Bir sahilde veya deniz kenarında herkesin hoşuna giden bir şeyler vardır dimi? Kimisi güneşlenmeyi, kimisi yüzmeyi, kimisi kumdan kale yapmayı, kimisi de deniz kabuğu toplamayı sever. Herkes hep topluma göre güzel olanı yapmaktan zevk alır. Oysa benim zaafım kimsenin umrunda olmayan o çakıl taşlarıydı...
Ben bir ipek yolu müptelasıyım vâha arıyorum devâ çölünde, siretini kaybedenler giderken hal bilmeyen gölgelerin hanına, yıllardır arzuhal yazıyor ruhum dergâhında merdâneler besleyen merhamet sultanına, kulaklarımda o nevâ şarkı tam da şu anda yürüyeceğim şehzadeler mavisinin yanına, anlamak için ipek böceklerinin onlara neler söylediğini, aşkın bağbozumunda sakladığım çiçeklerle yeniden saçlarını öreceğim baharın, sanmayın ki liman nedir bitmeyen gençliğimi şehnaz-ı deryâsında sabahı bekleyen o devran bitmiş, zamanın kalbine vuran dalgalar hâlâ ürperiyor güvertelerde bir pervane ışığını arıyor bir deniz uzakta kaybolup gitmiş, tam da şu anda sabrımı sürmeliyim kabuğu soyulan yaralarıma, kanlı bir ejderha suları yutmuş, korku bezirgânı sarmış her yanı, bir ateşin girdabında yeryüzü tutuşup yansa da rûyalarına hayatımı vereceğim baharın...
Hayatım, denizin kıyısında bulunan bir deniz kabuğu gibi; her biri kendi içinde bir okyanusun hikayesini saklar, fırtınalar, sakinlikler ve arada kaybolan gemilerin anılarıyla dolu.