Tumgik
#işte benim bu kadar arkadaşım var
ahbeazra · 3 months
Text
millet görmeyince manitasını özler ben görmeyince semayı özlüyorum(manitam olsa da bu durum değişir gibi durmuyor
1 note · View note
alexay76 · 7 months
Text
Arkadaşımın Azgın Dul Annesi
Selam sex hikayesi severler, bundan 4 ay önce arkadaşımın annesini ilk defa nasıl siktiğimi paylaşmak istiyorum. Gezmeyi eğlenmeyi fazla seven biriyim, haftasonları Klüplere gider, sabaha kadar takılırım. Tabi bu takılmalarımda arkadaşım olan Serkan da olur yanımda. Serkanın dul annesi de kızardı, sabaha kadar gezmelermize, “Ne yapıyosunuz oralarda? Yabancı karılarla mı yatıyorsunuz? Hastalık falan kaparsınız!” diyordu sürekli. Serkanın annesiyle, yani Suna ablayla bayağı samimi konuşur olmuştuk son zamanlarda.
Yine bir akşam Serkanla Klübe gittik, orda daha önceden tanıştıgımız Rus karılarla buluşup, Serkanların evine atacaktık karıları. Serkan, annesinin evde olmadığını söylemişti. Neyse Rus karılarla buluştuk, biraz içip, eğlenip, tam kalkmak üzereyken, Serkana annesi telefon açıp, evde olduğunu söyledi. Planlarımız alt üst oldu tabii. Ama ben Rus karıyı sikmeyi kafaya koymuştum. Serkana, “Hadi karıları alıp otele gidelim!” dedim. Serkan da, “Yok, sen takıl, ben eve gidecem!” dedi. Tabi Serkana kızdım, bu geceyi beraber planlamışız, yavşak sonradan kayış atıyor. Aramızda tartıştık, Serkan bozuk bir şekilde çıkıp gitti. Ben de Rus karıyı alıp otele gittim. Bir posta siktikten sonra Serkanı aradım, her nekadar kızgın da olsam, arkadaş işte, merak ettim. Ama cep telefonu kapalıydı. Ben de evini aradım, eve gitti mi diye sormak için…
Telefona annesi çıktı ve “Serkan evde değil, senle beraber diye biliyordum!” dedi. Ben de, “Aramızda tartıştık, o da çıkıp gitti!” dedim. Annesi de, “Sen nerdesin peki?” dedi. Otelde olduğumu söyledim. Bana, “Yine yabancı karı mı var yanında? Bak birgün hastalık kapacaksın!” gibi şeyler söylemeye başlayınca, ben de dayanamdım ve “Ne yapayım Suna abla, sokaktaki karılara mı tecavüz edeyim?” dedim. O da, “Bul birini, sürekli onla takıl!” dedi. Ben de, “Herzaman aynı yemek yenmez ki!” dedim. Suna abla da, “Ben hep aynı yemeği yiyordum, ama bak şimdi onu da bulamıyorum!” dedi. Hem onun konuşmalarından, hemde alkollü olmamdan aldığım cesaretle, “Biz arayıp buluyoruz, sen de arasan bulursun, taş gibi hatunsun!” deyiverdim. O da, “Erkeler için aramak kolay oluyor da, kadınlar için zor!” dedi. Şakayla karışık, “Suna abla, istersen sana yardımcı olurum!” dedim. Birden ciddileşti, “Sen ne demek istiyorsun?” dedi. Ben de, “Bulalım iyi birini, evlendirelim seni! demek istedim…” dedim. “Tamam, hadi kapatalım telefonu, ben yatacam!” diyerek telefonu kapattı. Yanımda manken gibi Rus karı varken, nedense birden Suna ablayı canım çekti, Rus karıyı sikerken onu sikiyormuş gibi düşünerek siktim sabaha kadar.
Sabah otelden çıktım ve eve geldim. Suna abla benim geldiğimi görmüş, telefonla beni arayıp, “Serkan da yeni geldi eve, nerde sabahladıysa, hemen odasına gitti yattı. İşin yoksa arabayla beni alırmısın? Biraz konuşalım!” dedi. “Olur, işim yok!” dedim. “Tamam ben hazırlanayım, seni ararım!” deyip telefonu kapattı. Akşamdan beri hayalimde siktiğim Suna abla benimle konuşmak istiyordu, belki de sikişecekti benimle diye umutlandım, ama Rus karıyı okadar çok sikmiştim ki, Suna ablayı nasıl sikecektim? Hemen gidip Via.. hapı aldım. İki duble de Wiski içtim, daha rahat olmak için. Daha sonra beni aradı, hazır olduğunu, gelip kendisini almamı söyledi. “Tamam!” deyip almaya gittim…
Suna abla 44 yaşında, esmer, balık etli, gerçekten taş gibi kadın. Evet, o gün o da beni istiyor olmalıydı, giyinişinden anladım. Diz seviyesinde bir etekle, fileli çoraplarını giymiş, gelip arabaya yanıma bindi. Oturup üzerindeki kabanı çıkardığında, eteği yukarı doğru sıyrılmış, baldırlarını görüyordum. Bu da beni tahrik etmeye yetmişti, sikim kalkmış, pantolondan belli oluyordu. Benimle sikişmek istediğini hissediyordum, ama konuya nasıl girecektim, onu düşünüyordum ki, konuyu o açtı, “Akşam sen telefonda ne sapık sapık konuşuyordun?” dedi. “Ne sapıklığı yaptım ki?” dediğimde, “Bana taş gibi karısın falan dedin, bende gözün mü var yoksa?” dedi. “Yok valla, sen kadınlar erkekler kadar rahat bulamıyor deyince, ben de seni evlendirelim demek istemiştim!” dedim. “Ben bu saatten sonra evlenmem!” dedi…
Artık tamamen emindim, evlenmek te istemiyordu, ama azmıştı ve sadece kendini sikecek birini arıyordu. Tüm cesaretimi toplayıp, elimi bacağına koydum ve hafif sıkıp, “Yine kızma da, harbiden taş gibi kadınsın, istesen evlenmeden de herzaman bulursun!” dedim. Bana şöyle bir baktı ve elini önüme attı, sikimi sıkıp, “Sen de taş gibisin!” dedi ve gülümsedi. Artık ok yaydan çıkmıştı, fermuarımı açtım, sikimi çıkartıp eline verdim. O sikimi okşarken, ben de arabayı, akşam Rus karıyla sikiştiğim otele doğru sürdüm. Hemen bir oda kiralayıp anahtarı aldım ve Suna ablayla odaya çıktık. Hapın da etkisiyle sikim kazık gibi olmuştu. Odaya girer girmez, Suna ablanın beni yatağa itip, sikimi ağzına alması bir oldu…
Okadar iştahlı yalıyordu ki, ben de onu yanan amcığını yalamak istedim, hemen soyunup 69 yaptık. Amcığını yeni traş etmiş tertemizdi ve suları akıyordu. Hemen yumuldum amına, yalamaya başladım. Yarım saate yakın amının heryerini yalayıp, dilledim ve Suna ablayı çıldırttım. Resmen yalvarıyordu, “Hadi içime gir, sik beni, içimde patla!” diye. Onun yalvarması beni dahada azdrıdı ve “Tamam, senin amcığını yaracam şimdi!” deyip altıma aldım ve artık patlamak üzere olan yarağımı amına kökledim. Öyle derin bir ‘Ohhhhh!’ çekti ki, sikilmeyi nekadar özlediği belli oluyordu. Ben amına pompalarken nerdeyse mutluluktan ağlamak üzereydi. Altımda nekadar orgazm oldu bilmiyorum ama, ben sabaha kadar sikişmemin ve hapın da etkisiyle, ancak 45 dakika sonra amına boşaldım. “Ohhh erkeğim benim!” diyerek dudaklarımdan öptü ve sigara içmeye başladık.
Sigaralarımız bittikten sonra, Suna abla sikimi ağzına alıp, yine yalamaya emmeye başladı. Kadın gerçekten yarrak hasretiyle yanıyormuş, okadar iştahla yalayıp emiyordu ki, benim yarrak kazık gibi oldu. “Erkeğim boğa gibisin, sabaha kadar karı siktin, halen sikin demir gibi oluyor!” dedi. Konuşmaları yetiyordu zaten sikimin kalkmasına. “Orospummm benim, seni düşünerek siktim Rus karıyı sabaha kadar, şimdi sikim nasıl demir gibi olmasın?” dedim. Hoşuna gitmişti ona orospum demem, “Hadi sikicim, erkeğim, sik beni, doyur yarrağına!” dedi. Bacaklarını omzuma alıp, yanan amcığına kökledim. Abartısız 1 saate yakın, evire çevire, her pozisyonda siktim. Ben onu sikerken, o da beni tahrik edecek sözler söyleyip, daha çok azdırıyordu. “Orospumm, daha önce bu amı neden siktirmedin bana!” diyerek yüzüne tokat attım…
Attığım tokat ta hoşuna gitmiş ki, “Siz nezaman Klübe gitseniz, yabancı karıları sikeceğinizi bildiğimden, her seferinde seni düşünerek, amıma sokmadığım salatalık kalmadı! Ama oğlumun arkadaşısın, beni sikmezsin diye birşey söyleyemedim! Bundan sonra ben senin karınım, orospunum! Bundan sonra istediğin zaman gel sik orospunu, senin kölenim ben, erkeğim, sikicim!” dedi. Artık ikimiz de kopmuştuk, saçlarından tutup bunu domaltım. Belliydi sert sikişten hoşlandığı, kalçalarına tokat vurup, “Orospumm, seni götten sikmek istiyorum! Götünü yarmak istiyorum!” dedim. “Daha önce hiç yapmadım, yapanlardan duyduğuma göre çok acıyormuş, lütfen çok acıtma!” dedi. “Korkmana gerek yok, ben daha önce çoook göt siktim, canını yakmayacağım, çantanda krem var mı?” dedim. “El kremi var!” deyip, çantasından kremi çıkartıp bana verdi…
Kalçalarını elleriyle ayırttırıp, göt deliğine kremi sürdüm. Büzüğünün etrafını kremleyip masaj yaparken zevk almaya başladı, inliyordu. Hakikaten daha önce hiç sikilmemiş, dar ve küçüktü göt deliği, parmağımı soktuğumda bile, “Yavaş!” diye bağırdı. “Alıştırıyorum daha aşkım, birazdan götünün kızlığını bozacam!” dedim. Herhalde fazla parmakladım ki, sabırsızlandı, “Hadi erkeğim yarrağını sok götüme, sik götümü!” diye inlemeye başladım. Artık götü kıvama gelmişti, sikime de kremi sürüp göt deliğine dayadım. Yavaş yavaş kafasını sokup biraz bekledim. Suna abla bağırmamak için çarşafı yırtıyor, yastığı ısırıyordu. Acıtmak istemiyordum, ama böyle yavaş sokarsam, uzun süre acı duyacaktı, onun için kalanını bir seferde kökledim götüne. Attığı çığlık beni daha azdırdı ve hiç bekletmeden, hızlı hızlı pompalamaya başladım götüne…
10 dakika çığlıkları eşliğinde götünü siktikten sonra, götü alışmış, artık zevkten inliyordu, “Sik erkeğim, heryerim senin, dağıt amımı götümü, parçala beni, doldur döllerini götüme!” diyordu. Ben de artık fazla dayanamadım ve götünün içine patladım. İkimiz de yorulmuştuk, sigaralarımızı yakıp içtikten sonra banyoya girdik. Banyoda birbirimizi yıkarken, yine kalkan sikimi, “Kurban olurum ben bu yarrağa!” diyerek ağzına aldı, yalamıyor resmen yiyordu. Ben de ona hakkını verip aslan sütü içirdim. Döllerimin bir pendik escort damlasını ziyan etmeden hepsini yuttu ve sikimin içinde kalan döllerimi de, sikimi sıkarak çıkartıp yaladı…
Serkanla aramız halen bozuk, özellikle aramızı düzeltmiyorum ki, o sabahlara kadar tekbaşına Klüplerde yabancı karılara takılırken, ben evinde annesini rahat rahat sikiyorum :))
118 notes · View notes
yantekerlek · 2 months
Text
dokuz yüz katlı insan veyahut anım
ben bizim okulun kütüphane öğretmeniyim. kitapların tasnifi, kayda geçirilmesi vesaire işleri de benim sorumluluğumda. bu sorumluluk, okula sabahları elimde kitap arası muhakkak bir kırmızı kurşun kalemle girmem sebebiyle bana tevdi edildi. siz kitaptan anlıyorsunuz şeklinde taltif edildim. kitap toplama kampanyası, kütüphane genişletme derken neredeyse 3 senedir kütüphane ile anılıyorum. öğrenciler de kütüphanede işler nasıl gidiyor hocam, bitti mi diye sorar dururlar, onlar da alıştılar. kütüphaneyi kapalı bulan, koşa koşa şikayete bana gelir.
neyse, günlerden bir gün öğretmen arkadaşım elinde okuduğu bir kitabı varmış onu kaybetmiş. kitabı o kadar iyi tanıyorum ki ağırlığı, kapağı vesaire. lan dedim, ben onu kütüphanede görmüş müydüm ya dedim. kitabı tanıtıyorum. evet evet diyor. şurası şöyle miydi diyorum evet evet diyor. kitabı okumadım ama biliyorum. ne desem evet diyor. gördüğüme, kitabının okul kütüphanesinde olabileceğine yanlışlıkla ikna ettim hocayı. umut besledi. toraman bir çocuk oldu umudu. o umudu çok da beslememeye gayret ederek ben kütüphaneye bi bakayım inşallah oradadır gördüm mü bilmiyorum, belki de kitabı tandığım için sanıverdim gördüğümü dedim. boncuk boncuk bana bakıyor. bakalım inşallah ya dedim. ama yine de emin olmayalım dedim. gördüm mü ya dedim. görmemiş de olabilirim dediiiiim. derken kütüphaneye baktım, aradım taradım yok. kütüphane müdavimi öğrencilere de sordum, yok hocam dediler görmedik.
vah tüh derken geçen birkaç kitap alışverişim sırasında kaknüs standında kitabı gördüm. elime aldım. yine inceledim. kitapla aramda bağ oluştu yanlışlıkla. hocaya hediye etmek niyetiyle aldım. hoca da böyle bir şey yapacağımı tahmin ettiği için sakın öyle bi şey yapma almam demişti. iyi ama ben öyle bi şey yaparım neden özgür irademe karışıyorsun dedim. yapma dedi. tamam yapmam dedim ama işte aylar sonra kitap fuarına denk geldi yaptım, ona kitabı aldım.
ama bir sorun var. kitabı alırken nefsim ortaya çıktı. beğendi kitabı. tü Allah cezanı kaldırsın be kızım. sonra eve geldi benim bu nefsim. kitapları yerine koyarken yine bi baktı kitaba göz attı. mmm müthiş dedi iç kısımdaki bir fotoğraftan ötürü. nefsim bana dedi ki bu senin olsun. ooo yooooo olmaz hocaya aldım dedim. dedi ki nefsim, çizmeden filan oku hemen, hocaya hediye et yine. kitaplığında da olmayıversin. tamam dedik meseleyi kapattık nefsimle. ama bi yandan diyor ki nefsim, okurken çiz senin kitabın olsun. yürü git lan ağzını burnunu kırdırma bana şimdi dedim yok oldu. kitabı alalı bir hafta oluyor. hocayla çeşitli nedenlerden görüşememiştik. uzun bi aradan sonra görüştük. ders zili çaldı sınıfa gidecekken dedi ki bir şey söyleyeceğim ama çok utanıyorum dedi. hiçbir detay vermedi. bir haftadır kitap benim kafamda. nefsimle her yerde savaşıyoruz çünkü. tuvalette ellerimi yıkarken, otobüste akbil basarken, öğrencim parmak kaldırmış söz isterken, yastığın kenarında filan ben kitapla ve nefsimle yaşıyorum. hoca hiçbir detay vermedi. sarıldı seni çok uğraştırdım ya dedi. dedim ki BULDUN MUUUUUAAAA!? evet dedi. evde bez bir çantada tek başına yatıyordu dedi. yaz tatiline girerken büyük ihtimal okumak için getirdim götürdüm. sonra da bir kenara koyuverdim. annem bulmuş dedi. nefsim bayram yeri, nefsim düğün evi, nefsimin boynunda kurdele üstünde altınlar takılı, nefsim dünya evine giriyor. dünyalar nefsimin oluyor. hiç sesimi çıkarmadım. ben sana almıştım biliyor musun demedim. çünkü yapmadığım, üzerinde günlerdir düşündüğüm bir iyilik, hoşluktu. yapmadığım bir iyilikle övünmek, iyi bilinmek istemedim. dkldskfkgsd tam bir eşşşoğlueşşeklik olurdu bu.
kitap benim oldu. zaten hiç onun olmamıştı....
.....
...
..
.
30 notes · View notes
huzun1u-b1r-sask1n · 2 months
Text
15.02.2024
Seninle tanıştığım ilk zamanlar geldi aklıma. Lise üçün başları. Nasıl salakça bir heyecan oluşmuştu üstümde. Senin yanında saçma sapan bir şey yaparım da gülünç duruma düşerim diye aylarca hep kasmıştım kendimi. Bana gülersin diye. Senden o kadar hoşlanıyordum ki konuşmaya bile çekiniyordum halbuki aynı sınıftaydık konuşacak sohbet edecek birçok şey vardı doğal olarak. Ama utandım işte ne bileyim. Seninle aynı sınıfta olmak ve 2 sıra arkamda oturuyor olman bana hiç yardımcı olmuyordu. Heyecan yapıyordum. Elim ayağım birbirine dolaşıyordu. Yere hep bir şeyler düşürüyordum sen aklıma geldikçe. Sürekli bir bahaneyle arkama dönüyordum maksat az da olsa göreyim seni. Ne yapayım benimki de böyle komik bir şeydi işte. Özellikle akşam okuldan eve dönmeyi çok severdim ben. Tüm öğrenciler gibi eve gittiğim için değil, onunla aynı otobüste belki yan yana gideceğim için çok mutlu olurdum. Otobüste onu izlerdim. Güneş yüzüne vururdu o zaman açık kahve gözleri daha bir parlardı. Daha bir severdim onu. Rüzgar düz kumral saçlarını uçururdu kokusu gelirdi bazen. Daha çok hayran olurdum ona. Şimdi düşününce sanki çok uzun yıllar geçmiş gibi geliyor. Belki de bu güzel şeylerin üstüne çok üzüldüm çok kırıldım çok gözyaşı döktüm diye çok uzaktaymış gibi geliyordur bilemiyorum. Şu an arkamı dönüp baktığımda tek gördüğüm boşa geçen iki sene. Bu kadar uğraşın sonu bu kadar gözyaşının çabanın sonu bu olmamalıydı diye düşünüyorum. Ben seni gerçekten sevmiştim ama bazen bir şey yapamayız. Bazen sevgimiz tek başına yetmez. BAZEN KARŞINDAKİ DE ÇABALAMALIDIR. Bazen olmaz yani. Ben bunu hak etmedim. Benim sana karşı sevgimin karşılığı bu değildi anlıyor musun ? Tamam kimse kimseyi sevmek zorunda değil ben buna bir şey demiyorum zaten. Benim seni sevmek için bir nedenim yoksa senin de sevmemek için olabilir ben kızmıyorum kızmadım da zaten üzüldüm. Ama benim en çok üzüldüğüm son yaşadıklarımızdı biliyor musun ? Ben bu son yaptıklarını kendi içimde hala daha tam yedirememişken o zaman bile sana karşı bir şeyler hissediyor oluşumdu beni parçalayan. Arkamdan söylediğin sözler kulağıma geldi ve sen ben duyayım diye bunu ortak arkadaşımıza -benim en yakın arkadaşım- söyledin. Gelsin Yağmur bak o senin hakkında böyle böyle dedi desin diye sen o kadar kırıcı konuştun ki. Şimdi hiç bir şey olmamış gibi ayrı yollardayız kendi önümüze bakıyoruz. Ama merak ediyorum sen de ara sıra durup arkana bakıyor musun ? Bakıyor olsaydın benim ne halde olduğumu görürdün. Gerçekten bakıyor olsaydın bana benimle böyle oynamazdın kırmazdın kalbimi gururumu.
Neyse işte rehberde gördüm ismini konu nerelere geldi. Ne komik değil mi ? Evini biliyorum gidemiyorum, numaran var arayamıyorum, mesaj at desen atamıyorum. En komiği de telefonumdan numaranı silemiyorum. Daha doğrusu yapmak istemiyorum bunları. Ben şu an toparlanıyorum. Bu hadi deyince olacak bir şey değil zamanla olacak. Kalbimdeki yara belki tam geçmeyecek ama ufak bir sızı olarak kalacak. Bazen yine acısını hissettirecek ama şimdiki kadar yakmayacak canımı.
Gitmeden bir şarkı bırakmak istiyorum belki aranızda dinleyenler vardır. Herkese İyi geceler dilerim...
youtube
21 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 4 months
Text
Brels ve Kahve hakkında
Eveet, merhaba merhaba ve merhaba sevgili arkadaşım. Şu an bu satırlara başladım, ne hakkında yazacağımı bilmiyorum o yüzden başlıkta da "Şimdilik başlıksız" yazıyor. Belki kalır, bilmiyorum bi sevdim gibi ama değişebilir. İyi olmak üzerine, depresif düşünceler üzerine, bazen evrene serzenişlerle ve farklı dışavurumlarla burada seninle çok konuştuk, seni de bu konuda fazlasıyla darladım gibi hissediyorum. O yüzden bugün biraz konu değiştirelim, biraz bu düşüncelerden, bu ülkeden, bu gezegenden uzaklaşalım istiyorum. Zihnimdeki uçsuz bucaksız uzaydaki Pandoria Galaksisinde, ufacık bir yıldız sisteminde misafir edeceğim seni bugün eğer sıkılıp erkenden gitmeyi seçmezsen.
Kalmayı seçtiğini görmek mutluluk vericii. Sen koltuğuna otur, geminin kumandası zaten yapay zekada. Ben de kahveleri hazırlayıp müziği koyayım, çok da acele etmeden, uzayın güzelliğini kaçırmadan devam edelim yolumuza. Yalnız dikkat et kahve biraz fazla sıcak, yakmasın.
Burayı inşa etmek epey zamanımı aldı, hala bitmiş değil aslında. Yer yer eklemeler yapıyorum, birkaç yaşam formu eklemeyi düşünüyorum şuradaki galaksiye. Şu sağdakinde yakında bir süpernova yaşanacak ama umarım sağlam kurtulurlar, oradakileri geliştirmeyi biraz unutmuş olabilirim çünkü, heheh. Neyse, geçelim hemen, ben şu gemiyi hızlandırayım..
Tumblr media
İştee başyapıtım, Pandoria Galaksisi.. Her seferinde biraz daha aşık oluyorum bu manzaraya, kaostan doğan bu güzelliği şans eseri ortaya çıkardım. Normalde bu kadar canlı bir tonda olmayacaktı, kıvamını tutturayım derken fazla koydum malzemeyi.. İyi ki de öyle olmuş tabi, insanlardan sıkıldığımda burası bana çok güzel bir sığınak oluyor. Hadi gel yavaşça gezegene inelim.
Tumblr media
Bu yıldız sistemine Sandrow adını vermişti yerlileri hemen hemen 350 yıl kadar önce. En azından bu gezegendekiler tabi heheh. Gelelim gezegenimizeee. Çok sevdiğim bir öyküsü var buranın. Bundan yaklaşık 2700-2800 yıl önce bu gezegen savaş yeriydi bildiğin. Mükemmel ötesi bir cehalet vardı gezegende. O kısım pek anlatılmaya değer bir şey değil, saçma taht savaşları işte, koltuk sevdalıları, yapacak bir şey yok.
Neyse neyse, bu savaş tabi iyice kontrolden çıkınca dedim ki buna bir müdahale etmek gerek. Ben oluşturmadım mı lan burayı oldum bi'. Gittim gezegene, dedim ki ya siz bu savaşı bitirirsiniz, ya da ben tüm silahlarınızı yok ederim, galaksiye karşı savunmasız kalırsınız. Yapman guzum, savaşman guzum dedim. Başta bi' sallamadılar tabi ama nükleer silahları bir anda kaybolunca biraz daha ılımlı hâl almaya başladılar. Tam olarak her şey o noktada değişti işte.
Çünkü zorunlu olarak yaptıkları dinleme, aynı yerde bulunma olayı onları karşı düşünceyi de anlama, dinleme yetisini kattı yavaş yavaş. Tabi epey uzun ve sancılı oldu bu süreç. 200-250 yıl falan neredeyse. Sonrasında o uzun soluklu barış dönemi başladı, o zamandan beri durumlar daha iyi gezegende. Şimdi birazdan halka karışırız, daha iyi anlarsın demek istediğimi.
Tumblr media
Eee şöyle bir dolaş bakalım, biraz halka karış, dedikodularını dinle, bir şeyler alacak olursan benim hesabıma yazdır ben hallederim hehe. Merak etme, uzay gemisinin etki alanındasın, çeviri gibi derdin olmayacak, orası teknolojinin derdi. Ben tam burada bekliyorum, söz karışmayacağım gezintine, salça olmak da yok.
Eveet, gezip tozman bittiysee, ooo bakıyorum da Brelslerden de kapmışsın hemen görünce. Aramızda kalsın kahve yanında çok iyi gidiyor ama burada kahve içmek ölüm cezası sebebi. Sebebini yolda anlatırım. Atla atla gidelim hemen..
Tumblr media
Aaay ay, öyle işte sevgili arkadaşım. Biraz farklı bir yer gör, kafamız dağılsın istedim. Umarım senin için keyifli bir yolculuk olmuştur. Brelsleri kahveyle denemeyi unutma, bir de buzdolabında tutma, çok kötü kokuyor öyle olunca, acı tecrübe edildi... Kendine çok dikkat et lütfen, bir sonraki yolcuğumuz için şimdiden sabırsızlanıyoruum, hadi baybaay!
21 notes · View notes
cirkinkurbagaprenses · 8 months
Text
Başıma iki defa gelen bir olayı anlatacağım; ben zamanında birini seviyorum ilk buluşmamız yaşım küçük ve yalnız buluşmak istemediğim için o zamanlarda ki en yakın arkadaşımdan benimle gelmesini istedim. Sonra bu arkadaşım çocuğa aşık oldu ve oğlanda onu beğenmiş o ikisi yakınlaştı. Arkadaşım beni hiçe saydı (ki ne kadar üzüldüğümü biliyor) bende sessizce aradan çekildim. Yine aradan yıllar geçti ben yine birinden hoşlandım. Aynı sınıftayız. En yakın arkadaşıma anlattım o çocuğu hiç beğenmediğini söyledi. Sınıf belirleme sınavı oldu sınıftan tek başarılı ben oldum başka sınıfa geçmeye hak kazandım ama arkadaşımı bırakmak istemediğim için geçmedim. Sonra sırf yanından ayrılmak istemediğim en yakın arkadaşım benim hoşlandığım çocukla yakınlaştı ve güya bana mesaj attığını sanarak oğlana mesaj attı. Bir gece sabaha kadar mesajlaşarak sevgili oldular. Ve ben bir yıl boyunca o sınıfta yalnız kaldım. Sözün özü ikiside mutlu olamadı. Biri hayatındaki ilk aşk acısını en derinliklerine kadar yaşadı. Diğeri ilişkisi boyunca her gün ağladı. Bunları biliyorum çünkü yaşarlarken bizzat yanlarında olup destek olmuşluğum var. Şu an o arkadaşlarımdan biri evli ama benim için tercih ettiği çocukla değil. Diğer arkadaşımda güya beğenmediği çocuktan ayrılırken yerine yenisini hazırlayarak ayrıldı. Ama onunla da beraber değil şimdi bambaşka bir sevgilisi var. İki arkadaşımda bana ihanet etti ama ben ikisinide bir erkek için silmedim. Ve insanların bana her türlü ihaneti etmesi için açık kapı bıraktım. İşte benim komedi tadında traji komik hayatımdan hikayeler.
18 notes · View notes
Text
Biliyorum görevini severek yapan çook öğretmen var ama benim bu yazım öğretmencilik oynayanlara! Benim düşüncem:ÖĞRENCİNİN DERDİ,ÖĞRETMENİN DE DERDİ OLMALI ;)
Tumblr media
Sadece ben mi böyle düşünüyorum bilmiyorum ama günümüz öğretmenlerinin çoğu hatta hemen hemen hepsi işini sevdiği için değil de maaş alabilmek ve de zaman geçirmek için yapıyor.Benim bugüne kadar hiç arkadaşım gibi dertlerimi anlatabildiğim bir öğretmenim olmadı. Gerçi bunları da geçtim yakın olmak değil doğru düzgün konuştuğum öğretmenim hiç olmadı.Çoğu sert ve mesafeliydi bazılarının da sanırım bana ihtiyacı yoktu. Hiçbir zaman ilk tanışmalarda akılda kalan öğrenciler olur ya işte ben hiç öyle olmadım.Sürekli unutulan,görülmeyen oldum.Ne çok konuşan ne çok şımarık ne de sınıfın çok çalışkanı oldum.Ben bunların hiçbiri değildim.Acaba bu yüzden mi görülmedim?Ama birinin beni görmesi için bunları yapmak zorunda değilim ki...Neden orta halli insanlar görünmüyor?Neden onları kimse görmüyor ya da neden sessizler önemsenmiyor?Tam diyorsun işte tamam bu öğretmen ile ilgi alanlarımız tutuyor.Çabalıyorsun görmesi için ama hoca ismini bile bilmiyor.Hatta yaptıklarını görmek değil,hatırlamıyor bile. Sizce de bu çok kırıcı değil mi? Artık üzücülüğünü geçtim bu çok kırıcı.Böyle öğretmenler işini seven öğretmenler değil bence.Bu öğretmenlik değil,kendini beğenmişlik, çok bilmişlik, saygısızlık ve biraz da kibir!!! Çünkü öğretmen demek, öğreten demek. Ama günümüz öğretmenleri bunu yapamıyor.Bir öğretmen herkese eşit olmalı,taraf tutmamalı .Sınıfta sadece sevdiği yok!O an o sınıfta büyük bir kitle var .Ve hiç kimse bu durumu sevmek zorunda değil.Hani bazı öğrenciler bazı öğretmenlerle arkadaş gibiler ya peki diğer öğrencilerin bundan neyi eksik? Siz öğretmenler onların derdini dinlediğiniz mi,onları tanımaya çalıştınız mı ki onlardan da sizin derdinizi dinlemesini ve sizi tanımalarını bekliyorsunuz.Tabii ki de her öğrenciye aynı davranmak zorunda değilsiniz Ama saygı duyup,kibar davranmak ve onları anlamak, onlara anlayış göstermek hatta EŞİT davranmak zorundasınız!!!
-Zeynep Meral-
4 notes · View notes
yasamaksarkisi · 5 months
Text
bu sene çevremde kendimi rahatça açabildiğim, derinlikli paylaşımda bulunabileceğim kimse yok. geçen gün bi güvei alan meditasyonunda anladim ki benim yakınlığa ihtiyacım var. samimiyete, kabul görmeye, sevildiğimi hissetmeye ihtiyacım var yoksa hep biraz huzursuzum. belki bunu bi doya doya yaşasam sonrasında bu huzursuzluk kalmayacak, bileceğim ki istediğim yakınlık bana hali hazırda sunulabilir dilediğim zaman işte o zaman belki de kendi kendime daha iyi gelmeyi ögreneceğim. kendime acımasız davranıyorum bazen, bu ihtiyacım güçsüzlük sanıyorum, kaygı, güvensizlik, korkularla bağdaştırıyorum hep ama çok yakın arkadaşım, sevgilim, ailem diyeceğim kimsenin olmadığı bi şehirde yalnız yaşıyorum. bunun duygusal sorumluluklari da var bunu yeni anlıyorum galiba. bunu gördüm aklıma geldin diyerek bir sey verilmeyeli ne kadar oldu mesela? veya gün içinde ufacık bir somut olarak sevgi işareti ile karşılaşmayalı? kendi kendimi eylemeye çalışıyorum bazen. evet sevilme onaylanma ihtiyacı evet terk edilme korkusu evet ayrılık anksiyetesi hepsi evet ama gerçekten sevildiğimi somut gördüğüm bi hayatım yok ki bu semptomlar ortadan kalksın? üzülüyorum kendime bazen. bazen normal olan her şey çok zor gözüküyor
8 notes · View notes
katakullii · 6 months
Text
Büş’ün bi arkadaşı var, yani benim de arkadaşım sayılır ama henüz o kadar tanış değiliz. Beni her gördüğünde e banu planların nedir diyor, plan yapmıyorum, yaşıyorum işte diyorum. Aramızda 5 yaş fark var, geçen gün 5 yaşın insan hayatında ne çok şeyi değiştirdiği üzerine düşündüm, 5 sene önceki halimi düşündüm, 5 sene önceki halimle konuşabilsem ne iyi olurmuş mesela, benden 5 yaş küçük birine anlatıyorum şimdi ama geçmiyor da karşı tarafa.
5 sene önceki halim evlerden ırak bence, bu yüzden herhalde yaşımla barışık halim ve olduğum yaşı sevmem.
12 notes · View notes
keemlenyekun · 8 months
Text
Tumblr hikayem
Bakanlık parayı bir ay önceden yatırdı ve beni şok etti. Vakıfbanktan gelen bir para şıngırtısı ve şok.
İki günde robot süpürge, yazıcı ve telefonla paranın yarısını harcadık. O kadar zaman olmuş ki para sıkıntısı çekmeyeli. Para nasıl harcanır unutmuşum.
Dedim geleyim yazayım. Sonra düşündüm neden yazayım?
Şimdi sayın defterciğim, eski nüshaların yanmasaydı da şahit olarak gösterseydim keşke sana.
Yatılı lisede okuyunca bize burs da verirdi devlet. Çok cüzi tutarda para, bazı yıl kırtasiye, bazı yıl takım elbise, hatta bir yıl beyaz banyo sabunu. İşte 9. Sınıfta iken bize kırtasiye malzemesi verdiler. Ciltli harika defterler. Ama çok kaliteli. İnsan yazmaya kıyamıyor. Delgeç, zımba (ne alaka!), kalem silgi vesair eşya. Hala o zımbaları kullanırım. Ciltli defterlerden o kadar çok verdiler ki. Tüm lise hayatım boyunca başka defter almadım. İşte o defterlerin verildiği yıl Çalıkuşunu okumuştum. Jurnal. Ah feride vah feride. Ladikte allahın dağında ıssız bir yerde kalan serco günlük tutmayacak da kim tutacak. İnternet yok. Oyun alışkanlığım yok. Atari salonundan nefret ettim, çocukken bile. Tv izlemem. Ki izlemek istesem kantinde tv izlemek imkansız. 12 tane ergen liseliyle aynı koğuştayım. Canımız da sıkılmış demek ki.
Günlük tuttum. Okuduğum kitapları özet geçip önemli olay olursa onları yazıyordum. Aşık da değilim ki aşkımızı yazalım feride gibi. Okul turnuvasında kavga çıkmıştı misal her ayrıntısıyla anlattım. Edebiyat hocam deli bir polisiye hayranı. Kütüphane gibi kadındı. Piyasadaki bütün macera polisiye romanları hocamızda bulunurdu. Derya gibiydi maşallah. Elimden kitap düşmüyor o zamanlar. İşte o kitapların özetlerini falan yazıyordum. Wilbur smith alev kıyıları misal. Courtney serisi. (Cezaevinde bile kütüphanede o serinin son kitabı bana rasgelmişti.) Bunları yazardım. Allahın dağında öyle pek fazla olay olmazdı haliyle. Nasıl olsun. Sabah yedide kalktık, kahvaltı, sekizde ders, akşam iki buçuk saat zorunlu etüt. Ders kitap ders muhabbet. Mükemmel ortam. Mükemmel. Yatılı erkek lisesi. O zamanlar tabi. Şimdi olsa herkes telefonda instada kız peşinde koşardı. Bu zamanda lise öğrencisi ergen olmak çok zor.
Böyle başladı işte. Böyle. Sonra o defterler bitti. Çeşit çeşit kalemler ve defterler eklendi. Durmadan çoğaldı. Sonra hepsi yandı bitti kül oldu.
2011 yılında mezun olup, anayasa mahkemesi raportör yardımcılığı sınavına kimliğim olmaması sebebiyle alınmayınca sokarım böyle işe diyerek kendime bir yıl mola verdim. Hukuk yok, ders yok, iş yok. Eski evimizin çatı katında sobamla karadeniz karşısında harika bir nekahet dönemi. Film kitap dizi ve sobam.
O zamanlar blog falan okuyorum tabi. Ne bloglar vardı. O aramalarda tumblrda olan bir blog çıktı karşıma. Aktifliğini yıllar yıllar önce bıraksa da bloğu hala burada. Acı tatlı bir blog. Tumblra üye de değilim. Böyle tanıdım burayı.
İki üç yıl burası sadece blog okumak içindi. Ki o zamanlar ve sonrası iki üç yıl tumblr için altın yıllardı. Muhteşemdi. Kaliteydi her içerik.
Sonra üye oldum. Çok az yazdım. Defterde dolma kalemle yazılmış yazının yerini hiç bir şey tutamazdı zira.
Sonra tüm defterler kül olduğunda burası da benim defterim oldu.
Neden önemli peki? Sadece defter olması mı? Hayır. Ben ve sevgili eşim ailelerimizden utanıp saklasak da burada tanıştık. Ne yani ayıp mı? Ahahaha.
Sonuçta tanıştık sadece. Gerçi o beni tanırmış tanışmadan evvelden de ben başka dünyalarda olduğum için dikkat bile etmemişim. Kızdırmayalım hatunu, kafaya yeriz odunu. Ahahahah.
Velhasılı burası benim kapalı kutum, aklım, uzun bir süre kalbim, şu aralar pek arkadaşım olmadığını da göz önüne alırsak, dertleşeceğim tek mecra.
Yanisi şu ki tumblr önemli.
Beşik sallarken deftere de yazdık yine.
Yahu hanım benden erken kalkıyor diye ben geceler boyunca beşik başında oğlanı sallamak zorunda mıyım? Ahahah. Çocuk uyurken bile -baba - ninni diyor. Bir de yeni adetimiz çıktı. Beyimiz masaj yaptırıyor. Lan var ya yaşlanınca altımı almazsan bunları hep anlatacağım oğluuummm. Seviyoruz yaramazımızı.
Böyle işte.
Param yattı. Bir güzel yedik. Allah daha bereketlisini nasip etsin. He karşılığı da değil silivri soğuğunda uykusuz gecelerin bir anının bile. Ama napalım azıcık da mutlu olalım. Bi de biz mutlu olalım.
Değil mi sayın defter?
Vesselam.
8 notes · View notes
1sairbisikletle · 1 month
Text
Meursault’la Konuşmalar 26
Dün yeni aldığım peelingin kargosu geldi eve. Bir infunun sayfasında markanın başka ürününü görmüştüm onu incelerken baktım peeling var, içerik fena değil (detaylı bakmadım -ki hiç huyum değildir dıdısına kadar bakıp temiz içerik olduğuna emin olmadan kozmetik almam- boşvermiş bir moddaydım), ilginç bir etken madde de var e hadi alayım oldum. Yanına bir de diş macunu ekledim markadan. Sonra düşündüm, diş macununa nasıl bu kadar para verdim nasıl bir storyden etkilenip ürün aldım diye. Ardından o akşamki boşvermişliğimi hatırladım. Az önce birden onu hatırladım paketi açtım ve denedim. Yüzüm silgi gibi soyuldu, dedim işte bu. Ne zamandır aradığım şey buydu. Silgi gibi derken çok ince bir katman tabii ki ama yüzüm aydınlandı yani. Sonra temizledim odama geldim üşenmeden kremimi de sürdüm. Tebrikler canım kendim.
Biri ısrarla harika diye bir ayak kremi tavsiye etmişti, topuklar için. İçeriği çok temiz değil diye direttim önce sonra ısrar üzerine aldım. Zerre kadar iş görmedi. Sonra baktım infular da öve öve bitiremiyor. Allah’ın cezaları ya, para geldiği sürece her şeyi övebilirler. Neyse bitsin diye kullanıyorum, onu da sürdüm. En son Loccitane’dan aldığım ve minicik haline dünya para verdiğim tırnak bakım kremini sürdüm. Kadın bunu manikürden sonra düzenli kullanın altı ay manikür aramazsınız demişti ama maniküre gittiğim kız berbat ötesi bir iş yaptığı için öyle bir etki göremedim. Ona da canım sıkkın. Ne güzel dertlerim var değil mi? Değil. Bunlar dertlerimin üstüne örttüğüm gereksiz takılmalarım, hani insan derdini unutmak için tutunacak bir şey arar küçücük, bunlar işte benim o tutunacağım şeyleri engelliyorlar. Misal aldığım bakım yapı işe yarasa ya da kız manikürümü düzgün yapmış olsa ben arada ellerime bakınca mutlu olacağım ama yok.
Bugün E. Yengemlere iftara davetliydik. Yenge diyorum ama akrabamız değil. Anneannemlerin karşı çarprazındaki evde oturan ailenin gelini. Çok yakın olduğumuz için komşunun oğlunu annemler abi bellemiş, yenge diyoruz. Neyse. Pek keyif almadım. Bir an önce eve dönmek istedim. Halbuki severim kendisini, çocuklarıyla bebeklikten arkadaşız birlikte büyüdük. Kızı da vardı ama canım arkadaşım çocuklarını uyuturken gece oldu iki kelam edemedik. Allahtan iftar sofrasında beraberdik. Artık buna da şükür. Büyümek zor, yediğin içtiğin ayrı gitmezken görüşemez hale geliyorsun. Giderken çiçek aldım, iki haftadır aynı tezgahtan sümbül alıyorum çöp gibi oluyor çiçekleri. Bugün aldıklarım nasıl güzeldi. Nasip başka bir şey.
Tumblr media
Saat bir buçuk olmuş. Her gece sahurdan sonra yatmamak için kendime söz veriyorum ama gece yemeği yer yemez yatakta buluyorum kendimi. İnsan tekrar kalkıp namaz kılmaya üşenir, yatmaz, namaz vaktini beklerken günlük cüzünü okur değil mi? Yok. Eskiden ne güzel öyle yapıyordum, yediklerimi de biraz sindirmiş oluyordum. Şimdi dolu mideyle yatıyorum gitsin. E böyle nasıl zayıflayacağım? Bugün bari yatmayayım diyordum ama saat inanılmaz ilerlemiş, kesin çat diye giderim sahurdan sonra. Amaaan ya sanki başka derdim yok.
Dün sevdiğim biri misafirimizdi. Gece yarısına kadar oturduk. Yine geç yattım hatta yatmadan da sonradan kalan sarmaları yedim. Resmen kendime düşmanım. Dürtüsel yediğimi bile bile yememe kaç puan Meursault?
4 notes · View notes
ns-uchiha · 2 months
Text
ASKER (TANITIM)
Ölümün verdiği o soğukluk... İliklerimize kadar hissediyorduk. Azrailin verdiği o ölüm nefesi, tam ensemizdeydi. Gözler düşmana, başlar yukarı bakıyordu. Omuzlar ve duruşlar dik, umutlar ve hayaller yıkıktı. Bir kurşun geçti sağımdan vurdu Ali'yi. Bir kurşun geçti solumdan vurdu Hasan'ı. Sonra bir kurşun... İşte o kurşun hayatımın gözümün önünden geçmesini sağladı. Annem, kız kardeşim ve güzelim... En sonda babam. Sevgili okurlarım. Bu hayatta unutmamanız gereken bir kaç şeyden biri, belki de en önemlisi, zamanın koşuyor olması. Zaman benim için kimi zaman koştu, kimi zaman yürüdü, kimi zaman da hiç hareket etmedi, öylece durdu. İşte zamanın durduğu anlardan biriydi o vurulduğum an. Zaman bize çok şey katar mı bilemem ama çok şey aldığı kesin. Çocukluğumuzu alır, genliçliğimizi alır, ailemizi, ilk aşkımızı alır. Yaşlanırsın, onu da alır. Zaman bu alır da alır. Ben size benim zamanımı anlatmak istiyorum. Sene 1920'leri. Sen bu satırları okuduğun an ben muhtemelen şehit düşmüş olacağım. Okumaya değer bir hikayem var mı? Senin sabrına bağlı okurum.
Sene 1921, adım Mustafa. 17 yaşında harpdeyim. Bir anam, bir bacım , bir babam var, babalığını pek göremesem de, . Bir de sevdiceğim. Adı Fatma. İlkbaharda çiçek açmış bir ağaç gibi. Boyu, saçları yüzü... Hani ayın yansıması suya vurur ya şehvetli bir şekilde. Güzelliği karşısında büyülenir kalırsın adeta. İşte öyledir benim Fatma'm. Bazen keşke öyle olmasaydı diyorum kendi kendime. Ödüm kopar çünkü. Başkası ona benim baktığım gibi bakacak diye...
Anam. Kokusu burnumda tüten anam. Lezzet görmemiş anam. Adı Gül'dür anamın. Adı gibidir de. Keşke bahtı da öyle olsaydı anamın. Ama dedim ya zaman işte. Zaman nasıl da çürütüyor insanı...
Ali'm var bir de. Canım kardeşim. Harp arkadaşım Ali. Gönlünü kaptırmış bir kıza, yanar durur Ali. Ama ne çare... Kız bir türlü varamaz Ali'me
Bir de babam var.
Gençler tanıtım sizlerle. Okuyun, beğenin, destekleyin... Yeni bölümler her pazar gelecek dostlar. Kendinize iyi bakın. Seviliyorsunuzzz...
2 notes · View notes
bunudaburayayazdim · 8 months
Text
Ne kadar yorgunum tam olarak kestiremiyorum sanırım. Uzun bir süredir böyle bu. Fiziksel olarak da yansımaya başlayan, çözemediğim sarmalların ruhuma bıraktığı gereksiz bir yük yığınının dışavurumu da diyebiliriz illa edebi bir dille anlatmak gerekirse. Ama işin en kısa özeti, esnaf gibi davranırsak, yorgunum, sadece ne kadar onu bilmiyorum. Bu yazıyı da bir rahatlama ya da içimdekileri dökme amacıyla yazmıyorum, dökemiyorum çünkü zaten. Dökebilsem beni dinleyebilecek çok güzel insanlar tanıyorum, tanımıyor olsaydım bile dinleyebilecek profesyonel insanlar da bulurdum sanırım emin değilim gjdfgjfdj ama konumuz bu değil, konumuz benim kendimi tanımlayamayışım, kendimi anlatamayışım. Ben kimim bunu hala cevaplayamıyor oluşum. Bir sürü imdat yani, böyle anlatabilirim. Yine buraları bomboş satırlarla dolduracağım, bazı meraklı gözler birazına bakacak, bazıları tamamını okuyacak ve bazıları pas geçecek. Pas geçmeyenleri de canını sıkmayıp tatlı bir parça ekleyelim şuraya bir yere
Ben biraz boş konuşmayı seven biriyim. Bir şeyleri anlatırken konudan konuya atlamayı, oradan yepyeni başlıklara geçip sohbetin alanını genişletmeyi yanlışlıkla sürekli başaran biriyim biraz da. Siyaset konuşurken çok alakasız bir şekilde o an aklıma düşen bir hikayeye değinip oradan çok başka yerlere gidebilirim mesela. Tek değilimdir tabi bunu yapan, umarım yani. Tüm bu canlı anlatımlar ve dağınık konular arasında son dönemde beni görenlerden, görmeyenlerden aldığım en sık tepki "yorgun/durgun görünüyorsun/duruyorsun" olmaya başladı. Sanırım ben de biraz kendimi bıraktım bu akışa, enerjik görünecek kadar bile enerjim kalmamış gibi hissediyorum biraz da. Kendi yağımda değil, kendi ruhumda kavruluyorum ve sıcaklığın nereden geldiğini, ocağı kimin açtığını bile göremiyorum. Ben biraz da saçmalamayı ama altı dolu görünen planlar yapmayı severim. İş hayatımın büyük kısmını da bu oluşturur zaten. Sayısız büyük proje, altı dolu ama kağnıdan daha ağır ilerleyen, sürekli farklı şeylerle boğuştuğum sayısız büyük proje. O kadar çeşitli alanlar ki ne iş yaptığımı ben bile bilmiyorum artık. Bir noktada işportacı olup çıkmazsam iyidir herhalde. Şimdi buna da işportacı linci yeriz, olur biter. Mental olarak güzel bir çöküş yaşıyorum sık sık, artık benim için fazla sıradanlaştı bu durum hatta, aldıramıyorum. Gel gelelim fiziksel olarak da yorgunluğa ve genel olarak isteksizliğe de yol açması beni daha da derin bir çukura itiyor gibi hissediyorum. Kendimi dipsiz bir kuyuya atıp orada kendimi unutmaya çalışmışım gibi garip ve saçma bir olay bu biraz. Neyse işte ya, ben yine kendimi anlatamadığım, sadece yorgunum diyip biraz sızlandığım bir şeyler karalamış oldum. Size de bunları okumak kaldı gibi oldu, bu da biraz tatsız oldu tabi böyle. O yüzden bir parça daha bırakayım ki enerjinizi yükseltsin. Ne olursa olsun, olduğunuz kişinin, içine doğduğunuz ve kendinizi içine soktuğunuz durumların bir karışımı olduğunu ve tüm bunlara rağmen hala bu satırları okuyacak kadar direnebilecek birine dönüştüğünüzü unutmayın. Bunu okuyan sevgili arkadaşım, evet sen, sen güçlüsün. Yorgun hissediyor olabilirsin, hedefsiz ve kaybolmuş hissedebilirsin, ki yalnız da değilsin özellikle şu dönemlerde ve biliyorum iyisini ummak fazla pollyannalık. Gel gelelim, kötüye odaklanmak da bize hiçbir şey katmıyor. Umut etmek iyidir, bize enerji ve aradığımız isteği sunar. Sadece her şey gibi onun da fazlası zehirdir, kontrollü kalmak gerek diye düşünüyorum. Ehem, daha fazla yormayayım hiç seni. Lütfen kendine çok dikkat et, seni üzecek insanlar kadar, seninle gülebilmek için uğraşan insanların da var olduğunu, belki bazılarıyla henüz tanışmadığını hatırlaa. Suyunu da içmeyi ihmal etme, havalar hala çok sıcak.. Görüşürüz bir ara yine böyle satırlardaa
12 notes · View notes
eskibirhirka · 10 months
Text
Çalkala hadi adamım...
Anam çok uzun zaman olmuş be yazmayalı. Neyse ki ot gibi bir hayatım var da değişen bi bok olmadı. En son yazımdan bugüne hala aynıyım. Maymundan evrilen atalarımız beni görse "buna mı evrildik la biz şimdi?" diyip evrilmekten vazgeçerler.
O kadar otum ki bir çiçek bile açmadım sayın ahali. Aksine tam soluyordum ki "başlarım lan böyle işe!" diyip solmaktan vazgeçtim. Güzel bir depresyona girdim önce. Üstüme gübreler yağdı. Bir parça psikiyatr biraz antidepresan. Dedim olmaz böyle bıraktım kendi kendime hem terapiyi hem antidepresanı. (Tabi siz evde denemeyin.) Yaptığım şey büyük bir cahillikten başka bir şey değil aslında ama sinirim bozuldu. Aslında psikiyatriye gitmeye karar verdiğimde çok kötü bir durumdaydım. Depersonalizasyonum şaha kalkmış, sosyofobikliğim içimi çürütmüş, depresyonum cesede dönüştürmüştü. Ne ev işi ne yemek, hiç bir şey yok. 10 kilo falan verdim. Annem halime acıyordu. Batu'nun huzuru kalmamıştı. O yüzden gideyim dedim. Psikiyatri'ye ilk gidişim olmadığı için bana neler olduğunun farkında birisi olarak gittim azıcık akademik dille tüm anamnezimi (hasta geçmişi) anlattım. Fazla mı akademik konuştum nedir, "kitab-i bilgilerle gelmişsin." dedi doktor. Batuşu çağırdı görüşmeye bu da "bence Pınar'ın bir şeyi yok tembellikten hep." demez mi? Ulan dedim öyleyse başlarım böyle işe. Benim kafamı dinlemeye ihtiyacım var. Evden bir çıktım çıkış o çıkış. Anam leyleği havada mı gördüm nedir? Önce Elazığ, sonra Samsun ardından Marmaris tekrar Samsun oradan Artvin bir daha Samsun derken sonunda evime döndüm. Çoh da iyi geldi ha! Tabii bu süreçte aslında hep antidepresan kullanıyordum daha yeni kendi kendime bırakma evresine geçtim. Muhtemelen ilaç vücudumda etki göstermeye başladığı için de iyi gelmiş olabilir. Bilemiyorum. Bırakınca göreceğiz bakalım ebesininkini!!!!
Ben Samsun'u Karadeniz sanıyordum meğerse Karadeniz Samsun'dan sonra başlıyormuş. Artvin Kemalpaşa'da arkadaşım var ona ziyarete gittim. "İşte!" dedim "Karadeniz böyle olmalı." Her yer yeşil yahu. Gözlerim bayram etti. Nereye gitsem çıldırıyordum. "Oha burası çok güzel", "Lan burası da çok güzel.", "Anam avradım olsun burası da harika." demekten kendimi alıkoyamadım her gittiğim yerde. Ha bu arada Karadeniz fıkralarında anlatılanlar hiç bir şeymiş. Adamların kendisi komple fıkra. Biz tam Kurban Bayramı zamanı Artvin'deydik. Kemalpaşa da Artvin'in Gürcistan ile arasındaki sınır ilçe. Sarp sınır kapısına 5km falan. Bu kadar sınıra yakınken bir de Batum'a geçelim diye düşündük. Trafik falan olur diye de kendi arabamızla değil de taksiyle gidelim dedik. Bindik taksiye "sınır kapısına" diyince adamın suratı düştü direkt ama el mahkum devam etti yola. Anam bir trafik var görmeniz lazım. Tüm Türkiye Batum'a gidiyor sanki. Maksimum 10 dakikada gideceğimiz yolu 1 saatten fazla sürede gittik. Şoför de Karadeniz şivesiyle konuşup durdu yol boyunca. Bir ara trafikte giderken arkada başka bir taksi ufak bi kaza yaptı. Meğer bizim şoförle aynı durağın taksisiymiş. Adam bir anda indi taksiden. Gitti baktı kazaya sonra uzaktan Batu'ya "sen kullan" diye işaret yaptı. Anam benim Batu'm Batum yolunda bindiğimiz taksinin şoförlüğünü yapmaya başladı. Biz bayağı ilerledik adam arkada kaldı. Tünele girdik çıktık falan bir baktık adam geldi bu sefer de diyor ki "Ben bir sigara iççem sen devam et ben yetişirim sana." Batu da devam etti. Neyse tüm uğraşlardan sonra sınıra zor bela geldik. Arkadaşımın eşi sınırda jandarma. Önce onun yanına uğradık o da demez mi "girişler şu an çok kalabalık. Sıraya girseniz 2 saate anca geçersiniz kapıdan. Dönüşte de bir o kadar beklersiniz, bence girmeyin." Batu ve ben... Sıra beklemek öyle mi? Hah! Mümkünatı yok bacım! Biz döneriz geri. Eskişehir'e kadar gidip sıra var diye Balmumu müzesine girmemiş insanlarız biz. Batum'a mı gircez? Ben kendi memleketimi gezerim anam kalsın. Öyle de yaptık sınırdan geri dönüp Artvin'de gezmediğimiz yerleri gezdik, mutlu mesut döndük evimize.
Samsun'a dönüş yolunda Sümela'ya gitmeye karar verdik. Daha doğrusu ben Batu'ya ısrar kıyamet kabul ettirdim. Bizim araba da 1.2 motor. Balataları daha yeni yakmışız. Sümela yolu yokuştur araba zorlanır diye Batu istemedi. Hele ki orada da trafik varsa balatalar bir kere daha yanar diye endişelenmeye başladı. Ben çok ısrar edince gönülsüzce kabul etti. Tüm bunları düşünerek erkenden yola çıkmaya karar verdik böylece trafiğe falan yakalanmadan Sümela'yı gezip Samsun'a dönecektik. Planladığımız gibi de oldu. Trafiğe yakalanmadan Manastır'ı gezdik döndük. Dönüş yoluna girdiğimizde Sümela'ya girişte 3km falan trafik oluşmuştu. Batu manyağı bir anda sinirlenmeye başladı. "Görüyorsun işte ben sana dedim trafik olur. Ya biz de bu trafiğe yakalansaydık. Arabanın balataları yanardı kalırdık burada." Dedim ki "Canım o karşının trafiği biz ne alaka? Zaten o yüzden erkenden geldik. Yakalanmadık işte." Bizimki de hala ısrar ediyor "Yakalanabilirdik" diye. - Ama yakalanmadık-, - ama Yakalanabilirdik - mevzusundan bir kavga etmeye başlamışız... Evlere şenlik! Lan karşının trafiği bizi gerdi resmen. Herif manyağa bağladı. Sinirden ağlamaya başladım da o an sonra çok dalgasını geçtim ama. Arkadaş ortamında bire bin katarak anlatıp ortalık mezesi yaptım. Oğluuummm benimle uğraşmaya çalışma! Üzerim!
Bunlar da Artvin ve Sümela'dan çektiğim fotoğraflar. Batum'a girip ayfon alaydım daha iyi çekerdim.
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
Bu arada Sümela'da su 20 TL, limonata 98 TL, kola 50 TL. Alın şimdi bu bilgiyle naparsanız yapın.
Tumblr media
11 notes · View notes
cninzihni · 3 months
Note
Umarım fikir verirsin ya çünkü çok çıkmazdayım..
Şimdi benim sevgilim var seviyorum evet ama gözü çok yüksekte hep her şey olsun istiyor ve bu beni rahatsız ediyor doyumsuz biri.. ayrıca bir arkadaşım sayesinde tanıştık ve ne olursa olsun konuyu hep bir şekilde o arkadaşıma getiriyor yok sen öyle konuşkan değilsin işte o burada olsaydı çok eğlenirdik onunla hep konuşuyoruz hiç susmuyor falan filan gibisinden konuşuyor bu da beni rahatsız ediyor sonuçta yeni bir sevgililik sürecine girdik ve ben hemen açılan biri değilim bunu söylememe rağmen üst üste tekrar ediyor ne yapmam gerekiyor sence bir fikir versen çok güzel olur..
Yani en düz ve dürüst tavsiyem öncelikle oturup konuşman, bir değişim olmazsa hazır yeni başlamışken yolları ayırman olur.
İkili ilişkilerde sevgi kadar saygı, özveri ve karşı tarafı anlayabilmek ve buna göre hareket edebilmek de önemli. Birbirinizi tanımaya çalıştığınız evrede sürekli "of aman şöyle, of aman böyle" yapan biri, ilişkinin ilerleyen zamanlarında muhtemelen bunun dozunu iyice kaçıracaktır diye düşünüyorum. Yanılıyor da olabilirim elbette ama fikrim bu yönde
2 notes · View notes
ortacgilinyagmuru · 3 months
Text
biraz zamandan biraz daha önce asosyal bir yaratık gibi dolanıyordum etrafta. eski bana deselerdi "hey kızım 5 yıl sonra asosyalsin ayağını denk al." diye. ya git işine kardeşim çok aşığım şu an ne asosyali, "asosyal anandır" derdim. al işte geldiğim noktaya bakın. büyük konuştun kızım sen. tamam oraya buraya gidiyorsun, kitap alıyorsun, geziyorsun, deniz kokusu mu al sana deniz kokusu, gün batımı mı a ha da gün batımı, festival filmi mi hadi kadıköy'de seansın kaçtı... bla bla bla... bunları hepsini canım istediğinde yapıyorum zaten. ama bir insanla oturup kahve içmeyeli, düşüncelerini okumayalı veya akışına bırakmaksa bir şeyleri bırakmayı akışına bir şeyleri. bunları yapmamışım ben kaç yıldır. n'eyden korkuyordum? karşımdakinden mi? çok ileri gitmekten mi, yerimde saymaktan mı? kendimden mi? herkesi elimin tersiyle kibarca hayır diyecek noktaya getirip yine kendimle kalmak istemiyor muydum yani? beni ne yapsın zaten? beni beğenmez o. benim işim var ama gelemem ki? hayır benim erkek arkadaşım var doğru olmaz af edersin? :) :) bunlar benim yalanlarım mıydı, bahanelerim mi? kendinden kaçan ve soy adının hakkını veren bir kızdan başkası değildi bu? cuma günü bunu yıkmak ya da yıkmak demeyelim bu çok büyük boy bir karşı duruş olur kendime hahah henüz o kadar değil :) cuma günü bir beyefendinin kahve davetine evet dedim sonunda, üstelik aklımda yorumlamayı bıraktım bu durumu ve sonrasını. ama düşündüm. ASOSYALSİN. hayır değilsin. ASOSYALİN İŞTE. hayır hayır sus değilsin. diye diye iş çıkışı çok plansız apar topar gittim o buluşmaya. devamını düşünmeden. andan keyif alarak, ıslanarak, gülerek, ağlayarak(gözüme güneş kremim kaçtığı için) sohbet ederek ve devamı ne olur diye bir an düşünmeyerek. bunu bir noktada bırakmam lazımdı. bazı insan için çok kolay oluyor bunu biliyorum. pazar günü de başka bir bey ile kahve davetine icabet ettik. daha önce sırf beni beğenmez diye erkek arkadaşım var bahanesini uydurduğum bey ile. o da çok keyifliydi. her iki buluşmada da entelektüel, vizyon sahibi beyler ve benim yerimde başka kızlar olsa derin nefesler alıp etkilenecek kızlar bir tarafta. ve ben. bir adım atsam ve atabilsem olacaklar. buraya kadar bile nasıl geldim? bir kahve davetini abartma sen de ye iç git evine dediğinizi duyuyorum. akışına bırak aa aa sen de ne kasıyorsun be abartmışsın biraz. rahat ol evet evet. böyleydim dostlarım. gerçekten böyleydim rahattım ancak son yıllarda bunun aksini kendi başıma halledemiyorum. fobim mi vardı ve gerçekten neyden korkuyordum bilmiyorum. kendimle gurur duyuyorum ama. buraya kadar gelmem bile büyük bir başarı benim için. şimdi sadece o buluşmaya gidip adım atmam kaldı. adım at ölmezsin. bunu da söyleye söyleye mi yapacağım? yoksa buraya kadar mıydı? bunlar hep mars terazi oluşumdan mı yoksa? :) tamam şimdi bu kadar flört yeter dediğim noktada daha neler olacak bilmiyorum. gerçekten çok rahat olmayı nasıl deneyimlerim ve nasıl bakarım tadına? e ama böyleyin zaten dengede bir hayatın vardı kızım senin? n'oldu? bilmiyorum işte, beynimin ve ruhumun minicik odalarında olmus bir şeyler. bu yazıyı yazmayı bile aklımdan geçirip aman boşver dedim 5 saniye sonra ve sonra ertelemeyi bırakacaksın yağmur'cum, hadi kaldır ellerini ve bırak şu mars terazi saçmalığını bir köşeye dedim. bu son 2 günümdü. bunu keyifli şarkılar eşliğinde yazdım ve size de öyle aktarmak istedim dostlarım.
3 notes · View notes