Tumgik
#normal diyeceksiniz ama öyle değil
ahbeazra · 1 year
Text
niye arkadaşlığımız bitirmiş biliyor musunuz onu engellediğim için
3 notes · View notes
Text
Anneannemlere gittik üc gün önce normalde gittiğimizde hiç dönmek istemezdim, üzülürdüm evimize gelirken. Şimdi ise öyle çok özledim ki evimi öyle çok özledim ki yatağımı özledigimde anladım, artık yatagım odam benim yuvam olmuş evet yuva bi odadir zaten diyeceksiniz ama yuva derken normal olan yuvadan değil kendimi en rahat hissettiğim yer anlamında demiştim sahi belki de diyeceksiniz ki ne diyor bu kız hislerimi yaşayan anlamıştır teşekkür ederim buraya kadar okuduğunuz için.
3 notes · View notes
kenopsia52 · 3 months
Text
Hayat bazen istediğimiz gibi gitmez değil mi? Hani bazen istediğimiz o şeyler, tatmak istediğimiz o hisler, nasıl bir şey olduğunu merak ettiğimiz şeyler yani kısacası istediğimiz ama bir türlü olmayan şeyler vardır şu kısacık hayatımızda dimi? Evet, vardı. Pekâlâ ne denilebilir ki bu olmayan şeylere karşı? Ne yani sevgimize karşılık vermedi diye kendimizi yerden yere vuramayız ya? Olmayan bir şeyi zorlayamazsınız değil mi? Ahh ne denilebilir ki... Bütün mesele sevgi ve aşkta değildi ya ahahshaahsahahas hep çabalarız hep deneriz ya, hadi yaparsın, hadi oğlum başarırsın, hadi kızım sen güçlüsün, hadi, hadi, hadi ve yine hadilerle geçer bu denemelerimiz. Ama olmaz dimi? Ve bu sonuçlar karşısında kimi daha hırslanıp yoluna devam eder ve başarıya ulaşır. Kimisi de pes edip o yolda yok olur. Ama hayat hiçbir zaman adaletli değildi ki. Ben bazı sebeplerden dolayı adaletsizliğe uğradım ve bu yolda çok şey kaybettim. Tabii bunlar olacak diyeceksiniz; normal, hak veriyorum size tabii ki. Ama bazen yoruluyor insan, yapamıyor umudunu kaybediyor her çabalarının karşılığını alamamaktan bunalım içine giriyor. Çevresinden ailesinden gördüğü o bakışlar bile o insanı etkiliyor, evet bir süreye kadar dayanabilir ama sonra o bomba patlar. Ve o insan o gün son bulur; işte buna da sebep olan ailesi ve çevresinde ki insanlardır. O insana olan inançsızlığı, o insana olan güvensizliği, o insana olan psikolojik baskısı ve daha niceleri... Sence bir insan buna dayanabilir miydi? Sizi bilmem tabii, dayanan varsa eyvallah derim. Ama ben, bende olmuyor her ne kadar çabalarsam beceremiyorum gücüm tükendi artık. Ben sanırım bütün gücümü büyük yıkımdan sonra kaybettim. Ah, büyük yıkım... Yeterince güçlü olamıyorum huzur bulabileceğim bir sonu arıyorum ama o'da olmuyor çünkü son da iyi değil. Benim sonlarım hep kötü oldu ve bütün sonları hep bildim. Belki de bu sonlar yüzünden hayatım yeterince iyi ve güzel geçmedi. Ahahahahaagahagd bilemeyiz tabii hayat bu ya değil mi? Ahh ne diyeyim ki artık. Sadece derin nefes alıp vermekten başka değişen yok oahddhwkshlqbdowbd. Hmm pekâlâ başka ne diyebilirim ki..? Bilmiyorum. Ama sanırım savaşmak zorundayız değil mi? Ah, evet evet savaşmak zorundayız. Çünkü Dean Winchester öyle yapardı, Su Lordu öyle yapardı. Değil mi? Onlar sonuçta güçlülerdi ya! Ama işte benim tek eksiğim iradesiz oluşum. Evet, evet doğru duydunuz iradesizim ben sodhsohdisgsiabxoadb. Ah çok şairane ama haa. Şok şok Arın Tandemirden iradesiz kelimesini mi duyacaktık bide? Aman nerelere geldik he jddjdjdbskgdkwvd. Gerçi Arın Tandemir demeli miyim onu da bilmiyorum. Çünkü öldüğümde mezar taşımda bir Arın Tandemir yazmayacak ya! Gerçek kimliğim olacak. Waow çok ironik ama he skdjdjgkdjspskskswond. Pfht deliriyorum sanırım, ama delirmekte güzel ;) sorgulamıyorlar çünkü. Bazen buraya kadardı dersin sonra bi bakmışsın; zaman akıyor, rüzgar hızını arttırıyor, su aynı şekilde akmaya ve taşmaya devam ediyor, ateş harlanmaya devam ediyor, toprak eridiği yerde başka bir toprağa karışıyor. Ve sende ilerlemek zorunda kalırsın, olmaz çünkü. Daha ne yapabilirsin ki? Ne diyebilirim ki hayat bu sonuçta. Ah Arın ah mükemmelsin owdhiwhsieshwihswkshwhsh. Demek aynı şeyleri yaşayacağız ha? Evren şaşırtmıyor yinee owdhiwhsieshwihswkshwhsh. Sinirli miyim? Yok canım ne siniri ya, bir ıhlamur içmişim bütün acılarım gitmiş gibi canım ya. Ruhun kurtuldu ama bedenin bir türlü kurtulamadı Arın. Neden böyle oldu acabaa? Çünkü bedenin de kurtulması gerek artık değil mi? Bende öyle düşünüyor - dum. Ama bekleyeceğiz artık, dimi? Umarım yakında buda olur. :))
1 note · View note
operasyon · 2 years
Text
Yine dereden tepeden...
-- Söz konusu sosyal medya olunca mala bağlayan ben miyim. Çok ciddi bir soru. Çünkü bazen ben de inat edip bakıyorum kendi çıkarabildiğim etiketlere. Ne oluyor ki Bi şey olmuyor. Geç kalmakla ilgili olduğunu düşünmüyorum yazıp kısa sürede silmiyorsanız. Çünkü bazen not alıp kaldığım yerden devam ederim. Yine bir anlamı olmuyor.
-- Eskiden " The End" yazıp yazıp veda eden bendim. Sonradan düşündüm "yav ben niye bu kadar veda sever bir adamım" diye. Sonra bunu ölüme benzettim. Bir insan yaşadığını hissedemiyorsa belki sadece ölerek yaşadığına kanıt bulacak.
Ben de hayatımda olmayan insanlara veda ederken herhalde olmayan aşkı gerçek kılmaya çalışıyordum. Veda edebiliyorsan hislerinin içinde veda etmeye değecek bir kişi ve bir durum var demektir. AMA gerçekte bu mümkün mü?
İnsan yaşadığını sadece ölerek mi bilebilir?
İnsan bir aşkı sadece veda ederek gerçek yapabilir mi?
İşte ondan sonra "kime veda ediyorsun sen yahu" dedim. Zaten bu sorunun yarattığı boşluk uzay kadar büyüktü. Aklımı başıma devşirdim.
Tabii kimsenin ve da etme haklarını elinden almıyorum. Kendime ait bir karar.
--- Yine mecazsız devam ediyim. Tam anlamını karşıladığından delice cümeleler olsun.
Kuşlar yol göstericiyse nerdeler? Kuşlar kuşlardan mı ibaretler?
Eğer dalga geçilecekse, kaplumbağa da çok muhallebi çocuğu tarzı. Tosbaa diyeceksiniz... Hatta allahsız tosbaaa.. işte o zaman biraz halk dili olur. Bu kadar elit olmayın biraz halk olun :)
Tam burda kalıma geldi. Sanki bir Türk asilzadeliği var. Bir arkadaşıma yeni tanıştığı biri bir cümlesi için " çok avam" demişti. Avam.. yani halkı temsil eden..
Bu bir ingiliz için normal. İngilizce de lordlar kamarası bir de avam kamarası var.
Lordlar avamı aşağılayabilir. Onlar soylular. Asil kanlılar.
Biz de öyle bir soyluluk var mı?
yok. Bizde kimse kutsal değildir ama asilse lordlar değil halkın kendisi asildir.
--- Bu da magazin gündemi. Geçen haftalarda bir şarkıcı boşanma aşamasına geldi. Ortalığa kızgın sözler saçıldı filan.
Vallaha onları görünce hem halime şükrettim, hemde eski lolitaları hayırla yadettim.
Aynı durumu ben yaşasam, karım mesajlarımı internette yaysa, benle her anlamda dalga geçse ne hissederdim ne yapardım diye düşündüm.
Hele bu yaşımda olsa herhalde biterdim. Dünyaya tahammül edemezdim daha fazla. Bu psikolojik yıkım kısmı.
Zaten bu yıkımdan kullanamayacağımdan diğer yıkıntılara da sıra gelmezdi. Kendimi suçlardım. Kendimi sınırsız aşağılardım. Kendimi ağır cezada yargılardım. Tabii ki bir evliliğe kıyasla adı anılamayacak statüler olsa da hayatımdaki hatunlar gerçekten asil çıkmış. Çünkü insanın öfkeyle saldırmasının bir sınırı yok.
Zaten son yıllarda sevginin karşıtına dönüşüp eşdeğer nefretler yaratabileceği düşüncesini de terkettim. Bence sevgi başından sonuna kadar yapıcı bir duygudur. Bir binayı inşa atmek gibi değil ama zaten bütün planları çizilmiş ana hatları belli olan bir binayı kendin dizayn etmek gibi. Her zaman yeni tuğlalar koymak, her zaman yeni bir harçla parçaları birbirine bağlamak gibi... bu sevginin içinde bir anda kızıp her şeyi balyozlayıp geçmek yok. Eğer öyleyse o zaten hiç bir zaman sevgi olmamış demektir
----
0 notes
yantekerlek · 3 years
Note
Yante abla çok tuhaf hissediyorum. Yarın üniversite sınavım var ve o kadar çalışmama rağmen sanki hepsi bir anda yok gibi. Bana dua edin nolur. Allah razı olsun. Senin cümlelerin düşüncelerin hep yardımcı oldu. Ne zaman bloguna girsem çoğu şeyi fark ettim. Tekrardan minnettarım
ben çoook sevdiğim öğrencime şöyle bir şeyler yazmıştım. o da hocam diyerek gelmişti. siz abla diyerek geldiniz :) size de sunayım dualarımı. inşallah kabul edilen dualar arasına girer.
Özellikle dua edeceğim ismen. Sonuç Allah'ın izniyle güzel bir sonuç olacak. Ortaya çıkan sonucun yükseklik derecesi ne olursa olsun, sonuç ne olursa olsun güzel bir hedef üzerinde yürüyeceğinden ümitliyim. Elhamdülillah.
Rabbim güzel tavrını, tarzını birçok insanla paylaşabilmen için seni hayırlı ve iyi noktalara getirsin inşallah. Nerede hangi bölümde, ileride hangi meslekte, hangi çatı altında olursan ol duruşunla hep insanlara örnek ol.
Rabbim sınavda başarılar versin. Stres, heyecan sınavların doğasında var. Rabbim güzel kontrol edebilmeyi nasip etsin. Stres anında stresin normal olduğunun farkına varsın bilincin ve bedenin, faydalı olsun stresin. Olumlu bir strese dönüşsün. Böyle idare ediyoruz zaten. Stres anında hayat kurtaranları düşün, o strese rağmen doğru karar vererek kurtarıyorlar canları :)
Rabbim bildiklerini, öğrendiklerini, tekrar ettiklerini, sınavda sorularda aktif bir şekilde kullanabilmeyi nasip etsin.
Allah yardımcın olsun.
Kazandığın üniversite seni değerli kılmayacak. Sen değerlisin. Kıymetlisin. Sen kazandığın bölüme, çalıştığın sahaya ve çalışma arkadaşlarına değer katacaksın inşallah. Bunu unutma. O yüzden herhangi bir şeyden aldığın sonuç seni hiçbir zaman kendinle ilgili kesin yargılara ulaştırmasın. Bazen elde ettiğimiz sonuçları benim insanlığım bu sonuç kadar işte diye değerlendirebiliyoruz ki yanlış bir değerlendirme. Doğru anlamak lazım. Yolun açık, zihnin berrak, alacağın sonuç güzel olsun.
Rabbi yessir ve la tuassir, Rabbi temmim bil hayr.
Rabbim kolaylaştır, zorlaştırma. Hayr ile tamamla.
böyle yazmıştım :)
size de söyleyeyim. hiçbir şeyin sonu ya da her şeyin başı değil bu olay. evet insanlığımız buna bağlıymış gibi davrandığımız doğru ama tam olarak öyle değil. kazandığınızda okurken inşallah nasipse bunu daha iyi fark edeceksiniz. her şey, her şey üniversite sanıyordum. bir şeymiş ama her şey değilmiş diyeceksiniz.
artık tamam. elinizden, psikolojinizden geleni yaptınız. zaman ve zemini bir şekilde kullandınız. heyecanınız da var ama her şeyi sıfırladığını düşünmeyin heyecanın. öyle olmuyor. bir miktar sorulara odaklanınca kafa da bilgileri süzmekten başka bir şey yapmıyor. ilk heyecan daha yoğun oluyor. ama sonrasında sorular gelince karşımıza daha bir normalleşiyor anımız. ben dünyanın en heyecanlı insanı değilim ama kendisiyle kapışırım bileğimin hakkıyla yenilirim. bana dönüp der ki vay ananas. sen de baya iyisin. düşünün buna rağmen sınavdan sağ çıkmıştım. inşallah siz de çıkarsınız. :)
Allah başarılar versin. hayırlı başarılar. ümmetçe hayrını göreceğimiz güzellikler verin bize inşallah. 🧡
5 notes · View notes
edebiyatsoylesileri · 3 years
Text
Cahit Külebi / Cenab'ı, Haşim'i her zaman Yahya Kemal'e tercih ederim
Tumblr media
Atatürk Kurtuluş Savaşında adlı uzun şiiri Atatürk Oratoryosu adı ile bestelenen Cahit Külebi, 1951 yılında Hisar dergisinde yayımlanan söyleşide şiir anlayışını dile getirmişti. Külebi'ye göre, toplumun derdiyle uğraşmak isteyenlerin önce şiir gibi şiir yazması gerekiyor. 
Dostlarım bilin ki burda
Bir fakir Cahit Külebi
Garaja çekilmiş hurda
Paslanmış kamyonlar gibi
Bekler durur Ankara'da.
Gerçekten de Külebi'yi söylediği halde, Devlet Konservatuvarı'ndaki odasında bekler buldum. Selâmlaştık. Şöyle masasının sağ tarafında yer gösterdi. Sonra "Siz Cenuplu musunuz?" diye sordu. "Hayır, Orta Anadolu'danım. Siz de öylesiniz, yüzünüz bana nedense bozkırı hatırlatıyor" dedim. Aslen Erzurum'luymuş, Zile'de doğmuş, Niksar'da büyümüş, on bir senedir de öğretmenlik yapıyormuş.
- Ne okutuyorsunuz efendim?
- Ben mi efendim? Şey, tabii edebiyat tarihi. Sonra çaresizlik içinde kalmış gibi ellerini iki yana açarak; "Zaten başka ne okutabiliriz?" dedi.
Bundan sonra bütün konuşmamızı "efendimli, sizli, sizi yordum, asıl ben sizi yordum"lu cümleler işgal etti. Öyle ki, Külebi'nin yanından ayrıldığım zaman, nezaket ifade eden kelimeleri fazla kullanmaktan mütevellit bir hafiflik hissediyordum.
Sorulara bir göz attıktan sonra:
- Siz dedi, bunları Ahmet Muhip Dıranas'a sormadınız mı?
- Bir kısmını sordum tabii. Muhip Bey iş bölümüne riayet ediyor. Bilmem ne dereceye kadar haklı ama şahıslar hakkında hüküm vermeyi edebiyat tarihçilerinin işi kabul ediyor.
- Ben korkmadan söyleyeceğim. Biliyorum bana kızacaklar ama...
Bizde sanat nesillerinin ömrü bir parça kısa oluyor
- Şu hâlde ilk sualimi sorabilirim! Sanat faaliyetleri bakımından daha evvelki senelerle bugün arasında ne gibi farklar görüyorsunuz?
- On yıl evveline nazaran şüphesiz bir zayıflama var; ama bu sözümle yeni yetişen arkadaşların daha zayıf olduklarını ileri sürdüğüm sanılmasın. Bizde sanat nesillerinin ömrü bir parça kısa oluyor. Yeni yetişen arkadaşlarımızın normal gelişmeleri sonunda, bir - iki seneye kadar yine aynı zenginliği tahakkuk ettireceklerine inanıyorum. Meselâ geçen kış Haldun Taner bu işi hikâyede fazlasıyla yaptı. On yıl evvelki hikâyelerimizden daha da güzel hikâyeler yazdı. Şiirde de niçin böyle olmasın?
- Tiyatro için söyleyeceğiniz bir şey yok mu?
- Var, dedi. Tiyatroda hayran olduğum, görmekle sevindiğim şeyler var. Meselâ: Ahmet Kutsi'nin Köşebaşı'sı, Sabahattin Kudret'in Şakacı'sı, Ahmet Muhip'in Gölgeler ve O Böyle İstemezdi'si...
Neden söylemeyecekti bilmem, "Eğer Dıranas milletvekili olsaydı onunkileri söylemeyecektim" dedi.
- Ya dedim, Turgut Özakman'ın eseri?
- İtiraf etmesi belki ayıp olacak ama, onun çok methini işittim fakat gidip göremedim.
Memlekette herhangi bir şiir çığırını geliştirmeye çalışan yok
- Mevcut şiir anlayışını savunan dergiler arasında ayrılık var mıdır?
- Ben bir kere memlekette herhangi bir şiir anlayışını savunan dergi bulunduğunu kabul etmiyorum. Hattâ memleketimizde belli bir şiir çığırını kabullenip onu geliştirmeye, savunmaya, bir sistem halinde ortaya koymağa çalışanlar da yok. Tanzimat sonrası edebiyatımızla, çağdaş Batı edebiyatında bir sürü sanat okulu görüldüğü halde birkaç yarım örnek müstesna bizde böyle bir şey olmadı. Ama ya politika şiirleri diyeceksiniz! Sanat, bir şekil ustalığı, sanat çığırları bir şekil tutumu olduğuna göre ben bu yazıları sanat eseri saymıyorum.
- Güzel, demek ki şiiri politikadan ayırıyorsunuz. Öyleyse "inkılâp şairi" demektir?
- Söyledim galiba, bence bir tek şair vardır; o da şiir yazan adamdır.
- Orhan Veli malûm bir ankete verdiği cevapta genç neslin Yahya Kemal'den öğreneceği çok şey olduğunu söylüyor; ne dersiniz, acaba bir defa daha mı yanıldı? Sonra neden Yahya Kemal'e hücum ediyorlar?
- Doğrudur. Yeni nesil Yahya Kemal'den çok şey öğrenmiştir. Ama bir dakika, bu, Yahya Kemal'in erişilmez bir deha olduğunu ispat etmez. Ancak sırf yıkmak için ortaya çıkmanın özentiden başka bir mânası da yoktur.
Cenap'ı, Haşim'i her zaman Yahya Kemal'e tercih ederim
"Bir sigara yakmaz mısınız?" diye paketini uzattı ve sonra devam etti:
- Edebiyatlarda bir evvelki nesle saldıranlar, yeni bir şey yaratanlar, sağlam temellere dayananlardır, gösteriş için saldırmak özentidir. O ankette ben de Yahya Kemal'i fazla beğenmediğimi söyledim; hareket noktam başka idi. Yıllardan beri eşsiz bir şekil üstadı sayılan Yahya Kemal'in şekilde zaman zaman sıkıcı tahkiyeleri -kusuru bakılmazsa- kafiye için acemice söylenmiş mısraları beni böyle konuşturdu. Ne yalan söyleyeyim, yine de öyle düşünüyorum. Cenap'ı, Haşim'i, her zaman Yahya Kemal'e tercih ederim. Yahya Kemal'e saldıranlar benim gibi düşünüyorlarsa onlara hak veririm; ama "inkılâp şairi" değil diye kötülemeyi de hiçbir zaman kabul etmem.
Toplumun derdiyle uğraşmak isteyenler şiir gibi şiir yazsınlar
- Bazıları şairin topluma karşı bir vazifesi olduğunu, bu vazifeyi de onun dertleriyle uğraşmakla yerine getireceğini iddia ediyorlar. Siz bu hususta ne düşünüyorsunuz?
- Şairin insan olarak topluma karşı herhalde vazifeleri vardır. Fakat şair olarak tek vazifesi şiirin icaplarını yerine getirmektir. Toplumun derdiyle uğraşmak isteyenler şiir gibi şiir yazsınlar, toplumun dertleriyle ise şiirlerinde değil, şiir dışında uğraşsınlar. Bana öyle geliyor ki şiiri böyle dertlere vasıta ettiklerini söyleyenler şiirle ilgileri olmayanlardır.
- Dünya sanat ve fikir hayatı nereye gidiyor. Bu gidiş karşısında Türk sanat ve fikir hayatının durumu nedir?
- Maalesef dünya sanat ve fikir hayatını yakından takip edecek imkânlara sahip değilim. Yarım yamalak edindiğim kanaate göre yavaş yavaş Romantizm yine sanatta hükümran olmağa başlamaktadır. Nitekim dünyanın içinde bulunduğu şartlar Romantik devrin öncelerine benzemektedir. Kanaatimin yarım yamalak bilgime dayandığını söylemiştim ama, size bir misal de verebilirim:
İki yıl önce bir dergiye verdiğim anket cevabında Yeni Romantizm'den bahsedince bana darılanlar, yersiz konuştuğumu söyleyenler oldu. Daha sonra Türkiye'ye gelen İngiliz şairi Mac Niece'in bir dergide çıkan konuşmasından öğrendim ki İskoçya'da da Yeni Romantizm hareketi mevcutmuş. Bana çatanlar bilmem okudular mı?
- Peki bu Yeni Romantizm'in karakteri ne olacaktır?
- Bunu daha evvel izah etmiştim, dedi. Sonra "Benim yaptığım gibi" diye ilâve etti. Gerçekten ziyade muhayyele doğru, sırasında millî malzemeden faydalanarak, şüphesiz bu kadarla maksadımı anlatamıyorum. Fazla konuşarak sizi ve okuyucuyu sıkmak istemem, gücüm yeterse ileride yazacağım.
Ben de şiirlerimden memnun değilim
- Şiirlerinizde düşündürücü unsurun eksik olduğunu iddia edenler var; bu sizce de bir eksiklik midir?
- Böyle bir eksiklik olduğunu sanmıyorum. Eleştirmecilerimiz duyduklarını düşünmeden söylemek kolaylığına kendilerini kaptırıyorlar. Şiirlerimi güzel buluyorlarsa mesele yok. Bulmuyorlarsa onlara hak veririm, çünkü ben de şiirlerimden memnun değilim.
- Son bir sual! Bize yeni çalışmalarınız hakkında bilgi verir misiniz?
- Uzun müddet şiir yazmamıştım, bu yaz aylarında epey uğraştım. Yeni şeyler buldum diyemem. İmkân bulursam "Atatürk Kurtuluş Savaşında" adlı manzumemle beraber bir kitap halinde yayınlayacağım. Adı büyük ihtimalle "Çürüyen Otlar - Yeşeren Otlar" olacak.
Ayrılırken bir de fotoğraf rica edeceğimi söyledim. Aksilik bu ya Külebi on bir senedir iyi bir fotoğraf çektirememiş. Ben bu çok nazik ve mütevazi şairin elini sıkarken, o da bir fotoğraf çektirmeye çalışacağını vadediyordu. Eğer okuyucularım bu konuşmayı fotoğraflı bulurlarsa, bilsinler ki Cahit Külebi yeni ve güzel bir fotoğraf çektirmiştir.
(O. Fehmi Özçelik / Hisar dergisi / Ekim 1951 / Sayı 18 / Sayfa 10 - 11 / Arşiv çalışması: Ferruh Yazıcı)
3 notes · View notes
ebrarikoo · 4 years
Text
SAHTE DOSTLUK
Hadi bugünde sahte dostluklardan konuşalım. O benim dostum kardeşim dediğimiz insanlardan yediğimiz kazıklardan en yakınım dediğiniz insandan görmek isteyipte göremediğimiz değerden... 
Tabi kide kendi örneklerimle başlayacağım. Hep çevresinde az kız arkadaşı olan biriydim ki zaten geçinmesi zor biriyimdir o yüzden bende hiç suç yok triplerine girmiyorum lakin hep en çok fedakarlık yapan alttan alan çok sahiplenen sanki kendi derdimmiş veyahut kendi canım yanıyormuş gibi benimseyen bir arkadaş oldum veee en önemlisi asla sevgilimi dostum dediğim insandan üstün tutmadım. Bildiğiniz gibi sevgilisini seçip kardeşim dediği insanı yarı yolda bırakan insanlar için yaptım bunu ne yazık ki onlardan bu hassasiyeti göremedim. Akıllanmak önemli azizim hele o dost kazığını tattıktan sonra akıllanmak çok önemli soracak olursanız sen akıllandın mı diye hayır akıllanamadım ama bu olay ikinci kez başıma geldiğim de kestim attım bütün bağlarımı susmadım da ne var ne yok söyledim. İnsan bu, çiğ süt emmiş unutulan en büyük şey bitmeyecek gibi gelen her şeyin elbet bir gün biteceği... O adam için hiç düşünmeden silip atılan dosta ihtiyaç duyulacağını göz arda etmek en büyük aptallıktır. Çok şükür ki bunu bana yapan iki dostum da öyle ya da böyle geri döndü ama siz siz olun ne kadar vicdanlı olsanız da affetmeyin tabi kide affetmek büyüklüktür ama yapılan haksızlıkları yaşanan kalp kırıklarını göz arda edip affederseniz yine üzülen siz olursunuz. Kimse dört dörtlük değil herkesin kendi göre bir hayatı alışkanlıkları var ben hep önemseyen taraf oldum ama şuan hayatımda olan en yakın arkadaşım öyle değil mesela bu beni sevmediği için ya da değer vermediği için değil yapısından dolayı ki öyle olmasa neden birbirimizin hayatında olalım. Tabi kide beni kırdığı çok nokta var ama onu bu saatten sonra değiştiremem sizde öyle ya kabul edersiniz ve konuşmayı denersiniz ya da keser atarsınız sakın değiştirmeye çalışmayın olmaz çünkü boşa çabalarsınız ama ortak noktalar bulmaya çalışmak sizi anlamasını istemeniz çok normal. Keser atarsın demesi kolay diyeceksiniz belki lakin zor olsa bile ileride çok daha mutlu ve huzurlu olacağını düşündüğünüzde zor olan her şey sizin için kolaylaşacaktır. Bunu canım dediği iki yakın arkadaşından vazgeçen ebrar olarak söylüyorum.....
19 notes · View notes
enerjinvarsa · 4 years
Text
Herkesin hayatında bir ünlem zamanı vardır, beynine donk diye tokmak inmişcesine bir şeyleri anladığı...Nasıl tarif etsem, hani o andan sonra asla hayatınız aynı olmaz.
Ama bir “olayı” kastetmiyorum.
Bir cümle duyarsınız veya okursunuz, kendinize sanki bedeninizden çıkıp kendinize yukardan bakarsınız.... derler ya “aydınlanma “ diye. İşte tam da ondan bahsediyorum.
Bundan uzuuun yıllar önce....Yogesh Sharda diye bir adam gelmiş, bir seminer verecekmiş. Sıcak bir yaz akşamı gittik oturduk esintili bir bahçeye. Bir geldi ki yirmi yaşlarında gencecik bir çocuk. İçimden bu mu veriyor semineri diye geçirdim itiraf edeyim, ta ki Zuhal kulağıma eğilip, “İnanabiliyor musun, bu adam 40 yaşında!” diyene kadar. Şok olduydum sahiden. Her ne yapıyorsa yirmi yaş genç görünmek için ben de yapsam diyor insan. Nasıl sakin, nasıl huzurlu bir tip anlatamam size, ses tonu da öyle, konuşması da öyle.
Bir soru ile başladı seminere. Dedi ki sizlerden bir ricam var, herkes dönüp yanındakine kendisi ile ilgili güzel bir şey söylesin. Sinirli, gergin gülüşmeler oldu. Koca koca insanlar, herkes utangaç bir biçimde yanında oturana bakıp eveleyip gevelemeye başladı. Kimse bir şey konuşamadı. Susuştuk. Eminim o anda herkesin aklından aynı şey geçiyordu; biran önce oradan sıvışmak...
Gülümseyerek dedi ki, “Peki o zaman, şimdi de lütfen yanınızdaki kişiye dönüp kendinizle ilgili memnun ‘olmadığınız’ bir şey söyleyin”.
Amaaan bir uğultu başladı ki görmeyin gitsin. Bir şikayet, bir şikayet, sohbet nasıl derin anlatamam. Yogesh’i filan unuttuk biz, herkes kendini yerip duruyor, ay kilo veremiyorum, sigarayı bırakamıyorum, ay bu işten ayrılmak istiyorum ama bir türlü cesaret edemiyorum....
Bir süre sabrettikten sonra yine aynı sakin üslupla konuştu : “Dikkat edin diye söylüyorum. Kendinizle ilgili iyi bir şey söyleyin dediğimde laf bulamazken, kendinizi eleştirmek gerektiğinde susmak bilmiyorsunuz!”
Kalakaldık hepimiz. Sarsıldık resmen. Gerçi bizim kültürde kendini övmek ayıptır, en azından bizim ailede öyledir. Ama böbürlenmeden de iyi bir yan bulabilir insanda kendinde değil mi yani? Ne bileyim, sabırlıyımdır dersin mesela, veya dostlarıma çok değer veririm dersin, ama o an insanın aklına bile gelmiyor.
Sonra haydi dedi, bir hikaye kurgulayalım sizinle. Bu defa bir senaryo var. Farz edin ki küçük bir evin içindesiniz, tam çıktınız, kapı çarptı kapandı ve anahtarınız da yok, dışarda kaldınız. Sizce neden çarptı o kapı?
Cevaplar yağmaya başladı hemen. “Patronum var içerde, o yüzüme çarptı kapıyı”. “Eski eşim yüzünden” “Ah ayağımı koyabilseydim arasına, çarpmazdı”
Böyle böyle cevaplar...
Yine susup, bilmiş bilmiş, teker teker baktı hepimize.
Dedi ki :
-Hepiniz nedeni dışarda arıyorsunuz. Oysa kapı çarptıysa, mutlaka içerde açık bir pencere var demektir!
Hayatımda sarsılıp kendime şaştığım ilk ünlem anım işte buydu benim.
Ben de suçluyu hep evin dışında arıyordum, oysa içerde, bir de değil birkaç pencere birden açıktı. O kapı çarpmasın da ne yapsındı?
Hayatımın sonraki birkaç yılı, işte içerde açık kalan o pencereleri teker teker bulmaya çalışmakla geçti. Ama o geceden kalan en önemli ders neydi derseniz, birincisi kendine değer vermenin önemi( Çünkü siz kendini değersiz buluyorsanız kimse sizi değerli bulamaz) ve de hayatın sorumluluğunu hiç kimseye yüklemeden “kendim” taşımam gerektiği.
Bakın bu kısmı çok ilginç. İnsan hayatının esaslı bir bölümünü “kurban” psikolojisinde geçiriyor. Başına ne gelse başka birini suçlayarak. Kendine acıyarak. Bu iş hayatı, aşk hayatı, aile hayatı, ve hatta memleket gündemi, her konuda böyle. Kullandığı ana dil ise şikayet. Bu bir nevi uyuşturucu müptelalığı gibi bir durum. Gittikçe bu tür insanlarla sarılıyor çevreniz, onlar mızıldandıkça siz de katılıyorsunuz, hep beraber topluca kendinize acıyorsunuz, ve bir balçık kuyusu gibi gömüldükçe gömülüyorsunuz.
Şimdi kötü haber şu : El alemi suçlamak beyhude. Başınıza ne geldiyse sorumlusu bir şekilde sizsiniz. Çünkü hayat sizin tercihlerinizden ibaret. O adamla, o kadınla evlenmek, o işe devam etmek, o evde oturmak, o teklifi kabul etmiş olmak, o okulu kazanacak kadar çalışmamış olmak vs vs... Latincede “Mea culpa” deniyor, tee antik Yunan çağından kalan bir deyim. ( Tanrılar Okulu’nu okuyanlar hemen anlayacaktır ne demek istediğimi...) Tam tercümesi “suçlu sensin” demek. Ama ben bunu “sorumlu sensin” olarak almayı daha çok seviyorum. Başına gelenlerin sorumlusu sensin, çünkü tercihleri sen yaptın. Senin yerine sürekli bir başkası karar verdiyse bile ona o hakkı veren sensin.
İyi haber ise şu : Eğer başına gelen her şeyin sorumlusu sen isen, kontrol de sende demektir. Başka insanları suçlayıp mıyıl mıyıl yerinde saymak yerine hayatının kontrolünü eline alabilirsin. Hatta hayatını kendin tasarlama gücüne sahipsin. Hayal kurarak, planlayarak, bunun için emek vererek...
Neticede malumunuz, hepimiz aynı kocaman evrenin bir parçasıyız ve evren gayreti pek sever. Başka bir ifadeyle, bindiğin bisiklet ilerlesin istiyorsan pedalları çevireceksin güzel kardeşim.
Tesla bile söylemiş, “Hayatın sırrını çözmek isteyen enerjiye baksın” diye. Düşünce en güçlü enerjilerden biri. “Niyet etmek”, “Karar vermek” “adım atmak” bunlarla başladığınızda kumanda masasına siz geçiyorsunuz. Aksi takdirde kocaman bir okyanusta dandik bir sandalda oradan oraya savrulmak gibi bir şey hayat.
Diyeceksiniz ki, nereden çıktı bu konu şimdi... Pandeminin bende oluşturduğu tehlikeli bir duygu bu. Sanki hayatımın kontrolü başkasına geçmiş gibi hissediyorum. Bir baktım ki içimde müthiş bir öfke var büyüyen. Yeniden Yogesh’in konuşmasını hatırlamak iyi geldi, çünkü bilumum pencereleri açık bırakmışım yine. Onların peşine düştüm bu sıralar.
Pandemi sürecinde bile hayatımın kontrolünü elimde tutabilirim ve tutacağım, buna karar verdim.
Ne zamandır yapmadığım şeyleri yaparak hem de. Yeni romanımın kurgusuna odaklanacağım. Yeni seminerler, yeni atölyeler tasarlayacağım, hayal gücümü kırpmasına izin vermeyeceğim şartların.
Sonra sağlığım için, bağışıklık sistemimi destekleyecek ne varsa onları araştıracağım. Normal zamanda olamadığım kadar disiplinli olmaya karar verdim bu dönem.
İçinde yaşadığımız “Çile Bülbülüm Çile” gündemine inat, “Elbet Bir Gün Buluşacağız” olacak dilimde.
Bu pandemi de, her şey gibi illa bir gün son bulacak.
"Elbet bir gün buluşacağız.
Bu böyle yarım kalmayacak."
Bige Güven Kızılay
21.08.2020
1 note · View note
zennialweirdo · 5 years
Text
31.12.2015
🎉 2015 yılının son notu:
Evet şuan neden bunu yazıyosun diyeceksiniz ama bugün 31 aralık 2015 yani bir kaç saat sonra 2016 ya giriyoruz. Ve ben bu yıl her yıldan farklı olarak hiçbir şeyin değişmeyeceğini öne sürüyorum.!!! Bence öyle yani. Bunca yıl hayal ettiğim ufak tefek şeylere ulaştım belki. Evet ama galiba insan belli bir süre sonra soyut şeyleri istemeye başlıyor hepimiz biliyoruz ki onları elde etmek daha zor. Öğrendin mutluluk, aşk, sağlık tarzı şeyler. Bense açıkçası şuan spotifyda melankolic melodys adlı playlisti açmış saçma bi işe başladım. Yazı yazıyorum. Bunun için düşündüm acaba bu yılbaşıları bir şeyleri umut etmek için yada hayal etmek için bir fırsat mı? Bu yüzden acaba inancıma devam edip her yılki kadar olmasa da bu yıl neler isteyeceğimi daha dikkatli mi seçmeliyim dedim. Ama . Hep ama işte hep ama. Her neyse az önce mesela scorptan hoşlandığım çocuk geldi aklıma genelde salak ben hep gidip o popüler göz önünde asla ulaşamayacağım çocuklardan yada ünlülerden hoşlanıyorum. Salaklığın daniskası işte. Şuaralar çok ama çok tereddütteyim biliyorum üniversite sınavı önümde ama hayallerim var mesela. Youtubeda şuan bir kanal açsam belki kendi formatımla türkiyede bir ilk bile olabilirim ama. Cesaret yok bende. Yeni yılda cesaret isteyebilirim. İçine dönük biri olarak cesaret ciddi anlamda beni etkiliyor. Cesaretim olsun çok isterdim ama gereksiz bir cesaret değil sadece kimsenin benim önüme engel olmamasını saplayacak bir cesaret. İnsanların ne dediğini umursamamak isterdim mesela. Yada ne isterdim evet biraz aykırı kişiliğime yakışmayan ve her genç kızın istediği bi şey ama aşık olmak ama İKİ TARAFLISINDAN. Orası çok önemli. Mesela hiç cesaret edemediğim şeyleri onla yapmayı isterdim. Bi gün beni alıp beraber lunaparka falan eğlenmeye götürebilecek tıpkı filmlerdeki gibi sahneler yaşayacağım biri olsun istiyorum. Yani Benden çok zıt biri olmasını istiyorum sanırım. Yani eğer yeni yıl bana cesaret vermezse zıt oluyo. Evet uzun bu ya yani benim içim karışıktır birAz içimi anlatmam yıllar sürer ama insanlar sıkılır gider. Böyle olmayı ben mi istedim hayır ama böyleyim napalım. Neyse ya bunu okuyacak olan biri olacağını sanmıyorum ama eğer okursa diye lafı daha fazla karamsar yapmiyim. Hani demiştim ya insan büyüdükçe soyut şeyler istemeye başlıyor artık. Cidden öyle. Hatta siz içinizden diyosunuzdur yahu bu kız cidden hayal aleminde film gibi hayat olur mu diye. Ama bu hayat bizim hayatı yaratan da biziz istediğimiz gibi olur. Hikaye nedir ki? Bizim hikayemiz olamaz mı yada filmimiz? İşte bakış açımla bile insanlardan farklıyım . 😏 dileklerime geri dönelim konu sapmaya başladı. Yılbaşına şuan az kaldı saat 19:22. Ve aslında isteklerim say say bitmez şuan aklıma gelmedi demek çocukça ama öyle. - ve sonra dedim ki kasma kendini deniz daha yazmak istemiyosan yazma özgür diğil miyiz canım istediğimizi yaparız (yani özgür diğiliz de neyse)
Saat 20:11
Ben dileklerim arasına babamın daha beni anlayan bir insan olmasını sinirli hallerinden çok komik zamanlarının daha fazla olmasını istiyorum. Ama bence değişmeyecek. Yine de söylemek istedim. Ailemin beni ne zaman tam olarak anlayacağını da bilmiyorum. Babamın hep dediği o laf 'benim demek istediğimi anlayacaksın' ama iş işden gçmiş olacak diyor hep. Ama ben de benim bunca yıl içimde biriktirdiklerimi nezaman anlayacaksınız tüm hissettiklerimi ne zaman anlayacaksınız onu merak ediyorum. Anne baba! Bunun suçunun siz olduğunu içime kapanık olmamın babamın suçu olduğunu belki hiç kabullenmeyeceksiniz ama bu sadece kişilik meselesi olamaz. Mutlaka başka şeylerin payı olduğunu son yıllarda anladım. Daha doğrusu son yılda. 18 yaşım bi açıdan daha farklı geliyor. Eskisinden daha az salağım mesela. Yalanlar söylenmiş bunu öğreniyorum. Babamın her geldiğinde evi strese soktuğunu görüyorum. Her şeyi daha net görüyorum artık. Kardeşimin babama benzeyişini görüyorum. Çabuk ve kolayca ufak şeylere sinirlenmemi babamdan aldığımı görüyorum. Belki hiçbir zaman babamla yakınlaşmayacağım ama belki de o böyle mutludur. Belki hiç kızıyla yakın olmamayı tercih ermiştir. Öfkeli falan değilim aileme sadece neden böyle olmak zorundaydı. Neden huzur ortamı hiç olmadı ailemizde. Daha doğrusu çoğunlukla şimdi bana kızarlardı allah aşkına hiç mi huzur sağlamadık sana şükret diye. Ama işte hep düşünürüz ya kötü olan şeylere bakarız nasıl yaşıyor insanlar diye. Belki de başkasına göre kötü olanı biz yaşıyoruzdur hiç böyle düşündünüz mü? O yüzden hep şükrederek yaşayamayız. Mutlaka ama mutlaka aksilik veya sıkıntılar olacak hep ama hep. Mutlu olmayı öğretemediniz bana kusura bakmayın. Ben küçüklüğümden beri normal standartlarda mutlu bir aileyiz sanıyordum geç farkettim aslında değişik olduğumuzu. Belki bana kızacaklardı annemler bunu okusaydı ama çocukluğumda kavgasız geçmedi açıkçası, küçük bir çocuktan olgunluk beklediler hep. Bunu tüm ailesi ananesi de yapınca e haliyle çocuk içine kapandı ve hikaye de buralara geldi. Ama babannemle dedemin haklarını yemeyeceğim bir de büyüdükçe metin dedemin. En azından anlatabildim onlara. Konuştuk iki laf. Ottan boktan da olsa konuştuk onlarla. Hep çocukmuşum gibi hissettirdiler. Neyse şimdi ağlicam odaya babam annem falan giderse yine emo ağlıyo demesinler, yine mi ağlıyosun demesinler.En büyüğü de ne biliyor musunuz? Duygusal olmak rezil bir şey. Her şeye ağlarsınız. O zaman da insanlar sizin gerçekten neye ağladığınızı anlamaz. Yada durduk yere gözleriniz dolmaya başlar.Benim şu tablete bakarak tüm gün vakit geçirdiğimi söyleyen babam lütfen bilsin ki burada siz yokken müzikler beni avuttu, dertlerimi unutturdu, mutlu etti... Robotlaşmadım tam tersi bi şeyleri öğrendim bu yeni bilgilerden dünyada olup bitene. Tüm gün o önümdeki ekrana bakarak senin veremediğin o sadece bebekken verdiğinizi süreki bana söylediğiniz sevgiyi huzuru verdi belki de. Sürekli bebekken beni ne kadar çok ilgilendiğinizden bahsedip durdunuz. Sevgi ve ilgilenme oraya kadar değil ama. Her yaşta ailenin o sevgiyi hatırlatıp çocuğun yanında olması gerekir. Evet beğenmediğimi söylüyorum gibi oluyor ama kendinizi sanki çok iyi ebeveynlermişsiniz gibi kandırdınız.
(Telefonumda olan ancak silmeye karar verdiğim bir takım yazıları buraya aktarıy olacağım beklemede kalın. Sanki çok merak ediyodunuz aq.)
2 notes · View notes
Text
Hiç öpmiyim canım, kendim uyandım!..
Hadi artık başlayalım mı:) Bakın ben sırayla anlatacağım ama sondan başa doğru. İlişkilerimi sıraya koyup yazmak isterdim Pucca gibi ama ben her defasında yazmayı erteledim. Bir yerden başlamak gerekiyordu bu günü seçtim. Çünkü ben bu gün gerçekten uyandım hem de kendi kendime bir anda:)
Ders 1: Acımayın. Yoksa gerçekten acınacak hale düşüyorsunuz. Son ilişkim Demir’den çıkardığım sonuç. Hem de hakkıyla:) Peki kim bu Demir?
Uzun süreli bir ilişkiden yeni çıkmıştım. Onu da bir ara anlatacağım çünkü bence asıl hikaye bu:) Her neyse, kafamı dağıtmak için şu hepimizin bildiği meşhur Tinder’a üye oldum. (Bu arada uzun ilişkimi de oradan bulmuştum, bu demek oluyor ki Tinder bir çöp:)) Peki o zaman sen neden oradaydın diyeceksiniz haliyle. Bir kadın olarak kimseyle sevişme derdinde değildim. Yalnızdım. Acı çekiyordum. Kafamı dağıtmalıydım. Hiç tanımadığım insanlarla muhabbet etmek, onların hayatlarını bilmek, iyi biri çıkarsa halden anlayan belki dertleşmek, hepsi bu. Fotoğrafımı koymadım. Adımı, yaşımı gizledim. Gizledim derken değiştirdim tabi. Kimseyle buluşacak değildim. Niyetim bu olmadı o zaman hiç. Ta ki Demir’le konuşmaya başlayana kadar. 
Şu bir gerçek ki Tinder’da fotoğrafınız olmasa da birileri sizi muhakkak sağa kaydırıyor ve eşleşiyorsunuz. Artık kim düşerse diye bekliyorlar çünkü. Ben de bu Demir’e düştüm:) Esmer, kirli sakallı, hafif de kel bi çocuk kendisi. Boyu desen çok uzun boylu değil ki benim hiç kısa erkek arkadaşım da olmamıştır kendim bir bodur tavuk olmama rağmen:) Tamam dedim. Bu çocuğa bir şey hissetmem de imkansız, rahat rahat konuşurum. Ki öyle de oldu. Karşımda çok anlayışlı, saygılı,hayat görüşü olan, dert dinleyen biri vardı.Bu böyle bir süre sürdü. Sabah “Günaydın” mesajları, akşam “İyi geceler” mesajlarına kadar, hem de beni hiç görmeden. Garip bir şey vardı aramızda, sanki birbirimizi yıllardır tanıyormuşcasına. Kafamı da dağıtmıştı gerçekten, o mutsuzluğum, acım azalmaya başlamıştı her konuşmamızda. Sonra bir gün bir anda “Hadi ekleyelim birbirimizi instagramdan”dedim. Hemen ekledi. Şaşırmıştı, galiba karşısında böyle bir kızı beklemiyordu. Beklentiyi yükseltmeyelim tabi öyle deliler gibi güzel bir kız değilim ama ona da fazlayım farkında:)Esmerim, saçım, tenim. Yeşil gözlüyüm. Mavi de diyorlar değişiyor. 1.60 boylarına göre kilosu da normal tatlı bir kızım bence:) Neyse biz oradan konuşmaya devam ettik.Ayrı illerde yaşıyoruz. Haliyle hop hadi görüşelim de denmiyor. Ama sonra neyse konu görüşmeye geldi. Bu “ben gelirim” dedi. Tamam dedim:)
Aylardan neydi falan hatırlamıyorum ama bir Pazar günü Sapanca’da Naturköy’de kahvaltı için plan yaptık. Öncesinde başka ortak bir yerde buluşacaktık. Sonra oraya geçecektik. O gün geldi çattı. Çok bir heyecan içerisinde değildim ama merak da ediyordum tabi:) Fotoğraflarda ki gibi miydi , yoksa karşıma bambaşka biri mi çıkacaktı. Öyle olursa nasıl kaçabilirdim ki  zaten Sapanca’ya gidiyoruz kaçacak yer de pek yok:) Ki çocuk o kadar yoldan geliyor, belli düzgün de bir çocuk aslında öyle bir şey yapmayı da hiç düşünmedim sonrasında.
Ortak buluşacağımız yere benden önce gelmişti. Aslında ben bilerek de geç kalmıştım, onu uzaktan beklerken görmek için ne yalan söyleyeyim:) Bence siz de böyle bir buluşma yaşarsanız bunu yapın. Daha bir öz güvenli gidiyorsunuz yanına.Uzaktan gördüm onu. Fotoğraftakilerden farklı gözükmüyordu. Zaten erkekler ne kadar farklı gözükebilir ki.(Bu konuda başıma gelen başka bir hikayeyi de sonra anlatacağım. Gerçekten farklı gözükenler de var:)) 
Ve artık sonunda yanına gittim. Yanına gittiğim anda da, sanki o yıllardır tanıyormuş hissim hiç değişmedi. Ve sebepsizce bana verdiği bir güven duygusu. Çok hoşuma gitmişti,etkilendim. Sonrasında gittik bir güzel kahvaltımızı yaptık. Hava zaten çok güzeldi. Her yer yemyeşil. Kahvaltı harika. Muhabbet de öyle. Kendisi bu arada yazılım uzmanı, çok bilinen bir özel şirkette. Akıllı, zeki, neşeli,esprili bir çocuk. Normalde çok da etkilenmeyeceğimi düşündüğüm bu çocuktan etkilenmeye başlamıştım. Diğer yandan eski erkek arkadaşım mesajlar atıp duruyordu. Konuşmaya konsantre olamadığım anlar yaşıyordum bu yüzden. Yine de iyi hissediyordum kendimi.
Bütün günü beraber bir şeyler yaparak, konuşarak geçirdik ve sonrasında herkes kendi evine döndü. Döndükten sonra içimde bir merak tabi. Nasıl bulmuştu beni, ne diyecekti,nasıl ilerleyecektik veya bu anlamsız bir son muydu? 
Bir sonraki yazımda..
3 notes · View notes
doraveboots · 2 years
Text
Bazen kendimi çok düşük hissediyorum. Bir şeylerin arasında sıkışmış gibi. Kimseye anlatamadığım içimde biriktirdiğim bir sürü şey dönüyor aklımda durmadan. Senelerin birikmişleri.. Bir şeylere yetişmek için anda olmam gerekiyor ama bazen anda kalamıyorum, kafam uçup gidiyor sanki ve o anı düşününce kendimi çok sıkışmış hissediyorum. Hayatın doğal akışı bu olsa bile sanırım istediğim noktada değilim ve bunun bilinci geldiği zaman kendimi boğulacakmış gibi hissediyorum. İstediğin noktada olmaya çalış o zaman diyeceksiniz ama istediğim nokta da nokta değil çok ütopik. Çoğumuzun öyledir aslında. Bilmiyorum monotonluk ve sürekli bir şeylere yetişme çabası bir çoğumuz gibi beni de çok yoruyor ve bir kaçış yolu bulamadığım zaman ekstra üzgün hissediyorum. Her şeyden bu kadar etkilenmesem keşke. Hayatın normal döngüsü beni korkutuyor, içinden çıkmak istiyorum ama içinden çıkmanın yolunu bulamıyorum. Özellikle canımın sıkkın olduğu zamanlarda bu hisle boğuluyorum. Kendime bu anlarda konuşabilmek için hayali birisi mi yaratsam bilemiyorum çünkü kendi kendime konuşmak hiçbir işime yaramıyor. Kimseye de derdimi anlatmak istemiyorum, kim neden benim derdimi dinlesin ki. Dinleyecek olan biri çıksa bile ben kötü hissederim. Of böyle saçma sapan çıkmazlar silsilesi ile dolu işte her şey. Belki de çok düşünmemeliyim ama bazen içime kapanıp düşündüğüm zamanlar oluyor ve bunu durduramıyorum. Doğal olarak. Bilmiyorum hayat benim istediğim hayal ettiğim gibi bir yer değilmiş demek ki. Sürekli öyle olduğuna dair ilüzyonlar yaratıyorum ama bir yerde dank ediyor. Bir şekilde yaşıyoruz işte ve yaşamaya da devam edeceğiz. Umarım anlık bile olsa bizi yüksekte tutacak mutluluklardan çok yaşarız. Buna ihtiyacımız var.
0 notes
edaxnurr · 3 years
Text
Son birkaç gündür düşüncelerimin etrafında toplandığı tek konu ölüm. Farkında olmasam da, uzaklaşmaya çalışsam da düşüncelerim elimden kaçıp yine o karanlık ve korkunç konuya dönmenin bir yolunu buluyor. İnsan ölüme aşina yetişiyor sözde. Küçüklüğümüzden itibaren ya yakındaki ya da uzaktaki birilerinin hayatımızdan çıktığını, bu dünyayı terk ettiğini görerek büyüyoruz hepimiz. " takdir-i ilahi", "Hepimizin döneceği yer toprak.",  "Her canlı bir gün ölümü tadacaktır." ... Kim bilir kaç kez duyduk bunları.. ölüm hayatın bir parçası. Öyle mi sahiden?  Kaçımız bir gün yok olup gideceğinin gerçekten bilincinde? Üstelik bunun yarın olmayacağının da hiçbir garantisi yok. Yarın ölüm seni her şey en normal göründüğü anda kıskıvrak yakalayabilir. Kimseyi huzursuz etmek değil niyetim. Sadece sizi sarsmak, gözünüzü biraz açmak istiyorum. O hep geleceğini bildiğiniz ama içgüdüsel olarak daha çok ileride diye kendinizi rahatlattığınız, gerçekliğinin aslında belki de yarı yarıya farkında olabildiğiniz ölüm gelecek, hem de haber vermeden. Belki her gün değil ama ara sıra da olsa kendinize hatırlatın, "ölüm" yaşıyor, aramızda sinsice dolaşıyor, zamanı gelince de bizi çok değerli, bitmez sandığımız hayatımızdan koparıp alıyor. Hatırlatın ve geriye yaslanıp o anı bekleyin demiyorum, yaşayalım diyorum. "Ölümü hatırlatıp tadımızı kaçırmadan sadece yaşasak ya, daha mutlu olmaz mıyız?" diyeceksiniz belki. Daha mutlu olabiliriz evet ama eksik yaşarız diye cevap veririm ben de. Hem ölümü hatırlamak belki de hayatımızın asıl mutluluğunu bulmamızı sağlayacak diye de eklerim elbette. Eklerim ama hayatta tek bir geçerli doğrunun olmadığını, herkesin kendi rotasını çizme cesaretini göstermesi gerektiğini de söylemek isterim. Yani mutluluğu bulmak için belki de üçüncü bir yol gerekiyordur veya belki mutluluk diye bir şey zaten yoktur. Neye inanacağınız, hayatın sonsuz yolundan kaçını deneyeceğiniz ve denerken neyi bulmayı amaçlayacağınız tamamen size kalmış.
0 notes
damlasuel-blog · 5 years
Text
...ENGEL Mİ!? " BENCE DEĞİL!"...
Evet bugün ki konumuz da biraz kendimden birazda yanlış bildiğiniz yanlış adlandırdığınız somut bir gerçek olan ve aslında sizi bilmem ama benim için bir fark hatta büyük bir şans olan beyinsel ve bedensel rahatsızlıkların " Kİ" Bana göre değil. Neden şans ve fark olduğunu yazacağım. Yanılmıyorsam çoğunuz bunun neresi şans diyor! Bunu diyenlere hemen cevaben şunu yazayım. Sonunu na kadar anlayarak okumak için değil anlamak için okuduktan sonra kendinize yâdâ bana sorun. Yani sabır!. Belki o zaman ne kadar haklı olduğuma kanaat getirsiniz. E ne demişler sabrın sonu selâmettir. Her zaman yaptığım gibi bu konunun kavramınıda örnekler haricinde hayal gücünüz üzerinden anlatmaya çalışacağım. Merakınızı hemen gideceğim. Gözlerinizi kapatın çok değil; on dakika yürümeyin. Tutun tutamadığınız o dilinizi, kapatın kulaklarınızı duymasın her şeyi duyan kulaklarınız. Kötü mü geldi okuduklarınız? "Gelmesin!" Şimdi ki yazacaklarımdan sonra bana hak vereceksiniz. Ben yazmıyorum ki size çok kolay hatta çok iyi bir şey diye! Benim kast ettiğim şey çok farklı. Bende farklıyım. O şanslıların içinde bende dahilim. Benim sağ elim farklı bir çok yerim gibi! 😊 Üstelik epilepsi hastasıyım. Bunu neden yazma gereği duyduğumu soracak olursanız; cevabı çok basit. Bir zamanlar kendimi engelli hatta özürlü gibi görüyor hatta sınıflandırma bile yapıyordum. Örnek mi!? Engelli sitelerine üye olup kendimi diğer insanlardan soyutluyordum. Sağolsun buna diğer insanların da çok payı oldu. Buna beni onlar teşvik etti zamanın da. Ama yolu ben seçtim. Uçurumdan düşüp kafamı çarpmakta iyi geldi. Şunu anladım ki ben aslında ne engelli nede özürlüyüm. Ben " farklıyım." Üstelik şanslı! Neden mi şanslı insanların göz bebeğinden karakterini, yalanlarını o acınası acımalarını ve gereksiz para hırslarını görüyorum. İnsanlar neden ise; bizlere acımak gibi gaflete kapıldıklarından onların o bin çeşit maskesinin ardında ki gerçek sıfatı görmek zor olmuyor. Ayrıca biliyor musun!? Acınacak olan onlar. Hayatın değerini ancak gönül gözüyle gören bilir. Ve bizler farklı olanlar işte o gönül gözüne farklılığa ilk adım attığımızda sahip olduk. Gözlerinizi kapattığınızda siz sadece karanlık görüyorsunuz ya! İşte o öyle değil. Göremeyen o gözlerin yerini gönül gözü alıyor. Hatta kulaklar bile belli bir süre sonra gönül gözünün gördüğünü işitiyor! Peki; yürümek! Diyeceksiniz ki yürümeyen ayaklara ne yapacaksın!? Bende şunu yazayım zoru başarmayı öğrenmek, ve bunun verdiği hazla yaşamak. Hangimiz nasip oldu acaba? Gelelim o kendini bilmezlerin deli diye sıfatlandırdığı acıdığı o harika insanlara. Kimler mi!? Tabii ki otizim ve daum sendromu gibi diğer hastalık diye yazmayacağım! Farklı ve muhteşem bireylere. Evet herkes reyting kıran ve yayınlanmakta olan " Mucize Doktoru"seyrediyordur! Orada ki Ali karakterini beğeniyor hatta taktir ediyorsunuz ya! Peki; gerçek hayatta Ali lerin çok olduğunu biliyor muydunuz? Çoğunuzun farkında bile olmadığına eminim. Onlar kadar aileleri de şanslı. İşin tuhafı çoğu ailenin bundan bundan haberi bile yok. Bir ceza, bir lanet görenler bile var. Öyle ki neden çocuğum böyle diye kahır edenler bile var. "Yazık!" Onların şansı ise; çoğunun zekası çoğunun iç dünyası ve hayallerinin güzelliği. Zeka kısmına gelirsek öyle dahi lik gibi değil fazlasıyla insanların kullanamadığı beynin her kıvrımını kullanmak yanısıra kendini normal diye adlandıran insanların beceremediği karakterde dahil. Hayal gücünü kullanan o muhteşem farklı ve şanslı bireylere gelirsek, evet belki onlar dahi değiller. Fakat onların hayal dünyasında ki hayal gücü kimsede o kendini hayalperest diye sıfatlandıran bazı yazar yâdâ senaristler de bile yok. Onların dünyasında ki kurgu hiç bir dizide yâdâ hiç bir filmde yok. Şimdi sizi düşncelerinizle ve sorularınızla baş başa bırakıyorum. " BU ARADA VAR İSE; SORACAK BİR SORUNUZ BEN CEVAP VEREBİLİRİM. HATTA ELEŞTİRE BİLE AÇIĞIM."
ASLIHAN ÖZPINAR
0 notes
emlakhaber · 5 years
Text
Yanlış iş Yapan müteahhit batsın
Tumblr media
TMB Başkanı Mithat Yenigün: Türkiye’de 440 bin müteahhit var, bizim üyelerimizin sayısı 120. Herkes müteahhit olmamalı. Teknik ve finansal kapasitesi yeterli olmayan ve ayıplı iş yapan firmaların sektörden ayıklanmasına olanak sağlayacak yasal zemin hazırlanmalı.
Cumhuriyet Gazetesi'nden Şehriban Kıraç'ın Haberine göre Türkiye Müteahhitler Birliği (TMB) Başkanı Mithat Yenigün, ihalelerin şeffaf yapılması ve ihale makamının en az müteahhit kadar bilgili olması gerektiğini anlatarak, “Çünkü ucuz verilen bir iş, iyi iş demek değildir. Sonrası var. Yani bir yol yapıyorsunuz, o yol sağlıksız olursa tekrar yapılması gerekiyor.
Tumblr media
O tekrarındaki maddi hataları, kazaları düşünün. Yapabilen yapsın, yapamayan dökülürse dökülsün. Bir kere, veriyorsan, istediğin kaliteyi sağlamazsa hiç acımayacaksın. Ben müteahhitim diye, kim olursa olsun müteahhit kollansın diye bir şey olmaz” dedi. Konut sektörünün şu anda kötü durumda olduğunu ve 1 milyon 200 bin civarında stoğun varlığından söz eden TMB Başkanı Mithat Yenigün ile konut ve müteahhitlik sektörünü konuştuk. 2019’un ikinci çeyreğinde inşaat sektöründe yüzde 12.7’lik bir daralma var. Sektörle ilgili genel bir değerlendirme yapabilir misiniz? - Sektörü üçe ayırıyorum. Dış müteahhitlik, devlet müteahhitliği ve konut sektörü. Kamuoyunda inşaat denince akla hep konut geliyor. Maalesef konut da şu anda kötü durumda. Dünyadaki şartların değişmesi, Türkiye ekonomisinin daralması, dövizdeki dengesizlik nedeniyle insanlar tedbiren parada kalmayı tercih ettiler. Çünkü ne olacağı belli değil. Talep azalması nedeniyle bir duraklama var. Eğer dünyada ve Türkiye’de ekonomi normale gelirse, güven artarsa, konut stokları da erir. Şuanda 1 milyon 200 bin civarında stok var. Faizler düşürüldü, o iyi bir işaret. Ben çok kötümser değilim. Evet bu sene iyi değil. Sektör gittikçe daraldı. Satış olmayınca insanlar doğal olarak yeni bir yatırıma girmiyorlar. Fakat isterim ki, bir planlama yapalım. Üç yıl sonra birdenbire konut açığı olduğunda bu sefer de spekülatif rakamlar konuşulmasın. Bir planlama yapılsaydı şimdi bu sorunlar yaşamayacaktık. Türkiye’de 20 milyon konut var, deprem gerçeğimiz var ve 7 milyonunun yenilenmesi gerekiyor. Ama konuttaki stoklar ağırlıklı olarak markalı projelerde değil mi? - Hepsinde var. Ama onlar göz önünde isimler olduğu için onların sıkıntıları daha çok konuşulur hale geliyor. Herkesin adına konuşamam ama, planlı programlı yapılsaydı... Devlet ve sektör beraber hareket edersek, buraya gelmezdik. Önümüzü görüp, 5 yılın, 10 yılın planlamasını yapmamız gerekir. Sıkıntılar var ama giderilmeyecek sıkıntılar değil. Bir takım formüller konuşuluyor. TMB’nin de bir çok büyük firması konutta. O anlamda biz de sessiz kalamıyoruz ve biz de çözüm arayışındayız. Çünkü sonuçta Türkiye’nin bir sorunu. Sorunu çözmeliyiz Son dönemlerde bitirilmeyen konutlar, kentsel dönüşüm kapsamında kira yardımlarının yatırılmamısı gibi çok fazla şikayet var, bu sektörde binlerce meğdur var, ne diyeceksiniz? - Bundan sonra böyle bir ortamın oluşmaması için planlı çalışalım. İşi hak eden alsın, hak etmiyorsa almasın. Müteahhitlikte de aynı sıkıntılarımız var. Türkiye’de 440 bin müteahhit var TMB’nin üye sayısı 120’dir. Ama üyelerimiz Türkiye’de yapılan işlerin yüzde 70’ini, yurtdışına yapılan işlerin yüzde 90’ını yapıyor. O nedenle öncelikle müteahhitlik tanımının yapılması lazım, yeni kanun çıktı. Sorunu çözmek lazım. Mesela ben yanlış beslenmeden kanser oldum diyelim, ne hali varsa görsün demiyor ki doktor. Yaşatmaya çalışıyor. Eğer, çok tahrip etmişse kendini, o zaman Allah rahmet eylesin diyeceğiz. Beraberce çözümler konuşmamız gerekiyor. “Sen habire dağa taşa konut yap, ondan sonra gel parayı devlet versin” değil benim dediğim. Yapamayan batsın. Zaten şikayetçiyim ondan, herkes müteahhit olmamalı. 10 maddelik İnşaat Sektörü Bildirgemiz var, orada şu ibare var; yapı müteahhidi tanımı belirlenmeli. Teknik ve finansal kapasitesi yeterli olmayan ve ayıplı iş yapan firmaların sektörden ayıklanmasına olanak sağlayacak yasal zemin hazırlanmalı. Yap-sat sektörü mevcut denetimsiz işleyişinden kurtarılmalı. Herkese müteahhitlik imkânı verilmiş. Bir doktora, bir dişçiye gittiğiniz zaman, eğer belgesi yoksa, sertifikası yoksa çalışmasına izin verir misiniz? Müteahhitte öyle bir şey yok maalesef. Kamu vicdanı zedelenmemeli Son yıllarda yapılan mega projelerin hükümete yakın firmalara verildiğine dair bir algı var, ihaleler gerçekten hak edene veriliyor mu? - İhaleler şeffaf yapılsın, ehline verilsin diyoruz. Kamu vicdanını zedeleyecek kararlar almamak lazım. Özel kurumlara, özel sektörlere de yetki ve sorumluluk verilsin. Yani Kanarya Sevenler Derneği olmayalım. Çünkü biz de sonuçta eğer bir iş yapıyorsak, o işin sorumluluğunu taşımamız lazım. Karayollarında bir konuşma yaptım İhale makamının en az müteahhit kadar bilgili olması gerekiyor ki doğru değerlendirme yapsın. Çünkü ucuz verilen bir iş, iyi iş demek değildir. Sonrası var. Yani bir yol yapıyorsunuz, o yol sağlıksız olursa tekrar yapılması gerekiyor. O tekrarındaki maddi hataları, kazaları düşünün. Yapabilen yapsın, yapamayan dökülürse dökülsün. Bir kere, veriyorsan, istediğin kaliteyi sağlamazsa hiç acımayacaksın. Ben müteahhitim diye, kim olursa olsun müteahhit kollansın diye bir şey olmaz. Müteahhitler de, müteahhitlik sektörü de düzgün olması için sektör bilgirgemiz uygulanmalı. O zaman hiç kimseye ayrıcalık olmaz. Çarpık şehirleşme ile ilgili olarak müteahhitler olarak hiç özeleştiri yapıyor musunuz? - Tabii. Master plan yapılmış olması ve o binanın değişmemesi. Parsel bazında değişiklik yapılmaması lazım. Çünkü master plan bittiyse artık, kimsenin elleyememesi gerekir. Mesela yollar otopark haline gelmiş durumda. Senin şu kadar dairen varsa, o kadar da otopark mecburiyetin var. Sokaklar çift taraflı park halinde oluyor, geçemiyoruz. Yarın ambulans gelse nasıl geçecek? Yangın olsa nasıl geçecek peki? Onların hepsi master plan dahilinde yapılması gerekiyor. Müteahhitler çok az gözlü davranmadı mı bu süreçte, hep daha fazla kazanayım anlayışı hakim değil mi? - İmar mevzuatı yeniden ele alınmalı. Dikey yapılaşma tercihleri tarihi ve çevresel doku gözetilerek değerlendirilmeli, imar değişikliği uygulamaları, kamuoyu vicdanını zedeleyen kişilere özel değerlendirmelerden arındırılmalı. Herkesin kayıt altına alınması lazım. Kaçak çıkamaması gerekiyor. İnşaat sektörünün önü açık. Ama doğru insana yaptırmak lızım. Doğru işler yaptıklarını denetlemek lazım. Ben kendi firmamda diyorum ki, betona çocuğunuz gibi bakın. Beton kötüyse, taşıyıcılığı zayıflar, o zaman altında kalma tehlikesi artar. Yurtdışında neler yapıyorsunuz? - Yurtdışı müteahhitlik kapasitemiz iyi. Dünyaca, marka haline gelmişiz. ENR dergisinin dünyanın en büyük 250 uluslararası müteahhidi listesinde 11 yıldır Çin’den sonra ikinci sıradayız. Fakat ciromuz az, onu yükseltmemiz gerekiyor. Ciromuz 20-22 milyar dolar civarında. Bizim 50 milyar doları bulmamız gerekiyor. Onun için daha büyük firmaların yurtdışına birleşerek gitmesi gerekiyor. Maalesef zayıf tarafımız yurtdışında birbirimizle yarışıyoruz. Şeffaflık şart Kamu İhale Kanunu’nun şeffaf olmadığına dönük eleştirileriniz hala sürüyor mu? - Şeffaf ihale yapılsın diyoruz, işin ehline verilmesi lazım. Ehil demek, illa ucuz verecek demek değil. Hatta ucuz vereni ben şüpheyle karşılarım yani bir taşeron para teklifi verdiği zaman ucuz verdiyse oradan irdeliyorum, niye bana ucuz veriyor? Devletin de aynı şeyi yapması lazım. Temel sorun hala aşırı düşük teklifler. Bunun sonuçları da bitmeyen, pahalıya mal olan işler, kalitesiz yapılar, ödenmeyen SGK primleri ve iş kazaları olmakta. Geciktikçe kangrenleşiyor Yarım kalan, teslim edilmeyen konutlar sorunu çözülmezse bir sosyal patlama olur mu? - Bence çözülmemesi söz konusu değil. Ama mümkün olduğu kadar hızlı, mantıklı karar almalıyız. Geciktikçe bu sorun kangren haline geliyor. Örneğin kentsel dönüşüm kapsamındaki Fikirtepe’de, firma gecikince ne yapıyor? Kirayı ödemeyerek başlıyor yanlış yapmaya. İlerleyemiyor, ilerleyemeyince satamıyor. Böyle bir girdaba giriliyor. Onun için çözüm için hepimiz uğraşıyoruz. Çözeceğiz ama her kararda olduğu gibi çözüm ne kadar gecikirse tahribatı o kadar fazla olur. Yabancı dövizi soruyor Yurtdışında çok iş yapıyorsunuz, yabancılar Türkiye ile ilgili en çok neleri soruyor? Şu anda en çok merak edilen konu “döviz ne olacak”? Son 1 senedir maalesef dövizin nereye gideceği belli değil. Faizler düştü, yatırım yapacak ortam var mı? - Konut için değil bence. Türkiye stratejik bir noktada, yatırımın yeri var, yeter ki ortam müsait olsun. Yabancı sermaye de gelir. Yatırımcı, “Ben gelirsem emin ellerde olacağım, hakkımı hukukla arayabileceğim” derse gelir. Ama şimdi dünyada da bir belirsizlik var, Türkiye’ye de haksızlık etmemek gerekiyor. Konut ihtiyacı var ama insanlar güven duyacak ki parayı gayrimenkule çevirsin. Hedefinizde yeni ülkeler ve projeler olacak mı? - Geçen haftalarda Japonya’da Afrika Zirvesi düzenlendi. Japonlarla üçüncü ülkelerde yatırımları düşünüyoruz. Japonya gündemimize aldığımız bir ülke. Kanada’ya da bizi davet ettiler. Orada arayışlarımız var. Hatta 40 bin de göçmen alacağız diyorlar. Read the full article
0 notes
yantekerlek · 4 years
Note
Namaza bir türlü başlayamıyorum başlıyorum bırakıyorum. Sanırım ne kadar önemli olduğunun farkında değilim nasıl düzene oturtabilirim. Bu ömrümüz boyunca yapmamız gereken bir şey ben nasıl bunu su içmek kadar benimseyebilirim
tık
tık
tık
tık
tık
tık
tık
böyle böyle tıklarım var. içinde daima abdestli, olmak, namazın anlamı, namazı gündemde tutmak gibi içerikler yer alıyor.
şöyle bir şey var. çok basit bir tavsiye, bunu ben de biliyorum dedirtecek bir tavsiye olabilir sizin için ama gerçekten çok basit ve çok önemli. daima abdestli olmak çok önemli. gözünüzün bir ucu abdest almalık yer arayacak nereye giderseniz gidin. misafirlik, hastane, okul, kamp, piknik, uzun yolculuk, kısa yolculuk, toplantı, alışveriş, düğün, nişan, kına, sınav, sinema. nerede olursanız olun namaz saatini hesap edeceksiniz. alışveriş merkezinde mescidin yerini, kolay gidişi net bileceksiniz. ilk ona bakacaksınız girdiğiniz avm'de. tuvalet ihtiyacınızı giderdikten sonra hemen abdest alma imkanı oluşturacaksınız. ezan okunduğunda bizi namaz kılmamak için tutan tek şey abdestsizliğimiz oluyor. abdest olayını bi oturtsak var ya. müthiş olur. onun dışında trafiğe mi gireceksiniz, sinemaya filme mi gireceksiniz? önceliğiniz namaz olacak. kına düğün bilmem ne mi var. salona girdiğinizde önce nereye otursam demeyeceksiniz mescid nerede diyeceksiniz. oooğfff tek gündemim namaz mı olacak ya? demeyin. buna alışınca su içmek kadar normal oluyor. su içmek kadar besliyor bizi Allah'ın izniyle.
bir zorunluluk modunda değil sorumluluk modunda yerine getirmeyi amaç edinin. o zaman zor gelmez. kafada sabitleyin. bu, benim sorumluluğum, bu benim kanım, bu benim canım. canımdan nasıl vazgeçiyorsam namazdan da vazgeçmeyeceğim.
kaçırdığım bir vakit nedeniyle diğerlerini de domino etkisine maruz bırakmayacağım. annemin yemek takımı değil namaz. bir vakit kaçınca takım bozulmuyor. düştüğüm yerden kalkacağım.
ayy çok huşûsuz kokuyorsun, gözünden bir damla yaş gelmiyor. kabul olur mu ki bu? diyen şeytana şamarı basıyoruz. böyle sağdan sağdan yaklaşır hep.
bi de şeyi merak ediyorum. bana yazdıktan sonraki vakit namazlarınızı kıldınız mı? harekete geçtiyseniz muhakkak kıldınız. ama hareket yoksa geçirilmiştir namazlar. demek ki namazı kıldıran bir abdest iki hareket. Allah yardımcınız olsun. niyetiniz tertemiz, derdiniz büyük, o derdi çözdüğünüzde kocaman bir güzelliğe sahip olacaksınız. Allah o güzelliği son nefesinize kadar sürdürsün. o güzelliği öyle güzel yaşayın ki sizin namaz kılışınız insanlara örnek olsun. öyle tatlı bir tebessümle bitirin namazı, öyle tatlı bir tebessümle çekin ki tesbihinizi, birilerine ders olsun güzelliğiniz. Allah razı olsun. 🌸
9 notes · View notes
apartmandakisakin · 7 years
Text
Şimdi PTT'ye gittim bi ara İstanbul'da yaşayanlar bilir buranın PTT'leri anlamsız bir kalabalığa sahiptir ve içeri giren yeni insan sayısı az olmasına rağmen içerideki sıra bi türlü bitmiyor bi türlü sıra gelmiyor . PTT bankası kartınız varsa başka tabi o zaman sıra size geliyor ama diyelim ki 3 saate değil 1 saate geliyor gene çooookk geç geliyor tabi . Bağcılar PTT de çok fazla kavga gördüm benim de bir tartışmam olmuştu ama bunu anlatmaya değer görmüyorum klasik bir tartışmaydı benim ki . PTT ye gidince ne zaman sıra geleceğini bilemediğim için telefonumun şarjını %100 yapıp öyle gittim içerde film falan izlerim diye düşünüyorum genelde bi de çok yoğun bi ses oluyor tabi o kadar bekleyince herkes birbiriyle arkadaş oluyor . PTT sırasında tanışıp evlenen insan sayısı Facebook'tan tanışıp evlenen insanlarla yarışır . Bi kadın vardı çocuğunu uyutmaya çalışıyor o gürültüde bi amca büyük ihtimal memleketinden gelmiş kargosunu almak için anlamsız bi bekleyiş içinde insanlar ne için beklediklerini unutuyorlar bu sıralarda o kadar çok bekliyorlar çünkü . İşte İstanbul'daki pttler anlamsız ama ilgi çekici bi çok hikaye barındırır içinde efendiler . Bir çocuk ağlar bi amca güler bunların hiç biri normal değildir PTT de şimdi diyeceksiniz ki aman be sakin sen de amma yaptın bi çocuğun ağlamasından ne olur hepsi aynı işte HAYIR efendiler hayır PTT de ağlayan çocuklar dünyanın bütün yükünü omzunda taşıyan vergi ve kredi borcu olan babalar gibi ağlarlar büyümeden yaşlandırır çocukları ptt kuyruğu . Ben kurumsal bi ödeme için bulunuyordum PTT de haliyle erkenden sıra gelebilir bana bir kurum düşünün kendisine banka desin ve gişedeki çalışanı sürekli kalkıp para yatıracak olan var mı diye sorsun niye diyeceksiniz anlatayım siz demeden bu PTT kasasında adam gibi para olmaz Sirkeci PTT hariç doğru düzgün ödeme alacağınız hiç bir PTT şubesi yoktur varsa da ben görmedim . Bazen kendi kendime şunu diyorum ( buraya bi noktalama gelecek ileride ) kendine banka diyorsun ama kasanda paran Yok be ptt sen de yalansın . O gün garip bi olay oldu veznedekilerden kalkıp para yatıracak olan var mı siye bi soru gelmedi ben de beklemeye devam ettim . Sonra bi adam öfkeli bi şekilde ayağa kalktı elindeki fişi güvenlik görevlisine salladı bi şeyler anlattı fark ettim adam Bayadır bekliyor dedim aha burada birazdan eğlenceli dakikalar yaşanacak neyse adam kafasını sağa sola çevirip dışarı çıktı bi sigara yaktı kapıdaki kalabalıktan sıyrılıp yolun diğer tarafına geçti adam sigarasından derin derin nefesler çekti volta atmaya başladı benim hislerim kuvvetlidir insan okuyamam ama onları biraz hissederim adam bence o anda ciddi bi psikolojik bi rahatsızlık yaşıyordu dedim bu adam birazdan patlayacak sonra kendi kendime " keh keh " diye güldüm . Adam sigarayı içmiyor efendiler sigara adamı içiyor adam her nefeste bitip bi daha yanıyor . Bugüne kadar bi çok insan gördüm işim dolayısı ile ama bu adamdaki yüz ifadesini hemen hemen kimsede görmedim adam bence o an herşeyden vazgeçti varsa hanımı ve çocuğundan anne babasından hatta o almak istediği kırmızı arabadan bile vazgeçti o an çocukluğundaki bisikletini alıp 15 dakika sürüp vericem diyen arkadaşlarına olan kini nefreti bile yüzüne yansıdı herifin o an adam bence dünyadan vazgeçti o anda ne olursa olsundu artık yeter di artık bu kadarı . Adam gişeye yürüdü genç bi çocuk vardı ben yaşlarda elindeki numarayı ona salladı bu sefer dedim inşallah artist bi tiptir çocuk ve nihayetinde çocuk artist çıktı adam çocuğu kravatından tutup çekti kendisine elindeki fişi çoçuğun ağzına sokmaya çalışıyordu sonrası malum çocuğu çekti güzel bi dövdü güvenlik 15 adımlık mesafeden gelemedi kalabalık yüzünden yardım edin diye bağıran kadınlar mı dersin abi abi diye bağıran dayan yiyen gişedeki herifler mi dersin ben böyle şeylerde izleyiciyimdir bugüne kadar hiç bir kavganın ortasına girmedim liseden sonra gerçi lisede de girmezdim . Olayın sonunda polis geldi tabi adamı götürecekler adam o an da orda çalışan kim varsa hepsinin oradan aldığı maaşla evine götürdüğü masa örtüsüne bile sövdü . Ben güldüm elemanı hastaneye götürdüler gişedekilerin tekrar gişeye geçmesi 1 saat sürdü . Tamam dağılın kendimi denedim .
6 notes · View notes