Tumgik
#genç işsiz
turkudostu61 · 1 year
Text
Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media Tumblr media
*Söyleyin bana biz mi kaybettik onlar mı?*
1 note · View note
okuryazarlar · 1 year
Text
Tumblr media
Gençliğimin 21 yılını bunlarla tükettim. Kusura bakma genç kardeşim. Senin kararsızlığın ve üzerine yapılan yerli milli din algıları nedeniyle 4-5 milyona ev kredisi peşinde hayatımın kalan yıllarını geçirmek istemiyorum. Yüzbinlerce hatta milyonlarca liraya bir otomobil almak için ömrümü tüketmek de istemiyorum. Ben 15-20 bin kira ödemek istemiyorum. Ay sonunu düşünmek, binlerce liralık doğalgaz, elektrik, su faturası ödemek, ekmeğe 8-10 tl, patates soğana 30 tl, kıymaya 400 tl, peynire 300 tl vermek istemiyorum.
Bu kritik seçim evvelinde aklını karıştırmış olabilirler ama sen vicdanını dinle, yaşam koşullarını gözden geçir ve oyları bölme. Ya da onca şeye rağmen vereceksen lafı eveleme git iktidara ver. Ama bölme o seçim bu seçim değil çünkü...
Ben Cumhuriyetin yüzüncü yılını kutlayacağımız bu zamanlarda rejimin değişeceği, kadın haklarının hiçe sayılacağı, daha baskıcı ve din odaklı sistemin artacağı bir hayat istemiyorum.
Oy kullanırken market ve pazarlardan elini boş dönen insanların vebalini taşıyacaksın. İşsiz, evine ekmek götüremeyenlerin, denetimsizlik ve rant uğruna depremde ölenlerin, Suriye politikaları ve Işid'i başımıza musallat ettikleri için ölen binlerce gencimizin, bombalı saldırılarda bir hiç uğruna hayatını kaybedenlerin vebali de omuzlarında olacak. Her geçen sene artan kadın cinayetlerinin vebali de.
Milyonlarca mülteciyi ülkeye Avrupa'dan alacakları milyar eurolar için dolduranlar nedeniyle kendi ülkende mülteci durumuna düşürdüklerini unutma. Yarın öbür gün sokakta güvenlik endişesiyle gezemeyeceksin. Yuva kurmak, çoluk çocuk sahibi olmak ve onların geleceğini düşünmeden mutlu olmak senin hakkın. Senin ve bizlerin dünyayı gezmek, refah içinde yaşamak en tabi hakkımız.
Bu defa bu işi bitirebilir ve gelecek güzel günlere ortak olabiliriz.
O yüzden elini vicdanına koy ve geleceğin için oyunu kullan, oyları bölmeden gereğini yap. Beğenmedin mi,bir dahakine parlamenter sistemde değiştirme şansın olacak ya da bir daha hiç böyle bir şansın olmayacak...
Karar senin...
Kafan karışırsa Atatürk'ün dediklerini hatırla, o sana yol gösterecektir.
"Ey Türk gençliği! Birinci vazifen; Türk istiklalini, Türk cumhuriyetini, ilelebet muhafaza ve müdafaa etmektir. Mevcudiyetinin ve istikbalinin yegâne temeli budur."
Önder Deniz Çavuşlar
137 notes · View notes
menemennpastirma · 1 month
Video
youtube
Yellowossi - Bugün 1 Mayıs!
Sözleri: İşten geldim yorgunum Bir Ankaralıya vurgunum Çıksam gitsem yarime İşsiz kalamam zor durum
Yarim döktü çoktu saçım ama Patron büktü dikti belim ama İşçisin sen işçi kal dediler Oldum kaldım vurdular kafama!
Bayram bugün 1 Mayıs İş var biz başındayız Herkes giydi şortlarını Biz hâlâ tulumlayız!  
Yoldan geldim yorgunum Oy tombulum tombulum Çok yük bindi sırtıma Ondan çıktı kamburum
Öldüm patron insaf et be bana! Doymaz mısın neymiş lan bu para! Biz dara düştük patron genç bi kıza Bize vereceği zamı verdi cilve naza
Bayram bugün 1 Mayıs İş var biz başındayız Herkes giydi şortlarını Biz hâlâ tulumlayız!
Söz-Müzik : Osman Zurnacı
#1Mayıs #müzik #şarkı #rock #türkçerock #Yellowossi #Bugün1Mayıs
Kaynak: https://youtu.be/XcKulhV3QK4
2 notes · View notes
kemikkadin · 10 months
Text
🎧 Myle - Not Ready
.
Bu fotoğrafları birkaç ay önce çekmiştim. Okuduğum kitapları karışık bir düzende paylaştığım oluyor çünkü kendimi garip bir şekilde hazır hissetmiyorum. Bu kitap için doğru gün geldi.
.
Haz, hakkında konuşması zor bir kitap. Bir çırpınış hikayesi. Yorumlara baktığımda, ırk ve sınıfsal şeyler içerdiği için iyi olduğunu söylediklerini gördüm. Irk, sınıf ve kadın hikayesi olmasını tamamen bir kenara bırakıyorum. Varoluş sancısını oldukça rahatsız edici bir şekilde yaşayan bir kadını okuyoruz.
.
Edie, sanatçı olmak isteyen ama bunu başaramayan, girdiği işte de tutunamayan genç bir kadın. Ailesine dair anlattıklarıyla içinde bitip tükenmeyen bir ilgi açlığı var. Dünyadan kaçmak için rastgele bir şekilde cinselliği kullanıyor. Amaçsız bir savruluş var. Hikayesine kendisinden yaşça büyük Eric'le buluşmaya karar vermesiyle başlıyoruz. Eric, açık ilişki yaşayan bir adam ve Rebecca'yla evli. İşsiz kaldığında, Eric ve Rebecca'nın evinde yaşamaya başlıyor.
.
Karakterin iç konuşmasının olayların önüne geçtiği metinlerden. Okurken bunaldığım ve karakterin aldığı kararlardan yorulduğum çok oldu. Peki neden öneriyorum? Varoluş sancısının oldukça iyi bir yansıması bana göre. Ayrıca R. Leilani, metni şiirsel bir hale getirmiş, kelimeler akıp gidiyor.
.
#kitap #kitapyorumu #ithakiyayınları #kitapönerisi #kitaptavsiyesi #book #booklover #kitapsever #booknerd #bookcoffee
instagram
6 notes · View notes
aynodndr · 1 year
Text
Ağlamak istemeyen okumasın...
Hayatın içinden...
Bir otobüs durağında karşılaşmışlardı ilk
kez…
Biri tıpta okuyordu, öbürü mimarlıkta. O ilk
karşılaşmadan sonra,bir kere, bir kere, bir kere daha karşılaşabilmek için,hep aynı saatte, aynı duraktan, aynı otobüse bindiler.
Gençtiler, çok genç...
Birbirileriyle konuşacak cesareti bulmaları biraz zaman aldı ama sonunda başardılar. İkisi de her sabah otobüse bindikleri semtte oturmuyorlardı aslında. Delikanlı arkadaşında kaldığı için o duraktan binmişti otobüse, kız ise ablasında... Sırf birbirlerini görebilmek için, her sabah erkenden evlerinden çıkıp, şehrin öbür ucundaki durağa, onların durağına geldiklerini, gülerek itiraf ettiler bir süre sonra...
Okullarını bitirince hemen evlendiler.
Mutluydular hem de çok mutlu... Bazen işsiz, bazen parasız kaldılar ama öylesine sıkı kenetlenmişti ki yürekleri ve elleri hiçbir şeyi umursamadılar. Ayın sonunu zor getirdikleri günlerde de ünlü bir doktor ve ünlü bir mimar olduklarında da hep mutluydular. Zaman aşımına uğrayan, alışkanlıklara yenik düşen, banka hesabında para kalmadığı için ya da tam tersine o hesabı daha da kabarık hale getirmek uğuruna bitip-tükeniveren sevgilerden değildi onların ki...
Günler günleri, yıllar yılları kovaladıkça sevgileri de büyüdü, büyüdü...
Tek eksikleri çocuklarının olmamasıydı. Zorlu bir tedavi sürecine rağmen çocuk sahibi olmayınca, 'bütün mutlulukların bizim olmasını beklemek, bencillik olur' diyerek devam ettiler hayatlarına.
Çocuk yerine, sevgilerini büyüttüler...
'Senin için ölürüm' derdi kadın, sımsıkı sarılıp adama ve adam da 'Hayır, ben senin için ölürüm' diye yanıt verirdi hep...
Bazen eve geldiğinde, aynanın üzerinde bir not görürdü kadın,
'Bir tanem, kütüphanenin ikinci rafına bak....
'Kütüphanenin ikinci rafında başka bir not olurdu,
'Mutfaktaki masanın üzerine bak ve seni çok sevdiğimi sakın unutma' Mutfaktaki masadan, salondaki dolaba sevgi dolu notları okuya okuya koşturan kadın, sonunda kimi zaman bir demet çiçek, kimi zaman en sevdiği çikolatalar, kimi zaman da pahalı armağanlarla karşılaşırdı... Aldığı hediyenin ne olduğu önemli değildi ya zaten....
Hayat ne kadar hızlı akarsa aksın, işleri ne kadar yoğun olursa olsun hep birbirlerine ayıracak zaman buluyorlardı bulmasına ama kırklı yaşların ortalarına geldiklerinde, daha az çalışmaya karar verdiler.
Adam, hastaneden ayrıldı ve muayenehanesinde hasta kabul etmeye başladı.
Kadın da mimarlık bürosunu kapadı ve sadece özel projelerde görev aldı.
Artık daha fazla beraber olabiliyorlardı. Bir gün sahilde dolaşırken, harap durumda bir ev gördü kadın, üzerinde 'satılık' levhası asılı olan.
'Ne dersin, bu evi alalım mı?' dedi adama.
'Bu viraneyi yıktırır, harika bir ev yaparız. Projeyi kafamda çizdim bile.
Kocaman terası olan, martıları kahvaltıya davet edeceğimiz bir deniz evi yapalım burayı...'
'Sen istersin de ben hiç hayır diyebilir miyim?' diye yanıt verdi adam. 'Amerika'daki tıp kongresinden döner dönmez ararım emlakçıyı... Kaç para olursa olsun, burası bizimdir artık....'
Sadece bir hafta ayrı kalacaklarını bildikleri halde, ayrılmaları zor oldu, adam Amerika'ya giderken. Her gün , her saat konuştular telefonla.
Gözyaşları içinde kucaklaştılar havaalanında.
Fakat birkaç gün sonra, kocasında bir tuhaflık olduğunu fark etti kadın. Eskisi kadar mutlu görünmüyor, konuşmaktan kaçınıyordu. Onu neşelendirmek için,
sahildeki evi hatırlattı ve çizdiği projeyi verdi kadın ama hiç beklemediği bir cevap aldı: 'Canım, o ev bizim bütçemizi aşıyor. Sen en iyisi o evi unut...'
Mutsuzluk, mutluluğun tadına alışmış insanlara daha da acı, daha da çekilmez gelir. Kadın, hiç sevmedi bu beklenmedik misafiri.
Derdini söylemesi için yalvardı adama, 'Senin için ölürüm,
biliyorsun, ne olur anlat' diye dil döktü boş yere... Yıllardır sevdiği adam,
duyarsız ve sevgisiz biriyle yer değiştirmişti sanki. Ona ulaşmaya çalıştıkça, beton duvarlara çarpıyordu kadın, her çarpmada daha fazla kanıyordu yüreği...
Bir gün, çocukluğunun, gençliğinin ve bütün hayatının birlikte geçtiği arkadaşına dert yanarken, 'Artık dayanamıyorum, sana söylemek
zorundayım' diye sözünü kesti arkadaşı. 'O, seni aldatıyor. İş yerimin tam karşısındaki restoranda genç bir kadınla yemek yiyor her öğlen.
Sonra sarmaş dolaş biniyorlar arabaya...
'Sus, sus çabuk, duymak istemiyorum bu yalanları' diye bağırdı kadın. Onca yıllık arkadaşını, kendisini kıskanmakla suçladı.... Ertesi gün, öğle vakti o restoranın hemen karşısında bir köşeye sindi sessizce ve peri masallarının sadece masal olduğunu anladı... Kocasının eskiden aynı hastanede çalıştığı genç çocuk doktorunu tanıdı hemen. Bazen evlerinde ağırladıkları kadına nasıl sarıldığını gördü adamın...
Akşam kocası eve gelir gelmez, bazen bağırıp,
bazen ağlayarak, bazen ona sımsıkı sarılıp bazen de yumruklayarak haykırdı suratına her şeyi.
İnkâr etmedi adam. Zamanla duyguların değişebildiği, insanların orta yaşa geldiklerinde farklılık aradığı gibi bir şeyler geveledi ağzında…
Ve bavulunu alıp gitti evden. Kapıdan çıkarken, 'son bir kez kucaklamak
isterim seni' diyecek oldu ama kadın, 'defol' dedi nefretle...
İlk celsede boşandılar... Modern bir aşk hikâyesinin böyle son bulmasına kimse inanamadı. Arkadaşlarının desteğiyle ayakta kalmaya çalıştı kadın.
Adamın, sevgilisiyle birlikte Amerika'ya yerleştiğini öğrendi.
Bazen yalnız kaldığında, onu hala sevdiğini hissedince, ağlama nöbetleri geçiriyor, aşkın yerini, en az onun kadar yoğun bir duygu olan
nefretin alması için dua ediyordu.
Aradan bir yıl geçti... Her şeyin ilacı olduğu söylenen zaman bile, kadının derdine çare olamamıştı. Bir sabah, ısrarla çalan zilin sesiyle uyandı.
Kapıyı açtığında, karşısında o kadını gördü. 'Sen, buraya ne yüzle geliyorsun' diye bağırmak istedi ama sesi çıkmadı.
'Lütfen, içeri girmeme izin ver, mutlaka konuşmamız gerekiyor.' dedi genç kadın.
Kanepeye ilişti ve zor duyulan bir sesle konuşmaya başladı:
'Hiçbir şey göründüğü gibi değil aslında. Çok üzgünüm ama o
bir saat önce öldü. Geçen yıl Amerika'daki kongre sırasında öğrendi hastalığını ve yaklaşık bir senelik ömrü kaldığını. Buna dayanamayacağını, hep söylediğin gibi onunla birlikte ölmek isteyeceğini biliyordu. Seni kendinden uzaklaştırmak için, benden sevgilisi rolünü oynamamı istedi.
Ailesine de haber vermedi. Birlikte Amerika'ya yerleştiğimiz yalanını yaydı. Oysa ilk karşılaştığınız otobüs durağının karşısında bir ev tutmuştu. Tedavi görüyor ve kurtulacağına inanıyordu ama olmadı. Gece fenalaşmış, bakıcısı beni aradı, son anda yetiştim Sana bu kutuyu vermemi istedi.'Gözlerinden akan yaşları durduramayacağını biliyordu kadın…
Hemen oracıkta ölmek istiyordu. Eline tutuşturulan kutuyu açmayı neden sonra akıl edebildi. İtinayla katlanmış bir sürü kâğıt duruyordu kutuda.
İlk kâğıtta, 'Lütfen bütün notları sırayla oku bir tanem' diyordu... Sırayla okudu;
'Seni çok sevdim',
'Seni sevmekten hiç vazgeçmedim',
'Senin için ölürüm derdin hep, doğru
söylediğini bilirdim.'
'Fakat benim için ölmeni istemedim'
'Şimdi bana söz vermeni istiyorum.'
'Benim için yaşayacaksın, anlaştık mı?'
son kâğıdı eline alırken, kutuda bir anahtar olduğunu gördü kadın... Ve son kâğıtta şunlar yazılıydı:
'Sahildeki evimizi senin çizdiğin projeye göre yaptırdım.Kocaman terasta martılarla kahvaltı ederken, ben hep seni izliyor olacağım....'
5 notes · View notes
araaael · 2 years
Text
“İnsanları korkunç derecede mutsuz edecek koşullara maruz bırakan, sonra da bu mutsuzluklarını gidermek için onlara uyuşturucu veren bir toplum düşünün. Bu bir bilimkurgu mu? Mevcut toplumumuz içinde bu belirli bir dereceye kadar zaten yapılmaktadır. Klinik depresyon vakalarının son 10-20 yılda büyük hızla arttığını bilinen bir gerçektir. [...] İnsanları depresyona iten koşulları kaldırmak yerine, modern toplum onlara antidepresan ilaçlar vermektedir. Aslında antidepresanlar, bireyin iç dünyasını, normalde katlanılmaz bula cağı toplumsal koşulları kabullenmesini sağlayacak biçimde değiştiren araçlardır. (Evet, depresyonun çoğu kez tamamen genetik kaynaklı olduğunu biliyoruz. Burada çevrenin baskın rol oynadığı vakaları kastediyoruz.) [...] Genel olarak, insan davranışı üzerindeki teknolojik kontrol, büyük olasılıkla totaliter bir maksat ya da insan özgürlüğünü kısıtlama yönünde bilinçli bir istek içermeyecektir. İnsan zihnini kontrol altına alacak her yeni adım toplumun karşı karşıya olduğu bir soruna mantıklı bir çözüm olarak ele alınacaktır; alkolizmi tedavi etmek, suç oranını düşürmek ya da genç insanları bilim ve mühendislik alanında eğitim almaya teşvik etmek gibi. Çoğu durumda insancıl bir gerekçe de olacaktır. Örneğin, bir psikiyatrist depresyondaki hastasına antidepresan ilaç yazarsa, ona iyilik etmiş olur. İhtiyacı olan birine ilaç vermemek insanlık dışıdır. Aileler çocuklarını derslerinde azimli olmaya yönelsinler diye Slyvan Öğrenim Merkezlerine gönderirken, bunu çocuklarının iyiliğini düşündüğünden yapar. Bazı aileler iş sahibi olmak için uzmanlık eğitimi gerekmemesini ve çocuklarının bir bilgisayar uzmanı olmak üzere beyninin yıkanmamasını diliyor olabilir. Ama ne yapabilirler? Toplumu değiştiremezler ve eğer çocukları belli bazı özel liklere sahip olmazsa ileride işsiz kalabilir. Böylece onu Slyvan'a gönderirler.”
2 notes · View notes
pazaryerigundem · 5 days
Text
İGF’den tasarruf tedbirlerine tepki: Haberleri yapacak medya kalmaz
https://pazaryerigundem.com/haber/174222/igfden-tasarruf-tedbirlerine-tepki-haberleri-yapacak-medya-kalmaz/
İGF’den tasarruf tedbirlerine tepki: Haberleri yapacak medya kalmaz
Tumblr media
İnternet Gazetecileri Federasyonu Genel Başkanı ve Bursa İnternet Gazetecileri Derneği Başkanı Mesut Demir, Hükümetin tasarruf tedbirleri çerçevesinde yerel medyaları hedef almasının kabul edilemez olduğunu, bu yanlıştan acilen dönülmesi gerektiğini, aksi halde haberleri yapacak medya kalmayacağını söyledi.
BURSA (İGFA) – İnternet Gazetecileri Federasyonu Genel Başkanı ve Bursa İnternet Gazetecileri Derneği Başkanı Mesut Demir, Hükümet tarafından kamu kurum ve kuruşlarına tebliğ ile belirtilen Tasarruf Genelgesinde, kamu kurum ve kuruluşları tarafından duyuru, etkinlik ve haberlerin yayınlanması için yerel medyalara verilen ilan ve reklam gelirlerinin kısıtlanması ve yasaklanmasının kabul edilemez olduğunu açıkladı.
“BU TASARRUFTAN 30 BİN GAZETECİ VE AİLELERİYLE BİRLİTE EN AZ 120 KİŞİ OLUMSUZ ETKİLENMEKTEDİR”
Başkan Mesut Demir, yaptığı açıklamada şu ifadelere yer verdi;
“Hükümetin kamu kurum ve kuruluşlarına tebliğ ettiği Tasarruf Genelgesi ile yerel medyanın hedef alınması üzücüdür. Ekonomik şartların zorladığı yerel internet medyaları, kamu kurum ve kuruluşlarının verdiği banner reklam ve ilanlarla ayakta durmaktadır. Bu ilanların kesilmesi halinde yüzlerce yerel internet medyası, kapısına kilit vurmak zorunda kalacaktır. Bugün yerel internet medyalarında çalışan gazeteci sayısı 30 binin üzerindedir. Ailelerini de hesaba katarsak bu durumdan etkilenen kişi sayısı en az 120 bindir. Bir yandan İnternet Gazetecileri Federasyonu olarak istihdama katkı sağlamaya çalışırken, iletişim fakültesi mezunu yüzlerce işsiz genç meslektaşımız varken, medya üzerinden tasarruf yapılması kabul edilemez bir durumdur.”
Tumblr media
“YEREL MEDYALAR KAPANIRSA VATANDAŞIN HABER ALMA ÖZGÜRLÜĞÜ YOK OLUR”
Yerel internet medyalarının günlük 100 milyon tıklanması olduğunun altını çizen Başkan Demir, “Bugün haberlerin yerel internet medyalarından okunma oranı yüzde 90’ların üzerindedir. Yerel internet medyaları ayakta durursa, istihdama katkı sağlanır. Medyalar, vatandaş ile yöneticiler arasında köprü görevi gören, kamu yararına hizmet eden kuruluşlardır.  Vatandaşın sorunlarını yöneticilere aktarmak, yöneticilerin kurumların yaptığı çalışmaları, duyuruları vatandaşa aktarmakla görevlidir. Yerel internet medyaları kapanırsa vatandaşın haber alma özgürlüğü de yok olmuş olur. Tasarruf yapılacaksa önce TBMM’den başlamalıdır. TBMM’de 600 olan milletvekili sayısı, çıkarılacak kanunla düşürülebilinir. Bakanlıklarda her müdürün birkaç danışmanı, şoförü bulunmaktadır. Tasarruf yapılacaksa buralardan başlanmalıdır. Medyalardan yapılacak tasarruf, bakanlıklarda, TBMM’de harcanan paranın yüzde 0,1’i bile değildir. Tasarruf yapılacaksa farklı alanlardan yapılması gerekir. İstihdamı ciddi şekilde etkileyecek, vatandaşın haber alma özgürlüğünü kısıtlayacak bu yanlıştan biran önce dönülmesi gerekmektedir.” ifadelerini kullandı.
Tumblr media
BU Haber İGF HABER AJANSI tarafından servis edilmiştir.
0 notes
onderkaracay · 21 days
Text
Tumblr media
🎯 KİTAP KILIĞINDA Kİ GEMİMİN ROTASINI ZULMÜ BİTİRMEK OLARAK ÇİZDİM, ŞER DENİZİNDE DÜMENİ ÜZERLERİNE KIRDIM VE İŞİ BİTİRDİM 🎯
Büyük atam Atatürk;
Sizden sonra emperyalizmin yerli işbirlikçileri büyük bir kuyruk acısı çekerek bize çektirmedikleri acı kalmadı.
Beyin savaşları komutanı olarak sizin emrinizde kitabımı Nutuk kitabınızın bir devamı ve beyin savaşı verecek bilgiler ile donatarak gemi kılığında Türk'ün yeniden doğum günü en uzun gecede şer denizine inerek geminin kaptanı olarak dümeni zalimlerin üzerine kırdım.
Rota ilmi sır gereği insanlığın son ibreti mahşer tufanı ve canlı ölüler ibretini gök tanrının bir gazabı olarak her lekenin çıktığı kalp karası lekesinin çıkmadığı çıkmayacağı bir ibrete Türk insanlığı adına şahit oldum.
Ertesi gün zalimler ülkenin en zengin işadamı kendi hastanesine bile yetiştirilemedi diye acındırmaya başladılar.
Gök Tanrı birinin canını zulmün en tepesine çıkmış birinden aldı. Diğer tüm zalimleri ve onlara destek veren tüm işbirliği içinde olan kim varsa insanlığını kaybederek şerre ve şirke hizmet eden ve tapanları canlı ölülere yaşattıkları zulmü yaşasınlar diye bu ibreti yaşattı.
İnsanlığın yeryüzü gücü Türkleri uyandırmak töre adaletini yeryüzüne getirmek için gemim ile susuz şer denizinde (sosyal ağlar) görevimi tamamladıktan sonra beyin savaşları verecek olan kitabım ile Anadolu'ya geri döndüm.
Ve sırrı açık etmenin vakti geldi açık ederek beyin savaşını başlattım.
İki kere 12'den vurulmuş her ikisinden de sağ çıkmıştım. Oku geri zulme ilmi bir sır ve yaşam mücadelesi ile döndürerek hedefi tam 🎯'den vurdum.
9-10 yaşlarında bize doğrultulan bize ait silahın arkasında kim varsa bulup bunun intikamını insanlık adına alacağım diye kendime bu ilmi sırrın bir parçası olarak söz verdim.
Ve tüm yaşamın bu mücadeleyi Türk ulusunun haklı olduğunu ve yaşadığı zulmü hak etmediğini nerede bir yanlış varsa onu not ederek, kayıt altına alarak ve ne yapılması gerektiğini de aynı atalarım gibi düşünerek tefeciliği yıkmak için onların içine sızarak kaleyi içten yıkmak adına ekmeğimi böyle bir rezaletin içinde kazanmak zorunda kalarak bugünlere geldim.
Bunu zulme yaşatmak içimde benim kontrolüm dışında bir sırrın gücü olarak büyüdüğünü zaman zaman hissediyor mahşer tufanı ve canlı ölüler ibretini yaşatana kadar bir anlam veremiyordum.
Düşündüm, yapacağıma inandım yaratan da bana fırsat verdi aracı oldum.
Ben işsiz bir Türk genciyim.
Atatürk'ün istediği gibi bir genç.
En aşağıda olma sebebim en tepeye çıkan ve büyüklenerek bize meydan okuyan zalimlere ayağı yere basan bir dersi Türk insanlığı adına mütevazi bir anlayış ile vermektir. Bu ilmi sırrın bir parçası da budur.
İnsanlık tarihinde ilk kez bir insan bunları yapabilmesi için nefsinden soyundu.
Beklentisiz oldu ki zulme en ufak bir açık kapı bırakmadı.
Bir tek kalkıp biz insanlığa düşmanız demedikleri kaldı.
İlmi sır dedirtti;
Onlara de ki Türk insanlığın yeryüzü adıdır.
Hepsi Türk olup insanlıktan onları kopartan şeytan Türk ve insanlığa karşı ırkçılık, dincilik, dilcilik, mezhepçilik, siyasi ideoloji bölücülüğü ile Türk'ün sürekli karşısına çıktı.
İnsanlık tarihi boyunca bu süreç sürekli bu şekilde tekrar etti.
Son ibret şeytanın yeni dünya düzeni hayallerini susuz denizde suya düşürdü.
Dünya düzenini kurma yetkisi yeniden Türk'e gök tanrı tarafından bu ibret sır ile sonsuza kadar verildi.
Dünyanın yönetimi yeniden Türklere geçti dediğim her Türk'ün yüzüne mutluluk yüreğine huzur ve cesaret ve tarihin verdiği insanlık gururunun duruşu yeniden vücut buluyor.
Atatürk'ün soyu neden devam etmedi?
Onun soyu tüm asil kan Türkler olduğu anlaşılsın diye.
Eğer Atatürk'e bir evlat lazım ise onun yenilmez fikri ve onu yaşatan yeniden yeşerten artık buradan dönüş olmaz diyenlere rağmen imkansızı zorlayan ve bunu düşünerek yapan bizleriz.
Önder Karaçay
0 notes
tripuck · 2 months
Link
0 notes
korelist · 3 months
Text
Tumblr media
WOK OF LOVE // KDRAMA DİZİ YORUMU
UYARI : Yazılar genel olarak spoiler içerebilir. İçermeyedebilir.
İmdb: 7,4 Benim Puanım: 8
Drama: Wok of Love (English title) / Greasy Melo (literal title)
Hangul: 기름진 멜로
Director: Park Sun-Ho, Ham Joon-Ho
Writer: Seo Sook-Hyang
Date: 2018
Language: Korean
Country: South Korea
Cast: Lee Joon-Ho, Jang Hyuk, Jung Ryeo-Won, Lee Mi-Sook, Park Ji-Young, Oh Eui-Sik
2018 SBS Drama Awards - December 31, 2018
Best Supporting Actor (Lim Won-Hee)
Dağarcığımıza bambaşka isimlerin eklendiği bir dizi izledim. Bu dizi yemek tasarımcıları ve oyuncularla ciddi bir iş birliği içinde çekildiği için gerçekçi yemeklerin hazırlandığı nadir dizilerden biri olarak anılıyor. Dizi setinde ise bütün yemek sahneleri için özel bir şef yemekleri hazırlamış. Yani demem o ki aç karnına izlemesi çok zor bir diziydi. Yemekleri özel şefin hazırlamasının yanı sıra mutfak ile iletişime geçen bütün oyuncular şef gözetiminde eğitim almışlar. Bu durumda diziyi izleyici açısından daha da çekici kılıyor.
Seo Poong  (Lee Joon-Ho) lüks bir otelde şef olarak çalışan genç bir adamdır. Çok yetenekli ve hırslı olan bu genç adam baş şef olmak için çok çalışmaktadır. Diğer yandan uzun süredir beraber olduğu kız arkadaşı ile evlilik hazırlığı içerisindedir. Farklı nedenlerden aynı durum için bir kuaförde Dan Sae-Woo (Jung Ryeo-Won) ile karşılaşırlar. Dan Sae-Woo zengin bir ailenin tek kızıdır. Herkes şimdiye kadar üzerine titremiş, ayrıcalıklı bir hayat yaşamıştır. O da uzun süreli erkek arkadaşı ile evlilik planı yapmakta ve kuaföre düğün provası için gelmiştir. Her zaman neşeli, enerjisi yüksek bir kızdır.
Hikaye bu noktada tepetaklak olur. Seo Poong kuyusunu kazanlar yüzünden otel ile ters düşer ve baş şef tarafından kovulur. Daha yeni evlenen bu yetenekli şefi karısı da terk eder. Bir anda hem işsiz hem eşsiz kalır. Büyük bir hırs yaparak otelin tam karşısındaki Çin lokantasına şef olarak baş vurur. Planı ise bu küçük lokantayı o kadar büyük ve meşhur bir hale getirecektir ki otele yemek yemeğe kimse gitmeyecektir.  Dan Sae-Woo ise düğün gününde babasının battığını öğrenir, babasının battığını öğrenen damat ise ortadan kaybolur ve kızımız evlenemeden müstakbel kocasını kaybeder. O da hem parasız hem de kocasız kalmış olur. Hanım kızımızın tek derdi ise kendi ayakları üzerinde durmak, ailesine destek olmak için para kazanmaktır. O da bu Çin lokantasına iş baş vurusunda bulunur.
Ve lokantanın sahibi, Doo Chil-Seong (Jang Hyuk); 5 yıl hapis yattıktan sonra Çin lokantası işleterek tefecilik yapan bir gangsterdir. Aslında amacı yanındaki adamların artık düzgün bir hayat yaşamalarını istemesidir. Ne yazık ki adamlar yemek yapmaktan anlamadıkları için sinek avlayan bir işletmeden öteye gidememişler. Tam üzerine gelen ünlü şefimize adamlarına yemek yapmayı öğretirse orada çalışabileceğini söyler. Chil-Seong’un ilk görüşte etkilendiği Sae-Woo ise oraya iş baş vurusunda bulununca hem karakterlerimiz bir araya gelmiş olur hem de aşk üçgenimizin kenarları tamamlanır. Aslında sıradan ama çok sempatik bir aşk üçgeni izledik. Hiç bu kadar tatlı bir aşk üçgeni izlememiştim.
Sert gangster kabuğu içinde yatan mahalle abisi rolü ile Jang Hyuk’u çok beğendim. Dizi mükemmel değildi ama güzeldi. Hiç yormadı, sıkmadı, konuları sündürmedi. Romantik, komik, sıcak bir diziydi. Başroldeki Lee Joon-Ho bu diziden sonra almış yürümüş diye okudum. Zaten son dizileri ile herkes izlemese de aşinadır kendisine. Bizim evimize de bu dizi ile giriş yaptı. Sonra devamı da geldi. Hanım kızımız Jung Ryeo-Won ise yine ilk kez bu dizide gördüğüm bir oyuncuydu. Oldukça naif bir havası olduğunu söyleyebilirim. Hiç rahatsız etmedi, hiç demedim keşke burada şu oynasaymış diye. Üçü de birbirine çok yakışmıştı.
Dizide aklımda kalan bir sahne var. Nedense beni çok etkiledi. Sae-Woo bir sahnede şefimize öneride bulunuyor. O anda çok üzgün, çok mutlu ya da çok kararsız olan müşteriler için menüye “ne olursa” ya da “herhangi bir şey” (뭐든지) gibi bir anlamı olan yemek koyalım, o günün en taze malzemeleri ile kararı şefe bıraktıkları bir tercih olsun diyor. Hem müşterinin şefe güvenini gösteren hem de şefin o güvene layık olduğunu kanıtlayan bir seçenek olacağını söylüyor. Bu fikre bayıldım. Burada böyle bir yer olsa hemen bugün giderim. Çok büyük ihtimalle de müdavimi olurum diye düşünüyorum. Fikir aşırı hoşuma gitti.
Yemeklerin ve karakterlerin hikayelere katkı sağladığı, ağzınızı sulandıran bir dizi olmuş. Ben açıkçası hiç strese girmeden son derece keyifle izledim. Tabi ki ilk 5ime 10uma girmez ama 8 puanlık kesime girdi. Tavsiye ederim.
OST:
Joo young - I'll do it every day
Raven Melus
BAŞKA NELER VAR ?
FOTOĞRAFLAR
1 note · View note
morkedisblog · 5 months
Text
Şunu da düzelteyim dün kafam dağıldı Çin nüfusunu 1 milyon 5 yüzbin yazdım doğrusu 1 milyar 5 milyon tabiiki de biliyorsunuz en cahiliniz benim🙏 ama düzeltmemek saygısızlık olurdu bu arada İsrailli futbolcuların göz altına alınması büyük ayıp ülkesini savunmasıı doğal şimdi bizim yurtdışındaki futbolcular sınır ötesi oerasyonları desteklerse adi suçlu gibi gözaltında sorgulanması doğru bulunur mu?Haa Filistini destekleyen futbolcular da İngiltere-Almanyada tepki gördüler ama tepki gördüler anlaşmaları fesh edildi evlerini polis gece basıp götürüp sorgulamadı istemiyorsan kontratı fesh edip gönderirsin ödeyeceğin birkaç kuruş tazminat için muktedir dostlarını araya sokup Türkiyeyi rezil edemezsin zaten yaşlı işsiz futbolcular alınırdı birkaç genç iyi futbolcu araya sıkışıp gelirdi şimdi onlar nah gelirler güvende olmadığım araptan çok arapçı ülkeye para için bile gidemem ben olsam😨 körler ve sağırlar birbirinizi ağırlayın bakalım can ciğeriniz hamas cıa ile işbirliği yapmaya can atıyor ahan da yazdım hıhıhı beni de sorguya götürtün😴Biz Türklere yeterince fikir baskısı var bari yabancılara dokunmayın😠😈
instagram
0 notes
nnnebula · 6 months
Text
DİLİMİZE YERLEŞMİŞ 10 İSTANBUL DEYİMİ
1. ÜSKÜDAR’DA SABAH OLDU
Üsküdar’da deniz kıyısındaki Valide Sultan ve Mihrimah Sultan camilerinin müezzinleri, karşı tarafta yaşayan padişaha seslerini duyurabilmek ve ondan ihsan alabilmek, belki saray müezzinliğine yükselebilmek ümidiyle sabah ezanlarını mutlaka Beşiktaş’taki cami müezzinlerinden önce okurlarmış. Bir şeyin zamanını geçirmek, geç kalmak anlamında bugün dahi kullanılmakta olan “Üsküdar’da sabah oldu” deyimi vaktiyle aynı hat üzerinde olmalarına rağmen Üsküdar’ın Beşikta’tan önce okunan sabah ezanlarından kaynaklanmıştır.
2. MARMARA ÇIRASI GİBİ TUTUŞMAK
Eskiden ocak, soba veya mangalda ateş yakabilmek için çıralar kullanılır, bu çıralar ise çarşılarda tutam halinde satılırdı. Aniden parlayanlar, öfkelenenler için kullanılan bu deyim, sakızlı çam ağaçlarıyla meşhur olan Marmara Adası’ndan toplanan, reçinesi bol olduğu için kolay yanan çıralardan doğmuştur.
3. KABAK BAŞINDA PATLAMAK
Su kabaklarının içleri oyularak şişe gibi kullanıldığı yıllarda, Galata meyhanelerinde içleri şarap dolu kabaklar sıra sıra vitrine dizilir; isteyen külhanbeyi hangi kabağın ipini keserse onu alır ve bitirmeden yerinden kalkmazmış. Meyhaneye yapılan baskınlarda zabıtalar ve bekçiler tarafından mekandaki küpler ve fıçılar devrilir, sıra sıra asılmış şarap kabakları da meyhaneci ve araya giren müşterilerin başında patlatılırmış.
4. DİNGONUN AHIRI
İstanbul’da ulaşım için atlı tramvayların kullanıldığı yıllarda, iki at ile çekilen tramvaylara, dik Şişhane yokuşunu çıkabilmesi için fazladan atlar koşturulurdu. Azapkapı’da tramvaya eklenen takviye atlar, Taksim’de Dingo isimli bir Rum vatandaş tarafından işletilen ahırda dinlendirilir, sonra tekrar Azapkapı’ya götürülürlerdi. Gün içinde sürekli atların girip çıktığı ahırın bu durumu dolayısıyla, girenin çıkanın belli olmadığı yahut her önüne gelenin girip çıkabildiği yerler için bu deyim kullanılmıştır.
5. GOYGOYCULUK YAPMAK
Vaktiyle Muharrem ayında ilahiler okuyarak kapı kapı dolaşıp dilenen tarikat mensubu dilencilere goygoycu adı verilirdi. Bu kişiler, Muharrem ayından iki gün önce Üsküdar’daki tekkelerine giderek şeyhlerinin yanında toplanır ve buradan dörder beşer kişilik gruplar halinde semtlere dağılırlardı. Muharrem’in birinci gününden onuncu gününe kadar sokaklarda ilahiler okuyarak dolaşan goygoycular, gülbank çekerler ve durdukları kapının önünde dua ederlerdi. Günümüde bu deyim gevezelik, boşboğazlık yapmak anlamında kullanılmaktadır.
6. ÇAPULCU
Vaktiyle tulumbacı takımlarına sızmış işsiz güçsüz adamlara çapulcu adı verilirdi. Bunlar zaman içinde birtakım sınavlardan ve denemelerden geçerek takıma alınmlarına rağmen, bazıları ahlak düşkünlüğü sebebiyle yine ilk fırsatta yangın yerinden hırsızlığa kalkışırlar, durum fark edilirse polise teslim edilirler ve o semte bir daha adım atamazlardı.1910’lu yıllarda İstanbul şehreminliği görevini sürdüren Cemil Topuzlu, hatıralarında itfaiye teşkilatındaki aksaklıkları dile getirirken “çapulculuktan” bahsetmektedir.
7. BULGURLU’YA GELİN GİTMEK
Bir işte gereğinden fazla telaş gösterenlere söylenen bu deyimin hikayesi şudur; Bulgurlu Köyü, suyu ve havası nedeniyle güzel bir köydür, eskiden beri de pehlivan çıkaran bu köyün delikanlıları güzelliği ile meşhur olmuştur. Bu delikanlılarla evlenmek için civardaki köylerin genç kızları can atarlardı. Dokuz gün festival havasında geçen Bulgurlu’nun düğünleri de pek meşhurdu. Eğer Bulgurlu’dan bir görücü gelip kızı beğenerek nişan taktı mı, kız nişan bozulur korkusuyla çeyizini noksanlarını tamamlaması, bir an evvel nikah kıyılıp Bulgurlu’ya gelin gitmek için annesini, babasını gece gündüz sıkıştırırmış.
8. PÜSKÜLLÜ BELA
II. Mahmud devrinde önce askerler, ardından memurlar için resmi başlık olarak kabul edilen fes, kısa sürede halk arasında da kullanılmaya başlanır. Fesin yaygınlaşmasıyla beraber değişik renk ve biçimlerde, püsküllü ve püskülsüz biçimde modeller ortaya çıkmıştır. Yağmur ve kardan kalıbı bozulan, rüzgarda püskülleri sürekli karışan fesin kullanımı zahmetli ve masraflı bir iştir. Püsküllü bela deyimi bu durumdan esinlenerek ortaya çıkmıştır.
9. BALIK KAVAĞA ÇIKINCA
Karşılıklı noktalarda bulunan Rumeli ve Anadolu Kavağı, çok rüzgarlı ve akıntının kuvvetli olduğu yerlerdir. Buralarda bu yüzden balık tutmak neredeyse imkansızdır. İstanbul’da balığın bol bulunduğu ve dolayısıyla fiyatının düştüğü zamanlarda şehirde tutulan balıkların, Kavaklar’a kadar götürülüp satıldığı görülür. Diğer zamanlarda düşük ücretle balık almak isteyen müşterilere balıkçılar tarafından verilen cevap ise “O sizin dediğiniz ücret balık kavağa çıkınca olur” şeklindedir.
10. İKİ DİRHEM BİR ÇEKİRDEK
Kılık kıyafetleriyle dikkat çeken İstanbul hanımefendileri ve beyefendileri için kullanılan bu tabir, aynı zamanda gösterişten uzak ve giydiğini kendisine yakıştıran anlamlarını da taşır. Deyimde geçen “dirhem” ve “çekirdek” tabirleri kuyumculukta hassas tartılar için kullanılan ağırlık ölçüleridir. O dönemde piyasada en değerli para olan Osmanlı altını, tartıda iki dirhem bir çekirdek gelmektedir. Kılık kıyafet konusunda titiz olan kimselerin piyasada en yüksek değere ve hassas ölçülere sahip altın sikkeyle beraber değerlendirilen bir deyim olmuştur.
0 notes
primishaber · 1 year
Link
0 notes
merhabagunluk · 1 year
Text
Zamanın aslında sadece kafesten ibaret olduğunu hiç düşündünüz mü? 
Milattan önce daha zaman kavramı ortaya çıkmadığında insanlar güneşin doğumu ve batımı ile hayatlarını sürdürürlerdi. Onlar için güneş de bir ihtiyaçtı, karanlık da. 
Sonra zaman diye bir kavramı ortaya attılar ve saatler, günler, yıllar oluştu. Ansiklopedilere baktığımızda eski insanlar daha dinç daha genç daha sağlıklı idi. Belki de yaş almak, yaşlanmak zaman kavramından sonra meydana gelmiştir diye düşünmeden edemiyorum. 
Bir düşünsenize;
59 yaşındaki bir insanın kendisini 39 yaşında hissetmesi ve yaşamak istediği hayattan soyutlandırılması.. Çalışmak isterken işsiz kalması aslında bir haksızlık değil midir? Ya da daha 17 sindeki bir gencin kendisini 30 yaşında hissediyor olması ve böyle hissederken girdiği ortamlarda çocuksun sen sus kelimesi ile baskılanması, ciddiye alınmaması.. 
Bir insanın doğduğu gün, ilk ağladığı gün sayılırken, doğum günü ilk aşık olduğu gün olan insanlar da vardır içimizde..
Dünya dönüyor, zaman geçiyor, zaman tükeniyor. Zamanı tüketirken lüks merakımız artıyor daha iyi bir hayat, daha iyi bir statü hırsı ile ağaçlar katlediliyor yerine binalar dikiliyor. Savaşlar çıkıyor. Bir toprak uğruna onlarca insan canından oluyor. Bizler oldum olası zamanla bir yarış halindeyiz. 
Kazanacağımızı zannederek ne kadar bu yarışın içine girersek o kadar kaybeden olacağımızın farkında değiliz.
Ben zamanı reddeden olmak istiyorum. 
Sen de var mısın?
1 note · View note
mansetmalatya · 1 year
Text
İYİ Partili Göçmez “Malatya’mızda İşsiz Genç Bırakmayacağız”
Tumblr media
İYİ Parti Malatya Milletvekili Adayı Şeyhmus Göçmez “Malatya’yı ayağa kaldırmak çok kolay ve mümkün” dedi. İYİ Parti Malatya Milletvekili Adayı Şeyhmus Göçmez ve Menije Nur Özcan beraberlerinde Yeşilyurt İlçe Başkanı Serdar Yıldız, Yeşilyurt İlçe Kadın Kolları Başkanı Tuğba Altun ile birlikte Tandoğan Mahallesi Çadır Kent ve Beydağı Teknokent Konteyner Kenti ziyaret etti.
Tumblr media
Beydağı Teknokent Konteyner Kent ziyaretinde vatandaşlarla tek tek konuşan İYİ Parti Malatya Milletvekili Adayı Şeyhmus Göçmez “Malatya’yı ayağa kaldırmak çok kolay. İYİ Parti iktidarında deprem yaralarını çok hızlı bir şekilde saracağız. Bu siyaseti bunlar yapıyorlarsa ben daha iyisini yapacağım. İYİ Parti iktidarında Malatyamızda işsiz genç bırakmayacağız ve 25 – 30 bin kişilik istihdam oluşturacağız. Gençler olmazsa bizler başaramayız. Malatya’nın geleceği sizlersiniz, bizleriz, beraber başaracağız.” dedi.
Tumblr media
Tandoğan Mahallesi Çadır Kent ziyaretinde çadırları tek tek dolaşan ve sıkmadık el bırakmayan Göçmez “Allah nasip ederse evlerinizi tek tek inşa edip sizlere teslim edeceğiz hiçbir ücrette almayacağız, kiracı iseniz de kira öder gibi yeni konutlar sizlere teslim edeceğiz İYİ Parti iktidarı bunun için geliyor. Yeni düzen getireceğiz. Başkanlık sistemine geçtiğimiz 2018 den beri hangi gün yüzümüz güldü?” diye sordu. İYİ Parti Malatya Milletvekili Adayı Şeyhmus Göçmez, TBMM’nin 103. açılış yıl dönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle yaptığı açıklamada “1920’den 2023’e uzanan inancımız ve kararlılığımızla milletimiz, bir kez daha kendi iradesine sahip çıkacak ve hep birlikte tarih yazacak. Güneşin aydınlığını tüm yurda dağıtacağız. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.” dedi. Read the full article
0 notes
Text
İYİ Partili Göçmez “Malatya’mızda İşsiz Genç Bırakmayacağız”
Tumblr media
İYİ Parti Malatya Milletvekili Adayı Şeyhmus Göçmez “Malatya’yı ayağa kaldırmak çok kolay ve mümkün” dedi.
İYİ Parti Malatya Milletvekili Adayı Şeyhmus Göçmez ve Menije Nur Özcan beraberlerinde Yeşilyurt İlçe Başkanı Serdar Yıldız, Yeşilyurt İlçe Kadın Kolları Başkanı Tuğba Altun ile birlikte Tandoğan Mahallesi Çadır Kent ve Beydağı Teknokent Konteyner Kenti ziyaret etti.
Tumblr media
Beydağı Teknokent Konteyner Kent ziyaretinde vatandaşlarla tek tek konuşan İYİ Parti Malatya Milletvekili Adayı Şeyhmus Göçmez “Malatya’yı ayağa kaldırmak çok kolay. İYİ Parti iktidarında deprem yaralarını çok hızlı bir şekilde saracağız. Bu siyaseti bunlar yapıyorlarsa ben daha iyisini yapacağım. İYİ Parti iktidarında Malatyamızda işsiz genç bırakmayacağız ve 25 – 30 bin kişilik istihdam oluşturacağız. Gençler olmazsa bizler başaramayız. Malatya’nın geleceği sizlersiniz, bizleriz, beraber başaracağız.” dedi. Tandoğan Mahallesi Çadır Kent ziyaretinde çadırları tek tek dolaşan ve sıkmadık el bırakmayan Göçmez “Allah nasip ederse evlerinizi tek tek inşa edip sizlere teslim edeceğiz hiçbir ücrette almayacağız, kiracı iseniz de kira öder gibi yeni konutlar sizlere teslim edeceğiz İYİ Parti iktidarı bunun için geliyor. Yeni düzen getireceğiz. Başkanlık sistemine geçtiğimiz 2018 den beri hangi gün yüzümüz güldü?” diye sordu. İYİ Parti Malatya Milletvekili Adayı Şeyhmus Göçmes, TBMM’nin 103. açılış yıl dönümü ve 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı nedeniyle yaptığı açıklamada “1920’den 2023’e uzanan inancımız ve kararlılığımızla milletimiz, bir kez daha kendi iradesine sahip çıkacak ve hep birlikte tarih yazacak. Güneşin aydınlığını tüm yurda dağıtacağız. 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun.” dedi. Read the full article
0 notes