Tumgik
#mutsuz çocuklara
turkudostu61 · 2 years
Text
Tumblr media
0 notes
estellamila · 8 months
Text
Uzun zamandır ilk defa mutsuz hissetmiyorum duygu durumum mutluluğa yaklaştı iyice 🧿🧿🧿
İlk kez para kazanmaya başladım hayatta ve çocuklara bir şey alıp dağıtacaktım bir nevi kutlama gibi ama vazgeçip kedilere mama aldım LoL çocuklara ebeveynleri de abur cubur alıyordur sonuçta, zaten bir de mahalledeki insanları çok sevmiyorum çocuklarına bir şey vermeden önce ebeveynlerine sormak gerekir ama bu mahalledeki ebeveynlerle iletişime geçmek istemiyorum.
Kedilerle iletişime geçmek daha huzur verici 🐈
30 notes · View notes
heryanimenkaz · 3 months
Text
evliliğe karşı mısın?
-hayır birbirini sevmeyen karı kocalara karşıyım, mutsuz çocuklara, sevgisiz evlere karşıyım.
9 notes · View notes
aspaldiko · 1 year
Text
Neden, neden daha yaşam yolunun başlangıcında can sıkıcı, renksiz, silik, tembel, duymaz, yararsız mutsuz kişiler olup çıkıyoruz bizler. Karılar kocalarını aldatır; kocalar yalan söyler, olup biteni görmezden, duymazdan gelirler… Ve bütün bu bayağılıkların etkisi çocuklara karşı konulmaz bir biçimde ezer, onlardaki Tanrısal kıvılcımı söndürür ve onlar da tıpkı anaları babaları gibi, birbirinin benzeri, aynı zavallı cesetler olup çıkarlar.
Üç kız kardeş, Anton Çehov
#^
21 notes · View notes
mukofarmer · 9 months
Text
MEDENİYET Mİ DEDİNİZ...
Zorluklar, yaşamlar, alışkanlıklar... Farklı kültürlerin olduğu bu coğrafyada bana hiç uygun olmayan, yadırgayacağım kadar abartılı bir yaşam tarzıyla karşı karşıyaydım. Bir de uçakta kadınlar Türkiye'nin durumuna laf etmişlerdi. Öyle bahsedince ben de kendimi medeni bir yere geliyorum zannetmiştim. Sabah uyandığımda düne nazaran daha iyi durumdaydım. İdrak etmeye çalışıyordum sadece. Hem çok karmaşık hem çok basit geldi her şey. Buradaki Aiesec ekibi yazdı hemen, buluşalım dedi. Bu hayattaki en sevdiğim şeydir zaten sürekli yeni yerler görmek ve yeni insanlarla tanışmak. Hollandalı, Tunuslu, Faslı birçok insanla tanıştım. Hepsi inanılmaz sıcak insanlar. Buraya adapte olmamı kesinlikle kolaylaştırıyorlar. Erkekler... Aaah ah bazılarınız her yerde mi aynısınız. Anneme ilk günden Tunuslu iki tane damat adayı buldum. Ablam biz Tunuslu istemeyiz, oralar cok uzak, veremem seni ama zenginse iç güveysi olarak gelebilir diye dalga geçti benimle. Ya çocuğun biri geldi adını söylemeden açık açık dedi ki: Are you single? O an boşluğuma geldi, yes dedim. Demez olaydım. Sonra soruyor mutlu musun bu durumdan diye. Çok mutluyum ayağı yaptım başımdan gitsin diye. Ama başladı kendisinin yalnızlıktan kaynaklı ne kadar mutsuz olduğunu anlatmaya. Banane aq. O gün Meryem ve Arca diye iki kişi daha geldi Türkiye'den. Evde Meryem'de bizle kalmaya başladı. Üç yataklı eve dört kişi tıktılar bizi. Bu halis mi? Yusuf diye bir çocukla tanıştık, Tunuslu. Biraz fazla yakın davranan erkeklerden. Arca'ya mukaddesi beğendim, tatlı kız, ben de zaten Türkiye'ye okumaya gelicem demiş. Allahın manyakları ya. Sanırım hep böyle yaptığım için Allah beni cezalandırıyor şu an karşılıksız olan sevgimle. "I have someone in my heart" diyemedim çocuklara da. Bu arada cidden ben ilk defa bu kadar çok hoşlanıyorum sanırım birinden. Şairin aklımda hep sen varsın dediği yerdeyim. Neyse sizi aşk hayatımla boğmayayım. Tunusluların şavurma diye bir yemeğini yedik. Bizim dönerli dürümlere benziyor fakat açıkçası daha güzel. Ama bunlar her şeye inanılmaz derecede acı koyuyor. Adamların tuvaletteki hallerini hayal bile edemiyorum. Sonuçta o acının bir yerlerden çıkması gerekiyor. Damak tadımıza çok uzak değil lezzetleri ama çoğu zaman hijyeninden şüphe ediyorum. Ona da yapacak hiçbir şey yok artık. Zehirlenip ölmediğim sürece her şey okey benim için. İlginç gelen şey, ülkede kocaman Atatürk isimli bir cadde var ve sahip oldukları Türk restaurantının adı Atatürk. Bizim liderimize bizden daha çok sahip çıkmışlar resmen. Assil diye bir çocukla tanıştık. Bence o asla diğerleri gibi değil. Buraya aitte değil. Çocuk hem dj, hem fotoğrafçı, hem doktor. Btw Türkiye'de veya herhangi bir yerde doktorluk garanti meslek olarak görünse de burda durum böyle değil. Sağlık sistemi kötü olduğu için çoğu zaman doktorlar iş bulamıyorlarmış. Çocuk o yüzden ekstra işlerde de çalışıyor. Sağlık sistemi berbat durumda. Ölmediğin sürece hastaneye gitme yani. Sağ girersin hastalıklı çıkarsın o kadar söyleyeyim. Boşuna sağlık sigortasına o kadar para döktük bir de. İnsanların anlattıklarından anladığım kadarıyla burda inanılmaz derecede Türk dizileri izleniyor. Bu nasıl bir hayranlık anlamadım. Bizden daha çok Türk dizisi izleyip, Türk ünlü tanıyorlar. Eve döndük daha sonra. Meryem evi görünce çıldırdı. O hepimizden daha titiz biri. Buraya alışması daha fazla zaman alacak gibi. Kız gelirken kendi tarhanasını, salçasını, şehriyesini, tuzunu, domates kurusunu bile getirmiş zaten. Değişik...
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
9 notes · View notes
pisagorun-torunu · 2 months
Text
ALINTI
‘İnsan düş kurarken bir tanrı, düşünürken ise bir dilencidir.’
-Hölderlin
Pencereden bakıyorum. Yağmur, tane tane vuruyor camlarıma. Bunu, hayli sıradan bir cümle olarak kurabilirim, ama bugün bunu başaramıyorum. Sıradan bir doğa olayının sıra dışı bir tabloya dönüştüğü noktadayım. Günlerdir kıçı kırık bir dergiye öykü yetiştirmek meşguliyetindeyim. Sağdan soldan hikayeler topluyorum kafamda. Bazen el ele yürüyen basit bir yaşlı çifte bakıyorum, bazen sevişen iki sokak kedisine. Bazen parkta oynayan çocuklara ve bazen de o çocukları izleyen bankta yalnız oturan adama. Hiçbir şey ilham vermiyor. Çünkü aşık oldum ve henüz on dokuz yaşımda.
Sanki aşık olursam hayatımın sonu gelecekmiş gibi köşe bucak kaçtım bu duygudan. Lisede tek bir erkeğin bile benimle samimi olmasına, bana yakınlık göstermesine müsade vermedim. İnanmazdım da zaten aşka. Ama üniversiteye geçince daha doğrusu onu görünce işler biraz değişti. Kendimi bir anda derin bir çukura düşmüş buldum. Hayatım boyunca sağdan soldan topladığım hikayeler üzerine düşler kurarak daha güvenli bir ortamda -aklımın içinde- aşk ve sevgi gibi basit düzey insan ihtiyaçlarımı karşılayabileceğimi sanıyordum. Ama sonraki kelimenin kaderi kimin elinde öğrendim. Yaşamak gibi düşlemek de boyun eğmekmiş. O halde düştüğünü hatırlamakla yetinecekmiş insan. Çünkü çukur bizi hep unuturmuş.
Hatırlıyorum işte. En zoru da bu ya. Mesela seninle Hisarüstü’nde yürüdüğümüz o geceyi hatırlıyorum. Yerde gördüğün çocuk atkısını üstüne basmasınlar diye kaldırıp bir bankın üstüne koydun. Belki sahibi olan ‘çocuk’ döner alır diye. ‘Çocuk atkısı olmasa almazdım’ dedin. O anlarda bu dünyada ‘sevmek’ denen eylemi en iyi yapan kişi olduğunu düşündüm. Yine o anlarda sevmek denen eylemin en güzel de sana yakışacağını düşündüm. Basit çocuksu hallerin, kaldırım kenarında yürürken ‘dikkat et düşeceksin’ derkenki endişeli sesin, bana yalanlar söylerken suratının aldığı o masum ifade… Hepsini hatırlıyorum işte.
Sana aşık olmak fikrinin başından beri yanlış olduğunu da biliyordum. Söylediğin her şeyin koca bir yalandan ibaret olduğunu öğrendiğimde bu düşüncem yerini buldu fakat ben bu şekilde vazgeçmek istemedim ki senden. Ben, beni sevmeyeceğinin bilincinde, bu aşkın karşılık bulamayacağını kabul ederek yavaş yavaş vazgeçecektim senden. Beni bir yalanda yaşattığını nereden bilebilirdim.
Babam anneme yalanlar söylemeye başladığından beri inanmadım hiçbir erkeğe. Başından beri lafı dolandırsam da asıl sebebi bu sürekli aşktan kaçmamın. Gözümü açtığımda gördüğüm ilk erkeğin yalan kavramını bana öğretmesi, kalan yaşamıma güven problemleriyle devam etmemi sağladı. Annemin de göz göre o yalanlara inanmasına içten içe sinirlendim ve asla hiçbir erkeğe inanıp kalbimi kırmasına izin vermeyeceğime dair kendime söz verdim. Sonra tuttum inanmak için seni seçtim. İyi de bir bok yedim.
Kaç kere yazdım. Önce inanmak terk ediyor bizi, sonra sevmek. Koruyoruz, çatırdıyoruz. Ne görmüş geçirmiş bir yaprak gibi romantik düşmemiz, ne kesilen bir ağaç gibi heybetli. Öyle uyuzlaşarak, kaşınarak, kendi seçimlerimizin yükünde ezilerek, pişmanlık gibi yani telafisi mümkün olmadan düşüyoruz. Düşmek ve üşümek ömrün nehirleri oluyor. Geri kalan her şeyi üstünde taşıyoruz. Bıraksam yükünü çocukluğumun ben de kuş gibi uçabilirdim. Kim bilir. Ya da belki de bundan daha derininde durmuş bir toprak olup biri üstüme bassın diye Allah’a dua ederdim.
Acının büyüğü yaşandığı anda acıtmayanından çıkıyor, biliyorum. Sana aşık olmadan önce ve yine eğer sana aşık olmasaydım senden sonra da kendime böyle güzel acılar bulurdum sağdan soldan. Onları yazardım şehvetle, anlatırdım, inanırdım, inandırırdım. Bu kadar korkmasaydım, tekrar aşık olmaktan. Diriltirdim geçen zamanları, mutluyu mutsuz, şanslıyı şanssız yapardım. Gelecek tanrınınsa geçmiş insanınmış, anlardım. Hiç değilse bir yanını tutmak mümkün olsa zamanın, böyle elimde bilet dünyanın kapısında kalmazdım.
Haddinden fazla duygusal görünmeyi her ne kadar kabul etmesem de, beni böyle biri olarak görmeni göze alarak sana defalarca aşktan bahsettim. Çünkü birine, kendi benliğinin dip sularını karıştıracak kadar sevgi duymak insanın algılarını açıyor. Dinamitlenen bir mağara duvarının yıkılışı gibi açılan kocaman oyuklara yeryüzü ve gökyüzü doluyor. On dokuz yaşında biri için, dinamitlenmek hem korku hem de umut getiriyor insana. Ya da yirmi dokuz, otuz dokuz, kırk dokuz… Fark etmez. Yetişkinsindir artık, artık dünya hallerinden haberin vardır. Orhan Veli’nin deyimiyle büyümüş, işsiz kalmış, aç kalmış, para kazanman gerekmiştir ve insanların içine girip, insanları görmüşsündür. Karşı binanın bacasında dikilen martıya bakınca, kuş türlerinin serüveni düşer aklına. Bilgin vardır gelene, gidene ve gelmeyecek olanlara dair hayatta… Kalbininin, seni durmadan kandırmaya çalışan bir soytarıdan ibaret olduğunu bilirsin. En büyük kararlarda ona güvenmemen gerektiğini ve seni huzursuz eden bıçakların ne olduğunu ona sormanın hata olacağını bilirsin. Bu yaşa kadar kirler ve kodlamalarla dolu olan kalbin, sadece kendi mevcut halini korumaya çalışan ve elinden gelse seni kuru kuru yaşatıp gebertecek kadar bencildir. Bunu bilirsin.
Bir rüzgara baktığında zihnin, bunun küçücük ve klişe bir doğa olayı olduğunu söyler. Oysa on dokuz yaşında ve aşıksan, rüzgar duştan çıkmış sıcacık bedenlerle ısınan, sonra da balkona asılan bir çift havluyu üşütmektedir. Odanın penceresinden izlediğin bu birkaç saniyenin sana bunları hissettirmesi için bedel ödemek zorundasın. Tıpkı benim gibi. Ama şiddetle tavsiye ederim.Yoksa hayatın dedikodulardan, anlattığın yalanlardan, fiş ve faturalardan, her gün yeniden başlayıp gün sonunda mutsuzluk içinde kaybedeceğin yarışlardan ibaret olur. Hayata karşı aşk duymazsan, hayatın sana dair bir şey olmaktan çıkar. Rüzgar sadece rüzgara dönüşür.
Bir çizgi film karakteri olan Cedric her bölüm şöyle der; ‘’sekiz yaşındaysanız ve aşıksanız hayat çok güzel.’’ Hölderlin ise şu cümleyi yazmıştır; ‘’Çocuk, barış durumundadır. Kendi karşısına kendi düşmanı olarak çıkmamıştır daha.’’ 19 yaşındaysan ve aşk duyabiliyorsan, hem Cedric’i anlarsın hem de Hölderlin’i…
5 notes · View notes
oluruvar · 1 year
Text
En uzun süre oynadığım sims karakterimi anlatcam şimdi size. Tatlış bir kadın yaptım, her şeyi öğrenmek isteyen biri. Tatlı tatlı hedeflerini başarırken bi yandan da resimleri sayesinde ağır adımlarla ünlülük yolunda yürüyordu. Sonra tanıştığı bi kadınla evlendi. Kadını çok sevdi, tatlı bi hayatları oldu. Bu arada para kazanmak için bir yandan bahçesinde yetiştirdiği mahsulleri sattı, diğer yandan da bahçıvan olarak işe başladı. Eşi de ünlüydü ve o da şarkıcı olarak hayatına devam etti. Eşi bir kez öldü, Azraile yalvardık ve eşi dirildi. Ertesi gün yaşlılıktan tekrar ölünce saldık. Hayaleti hala evde dolaşıyor. Eşinin öldüğü gün bi adamla tanıştık, iyi anlaştık, sevgili olup aynı gün eve çıkıp çocuk yaptık. Hamile kalınca evlendik. İlk çocuğu doğurunca ikinciyi de yaptık. Bu sırada bilim insanıydık, adam da ailesi, evi, çocukları olsun isteyen biriydi. Neyse ikinci çocuğu da doğurduk. Bu sırada her şeye gerilemeye başladık. Kim olduğumuzu, hayatımızı unutmaya başladık. Yavaş yavaş yıldızımız sönüyor, ünümüz siliniyordu. Pek çok işte başarılı olmuştuk, pek çok yeteneğimiz vardı ama artık mutlu değildik ve hiçbir şey yapmak istemiyorduk. Çocukları çok seviyorduk ve aramız mükemmeldi ama bize fazla gelmişti, bu hayata alışık değildik. Bunun sonucunda işten çıktık. İyice mutsuz olduk. Ne yapsak keyfimiz yerine gelmedi. Bebişler birazcık büyüyünce tekrar işe başladık. Bu işte mutlu olmadık ama ünlü ve başarılı olduğumuz için bi iş teklifi geldi. Kabul ettik, orda baya keyfimiz yerine geldi. Bu sırada çocuklara bakmak çok zorlaştı. İki çocuğa yetişemiyorduk. Böyle olunca eve bi kadın getirdik. Çok tatlış, sevecen bi kadın. Bizim sim işe gidince evin babasıyla bu kadın oynaşmaya başladı. Bu ikisi çocuk yaptı. Bizim karakter olanların farkında değildi. Arada uzay mekiğinde eşiyle sevişiyor çünkü bilim insanı falan gayet mutlu. Neyse evdeki kadın da çocuğunu doğurdu. Baba üç çocuğa da bakarken ebeveynlik yeteneğini fulledi. Yine de çocuklara yetişemedi. Baya zorlaşmaya başladı işler. Üç çocuk bizi baya bi yordu. Şimdi yorulduğum için olanları anlatayım dedim. En son benim karakter yaşlandı ve ölecek diye üzülmeye başladım ama bi yandan da bunun olması gerekiyor tabi. Tahminen karakterim yaşlılıktan ölecek. Ölünce evdeki kadınla adamı evlendiricem. O sırada çocuklar güzel yetenekler kazanarak büyüyecek. Sonra adam ve kadın dışarda tanıştığı başka insanlarla evlenecek vs vs... Hayat zor
10 notes · View notes
1kafkaesk · 1 year
Text
Arthur Rimbaud
Duygulu bir taşra ağzıyla, pişmanlık uyandıran ölümden söz eder bazen, dünyada elbette var olan mutsuz insanlardan, dayanılmaz işlerden, yürek parçalayan ayrılıklardan. Sarhoş olduğumuz batakhanelerde çevremizdekilere bakıp bakıp ağlardı sefaletin hayvan sürüsüne. Karanlık sokaklarda ayyaşları kaldırırdı yerden. Küçük çocuklara kötü bir anne acımasıyla dolardı yüreği.
16 notes · View notes
venusunruhu · 2 years
Text
-Evliliğe karşı mısın?
-Hayır. Biribirini sevmeyen karı kocalara karşıyım, mutsuz çocuklara, sevgisiz evlere karşıyım.
Kırık Bir Aşk Hikayesi
Tumblr media
17 notes · View notes
- Evliliğe karşı mısın?
+ Hayır. Birbirini sevmeyen karı kocalara karşıyım, mutsuz çocuklara, sevgisiz evlere karşıyım.
32 notes · View notes
aynodndr · 2 years
Text
SUSMASAK MI ?
Metal de yorulur insan da ilişkiler de...
İnsan gibi ayrılma sanatı dersi evlenmeden önce mecburi sertifika olsun illâ alınması gereken...
Tv'de haberlerde kadın eşimin telefonunda 99 tane kadının numarası var aradım oğlum da aradı yuva yıkma dedim çok feci dayak yedim can güvenliğim yok dedi...
Yaw o adam geri gelse yuvan olacak mı sanki ? Kavga ile mi çözülecek ondaki bu doyumsuzluk? Seninki sadece ben bu adama emek verdim hırsı, bırak, Allah rızası için yapmıştım olmadı de...
Olmaz bazen , boş ver !
Erkeklerin ise bağlanma sorunu acizlik boyutuna gelince bir de üzerine düzen bağımlılığı da eklenince o da çok çirkin, hani kadın ne yaparsa yapsın salya sümük Tülayyyyy diye ağlamak gibi... Gönül, kaçanı kovalar , siz şehir dışına kaçın gidin mottosu telkin olarak verilmeli bu gibi dertten muzdarip olanlara da kanımca...
Evlilik , insanı haramdan koruyan bir giysidir nokta! Amaç değil araçtır noktalı virgül, soru işareti, ünlem!
Çocuklar hele çocuklar!
Geçen gün magazin programda ağladım, o çocuk da boşanma mağduru idi kanımca, boşanınca saçını başını burnunu sıfatını yaptırmış kadın evinde mutsuz evli erkeklere görsel show olsun diye video çekerken sosyal medyada 4 yaşındaki oğlunu fona almış kırıtarak sidikli diyordu, altında yorumları tahmin edebiliyorum: "Hayırlı cumalar, çok güzelsiniz..."
Güzel de değil ha , evli erkekler , evdeki de öyle filtre kullansın, ona da hayırlı cumalar diye yazasınız gelir vallaha...
Neyse 4 yaşındaki çocuğa kız kıyafeti giydirip içki de içirirken video koyuyormuş kadın...
Böyleyken böyle...
Gayet delirtici bi haber daha paylaşayım sizlerlen, 70 yaşındaki dede , erkek çocukları izliyordu tuvalette ve yakalanıp serbest bırakıldı da aklıma geldi , onun gelini güvende mi ? Torunu , kedisi , komşusu , tavuğu, elektrik direği ve evdeki damacanası...
Yok değildir sayın seyirciler...
Evlilik diyordum konu konuyu açtı yani bence kimse tv izlememeli ve Ajdar' ın da dediği gibi boşanmaların temel sebebi olan evlilikten de uzak durulmalı...
Şaka bir tarafa toplum , aile , kültür...
Tüm bunlar için hemen şimdi gayret lazım hemen!!!
Minicik erkek çocuklara etek giydirilip içki içiriliyor , doyumsuz dedeler çocuklara rahat vermiyor, hâlâ susacak mıyız ?
Nüket Belsan Taşören
9 notes · View notes
geceninkaranligide · 1 year
Text
Hayatı anlamıyorum artık. Saçma sapan insanlar yüzünden hayat hayat değil, anlam veremiyorum. Anne baba kavga ediyor çocukların önünde, sonra bu çocuklardan sevgi, saygı bekliyorsunuz. Ne saçma ! Cidden olan anne babaya değil, olan o melek gibi olan çocuklara oluyor. Bazı evlilikler saçma sapan şeyler yüzünden mutsuz oluyor. Evlilik bu kadar basit olaylar yüzünden mutsuz edemezsiniz. Evleneceğiniz insanı doğru seçin. Size iyi bi eş, çocuklarınıza sahip çıkacak anne baba seçin. Hayatınızı mahvedecek, ilerde ki çocuklarınızın hayatını yerle bir etmeyin. Unutmayın, bu hayatı siz yaşayacaksınız, siz seçeceksiniz.
2 notes · View notes
geceninsesi7 · 2 years
Text
- Evliliğe karşı mısın?
+ Hayır. Birbirini sevmeyen karı kocalara karşıyım,
mutsuz çocuklara, sevgisiz evlere karşıyım.
6 notes · View notes
alikumcu · 2 years
Text
Tumblr media
-Evliliğe karşı mısın?
-Hayır. Birbirini sevmeyen karı kocalara karşıyım, mutsuz çocuklara, sevgisiz evlere karşıyım
10 notes · View notes
butiimar · 1 year
Text
- Evliliğe karşı mısın?
+ Hayır. Birbirini sevmeyen karı kocalara karşıyım, mutsuz çocuklara, sevgisiz evlere karşıyım.
Kırık Bir Aşk Hikayesi, 1981
1 note · View note
okyanusia · 2 years
Text
Her mutsuz hissettiğinde aynaya bak gör bakalım için ne kadar enkaz altına gömülmüş. Baktın mı? Peki fark ettin mi nasıl çökmüş için , nasıl morarmış gözlerin , içindeki çocuk ne kadar da mahvetmiş kendini. Geçmişini hatırla bu yaşadıklarını çocukken yaşadığını varsay ne kadar acı verici değil mi? Ve bunları yaşayan onlarca çocuk bunları yaşıyor onları düşün ve kendini topla o çocuklara haksızlık etmemek için kendini topla...
3 notes · View notes