Tumgik
#kaybolus
murat-o41 · 13 days
Text
Kaptan ve Tayfa Karımı Siktiler 1
Bu küçük Afrika ülkesine geldikten yalnızca birkaç saat sonra, aylar önce rezervasyonunu yaptırdığımız yata binmiş ve geniş körfeze yayılmış binlerce küçük adanın arasında yapacağımız yolculuğa başlamıştık. Yatımız da oldukça küçüktü. Karımla benden başka yolcu yoktu. Mürettebat ise, 45 yaşlarında olduğunu tahmin ettiğim bir kaptanla onun oğlu olabilecek yaşta görünen bir tayfadan oluşuyordu.
Doğaldır ki, ikisi de zenciydiler.
Yat limandan ayrılır ayrılmaz, karımla mayolarımızı giyip, güvertedeki şiltelerin üstüne uzanmış ve kendi ülkemizin soğuğundan sonra ilaç gibi gelen yakıcı güneşin tadını çıkarmaya başlamıştık. Aslında, güneş konusunda dikkatli olmamız gerekiyordu. Ölçüyü kaçırmanın, tatilimizin zehir olmasına neden olacağını biliyorduk. Bunun için de, çeşitli koruyucu güneş yağlarımız vardı tabii. Ayrıca fazla güneşte kalmamaya da özen göstermemiz gerektiğini biliyorduk.
Şiltenin üstünde yüzüstü yatmış, güneşin sırtımı yaktığını hissediyordum. Karım da, benden biraz uzaktaki şiltenin üstünde oturmuş, göğsüne ve çıplak memelerine yağ sürüyordu. Pek çevremle ilgilendiğim yoktu. Kaptan, konaklayacağımız ilk adaya güneşin batmasından hemen önce varacağımızı söylemişti. Buna göre, önümüzde birkaç saatlik bir yolculuk vardı. Dostlarımız öğütlerini dinleyip, buraya gelmekle akıllık ettiğimizi düşünüyordum. Beni kendime, karımın sesi getirdi:
- ``Ne dersin sevgilim, acaba bir taraflara çarpmadan gideceğimiz yere ulaşabilecek miyiz?'' diyordu karım, ``Galiba kaptanın aklını başından aldım da...''
Başımı kaldırıp, önce karıma, sonra da köprüde ayakta durup dümen tutan kaptana baktım. Eğer karımın dediği doğruysa, pek haksız sayılmazdı kaptan. Karım, giyinikken bile, bir erkeğin aklını başından almak için gerekli her şeye sahip bir kadındı. Üstelik şimdi, üzerinde yalnızca avuç içi kadar bir bikini altı varken, gerçekten öldürücü olmuştu. Vücudu ince ama hatları yuvarlaktı. Küçük memeleri, kütür kütürdüler. Uzun bacakları, baş döndürecek kadar güzeldi. Bal rengi uzun saçlarının çevrelediği yüzü ise, belki bir bebeğinki kadar güzel değildi ama öyle bir ifadesi vardı ki, normal bir erkeğin sikinin anında kalkmasına neden olması kaçınılmazdı.
Dümen dolabı kaptanın belden aşağısını görmemi engellediği için, karımın onun üstünde böyle bir etkisi olup olmadığını anlamama da olanak yoktu. Yeniden uzanıp kendimi güneşe bıraktım ve kolumdaki saat çalıp, beni güneş banyosunun bittiği konusunda ikaz edene kadar da, kaptanla ilgilenmedim. Bu arada karım iki kez kalkıp kaptanın yanından geçmiş ve kamaramıza gidip gelmişti.
Kaptan konusu, güneş banyosundan sonra, kamaramızda duş yaparken yeniden gündeme geldi. Sözü oraya getiren de, yine karım oldu:
- ``Gördün mü kaptanın ne hale geldiğini?'' diye sormuş, ben olumsuz yanıt verince de, ``Gerçi bana çaktırmamaya çalıştı ama, yanından geçerken görmememe imkan yoktu. Siki öyle bir kalkmıştı ki, neredeyse şortunu yırtacaktı.'' diye devam etmişti.
Karımın sik kaldırmaktan hoşlandığını bildiğim için, söylediklerini pek şaşırtıcı bulmamıştım. Kaptanın üstündeki etkisini kontrol etmiş olması normaldi. O andaki hali de, olup. bitenlerden son derece hoşlanmış olduğunu belli ediyordu. Anladığım kadarıyla, kaptanla biraz oynamak istiyordu. Doğrusu buna itiraz edecek değildim. Aksine, fikir hoşuma gidiyordu.
Duştan sonra yatağa sırtüstü uzandığımda karım yanıma oturup, sikimi okşamaya başlayınca da, aklının kaptanda olduğunu hemen anladım. Bu durum, garip bir şekilde hoşuma gidiyordu. Sikim, bir anda kalkmıştı. Sonra karım üstüme çıktı. Aceleci parmaklarıyla sikimi tutup amına dayadı ve yavaş yavaş oturmaya başladı. Gözleri kapalıydı. Yüzündeki o sik kaldırıcı ifade, sikim amının derinliklerine gömüldükçe daha da yoğunlaşmıştı. Sonunda, dibine kadar aldı sikimi içine.
Ellerini göğsüme dayamıştı. Ayak parmaklarının üstünde duruyordu. Sonra gözleri hala kapalı, üstümde hareket etmeye başladı. Kalçaları yukarı aşağı oynuyor, sikim amının derinliklerinde bir dibine kadar kaybolup, bir başına kadar meydana çıkıyordu. Kendimi duyduğum zevkin seline bırakmış, karımı seyrediyordum.
Öyle bir hali vardı ki, beni tümüyle unutmuş gibiydi. O anda onun için önemli tek şey, amının içindeki sikti. Giderek hızlanan hareketlerle sikimin üstüne oturup kalkıyordu. Yüzü, aldığı zevkin etkisiyle gerilmişti. Benimle de hiç ilgilenmiyordu bile. Kaptanı düşündüğüne emindim. Sanki sikimi kullanarak otuzbir çekiyordu. Birden küçük bir çığlık kaçırdı ağzından ve vücudu sarsılmaya başladı. Belini getirirken, amı sikimi ezercesine sıkıyordu.
Bir süre üstümde, halsizce uzanıp kaldı karım. Sonra kalçaları yeniden hareketlendi ve sağa sola, yukarı aşağı oynamaya başladı. Şimdi memeleri göğsümde eziliyordu. Başını boynuma gömmüştü. Benim de fazla dayanmama imkan kalmamıştı artık. Birden amının derinliklerinde patlayıverdim. Bu, karımın da ikinci kez belini getirmesine neden oldu. Yatakta yığılıp kaldık.
Kaptan yatı, adanın batı tarafındaki küçük bir koyun içinde demirlemişti. €evrede bizden başka kimse yoktu. Yemek hazır olduğunda da haber vermişti. Hava o kadar sıcaktı ki, yemek için arka güverteye çıkarken üzerimize giyebileceğimiz tek giysi, yine mayolarımızdı. Karım, yine üstsüzdü ve bu sefer mayosunun altı, gündüz giydiğinden daha da küçüktü. Kamaradan çıkıp önümden güverteye tırmanan altı basamaklık merdiveni çıkarken, kalçalarının dörtte üçünün meydanda olduğunu görebiliyordum. Onu tanıdığım için, amacının kaptanı daha da çok etkilemek olduğunu biliyordum. Sesimi çıkarmadan peşinden yürüdüm.
Yemek servisini, tayfa Diop yapıyordu. Kaptan da, karımın daveti üzerine gelip bizimle oturmuştu. Ben de onu yakından izlemek fırsatını bulmuştum böylece. Kısa kesilmiş kıvır kıvır saçları, şakakları çevresinde hafifçe kırlaşmıştı. Dedelerinin arasında zenci olmayanlar da olmayıdı. Teninin rengi, kuzguni siyah olan Diop'a oranla bayağı açıktı. Vücudu sırım gibiydi. Haki renkli bir şort giymişti üstüne. Karıma bayıldığını anlamamak için kör olmak gerekliydi. Yemek boyu içine düşmüştü onun. Masanın başına oturmadan önce gözleri karımı tepeden tırnağa izlemişti. Sofrada ise, gözleri sanki çıplak memelerine kitlenip kalmıştı. Karımın bu ilgiden son derece hoşlandığını da, açıkça görebiliyordum. İşi aşırıya götürmeden, kaptanla flört edip durmuştu, tüm yemek süresince.
Yemekten sonra da kaptan bize aralarında dolaşacağımız adalardan söz etmek ve öyküler anlatmak gibi bahanelerle, yanımızdan ayrılmamıştı. Karım arkadaki şezloglardan birine oturup, arkasına yaslanmıştı. Bacaklarını aralamış oturuyor, güya kaptanın anlattıklarını dinliyordu. Ama, aslında onu tepeden tırnağa incelediğini farkındaydım. Üstelik kaptan da farkındaydı bunu.
Uyumak içir kamaraya çekildiğimizde, karım yeniden kaplan gibi üstüme atladı. Bu seferki sikişmemiz saatlerce sürdü. Sikimin inmesine izin vermiyordu karım. İşimin bittiğini düşündüğüm sıralarda bile birşeyler yapıyor, sikimin yeniden kalkmasını sağlıyordu. Her yerini verdi o gece bana. Üstelik, yüksek sesle inleyerek, kimi zaman çığlıklar atarak sikişiyordu. €ıkardığı gürültülerin, küçük yat içinde kaptan ve Diop tarafından duyulmamasına olanak yoktu. Ama karım sanki bunu amaçlıyor gibiydi. Sonunda bitkin bir halde uykuya daldığımızda, sikimi içine almadığı, belimi fışkırtmadığım deliği kalmamıştı.
Her yerinden siktirmişti kendini bana.
Sabah uyandığımda, karım duştaydı. Yatakta bir sigara yakıp, sıranın bana gelmesini bekledim. Tatil doğrusu çok güzel geçeceğe benziyordu. Karım kafasını kaptana takarak heyecanlanıyor, sonra da tuttuğu gibi beni yatağa atıyordu. Hiç de fena değildi bu. Ayrıca, kaptanın karıma açıktan açığa sulanması da hoşuma gidiyordu. Acaba ikisi işi daha da ileri götürebiler miydi? Karım duştan çırılçıplak çıktı. Bu haliyle son derece iştah açıcıydı. Doğru gelip yatağa oturdu ve eli bir anda sikimi okşamaya başladı. Tanrım, hala sikişmek istiyordu galiba. Ama anlaşıldığı kadarıyla, konuşmak da istiyordu karım.
- ``İnsan tatildeyken biraz daha rahat olabilir değil mi?'' dedi birden.
- ``Tabii... Tatilin amacı bu değil mi zaten?''
- ``Tamam da, merak ettiğim insanın ne kadar rahat olabileceği...''
- ``Ne sormak istediğini tam anlıyamıyorum.''
- ``Yani normal zamanlarda yapılmayan şeyleri de yapabilir mi insan sence?''
- ``Herhalde ama, yine de tam anlamadım ne dediğini...''
- ``Aslında söylemek istediğim kaptanla ilgili...''
Bütün bu konuşmalar olurken sikim de karımın okşamalarına karşılık vermeye başlamış, yavaş yavaş sertleşmişti. Şimdi uzun parmakları dibinden dolanmıştı sikime. Okşamanın dozu da giderek artıyor, sıvazlamaya dönüşüyordu. Son söylediğine yanıt vermemiş olmam yüzünden biraz susmak zorunda kalmıştı karım. Ama sessizliği pek fazla sürmedi.
- ``Biliyorsun, kaptanın aklı bayağı takıldı bana.''
- ``Biliyorum. Sen de bayağı yardımcı oldun ona bu konuda.''
- ``Bir gariplik yok ki bunda. Her zamankinden farklı birşey yapmadım.''
- ``Ama anladığım kadarıyla, şimdi yapmak istiyorsun galiba?''
- ``Eğer izin verirsen ve kızmazsan evet.''
Sözü nereye getirmek istediğini anlar gibi olmuştum. Ama yine de açık açık konuşmasını, kafasından geçenleri, istediğini söylemesini bekliyordum. Karım susmuştu. Şimdi elindeki sikime daha çok konsantre olmuş gibiydi. Beni de iyice heyecanlandırmıştı.
Birden eğilip sikimin başını yalamaya başladı. Dili öyle becerikliydi ki. Biraz daha devam ederse belimi getirecektim. Birden durdu karım. Sonra da başını kaldırıp gözlerimin içine baktı.
- ``Kaptanla sikişmek istiyorum...'' dedi.
İşte sonunda söylemişti kafasından geçenleri. Sanki yeni bir kan dalgası gitmişti sikime. Karımın elinde nabız gibi atıyordu. Bunu o da farketmişti tabii. Yeniden eğildi ve bu sefer dudakları sikimi kavradı. Ağzının içi ateş gibi yanıyordu.
- ``Ben de sizi seyretmek istiyorum...'' dedim birden. ``Eğer sikileceksen, nasıl sikildiğini görmeliyim. Yalnızca sen mi isteyeceksin, normal zamanlarda yapılmayan şeyleri tatilde yapmayı?''
Sözlerim karımı daha da tahrik etmişti galiba. Sikimi, içimi boşaltmak ister gibi emiyordu. Dayanılacak gibi değildi. Üstelik şimdi başı aşağı yukarı oynuyor, sikim ağzına girip çıkıyordu. Kendimi tutamıyordum. Belim fışkırmaya başladı. Büyük bir iştahla, hepsini yalayıp yuttu karım.
Daha sonra güverteye çıkacağımız sırada, karımın daha da cüretli bir mayo giydiğini gördüm. Bu seferki, arka kısmı yalnızca bir ip parçasından ibaret olan bir tangaydı. Ön tarafta ise ancak amını kapatabilen küçücük bir kumaş parçası vardı. Bu haliyle daha da sik kaldırıcıydı. Onu incelediğimi farkedince;
- ``Sevdin mi mayomu?'' dedi. ``Kaptanın en çok baktığı yerim kıçım, biliyor musun? Ben de biraz daha çok göstereyim istiyorum. Ne dersin, sence güzel miyim?''
Hem de nasıl güzeldi.
Tanganın ipi, o yusyuvarlak ve baştan çıkarıcı kalçalarının arasında kaybolmuştu. Kıçı çıplak gibiydi kısacası. Kahvaltı için arka güverteye çıktığımız anda, kaptanın mestolduğunu farkettim. Karım, inadına bir süre ayakta kaldı ve güvertede dolaştı. Yürürken, çıplak kalçaları kımıl kımıl oynuyor, sağa sola çalkalanıyordu.
Kahvaltı, kaptan için eziyet oldu. Bir süre sonra ayakta durmasına olanak kalmamış, masanın başına oturmuştu. Böylece, gözden kaçmasına olanak bulunmayacak bir biçimde kalkan sikini benden saklamak istiyordu. Gerçekten, karımın da söylediği gibi, şortunu parçalayacak bir hale gelmişti siki. Doğrusu, korkutucu bir büyüklükteydi.
Karım kahvaltıdan sonra kalkıp üst güverteye geçti ve şiltelerin üstüne diz çöküp, güneş yağlarıyla uğraşmaya başladı. Arkası bize dönüktü. Tangasının kumaşı, amının dudaklarının bittiği yerde bitiyordu. Ondan sonra başlayan ip ise götünün deliğini, ancak yarı yarıya örtebiliyordu. Kaptan da ben de, gözlerimizi karımın bir rozet gibi görünen götünden alamıyorduk. Kaptan, sanki kıvranmaya başlamıştı. Biraz da onu rahatlatabilmek için, ben de kalkıp karımın yanına gittim. Önceden kararlaştırdığımız gibi, bir saat boyunca orada güneşlendik.
Kaptan, tüm bu süre boyunca dümen köprüsünden ayrılmamıştı. Onu kuşkulandırmamak için doğrudan bakmıyordum ama, göz ucuyla da olsa, gözlerinin karımın üstünden ayrılmadığının farkındaydım. Adama hak vermemek mümkün değildi.
Sonra kamaramıza geri döndük. Karım, kamaranın ön güverteye bakan penceresinin perdesini hafifçe araladı ve beni yanına çağırdı. Güneşlenme şilteleri tam önümüzdeydi, buradan bakınca. Sonra vücudunu benimkine yapıştırıp beni öpmeye başladı. Son derece heyecanlı olduğu belliydi. Kaptanın onu seyretmesinden etkilendiği belli oluyordu.
Neden sonra kendini benden kopardı karım. Bir adım geri giderek, gözlerimin içine baktı. Yanakları kızarmış, gözleri pırıl pırıl, dudakları aralıktı. Onu çok iyi tanıdığım için, y��zündeki sikilme isteğini açıkça okuyabiliyordum. Sonra da, hiç bir şey söylemeden, beni kamarada bırakıp dışarı çıktı. 
Beklenen an gelmişti sonunda.
Dışardan gelen seslerden, onun kaptanla bir şeyler konuştuğunu anlıyordum. Sonra ön güverteye geçip, şiltelerin yanına geldi yeniden. Şimdi sabahki sahneyi yeniden seyredebiliyordum. €ünkü karım şiltenin üzerinde diz çökmüş ve tekrar güneş yağlarına ilgi göstermeye başlamıştı. Şimdi daha yakın olduğum için, çok daha iyi görebiliyordum sergilediği manzarayı. Kaptanın da, sabahki yerinden onu seyretmekte olduğuna emindim. Şimdi ben de ayak altında dolaşmadığım için, daha rahat olmalıydı.
Sonra karım başını çevirip ona bir şeyler söyledi. Gerçi sesini duyabiliyordum ama, ne dediği anlaşılamıyordu. Birden kaptanın yanı başında bitmesinden, karımın onu çağırdığını anladım. Sonra kaptanın eline güneş yağı şişesini verdiğini görünce, nasıl bir bahene bulduğunu da kavradım. Kaptan, hemen eline biraz güneş yağı döküp, hala şiltenin üzerinde, dizleriyle ellerinin üstünde durmakta olan karımın sırtını yağlamaya girişti.
Tabii, önce omuzlarından başlamıştı. Ama elinin hareketleri, daha ilk andan itibaren, yağ sürer gibi değil, okşar gibiydi. Gözünü iyice karartmıştı kaptan. Kamarada olduğumu ve her an dışarıya çıkabileceğimi biliyordu elbette ama, buna aldırdığı bile yoktu. Eli, şimdi karımın sırtının alt kısımlarına inmiş, yağın etkisiyle onun beyaz teni üzerinde kayarak dolaşıyordu. Salt dikkat kesilmiş, hiç bir şeyi kaçırmadan olup bitenleri seyretmeye uğraşıyordum. Kaptanın aklı, slında karımın kıçındaydı tabii.
Bunu anlıyabiliyordum.
Karımın kalçaları, aralarında kaybolan incecik ipin dışında çıplak ve başdöndürücüydü. Kaptanın elleri daha da aşağılara inince belini çukurlaştırmıştı. Böylece kalçaları daha da ortaya çıkmıştı. Gerçi yüzünü görmüyordum ama, durumundan son derece memnun olduğuna emindim.
Kaptan, bu arada pozisyonunu biraz değiştirmiş ve kendini, karımın kalçalarını daha iyi seyredebilecek bir duruma getirmişti. Mayonun ince ipinin ancak yarım örtebildiği göt deliğini, ben bile olduğum yerden tüm ayrıntılarıyla görebiliyordum. Manzara, kaptan için daha da baştan çıkarıcı olmalıydı.
Birden durup, şişeden eline biraz daha yağ döktü kaptan. Sonra da, karımın kalçalarını yağlamaya başladı. Daha elleri değer değmez, karımın vücudunun hafifçe titrediğini farketmiştim. Sonra birden ellerinin üstünde durmaktan vazgeçti ve kolları büküldü. Şimdi dirsekleri dayanıyordu şilteye. Kıçı hala havadaydı. Kaptanın kara ellerinin, karımın beyaz kalçaları üzerindeki hareketlerinin de, artık yağlamakla bir ilgisi kalmamıştı.
Düpedüz mıncıklıyordu o şahane yuvarlakları.
Karımın, tümüyle yabancı biri, üstelik de bir zenci tarafından gözlerimin bu kadar önünde böylesine mıncıklanmasını, son derece tahrik edici buluyordum. Sikim kalkmış, taş gibi kesilmişti. Kaptanın işi, güpegündüz, teknede ben ve gemici Diop varken, ne kadar ileriye götürebileceğini de merak ediyordum bu arada. Doğrusu o ana kadarki davranışları, hiç bir şeyden çekinmediğini ortaya koymuştu. Ama buna rağmen, acaba işi sonuna kadar götürebilecek miydi?
Bu soruma yanıt bulabilmek için fazla beklememe gerek yoktu galiba. Zira kaptanın karımın kalçalarındaki elleri, giderek daha cüretli bir hale gelmişlerdi. Güneş yağı şişesine tekrar uzandığında, artık eline değil, doğrudan karımın sağ kalçasının üzerine dökmüş, sonra da, o baştan çıkarıcı kıçını kelimenin tam anlamıyla yoğurmaya başlamıştı. Artık ikisinin de oyun oynayacak bir durumları kalmamıştı. Bu küçük maceranın nerede biteceğinin, herkes farkındaydı.
Kaptanın parmakları, karımın kalçalarının arasında dolaşmaya başladığında, heyecanım son kertesine gelmişti. Yapabileceğim tek şeyi yaptım ve mayomu sıyırarak, bir süreden beri eziyet çekmekte olan sikime yardımcı olmaya çalıştım. Bir yandan da, karımın heyecanının benimkinden daha büyük olduğunu farkedebiliyordum. Şimdi dirseklerinin üzerinde durmaktan da vazgeçmiş, göğsünü şilteye yapışırmıştı. O şahane kıçı ise hala havadaydı.
Kaptan birden karımın götüyle oynamaya başladı. Sağ elinin kapkara ve uzun orta parmağı, karımın mayosunun incecik ipini kenara itmiş ve götünün bir rozete benzeyen deliğini buluvermişti bile. Kaptan, parmaklarındaki güneş yağı nedeniyle, hiç bir güçlükle karşılaşmıyordu. Karım da, onun işini kolaylaştırabilmek için sanki çırpınıyordu. Bense, yalnızca bir kaç metre uzağımdaki bu olayları, büyülenmiş gibi, her geçen an biraz daha çok tahrik olarak seyrediyordum.
Sonra kaptan, bir anda parmağını karımın götüne sokuverdi. O kara ve uzun parmak, neredeyse olduğu gibi kaybolmuştu. Karımın tüm vücudunun sarsıldığını görüyor ve belini getirmekte olduğunu anlıyordum. Götü, karımın en duyarlı yerlerinden biriydi. Bunu bildiğim için, daha da çok heyecanlanmıştım.
Artık dananın kuyruğu kopmuştu. Bundan sonra her şey olabilirdi. Kaptanın götçü olduğu belliydi. Karım, onun aklını başından kıçının güzelliğiyle aldığını düşünürken, yanılmıyordu yani. Galiba onu bu kadar çok heyecanlandıran ve sonunda kaptanla sikişmeye iten de buydu. Şimdi de, kaptanın uzun kara parmağı götüne girip çıkarken, kendini alabildiğine bırakmıştı.
Gözlerimin önündeki manzara o kadar tahrik ediciydi ki.
Kaptan bir eliyle şortunun belini çözüp, dizlerine kadar indiriverdi birden. Büyülenmiş gibi seyrediyordum. Haksız da sayılmazdım. Rengi, vücudunun geri kalan kısımlarından çok daha koyu olan bir siki vardı kaptanın. Dimdik olmuş, şişmiş başını havaya dikmişti. Ama en belirgin özelliği, en büyüleyici yanı ölçüleriydi tabii. Kocaman bir şeydi kaptanın siki. Parmağını bir an için bile karımın götünden çekmeden, tek eliyle şortundan kurtulduğunda, biraz endişelenmedim dersem yalan olur. Karımı götünden sikmek niyetinde olduğu birden içime doğmuştu o anda. Bu düşünce hem tahrik ediciydi, hem de kaptanın sikinin büyüklüğüne bakınca korkutucu geliyordu.
Karımın, bu kadar büyük bir siki küçük götüne alamıyacağından emindim sanki.
Ama kaptan hiç böyle düşünmüyordu anlaşıldığı kadarıyla, Yavaş yavaş karımın arkasına geçmeye başlamıştı bile. Karım ise onun sikini görmemişti henüz. Yüzünü şilteye gömmüş, kıçı hala havada, götüne girip çıkan parmağın etkisiyle kalçaları sağa sola çalkalanarak bekliyordu.
Kaptan şimdi karımın arkasına geçmişti. Parmağı da hala götündeydi. Öbür eli ise sikini sıvazlıyordu. Bir ara uzanıp güneş yağını eline aldı ve bir parça döktü sikinin üstüne. Sonra bunu her yerine yaydı sikinin. Biraz daha sokuldu karıma ve sikini dibinden tuttuğu gibi, artık parmağını çıkardığı küçük götüne dayadı. Karımın tüm vücudu, elektrik çarpmışçasına titredi birden. Kalçalarının çalkalanması duruverdi. Sikin içine girmesini bekliyordu artık.
Kaptanın sırt ve kalça adaleleri gerilmişti. Yavaş yavaş karımın götüne sokmaya başladı. Önce o kocaman sikinin başı kayboldu karımın küçük göt deliğinde. Sonra durup biraz bekledi. Bu işi çok iyi bildiğini anlıyordum. Onunki kadar büyük bir sikle göt sikmek kolay değildi gerçekten.
Kaptan hareketsiz kalışı uzayınca, karım hareketlendi yeniden. Kalçalarını çalkalayıp geriye, götündeki sike doğru bastırıyordu. Bir an önce hepsini içine alabilmek için sabırsızlandığı belliydi. Şimdi kaptan da yeniden sokmaya başlamıştı. Büyülenmiş gibi, o kapkara, koskocaman sikin karımın götüne girişini seyrediyordum. Sonunda kaptanın karnı, karımın kalçalarına yapıştı.
48 notes · View notes
asttrophe · 10 months
Text
bu muzik bana boslugu animsatiyor. sanki her sey bir hiclikten ibaretmiş gibi. melodi yukseldikce hissettirdikleri fazlalasiyor. birden fazla dusuncelerle bogusma, ama aslinda dusunememe. kendi icinde kaybolus. hizla akan bir nehirde, bir yaprak gibi suruklenme. koca dunyada sanki tek basina kalmislik hissi. gulumsuyorsun ama icin cayir cayir yaniyormus gibi..
29 notes · View notes
yuregindenyarali · 29 days
Text
hafif ruzgar gorunce benim disari cikma hevesinin kaybolus
4 notes · View notes
hirafirarda · 4 months
Text
ruhum kaybolmuş eşini arıyor kış da
yağan karda görünmüyor içimdeki kaybolus da
2 notes · View notes
askokussko · 2 years
Text
manitayi yukselttikten sonra benim ortadan kaybolus
11 notes · View notes
saltberfin · 6 days
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bekliyorum,
Nedir bu bekleyiş bilmiyorum.
Ruhumun kendisini bulmanın bekleyişi sanıyorum.
Kendini bulmanın ve kaybetmenin çizgisi,
Bekliyorum.
Kendimi bulma yolundaki kaos,
Kaotik döngünün içindeki kaybolus,
Pes etmenin eşiği,
Bekliyorum.
Bir zamanlar şuursuz benliğim..
Romantize edilmiş bir dünya kurmacasındaki küçük kız..
Seni özlüyorum.
Ve Bekliyorum.
Kaos ve dinginlik.
Ne taraftayım bilmiyorum,
Bekliyorum.
Beklemek mi bu vazgeçmek mi?
Umut var mı içimde?
Bilmiyorum.
Sadece,
Bekliyorum.
Umut etmenin kendisini,
bir gün kendimi bulmayı,
Ve seni.
Ruhumun en derinlerinde saklandığım anılarım,
Her şeyim..
Seni,
Bekliyorum
0 notes
psychojester · 20 days
Note
Görmemen senin sorunun o zaman ben de fark ettim çünkü hatta dün https://pin.it/6t5pG7U5Q buna benzer birşey RB yaptı (umarım sensindir karistiriyorda olabilirim djdgdhddhhd) sonra gönderi gitti kozmosta kaybolu gibi birsey dedi
Böyle bir şey rblemedim, bunu rblemezdim de zaten. Her neyse sildiysem de silmişimdir.
1 note · View note
iwoofya · 8 months
Text
Tumblr media
Klar'da Dana Bayrami ☕️
Oct15, 2023 - 📍 Klar Coffee Roastery
Basket oynamami seksi bulman, navigasyonlu kaybolus, buzdolabi sarkisi, dana bayrami, small talk devrinin kapanisi! 💣
0 notes
jinekologobjektifi · 2 years
Text
KAYBOLUŞ  nisan 2012
Uzun uzun calan telefonuma cevap veren android bir sesti. O yine uzaklardaydi, anlamistim. Yeniden tek basina ciktigi o yolculuklardan birindeydi ruhu....
Kendini dahi degistiremiyorken nasil dunyayi degistirebilirdi? Aylardir ne uyku uyuyabiliyor, ne yemek yiyebiliyor ne de yasayabiliyordu aslinda, nefes alip veriyordu eger bir bitkiden farksizca nefes alip vermeye yasamak diyebilirsek, yasiyordu o da. Kocaman bir dunyasi vardi; tek kisilik yer yatagi, bir kitaplik ve bezden dolabinda uc bes parca kiyafetinin bulundugu bes adimlik odasinda, icinde kayboldugu devasa bir dunya... O kadar ki aylarca kendini bulamadigi oluyordu, ara ara. Ruhunun bedeninden ayrildigini soylemesi, bir delinin sacmasi gibi gelse de kulaginiza, dogruydu. Ruhunun bedenini bulamamasiydi onun kaybolusu. Bazen duygular diyarinda kaybolurken, bazen gecit vermez dusuncelerle cevrili bir kalede buluyordu kendini, her dusuncenin binlerce kucuk dusunceyle donatilmis bekcileri vardi kapilarda, aşamiyordu dusunce duvarlarini da hapsoluyordu bazen gunlerce bazen aylarca orada. Hele ki en kotusu duygularin dusuncelerin de giremedigi o umutsuzluk labirenti. Her bir umut baska bir umutsuzluga cikiyordu ama gercek cikisi bulamiyordu bir turlu ve iste boylece yokluk oluyordu, bir cesit kaybolus. Telasa dusup aradiginizda bir ses duyuyordunuz, ardisira uzun uzun aramalarinizin sonrasinda, duygudan yoksun, android bir ses duyuyordunuz ahizenin karsisinda, cok derinlerden gelen onun kaybolusunun sesi. Anliyordunuz onun yine uzaklara kendisinin dahi bilemedigi biryerlerde oldugunu, ve biliyordunuz ki onun icin, ruhunun bedenini bulmasini beklemekten baska yapabilecek birseyiniz olmadigini. Kim bilir hangi diyarlardaydi simdi; belki vahsi bir ormanda kaybolmustu, gece gunduz kan ter icinde bir cikis bulmaya calisiyordu, duydugu her ses heran vahsi bir hayvanin saldirisina maruz kalacakmiscasina onda korku uyandiriyordu, birileri onu duyar diye avazi ciktigi kadar bagirip dururken kendi sesinin yankisindan sagir olmustu belki, belki de akintiya kapildigi bir nehirde dalgalarla bogusuyordu, kiyida kosede tutunabilecgi, akintidan onu kurtaracak bir dal ariyordu, bulamiyordu, ya da sadece yatagindaydi; yataginda uyurken bogazi yirtilircasina bagirarak birileri onu duysun istiyordu, ancak hic sesi cikmiyor, kalkmaya zorluyor kendini ama vucuduna soz geciremiyor, tek bir parmagini dahi oynatamiyordu. Cok sacmaydi! Nasil bedenine söz geciremezdi? Beyni komutu veriyordu, bundan emindi, ses telleri nasil olur da beynin komutunu gormezden gelip, titresmezlerdi? Vucudu bagimsizligini mi ilan etmiti ki? Sadece yatagindaydi, bir ruyada da degildi, beynin vucudunun kontrolunu kaybetmesi icin hicbir sebep yoktu. Anlayamiyordu. Belki sesi cikiyordu ama insanlar duymuyorlardi. Hani zaten dunyayi degistirmek istemesinin sebebi de bu degil miydi zaten? Hickimsenin birbirini duymamasi degil miydi sebep? Mesela ne cok hayiflanmisti sozluklerden silinmesine imece' teriminin. Halbuki ilkokulda cumle icinde kullanmayi en sevdigi kelimeydi, tam hayalini kurdugu dunyayi canlandiriyordu kafasinda 'imece'. Simdiyse en cok kullanilan kelimeler 'bireysel kariyer' 'kendi dunyasi' 'ben' degil miydi? Bilmiyordum. Sahiden neredeydi simdi? Neden ruhu bensiz yolculuga cikiyordu. Birlikte kaybolsaydik belki bir parca daha guvende hissedebilirdi kendini. Ahizenin karsisinda duydugum o sese agliyordum. Gun gectikce kotuye gidiyordu. Ruhu bedenini terketmedigi zamanlarda dunyayi degistirme hayallerini konusuyorduk onunla. Yasadiklarinin onu umitsizlige dusurdugu oluyordu ama vazgecmemisti hic bir zaman. Son zamanlardaysa sıklıgı artmisti, ruhunun onu terkedislerinin. Cocuk ruhu dayanamiyordu gorduklerine, yasadiklari boguyordu umutlarini, nereye gidiyordu insanlik? Bunlara dayanamayan ruhu biryerlerde saklaniyordu sanirim. Belki vahsi ormanlarda, sicaktan kavruldugu bir çölde degildi. Kendine guvenli bir yer bulmustu. Belki hayal ettigi dunyayi kuruyordu gittigi yerde, 'ben' yok 'biz' vardi orada ve her koyun kendi bacagindan asilmiyordu, gormezden gelmiyordu orada insanlar haksizliklari, tek bir agiz oluyorlardi ve son raddeye gelmeden degistiriyorlardi birseyleri... Mesela birinin ölmesini beklemiyordu insanlar, meydanlara dökülmek icin.. Kurdugu dunyada da haksizliklar oluyordu elbet, ama hakkini savunan garipsenmiyordu, 'kavgaci' denip, suclu bulunan hakkini arayan degildi artik. Suclu olan, susandi, boyun egendi haksizliklara. Cogunlugu 'biz' di kurdugu dunyanin, farkli olan 'ben'di, 'ben-ci' ler, 'ben-cil'lerdi azinlik. O artik mutluydu ve hayalini kurdugu dunyadaydi belki de, bu yuzdendi son zamanlarda bedenini bu kadar sık terketmeleri. Hayali gercek olmustu, degistirmisti dunyayi ve degistirdigi dunyasinda yasiyordu artik, sadece biz gormuyorduk.
0 notes
medenicehalet · 3 years
Text
Bugün Amcam'ı keybettim ben..
Aramızda çocukluğumuzdan beri derin bir bağ yoktu. Anılarım ne kadar onu düşündüm, o da ne yazık ki yok denecek kadar az..
En son Dubai'den düğünümüzü yapmak için Türkiye'ye geldik ve o zaman görüştük Ordu'da, Köfteci Faik'e gittik, aile yemeği yedik bir araya geldik.
O zaman ilk defa bu kadar zayıf gördüm O'nu, "Amca, iyi misin çok zayıflamışsın" dedim. "Aaa, öyle mi?" dedi. Yengem torununun fotoğraflarını bana göstermeye çalışırken araya girip kısık sesle "Tamam şimdi gerek yok, yemeğimizi yiyelim" dedi, bizim duymayacağımızı düşündüğü bir sesle. Canı sıkkındı ama anlam veremedim ya da üstünde durmak istemedim.
Biz Dubai'ye döndük, sonra bir gün bir mesaj geldi, "Amcan çok hasta, Ankara'ya muayeneye gitti  hastaneye kaldırdılar."
Sonra, babam apar topar Ankara'ya gitti, hastaneden doktor bulundu, muayene olması ve teşhis yapılması bir süre aldı ve teşhis pankreas kanseri..
Vücudumda hala yerini bile bilmediğim bir organ kanser olmuş. Sıçramış başka organlarına kanser. Sonra yoğun bakım, belirsiz bir süreç ve nihayetinde servise çıkarıldı. Servise çıkardıklarında bir "ohh" dedim, "en azından tedavi görse de birkaç sene daha bizimle olacak.."
Ama insanın bencilliği işte, O'nun acı çekeceğini bilerek hala bizimle kalacağı zamanı düşünüyorsun.
Sonra...
Ablam mesaj attı dün akşam, "Amcam çok kötüleşmiş, babamlar hastanede, ben de gidicem haberin olsun" diye. Yoğun bakıma almışlar tekrar, tansiyonu ve solunumu çok düşmüş.. Sonra bi mesaj daha "Servisteki hemşireye telefon açtırdım. Yoğun bakımdan bilgi aldı, durum stabil, entübe etmemişler, kendisi nefes alabiliyormuş yani".
Sonra ablam plan yaptı işten izin alıp gideyim, babama da mukayyet olayım vs. vs...
Gitti ablam Ankara'ya, "Geldim, amcamların evdeyiz" dedi. "Nedir durum?" dedim, "Artık haberini bekliyorlar.. Umut yok" dedi.
Üç saat yirmi dakika sonra bir mesaj daha "Amcam vefat etti".
O sırada amcamın küçük oğluna yazmıştım "Koşturmanız vardır diye özellikle aramadım. Ablamla konuştuk, acil şifalar diliyorum amcama. Siz nasılsınız? Yengem nasıl?" diye..
Ablamın mesajından on saniye sonra kuzenimden mesaj geldi "Kaybettik babamı.."
Diğer kuzenimle konuştuk "Babamızı kaybettik.. Toprağa karıştı artık.." dedi.
Ben, gidene yani Amcam'a üzüldüm ama sanırım daha da çok geride kalanların hikayelerine, hayatlarına..
Artık emekli oldum, yazlığımı aldım, torunlarımı büyütüp keyif yapacağım zamanda başıma ne geldi be çocuk..
Babaannem doksan yedi yaşında ve bilmiyor büyük oğlunun kanser olduğunu, şekeri yükseldi diye hastanede sanıyor. Annem babaannemi yatırdı, bir şey söylemedi ama onu yatırdıktan sonra hüngür hüngür telefonda ağladık birlikte. Küs ayrıldılar çünkü annemle amcam, dünyanın en saçma laf dalaşlarından biri yüzünden.. Ama en çok da onun ağlaması serdi beni yere.. "Kuş gibi gitti koskoca adam, çok acıdım" dedi.. Ben de öyle anne.. Hem de çok acıdı içim..
Şimdi, üstümde koca bir karabulutla nefes almaya çalışıyorum.. "Hepimiz bir gün öleceğiz ve ölümlerin hepsi aslında bir müddet ayrı kalmak"..
Babaannemi düşünüyorum, belki "Oğlumdan önce ben ölseydim" diyecek öğrenince; babamı düşünüyorum "İkinci kez kardeşimi kaybettim" diyecek, amcamın oğulları belki "Senin deden şöyle bir insandı" diyecek çocuklarına..
Sonra ağlarken eşime dedim ki "Çok üzülüyorum amcamla bu kadar anım olmamasına."
O da "Nasıl unuttun, bizim nişan yüzüklerimizi takıp konuşma yaptı ya, hatta iyi dileklerde bulunup sonra da ansızın -Afiyet olsun- dedi, buna güldük hatta" dedi.. Evet çok komik ve güzel bi' anıydı hakikaten, onu bile hatırlayamadım ben.
Çok şey geçiyor kafamdan ama bir yandan da dondum aslında. Napıcam bilmiyorum, ara ara gelen ağlama dalgalarıyla biraz ağlayıp rahatlıyorum ama kafam da tam basmıyor. Bir an çok gerçekçiyim, bir anda ise hüngür şakır reddediyorum ölümü..
Belki yazınca hafifler.. Belki biraz iyi gelir..
Medenicehalet, 11.11.2021 Çarşamba, saat: 02.08/Dubai
1 note · View note
cemmkarabulut · 3 years
Text
Aranmak ve Bulunmak
KAYBOLMAKLA ZITLASTIRMIYORUM BULUNMA OLAYINI. CUNKU KAYBOLMAKTAN ONCE GELIR KAYBOLACAGIN YERI ARAMAK. ONCE BUTUN CABAN KAYBOLMA YERINI BULMAKLA BASLAR,BU ,DUSUNCENDEN SONRA TABI. SONRA SENI NEREDE BULACAKLARINI DUSUNURSUN ES ZAMANLI OLARAK. CUNKU HER KACIS, HER KAYBOLUS PESINDE BULUNMAYI BARINDIRIR.HICBIR KACAK IZ BIRAKMADAN AYRILMAZ BULUNDUGU O YERDEN.BASKA TURLUSU YOK OLUS,BITIS,SON'DUR.DIGER YANDAN HER KAYBOLAN KENDINDE BIR GUN BULUNMA DUSUNCESINI DE GIZLER.HER YER DEGISTIRIS, BIR ZAMAN UZATISTIR BULUNMAK ICIN.SONUNDA HER YAKALANAN SERI KATIL GIBI HEP BULUNMAK ISTERSIN TUM KACISLARININ SONUNDA. OLDURDUGUN ZAMANI, TOPARLANMAK, KACTIGIN YERLERI YENI EVIN OLARAK BILDIGIN ONCA DURAK SONUNDA TUM BUNLARIN FARKINA VARACAGIN BIR GECE GELIR VE SENI BULUR..
1 note · View note
ejderpyth · 4 years
Text
Neden mi pek arkadaşım yok çunki hepsini cok seviyorum sonra onalra karsi gelen bi laf edince
Hokus pokus siktirus kaybolus oluyolar...
2 notes · View notes
Dudakların oynuyor bu gece Boş ve miskin tavrım Beyaz tenli vücuda dağılıp Kaybolu veriyor.
Gece yine sis perdelerini kuşanmış Su damlacıkları zifiri keskin. Boş ve miskin tavrım Mağlup olu vermiş ince damlalara.
Bir yol. Ufuksuz, derin ve taze. Boş ve miskin tavrım Hecelenmiş bu gece. Kulaklarıma dolan güvensizliğin Issız bir yangın gibi alevlenmiş. Varamıyorum Yol virajlı, sis perdesi keskin.
Boynum da soluğuyla bir hançer Hecesiz bir kaç kelime Ve, sen. Boş ve miskin tavrım Ürkek ve kayıp.
Aslında sana ne kadar yakınım? Kurulmuş bir kavanozdan kaçan acı bir hissiyat kadar mı? Beraat etmiş bir mahkum kadar? Terk edilmiş elzem kadar. Kan veyahut damar kadar.
7 notes · View notes
tp-siir · 4 years
Link
sonra... sonrası yok işte bir çocuğun ateşten çığlığı bozuyor karanlığın en sessiz halini babası mı vurulmuş dudağından kan mı damlamış... bilemem gayrı tutuşuyor saman sarısı sayfalar birer birer kayboluyor gidiyor şairler
1 note · View note
Text
kaybolus mu kurtulus mu senden vagecmek bilmiyorum bir kutuda sıkısmis gibi hissediyorum nefes alamiyorum onceden vardin istedigin kadar inkar et bilrikte kafamizi koyup uyuyorduk canimi yaksan on kere ozur dilerdin senin de canin yanardi peki simdi hissetmiyor musun canimin nasil yandigini hissetseydin de yapar miydin bunu bana her gun gozunun icine bakarken senden nefret ettigimi dusunuyosun sanirim belki de suclu benim peki sen her gozune baktigimda 2 ay sonra birdaha bakamayacgimi bildigim icin son kez bakar gibi baktigimi bilseydin de boyle yapar miydin, keske gitmesen cunku biliyorum bir ihtimal varsa senle bana dair sen gidersen ihtimaller de gider ama istemiyorum gitmesinler ben senin en buyuk yanlis oldugunu bile bile yanimda olmani kabullendigimde sen beni yalniz biraktin bunu bilsen yine de gider misin? cok sevdigim bir siir geldi aklima
Üşüyorsun ceketimi al
Günün en güzel saatleri bunlar
Lavinia yanımda kal, yanımda kal
Sana gitme demeyeceğim
Ama gitme Lavinia
Adını gizleyeceğim
Sen de bilme, bilme Lavinia
1 note · View note
onlyalperend · 4 years
Photo
Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Ustune yagan yagmur , ayagina takilan tas toprak benim bundan sonra⚡❤🔥💥💫 Ayaz.Cok etkileyici bir sahneydi , Ayaz o derin uzuntu ve kaybolus halinden nasil intikam alma mooduna gecti.Bayildim 👏
.
8
0 notes