verenler varken, Gençlerin kendi hemşerilerinden parasız ders almaları mümkünken, Onları bu hemşerilerinden ayırarak kendilerine çekip kandıran dersleri için para almakla kalmayıp bu parayı lütfen kabul ettiklerinden dolayı birde teşekkür ettiren kimseler var. ... Platon / Sokrates'in Savunması /...
8 notes · View notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Arafat'ta Bir Çocuk. Çiçek kokularını duymak istemiyorum Kardeşim /aygın baygın leylaklar/ Sümbüller, Akasyalar dolaşmasın odama/ Biramın köpüğü dudaklarımı gıdıklamasın/ Arkasından parlak serinliğini tatmayayım/ Yumuşak yataklara gömülmesin gövdem/ Bir dizeyle kanmasın yüreğim/ Hışırtılı, yeni giysiler görmesin bedenim/ Bir kadının üstünde sarsılmayayım / Yüreğim dolmasın sevecenlikle,bir dostun karşısında/ Kuluncuna giren kurşunu duymak istemiyorum kardeşim/ Ve boynuna geçirilen halkayı boğazımda/ Boyun kemiğini kıran ipi ve Gövdenin çelik soğukluğunu Senin... ... Zülfü Livaneli /Arafat'ta Bir Çocuk /1978
0 notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.İlim İlim Bilmektir. İlim ilim bilmektir ilim kendini bilmektir. Sen kendini bilmezsin ya nice okumaktır. Okumaktan Mana ne kişi Hakk'ı bilmektir. Çün okudun bilmezsin ha bir kuru emektir. Okudum bildim deme çok taat kıldım deme Eri hak bilmez isen abes yere yelmektir. Dört kitabın manası bellidir bir elifte Sen elif dersin hoca manası ne demektir. Yunus Emre der hoca gerekse var bin hoca Hepsinden iyice bir gönüle girmektir. Yunus Emre / İlim İlim Bilmektir / 12.yy.
0 notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Gazel. Güzelim,kızıl dudaklarının akikini ağız ağız sunma; bu güzel adını kötü kötü etme! Ahım, amber kokulu kâkülünün hevesiyle, gönül denen şu Buhardan duman duman çıkıyor. Gece harekete gelen Zülfün, esrarlı bir hırsız sanatıyla, sabrımı bir mal gibi gizli gizli çaldı. Heyhat! Güneş gülü goncası yanağın, Gönlümü bir çiy tanesi gibi çekti, götürdü. Cevr oklarıyla vücudumda yaralar açtın; sen de şimdi ahımın oklarına dayan, dayan güzelim! Gamzelerinin oklarını gözünün kemanına bağla: fesatçı rakibi öldürmek için silahlar Kuşan! Layık mıdır? Ben ayrılık derdi esiri olayım, falan filan seninle düşüp kalksın? Gözünün terkedişinde ne kadar ok varsa hepsini birer birer bağrımın hedefine vurdun! Güzel şeklin gerçi baştan aşağı naziktir; fakat belin, belin hepsinden incedir,güzelim! Hâmi'ye, kemana kıstırılmış gibi, bu işkence nedir? Elinden figan figan etse yerinde değil mi, Güzelim ? Hâmi / Gazel / 14.yy.
0 notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Waldo Sen Neden Burada Değilsin?. Dünyaya gelmek, bir saldırıya uğramaktır. Doğan bebek, havanın ciğerlerine olan saldırısının verdiği acıyla haykırır. Soğuk saldırır bize, sıcak saldırır. Açlığın, hastalığın, korkunun saldırılarını savuşturma yoluyla yaşarız, hayatta kalırız. Yaşıyor olmak, Savaşıyor olmaktan başka bir şey değildir. Bir gün son nefesimizi verdiğimizde bize Yapılan ilk saldırıyı tamamen püskürtmüş oluruz. Savaş bitmiştir. ... İsmet Özel / Waldo Sen Neden Burada Değilsin? / 1988
1 note · View note
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Ziyan.
Bihaber Sevgilim Yonina,
Bu mektubu sana bir otel odasından yazıyorum. İzmir'den. Bir Cinayet işlemeye geldiğim şehirden. Cinayeti beklerken yazıyorum. Yarın. Her şey yarın bitecek. Yarın, her şey yeniden başlayacak. Göreceğiz. Belki de öldürüleceğiz. İşte o zaman, bu mektubu bitirmeye gerek kalmayacak. Sana kendim fısıldayacağım, yazacaklarımı. Kağıt ve kalem yerine, gözlerimiz dokunacak birbirine.
Bu sadece bir başlangıç. Yarından sonra hayatta kalıp da, yine senden ayrı düşersem, yazmaya devam edeceğim. Bir hayatı nasıl aldığımı anlatacağım. Bunu nasıl yapabildiğimi, nasıl bu kadar kendimden geçebildiğimi, her şeyi. Ama şimdi sıra bizde. Bizi anlatmakta. Mezarına asla gelmemiş olan aşığının, bizi anlatmasında sıra.
Kendini bıraktığın günü hatırlıyor musun, Yonina? Seni tutamadığım günü. Kollarıma değil de, kendini boşluğa bıraktığın günü. Ben hiç unutmadım, sevgilim. Çünkü o gün yırtıldı, zihnimde ki takvim. Sonra o yırtıktan geçti bütün zaman. O günden bu güne beni getiren zaman…
Teninin kokusunu hatırlıyorum. Teninin kokusunu taşıyan kanını hatırlıyorum. Başının etrafında, bir meleğin halesi gibi yayılan kanın, gözlerin gibi koktuğunu hatırlıyorum. Çiçekler gibi açılmış gözlerini kokladığımı hatırlıyorum. Sana baktığımı. Bir kıtanın diğerine baktığı gibi. Aralarındaki okyanusa rağmen, aralarında ki okyanus sayesinde haberleşebilen iki kıta gibi. Kelimelerini dalgalara bindirip gönderen iki âşık kıta gibi. O dalgaların odamın sahiline vurması için günlerce beklediğimi hatırlıyorum. Tek bir kelimeni duymak için. Tek bir heceni…
Bugünse hâlâ dayanmaya çalışıyorum. O günden beri dayanmaya. Sensizliğe. Aynaya bakınca yanımda seni göremeyişime dayanmaya çalışıyorum. Gölgesinde uyuyakalacak kadar peşinden koştuğum bir kadını, Bana göstermeyen aynalardan nefret ediyorum.
Oysa Berlin'de ne çoklardı, değil mi? Bizi taşıyan camlar ve aynalar. Onların içinde beraberdik. Yan yana. Ama burada hiçbiri yok. Sadece ben. Sensiz bir ben. Ve gözlerim hâlâ seni arıyor, Çünkü onlar ölümü bilmiyor, sevgilim. Gözlerim, sensizliğe açılmayı bilmiyor. Bense bekliyorum. Son nefesi bekliyorum. Her ne kadar sensiz geçirdiğim her gün, kalbimin bileğini bir kez burksa da bekliyorum. Beklerken de bileniyorum.
Öyle bir bileniyorum ki, kavuştuğumuz da bir aşk usturası okşayacak Seni. Kesikler içinde kalacaksın. Kesiklerinden akanlar bacaklarını ıslatacak. Bir nehir köprüsünün iki bacağı gibi titreyecekler.
Bense ağzımı dayayıp kana kana içeceğim. Sonsuzluğa kana kana. Seni okşarken ellerimi kaybedecek, Öperken dilimi yutacağım. Kalp çarpıntımızın nedeni, kalplerimizin çarpışması olacak. Ayaklarına kapanacak ve dudaklarımı gezdirmeye oradan başlayacağım. Mora batıracağım bileklerini. Sırtına çizeceğim ipek yolunda öpücük taşıyacağım. Nefesimi bırakıp Seni tutacağım. Bir can simidi olacak bacakların, belimin çevresinde. Sana sızacağım. Göğüs göğüse çarpışırken. Birlikte kuruyup Birlikte ıslanırken. Alev alev değil, korun kendisi olacağım ve sadede sen yürüyebileceksin üzerimde, çıplak ayaklarınla. Vereceğin her nefes, yanan vücuduma serin bir rüzgâr olacak, yaralarım dudaklarınla kapanacak. Cennetinden gelip bana cehennemi unutturacaksın.
Bir sonbaharda buluşacağız. Bu dünyada sensiz dökülen yapraklar, koluma girdiğinde omuzlarıma konacak. Yakalayacağım bu kez. Yaprakları da seni de. Düşmeden yakalayacağım. O günün sabahına uyanana kadar da, seni benden ayıran her şeyin kaburgalarını söküp alınlarına boynuz diye saplayacağım. “İşte Şeytanlar!” Diye haykırarak boyunlarında zincirlerle dolaştıracağım. Emin ol sevgilim, hepsi olacak. Bir gün…
Çünkü sen, kararan gökyüzüne, belirdiği ana şahit olduğum bir yıldızsın. Işığını saçtığı ilk ana denk düştüğüm bir yıldız. Gözlerime doğan bir yıldız. Çünkü sen her şeyimin döküldüğü bir meydansın. Felçli vücudumda atmaya devam eden kalbim, Üzerimi örten kubbemsin.
Her zihne tek bilgi gerek, sevgilim. Sen, benimsin. Seni bildiğim için varım. Midem hayattan ne kadar bulanıyorsa, Sana o kadar aşığım. Seni dünya kadar seviyorum, demeliyim, Çünkü seni dünyadan nefret ettiğim kadar seviyorum. Aramızda kaç meridyen var, bilmiyorum, ama bana tutun, geliyorum…
O sıcak sabahın soğuk sokağında göz kapaklarını nasıl indirdiğimi hatırlıyorum. Bir serçeye benzeyen uykun kaçmasın diye, sevgilim. Ardından mahmur gözlerle bakma diye. Sen uyu Yonina, Ben geleceğim. Geleceğin kendisiyim.
Hakan Günday / Ziyan / 2009
3 notes · View notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Oyun Sonu. ... CLOV - Kimi zaman... Kendi kendime diyorum ki Clov, seni cezalandırmaktan bıkmaları için... bir gün... acı çekmeyi bundan daha iyi öğrenmelisin. Kimi zaman - kendi kendime diyorum ki, Clov, gitmene izin vermelerini istiyorsan... bir gün... Bundan daha iyi olmalısın burada. Ama yeni alışkanlıklar edinebilmek için, kendimi fazla yaşlı, fazla uzak hissediyorum. Demek ki, bu hiç bitmeyecek, demek ki hiç gidemeyeceğim... Sonra bir gün, ansızın, bitiyor, değişiyor, anlamıyorum, ölüyor mu, yoksa ben mi, onu da anlamıyorum. Geride kalan sözcüklere soruyorum -uyumak, uyanmak, gece, sabah- Bir şey söyleyemiyorlar. Hücrenin kapısını açıp, gidiyorum. O kadar iki büklüm olmuşum ki, gözlerimi açıp baktığımda, yalnız ayaklarımı görüyorum ve bacaklarımın arasında bir parça siyah toz. Kendi kendime, dünya sönmüş diyorum, Onu hiç yanarken görmediğim halde. Kendiliğinden oluyor. Düştüğüm zaman mutluluktan ağlayacağım. HAMM - Clov! Yok bir şey. ... Samuel Beckett / Oyun Sonu / 1957
1 note · View note
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Göğü Delen Adam. Papalagi'nin* Hiç Zamanı Yok. Papalagi, Yuvarlak metali ve ağır kağıdı sever. Katledilmiş meyvelerin suyunu, domuz, sığır gibi korkunç hayvanların etini midesine indirmeyi sever. Ama, hepsinden çok sevdiği bir şey vardır ki, bunu elle tutmak mümkün değil: Zaman! Bu yüzden dünyanın patırtısını kopartır, Saçma sapan konuşur durur. Güneşin doğuşuyla Batışı arasında kullanmadığı hiçbir zaman kalmasa yine de yetmez Papalagi'ye. ... *Papalagi denilince beyazlar ya da yabancılar anlaşılıyor. Ama sözcüğü sözcüğüne çevrilirse göğü Delen anlamına gelir. Tuiavii / Göğü Delen Adam / 1977
1 note · View note
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Yok Karşılığı Yüzünün. Aşk ve Yurtsuzluk Usul usul azalıyordu sevgisi, Kalbi soğuyordu... Aynı masada, yanyana oturuyorduk, ellerinden tutuyordum... Akıntıya kapılmış bir çiçek gibi bilmediğim, bilmediği uzaklıklara doğru gidiyordu... Öyle acı çekiyordu ki sevgisinin azalmasından... Seni artık özlemiyorum, eskisi gibi içimi acıtmıyorsun, bu benim için ne büyük bir acı biliyor musun, derken sesi titriyordu. Cezmi Ersöz / Yok Karşılığı Yüzünün /1997
1 note · View note
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Andy Warhol Felsefesi. Aşk maceraları çok çapraşık oluyor, hem yaşadığınıza değmiyor. Ama eğer herhangi bir nedenle, değer diye düşünüyorsanız, siz de kesinlikle karşınızdaki kadar zaman ve çaba harcamak zorundasınız. Bir başka deyişle, "ne kadar ekmek o kadar köfte! " İnsanların aşkla öyle çok sorunu var ki, onların Via Veneto'su* olacak, Hep Kabaran hiç yapışmayan sufle'si olacak birini arıyorlar hep. Aşk üstüne bir ders olmalı. Güzellik, aşk ve seks üstüne dersler olmalı. En kapsamlı ders aşk olmalı. Ve de çocuklara aşkın nasıl yapılacağını, nasıl söyleneceğini göstermeliler diye düşünürüm hep, bir defalığına eni konu göstermeliler neyin nesi olduğunu. Ama yapmazlar çünkü aşk ve seks ticarettir. ... *Roma'da mağazaları, kahveleri, otelleriyle tanınan, pahalı ve ünlü bir cadde. Andy Warhol / Andy Warhol Felsefesi / 1975
0 notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.Bize Göre. Nereden geldiği ve nasıl başladığı meçhul bir kürk modası, İstanbul'un hemen bütün kadın tabakalarına sirayet etti. Bu moda, dedelerimizin ve ninelerimizin mahut* kürkünü tersine çevirip sırtına geçirmek ve kurt veya Goril gibi, iri cüsseli bir hayvana benzemek tuhaflığından ibarettir. Bu moda, o kadar taammüm etmişti ki, şimdi kastor mantosu olmayan hanımın hiç olmazsa kedi veya fare derisinden bir Kürkü olmak icap ediyordu. Tırnaklarını uzatıp sivrilten ve vücudunu baştan başa tüylü göstermek isteyen kadın, Belli ki insandan gayri bir hayvana benzemek için uğraşıyor. Kadınlarda bu insan şekilden uzaklaşma meylinin sebepleri ne olsa gerek? İkdam /4 Nisan 1928 * Bilinen, malum. Ahmet Haşim / Bize Göre / 1928
0 notes
mezomorta-blog · 7 years
Photo
Tumblr media
.İstanbul'un Halleri. Kelimeler, insanların dilinde ayrı ayrı anlam alıyor. Kaç tane sözlük olursa olsun, bizim hemşeriler kelimelerin sözlükteki anlamlarını boş verirler. Açın sözlüğü bakın: “dürzü”, “kerhut”, “pezevenk”, “deyyus” ne demektir, ne anlama gelir? Herhalde “aferin”, “bravo”, “aşkolsun” anlamına gelmez. Bizim hemşerilerin çoğu ya temelli İstanbul'a yerleşmişlerdir, ya da yılın çok aylarını İstanbul'da bir işte geçirir, sonra birkaç ay da memlekete giderler. Köyde geçen bu birkaç ay, memleketin nüfusunun artmasına, “vatana evlat” yetiştirmeye yeter, İstanbul'da temelli yerleşenler de, tek başlarına İstanbul'da kalırlar. Karıları köydedir. Oğlan çocuklar büyüyüp iş tutacak duruma geldiler mi, onlar da İstanbul'a gelirler. Kızlar evlenir, İstanbul'a iş tutmaya gelecek başka çocuklar yetiştirirler. … Aziz Nesin / İstanbul'un Halleri / 2005
0 notes