Tumgik
#gezi direnişi
ulkunun · 2 years
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
"ölenlerin adını unutma, türkülerin, meydanların"
5 notes · View notes
gazetelinkmedya · 2 years
Text
Serhat HALİS: Gezi bir zafer değil, bir yenilgi hikayesidir
Serhat HALİS: Gezi bir zafer değil, bir yenilgi hikayesidir
Serhat HALİS: Gezi bir zafer değil, bir yenilgi hikayesidir … Serhat HALİS yazdı: “Sol, yenilgiyle çıktığı Gezi’nin zafer sarhoşluğunu yaşıyor hala!” Gezi, bu toprakların gördüğü onurlu mücadelelerin belki de en kitlesel olanıydı. Milyonlarca insan haksızlığa ve faşizan baskılara karşı direndi. Ancak gerçeğin resmini çekmek istiyorsak, Gezi’nin “mücadele” açısından oynadığı negatif sonuçlardan…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
griserin · 2 years
Link
0 notes
veganlogicdinamo · 1 year
Text
19 MAYIS’IN 104. YILINDA ALINACAK DEVRİMCİ TAVIR
Ben anayasasında laik olduğu yazan bu ülkede artık siyasal İslamın püskürtülmesini istiyorum. Seçimden bir gün önce camiye gidip ezan okuyan, camide miting yapan, tarikatları ziyaret edip oy isteyen bir cumhurbaşkanının anayasaya aykırı olduğunu biliyorum.
Şahsım devleti”nde yaratılan “reis” modeline ve partili cumhurbaşkanına karşıyım.
Abdülhamit gibi bir gericiyi, Necip Fazıl Kısakürek gibi bir Atatürk düşmanını kendisine rol model olarak belirleyen bir cumhurbaşkanı istemiyorum.
10 yaşındaki çocuğun eline mikrofon verip ana muhalefet liderine “hain” dedirten, 15 yaşındaki evladı ölmüş bir anneyi mitingde yuhalatan bir cumhurbaşkanı istemiyorum.
Hakkını arayan çiftçiyi “Ananı da al git!” diye azarlayan, Gezi eylemlerine katılanlara “sürtük, çürük” diyen bir cumhurbaşkanı istemiyorum.
104 yıl önce 19 Mayıs günü ülke işgal altındayken devrimci direnişi örgütlemek için Bandırma Vapuru ile Samsun’a giden, canını ortaya koyarak Kurtuluş Savaşı’na liderlik eden, saltanatı ve hilafeti kaldırıp şeriat hukukuna son veren, TBMM’yi kurup Cumhuriyeti ilan eden, laikliği anayasaya sokan, ülkede bir kalkınma hamlesi başlatıp kadın haklarının öncülüğünü yapan bir lidere ve onun en yakınındaki silah arkadaşına “ayyaş” diyen bir cumhurbaşkanı istemiyorum!
Bu köşeye sığmayacak daha pek çok itirazım var. Son 21 yılda tanık olduğumuz yolsuzlukları, sömürüleri, adaletsizlikleri ve her alanda kurulan faşizan baskıyı da istemiyorum.
Bu nedenle oyumu Erdoğan’a hayır demek için kullanacağım. Ondan sonra da halkı sermayenin, çetelerin, emperyalistlerin, tarikat ve cemaatlerin cenderesinden kurtarmak için, tüm devrimci ve ilerici güçlerin mücadelesine omuz vermeye devam edeceğim.
28 Mayıs’ta alınacak devrimci tavır, sandığa gidip Erdoğan’a, karşıdevrime hayır demektir!
22 notes · View notes
nesrin-c · 2 years
Text
Gezi direnişi,Taksim meydanı kazanılmış,Grup Yorum bir otobüsün üstünde.
Devrimciler,Kürtler,işçiler,öğrenciler,anarşistler,ulusalcılar,Lgbt,
sendikalar tüm ezilenler hor görülenler yok sayılanlar halaya durmuş.
Bir gün mutlaka daha coşkulu daha kalabalık yine hep birlikte.
86 notes · View notes
liberterkedi · 2 years
Text
yalanlarınız işe yaramıyor. önemli olan, insan kalabilmek. bu yüzyılın en önemli direnişi tam da bu!
12 mayıs 2013
umut, hayal ve ütopya!
distopik bir ikilem içerisindeki insanlığı tanımlayacak!
özgürlük, bir hayalden öte; kendi irademizin ta kendisidir! tıpkı şeyh bedrettin’in bize bıraktığı iki mirası gibi: bir, isyan eden halka katılmak. iki, herkesin eşit ve ortak yaşamasına inanmak.
hani gezi olaylarında tarlabaşında bir duvarda"...yenilsek de, damağımızda isyanın tadı."
..yazıyordu ya, umut ne demek ise, işte anlamı da bu duvar yazısı ile kısaca betimleniyor. Bu yüzden çok şey öğrendik, tarihsel bütün direniş biçimlerimizi ve hayallerimizi yeni bir dile tercüme ettik. geçmişimizi temize çektik, bütün aşklarımızı da giyotinden geçirdik isyan anlarında!
insan değerlidir!
tüm insanlık bunu anladığında, herkes bir arada, herkes özgür. kimse kimseye bir şey dayatmıyor ve herkes kendi rengini özgürce taşıyacak!
aksi halde: bir düz yazıya saplanmış satırlar ile, bir insana saplanmış acıların arasında ne fark var?
kısacası:"...her alanda, asıl yenilgi, unutmaktır!"
9 notes · View notes
doriangray1789 · 1 year
Text
ORTA SINIF NEREDE?
2012 yılında ipos orta kesim üzerine yaptığı çalışmada bir anket yayınladı enflasyon %6 civarında asgari ücret 400 dolar civarında iken orta sınıfı %60 olarak tahlil etmişti... Yıl 2022 asgari ücret Şubat 2023 ten itibaren 455 dolar olacak peki sormak lazım orta direk/sınıf yada adı her neyse ŞİMDİ NEREDE? madem uçtuk şahlandık yoksulluk bitti o zaman 2012 yılında açıklanan %60 lık orta kesimin en az %80 olması gerekmez mi? toplumsal tabakalaşma ve sınıf yazını; üretim araçları sahipliği ve mülkiyet ilişkileri, artı değer üretimini merkeze alan Marksist yaklaşım; meslek, iş ve istihdam biçimi, gelir ve tüketim, toplumsal statü ve saygınlık gibi unsurlar merkeze alan Weberci yaklaşım; ve bunları bir arada kullanan yaklaşımları da kategorileştirsek bu sınıfın varlığını günümüzde kanıtlamak zor... Medyada magazinleştirilen ve genelleştirilip kodlanan yaşamlar üzerinden, AVM’lerde her şeyi tüketmeye dayanan yaşam tarzlarına ve boş zaman alışkanlıklarına dayalı gözlemlerden onlar için neyin “in” neyin “out” olduğu kanısına varılabilmektedir. Toplumsal tabakalar, basit gözlemlerle, kulaktan dolma bilgilerle, magazin basınından elde edilen verilerle tanımlanır olmuş. Toplumsal sınıfları tanımlamada, özellikle yeni orta sınıf tartışmalarında, konut tercihleri, ev döşemesi, yaşam tarzları, giyim-kuşam, yeme-içme, tüketim ve kültürel tüketim, boş zaman ve hobiler temel göstergeleri gibi kullanılarak tartışılmaya başlanmış. Bu tartışmalara müdahil olanlar, tartışmaları eski-yeni, geleneksel-modern, dindar-laik orta sınıf ikiliğinde sürdürmekte ve bu ikiliklerin gerilimli bir toplumsal konumu işaret ettiğini vurgulamaktadır. Böylesi karşıtlıklarla ifade edilen orta sınıflar, ne üretim araçları sahipliği ve mülkiyet ilişkileri, ne istihdam biçimi, ne de gelir ile ilişkili olarak tanımlanmakta. Aksine, işaret edilen ikiliklere ya da karşıtlıklara rağmen, orta sınıf ekonomik ve politik bir vurgulama ve hatta belli anlamda sosyal özellikler bir tarafta bırakılarak, sadece kültürel özellikler vurgulanarak bir tanımlama yapılmaya çalışılmaktadır. Bu nedenle, orta sınıf ve hatta toplumsal sınıf tartışmaları, ekonomik ve politik gündeme paralel olmaktan çok yazılı ve görsel medyanın gündeme getirdiği olaylar çerçevesinde ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda, orta sınıf tartışmaları, 2007’deki Cumhuriyet Mitingleri ve Haziran 2013’deki Gezi Direnişi ile medyada gündeme gelmiştir. Bu nedenle, pek çok olgu ve sürecin açıklanması için başvurulan orta sınıf terimi anlamsızlaşmış ya da anlamı belirsizleşmiş; kimi, neye göre, nasıl ve ne anlamda tanımlandığı anlaşılmaz hale gelmiştir. Dolayısıyla, Sosyal bilimler açısından orta sınıfı, kuramsal ve kavramsal düzeyde tartışmak, toplumsal ve kültürel değişim ve dönüşüm dinamiklerinin yanı sıra ekonomik ve politik dinamikleri de dikkate alarak belli tarihsellik içinde yenide konumlandırmak ve açıklamak son derece önemlidir.
Tumblr media Tumblr media
3 notes · View notes
morkedisblog · 9 months
Text
Şimdi bir tartışma var "Türkiyede muhalefet yetersiz" o bizim suçumuz siyasetçinin/profesörün/ işinsanın/gazetecinin vs eksikliği değil 15 temmuzdan önce siyasi değil ama sivil ve askeri muhalefet vardı Gezi direnişi bir haksızlığa Türkiyenin araplaştırılması- itibarsızlaştırılmasına ses yükseltmekti aktivistlerin arasına troller pkklı kisvesiyle sokulup çadır yakmalar sokaklara çıkıp mağaza yağmalama otobüs yakma tehdişleri yaptırıldı,Kur'an okuyan Müslüman gençlere bile Din düşmanı denildi buna rağmen kırılma pek olmadı 15 temmuzdan sonra insanlar korktular aykırı ses çıkartırsam terörist-darbeci-hain damgası yerim diye düşündüler kimi ben gibi davar olduğundan inandı tiyatroya🎭önce Ordu/Polis/Adalet iğdiş edilip tasfiye edildi Mitten aklı başında kişiler uzaklaştırıldı sadat gizliydi açığa çıkartılıp Mitin patronu yapıldılar troller çoğaltılıp iletişim bsşkanlığına büyük yetki verildi muhalefet eden,ülkenin gidişini gören insanlar hedef gösterildiler kimi tutuklandı diğeri dövüldü öbürü öldürüldü bazısı mesleğinden oldu bu itibar imhası yapılan kişiler kozmik odadan çalınan dosyalarda isimleri olan gerektiğinde ülke için kendini feda edeceklerin listediydi halkın büyük bölümü de kendileri uğruna taşlanmayı dışlanmayı göze alan insanlara ihanet ve düşmanlık ettiler onların bir bölmü kırıldı "BU AKILSIZ HALK İÇİN DEĞMEZ"deyip içlerine çekildiler bazısı da "ben enayi miyim kimse bize teşekkür etmiyor ben de rant alıp keyfime bakayım"kararı verdi siyasetde de zart zurt kişiler ilah yapılmaya çalışıldı (İmamoğlu vs)ülke muhalefetsiz kaldı bu aptallıkla bize az bile 😂ister asın ister kesin doğrusu budur👈Hiç kimsenin ki ben de dahilim mıymıy yapıp zırlamaya hakkımız yok bu George Orwell distopyasını kendimiz hazırladık😤😠😈Nasıl komşularım ve akrabalarım kafamı bozmadıkları zaman bu kafa iyi çalışıyor değil mi😉
instagram
0 notes
fantazyatehlikede · 1 year
Text
Badiou Gezi
Badiou’nun söylediği gibi kuv- vet kümesi olarak ifade edilen “devlet”, çokluklara, durumda mev- cut olmalarından çok daha fazla bir “temsil” gücü sunmaktadır. “Temsil” gücünün azalması toplumsal-simgesel düzende bir güç kaybına işaret etmektedir. Başka bir ifadeyle alt-kümedeki gruplar, durumun statüsünde (devlet) kimin daha fazla “temsil” edilece- ği/sayılacağı konusunda durum/düzen/yapı içinde bir mücadele yürütmektedirler. Yoksa, iddia edildiği gibi, ne durumda sunulan (ama varolan) ne de devlette temsil edilen “hiçliğin”, “namevcut” olan sıfatsızların varlığa gelişi (“ayaklanması”) söz konusudur. Bu çerçevede Gezi, sayılmayanların ortaya çıkarak “yeniden sayım” istenci olmaktan öte, sunumda sunulanların ne derecede “temsil” edilecekleri üzerine gelişen “tekrar sayım” talebidir. Cumhuriyetin en normal terimlerinin, normallik kapasitelerinde gördükleri aşın- mayı “tekrar” sayımla yeniden (üretme) geri kazanma mücadelesi- dir. Sözünü ettiğimiz aktörler, sayılmamış, durumun gözünden ba- kıldığında “boş” görülenler değildir; bunun aksine kamusal alanda en çok sesi çıkanlar, en çok gözükenler ve en çok sayılanlardır; başka bir ifadeyle saf çokluktan ziyade “yüklemliler”dir. Söz ko- nusu olan Badioucu anlamda “başlangıç” (kendi olaysal zamanını yaratma) süreci değil, verili olanı “sürdürme” kavgasıdır. Gezi’nin aktörlerinin kendilerini ifade ettikleri kavramlar, söylemeye ça- lıştığımız gerçekliğin basit bir semptomudur; Gezi Direnişi. Gezi sürecinde atılan sloganların, sonrasında çıkan kitapların kahir ek- seriyetinin Gezi’yi “direniş” olarak adlandırması, sözünü ettiğimiz “yerlerin doluluğuna” işaret etmektedir; “Biz varız” değil, “Bir yere gitmiyoruz” söylemi Gezi’nin bakış açısıdır. Tekrarlarsak; Gezi’nin bakış açısı “devrimcilik” değil, “sürdürülebilirlik”tir. Gerek durum- da sunulanlar gerekse de durumun statüsünde temsil edilenler, mevcut konumlarını, yerlerini, statülerini yeniden üretememenin (sürdürememe) verdiği “endişeyle” kaybetmemek için “direniyor- lar”. Verili yapılar içerisinde yeri olmayan hiçliğin-boşluğun varlı- ğa gelişinden ziyade, Gezi yerlilerin direnişidir. Gezi bu anlamda ne “isyan”dır (“Dersim İsyanı”) ne de “ayaklanma”dır (“Şeyh Sait Ayaklanması”); Gezi, “direniş”tir.
Son olarak Gezi’nin ortaya çıkarttığı iddia edilen yeni siyasal hakikat (örgütsüzlük, komün deneyimi, yatay örgütlenme) üze- rine birkaç tespitte bulunarak yazımızı bitirelim. Gezi’nin, uzun- ca bir süredir toplumsal hareketlerin gündeminde olan “temsili demokrasinin” krizini açığa çıkardığı iddia edilmiştir. Ancak 30 Mart 2014 yerel yönetim seçimlerinde Türkiye tarihinin en yük- sek katılım oranının yakalanması, parlamenter sistemin kendisi- ni güçlendirmesinden başka bir sonuç doğurmamıştır. Gezi’nin enerjisinin mevcut düzen partilerine (Badioucu anlamda) akması göstermektedir ki “parlamenter demokrasinin” bizatihi kendisinin krizinden çok, “parlamenter demokrasi içinde bir kriz”den söz et- mek gerekmektedir. Gezi’ye katılan pek çok aktörün, bugüne ka- dar “sandığı” politik bir biçim olarak olumsuzlamalarına rağmen Gezi’nin hemen sonrasında “sandığa” gitmek için çağrılar yapma- sı, Gezi sürecinin yeni politik biçimleriyle (“hakikat siyasetiyle”) örtüşmediği gibi, “oy” temelli (“çalınan oylar”, “oyuna sahip çık”, “bizim oyumuz değerli” gibi söylem ve ayrım stratejileri) yönetim oyununun kendisini konsolide ettiğini göstermektedir. Gezi son- rası oluşan siyasal süreç, olaysal zamanın özerkliğini (“hakikat sürecini”) yaratamamış, durumun statüsünün ritmi olan “seçim takvimine” kitlenip kalmıştır. “Polis” düzenine karşı geliştirildi- ği varsayılan “politika” talebinin, yönetim oyunundan çıkmak bir yana daha aktif bir oyuncu olma istenciyle sonuçlanması traji-ko- mik bir durumdan başka birşey değildir. Badioucu anlamıyla söy- lersek, Gezi’nin açığa çıkardığı şey “temsil” krizi değildir, “temsil” mekanizmalarında çok daha fazla yer alma talebidir. Sonuç olarak söylersek Gezi varlıkta bir kesik açmadığı için Badioucu anlamıyla “olay” olarak düşünülemez ve hakikat süreci söz konusu değildir. Çünkü politik hakikat, basitçe bir başkaldırı değildir. Gezi’nin “adı” hiçbir zaman konulamayacaktır. Çünkü boşluktan varoluşa gelen (varolmayanın/absent varoluşa/present gelmesi), adı konulması gereken herhangi birşey yoktur. Tarihsel ayaklanma verili adları bir yana bırakır ve bu boşluk, yeni varlığa geleni adlandırma sorum-luluğunu/zorunluluğunu açığa çıkarır. Ancak ortaya yeni bir varo- luş çıkmadıysa (türeyimsel/generic bir oluşum yoksa) verili isimler rejimi yürürlüktedir. Gezi’nin durumun adlarına, örneğin seçim sürecinde “CHP” adına tutunması bu nedenledir. Mezkur isme tu- tunan, gözünü oraya dikmiş özne, yeni politik sekansta, tutunduğu ismi yeniden biçimlendirmeye çalışacaktır. Bu politik stratejinin sol politik jargondaki isimlendirmesi “devrim” (“kopuş”, “yeni”) değil, “revizyonizm” ya da “reformizm”dir. “Bu daha başlangıç” sloganının Mayıs 68’de Paris’te atılan en yaygın sloganın tercüme- si/taklidi olduğunu, bitirirken not edelim.
0 notes
rayofsunlights · 1 year
Text
Ünsal Oskay’ın yazdığı gibi, siyasi yenilgi dönemleri, genel olarak muhalif diyebileceğimiz ve solda anabileceğimiz geniş bir kesimin kültürel alana daha fazla çekildiği, daha çok kültürel ürün ortaya koyduğu, bu kültürel ürünlere olan ilginin arttığı, ama bu ürünlerin niteliksel olarak her zaman yenilgiyi içerdiği dönemlerdir. Bunu Gezi Direnişi sonrasında Ot, Bavul gibi dergilerle, değişik isimli müzik gruplarıyla, Kadıköy fenomeniyle, Twitter starlığıyla ve bütün bunların virüs hızıyla yayılmasıyla bizzat yaşadık. Siyaset alanından kültürel alana gerçekleşen bu ricat, siyasetsizliğin de verdiği konforla, ana akımla eleştirel olan arasındaki sınırların inceldiği, topluluktan ziyade bireylerin ön plana çıktığı ve örgütlenmenin/eylemin yerini gösterinin aldığı bir kültürel ortamı da beraberinde getirir. Jodi Dean bu bağlamda şunları söyler: “Kapitalizmin, giderek daha az alıcının olduğu bir ortamda, hayatta kalmak için çoğumuzu kendimizi satmaya mahkûm eden korkunç, sömürücü bir sistem olduğunu düşünebiliriz. Ancak eylemlerimiz de oyunla uyumlu bir şekilde ilerler. Dahası, bu sadece ekonomik eylemlerimizi değil, siyasi eylemlerimizi de kuşatmıştır. Anti-kapitalizm, bir hipster edasıyla, olan bitenin farkında, senden daha radikal bir ısrarcı tavır takınan, sinik bir nihilizm şeklinde işlev görür: Kapitalizm öylesine kötüdür ve bizi öylesine kıskıvrak yakalamıştır ki siyaset, sefaletimizi bir gösteri olarak sahnelemekten başka hiçbir şey yapamaz.” Siyaset kültürün ardına saklanır, kültür de gösteri halini alırken, birey de atomize olur ve neoliberal öznenin sınırlarına daha fazla yaklaşır. Bu düzende her birey, kişiliğini yatırım alanı haline getirmiş bağımsız bir girişimcidir. Sosyal medya hesaplarının tasarlanmasından arkadaş çevresine, okunacak olan kitaplardan dinlenilecek müziklere, izlenilecek dizilerden alınacak siyasi tavırlara kadar hayattaki her adım kâr-zarar hesabına tabi kılınır. Her şeyin değerle ölçüldüğü böyle bir dönemde, egemen sistemin eleştirisi de bir değer yüklüdür. Örneğin Black Mirror’la başlayan tekno-kötümser eleştiri dalgası, değer üzerine kurgulanan teknolojik gelişmelerin eleştirisini bizzat değer sahası haline çevirmiştir.
0 notes
Text
Türkiye Raporu Genel Direktörü Can Selçuki: AKP için tren çoktan kalktı
Türkiye Raporu Genel Direktörü Can Selçuki: AKP için tren çoktan kalktı
AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan her fırsatta Gezi Direnişi’ni hedef alırken ‘camilerde içki içildiği’ iddiasını sürdürüyor. Bununla da yetinmeyen Erdoğan, geçen haftaki konuşmalarında Gezi Direnişi dönemine ilişkin iddialarını “Camilerimiz yakıldı” açıklamasına kadar götürdü. Kamuoyu yoklamaları ise Erdoğan’ın iddiasının halk nezdinde karşılığının olmadığını gösteriyor. Pek çok ankette halkın Gezi…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
griserin · 2 years
Link
“Faşizm, çok uzaklarda bir yerde değildir. Sokağın ortasında, evlerimizin içinde ya da hiç çocuk olmamış bir takım adamların buz gibi kalplerinde, gezinir durur."
0 notes
ozel-buro · 2 years
Text
GEZİ PARKI DOSYASI /// PROF. DR. HAKKI KESKİN : GEZİ Parkı Direnişi, Erdoğan`ın Dünya Kamu oyunda "Demokrasi Maskesini" düşürdü !!!!
GEZİ PARKI DOSYASI /// PROF. DR. HAKKI KESKİN : GEZİ Parkı Direnişi, Erdoğan`ın Dünya Kamu oyunda “Demokrasi Maskesini” düşürdü !!!!
Gezi Parkı Direnişi hakkında yazdığım bu yazı, güncelliğini aynen koruyor. Lütfen okuyunuz ve yayınız. Teşekkürler. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu konuda yaptığı ağır hakaretler, bana da yapılmıştır. Zamanı geldiğinde hakaret davası hakkimi kullanacağım! *** Prof. Dr. Hakkı Keskin, Siyaset Bilimci, Federal Almanya Parlamentosu ve Avrupa Konseyi Parlamenterler Meclisi 2005-2009 milletvekili Berlin,…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes
nesrin-c · 2 years
Text
#Gezi, Bu Toplumun Vicdanıdır!
"#Gezi Direnişi" milyonların ağacına, toprağına, doğasına; eşitlik, kardeşlik, barış ve adalet duygusuna sahip çıkma mücadelesiydi. Bu mücadeleden korkan muktedirin; adaleti, yargıyı sopa olarak kullanması kabul edilemez.
#Gezi'yi savunuyoruz, hepimiz oradaydık.
Hesap soracağız. Yaşasın Gezi Direnişimiz!..
#Geziyisavunuyoruz
#Gezi9yaşında
Tumblr media
85 notes · View notes
veganlogicdinamo · 2 years
Text
AKP ÇAREZİZDİR, ÜLKENİN ÇARESİ BİZİZ!
Halkın tümünü kapsayıcı olması gereken bir makamda oturan kişinin ağzından bu hakaretleri duyarak tam 20 yıl geçirdik. Bu, bir siyasetçinin halka uyguladığı psikolojik şiddettir!
Toplumu “yandaşlar” ve “diğerleri” olarak ikiye ayrıştıran birinin cumhurbaşkanlığı görevini sürdürmesi, siyaset tarihi açısından incelenmesi gereken bir olaydır.
Hiçbir zaman oy alamayacağını bildiği kesimlere hakaret etmekte sakınca görmeyen, ağzını açtığı anda kin saçan, hiçbir sınırı olmadan insanları aşağılayıp ötekileştiren birinin ülkeyi temsil eden bir görevde olması, toplumsal huzuru yok etmiştir.
Hiçbir kamu görevlisinin, en alt derecedeki memurdan en üst makamdaki cumhurbaşkanına kadar hiçbirinin, devletten aldığı güçle, kimseye nefret söylemlerinde bulunmaya hakkı yoktur. Varsa bir şikâyeti, ilgili makamlara başvurur ve hukuki haklarını kullanır.
Siyasetin seviyesini bu derece aşağı çekmek, sürekli bağırmak, vatandaşları azarlamak, halkın protesto hakkını kullanmasını “hainlik” ya da “teröristlik” olarak göstermek, yalanı ısrarla yayarak halk arasında kin tohumları ekmek kabul edilemez.
Siyasetçileri oturdukları makamlara getirenler seçmenlerdir. Hiçbir siyasetçi, halktan aldığı yetkiyi vatandaşların yasal haklarını gasp etmek için kullanamaz.
BİZ HALKIZ!
Gezi Direnişi, kent yağması ve ranta karşı doğayı korumak için gösterilen tepkiyle kendiliğinden gelişen kitlesel bir protestodur. Halkın anayasal bir hak olan protesto hakkını kullanmasına aşırı güç kullanımı ile yanıt veren ve olayları terörize eden AKP hükümetleridir.
Gezi Parkı’nda hayatında birbirini ilk kez gören ama bir araya gelerek baskıya, zulme, ranta direnenler, dokuz yıldır AKP ve yandaşları tarafından karalanırken yalanlar bir bir ortaya çıkmıştır. Kabataş Yalanı ve Dolmabahçe Yalanı, siyasi tarihimize utançla yazılmış birer iftiradır.
Halkı aç ve işsiz bir halde, güvensizlik içinde bırakanların, belli ki oy deposu olarak kullanmak için yasadışı bir şekilde ülkeye yığarak sömürdükleri sığınmacılar ve yalanlardan başka çareleri kalmamıştır. AKP’nin miadı çoktan dolmuştur.
Ey halkım, AKP çaresizdir ama çare biziz!
Küfrü, yağmayı, yolsuzluğu, adam kayırmayı, kirli siyaseti, iftirayı, gericiliği, yobazlığı ilk seçimde reddedip, laik Cumhuriyet için çare üretecek olan biziz.
Çünkü halkız biz!
0 notes
malummedya · 2 years
Text
TİP'li kadınlar, Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu
TİP’li kadınlar, Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu
İSTANBUL – TİP milletvekili Sera Kadıgil ve parti üyeleri, Gezi eylemlerine katılanlara hakaret eden Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu.   Türkiye İşçi Partisi (TİP) Milletvekili Sera Kadıgil ve parti üyeleri, Gezi Direnişi eylemlerine katılanlara hakaret eden AKP’li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan hakkında suç duyurusunda bulundu. Savcılığa verilen dilekçede Erdoğan’ın “hakaret” ve “halkı…
Tumblr media
View On WordPress
0 notes