Hindistan gezi notlarım/Fatma Nur Kayral
Yoga Vidya Gurukul
Mumbai /Nashik Ashram notları
25.10. 2019 cuma
Hindistan yolculuğum, varılacak yerin coğrafi konumu itibariyle uzun olduğu kadar, sonunda varılacak hiçbir noktanın olmaması açısından da göz açıp kapama mesafesindeydi diyebilirim. Cuma günü sabah İzmir’den İstanbul’a ve oradan Mumbai, Hindistan’a bütün gün boyunca süren yolculuğumuz Nashik şehrindeki Yoga Vidya Gurukul’da cumartesi sabah saat 11.30 da son bulmuştu.
Burada bizleri bolca kara ve sivrisinek, temiz, nemli ve yağmurlu bir hava, kafamızdaki meraklı düşünceler, yemyeşil bir doğa ve Şiva'nın girişteki maviye boyanmış heykeli ile güler yüzlü insanlar karşıladı. Aşram deneyimimiz boyunca küf kokusunun bize eşlik edeceğini henüz bilmediğimiz saatlerdi. Sabah erkenden yol kenarında yerel bir restoranda yediğimiz hardal, kimyon ve zerdeçal kokulu Hint yemeklerinin içindeki baharatların, aşram deneyiminin en ilginç noktalarından birini oluşturacağını kim bilebilirdi. Aşrama girişte önce kayıt yaptırdık. Ardından aşramın enerjisi en yüksek bölümlerinde yer alan odalarımıza yerleşirken bulduk kendimizi. Yazımı yazarken Bora hocama sordum aşram kelimesinin kısaca ne anlama geldiğini söyler misiniz diye: Aşram “Çaba ve çile içindeki yer”i kelime anlamı diye belirtti. Ardından düşündüm; çaba ve çile benim içimde mi, yoksa ben mi çaba ve çile içinde bir yerdeyim? Çaba ve çile içimdeki tüm çatışmalardan bazen yaralı bazen de, sağ çıkmayı başardığım bir yeri hatırlatıyor yani ilişkilerimi. Çatışma bütünlüklü bir ilişkiye içkinse, çatışması olmayan bir ilişki gerçek bir ilişki değildir diyorum ve çile ile çabanın olduğu yerde yani aşramda oluşan çatışmalara hazırlanıyorum, üstelik bütün silahlarımı bırakarak. Tüm bunları düşünürken Bora hocam “Aşram fiziksel bir yapıdır” diye cevap verince, kafamdaki çatışma da son bulmuş oluyor.
Aşramda ilk akşamım, anlamsızlığın hakim olduğu bir zaman dilimine dönüşmüştü. Neden buradaydım, burası neresiydi, beni neler bekliyordu? anlamlı ve gerçekliğime uygun hiçbir karşılığı yoktu. Bilinmezliğe katlanabilmek gerçek anlamda hissedilir bir dil oluşturmuştu da, henüz bu dili konuşmayı bildiğimi de sanmıyordum. Kocaman bir anlamsızlık kapısının önünde duruyordum ancak kapının ardında beni bekleyenlere hazır mıydım bilmiyordum. Alıştığım hiç bir şey yoktu burada; yüzler, tatlar, mekanlar, diller, duygular, hayvanlar ve havasını bile bilmediğim bu kocaman kapının ardında bana farklı deneyimler vadediyordu. Önce yüreğim daraldı, anlamsızlık denizinde boğulma korkusuyla bocalarken yorgunluktan uyuyakalmışım. Sabah uyandığımda dinlenmiş olmanın verdiği güçle, yüreğimdeki ve kafamdaki çalkantının anlamını çözmek üzere erkenden kalktım. Macera başlıyordu.
26.10. 2019 cumartesi
Alıştığımız dünyanın bizi esir aldığı WiFi, aşramda tek bir noktada çekiyor. Sosyalleşmek, alıştığımız düzeni devam ettirmek, isyan etmek, kaçmak veya kendimle buluşmak veya karşılaşmamak için, tek bir nokta yani. Benim payıma düşen hangisiydi? Belki de hepsi. Yağmur yağıyor yine ahmakıslatan cinsten. Her yer ıslak, kokular muson ikliminden olsa gerek, küfün tonları. Ayağı kayıp düşenlerin oluşturduğu manzaralar çoğaldı, biride bendim. Bazı şeyleri öğrenmek, benimsemek ve alışmak zaman alacaktı, mesela kaymadan yürümek, baharat kokmak, kobra yılanlarının her yerde olabileceği fikri gibi. Burası bu mevsimde oldukça kalabalık, hem de zaman yavaş akıyor ve çoğu zaman da sessiz. Hem sıcak, hem de her dem yağmurdan nemli ve ıslak. Hem yeşil hem de güneşli. Hem hiç şarap yok ortalıkta hem de üzüm bağlarının ortasındayız. Hem kalabalık, hem de sessiz. Zıtlıklar aynı anda var olmak için mutlak doğruyu zorluyor adeta. Mumbai ise çok büyük, karmaşık ve zıt kutupların birlikteliği ilkesinin başkenti olma ünvanını hak eder cinsten bir şehir. Şimdi oradan 185 km civarı uzakta Nashik'deyiz.
Burada kullanılan tüm sular yağmur suyundan elde ediliyor. Saçlarım, cildim yumuşacık oldu. İçtiğimiz su bile yağmurdan elde ediliyormuş.
Bu akşam Bora hocamızla beraber grubumuza hoş geldiniz demek için Pooja seramonisi yapılacak. Puja veya pooja’nın anlamı; Hindular tarafından bir veya daha fazla tanrıya adanmışlık ibadet etmek veya bir konuğu ruhsal olarak kutlamak, ağırlamak veya onurlandırmak için yapılan bir ibadet töreniymiş. Özel misafirlerin varlığını onurlandırmak veya kutlamak için yapılıyormuş. Eğitime gelen her yeni gruba yapıyorlar. Tatlı dağıtıp Guru'nun fotoğrafına çiçekler sunuyorlar. Mantralar ve şarkılar da söyledik beraber, ardından herkes gurunun fotoğrafına çiçek sunarken dua etti. Aynı zamanda bu gezinin Diwali'ye denk gelmesi de sanırım Bora hocamın önceden planladığı bir şeydi. Puja ve Diwali bir arada oldu. Geleneklerine hala bu kadar bağlı olmaları çok hoşuma gitti, bizde geleneklere bağlılığın ne kadar azaldığını düşününce. Diwali “ışık demeti” anlamına gelen ve Hinduizmin en önemli festivallerinden biriymiş. Işıkların baş rolde olduğu bu kutsal festivalde; ışığın karanlığa, iyiliğin kötülüğe ve bilginin cahilliğe karşı zaferinin kutlandığını söylüyorlar. Kuzey yarım kürede her yıl sonbaharda kutlanan Diwali, kapılarda, pencerelerde, binaların çatılarında, tapınaklarda ve nerdeyse görebildiğimiz her yerde parlayan ışıkla gözümüzü kamaştırdı. Sonunda ise havai fişek gösterisi yaptılar, gökyüzü de ışıklara boyanmıştı. Bende içimdeki karanlığın, içimdeki ışığın zaferiyle aydınlanması için dua ederek uyudum içimdeki inancın gücüne sığınarak o gece. Neye inandığım önemli miydi yada kime belki hangi tanrıya hiç tanımadığım bu topraklarda. Bora hocam bir dersinde Hindistan için neye inandıklarından çok “inancın” önemli olduğunu söylediğini hatırlıyorum ve huzurla uykuya dalıyorum.
27.10.2019 pazar
Gün ne güzel aydı bu sabah da erkenden, ama yol yorgunluğum hala devam ediyordu. Yemekler ve kahvaltı benim için pek tercih edilir cinsten olmasa da alışmaya başlamıştım. Sevdiğime duyduğum özleme içkindi bu sabah meditasyonum. Tüm yorgunluğumu alan ağrı kesici bir tarafı vardı aşkın benim için. Ardından meditasyonda sevdiğim ve özlediğim herkes yanıma geliyor ve bana enerji veriyor sevgileri. Şükran duymak, dua etmek, olanı görüp şefkatle kabul etmek buradaki en güzel ritüelim haline geliyor.
Bora hocamız şehir gezimiz sırasında ilginç bir bilgi aktarıyor bize: Hindistan’da Ganj’ın çevreleyen şehirlerde, 12 yılda bir dünyanın en büyük festivali gerçekleşiyormuş. 2001 yılında yapılan festivale 60 milyon kişi katılmış. 2013 yılında ise 120 milyon Hindu katılmış. 12 yılda bire denk gelen o tarihlerde gitmemeye karar veriyorum Hindistan’a bu inanılmaz kalabalığı duyunca.
Bulunmaz Hint kumaşını bulmaya gideceğiz bugün Godawari, Nashik'e. Bora hocam ile doğuyu gezmek, gezdiğimiz yer ile alakalı felsefi ve coğrafi, güncel ve popüler bilgileri dinlemek, bunca zamandır anlattığı ve yazdığı, yoga eğitimlerindeki sembol ve dili yerinde görerek çözmek benim en büyük keyfim. Hindistan'daki aşramlar'ın en meşhuru, Beatles grubunun kaldığı Chaurasi Kutia olarak da bilinen Beatles Ashramının, Uttarkand eyaletindeki kuzey Hindistan şehri Rishikesh'e yakın bir yerde olduğunu ve Satyananda'nın Bihar'daki aşramında Jnana Yoga'nın ağırlıklı olduğunu bununla yoganın felsefesi ve yoga hakkında yazılan kitaplar ile tüm bilginin buradan Hindistan’a ve tüm dünyaya yayıldığını söylüyor hocamız.
Mahindra ve Nashik yol boyunca çok renkliydi. Türkiye’deki 3 tekerlekli motoguzilerin adı burada Rikşa. Aynı araçlar Tayland’da tuk-tuk olarak isimlendiriliyormuş. Böylesi kalabalık bir ülkenin toplu taşımasında az yer tutması açısından, trafik için oldukça iyi düşünülmüş bence bu küçük taksiler. Kentte kadın erkek ve çocuklar çok güzel giyinmiş, arabalar, evler ve dükkanlar ise çiçeklerle süslenmiş. Diwali'nin rengarenk çiçeklerle bezenmiş, kandillerle ışıklandırılmış güzelliğine her yerde rastlamak mümkün.
Godawari nehri kıyısında ve kasabanın içinde Nashik'e yakın bir yerleşkede geziyoruz. Buradan rudrakşa (Şivanın gözyaşları anlamına anlamına gelen aldık. Çok fakir ve pis bir kasaba olduğunu söyleyebilirim. Godawari nehri kıyısında tüm Hint gelenekleri gerçekleştiriliyor, ölü yıkama, çamaşırlar ve banyo. Tüm kasaba nehir kıyısına yakın yerleşmiş diğerlerinde olduğu gibi Ganj tüm Hindistanı besliyor.
Yerli halk bir şeyler satmak için elinden geleni yapsa da pazarlıkçı ruhumuz iş başındaydı.
Triambakesh ise Godawari 'den sonra aniden tertemiz caddeleri, avm' si ve düzgün yapılarıyla bir anda karşımıza Nashik şehri çıktı. Değişim çok ani olmuştu şaşırdık. Bu kadar kısa mesafede bu kadar ani bir değişim!
Aşramda yoga derslerimizi veren Hintli hocalar derse girişte ısınmaları daha kısa tutup hemen pozlara geçiyorlar. Birazda aşram mantığıymış bu, her an hazır olacaksın yoga yapmaya yani, onların bedenleri oldukça hazır görünüyor bize nazaran. Çünkü hayat tarzlarını oluşturuyor yoga, yani arada bir yaptıkları bir etkinlik değil her an hazır bulundukları bir yaşam tarzı.
Om-kara ve Triambak mantra 11 kez tekrar ediliyor burada. 5 duyu organı yani pança jnanedriyani, 5 fiil organı yani pança karmendriyani ile zihni de ekleyince toplam 11 elde ediliyor. Bu yüzden tekrarların 11 kez olduğunu ifade ediyor Bayan Purnima.
Gezi dönüşü gece Diwali 'yi kutladık. Çiçekler sunduk yüce guruya mantralarla. Şeker yedik hep beraber, ateşler yandı her yerde kandiller ve mumlar hiç sönmedi. Turuncu kasımpatı çiçekleri neredeyse her yeri süsledi. Bizde katıldık ritüele ve çiçeklerle dualarla hem kutsadık Guruyu hem de kutsandık. Yeni yıl hoş geldin. Belki bizim için de yeniliklerle geldin. Sonunda aşram bizim için çok ilginç ve yeni bir deneyim oldu. Yeniliklere gebe olması da kaçınılmaz gibi görünüyor. Bu gezimiz boşuna Diwali 'ye denk gelmiş olamazdı. Günün sonunda rangolimizi (Diwalide renkli kumlarla evlerin önüne, her yerde yerlere çizilen mandalaya benzeyen şekiller) renkli kumlarla çizdik yere ve havai fişeklerle veda ettik geceye.
Bugün başımda bir basınç artışı söz konusu, sanırım çay, kahve içmediğim için. Hepimizde hafif dökülmeler. Sinir sistemimin zorlandığını hissediyorum. Tapas (riyazet-disiplin-çaba) aşramın en temel öğesiymiş. Bakalım nereye varacak bu baş ağrısı?
28.10.2019 pazartesi
"Yaptığın en küçük harekete bile kalbini, ruhunu ve aklını kat. Başarının sırrı budur" demiş S. Şivananda.
Aşram koşulları zor. Sabah 5'te uyanınca öğlen yemeğine kadar kısa bir mauna yani sessizlik yaptık grup olarak. Hiç konuşmadan enerjimizi sadece kendimize, içimize doğru yönlendirdik. Baktığın her şeyde, gördüğün her kişide, karşılaştığın her durumda kendimi fark etmem ne hoş, bununla birlikte boğazında ki düğümler de bırakmıyor insanın yakasını. Farkındalık böyle gelişiyor anladığım burada ve Antar Mauna: içsel sessizlik demek, böyle arınıyor insan karmasından aşramda, sadhana ve karma yoga yaparak; yani herkes her şeyden sorumlu ve karşılaştığım durumlara verdiğim tepkilerim tamamen benimle ilgili. Sadhana yoga öğretisinde spiritüel bir amaca, arınmaya, aydınlanmaya yönelik olarak yapılan uygulamaların genel adıdır ve düzenli olarak yapılması esastır. Yani ne yaptığımızdan çok nasıl yaptığımız önemli. Karma yoga ve Bhakti yoga beraber yani. Bhakti yogayı her akşam tüm aşramın katıldığı ve Tryambakam mantrasını 108 kez söylediğimiz yajna seramonisi ile yapıyoruz. Buna arada bir yaptıkları Bhajanı da (kiirtan) katalım. Seramonide sürekli yanan aleve dökülen Ghe yağının aynı zamanda ortamdaki havayı da temizlediğini söyledi Bayan Purnima yani Gurujinin eşi, Guruji ise bu okulun, aşramın gurusu. 108 adet tryambakam mantrası ve ilahiler söyleniyor. Ruhsala doğru böyle ilerliyorlar burada. Çok güzel bir seramoni, her akşam yemekten önce katılmayı adet ediniyoruz bizde keyifle.
Her akşam saat 17.00 civarında yağmur, sanki sözleşmiş gibi yağıyor hem de oldukça iyi yağıyor. Oysa gün içinde hava çok sıcak. Hocamız Gandar, hem yeşili, yağmuru hem de böyle bir güneşi bir arada göremezsiniz çok şanslısınız diyor bize. Diwaliye denk geldik ya ondandır diye düşünüyorum birden.
Bu akşam Bhajan var yani Kirtan yapacağız. Herkes müzik aletlerini paylaştı, sonsuz sevginin her yerde ve her zaman bizimle olduğunu anlatan mantralar ve şarkılar söylerken çok mutluyduk. Tabii ki dans etmeyi de ihmal etmedik. İnsan ruhsala doğru böyle zamanlarda birlik ve bütünlük hissiyle daha rahat ulaşıyor. Sevginin olmadığı her yer sararıp solmuyor muydu günün sonunda diye düşünüyorum yatmaya giderken, dilimde gurupuja mantra eşliğinde.
29.10.2019 salı
Bu sabah çok erken trekking ile başladık güne, güneşi selamlamak için aşramın arkasındaki dağa tırmandık sessizce. Çok uzun sürmedi tırmanışımız ama yağmurdan dolayı biraz tehlikeliydi. Havada tatlı bir serinlik ve hafif nemin eşlik ettiği yağmur da bizimleydi. Zirvede güneş doğarken surya namaskar (güneşe selam) serisini yaptık. Rüzgar içimize işlerken, harika bir manzara eşliğinde güneşi selamlıyor olmanın haklı bir gururu vardı hepimizin yüzünde. Huzur vardıysa ve mutlulukta ona eşlik ediyorduysa, işte tam olarak bizi de içine almıştı bu duygu. Çok uzun zamandır hissetmediğim ve belki de çok uzun zaman boyunca da hissedemeyeceğim bir duyguya tanıklık ederken, bu duygunun ne olduğunu tarif bile edemiyordum dağın zirvesinde meditasyon sırasında. Huzurun dayanılmaz hafifliğiyle aşağı inerken herkes birbirine yardım ediyordu. Ama sırılsıklam ve çamur olmuştu ayaklarımız, matlar ve ayakkabılar kirlendi. Oysa tüm bu kire, çamura inat ruhlarımız derinlemesine arınmıştı dağın zirvesinde.
Dönüşte hummalı bir temizlik bizi bekliyordu. Aynı gün başka odalara taşındık. Ttc öğrencileri ayrıldı aşramdan, böylece güzel odaları bize terk ettiler anlayacağınız. Herkes odasını pırıl pırıl temizleyip çıktı yeni odasına. Aşramda temizliği her daim katılımcılar yapıyor karma yoga olarak. Bizler bu konuda kimseye pabuç bırakmadık, tüm Nashik yaptığımız temizlikten dolayı bizi konuşuyormuş diye espri konusu bile olduk Bora hocamızın dilinde.
Sonunda yeni odalarda ve daha az börtü böceğin, yengeç ve kurbağanın olduğu alanda olduğumuza inanmak istiyorduk. Gandhar ise yanıldığımızı bu alanda en çok yılanın olduğunu söylerken ekliyordu; ama bu güne dek kimseyi sokmadılar. Rahatlamalı mıydık bilemezken, aşramda küçük bir panik havası esmeye başlıyor.
Kaldığımız yeni alan bana yatılı okulda geçen lise yıllarımı anımsattı. Zor yıllardı benim için hatırladığım ve hatırlamak beni duygusal anlamda biraz zorladı. Çelik ranza yataklar, ortalıkta asılı çamaşırlar, gece bitmeyen sohbetler, tuvalet, banyo sırası beklemek ve dolaptaki yiyeceklerimizle tam bir yatılı okul havasındaydık. İçeriden bakınca tam bir gecekondu hayatı yaşadığımızı düşündük ve bizi en çok eğlendiren de bu oldu. Kahkahalarımızı diğer tüm odalardan duyduklarını daha sonra öğrenecektik.
Güneş var gökyüzünde, tatlı bir rüzgarla dağılıyor sıcaklık ama gökyüzünden gelen ses, gök gürültüsü. Öte yandan cırcır böcekleri nihavent makamında şarkılar söylerken sallandığım salıncaktan ufka dalmak hep hatırlamak istediğim bir anım olarak kalacak.
Akşam yajna ya giderken yağmurdan yosun tutmuş taşlara dikkatsiz ve acele basınca yere düştüm. O acıyla hemen kalkıp yajna ya yetiştim ama kolum ve kalçamın ağrısından erkenden yatmak zorunda kaldım. Birde yatılı okul anılarımın kalp ağrısı eklenmişti bedensel ağrılarımın kıyısına.
Bu kadarıyla kurtulduğuma şükrederek uyumuştum saat 20.30'da, gözlerimde bir kaç damla yaşla.
30.10.2019 Çarşamba
Sabah yine 5'te uyandık. Mauna yapan arkadaşları rahatsız etmemek için bizde sessizdik. Her sabah 6’da gün başlıyordu aşramda. Meditasyon ve yoga her sabah keyifle beklediğimiz uygulamalar. Gün içinde ise farklı derslerimiz oluyor. Hindistan yemeklerini pişirmeyi öğrenmek, Hint baş masajı atölyesine katılmak, Gandhar’ın ve Bayan Purnima’nın teorik ve pratik dersleri ile Ayurveda sohbetlerimiz akılda kalacak başka bir konuydu.
Aşramda zaman zaman dadandığımız başka bir yerdi köy bakkalını andıran kokusuyla kendine has küçük dükkan. Tütsüler, takılar, ayurvedik yağlar, kıyafetler, sabunlar bizim için bambaşka bir dünyaya açılan bir kapı olmuştu. Hem alışveriş zevkimiz tatmin oluyor hem de orada vakit geçirmek farklı bir sosyalleşme biçimimiz olmuştu burada. Hemen yanında da kitapların olduğu dükkan ise aynı merakla baktığımız bir alandı.
Aşram da kalan ve bir şekilde çalışan herkesin komün bir hayat yaşıyor olması hayal ettiğim bir yaşam tarzıydı. Birlikte pişiriyor, üretiyor ve yiyip içiyorlardı. Çöpleri geri dönüştürüp hiç bir şeyin ziyan olmasına izin verilmiyordu. Herkes yaptığı işinin bilincindeydi. Ben çirkinim, eksiğim, herkes bana ne der, aman güzel ve derli toplu görüneyim, vay kırışmışım, kaşlarım uzadı hemen gidip aldırayım, tırnaklarımı, saçlarımı yaptırayım stresi hiç yoktu burada yaşayan hiç kimsede. Oldukları gibi öyle doğal ve güzeller ki. Kadınlarda eski ya da yeni demeden hep geleneksel kıyafet olan sarilerini giyiyorlardı hergün. Erkeklerde öyle sayılır, uzun bir elbisenin altında pantolon ve terlik. En büyük aksesuarları ise yüzlerinden hiç eksik olmayan gülümsemeleriydi içimizi ısıtan.
Gün sıradan bir aşram deneyimi ile sona eriyor.
Arada bir WiFi buldukça dış dünya ile iletişim kurma çabamız takdire değer ama son bir iki gündür kendiliğinden azalmış durumda. Günde sadece 1 kez girdim nete dün.
Kendimle başbaşa kaldığım zamanların kıymetini hiçbir şeyle ölçemem burada. Ben ve kendim bile değil, sadece ben.
31.10.2019 Perşembe
Bugün büyük temizlik günü, tüm aşram öğrencileri işlere eşit olarak dağıldık. Kiminin elinde toz bezi, kiminde paspas, kiminde ise süpürge vardı. Tüm aşram pırıl pırıl oldu. Birlikte el ele çalışmak, çalışırken içine gönüllülük ve sevgimizi katmak eminim hepimize iyi gelmişti. Karma yoganın insan ruhunu tazeleyen bir yanı vardı. Nereden mi anladım, herkesin yüzü gülüyordu. Nihayet ayurvedik masaj randevumu da almıştım ertesi sabaha. Sabah akşam düzenli yoga asana uygulamalarından ve yol yorgunluğundan sonra bu masajın çok iyi geleceğine emindim. Bugünse mauna, içsel sessizlik günüm. Sabahtan beri ağzımı açmadım. Biraz yazdım, biraz gezdim, meyve yedim ve çokça meditasyon yaptım. Mantralar söyledim içimden ve hep sustum. Sessizlik tanrıların diliymiş. Doğanın sesi içimizdeki sesmiş ve daima bizimle beraber olanmış, Gandhar hocamızın ifadeleriyle.
Ayrıca fark ettiğim en önemli şeylerden biri de sessizliğin sınırlarımı yeniden fark edip yenilediğim bir alan açması oldu. Sürekli konuşurken sınırları dış dünya koyuyordu, oysa iç sessizliğimdeyken sınırlarımı ben belirliyorum, daha önce hiç koyamadıklarımı da fark ederek.
Susunca anladığım diğer şey ise yargılarımın ardında başka bir dünya olduğuydu. Oysa dünya başka bir yer, insanlar başka. Stres altında günlük yaşamın içinde akarken daha doğrusu sürüklenirken göremediğim şeyler ne kadar parlak görünüyor burada. Tüm duyu organlarının işlevini azalttığım ve meditasyon ile duyu organlarımı rahatça geri çekebildiğim bir yerdi aşram. Bakış açımı değiştirebilme gücü veriyordu tüm bunlar bana. Daha fazla istediğin değil, olanla hatta azla yetinmeyi öğrenerek zenginleştiğim bir yer.
Günlerdir peynir, yumurta, çay, kahve, zeytin ve ekmek yok burada. İlk 2 gün sanki aradım ama sonra unutuldu gitti. Şimdi baharatların ismini ve nasıl kullanıldıklarını anlamaya çalışıyorum. Aşramda tapas ilk planda, yani disiplin çok önemli burada. Her zaman gülüyor Gandar hocamız ve bir o kadar da disiplini hissettiriyor. İncinmiyorsun asla sadece egonu nasıl geri çekeceğini öğreniyorsun aşram koşullarında.
En büyük şansım küçük bir aşram olan Yalova Köy evinde tüm bu çalışmaların benzerlerini son 8 yıldır deneyimlemiş olmam. Bu yüzden hazırlıksız değildim. Çocukluğum da aşramdaki hayata çok benzer bir hayatmış, burada anladım. Dahası yatılı okulun disiplinini ve komün yaşamını da katarsak hayat beni bu koşullara fazlasıyla hazırlamış sanki. Çünkü kendimi asıl burada gerçek evimde gibi hissediyorum, yani tam olarak merkezimde.
01.11.2019 cuma
Sabah her zamanki erken kalkışımızın ardından harika bir meditasyon ve hatha yoga dersi sonrası kendimi Ayurvedik masajın kollarına bırakıyorum. Gencecik, zayıf kara kuru Hintli bir genç kadının güçlü parmakları ve sıcacık yağ ile yaptığı masajın tüm bedenime mesajı net oluyor; kendini daha çok sev, daha çok dokun ve daha fazla hisset.
Hindistan'da günler uçarak geçerken buradaki birçok kişiyle daha yakın ilişkiler kurmaya başlamanın keyfi bu deneyimin önemli bir kısmını oluşturuyordu. Yeni arkadaşlarım vardı artık.
Bugün Bora hocamız ile Triambakesh'teki Jyotirlinga tapınağına olan gezimiz Hintlilerin yapılara değil, daha çok ruhsallığa önem verdiklerini bir kez daha kanıtlar nitelikteydi. Onca harika eski yapılarda bakım neredeyse hiç yok. 3 yıl önceki Nepal gezimizde de aynı duruma tanıklık ettiğimi hatırlıyorum. Tapınakta Lord Shiva'nın Altın tacı pazartesi günleri görülebiliyormuş, oysa bugün Cuma. Genel olarak darshan için gelen Hintli adanmışların katı kıyafet kurallarına uyması beklenmese de, kutsal alan içinde özel bir pooja yapmayı tercih eden erkek adanmışların beyaz dhoti ve havlu giymesi bizim için çok ilginç görüntüler oluşturmuştu. Bu arada darshan (Darśana), bir tanrının veya kutsal bir insanın hayırlı görüşü anlamına geliyormuş. Böyle enerjisi yüksek tapınaklarda çeşitli sembol ve ritüllerle kutsanıp adanılan şey "yüksek bilinç" aslında. O bilince erişmek için adaklar, sunular her kültürde, dinde mevcut. Bizlerin Şiva *Linga'ya yaklaşık 5 metre mesafeden bakmamız ve sadece yakınına çiçek bırakmamıza izin verilirken, sadece özel Pooja yapmak isteyen adanmışların ana kutsal alana girip Linga'ya dokunmalarına izin verildiğini öğrendim bu gezide. *[linga: lord Şiva nın özel simgesi].
Alışveriş içinse harika bir yer burası. Rudrakşa, Şiva linga heykelcikleri, müskat ve kakule dövmek için havan, Şiva Şakti heykelleri ile Tiger balm, kolye, küpe, bilezik ve daha neler neler. Yediğimiz Hint burgerin tadı ise hala damağımda. Samosa denen bir börek de tadına bakılmadan dönülmemesi gerekenlerden. Ama yiyeceğin yerini doğru seçmek önemli, çünkü her işi elleriyle alelade yapıyorlar. Hijyenin h'si buralara az uğruyor.
Sokakların kralı ise yine inekler. Ben böyle sevimli kendini sevdiren, seven kişiyi yalayan inek görmedim. İsim de verdim benekliye, "Krişna". Neden Krişna diye sorarsanız eğer; burada dilediğin şeye kutsal kabul edilen tanrıların isimleri verilebiliyor.
Gezinin sonunda Gandhar hocanın harika dersi bizi bekliyordu. Konumuz meditasyon bugün. Gandhar hocanın, gerek dersini dinlerken gerekse sohbetlerinden anladığım, entelektüel bilgiyi pratik bilgeliğe dönüştürmüş bir kişi olduğu. Derste bize kendimizle arkadaş olup olmadığımızı sordu. Kendimizi arkadaşlarımızdan daha fazla eleştirdiğimizi, daha fazla kendimize kızıp, suçlayıp, yargıladığımızı yani kendimize karşı çok acımasız olduğumuzu ifade etti. Düşündüğümde haklı olduğunu fark ettim, çünkü içimizde çok güçlü duygular var ve onların ifade bulması için genelde faturayı kendimize çıkartıyoruz. Aşram koşulları kendimi sevmek ve şefkatle sararak, yargılayıp suçlamadan kabul ederek arkadaş olabileceğim bolca sessiz zamanlar vadediyor. Bu dersi ayrıca başka bir yazımda anlatmayı çok isterim.
Ardından da Ayurvedik Dr. Satish Chavan ile Ayurveda giriş kursuna başlıyoruz.
Yoga Vidya Gurukul, 1978 yılında buradaki hocamız Gandhar Mandlik'in babası olan Yogacharya Dr. Vishwas Mandlik tarafından kar amacı gütmeyen bir organizasyon olarak kurulmuş. Bu okul Bihar Yoga Okulu'ndan Swami Satyananda'nın vizyonundan ilham alıyor ve yönlendiriliyormuş. Hindistan geleneksel hatha yoga tarzı temel öğretim biçimleri. Hindistan'da 18000'den fazla yoga öğretmenine, yabancı ülkelerde 4500 yoga öğretmenine ve tüm dünyada 300.000'den fazla yoga öğrencisine sahip olan bu okulun bir parçası olmak bizlere de iyi geldi. Hindistan'da 35, Singapur, Avustralya, Hong Kong, Kazakistan, İtalya ve Tayland'da 5 merkezi olan “yoga vidya gurukul” seva bilinci ile hizmet vermeye devam etmesi de buranın bir parçası olarak bana çok iyi geldi.
Seva, Karma yoganın (benliği unutarak hizmet etmenin yogası) ve Bakhti Yoganın (teslimiyetin yogası) temel taşlarındandır ki; bu yoga türünde kendini düşünmeden vermeye odaklanmak, en yüksek seviyedeki ibadet olan ruhsal çalışmanın bedene dönüşmüş halidir.
2.11.2019 cmt
Muson yağmurları şarkılar söylüyor geldiğimizden beri. Dün gece başlayan yağmur hiç durmadan, sabah gün doğumuna kadar yağdı. Öyle sıradan romantik de değil, kazandan boşanırcasına. Saatlerdir yağan o yağmur nerede şimdi, onca su nereye gitti? Toprak müthiş hepsini kucaklamış görünüyor. Su kültürü hakim bir ülkede olduğumuz net zaten. Burada ısıtma sistemi yok, klima yok. Yani üşümek çok mümkün burada eğer hava kışın çok soğuk olursa.
Gündüzleri bu mevsimde 33 dereceyi gördük. Yağmurda kobra yılanları ortaya çıkıyormuş ve öyle kobrayı görünce ay ne şeker demeyin sabit kalın pek hareket etmeyin diye de uyardılar. Zaten her yerde yılan gördüğünüzde uymanız gereken talimatlar asılı. Panik yok yani. Bir kobra yılanı ile en yakın mesafede göz göze geldiğim yer olarak da burası kişisel tarihime kazınıyor.
Gandhar hocamızın babası buraya ilk geldiklerinde kobraların burada yaşadıklarını biliyormuş ve şöyle söylemiş; burası onların evi, saygılı olursak onlarda bize saygılı olur. Bu güne dek ne bir kobra öldürmüşler, ne de oradaki bir kişiyi kobra yılanı ısırmış. Önceleri yakaladıkları kobraları tutmuşlar ellerinde ama fareler çoğalmış bu kez. Doğanın dengesini bozduğunda hemen cevap veriyor bize, eğer dinlemesini bilirsek. Fareleri zehirlediklerinde ise onların leşini yiyen kedi, köpekler de telef olmuş. Burada olmak dersin kendisi anlayacağınız. Çünkü doğanın tam kalbindeyiz. Ayrıca hocalardan eğitim almak, sohbet etmekte üstünün kreması gibi. Sabah Bora hocamın harika dersinden sonra şimdi mutfakta karma yogaya gidiyoruz kalanlar da oda ve etraf temizliğine.
Mutfakta işler biraz karışık. Hem temizlik yapıyoruz hem de kahvaltılık ile öğlen ve akşam yemeklerine hazırlık yapılıyor. Mutfakta herkes kendi bulaşığını kendi yıkıyor ve kurulayıp yerine bırakıyor. Yemek yerken her daim sessizlik var. Biz yemeği yaparken bile sessizdik. Sessizliğe alıştım desem yeri var. Konuşmanın ne kadar yorucu olduğunu ve dinlemenin de enerjini nasıl aldığını fark ettim. Odaklanmak için sessizce içine dönmek gerek anlayacağınız. Sonra seslerin arasında bile belki mezkezlenebilir insan. Daha önce bilmediğim bir fasulye çeşidi ayıkladım, kabak, salatalık ve domates öğlen yemeği içindi. Papaya ve kavun ile süt hazırlığı ise kahvaltılık. Mutfakta 15 kişiye yakın sayıda vardık. Yeni ttc öğrencileri de gelince sayımız arttı. Artık yemek almak ve bulaşık yıkamak için sıra bekliyoruz.
Bugün Gandhar hocamızın dersi vardı.
Önce sorulamızı cevapladı ardından baba bir konu ile beraberdik; ZİHİN. Konuya hakimiyetine, hazırlanışına ve gülümseyerek anlatma disiplinine hayran oldum.
Derse başlarken “öncelikle zihinlerimizin burada olduğuna emin olalım” dedi ve sordu? Zihin nerede? Bu yazıyı okurken yani şu anda zihniniz nerede?
3.11.2019 pazar
Bu sabah yoga ve meditasyon pratiğimizde "Burada asıl olan içimize yaptığımız yolculuktur" dedi Bora hocam. Size anlattığım her şey buradaki deneyimlerin bendeki yansımaları hakkında. Aşram koşulları kolay değil doğru, bununla bereber aşramdaki koşulların ve eğitimlerin herkes üzerinde farklı etkileri olduğu kesin. Çünkü zihinsel koşullanmalarımız farklı her birimizin, çağrışımları başka, üstelik aynı olayların içinde olsak bile. Bu sebeple içimizdeki yolculuğun seyri ister istemez değişiyor. Bir kişide travma yaratan süreç, bir başkasında şifaya neden olabiliyor. Burada başkasının gözleriyle görmeye, bakış açılarımızı yenilemeye davet etti bizi Gandhar "zihin" den bahsederken. Bora hoca ise bu sabah dersinde son-uç'tan özgür, sür-eç kelimelerine çekti dikkatimizi, bizi nasıl etkilediğine.
Karma yoga, seva çalışmaları, her gün yaptığım bir ritüele dönüştü burada. Mutfak, oda ve çevremizi temiz tutmak üstelik bunu hep birlikte yapmanın güzelliği tartışılmaz. Yoga kelimesi, birleştirmek anlamına geliyor. Tüm deneyimlerim bu birlik hissine doğru akıyor.
Bizi var eden anne babamıza ve büyürken bizde emeği olan her bir kişiye, yediğimiz yemekteki her şeyi yetiştiren emek veren çiftçiye, bilgi veren öğretmene ve tüm doğaya, deneyimlerimiz için borçluyuz. Bu borcumuzu da ödemekle mükellefiz. Çalışarak, üreterek ve potansiyelimizi sonuna kadar kullanarak, karşılıksız beklentisiz vererek borcumuzu ödeyebileceğimizi anlatıyor Gandhar.
Ayurveda ve vinyasa dersleriyle aktı gün, asıl ders aşramda deneyim olsa da. Akşam yine yajna seramonisi yaptık, dualarım, sevdiklerim, arkadaşlarım ve herkes için, tüm doğa ve hayvanlar için. Gece yaptığımız şifa çemberi de niyet ve dualarımızı güçlendirdi. Sevgi sonsuzdur bu sebeple herkesi, her şeyi ve her yeri kaplasın diye beraberdik.
4.11.2019 pazartesi
Gün bütün zenginliğini sunduğunu anlatmak istercesine aydı bu sabah rengarenk çiçeklerin kokularıyla. Yaşamak tüm sorumluluğumuz, başka bir şey değil ve tabii ki önce zarar vermeden.
Bu sabah meditasyon ve yoga pratiğimin sonrasında shirodhara masajı aldım. Daha meditatif bir hale gelemezdim kanımca. İyi ki yaptım dediklerimden. Herkese tavsiye ederim.
Bu ülkede her şey yavaş geliyor bana, gün uzuuuun uzuuuun akıyor, hatta bazen akmıyor sanki. Sadece konuşmalar, insan sesleri, gülüşmeler duyuluyor gün akmazken. Sabrın tarihi bu coğrafyada yeniden yazılıyor benim için. Bunu sessizlik [mauna] yaptığım günler daha iyi fark ettim. Burada daha az konuştuğum kesin, daha az yediğim de. Burada , azalırken çoğalan en önemli şey “fark ettiklerim”. Mesela doğanın renkleri, yağmurun sesi, çiçeğin açıldığı ve kapandığı zamanlar, insanların yüzlerinin ayrıntıları, iç seslerim, yargılarım, iç sessizliğimin rehberliği, birbirinden güzel çiçeklerin kokuları. Trafik yavaş Nashik Mahindra'da ve insanlar yavaş anlıyor, sakin dinliyor. Kısacası biz hızlı kaldık burada, çok hızlı.
Nashik 'teki son günümüz. Yoga vidya gurukul'daki son derslerimiz de bugün. Yarın sabah erkenden Mumbai'da olacağız ve Çarşamba sabah 4.55'te uçağa binip Sharjah ve yaklaşık 5 saat bekledikten sonra İstanbul, ardından hemen İzmir. Mumbai'yi de gezme şansımız olacak böylece. İzmir beni nasıl bekliyor bilmiyorum. Bildiğim benim İzmir'e henüz hazır olmadığım. Her ne kadar daha önce de buna benzeyen inzivalarda bulunsam da bu sefer her açıdan bir başkaydı. Kafamda tuhaf sorular, kalbimde bir burukluk hissi ayrılmadan önce.
Bugün ziyaret ettiğimiz, Hindistan'ın Nashik - Maharashtra kentinin yakınında bulunan Pandavleni Mağaraları, Trivashmi Tepeleri'nin antik kaya mağaralarıymış. Bu mağaralar 2000 yıldan fazla bir süredir var olup, M.Ö. 3. yüzyıl ile MS 2. yüzyıl arasındaki döneme dayanmaktadır diye yazıyor tırmanacağımız yolun başındaki levhada. Pandavleni mağaraları Hinayana Budizm'ini temsil eden 24 mağaradan oluşuyor. Hepsi de birbirinden ilginç. Çevresi oldukça yeşil ve ağaçlandırılmış. Tepeden şehrin panaromik manzarası ise harika görünüyor.
Dönüşte 2'ye ayrıldık, alışveriş yapmak isteyenlerle, aşrama geri dönmek isteyenler olarak. Ben şehrin gürültüsü ile güneşin sıcaklığını çekemediğim için, aşramı özlediğimi fark ettim. Döner dönmez kendimi havuza attım. Gökyüzünün muhteşemliğini seyrederek yağmur sularıyla dolan bu havuzda yüzmenin tadı hiç bir yerde yoktu. Ardından Gandhar hocamızın gaddarca hazırladığı bir asana dersine katıldım. Zihinsel esnekliğinin ve bilgeliğinin bedenine de yansımaması mümkün değildi. Hayranlıkla hem izledim hem de asanaları yapmaya çalıştım.
Aşramın dükkanı küçük ve çok kullanışlı bir alandı. Son alınacaklar için yemekten sonra kendimi orada buldum diğer tüm arkadaşlarım gibi. Zaten bizden çok alışveriş yapan da olmadığını söylediler. Dükkanı boşaltan Türk grup olarak ünlendik. Bir diğer ünümüz de su ile her yeri yıkayıp temizlememiz konusuydu daha önce de yazdığım gibi.
Saat 20.30 'da ise Yoga Vidya Gurukul' un başkanı Guruji, eşi bayan Purnima ve oğulları olan hocamız Gandhar ile son buluşmamız gerçekleşti. Karşılıklı duygulu paylaşımlar, son tembihler, teşekkürler, fotoğraflar, bizde kalan izlerin aktarımı, Gandhar' ın flüt üflemesi, Purnima 'nın şarkısı ve belgelerimizin dağıtılması ile son bulan veda seramonisi akıllarımızdan hiç silinmeyecekti.
Gece içimde uçuşan zıt duygularla valizlerimi topladım ve zor da olsa uykuya daldım.
5.11.2019 Salı
Yoga Vidya Gurukul' un sabah saat 6.00'da yeni doğan güneşine, börtü böceğine, yılanına kobrasına, havasına, suyuna, yağmuruna, beni kucaklayan sıcacık atmosferine, çiçeklerine, toprağına, tanıştığım her güzel yüreğe kısacası her şeyine selam durdum ayrılık vakti gelip çattığında. Kendimce bir vedaydı bu. Belki yine gelme umudunu içimde barındırarak.
Yaklaşık 4 saat sonra 20 milyon nüfüsa sahip olan Hindistan’ın en kalabalık şehri Maharastra’nın başkenti, 7 adanın üzerine kurulmuş Mumbai’ye varmıştık. Meşhur Tajmahal oteline yakın, Fariyas otelinde odalarımıza yerleşip, yemek yedikten sonra rehber eşliğinde çıkıyoruz Mumbai gezimize.
Eski adı Bombay’mış kentin ve 1995’te Hindistan hükümeti tarafından adı sekiz kollu Tanrıça Mumba Devi’den esinlenerek Mumbai olarak değiştirilmiş. Bence en görkemli yapılardan biri Hindistan’ın “Giriş Kapısıydı”. Geçmişte Hindistan’a deniz yoluyla ulaşılır, limandan girilirmiş. Bu nedenle liman “Giriş Kapısı” (Gateway of India) adını almış. Gotik ve İslam üslubunu yansıtan anıt şeklindeki kapı 1911’de İngiltere Kralı V. George’un ülkeyi ziyareti şerefine yapılmış. İşin ilginç ve ironik bulduğum yanı ise, 1947’de Hindistan bağımsızlığını kazanınca sömürgeci İngilizlere kapının yine buradan gösterilmiş olmasıymış.
Burada antik çağlardan beri yerleşimlerin bulunduğunu söylüyor rehberimiz. 13’üncü yüzyılda kurulan kent 14’üncü yüzyılda Müslümanların, 16’ncı yüzyılın ilk yarısında ise Portekizlilerin eline geçmiş olması mimariyi de etkilemiş elbette. “Güzel Körfez” anlamına gelen “Bom bahai” ismini de Porkekizliler koymuş. 1661’de şehri II. Charles ile evlenen Braganzalı Catherine’ye düğün hediyesi olarak alan İngilizler devreye girince isim “Bombay”a dönüşmüş. İngilizler sayesinde Bombay limanı önem kazanmış ve ticaret gelişmeye başlamış. Aynı zamanda bir kültür şehri olan Mumbai’de Bollywood, 1978’de inşa edilmiş ve Hint sineması burada yılda 120 film çekiyormuş. Ama zaman yetmediği için biz gezip göremedik.
Mumbai üniversitesi ve kriket sahası karşılıklı çok güzel bir görsellik sunuyor. Burada İngiliz mimarisi ve yaşam tarzı hakim. Viktoria tren istasyonu Asya’da tren yollarının başladığı ilk yermiş. Mimariler bir harika. Gezimizi otobüsten seyrettiğim için pek fotoğraf çekemedim. Gregory David Roberts’in yazdığı “Shantaram” kitabının içinde anlatılan hikayede adı geçen mekanı da gördük, “Leopold kafe”. Burada kahve içmek isteyenler oldu bu yüzden. Kitabın baş sayfasında yazan yazı ise oldukça düşündürücü: “Kader seni güldürmüyorsa espriyi anlayamadın demektir.”
Hindistan’da yaşayanların %70’i Hindu, % 20’si Müslüman ve % 10’u diğer dinlerden oluştuğunu öğreniyoruz yolculuk sırasında.
Banyan ağaçları Hindistan'da çok meşhur bir ağaç. Dalları yere kadar uzayıp dağılıyor. 450 yıllık Banyan ağaçları varmış. Banyan ağacının uzun yaşaması Hint ailelerinde uzun süre yaşasınlar diye, yere uzayan dallarından elde ettikleri bir ekstratı hem saçlarına sürüp parlak olması için, hem de rahat bir uyku uyumak için kullanıyorlarmış.
İlginç olan başka bir manzara da, 5000 kişinin aynı anda kıyafetlerini yıkayıp taşlara çarparak kurutacağı dev bir yıkama alanına tanıklık etmek. Yol kıyısında durduk hem fotoğrafını çektik açık hava çamaşırhanesinin hem de mini alışveriş yaparak tekrar yola koyulduk.
Gezinin diğer durağı da Mumbai de İskon tapınağıydı. Lord Krişna için bir tapınak. Orada keşiş Karuna bize rehberlik etti. Oldukça genç olan Karuna, adanmış bir kişinin bakışlarına sahip diye düşündürdü beni. Yaşından büyüktü cümleleri ve Bhagavat Gita'yı bir öğretmen ile okuyun mutlaka dedi bize. Kendisi ezbere biliyor gibiydi. Son birkaç aydır yağan yağmurlar yüzünden geçici çatılar yapılmış tapınağa. Rajasthan bölgesinden gelen kum taşları oyularak yapılmış tüm bina. Mimaride İslam ve Hindu öğeleri hakim. Tavus kuşlarının Hinduizm’de çok özel bir anlamı varmış. Yoganın farklı derinlik seviyeleri var diyor keşiş Karuna. Yoganın zihinsel bedensel ve duygusal anlamda ince ayar yaptığını anlatıyor, hayat amacımızı anlayabilmek için. Bu cevapları aramaya başlayınca ruhsal seviyeye gelmiş olduğumuzu anlıyorum. Bizim aynada gördüğümüz şey değil bir bilinç olduğumuzu anlamaya başlarız diye devam ediyor Karuna. Buraya gelenler için 2 yol vardır diyor; kişisel olan ve kişisel olmayan yol olarak. İki yol da doğru diyor. Güneşi hem görüyoruz hem de enerjisini hissediyoruz, ikisi de gerçek diye ekliyor. Kişisel olan yolu seçenler ilahi bir varlığa yöneliyorlar ve Hinduizm burada devreye giriyor. Hinduizm’de 3 ana karakter var; Krişna=Vişnu, Brahma ve Şiva (üçü de kendine özgü ilahi varlıklar). Krişna’nın elinde her zaman bir flüt var. Çocukluğunda elinde tuttuğu flüt, büyüdüğünde ise bir sopaya dönüşüyor ve Vişnu oluyor. Hinduizm’in ilginç yanı dişi ve erkek figürler hep yan yana olmasıymış. Bu tapınakta Krişna'nın odasındaki resimlerde de öyleydi.
Farsiler burada çokmuş eski zamanlarda, 100 yıl kadar önce bir yetimhaneye dönüşmüş bu tapınak. İlk kurulduğunda ahşapmış sonra taş ile değiştirilmiş. Ama Lord Krişna'nın odası 150 yıllık tik ağacından yapılmış ve hala ilk halini koruyormuş.
Oradan Mumbai’in en güzel sahili Chowpatty’den, Arap denizinin ufkuna doğru inen güneşin batışını izlemeye gittik. Güneş bile yavaş yavaş batıyordu burada, artık kesinlikle emindim. Chowpatty Plajı, Mumbai'daki en ünlü plajlardan biriymiş rehberin ifadesine göre. Şehrin göbeğinde yer alan bu plaja, çoğu insanın uzun ve yorucu bir günün ardından dinlenmek için uğradığı bir yer olduğunu da ekliyor. Kesinlikle haksız değildi, kocaman bir şehrin ortasındaki plajın gerçekten dinlendirici olduğunu İzmir’den biliyordum. Üzücü olan, her büyük şehirde olduğu gibi plajın artık denize girilemeyecek kadar kirli olmasıydı.
Geri dönüşte çarşıların alışveriş çağrısına kulak verdik. Elbiseler, etekler ve süs eşyaları satan dükkanlar oldukça renkli bir çerçeve çizmiş. “Shantaram” kitabında adı geçen meşhur Leopold Cafenin civarında gezindik biraz. Bu yıl vizyona giren “Mumbai Oteli” filminin mekanını yani Tajmahal otelini ve Hindistan’ın “giriş kapısını” uzaktan izleyebildim otobüste olduğum için. Belki başka bir gelişimde daha ayrıntılı gezme şansı bulurum umuduyla otelime geri döndüm.
Akşam pazarına indik saat 20.30 sularında birkaç arkadaş Mumbai'nin arka sokaklarında. Kısa mesafelerle kent ve insan manzaralarının böylesine değişmesi inanılmazdı. Bir yanda zenginliğin hüküm sürdüğü yerleri izlerken, diğer yanda sefaletin sınırının olmadığı bir alana tanıklık etmek çok ilginçti. Lüks arabaların üstüne çıkıp ağaç yapraklarını yiyen keçi ise "bunların hiç biri beni bağlamaz" der gibiydi.
Yazımı bitirmeden önce Gandhar hocamın bir sözü ile veda etmek istiyorum:
“Acı ve mutluluğu yaratan zihindir, çikolata değil. Stres, endişe ve depresyonda zihindedir. Aşramda özgürlüğünüzün elinden alındığını düşünmek ya da gerçek özgürlüğün aşram koşullarında bulunabileceğini düşünmek de zihindedir. Sizin için hangisi geçerli?”
Geri dönüş vakti geldi çattı. Valizler hazır ve gece yarısı yine yollardaydık. Uzun ve yorucu ama berberliğimizin verdiği bir keyifle akan yolculuğumuzun ardından evlerimize varmanın keyfini paylaştık whatsapp grubumuzdan hep beraber.
Yoganın birleştiren ve bağlayan anlamı, bu gezimize de damgasını vurdu. Bora hocama başta olmak üzere Yoga Vidya Gurukul’un tüm hocalarına ve değerli yol arkadaşlarıma bir kez daha sonsuz teşekkürler.
Yol’da olmak güzel…
Hariom Tat Sat
Fatma Nur Kayral
3 notes
·
View notes